"Türkiye Türklerindir +40" Bloguna Hoş geldiniz!!!

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.
Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.
İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!
Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.
Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Hakkımda

Fotoğrafım
Balıkesir , Bandırma , Türkiye
KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER, BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI PLANLARA RAZI OLURLAR.Keykubat- ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ, ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ, ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR. VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE SAHİP,HER TÜRLÜ EMPERYALİZME KARŞI ÇIKIN!!! Keykubat

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Translate

Bu Blogda Ara

14 Kasım 2016 Pazartesi

ELVEDA İNSANLAR,ÇOBANIN KAVALI UYUTUR ANDAVALI



Çobanın Kavalı Uyutur Andavalı!


Kendi kendine yeten dokuz tarım ülkesinden biri olan ülkemizi, geçen 15 yıl içinde, Gürcistan'dan saman ithal eder hale getirmiş, Recep Tayyip Erdoğan, 14 Kasım 2016 günü sadece laf üretmek için düzenlettiği, uydurma Milli Tarım Projesi toplantısında, kendine yakışır şekilde, sınırsız sorumsuz konuştu;

"Peygamberlerin mesleği olan çiftçilik ve çobanlığı ülkemizde hak ettiği konuma getirmeliyiz. Çobanlık deyip hafife almayın. Çobanlığın felsefesini anlamayan, psikolojisini anlamayan insan yönetemez. Ben de bir çobanım" dedi.
Bir düşünelim önce, çoban nedir?

Çoban, ücretle sürüye sahip çıkan, güden işçinin adidir. İşvereni ise sürünün sahibi şahıs veya köylü, kasabalıdır.
Ancak, bu çoban, sürünün başında görevlendirildiğinden beri önce, hayvanları, boylarına, poslarına, renklerine ve sair özelliklerine göre yıllarca ayırmış ama ne hikmettir sürü dağılmamış, birbirine düşman olmamıştır.
Yetmemiş, çoban, sürüyü sürekli kurda çakala teslim etmiş, her gün oluk oluk kan dökülmüş, sürü zayiat rekoru kırdıysa da sürü sahipleri işi oluruna vermişlerdir.

Tepkisizlikten cesaret alan çoban, bu defa sürünün koruyucu köpeklerini kovalamış, açlığa ölüme terk etmiş, yetmemiş sonunda bir kulübeye hapsetmiştir.
Bu da yetmemiş, çoban sürüyü peyderpey satmış,merayı önce kiraya vermiş, sonra ne varsa başkalarına satmıştır.
Ama sürü sahiplerinden gene ses çıkmamış hatta sürü sahipleri bile çobanın kavalına o kadar kapılmışlar ki, sürüye dahil olup, otlamaya başlamışlar.

Çoban kavalı çaldıkça onu alkışlayıp uyumuşlar, ama çoban şimdilik otlarını, sularını veriyormuş.

Sonunda, çoban olarak hepsinin sahip olduğunu ilan etmiş ve kavalını üflemiş, yeni otlaklar, pırı pırıl akan derelerin içinden geçtiği Osmanlı meraları hayallerini de anlatan çobanın kavalının büyüsü köylüyü gene uyutmuş ve çobanı çılgınca alkışlamışlar.

Dün alkışlanan çoban, merayı, sürüyü satmıştır.
İnsanlar hain bir çobanı alkışladılar.
Yeni meralara götürecek çobanlarını dün alkışlayanlar yakında otladıkları mera da gidecek haberleri yok.

Ege'de 18 ada 157 kayalık gitti, Kıbrıs zaten umutsuz vaka, başkan olunca federasyon hesabına doğu ve güneydoğu Anadolu da gidince Karadeniz'de de Pontus olacak,
15 yıldır Güneysu'ya Potamya dense ne olur? diye bağırıyor çoban. 

Mera gittiğinin farkına varıldığında çoban da kovulacak ama yükü tuttu çoban. İsviçre'den Endonezya'ya kadar ülkelerde şirketler, banka hesaplarını doldurdu çoban. Devletin bütün kamu arazilerini, karısının, çocuklarının, damatlarının, dünürlerinin ve partili arkadaşlarının vakıflarına tapuladı çoban.

Merayı da sürüyü de sattı, ama, sürü de sahipleri de hallerinden memnun mu memnun.
Ne sürüsü ne de köyü, toprağı kalmayan sürü sahiplerini üzerlerine ölü toprağı serpilmişçesine uyudukları uykudan uyanacaklarına dair henüz hiç bir işaret belirtisi yoktur.

Kazara uyandıklarında olacak olan, kombine kesim tesislerinde ayılırlar belki ama geç olur.
Kasap reyonunda cümleten görüşürüz.
Çobanın kavalı uyuttu andavalı.
İyi uykular.
Bu güne kadar yazdım, çizdim ve en kusursuz insaları arkadaş grubumda bıraktım, tabi kendime göre.
Hepinize sonsuz teşekkürler ediyorum. Umarım sizlerin bana olduğunuz kadar ben de size faydalı olabilmişimdir.

Bir insan neden yazar?
Vatanı için; Yazdım;
Ailesi için;Yazdım,
İnsanlık için, yazdım.
Yazacağım mutlaka daha çok şey vardır ve bir çok da yayınlamadığım yazılarım hala vardır hem de ciltler dolusu.
Ama, beni bitiren artık kendi aile ve akraba çevrem olmuştur. Buna, sonradan edindiğim çevrem de etkilidir.

İnsanların bunca lakayıtlık ve kaypaklığına bakınca, onları tehlikeler konusunda uyarmak yerine, felaketlere maruz kalmaları için bir şeyler yapasım gelmeye başladı.
Benim dengemi bozdular.

En azından bir süre belki asla yazmayacağım. Bu karşıtlarımı sevindirecek, dostlarımı üzecek bir durumdur. Ölünceye kadar bu davayı sürdürmek istiyordum ama, kale içeriden yıkılmışsa, düşmanın kabahati yoktur misali, bu yazı işine son veriyorum.

Herkes her şeyi en iyi tartıyorsa, bana gerek yoktur. her ne kadar sürçü lisan ettiysem affola.
Saygılar sunarım.

13 Kasım 2016 Pazar

ŞURDAN BURDAN FESİBUK PAYLAŞIMLARIMDAN


ŞURDAN BURDAN FESİBUK PAYLAŞIMLARIMDAN

Kafanız Karışmasın!

Cemaat ile Akp, Tayyip'i başkan yapmak, Ortadoğu da Akp'nin işlediği suçlarin doğurduğu nefretin istikametini şaşırtmak için kayıkçı kavgası yapıyor.
Doğu Anadolu şehir savaşları, artik hep dışarıda savaşacak ordunun eğitimi içindi. 

Yani gerçek savaş ile ordunun yetenekleri sınanmıştır. Chp, tamamen Ermeni partisi oldu ve cemaat ile Pkk siyasetlerini sahiplendi. İsmet paşadan beri Atatürk çizgisini terk etti. Kazara partiye girmiş Atatürkçü olanlari da tasfiye etti. 
Akp'yi alternatifsiz birakti. 
Mhp ve Bohçalıyan zaten istepnedir. Simdi, Tayyip taseron terör örgütlerini dışarı çıkartıyor ki sürpriz ihanetlere ugramasin. 
Chp'de cemaat ve Pkk siyasetlerinin hamisi olunca, Mhp de Akp'ye biat edince ikisi vatansever, Chp, kökü disarida hain ilan edildi. Ama alternatifsiz kalan Tayyip başkanlığı garantiledi. 

Olacak sonuc, biz de 15,20,40 yil iktidar olacak kuklalarca yönetilecegiz, iki partili islevsiz meclisin daimi muhalefeti Chp olurken Mhp iktidara ortak olacaktir. 
El birliğiyle devletin ırzına geçtiler. Tbmm olduğu gibi disardan destekleriyle ihanet içindedir. Tayyip dun kendini boşuna coban ilan etmedi. 
Artik cümleten sürüyüz, begenmesek de. Bundan kurtulmanın tek yolu var o da olabildiğince halkı aydınlatmak ama ortam çok karanlık. Bereket tanrısı Sin/Hubel/Allah'in bulutları yıldırımlari tepemizde. 
Tüm Islam dünyası lanetlenmiş halde. Basindakilerin, takiyeci eski düsmanlari olduğunu göremiyor, gösteriyorlar ama görmek de istemiyorlar. O zaman yaşayın kaderinizi. Çünkü ellerinizle, dillerinizle siz yazdınız, siz istediniz.

İnsanlığın Algı Düzeyi Acınacak Haldedir.

Facebook, Twitter bilmem ne sitelerinde bir veya beş cümlelik paylaşımlarda tatmin olan beyinleri anlayamıyorum. Bu zeka düzeyinin kargaların bile altında olduğunun kanıtıdır.

AKLIMIN ALMADIGI HAL. 

Yıllardır bir konuyu yazabilmek icin 300-500 sayfalik yabanci kaynaklari okudum. Bakis acilarini begenmedigimden tek satir bile dilimize cevirmediklerim oldu. Insanlar ise apacik yalanlara inaniyorlar. Bunu aklim hic almiyor.

Padişahım Çok Yaşa Anayasası :Yandaş yazar Abdulkadir Tayyip Kadir diyen yalamanın ciziktirdiği anayasa metinlerine baktım. Dokunulmaz, eleştirilemez ve ölmeden değiştirilemez bir başkan tipi çizmiş. İngiltere kraliçesi bile bunun yanında demokrasi havarisi sayılır. İstepne Bohçalıyana görüşünü soruyorlar, el cevap:"Metinde cumhurbaşkanı yazıyordu." 
Hay senin okuduğun metni, anladığın beyni....

Donald Trump Adi Yüzünden mi Seçildi? 

Donald Gal dilinde bir bileşik admış. Anlamı da "Dünyayı Yöneten" demekmiş. Soyadı da; Trump=Koz, oyunda koz çakmak olunca, bunu küresel sermayenin dünyayı yönetmek için oynadığı son koz olarak yorumlamak kalıyor.

İsterseniz Kanada başbakanının taktığı adı da söyleyebilirsiniz; Tramp=Aylak, serseri, avare
Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc

DİN VE HUKUK AYRI OLMALIDIR.

DİN VE HUKUK AYRI OLMALIDIR.

Dinler, günümüzden sekiz, on bin yıl önce erken bakır çağı dönemlerinde küçük, ilkel, kabile devletlerini bir arada tutan rejimlerdir.
Devlet erkini elinde bulunduran erken devletlerin kralları veya padişahları, o çağlara yakın zamanlarda yeryüzünde yaşamış göksel kavimler olan tanrılarının özelliklerini yazarak, onların yaşamlarına göre kendi soylarını ve egemenliklerini belirlemişlerdir.

Devlet erkini hem yaratan tanrı ile hem de haşkıyla bütünleştiren bu rejimler, zaman içinde yerlerini yeni devletlere ve onların egemenliklerine terk ettiyseler de yeni oluşumlar eskinin bu mirasını kendilerine uydurarak sürdürmüşlerdir.
Bu yüzden dinler ve dini rejimler varlıklarını güçlü şekilde hala sürdürebilmektedirler. Ama bunların adaletli olduklarını iddia etmek olanaksızdır.
Çünkü, devlet erkine egemen olan aristokrat ve dini ruhban sınıflar her zaman sorumsuz olmuşlar, kendi soylarını üstün kılıp, kendi dini ve ırki kökten olmayan azınlıkları önceleri tümden yok etmişler, Asur monarkı II. Tiglat Plaser çağlarında zamanla onları ağır vergiler ile varlıklarına izin verir olmuşlardır.
Ancak her insanı eşit sayan, eşit haklarla ticaret, eğitim, istihdam, sosyal güvenlik haklarından yararlandırmak ise son iki yüzyıl içinde düşünülmeye başlanılmıştır.

Örneğin, hala devlet memurlarında şu anlayış tam olarak yerleşmemiştir;
Görev Kavramı :

Asker, polis başta hiç bir memur, hükumet görevlisinin işi gereği tanıştığı insanlarla hemşehricilik, ask, samimiyet, hoşlanma, akrabalık, veya herhangi bir nedenle düşmanlık, nefret gibi duygusal, siyasi, dini, maddi çıkar ilişkileri olamaz. Böyle ilişkiler yasaktır ve yanlıştır.
Bu tür görevlilerin derhal isleriyle ilişkileri kesilmelidir. Çünkü görevini adaletli şekilde yerine getiremez ve devlete halkın güvenini sarsar, yıkar. Bu adaletsizlikler devletin sonunu getirir.
Kimsenin buna hakkı olamaz.

Göreve bağlılık konusunda;
Asker veya polis veya öteki kamu görevlileri, görevleri esnasında anne, baba, kardeş, es, evlatlarından birinin olum haberini alabilir veya ölümlerine tanık olabilir. Bu durumda yapacağı tek iş, durumu sıralı amirine bildirip mesai sonuna kadar görevini sürdürmektir. Biz, böyle çalıştık. Bu görevler duygusallık kaldırmaz. 
Kimse, “ben yıkıldım, gerisi ne isterse onu yapsın” diye görevini terk edip gidemez. Kamu hizmeti vermek bakkal dükkanı işletmek değildir. Sorumluluğu ağırdır.

Kısasa Kısas Adalet:

Kur'an ayeti olarak da bildiğimiz İslam Şeriat hukunun bu ilkesi, İslamdan 2500 yıl önce yasamış Hammurabi'nin hukuk metinlerine aittir. İslam hukukunu yapan Araplar, azınlıklara karşı bunu da hadım etmişlerdir.
Şöyle ki, azınlık gayrimüslümlerin haklarını Müslümanların yarısı seklinde düzenleyerek. Örneğin vergide gayrimüslümlerden Müslümanların ödediği verginin iki katı alınması gibi. Meşhur Karakuşi kadı fıkrasında, Müslüman fırıncının küreği ile kavgayı ayırmaya gelen gayrimüslim vatandaşın istemeden gözünü çıkarması yüzünden adalet aradığında, Karakuşi kadının "gayrimüslümün öteki gözünün de çıkarıldıktan sonra, Müslümanın bir gözünün çıkarılmasına" hükmetmesi örneği bu ayrımcılığa ve adaletsizliğe delildir. 
Ama, o çağlarda Hristiyan şeriatının geçerli olduğu batıda da daha adil yasalar yoktu. Buna rağmen , Osmanlı olmakla övünen gayrimüslimler çoktu. Hammurabi çağında "cana can, göze göz, dişe diş" diye tanımlanmış bu kısas hukuku, azınlıkları da eşit şekilde görme ilkesine bağlı uygulansaydı, günümüzde de çağdaş batı hukukunun insancıl yasalarıyla yenilenseydi, güzel bir eğitim sistemiyle devletin adaletinin, diğer devletlerin hukuklarına göre daha adaletli olduğu öğretilerek azınlıkların devlete sadık bireyler olması sağlansaydı milyonlarca insan, azınlıklara yapılan haksızlıklar yüzünden isyan edip ölür müydü, öldürür müydü, öldürülür müydü? 
Adalet, ekmek, su kadar gereklidir.
Susuz, ekmeksiz nasıl yaşayamıyorsak, adaletsiz de yaşayamayız. 

Dinimi Yaşamak İstiyorum;

1990’lı yıllarda, devlet eliyle desteklenmiş, devletin bütün kurumlarına doldurulmuş cemaat mensuplarının ortak söyledikleri şuydu;”Atatürk rejimi, dini yaşamamızı engelliyor, biz sadece dinini yaşamak isteyen insanlarız”, bu isteklerini de “örtünme özgürlüğü” adı altında toplandıkları “türban mitingleri” ile siyasi hareketlerinin bayrağı yatıkları, türban, çarşaf peçe kıyafetlerini giyerek genç kızları, öğrencileri, kadınları öne sürerek çoğalmışlardı.

Bizler, her türlü sapıklıktan arındırılmış, çağdaş yaşam ile uyumlu hale getirilmiş, Atatürk rejiminin bize kazandırdığı, dini ve ahlaki değerlere bakarak, bu harketin içide yer alanları hor görüyorduk. Çünkü ne örtünme yasağı ne de ibadet yasağı vardı ülkede. Bu nedenle onlara “köktendinci” adını vermiştik. 8000 yıl önceki Sümer, Kalde, Babil, Asur, Hint, Arap kıyafetleri olan sarık, cübbe, kadınlarda kara çarşaf ve peçe günümüz dini olan ne Hristiyanlığın ne de Müslümanlığın kendilerine ait gelenekleri değildi. Bu dinlerin mirasıydı.
Cahil,mitoloji ve tarih bilgisi yoksunu, ilk orta okul eğitimleri bile olmayan bazı şeyh, pir, imam, hacı, hocaların bu kıyafetleri İslam diye dayatması dini değil, cehalet ürünüydü.
Buna rağmen, onların ibadetlerini bu kıyafetlerle yapmak istdekilerini düşündüğümüzden, onlara aşağılayıcı sıfatlar yakıştıramıyorduk.
Her şey 2002 genel seçimleriyle iktidar olan AKP hükumeti içinde ortak değerlerde birleşmiş çeşitli tarikatların, cemaatlerin işlettikleri öğrenci yurtlarından, tarikat ayinlerinden, tekkelerinden polis karakollarına ve mahkeme salonlarına fışkıran, çocuk tecavüzleri, Münevver Karabulut olayında olduğu gibi insan kurbanı ayinleri bize, “yaşanılmak istenilen dinin” sadece bir ibadet ve örtünme özgürlüğü olmadığını kanıtlamıştır.
Eğitim sistemi, 4+4+4 şeklinde düzenlenerek, erkeklerde, 12,kızlarda adet görme yaşı olan 9 yaşında evliliklere izin veren eğitim sistemi herkesi endişeye sevk etmiş ve “nereye gidiyoruz?” sorusunu soranların sayılarının artmasına neden olmuştur.

Dinler sadece ibadet ve örtünme değildi, insan yaşamının her aşamasından, helada taharetlenmesine, hangi eliyle yemek yiyeceğine, gerdeğe nasıl gireceğine, kimlerle evleneceğine ve daha ötelere uzanan her şeyi düzenlemektedir.

Davut peygamber EŞCİNSEL;
Tevrat 2 Saul’un Ölümü 18:1
1:Saul’la Davut’un konuşması sona erdiğinde, Saul oğlu
Yonatan’ın yüreği Davut’a bağlandı. Yonatan onu canı gibi sevdi. “

Davut Peygambere “kadınla ilişkiye girmenin “kirlilik=cenabetlik” olduğu ve kaçınılması söyleniyor;
4Tevrat, Samuel 21;4 Kâhin, “Taze ekmeğim yok” diye karşılık verdi, “Ama adamların kadından uzak kaldılarsa kutsanmış ekmek var.”

Tevrat Ensest aile içi İlişkiye İzin veriyor;
2 Samuel 18:20 Kardeşi Avşalom ona, “Seninle birlikte olan kardeşin Amnon muydu?” diye sordu, “Haydi, kızkardeşim, sesini çıkarma. O senin üvey kardeşindir. Bu olayın üzerinde durma. 

Yahudilik, Talmud, Sütten kesilmiş on sekiz aylık ile üç yaşa arasında çocukla cinsel ilişkiye, pedofilik evliliğe, kulamparalığa izin veriyor. İşte ayetleri;

Talmud Sanhedrin 55b R.Joseph said:Gel ve işit, üç yaşında bir bakire, istenildiğinde bir günlüğüne cinsel ilişki gerektiren bir evliliği yapacak, ve kocası ölmüş ise ölenin erkek kardeşi onunla karı koca olacak ve kız onun olacak.”
Yebamut 57b: Üç yaşında bir kız bir günlüğüne cinsel ilişkiyle nişanlanacak....,

Kulamparalık, Oğlancılık Etmek;

Rabbilerimiz öğrettiler ki;
Rabbi dedi ki; Dokuz yaşın altında bir çocukla yapılan oğlancılık, oğlancılık olarak görülmez.
Samuel dedi ki; Üç yaşın altında bir çocukla oğlancılık etmek, yukarıda anlatılan çocuğa yapılan muamele değildir.”
Bu sapkınlıklar sadece Yahudilere ait değildir. Bu sapıklıklar, Hinduluk, Zerdüştlik, Zervanilik, Sabilik dinleri ile onlardan doğan Yahudi ve Hristiyan ve de Müslüman tarikatları içinde hala gizlice yaşanmaktadır.

Bunun yanında şeytana tapınan Yezidilik, Zervanilik, Sabilik dinlerinde gizli mason ve İlluminati ayinlerinde insan kurbanı yapıldığı bütün dünyanın gündemini de işgal etmektedir.
Bu durumda bir devlet bu sapkınlıkları “dini yaşama hürmet, dini yaşamın özgürce yaşanmasını sağlamak” adına koruması düşünülemez.

Bu sapıklıklar Roma döneminden beri yasaklanmaya başlamış, batıda Rönesans, bizde Atatürk cumhuriyeti, yasalarıyla da böyle sapıklıklar yasaklanmıştır.
Yukarıda okuduğumuz, Tevrat ve onun gizli kitaplarından olan Talmud içinde bulunan bu sapık öğretiler, geçmiş çağların sapıklıklarıdır ve geçmişe teslim edilmelidir.
“Dinimi yaşamak istiyorum” gibi masum bir slogan ile yaşanmalarına izin verilmesi düşünülemez. Devletler, toplum yaşamını tehdit eden böyle gelenekleri en ağır şekilde yasaklamalıdır.

Öyle mi olmaktadır?
İran Şeriat Cumhuriyetinin kurucusu ve medeni hukukunun belirleyicisi Ayetullah Humeyni sapığının “Tahrir el Vesile” adlı dört ciltlik medeni ve borçlar hukuku düzenlemesinde bu sapıklıklar aynen yer almaktadır.
Humeyni evliliği Talmud ayetlerinde olduğu gibi, saatlik, günlük ve daha uzun süreli olarak düzenlemiştir;
Türkçesi;
C:II:19

Evlilik Üzerine, Zina ve Karıkocalık ilişkileri

Bir kadın iki şekilde bir erkeğe ait olur; sürekli evlilik ve geçici evlilik. Resmiyette, evliliğin süresi belirtilmelidir;sonradan, örneğin,bir günlük, bir saatlik, bir yıllık veya daha fazla süre belirtilmelidir.
Evlilik,sürekli veya geçici olsun, tarafların temsilcileri önünde konuşulup anlaşılmalı, resmi bir form ile mühürlenmelidir."

Eşcinsellik;

C: II:19
Evlilik Üzerine, Zina ve Karıkocalık ilişkileri
Sayfa 56
Ensest Homoseksüellik
If a man sodomizes the son, brother, or father of his wife after their marriage, the marriage remains valid.”

Eğer, bir adam, oğlu,erkek kardeşi veya evlendikten sonra eşinin babası ile homoseksüel ilişkiye girerse evlilik geçerlidir.” Yani boşanma nedeni sayılmaz.

Ve Sütten Kesilmiş, Üç yaş altı Bebekle Cinsel İlişki;
Tahrir El Vesile C. IV
“Bir erkek,cinsel arzularını bir bebek kadar körpe çocukla dindirebilir. Herhangi bir şekilde giremez, bebeğe arkadan giriş helal olandır. (Şeriata göre). Eğer erkek, çocuğun içine girer,ona zarar verirse,ömrü boyunca onun geçimini sağlamak zorundadır. Kız çocuğu onun, dört devamlı karısından birisi de sayılmaz. Erkeğin, kızın kız kardeşiyle evlenmesi uygun değildir. Kızın aybaşı heli olarak reşit olmasıyla evlendirilmesi babasından ziyade kocasının evinde olması uygundur. Hangi baba kız çocuğunu böyle çok genç evlendirirse, cennette sürekli bir yeri olacaktır.”

Bu kadar zalimliği ancak “cennet vaadi” uğruna yaptırabilirler.Cennet vaadi de olsa henüz konuşmayı, yürümeyi, bağımsız yemek yemeyi beceremeyen bir çocuğuna, evladına kıyan bir ana babaya ki bunların da topuna lanet olsun.

Ayrıca dinen kendilerinden olmayanların soyulmalarına, öldürülmelerine izin veren öteki sapıklıkları, ırk ve din düşmanlıklarını öğütleyen ayetler de olduğunu belirtelim.

Şimdi, yukarıdaki bilgiler ışığında kendinize sorunuzu ve cevaplayınız;

“Dinimi yaşamak istiyorum” isteği masum bir istek midir? Devletler bunları denetlememeli midir?

Elbetteki hayır, taş devrinin son aşaması olan erken bronz, tunç, demir çağları olarak bilinen günümüzden 8000-10.000 yıl önce ilkeleri o çağların ilkel yaşa koşulları şartlarında yazılmış dinler ile günümüzde insanların yaşamlarını sürdürmesi, tabiatın, gelişim ilkesine, insanlığın iyiyi arama ve daha iyisine sahip olma ilkelerine, çocuk, insan haklarına aykırıdır.
Böyle din özgürlüğü olamaz bunlara hiç bir şekilde izin verilemez.

Adaletin sağlanması eğer din ile mümkün olsaydı ayni zamanda hem kral hem din adamı olan Hammurabi meşhur hukuk düzenini kurmaya gerek duymazdı. Geçmişin tek devlet rejimi dinlerdi, kralları, padişahları en yüksek rütbeli din adamlarıydı ama hepsi, dinin içermediği adaletli hukuki yasalar yapmak zorunda kalmışlardır.
Batının rönesansı da ağır Hristiyan şeriatına tepkiden doğmuştur. Bunu da Martin Luther gibi din adamları başlatmıştır. İmam Gazali gibi bir din adamı bile, "insanlar dinsiz yaşayabilirler ama adaletsiz asla" diyebilmiştir. Adalet, siyasi parti adi olmaktan öte gidemediyse, ülkemizde ciddi bir adalet kavramı yozlaşması vardır. Sebebi de ihanetlerini, hırsızlıklarını din ve adalet adlarının arkasına saklanmış askeri, siyasi kişilikler ile yobaz tarikat ve cemaat önderleridir.

Adaletli olmak kolay değildir. Akrabası olmadığı halde kendisini okutup büyüten memuriyete girmesinde büyük hakları olan bir büyüğünü, işlediği suç yüzünden adalet önüne çıkaran güvenlik güçlerimiz içinde çok insan vardır.
Toplum ve devlet yaşamını tümüyle dini ve ırki ilkelerden oluşturmak isteyenlere asla fırsat verilmemelidir, çünkü bunların değerleriyle ne adaletin, ne de uzun ömürlü devlet yaşamının sağlanamayacağı umarım anlaşılmıştır.

Devletler ve milletler ancak adaletle yücelirler.
“Kendine yapılmasını istemediğini, başkasına yapma” anlayışıyla yetiştirilen toplumlar büyür, gelişir, adaleti, en ileri hukuk devleti şartlarını tercih ederler.
Ama, ölüm sonrası ahret korkutmacalarıyla, doğru davranmaya zorlanan, ama doğru hiç bir değeri olmayan dini sapkınlıklar içinde boğulan kitleler ise sadece ileri toplumların kölesi olurlar. Bu gün, elli yedi Müslüman ülkeden bir tek bağımsız devlet olmaması, bu toplumlarda aşırı dinciliğin pompalanması, çağdaş değerlerin aşağılanması sayesindedir.
Bu hükumetler, geçen on beş yıl içinde çalışanların tüm kazanılmış özgürlüklerini ellerinden almışlardır.Ülkede uluslararası saygınlığı olan ne sendika, ne işçi örgütlenmesi ne de esnaf örgütlenmesi bırakılmamıştır. Din ve vicdan özgürlüğü, bağımsız yargı, özgür basın değerleri hiç edilmiştir.
İşte bu yüzden;
İnsanlarda Tek din olmalıdır o da ADALETtir. Onu sağladıktan sonra insanlar kendilerine vicdani dini değerler oluşturabilirler. Takdir sizindir.

Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc