"Türkiye Türklerindir +40" Bloguna Hoş geldiniz!!!

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.
Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.
İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!
Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.
Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Hakkımda

Fotoğrafım
Balıkesir , Bandırma , Türkiye
KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER, BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI PLANLARA RAZI OLURLAR.Keykubat- ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ, ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ, ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR. VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE SAHİP,HER TÜRLÜ EMPERYALİZME KARŞI ÇIKIN!!! Keykubat

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Translate

Bu Blogda Ara

29 Temmuz 2012 Pazar

SAYIN RECEP TAYYİP ERDOĞAN


SAYIN RECEP TAYYİP ERDOĞAN

Bu yazımı şahsen kişiliğinize hitaben yazıyorum. 

Çünkü sizin bu gün sahip olduğunuz mevkide benim de payım olduğuna inancım sonsuzdur. 

Bu güne kadar bu yazımın kısa örneklerini yazdım ama sizin davranışlarınızdan geçen “10” yıl içinde olumlu bir eylem görmediğim için bu yazımı kaleme alıyorum.


Ben, bir garip emekli polis memuruyum ve AB-D'nin bahşettiği sizin klasınızda da değilim. 

Ama sizin bu klasa erişmenizde hizmetleri olan birisiyim.

Bunu nasıl izah edeyim diye düşündüm ve her şeyi başından yazmaya karar verdim. 

Yıl 1988, siz piyasada yoksunuz. Ben İstanbul Emniyet Müdürlüğü Turizm Şube Müdürlüğünde İngilizce dilinde tercüman polis memuru olarak görev yapmaktayım. 

İstanbul valiliğinin emirleriyle bize verilen görev gereğince turistleri mağdur eden sokak satıcılarının mallarına el koymaktayız ve halkın yaptığı şikayetler de Valilik emirleriyle örtülmektedir. Valiliğin yaptığı doğrudur ama hukuken polisin vatandaşın malına el koyması hukuksuzdur. 

Bazı adli yargılamalarda bu konuda şubemize ihtar gelmiştir. Bu nedenle zamanın şube müdürü olan kişiye şu önerimi getirmiştim;

Müdürüm, polis olarak bizim vatandaşın malına el koyma yetkimiz yoktur.

Ancak Belediye zabıtası el koyabilir. Siz sayın valimize belediyenin bir Turizm Zabıtası kurmasını emretmesini söyleyiniz. Biz de polis olarak turistleri aşırı fiyatlandırmadan ceplerini boşaltmaya kadar olan mağdur etmeleri halinde yakalayalım, Belediye Zabıtası da mallarına el koysun.

Böylece polis olarak mahkemeden de ihtar almak zorunda kalmayız!

Müdürüm bu konuyu ilk Belediye Meclisi veya İl İdare Kurulu toplantısında dile getirmiş ve önerisi kabul görerek İstanbul Belediyesi ilk kez Turizm Zabıtası kurmuştur.

1988-1990 yılları arasında Belediyenin Turizm Zabıtası ile birlikte çalıştık ve verimli sonuçlar aldık. Polis olarak bizler de bir çok haksız suçlamalardan kurtulmuş olduk.

Bunu yazmamın sebebini belki biliyorsunuz belki de şimdi öğreneceksiniz.  Geçen iki- 2.5 yıl içinde Belediye’nin kurduğu Turizm zabıtasında sizin Nurcu tarikatından olan bir Zabıta memuru ile birlikte çok çalıştım ve 1990 Haziran’ında şark hizmetine Tunceli iline tayin edildim.

Size de “Milli Savunma Bakanlığı” yapmış olan Vecdi Gönül beyefendinin Amerika’da evinde kaldığını bildiğim Yahudi asıllı Samuel Zsiskind’i şark hizmetine tayin olmamdan bir ay önce “40” gün kadar İstanbul’da Vecdi beyin misafiri olarak  ağırlama görevinde bulundum. Bu zat bana;

 “-Sen Tunceli’ye gidersen seni öldürürler, Turgut Bey’e (Özal’a) söyleyeyim senin şark görevini iptal ettirsin diyen bir adamdı.

Yetmedi, Narkotik polisi ilk kez adam gibi bir Narkotik İnterpolü kurmaya kalkmış ve “şark hizmetinden muaf olarak” bu birimde görev almamı bana tebliğ etmişti. Verdiğim cevap ise şuydu;

Ben kaçmadım. Sonunda Tunceli’ye gittim. 1993’te geri dönerek, İstanbul Valiliğinin “İstanbul tecrübesi olan polisleri geri istemesi” talebi gereğince 1993 Haziran ortalarında İstanbul’da aynı şubede göreve başladım.
Bir gün Topkapı Sarayındaki devriye görevimden dönerken, sizin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığınız zamanında Ayasofya Cami’nin ibadete açık olan kısmının güney tarafında turistik eşya satıcılarını dükkânlarının yanına geldiğimde iki iri yarı sivil memur önümü kesti.

“-Sizin adınız Alaeddin mi?”
-“Evet!”
-Sizi ağa görmek istiyor!”
-Ağa kim benim işim olmaz yürü kardeşim!”
-“Abi yanlış anlama, biz Recep Tayyip Erdoğan’ın yakın korumalarıyız! Amirimiz sizi istiyor!”
-“İstiyorsa yanıma gelsin hadi işine koçum!”

-“Abi ne olur gel bizi mahcup etme!”
-“He adam ol canımı ye görelim bakalım şu ağanız kimmiş?”

Sivil korumalarınız ile birlikte yürüyoruz ve bir de bakıyorum, bir erkek köşedeki büfenin yanındaki çay bahçesinde bir masaya oturmuş, yanında birileriyle sohbet halinde. Ben sivil zabıtalarla yürüyorum ve;
-“Amirim Alaeddin beyi getirdik!”
Hemen ayağa kalkıyor ve boynuma sarılıyor;

“Abim hoş geldin, şark hizmetin geçmiş olsun!

Elbette mal değiliz adamı tanıyoruz da Mısır’a sultan olan hazreti Yusuf’un babası Yakup’u ayağına getirtmesi gibi bir olay neden olsun?

-Abi, gel otur bak neler anlatacağım!

-Eeee anlat bakalım nasılsın görmeyeli?

-Ben Recep Tayyip Erdoğan’ın koruma müdürü oldum! Ona senden bahsettim, seni istersen benim de üstüme koruma müdürü olarak istiyor!

-Senin adına sevindim ama yav bırak! Ben başkanı gecenin üçünde Kozyatağı köprüsü altında E-5 karayolunda işçilerinin başında çöpleri toplatırken gördüm. Vatansever, milletine hizmet etme gönüllüsü biri olarak değerlendiriyorum.  

Allah yolunu açık etsin! Ama ben dört yıllık AÖF bitirdim, belki komiser yardımcısı  falan olurum, Kenan paşa sicilime “Solcu” diye kırmızı çizik attırmış olsa da ben Polislik mesleğinde kalacağım. Bana böyle şeyler teklif etme!

-Abi dalga mı geçiyorsun hadi gel, başkan bey seni görmek istiyor, gel bir görüş!
-Sağol kalsın!

Bu kardeşim üzüntü içinde yanımdan bir süre sonra ayrılıyor. 

Bu olaydan fazla olmayan bir süre içinde de Recep Tayyip Erdoğan belediye başkanlığından alınıyor. 

Bu arada da Turizm Şube Müdürü olan “hırsız bir müdürün hırsları ve talimatları yüzünden “emirle” DYP milletvekili adayı” olmuş, seçimi kaybetmiş bir itin arabasını çektiriyoruz ama sonucunda Şube müdürü kendisini zor kurtarıyor ve Şubenin tüm memurları Yıldız Parkı girişindeki Hassas Bölgeleri Koruma Şube Müdürlüğüne sürgün ediliyoruz.

Bir yıl burada, bir yıl da Topkapı Sarayı içinde görev yaptıktan sonra Anadolu Yakasında Fikirtepe Karakolunda (O yıllarda kaldırıldı) ardından Hasanpaşa Polis Karakolunda görev alıyorum.

1998 yılında Turizm Şube Müdürlüğü benim için istek yapıyor ve tekrar orada çalışmaya başlıyorum. 

Gerek Turizm şubesinden ayrıldıktan sonra ilişkimi kesmediğim yabancılarla olsun gerek eve gidip gelirken belediye otobüs şoförleriyle bile yaptığım yüksek sesli sohbetlerde olsun sizin gecenin üçünde Kozyatağı Köprüsü altında işçilerin başında olduğunuzu, dinci de olsanız vatansever olduğunuzu hep dile getirdim.

Turizm Polisinde o yıllarda benden iyi İngiliz dilini konuşan memur olmadığından burada görev alır almaz aldığım bütün protokol görevlerinde yabancı devlet adamlarına sizi övdüm! Bazen eve gidip gelirken belediye otobüs şoförleri ve yolculardan da çok tepki almama rağmen bunu sürdürdüm.

Çünkü sizin “Gebze- Halkalı Metro Projenizden”  de çok etkilemiştim. Her gün Kartal-Maltepe bölgesinden Sultanahmet’e en az üç saat süren yolculuk yapmak zorunda kaldığımdan her ne kadar proje Refah Partisi ya da sizden önceki belediyeye ait olsa da size yakıştırdığım bu projeniz de çok hoşuma gitmişti.

Bunu hep sizin üstünüzden olabildiğince savunmuştum. Hatta bir gün eşimin memleketi olan Gümüşhane’den gelirken otobüste biraz fazla yüksek sesle dile getirmem sizi beğenen başkalarının bana aşırı samimiyet göstermesine de neden olmuştu.
Kenan Evren ve Siz!

Size o kadar hayran olmuştum ki, 1999 AGİT toplantısı için İstanbul’a gelecek olan ABD başkanı Bill Clinton’un yaklaşık 200 kişilik ön heyeti ile yediğimiz bir yemekte sizden bahsetmiştim. 

Bunun ardından ABD başkonsolosluğu üstüme düşmüştü.  Beni sık sık ABD başkonsolosluğunda verilen davetlere çağırmaya başlamışlardı. Zamanın İstanbul Valisi (Erol Çakır) ABD başkonsolosluğunun davetlerinde benden başka tercüman kabul etmez olmuştu. Kendim de davetli olduğumdan sayın Vali beye saygısızlık etmemek için ne çileler çektiğimi ben bilirim.

Bu arada siz de Çorum cezaevinden Kırklareli Vize cezaevine getirilmiştiniz. Tam bu sıralarda, ABD İstanbul Başkonsolosluğundan aldığım bir telefonda bana şöyle denilmişti. O memurun adını vermek istemiyorum ama adı “Sabit ” ile başlıyordu ve güvenlik amiriydi. Ötekinin  de adı “Mete” ile başlıyordu. 

Gerisini siz bilirsiniz ya da bulursunuz.

“-Alaeddin bey, yakında ABD Deniz Kuvvetleri Komutanı Amiral (Admiral) James M. Loy gelecek, siz çok vatansever birisiniz, öteki turist rehberlerine güvenmiyoruz, vatansever birisiniz, başkonsolosumuz sizi rehberlik hizmetinde görmek istiyor o da Türk ve Türkiye hayranı, siz misafire rehberlik edebilir misiniz?

Ben nerden bileyim bu adamın yavru G. W. Bush’un en yakın adamı ve NATO gladyosunun istihbarat teşkilatının kafa adamı olduğunu!


Amiral'in tanıtım sitesi tıkla
-Vilayete yazarsınız, uygun görürlerse görevi yaparım! Cevabını verdim.

Sorun değil dediler ve 20 gün içinde bu amiral geldi. Bana da vilayetten görev emri geldi. (Bu konu görev sınırlarını aşmış özel bir konudur. Bu yüzden açıklıyorum.) 

Bu adamı ABD başkonsolosluğunun zırhlı araçları korumasında aldım Topkapı sarayı, Ayasofya derken adam bana şöyle gel de konuşalım demez mi?
-Haydi buyurunuz!

-Sen bu köktendinci belediye başkan (RE.T.E) hakkında neden olumlu düşünüyorsun, nasıl solcusun?
El cevap;

-Ben halkına hizmet eden herkesi takdir ederim. 
Polislik mesleğim ve 12 Eylül 1980 darbesi yüzünden sol görüşten oldukça uzak kaldıysam da büyüdüğüm bölgede dindar vatanseverlerin olduğunu biliyorum. Çünkü ben de Sünni bir Müslüman aileden geliyorum!

Bu konuşma birkaç açıdan sürdü ve kısa sürede bitti. 
Amiral, ülkem için neleri istediğini söylememi istedi. 
Ben de saydım;

-Çağdaş demokratik rejim
-Hayır, şeriatla yönetileceksiniz???
 
-Ileri tarım teknolojisi
- Hayır, artık tarım ülkesi olmayacaksınız!

(24 yıl sonra)


Bilgisayar teknolojisi, silikon vadisi 
-Hayır,  sizden A. Einstein istemiyoruz. Bilgisayar, eğitim yok.

-Uçak, yerli otomobil, ağır sanayi...
-Bunlar da yok, başka şey iste?

-Boğazın altına tüp geçit, tüneller, oto yol
- Tamam onların hepsi olacak.

-Otoyol, tünel başka şey yok öyle mi?

-Evet, Atatürk sonrası ilk defa bir Türk Tayyip Erdoğan gelecek.
-Dedeleri, amcaları Pontus Rum isyancıları olan, Osmanlı  ve Cumhuriyete karşı savaşırken öldürülmüş Pontus çetecileri Rumlara Türk diyerek beni hasta etmeyiniz!

-Bir tebaa  devleti, içinden seçilmiş "Kendine Sadık Köleler" ile yönetmeyi biz Osmanlı'dan öğrendik. 
Osmanlıdan beri Türk  dediklerimiz siz değil, bunlardır"
Deyince amirali orada bırakıp şubeye geçtim.

Hatta konuşmaya tanık olan bazı esnaf benim bu adamın bana bu soruları sormasına izin verdiğim için bana da kızdı!

İşte siz daha başbakan olarak kabul görmediğiniz zamanda, ABD’ye gittiğinizde Beyaz Saray’da kabul edildiğinizde, yavru Bush’un sizi “Hem solcuların hem sağcıların güvenini kazanmış kişi” olarak karşılanmanızın sırrı burada yatmaktaydı.
Bu da Amiral'in Wikipediya sitesi

Bunun gerçek nedenini bilmiyor olamazsınız!

Bu olayın ardında ABD başkonsolosluğu bana “ABD başkonsolosluğu kapanmadığı sürece işten atılmama” garantisi veren bir iş teklifi ile geldi ve hemen emekli olmam veya istifa etmem,”1.500 ABD Doları aylıkla işe başlamam” isteğiyle geldi.

Ben gene polislikten emekli olacağımı yineledim. Siz başbakan oldunuz, iktidarı ele geçirdiniz, ABD başkonsolosluğu bu teklifi ben emekli olduktan iki yıl sonra bile tekrar etmesine rağmen kabul etmedim. Şans topunu geri yuvarladım hem de göz göre göre!

Umarım anlayacağınızı anlamışsınızdır. 

Türk milletine karşı yüreğinizdeki bilmediğimiz her ne varsa bunları unutarak üstüne bastığınız toprakların ve asırlardır kardeş olan milletlerin haklarını savunmanızı dilemekten başka yapacağım bir şey yoktur.

Sizin hakkınızda bu güne kadar en ağır yazıları yazan bir kişilik olmamın arkasında size olan bu samimi güvenimin sarsılması yatmaktadır.

Ben filozof değilim ve sizin de başbakan olduğunuzda neye imza attığınızı bile bilmediğinizden emin ama yüreğinde az çok vatana, millete hizmet duygusu olan birisi olduğunuz inancını halen yüreğimde taşıdığım için kendimi bu yazıyı kaleme almak zorunda hissettim.

Size karşı internet medyasında mahkeme davaları açılması dâhil bir çok kampanyaya olumsuz görüş bildirmemin arkasında, bu ülkenin sizden çok çok önce emperyalizme teslim edilmiş olduğunu bilmem de vardır.

 Yazımı yazarken sarhoş olduğumu, içtiğim rakıyı da emeklilere gösterdiğiniz yüksek (!) ilgi yüzünden kendim imal ettiğimi belirtmeyi de bir borç bilirim! 

Çünkü ben emekli olduğumda emekli maaşım çalışan memurun 2/3’üydü. Şu an bu oran 2/4’ye gerilemiştir. Artı muayene, ileç masraflarına kadar ücret eklemeniz de cabasıdır!

Sizi yaşadığım sürece eleştirmeye devam edeceğimi taahhüt ediyorum! 

Çünkü sizin saltanatınızda benim de payım vardır!
Ayrıca son çıkardığınız “Telif Hakkı çarşafı giydirilmiş internet yasağı” yasanızı da ayıplıyorum!
İnsanlar her zaman hata yapabilirler.

Ben de sizi övmekle, hizmetlerinizi beğenmekle mi yaptım diye düşünüyorum!

Siz sadece T.C. başbakanı Recep Tayyip Erdoğan olarak küresel emperyalizme karşı duramazsınız! Buna gücünüz yetmez. Ama bir şeyler yapabilecek tek kişi de sizsiniz!

Size güvenen bu halkı ve sizi seven komşu devletlerin halklarını emperyalizmin kölesi etmemek sizin görevinizdir. 

Takdir ve beceri siz ve ekibinizin işidir. Tek güç şu an sizsiniz!

Beni;
-“Bu da kim yahu!” diyerek görmezden gelebileceğiniz gibi Silivri Koloni Tutukevi tiyatrosuna dâhil de edebilirsiniz!

Güç sizdedir! Kimse size engel olamaz taaa ki emperyalizm sizden bıkana kadar!
Takdir ve tekdir size aittir.

Belki varlığımdan bile haberiniz olmayabilir ama altı yıldır yazdığım yazılarım yüzünden haberiniz olduğu inancındayım. 

Çünkü birçok televizyon tartışmasından bilmem hangi sitelerde yayınlanan videolara kadar yazılarımı sizin yandaşlarınız bu güne kadar kullanmışlardır ve kullanmaktadırlar!

Ayağınızı bastığınız toprağa, size güç veren millete lütfen sahip çıkınız!
Sizi bizler iktidar ettik!

Bizler indiririz!

Cehennem azabıyla Kureyşlileri uyarıp korkutan Kur’an ayetlerini okuyan peygamber Muhammed’e;

“-Biz atalarımızı bulduğumuz yolda inanmaya devam edeceğiz!” diyen Kureyşlilere;

-“Atalarınız cahil ve bilgisiz insanlar olsa bile mi?” diyen Kur’an ayetini de dile getirerek sözümü bağlıyorum!

Sizi de uyarıyorum!


Sayın Recep Tayyip Erdoğan, ben ve Türk milleti sizi vatansever bildik. Eğer ki sen ve ekibin, Tevrat’ın Yakup’unun kurnazlığına yatarsanız bu millet de size yapacağını bilir. İktidarı veren almasını her zaman bilmiştir gene de bilecektir.

Tarih boyunca hiç şaşmayan bir hesaptır bu!

Yok, üstüne bastığın topraklara sahip çıkarsan bu millet ve bütün ezilen halklar arkanda olacaktır. Hala böyle bir şansınız da var!

Sayın başbakan siz de okuyucusunuz!

Saygılarımla!

Alaeddin Yavuz
keykubat /adilyargic/ adilyargicc

Bu yazımı yıllar önce başka bir manda yazmıştım!;
http://keykubat.blogspot.com/2008/08/tayyip-erdoan-nasil-babakan-oldu.html#axzz21zQqgNgJ

2 Temmuz 2012 Pazartesi

BAHÇELİ NEREYE KOŞUYOR


MHP BAHÇELİ İLE NEREYE KOŞUYOR


MHP, uzun zamandır CHP ve bütün Atatürkçüler, antiemperyalistler ile aynı yönde AKP’ye karşı bir muhalefet yürütüyor görünmektedir. Ancak ne zaman AKP sıkışsa MHP hemen imdadına yetişiyor. Suriye’nin düşürdüğü uçak olayında da hiçbir soru sormadan doğrudan AKP’nin yanında yer aldı.
Neymiş efendim, Suriye uçağımızı düşüremezmiş?

Düşürebilir mi?

Hayır, öyle şey olmaz!

Düşürdü ne olacak?

Düşürülecek yere uçak gönderen tedbirini almalıydı ve gereğini anında yapmalıydı.


Ama yapamadı!

Neden?

Savaş çıkmasını engellemek için!(?)

Bu gergin ortamda uçak gönderirken aklı neredeydi? Düşürülecek yere uçak göndermek savaş sebebi değil mi?

O zaman ülke her bakımdan prestij kaybetmiştir.

İşte AKP siyaseti
Başından beri Ortadoğu’yu savaşa sürüklemekle suçladığın AKP, Libya olayının hemen arkasından Suriye’ye bazı El Kaide, PKK militanlarından tutun da diğer ülkelerden getirilen bir takım ajanların bu ülkeye doldurulmasına yataklık etmek, Suriye’nin teröristlerine Hatay’da barınaklar ve eğitim vermeye kadar daha bilmediğimiz Suriye’yi bize düşman edecek nice sinsi projelere ortak olan AKP değil mi?

Bizim savaşımız varsa o da kendi terör örgütümüz olan PKK iledir. Malatya’dan kalkan uçağın da bu örgütün barındığı Kandil dağı veya Hakkâri, Bitlis, Siirt bölgelerinde keşif yapması gerekmez miydi?
Bize ne Suriye’nin teröristinden!

Neymiş efendim, Suriye, “Müslümanları öldürüyormuş” v.s, v.s.
Peki, 2001’den beri Afganistan, 2003’ten beri Irak, Sudan, Somali, Libya’da ABD askerlerince öldürülenler Müslüman değiller miydi?
Irak'ta Amerikan bombalarının 
başını kopardığı bu insan
Müslüman değil miydi?



Haaa onlar “Tapınak Fahişeliği”*(1) kültünden Sabi, Yezidi kıyafeti siyah “Çarşaf-Peçe” giymiyorlardı, Fethullah Gülen’in Mason tarikatına girmemişlerdi!

Bu yüzden “Müslüman” sayılmazlardı bu yüzden zaten onların katli vacipti öyle de oldu değil mi MHP?

Başından beri “Eşbaşkan” diye eleştirdiğin başbakan R.T.E, Avrupa Birliği ve Amerika tarafından kendisine yapılan baskılar sonucu, tutacak bir provokasyona imza atacak, Hava Kuvvetlerimizden bir uçağı Suriye’nin Akdeniz Limanında demirli bulunan Rusya donanmasının resimlerini çekmeye veya bilmediğimiz bu ülke ile ilgili bir keşif uçuşuna gönderecek!


Yukarıda saydığım olaylardan dolayı zaten Türkiye’ye karşı muhabbetini, sevgisini kaybetmiş, başbakan R.T.E ve partisi AKP dahil Türkiye ve halkı hakkında tek laf etmemiş Beşar Esad’ın sinirini tepesine çıkartacak işler yapacaksın, 2008’de Gürcistan’ın Mihail Saakaşvili’sinin yaptığını yapacaksın, devleti komşu bir ülke ile savaşa itecek provokasyonu gerçekleştireceksin, Suriye uçak düşürünce de de;
“-Uçak başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın değil Türkiye’nin uçağıdır!” Diyerek kendisini aklama yoluna girmiş R.T.E’nin provokasyonuna destek olacaksın!

Bu resmen provokasyonu aklamaktır.
Haçlı Amerikan bayrağının önünde "Cuma Namazı"
kılan Libyalı Mason Amerikan Müslümanları!
(Kaddafi sonrası iktidar olan Kripto Yunanlılar)

Oysa bu durumda muhalefetin ordu ile birleşerek Anayasa Mahkemesinde dava açarak, ülkeyi maceraya sokmaktan Ak Partinin kapatılmasını ve başta başbakan ve hükümet üyelerinin yargılanmalarını istemeleri gerekirdi.

Ama yapılan nedir?
CHP, iyi kötü ortadan bir ifadeyle, uçak düşürülmesini kınarken, hareketin yanlışlığını belirtmiştir!
MHP ise resmen provokasyonu resmileştirmiştir.

Yetmemiş, bir de Yunanistan, Bulgaristan ve Kosova dolaylarına ziyaretlerde bulunmuş ve yakında bu insanların “soykırımlara” uğratılmalarıyla sonuçlanacak “boş hayallere” onları teşvik etmiştir.
Eğer İsmet İnönü, Adnan Menderes, Turgut Özal dönemlerinde başlarına gelenlerden bu insanlar hala ders almadılarsa pek yakında bu ziyaretin acılarını tatmaya başlayacaklardır.

Bu defa öyle Serebrenitsa ve Hocalı gibi “hafif” değil daha kökten kazıyıcı bir yok edilme sürecine tabi tutulabilirler.
Bu projelerin hep Osmanlı ve Atatürk döneminin hain, işbirlikçi Kürt, Süryani, Yezidileri ve onların soylarından gelenlerin iktidarlarında olduğunu ayırt edemediyseler sonucu hak etmiş olacaklardır.
Çünkü bu siyasi partiler “Türk ve İslam Siyaseti” yapsalar da onların iktidarlarında daima Türkler ve Müslümanlar kıyılmışlardır.
Serebrenitsa, Hocalı, Halepçe hep bu işbirlikçilerin
iktidarlarında kıyıldı bu insanlar!

Onlar kıyılırken ne NATO ne de ABD olmuştur, kenarda yapılanlara seyirci oluvermişlerdir.
MHP, her zaman bu iktidarların bir yaması, bir ortağı olmuştur. Bu gün de olmayı sürdürmektedir.
Ülkemiz 1939’dan beri emperyalizmin devletin başına yerleştirdiği “işbirlikçi dönmelerce” Müslüman ve Türklerin soykırımlara uğratılacağı siyasetlerin ortağı edilmiştir. Halen de bu böyledir.

MHP, AKP’nin savaş provokasyonuna çanak tutmuştur.

Hükümetin, yabancı ülkelerle gizli işbirliği yaparak ülkeyi maceralara sürükleme siyasetini aklamış, yasallık kazandırmıştır.

Adana’ya 1917’de ve ardından Suriye’den İngilizlerin destekleriyle dönüp yerleşmiş Ermenilerden olduğundan artık şüphe etmediğim Dövlet Bohçalı AKP’nin her alanda ortağı olduğunu kanıtlamıştır.

Bıraksın artık, “Kimse Türkiye’nin uçağını düşüremez!” Ayağını!

NATO tatbikatında alenen Amerikan donanması tarafından Akdeniz’in dibine gönderilen muhribimiz Muavenet’in hesabını kim soruyor?
Olmamış darbenin sanıklarını sorgusuz 
hapislerde yatıranlar,
olmuş darbenin sanıklarını video konferansla
ifadeye çağıranlar var.
 Muavenet'i hatırlayan var mı?

Sıkar değil mi?

Peki, yarın öbür gün Rusya da Gürcistan’a 2008’de yaptığı bombalamayı yaparsa, RE.T.E ve Bahçeli de Saakaşvili gibi oturup kıravatlarını yemeye başladıklarında Amerika ve NATO yanlarında olacaklar mıdır?
Hayır!

Belki R.T.E. ve Bohçalı kravat yiyerek idare edebilirler ama canlarını verecek vatan evlatları ve onların ailelerin bu kukla siyasetçilerin günahlarının gerçek ödeyicileri olacaklardır!

Ben, MHP genel başkanı ve idarecilerinin sade ve sadece Amerikan işbirlikçileri olmaktan başka bir şey olmadıklarını yazıyorum!

Yaptıkları kıytırık muhalefet ise gerçek tepkisini gösterecek halkın gazlarını alarak onlara engel olduklarını söylüyorum.

Başından beri yazdığım gibi, AKP “Sazcı” muhalefet ise “Gazcı’dır!”
Ortada “Bağımsız Türkiye” ve hükumeti yoktur. İktidarı, muhalefeti, ordusuyla, ilkeleri yabancı ülkelerce belirlenmiş “koloni devlete”  uygun icraatlar vardır.

Gazcı Bohçalı
Eğer “Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti” adında bir devlet var ise, Dövlet Bohçalı ve ekibince MHP ve herkes devlete hıyanete ortak edilmektedir!

Yeni Anayasa düzenlemelerine eşlik etmeleri, Leyla Zana –R.T.E görüşmelerinin eklenmesi de de T.C.’yi tasfiyenin başladığını göstermektedir.

Takdir okuyucunundur!


Alaeddin Yavuz
keykubat /adilyargic/ adilyargicc

*(1) Sabilerin “Tapınak Fahişeliği Kültlerini” kısaca geçeyim. Her yıl 21 Mart veya Nisan başlarında, bereketin gelmesi için, kara çarşaf ve peçe giymiş olan tapınak rahibelerinin başı, tef, lir, ney, davul gibi çalgılar ile okunan ilahilerden oluşan bir ayinle tanrılarının heykelinin yanında dans eder. Bir süre sonra, tanrı/şeytan Ruha’nın ruhu ya taş heykele ya da rahibenin bedenine girer ve rahibeyi becerir, böylece o yıl bereketin olması garantilenmiş olur.
Bu rahibeler de “Allah’ın karısı” sayıldıklarından hiçbir ölümlünün onların yüzlerin hatta saçlarının bir telini bile görmelerini engellemek için bunlar dikişsiz kumaştan altlarına “10” kat etek, yedi kat peçeden oluşan kara çarşaf giyerler. Bu yüzden kara çarşaflılara “Fahişe” de denilir.
Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde Balkanlardan Yemen’e kadar  “Ferace” giyildiğini, “kara çarşaf-peçe” kıyafetinin ise Yezidi Yunan kökenlilerin yaşadığı Bitlis, Siirt, Hakkâri, Mardin, Urfa, Süleymaniye’ye kadar Yezidi Kürtlerin ve Arapların giydiklerine tanık olursunuz. Bu inanışlarda Hıristiyanlığa da geçen “Çilecilik Kültü” gereğince rahipleri ve çok dindarlarından olan kadın ve erkekler evlenmezler. Hz. Muhammed damadı Osman’a bunu yasaklamış ve ölen kızı Rukiye’nin yerine ikinci kızı Ümmügülsüm’ü vererek evlendirmiştir.
Peygamberin ölümünden sonra Yezidi-Mecusi Emeviler döneminde “Çilecilik” İslâm’da yerini tekrar almıştır.

21 Haziran 2012 Perşembe

DAGLICA SEHITLERININ ARDINDAKI IHANETLER




DAĞLICA ŞEHİTLERİNİN ARDINDAKİ İHANETLER!

İşte PKK'yı bunlar kurdu
19 Haziran 2012 günü ogle saatlerinde medyaya ateş gibi bir haber düştü. “Hakkari Dağlıca’da askeri karakola yapılan terrorist saldırıda “8” sekiz asker şehit düştü ve “16” asker yaralandı” şeklinde başlayan haber vatandaşlarımızın yüreklerini yasa boğdu, duyguları alt üst oldu, hükümete ve devlete olan güvenleri sarsıldı “btimecek” kaygısı bir kez daha beyinlere kazındı.

Evet, PKK terörü gerçekten bitecek gibi görünmemektedir. Çünkü bitmesi hem devletin başındakilerin hem, ordunun hem silah ve uyuşturucu kartellerinin ve daha nicelerinin ekmeklerine yağ sürdüğünden bitirlmeyeceği konusunda şüpheler her gün halkımızın yüreklerinde yer etmektedir.

Hain saldırıda şehit düşen, mekanları cennet olasıca askerciklerimizin kimlikleri de şöyleydi: 
Kıdemli Çavuş Ali Gümüş, Piyade Onbaşı Cahit Kılıç, Piyade Onbaşı İsa Sayın, Piyade Er Umut Bulut, Piyade Er Ali Yasin Erosmanoğlu, Piyade Er Mustafa Türkmen, Piyade Er Yaşar Doymuş, Ulaştırma Er Samet Bütün. 
Evet biz çocuklarımızı Atatürk zamanında çıkartılan 26 Kürt isyanı, onu takiben Sabetayist Adnan Menderes’in Kore’ye gönderdiği sayıları halen açıklanmayan, napalm bombalarının yarattığı Nemrut ateşlerinde yanmaları, kimliklerinin tespit edilemeyecek şekilde yanmış, parçalanmış oldukları, gereksiz savaşa verdiğimiz kurbanlardan, 1968 öğrenci olaylarının başlaması, 1974 Kıbrıs çetrefiline verdiğimiz kurbanları takiben hızlandırılan sağ-sol olaylarının bilinçli kışkırtılmasından beri bir şekilde kurban veriyoruz.

Bu yüzden tarihimizi inceledeğimizde Osmanlı’nın kuruluşundan Cumhuriyete, Atat’nın ölümünden Menderes, Kıbrıs, sağ-sol, Asala, PKK adlarıyla sürüp giden bu “Kurban Sunma” ayinleri bitmeyecek inancı vermektedir.

19.Haziran 2012 Şehitleri
2007 yılından beri Dağlıca karakolları baskın üstüne baskın yedikçe, sayıları “12, 26, 8” gibi rakamlarla ifade edilse de görülen o dur ki ne hükumetin ne de ordunun bu konuda hiç bir tedbir  geliştiremedikleridir.
AKP hükümeti neredeyse teslim olması sağlanmış bir terrör örgütünün ardından devir aldığı hükümeti, ilk önce başbakan RE.T.E’nin “Kürt  sorunu benim sorunumdur!” ifadesinin geçtiği açıklamasını Kürt, Çerkez, Arap, Rum vs açılımları takip etmişti.

Biz bunlarla oyalanırken, Irak’a NATO güçlerinin girmesi için ülkemizin üs olması konusunda TBMM olumsuz karar vermiş, terror örgütü de gücünü bunun aksine arttırmıştı.

Kürt sorunu 1516'da Yavuz Sultan Selim'in Çaldıran seferiyle başlayan doğu Anadolu, Suriye Mısır ve Hicaz fetihlerine karşı önce tepki  sonra isyanlarla devam eden Yezidi, Hıristiytan ve Sabi Süryani, Arami ihanetleri daima Gürcistan ile işbirliği içinde sürmüştür. Yetmezmiş gibi, Alevi Türklere “Sünni Arap Mezhebini” Kabul ettirmekte zorlandığı için Afganistan’dan ve Hint Babür Hanlığından Şafii Kürtleri Mardin bölgesine getirip yerleştirdiği Babürd Kürtleri (E.ÇELEBİ SYEAHATNAME- Mardin Saçlı Kürtleri) de İran’a sürülen Türklerin yerlerine yerleştirilmiş bu işlem Kanuni döneminde de sürdürülmüştü.

İşte  Yavuz’un sevgili Kürtleri, bölgedeki eski Kürtlerle “Din ve Soy” kardeşliğini fark etmiş ve, Hicaz Yezidi iamamı Şeyh Adi’nin Kürt Yezidiliği’ni kurup, “Mushaf-I Reş (Kasra Kitap) ve Kitab-ül Cilve” adlı  kitapları yazmasıyla Kürtçükler Osmanlı yerine bölgedeki gayrimüslüm azınlıklara yanaşmışlardır.

Vatikan'dan ödüller alan, Amerika Pensilvanya'da oturup Müslümanlara "Haçlıya Teslim Olun" fetvaları yazan Erzurum'lu dönme Ermeni Fethullah Gülen!

Zamanla Vatikan, Fener Patriği, Moskova Patriği işbirliği ile güçlenmiş, aralarına İspanya’da soykırımdan kurtardığımız Yahudi cemaatlerinden mason shte mesih Sabetay Sevi yandaşları da eklenmiş ve tümü bu tarikat içinde birleşmiş, aldıkları Mason Yahudi Sermayenin destekleriyle devletin başına kendi adamlarını geçirmeyi başarmış ve Osmanlı'yı çökertmiş, Cumhuriyet devrimlerini engellemiş, Ulu önder Atatürk'ün ölümünden “5 ay 12 gün” sonra İngiltere Türkiye Kredi Antlaşmasının imzalanması bunun diğer Haçlı ülkeleri olan Fransa, Almanya, ABD ile tekrarlanması ile sürmüş, 14 Mayıs 1950 seçimleriyle Kore'ye asker gönderilmesiyle de TSK NSK (Nato Silahlı Kuvvetleri) ya da "Koloni Ordusu” olmuş, Amerikan yapılanmasının seçtiği, kökenleri bu işbirlikçilere dayalı tippler ordu içine dopldurulmuş, devlet eliyle ABD’de eğitilmiş, bütün darbeler emperyalizmin tuzaklarını uyanan siyasetçilere ve halka karşı bu eğitilmiş yapılanma tarafından yapılmış, doğruyu yazan yazar, gazeteci, Üniversite hocası, Türk, Kürt, Ermeni, Rum kökenli olsun olmasın “anti emperyalist” olan kim varsa tasfiye edilmiştir.

Cumhuriyeti ve Atatürk devrimlerini yıkmak için, İngiliz, Rus, Fener patrikhanelerinden aldığı desteklerle "Kürt İsyanlarını" yürüten "Haçlı askerine ŞEHİT" diyen Said-i Kürdi'ler, 1650'lerdeki Gürcistan- Vatikan işbirliğiyle Osmanlı'ya isyan eden Bitlis'li Kürt Yezidi Abdal Han'ın devamıdır.

12 Eylül 1980 darbesi lie iktidarını sağlamlaştıran "Türk ve Müslüman" takiyesi yapan yukarıdaki işbirlikçiler, ASALA yerine kurulan ve görevini devralan PKK terör örgütünü devlet ve NATO eliyle büyütmüşler, vatansever kadroları "21. Yüzyılın Savaş Taktiği Gerilla Harbine Göre Ordunun Eğitimi" diye avutmuşlar, bu da yetmeyince örgütü hain ilan etmişler, ama dokunmamışlar, her operasyondan sonra örgüt daha da büyümüş, Irak işgalinde devletin içerden çökertilmesinde ABD ve işgal güçleri lehine hizmet etmiş, Mısır, Libya, Suriye gibi ülkelerde ABD yanlısı Yahudi Nurcuları ile birlikte sözde "Özgürlükçü Arap Baharı" kampanyasında devlet eliyle görevlendirilmişlerdir.

Ödül olarak Irak'ta Kürdistan devleti oluşturulmuş şimdi bu devlet İsrail ile birleşecek Suriye- Türkiye sınırları boyunca genişleyecektir. Bunların karşılığında İran'dan, Türkiye'den de eklenen parçalarla önce "Büyük Kürdistan" oluşturulacak, NATO güçleri yerleşince de, Kürdistan tasfiye edilecek, bölge "Büyük Ermenistan ve Büyük İsrail" adıyla iki yeni devlet oluşumuna geçecektir.

Bu ihanet işbirliği böyle tezgahlandı. Türkçülük yapan hiç bir Türk yoktur.
Hepsi dönmedir, Mason Yahudi'si, Kürt Yahudi'sidir. Türkçülük siyaseti Azınlıkları kışkırtarak Osmanlı'yı, Türkiye Cumhuriyetini yıkmak için kullanıldı. Bu gün de Atatürk ve MHP gibi partilerle Kürtler ve ötekilere "ayrılıkçılık kapıları" açılmaktadır!


İçinde tek bir Türk barındırmayan  (Varsa şaşkın veya satılmıştır) AKP hükumeti ve şehitlere, AKP siyasetlerine karşı gelişen tapkilerde “gaz alma görevlisi” olarak görevlerini icra eden TBMM muhalefet partileri, Cumhuriyetin kuruluşundan beri işbirlikçilerden ve onların soylarından gelenlerinden oluşturulmuştur.
Küresel Emperyalist Sermaye'nin işbirlikçisi olan sözde 61. T.C. hükumeti  olan AKP ve meclis muhalefeti devleti "100." Kuruluş Yılında tasfiye edecek B.O.P projeli AKP’yi iktidar etmişlerdir. Şimdi devlet tasfiye aşamasına girmiştir. 2023'e varmadan devlet önce federasyonlara bölünecek ve RE.T.E'nin dediği gibi "36 parçalı" Anadolu haritasının resmileşmesi ise 2023 yılında yapılacaktır.
Ezeli işbirlikçiler artık uluorta hareket ediyorlar

Vesselam, Türk millet ve bu topraklarda “Huzur” arayan antiemperyalist vatansever insanlar son şehitlerimiz ve hükumetin siyasetleri bizlere göstermektedir ki biz bu şehitlere bu gün yanıyoruz ama Rusya ABD ile keza bir uyuşmaya girdiğinde ya da AB-D NATO güçleri bir “III. Dünya Savaşına”  ya da onu başlatacak öncü oluşumlara göz yummaya karar verdiklerinde inanın bu günler için “sevinç bile duyabileceğinizi” şimdiden söylersem bana darılmayınız.

Çünkü, daha geçenlerde AKP yandaşı bir gazetenin kalemşörlerinden birisi ne yazmıştı?
“Bu gün terörle mücadele eden askerler yakın bir zamanda “Vatana İhanet” ile yargılanacaklardır.
Atatürk iptal ediliyor!

Vatana İhanet Yasasını, annesi Tunceli Çemişkezek’li öğretmen olan eski cumbabalardan Turgut ÖZAL 1988’lerde kaldırmış, PKK oluşumunun temelini atmıştı. Bitirmek istedi falan dense de de gerisini, doğrusunu Allah bilir. Onun, Azerbaycan ve öteki Türk devletlerini  Nurcu dinine (Günümüzde Fethullah Gülecilik) ve Amerikan yandaşlığına dahil eden, Rusya’yı, Çin’i yok sayan Amerikancı siyasetleri yüzünden Hocalı Katliamı olmuş ve onbinlerce Türk Ermenilerce yok yere katledilmişti.  
SAVAŞ KARARI VEREN ASKER KAÇAĞI BAŞBAKANLAR!


Ne Türkiye ne NATO Azerilerin yardımlarına koşamamış, göz göre göre soykırımlara uğratılmalarına seyirci kalınmıştı. Bu yüzden kırgınlık olduğunu, ÖZAL’ın ölmeden öce Türkistan Ziyareti çabalarını iki gece once yandaş medyada konuşan Mehmet Keçeciler  de dile getirmişti. Hatırlayınız.

Bu yazımdan sonra mutlaka “Yecüc Mecüc”  VE “PKK TARİHİ BAŞINDAN BU GÜNE” konulu yazılarımı okuyunuz ki olayların asıl iç yüzünü anlayasınız!

ŞEHİTLER, ŞEHİTLER, ŞEHTİLER BİTMEYECEK DAHA DA ARTACAK ŞEHİTLER!

Saygılar!
Alaeddin Yavuz
keykubat /adilyargic/ adilyargicc

30 Mayıs 2012 Çarşamba

YASAKLAR CUMHURİYETİNDE AKP PROJELERI


YASAKLAR CUMHURİYETİNDE AKP PROJELERİ

Kendimi bildim bileli yasaklar daima yaşamımızın bir parçası oldu. Evde, yemeği bitirme babana da bırak, paranın hepsini harcama, elbiseni kirletme, eve erken gel, yalnız uzaklara gitme, erken yat elektrik faturası az gelsin, sokakta oynama dersine çalış şeklinde faydalı-faydasız sayısız yasaklar vardı.

Devletin varlığını sürdürmesi ve halkına adil hizmet verebilmesi için de “iyi niyetle yapılan yasalar” ile “halkı vergi ile soymak, hükümetin başarısız bütçe açıklarını kapatmak” adına abartılı yapılmış art niyetli adları “zam ve hapis cezası” ya da dış güçlerle işbirliği yapan hain odaklara engel olamayan veya kasten olmayan hükûmetler yüzünden artan anarşi, terör, kaçakçılık, cinayet, hırsızlık, soygun, grev, miting gibi olumsuz olayları da engellemek için çıkartılan, adları “sokağa çıkma yasağı, Google yasağı, internet yasağı, silah bulundurma ve taşıma yasağı, basın açıklaması yapma ve protesto yasağı, miting, grev yasağı” olan çok sayıda yasaklar vardır.


Cumhuriyet tarihimize bakıyorum, sadece Atatürk döneminde 26 Kürt, bir o kadar da gerici ve ayrılıkçı isyan çıkmış ve bunlara karışmak, yeni kurulan devletin varlığını sürdürmesi için yasaklanmış.
1924’te Lenin ilaçlanarak öldürülmüş, 1927’lere gelindiğinde emperyalist ülkeler, “tehdit” olarak yarattıkları SSCB’nin sıcak sulara inmesini engellemek için ülkemizi “İngiliz idare bölgesine” almışlar”

Bölgemizde savaşlara neden olan "Enerji Hatları" haritası
Bunun dayatması da kurtuluş savaşına en büyük kültürel ve askeri katkıyı yapan “solculuğun” yasaklanması ve solcuların önderlerinin imhası şeklinde alınmış.
İyi kötü, yarım yamalak bir bağımsızlık üzerine kurulan devletimizin “tam bağımsız ve Atatürk’ün antiemperyalist siyasetlerini” engellemek için, Atatürk’e de muhalifleri kullanılarak Lenin benzeri bir ölüm layık görülmüş ve öyle de olmuş.
Başkaları da benzer tespitleri yapıyorlar

Atatürk’ün sinsi komplolar ve işbirlikçilikler sonucu sağlanan ölümü ile bu işte hizmeti en büyük olanlar devletin başına geçmişler.
Ülke tam bir Sabetay’cı Yahudi ve dönme Gnostik Ermeni ülkesi olmuşsa da terazinin “sağ kefesi”  ve emperyalizmin en büyük işbirlikçisi olan Kürt İslamcıları Nurcular ve yandaşları olan Arap, Tatar, Süryani, Yezidi tayfası “Sünni Müslüman” kimliğine büründürülmüş, sahte baskılarla “yasaklarla” mağdur edilmiş. Bu arada muhtelif yasaklar arasında “sol” ideoloji, SSCB- Alman savaşlarının sonuçlarına göre gene bir yasaklanmış bir serbest bırakılmış.

1943’te İngiltere, işbirlikçisi İsmet paşayı Adana Yence Tren istasyonunda ziyaret etmiş ve Savaş sonrası talimatlarını vermiş.
Savaşı ABD sonuçlandırmış, Rockefeller sermayesiyle iki dünya savaşı çıkarttığı Almanların kafasına ikinci kez sopayı vurmuş. (AKP günümüzün Müslüman Almanya’sı olmaya soyunmuştur)

Talimatlar gelmiş, NATO’ya çağrılmadan başvurmuşuz ama ret edilmişiz. Oysa, ABD’nin SSCB-Rusya siyaseti yüzünden bize muhtaçlığı o kadar açıktır ki, biz NATO’ya girmesek, 1948’de Yunanistan ve Arnavutluk’u İngiliz ordusuyla birlikte işgal etmiştir.  Bu yüzden biraz dirensek daha fazla ekonomik çıkar sağlama imkânımız varken, siyasilerin iktidar hırsları ve körlükleri yüzünden bedavaya NATO kölesi olmuş olduk.

Almanların Avrupa işgalleri
“28” yıl önce bizim düşmanımız olan bu Haçlı Koalisyonuna girmek için İsmet paşa sözde dışlanmış, 1946 Pembeköşk şikesiyle “Dörtlü Takrir” dümeniyle” DP kurulmuş ve 1950’de Celal Bayar’lı Menderes’li iktidar kurulmuş ve kurtuluş savaşımızda en büyük desteği veren SSCB’ye karşı savaşan Haçlı Ordularına katılmak üzere Kore’ye sayısı halen açıklanmayan asker göndermişiz. Oysa 28 yıl önce milyonlarca dedemizi korkunç silahları ile yakıp yok eden, toprağa gömecek parçalarını bulamayacak ölçüde yok eden emperyalizme hizmet için Kürt, Yezidi, Süryani isyanlarını çıkaran işbirlikçilerin iktidarı döneminde “kurtarıcımız” ilan edilmiş. (Teslimatçı demek lazımdır)

Askerlerimiz, askerkaçağı Menderes gibi Kırım Yahudi dönmelerince yok yere Nemrut ateşlerine Kore’de atılmıştır. Çıkartılan yasa ile “Solcuyum” diyenler ya yurt dışına sürülmüş ya da idam edilmişler. TSK’nın emperyalist sömürge koloni ordusu olmasına karşı çıkan Fevzi Çakmak paşanın istifası kimseye bir şey anlatmamış, sözü olanlar sindirilmiştir, siyasi, sivil yasaklarla insanlarımız her şeye razı hale getirilmiştir.

Sonunda Menderes gibi bir emperyalizm dalkavuğu nasıl olduysa isyan etmiş, kendisine kızan dalkavuğunu denize atan Osmanlı dönme paşası gibi emperyalizm de örgütlediği cuntaya bir darbe yaptırıp Menderes’in boynuna ipi Yassıada’da geçirivermiş.
Eski mutemet işbirlikçi İsmet paşa iktidarı gene geri gelmiş, demokratik sayılabilecek bir anayasa yapılmış ama, bazı yerleri işlerlik kazanamamış, sonucunda inatçı, solcu, antiemperyalist bir iki subay da İsmet’in hükümeti döneminde idam edilmiş.
Menderes'in idamı 

Bunu 1950’lerde başlayan ve İsmet zamanında geliştirilen ABD Derin Nato kumandalı sağ-sol oluşumlar izlemiş. Sol gene ABD çıkarlarını tehdit edince gene ABD’ci cunta darbeyi çakmış, 12 Mart 1971 olayıyla solcular bastırılmış, son zamanlarda Türkiye’nin yeni NATO Güvenlik düzenlemesinde Türkiye’nin öneminin sıfırlandığını görünce ABD karşıtlığına başlayan ve “Menderesleşen” İsmet’i  CHP’nin başından alıp, Bülent Ecevit’e teslim etmişler. Devlet Kıbrıs batağına iyice sokulmuş, İsmet’in desteklediği solcular idam edilmiş, halk tahrik edilmiş, anarşi hortlamış, günde 20 kişiyi geçen ölümler, sıkıyönetimler, kitap, dergi, gazete toplamalar, ev, parti, dernek baskınları artmış, Derin NATO sayısız cinayetler işlemiş, şartlar olgunlaşınca 12 Eylül 1980 darbesi gelmiştir.

Darbe ile ülkede sıkıyönetim ilan edilmiş, sokağa çıkmak, işe gitmek yasaklanmış, milyonlarca insan fişlenmiş tutuklanmış, binlerce hapis kararı, işkenceler sürmüş ve Osmanlı Yezidi isyanlarında hep birlikte hareket eden Bitlis- Çemişkezek-Rum, Süryani üçgeni olan ANAP iktidarı getirilmiş ve devletin bölünmesi, Kürdistan kurulması siyasetler ileme konulmuş, askeri darbe öncesi Suriye’ye kaçırılan APO’ya çiftlik kurdurulmuş, zaman içinde işkenceden çıkan Solcu Kürtler bu çiftliğe gönüllü olarak doldurulmuştur. Her türlü yasaklar 30 yıl boyunca “hafifleyerek sürmüş” ve 1997 28 Şubat dümeniyle iyice “Din Düşmanı” gösterilen ordu ve emperyalizm uşaklığını, AB üyeliğini “Atatürkçülük ve Laiklik” gösteren siyasetleri de gözden düşmüş, şiir dümeniyle içeri tıkılan ve Menderes gibi “askerkaçağı” olan RE.T.E (RITE=Mason Ayini) kahraman ilan edilmiş, hapisteyken yandaşlarına AKP kurdurulmuş, yaratılan sahte ekonomik krizlerle gözden düşürülen siyasi iktidarlar kötülenmiş sonucunda 03.Kasım.2002 seçimleriyle tasfiye hükümeti kahraman ilan edilerek başımıza getirilmiştir.



Bütün bu olayları yazacak her kesimden dürüst sabotajlar, suikastlar ve hukuk suistimalleriyle insanlar susturulmuş ve millet “yasaklar ve din gazları” içinde körleştirilmiştir.
2003’ten beri yüzyılların işbirlikçi hainlerin soylarından oluşan AKP hükümeti yaklaşık “10” yıldır “özgürlük” dedikçe yasaklar koymuş, birinci derece tehlike arz edenleri Silivri Koloni Toplama Merkezine doldurmuş ve darbe dönemlerindeki yasakları geride bırakmıştır.


Bütün basını satın alıp yandaşlarına teslim eden AKP, muhalif olanları, vergi denetimlerinden basın özgürlüğünü suiistimal etmeye gerekçelerine kadar her türlü devlet tehdidini kullanarak yasaklarını sürdürmektedir.
İşte, sözünü çiğneyen AKP




2010 referandumundan önce 600 kadar internet sitesi ya silinmiş (“http://adilyargic.blogspot.com/” bloğum gibi) ya kapatılmış ya da ötekileri gibi engellenmiştir. Bunun yanında memurlara hatta emeklilere bile “Toplu Sözleşme, grev” hakkı vaadinde bulunmuş ve oyları toplamıştır.



Bu da başka örnek
Bu gün ilk defa bu haklarını kullanan THY çalışanlarının grevleri meclis kararıyla iptal edilmiş, öteki memurlar ise “greve katılmalarının yasal olmadığı” tehdidiyle korkutulmuş, polis ve yargı baskılarıyla sindirilmektedir.

Bunlar yetmemekte, şeriat düzeninin temel ilkelerini oluşturan hukuk düzenlemeleri her gün meclisten geçirilmektedir. İnternette Facebook sitesinde çet yaparken başbakana küfür etti diye bir lise öğrencisi Balıkesir’de polisçe tutuklanıp yargılanmış, ülkenin bütün akarsularını “HES” adlı dümenlerle hapsedilmesiyle dere yataklarının kuruyacağı, doğal hayatın bozulacağı endişesiyle karşı çıkan insanlarımıza devletin askeri polisi saldırtılmıştır. Bu tepkiler boşuna olmayıp Karadeniz bölgesinde köy ve şehirlere her türlü yabanıl hayvanların girmeye, saldırmaya başladıklarını duymaktayız.

Toprağını, suyunu, doğal yaşamını, emeğinin hakkını kullanmak, bunları anmak ve yaymak artık büyük suç olmuştur.
Yetmedi hükümet, verdiği kıytırık maaşlara bakmadan, kendi yandaşlarına hükûmet bütçesinden ve ballı ihale, banka kredileriyle verdiği trilyonlara bakıp utanmadan aç vatandaşa “Üç çocuk yap” demektedir.
Devleti Irak ile savaşa sokacak, ayrılıkçılık taleplerini körükleyecek gelişme olan Uludere’nin Irak sınırındaki 35 kadar kaçakçıyı imha ettiren başbakan bunu savunmayı beceremeyince ortaya bir kapsız iddia attı ve bunu yasalaştırma yoluna gitti.
Kürtaj ve Sezeryan yasağı getiren Uludere olayı

Kimsenin bir şey demediği ortamda, “Uludere olayı şöyle, Uludere olayı böyle derken birden;
-Her kürtaj bir Uludere’dir, kürtaja da sezeryan ile doğuma da karşıyım! Deyiverdi.
İşkembeden, gündem değiştirmek için atılan bir kapsız cümle büyüdü ve “kürtaj ve sezeryan yasağına” dönüştü ve bunları yapanından yaptıranına takibat başlattığı basına yansıdı.

Yasaklar, yasaklar, yasaklar, doğdum yasaklar, ölüp gideceğim gene yasaklar olacak ve sürecek.
Çünkü insanlar daima “kötünün iyisine” razı olmaya zorlandıklarından, siyasi ve zenginlik hırsları yüzünden halkını, ülke çıkarlarını düşünmeyen siyasetçi ve devlet adamları ve kitle önderleri başarısızlıklarına daima “yasak” kelimesi ile çözüm buldular.
Başbakan milletin yatak odasına kadar
girincetepkileri de çekti

Üstüne bir de din maskesi geçirip “günah, haram” gibi kavramlar da ekleyince işleri daha sağlama almaktadırlar.

Bunlara prim veren, “bir gün özgür yaşa, hür yaşa” fikrine değer vermeyen, köleleşmiş, hedonist yaşamın büyüsüne kapılmış, dünya ve ülkesindeki siyasi, kültürel gelişmelere kapanmış halklar da bu tutumlarının cezalarını ilelebet ödemekle mükelleftirler!

Yasaklar, yasaklar, yasaklar! Alkol’den, trafiğe, yazı yazmak, eleştirmekten konuşmaya, çocuk yapmaktan doğurup doğurmamaya kadar her türlü yasaklar günlerimizi, geleceğimizi daha çok etkileyeceklerdir.

Halkın son on yılda evlilik, Surviver, Kürtler Vadisi ve bilmem hangi orospunun suçu ne, gibi televizyon dizileriyle beyinlerinin esir alındığı bir ülkede bile bunca yasağın çıkartılması ve her gün uygulamaya sokulması halkımızın bu kadar da “mal olmadığının” mı yoksa “her şeyi hazmeder hale geldiğinin mi” işaretidir?
Bence her ikisi de doğrudur. Böyle cevaplar akilâne olmasa da bu cevap doğrudur.

ABD’nin Ortadoğu ve dünya hâkimiyeti hırslarına hizmet eden B.O.P projesi ürünü iktidar edilen AKP’nin izlediği siyasetlere baktığımızda her an çok sayıda evladımızı kaybedecek bir topyekûn ülkenin savaşa sokulması an meselesidir.  

Böylece de ülkemizin her an çıkacak ve belki yüzyıllar sürecek bir savaşta gerekli “asker ihtiyacı” da apaçık ortada olduğundan, AKP hükümetinin erkekliği olan her erkeğe birden fazla kadın temin ederek,  devlet zoruyla cinsel ilişki kurdurup çocuk doğurtacağı kanaati bende oluşmuştur.


Bu yazının ertesi günü Sağlık Bakanı İrecep efendi,
RE.T.Eefendiyi desteklemek uğruna böyle bir şey yumurtladı.

Olmaz olmaz demeyin!

Takdir okuyucunun dur!



23 Mayıs 2012 Çarşamba

ULUSAL VE TGB’YE AĞAÇKAKAN MI LAZIM?


ULUSAL VE TGB’YE AĞAÇKAKAN MI LAZIM?

Yazıma sadece başlığa uygun olan ifadeleri yazsam, hele hele sol edebiyatın ve tarihin hafızalardan silindiği ülkemizde tarihi açıklama yapmadan maksadım anlaşılamayacağı için özet tarihi bilgileri tarihi bilgisi kıt veya unutmuş olanlar için önceden izahat vermeyi uygun buldum.
03 Kasım 2002 seçimleriyle AKP’nin iktidara gelmesiyle AKP’ye en ciddi muhalefeti elinde bir televizyon, bir dergi, bir gazete bulunduran Doğu Perinçek’in şahsi malı olarak görülen İşçi Partisi verdi.

Partinin yayın organlarında ilk boy gösteren muhalifler, iktidar partisi tarafından “Rusya’cı” olarak nitelenen generalinden Albayına emekli subaylardı. 2007 Aralık’ında “TSK’yı Çağdaş Savaş Teknikleri olan Gerilla Savaşında” eğitmek ve Modernize etmek amacıyla cunta şefi Kenan Evren ve ABD ortaklığında kurulan PKK örgütünün, akşamüstü ve öğlen vakti aralıkla yaptığı iki saldırıda 25 askeri şehit etmesinin ardından RE.T.E’nin gerçekleştirdiği ABD ziyareti dönüşünde başlatılan 2008 yılı başlarındaki Ergenekon tutuklamalarıyla bu askerlerin bir kısmı Silivri Koloni Esir Kampına doldurulmaya başlamalarıyla hükümete muhalefet hızlanarak sürdü.

Elbette bu tutuklamalarda İşçi Partisi başkanı Doğu Perinçek de kampa kabul edilen torpillilerdendi (!)
İşçi partisinin “Atatürk ve Devrimlerini Savunma” ilkelerine Atatürk’ün kurduğu “yarı bağımsız T.C.’yi”  1939 Mayıs başında imzaladığı “İngiltere Türkiye Kredi Antlaşmasıyla”  tamamen “İngiliz Mandası” (Sömürgesi) yapan ve bunu ABD, Fransa, İtalya ve Almanya ile tekrar eden İsmet İnönü’nün teslimiyetçi siyasetlerini, tamamen ABD’de eğitim görmüş subaylarca ve gene ABD’nin projeleri ile gerçekleştirilmiş 27 Mayıs Cuntasını savunmak da vardı.

Öte yandan Atatürk’ün hiçbir izini taşımayan ve sadece İsmet Paşa’nın şahsi malı haline gelmiş olan CHP’ de “Atatürkçülük” adı altında “İsmet paşanın teslimiyetçi” siyasetlerini savunmayı iş edinmişti.

Libya'da Kaddafi sonrası "Ilımlı İslam Namazı!
Allah'ı ABD bunların!
AKP’ye “Ilımlı İslâm Devrimi” yaptırmaya kalkan İngiliz-ABD koalisyonu, bu ülkede kimleri başa getirdiğini iyi bildiğinden, eski “işbirlikçilerinin” de açıklarını iyi biliyordu. Bunları AKP’nin eline teslim ettiği görsel ve yazılı basına verdikçe bizim sözde “antiemperyalist, bağımsızlıkçı, Atatürkçü” asker ve sivil tayfasının Atatürk’ün ölümünden PKK olaylarındaki işbirlikçiliklerine kadar bütün kirli çıkıları da açılıyordu. Bu da yetmiyordu ve Genelkurmay başkanı olan kişilerin başbakan RE.T.E ile yaptıkları her “haftalık görüşmenin ardından” yeni bir “Ergenekon dalgası” adı altında tutuklamalar başlıyordu ve AKP de %37’lerden  %49’lara uzanan bir yükseliş grafiğine ulaşarak ülkenin “tartışılmaz siyasi partisi” oluyordu.

Bu tespitler ışığında düşündüğümüzde AKP ve emperyalizme muhalefet eğer İşçi Partisi ve CHP’ye kalsaydı hele o Irak’ın işgal edildiği, “sansür v.s. türü baskıcılığın zirve yaptığı” dönemlerdeki şartlar içinde 2012 genel seçimlerinde AKP’nin oy grafiğinin  %90’a yükselmesi işten bile değildi.

Çünkü AKP, 30 yıldır sürdürülen “TSK’nın Terörle eğitimi” projesinin meyvelerinin toplanacağı  “hasat projesi” kapsamında iktidar edilmişti. ABD ve batılı Haçlı Orduları Türk ve Müslüman dünyasını işgal edecekti, “NATO Üyesi” sıfatıyla Türkiye de emperyalist güçlerin çıkarlarının bekçiliğini bu eğitilmiş ordusuyla yapacaktı.
Hem de soykırımcı batılı güçlerin zalimliklerinden de onları “koruyan güç” olacaktı. Proje iyiydi. Fethullah Gülen bunun için “Ilımlı İslâm projesinin” dini, ruhani önderi edilmiş, yaklaşık 200 ülkede okullar açması sağlanmıştı.

Her şey tıkır tıkır yürüyordu, Silivri Koloni Esir Kampıyla sözde ABD karşıtı, Rusya’cı subaylar ve yandaşları sahneden çekilmişti, yıllardır sürdürülen “asker baskısından “ halk kurtarılıyordu, özgürlükler geliyordu.

Bu başlangıçların yaşandığı zamanlarda halka güvenini yitirmiş, umutsuz eski “solcuların” sustuğu, bir şekilde satın alınmış veya korkutulmuş Üniversite ve basın gruplarının seyirci olduğu, AKP’nin her gün yayınlanan video, ses kayıtları ve resmi belgelerle yeni bir asker-sivil sözde Atatürkçü tayfanın rezaletleriyle panayır balonu gibi göklere çıkarıldığı dönemde ilk farklı yazıları “Keykubat .Blogcu.com” da ben yazdım.
Bunlarda ne mi yazdım?
1-      Doğu Perinçek, 1961’den 1968’e kadar “işçi statüsünde” gittiği Almanya’da “hiçbir işte çalışmadığı” halde ne yapmıştı?
2-      Behice Boran ve M.Ali Aybar’ın T. İ. P’sini 1968’de gelir gelmez “Maoculukla” nasıl bölmüştü?
3-      Osmanlı kalıntısı Müslüman bir ülkede “sol’un gelişmesi zaten zor bir olayken, 1924’ lerde İngiliz kontrol bölgesine verilmemizin ardından Trabzon sahilinde katledilen ilk “sosyalistler” ile başlayan “sol düşmanlığı” bilinirken, “bölücülük yapmak” kime hizmet edecekti?
4-      Tamamen emperyalizme hizmet eden, Türk soluna hiçbir faydası olmayan Perinçek’in “Maoculuğu” onun C.I.A. ajanlığını gündeme getiriyordu. Bu bağlamda Almanya’da C.I.A ve Alman istihbaratından eğitim almış mıydı?
5-      1950 başlarında henüz NATO’ya üyelik başvurumuzun ret edilmesine rağmen Kore’ye salakça asker göndermemiz ile başlayan TSK’nın “NSK-Nato Silahlı Kuvvetleri”  haline getirilmesi, ABD ve Avrupa devletlerinin ordudan M.İ.T’e devletin mahrem teşkilatlarında yapılanmasıyla devlet zaten tasfiye edilmişti. 17 yıl önce “İslam Kürdistan’ı” ve Dersim Cumhuriyeti kurmak için savaşan ve yarım milyon vatandaş-askerimizin kaybına neden olan ve bu yüzden idam edilen veya sürülen, sürülürken de “Türkiye Cumhuriyetini yıkmaya yemine eden”  isyancı Kürt, dinci işbirlikçi papa, haham imam tayfası ve yandaşları devleti teslim almışlardı. Ordu denilen yapılanmanın başında da işte bu tayfalar vardı. Ha Nurcu ha Solcu, ha Alevi ha Sünni. Her ikisi de 16. Yüzyıldan beri Hıristiyan Batılı devletlerle işbirliği yapan isyancı tayfalardı.

Süryani başbakan RE.T.E. en sağdaki PKK Bayrağı ile

6-      Silivri Koloni Esir Kampı tiyatrosu neyse onu “düşman” gören AKP de aynısıydı.
7-      Ergenekon adının Türk tarihi ile bir alakası olmadığını, Amerika’nın Cumhuriyetçi Partisinin faaliyetlerini temsil eden “ER GEorge NEo CONservatist Movement =ERGENEC(K)ON(” Aziz Corc Muhafazakâr Hareketi) adlarının başlarından alınan harflerin birleştirilmesinden ibaret olduğunu, halkımızın gene vatanseverlik duygularının istismar edildiğini yazmıştım.
8-      Hem Silivri tutuklularının hem iktidarın hem de muhalefetin bu projede birlikte olduklarını sürekli işlemiştim. Bunun yanında da tutuklanan Silvri Koloni Kampı sakinlerinin de bu projenin “inandırıcı olması” için gerektiğinde “öldürülmelerinin” de mümkün olabileceğini, bu yüzden onların tutukluluklarında yapılan “hukuk istismarlarının” yanlış ve mevcut hukuk sistemimizin dışında “ABD emriyle” tutulduklarını da işledim. Onlar için de adalet istedim. Ama onlar asla hiçbir vatansever için “adalet istemeyen, asmayalım da besleyelim mi diyenler” olmalarına rağmen.

9-      Bir ara üniversitelerde öğrenci eylemleri kışkırtıldı ve “Hoş gelmedin Anarşi” başlığıyla yayınladığım yazı ve ardıllarıyla geçmişte 1980’e kadar gençliğimizin anarşi olaylarında harcandığını, 30 yıldır terör olaylarıyla kıyıldığını, böyle giderse yakında ülke nüfusu içinde genç kalmayacağını vurguladım. Aklıselim insanların destekleriyle bu proje de rafa kaldırıldı.

Yazdıklarım konuların kısaca özetleri bunlardı ve duyarlı insanlarımız bu uyarıları sahiplendi ve vicdanlarıyla birleştirdiler, kendi dağarcıklarını ve karizmalarını eklediler sonunda ülkemiz yeni bir “anarşi” tehdidinden kurtarıldı. Sağ olsunlar.
İşte bu olayların ardından “pasif eylemci”  (askeri güç kullanmayan) gençlik örgütü anlayışında TGB gibi gençlik yapılanmaları ortaya çıkmaya başladı.

Özellikle TGB “her siyasi düşünce ve inanışa ait antiemperyalist gençlik hareketi” olarak ortaya çıktı. Bir zaman sonra onları misafir edebilecek başka bir görsel ve yazılı basın olmadığından haliyle İşçi Partisi tarafından kucaklandılar ve desteklendiler.
Dört gün önceki 19 Mayıs 1919 Büyük Diriliş Yürüyüşünün organizasyonunda da çok çabalar sarf ettiler. Hepsini ayrı ayrı kutlarım.

Buraya kadar her şey rayında. Asıl sorun, yürüyüşe katılan her kesimden vatansever insanımızın bazılarını kıracak birkaç söyleme imza atılması oldu. Bunu da onlara ağabeylik, önderlik yapan Ulusal Kanal’ın defeatle tekrarlaması oldu.
Dün akşam da (23. Mayıs. 2012 00.01’den sonra) tekrar yayınlanan Aslan Bulut’un da katıldığı programda programın hanım sunucusunun da “Ulusal kanal ve TGB’nin düzenlediği 19 Mayıs...” ifadesini, MHP’li vekilin buna “Orada Ülkücüler de vardı” itirazından sonra tekrar edilmesine şahit olmam beni üzdü bu yüzden bu kadar yazmak zorunda kaldım.

Eğer “Atatürkçü isen, eğer devrimci isen, eğer vatansever isen eğer Müslüman ve antiemperyalist isen, eğer bu topraklarda yaşayıp da ayağını bastığın toprağı emperyalist işgale karşı savunmak için bir şeyler yazıp çizip, örgütlenmeleri teşvik etmişsen ve aktif yer almışsan bununla gurur duymak hakkındır. Ama oraya katılanları “onları ben topladım” diyerek halkın tepkisini kendine mal edersen, onların yüreklerindeki mücadele azimlerini hiçe sayıp “senin koyunların” olarak görürsen sen o davaya en büyük ihaneti etmiş olursun.

Görünüşte küçücük bir şeydir ama “sinek küçüktür, mide bulandırır” misaline döner iş.
Evet Ulusal kanal ve TGB eğer ülkemizde oynanan senaryonun bir şekilde “işbirlikçisi, atanmış muhalefeti” değillerse böyle “havalanmaktan, havalar girip şişinmekten kaçınmalıdırlar. Millet zaten cunta baskılarıyla öylesine sindirilmiş oldukları halde bu katılımı ben olağanüstü olarak yorumluyorum. Lütfen “egomuzu tatmin edelim” derken şişinip havalar uçmayalım ve halktan kopmayalım.
Yoksa Yezidi Yaratılış Mitindeki Âdem’e döneriz.

Adem'e "vıdı vıdı vıdı" diyerek
delik açan Ağaçkakan.
Hani, tanrı Âdem’i yaratmış ama vücuduna boşaltım sistemi kurmamış. Çünkü yedikleri atık oluşturmuyormuş. Ancak Âdem, meraktan yasak meyve buğdayı yiyince birden karnı şişmiş, şişmiş göklere yükselmiş. Halini gören tanrı durumu kavramış ve bir ağaçkakan kuşu gönderip dibine bir çıkış deliği (anüs) açtırmış ve Âdem de aşağı böylelikle inmiş.
Âdem’in o hatası yüzünden günde üç öğün yesek doymuyoruz ve tatmin edilemeyen açlığımız yüzünden halen karın tokluğuna kölelik etmekten kurtulamadık.

Size de bir ağaçkakan gönderilebilir ve havanız indirilebilir.
Bu günkü sayfalarına baktığımda ağaçkakan uğramış diye düşündüm.
Lütfen kimse şahsi hesapları yüzünden insanımızın özgürlüklerine, vatansever mücadelesine ket vurmasın, bölücülük yapmasın!

Sözlerimize dikkat edelim. Eğer yukarıdaki ifade yerine şöyle denseydi;
-Ulusal Kanal ve TGB, 19 Mayıs 2012 Büyük Diriliş Yürüyüşünün gerçekleşmesinde çok çaba harcamıştır. Çabalarımıza destek veren, bizleri yalnız bırakmayan bütün halkımıza, sivil toplum örgütlerine, siyasi partilere teşekkür ederiz!
Bu  günkü TGB sayfası
Denilseydi bu tartışmalar hiç olmazdı inancındayım.
Halkın güvenini istismar etmek böyle basit bir “ruhsal tatmin duygusuyla” da olabilen bir şeydir.
Her şeyimize dikkat edelim de “ağaçkakan” kuşuna delik açtırmak zorunda kalmayalım, malum zararları ortada!
Her ne kadar sürç-ü lisan ettikse af ola! Takdir okuyanındır!


Alaeddin Yavuz
keykubat /adilyargic/ adilyargicc