"Türkiye Türklerindir +40" Bloguna Hoş geldiniz!!!

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.
Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.
İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!
Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.
Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Hakkımda

Fotoğrafım
Balıkesir , Bandırma , Türkiye
KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER, BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI PLANLARA RAZI OLURLAR.Keykubat- ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ, ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ, ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR. VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE SAHİP,HER TÜRLÜ EMPERYALİZME KARŞI ÇIKIN!!! Keykubat

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Translate

Bu Blogda Ara

AKP etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
AKP etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Şubat 2017 Cumartesi

AKP TROLUNUN BANA ATTIĞI İFTİRALARA CEVAPTIR.

AVRUPA BİRLİĞİ DESTEKLİ LGTB SİYASETLERİMİZ.


Bir AKP’li vatandaş olduğunu iddia eden birisi, bloglarımın linklerini alarak hakkımda adli mercilere şikayette bulunmuştur.
Cumhuriyet savcılığı da yayın yaptığım ilgili blog adreslerinden derlediği bilgilerle bana ulaşmış ve AKP’li trol şahsın yazılarım hakkındaki şikayetlerine istinaden ifademi almıştır.

Yazdığım yazılarımda zaten kaynaksız, delilsiz, resimsiz yazım olmadığından sadece bu yazıları yazmaktaki amacım sorulmuş, dini konularda İslam’a karşı yürütülen eşcinsel, pedofili suçlamalarına Diyanetin hiçbir yanıt vermemesi üzerine yazmaya başladığımı örnekleriyle izah ettim.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve başbakan Ahmet Davutoğluna da “Avrupa Birliği dayatmalarıyla üniversitlerde LGTB DERNEKLERİ kurduğunu ve cinsel sapıklığı yaymakla suçladığımı da iddia etmiştir. Oysa bütün yazılarıma bu iddiaların belgeleri, linkleri bulunmaktadır.

Savcılık dönüşü yazılarıma baktığımda yararlandığım bir çok haber sitesinin linklerinin körelmiş olduğunu fark ettim. Binlerce yazım bulunduğundan hepsini sürekli denetlememenin olanaksız olması yanında 2011 yılına kadar engellemeler, tehditler ve blog kapatmaları yüzünden aylarca giremediğim için yazılarımın ne durumda olduğunu da takip edemediğim gibi birkaç yazımda verdiğim adların ve rakamların, olayların akışlarının farklı şekilde değiştirildiğini, kaynak aldığı resmi yabancı internet sitelerine girişin engellendiğini veya kitap alma şartı getirildiğine tanık oldum ve bunları da yazdım.

Ben ne Recep Tayyip Erdoğan ne A.Davutoğlu ne de yerine geçn ve geçecek olanların şahırlarını ve partilerini asla hedef almadım.

Hedef aldığım, ülkemizin dünya siyasetindeki yeri, büyük devletlerin ülkemiz ve bölgemiz hakkında yazdıkları projeleri ile bunları gerçekleştirmek için kimleri nasıl seçtiklerini yazdım. Bunu da siyasi kişi ve kurumların yaptıkları işleri, temsilcilerinin kendi sözleriyle kanıtladım.

Onların sözlerinden yola çıkarak araştırmalar yaptım ve edindiğim bilgilere göre sonuçlarını yazdım.

Bunun tek sebebi de siyasi kurumlar ve kuruluşlardır.

Veriyi onları veriyor, devlet ve milletin kaderlerine hükmediyorlar. Bu durumda halkın da onlar hakkında bilgi edinme, araştırma, sorma, cevap bekleme hakları vardır.

Tamamen, "fikir ve ifade özgürlüğü" çerçevesinde olan yazılarıma yapılan AKP'li maaşlı trol adı verilen şahıslardan olması muhtemel şahısların şikayetlerini 60'a yaklaşan yaşım ve memuriyet hayatım boyunca da ne gördüm ne de duydum.

Şiir okumaktan tutuklandığı için hala bunun mağduriyetini kullanan bir şahsı bu halk en yüksek merciye diploması olmamasına rağmen güvenip getirmiş, o ise halkın yarısını bir yarısına ajan haline getirip, karpuz gibi tokuşturmakta, devletin ve milletin birliğini tehdit etmektedir.

Özellikle belirteyim ki asla kimseye iftira atma huyum yoktur. önce AKP bir Amerikan projesidir ve Recep Tayyip Erdoğan, ABD eski Gnl.Kurmay Bşk. II.Bush hükumetinin Savunma bakanı Colin Powel'dan ülkemizde iktidara geçmek için  yardım dilenen mektup yazmıştır. Siyasi Vatan Partisince yapılan bu iddiaya elan cevap vermemiştir.
Onu iktidara hazırlamak için 28 Şubat olayı da tezgahlanmıştır diyen bir belge daha.


AKP'NİN KURUCULKARI BUNU DA İTİRAF ETTİLER.
"AKP BİR AMERİKAN PROJESİDİR.


LGTB faaliyetlerinde Avrupa birliği ve özellikle Aralık 2002’den itibaren AKP destekleri ile AKP öncesi kılını kıpırdatamayan LGTB derneklerinin gelişimini kendi sitelerindeki yazılardan daha 1993’de A.B. Parlamentosunun LGTB konusunu Türkiye ilişkilerine eklediğini önce okuyalım;





Aşağıdaki yazının yayınlandığı internet sitesinin resminden sonra aynı konuları okuyalım;

“ÖZETLE; LAMBDAİSTANBUL NE YAPTI?


1993’te, Türkiye’de ilk defa, uluslararası bir eşcinsel etkinliği düzenleme girişiminde bulundu. Etkinliklere katılmak üzere Türkiye’den pek çok aydın ve sanatçı ile anlaşıldı. Yurtdışındaki birçok eşcinsel organizasyonun temsilcileri ile yabancı milletvekilleri de etkinlik sebebi ile Türkiye’ye geldi. Türkiye’nin gündeminde ilk defa böyle bir konu geniş biçimde yer aldı. Etkinlikler başlangıç tarihine bir gün kala valilik tarafından yasaklandı. Etkinliklerin yasaklanmasından sonra, uluslararası girişimler sonucu, Avrupa Parlamentosu İnsan Hakları Komisyonu, Türkiye raporuna, eşcinselliği de ekledi. ABD kongresinden Türk hükümetine protesto notaları çekildi….” http://www.lambdaistanbul.org/s/hakkinda/ozetle-lambdaistanbul-ne-yapti/

Kaynaklara devam edelim;

2001’den 2015’e AKP’in LGBTİ Tarihi


“Hakları yasal güvenceye alınmalı”dan anayasaya cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği eklenmesini engellemeye ve “Lut kavmi” ifadeleriyle doğrudan hedef göstermeye… KAOS GL, AKP’nin 2001’den 2015’e LGBTİ tarihine baktı.

İstanbul - BİA Haber Merkezi26 Eylül 2015, Cumartesi 00:00


AKP’nin iktidara gelmeden önce 2001 yılında “eşcinsellerin kendi hak ve özgürlüklerinin yasal güvence altına alınması” gerekiyor bakışından anayasa tartışmalarında “bu yüz yılın meselesi değil” yaklaşımına, oradan da “ahlaksızlık” olarak itham edilmesine kadar süreci KaosGL derledi.

Adalet ve Kalkınma Partisi 14 Ağustos 2001'de sosyal muhafazakâr Türk siyasî partisi olarak kuruldu. İktidara geldikleri ilk dönemde ılımlı bir siyaset çizen AKP hükümeti LGBTİ konusunda da demokratik ve hak temelli olacağını ileri sürdü. Recep Tayyip Erdoğan, Abbas Güçlü ’nün bir programında gelen bir soru üzerine, “Eşcinsellerin kendi hak özgürlükleri çerçevesinde yasal güvence altına alınması şart” cümlesini kullandı.,

* Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Mahir Ünal, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a, “Selahattin Demirtaş’a buradan soruyorum. HDP’li 1. sıra milletvekili bir adayı iktidara geldiğinde ya da iktidar ortağı oldukları takdirde eşcinsel evlilikleri serbest bırakacağız açıklaması hakkında ne düşünüyor?” dedi. (21 Mayıs 2015)

* Burhan Kuzu: “HDP’den bir vaat daha: Eşcinseller Türkiye’de evlilik yapabilecekler. Sandığa gittiğimizde mührümüzü vururken bu vaat de aklımıza gelmeli.” ( 25 Mayıs 2015,)
http://bianet.org/biamag/lgbti/167837-2001-den-2015-e-akp-in-lgbti-tarihi


Kızlı-erkekli ev tartışmasında eşcinsel evlilik örneği

Yasada suç olmayan bir şeyin ‘suç’ olması için yasal düzenleme yapılması gerektiğini söyleyen AK Partili İdris Bal, demokrasilerde yasaların Meclis onayıyla yapıldığını hatırlattı. Birinci sınıf demokrasilerde evrensel standartlar olduğunun altını çizen Bal, “Şu anki dünya konjonktürüne bakıldığında böyle bir düzenlemeye Avrupa Birliği’nin soğuk bakacağını düşünüyorum. Bunu nereye bağlayacaksınız? Zinanın suç olup olmamasıyla alakalı... Yakında ilerleme raporu yayımlanacak. Dünya ne der? Türkiye’ye bakış açısından tartışma getirir. Birinci sınıf demokrasilerde böyle şeyler yoktur” ifadesini kullandı.
Radikalleşme imajı
Türkiye’nin ‘kültürel değerleri’ açısından bakıldığında buna ‘hoş’ diyenin seyrek çıkacağını belirten Bal, “Ailelerin kabul etmemesi ayrı, devletin yasal düzenleme yapması ayrı konu. Ahlaki değerler ile hukuki kurallar farklıdır. Şu anki yasalarda suç olmayan bir fiil ancak ahlaki çerçevede değerlendirilebilir” dedi.

Bir şeyin tartışılması ile adım atılmasının ayrı şeyler olduğunu söyleyen Bal, ‘radikalleşme imajı’ endişesini de dile getirdi: “Gezi olaylarından beri Avrupa’da ‘Türkiye radikalleşiyor mu’ diye bir şüphe var. O çerçevede bunun çok yanlış yere çekilebileceğini düşünüyorum,”

Yasal bir düzenlemenin öğrenciyle sınırlı kalmayacağını söyleyen Bal, sözlerine şöyle devam etti:

“Zaten üniversite öğrencisi 18 yaşından büyüktür. Çocuk muamelesi yapamayız. Toplumda sadece öğrenci evleri değil, bütün nikâhsız birlikteliklerle ilgili tartışma başlatır. Sayın Başbakan’ın 2-3 gün içinde açıklık getireceğini düşünüyorum. Bazen kısa cevaplar verilirken murat edilen söylenmemiş olabilir. ”

ABD Harvard Üniversitesi’nde ziyaretçi hoca olarak görev yaptığı sırada Boston’da eşcinsel evliliklerin yasalaştığını söyleyen İdris Bal, gelişmeleri şöyle aktardı:

“Diğer eyaletler kabul etmedi. Kilise, üniversiteler, medya, siyasetçiler çok tartıştı. Ben tartışmanın bir sıkıntı olmadığını düşünüyorum. Belki Sayın Başbakan tartışılmasını istemiş de olabilir. Onun adına konuşmak istemem. Çok gerekli bir tartışma olduğunu düşünmüyorum. Ama bir şekilde başlamış.”

İdris Bal, “Türkiye’de de eşcinsel evlilikleri tartışılabilir mi?” sorusuna da şu yanıtı verdi:

“Tartışılır tabii. Bunu (kız-erkek karışık evler) tartışan onu da tartışır. Tartışılması ayrı, tasvip edilmesi ayrı, uygulanması ayrıdır. Önemli olan belli bir kanaatin ağır basıp yasal hale gelmesidir. Ahlaki olarak eleştirebilirsiniz, ama suç olmadıktan sonra nasıl engel olacaksınız?”

AKP'li vekil sapkınlığın korunması toplantısında!!!

AK Parti Milletvekili Nursuna Memecan CHP Milletvekili Binnaz Toprak ile birlikte GBTİ (lezbiyen, gay, biseksüel, transseksüel, interseksüel) Dâhil Olmak Üzere Hassas Grupların Korunması” seminerine katıldı.

20 -21 Kasım tarihlerinde Arnavutluk’un başkenti Tiran’da AB Parlamentosu tarafından düzenlenen “Temel Haklar, Ayrımcılık Yasağı ve LGBTİ (lezbiyen, gay, biseksüel, transseksüel, interseksüel) Dâhil Olmak Üzere Hassas Grupların Korunması” seminerine CHP Milletvekili Binnaz Toprak ile katılan AK Parti Milletvekili Nursuna Memecan'a tepkiler yağıyor.

Allah'ın lanetlediği bir eğilim olan sapkın eşcinsel tercihlerin, "hassas grupların korunması" adı altında değerlendirildiği bir toplantıya bu vekili kim gönderdi?
Şimdi Genel Başkanın ve parti ileri gelenlerinin tavrının ne olacağı konuşulmalı değil mi?
AB’ın Tiran’da düzenlediği eşcinsellerin korunması seminerine parti görevlendirmesi dışında kendi isteğiyle katılan Nursuna Memecan, “Eşcinseller de imam olabilir” diyerek saçmaladı.


AK Parti Sivas Milletvekili Nursuna Memecan, AB Parlamentosu tarafından 20-21 Kasım tarihlerinde Arnavutluk’un başkenti Tiran’da düzenlenen “Temel Haklar, Ayrımcılık Yasağı ve LGBTI (lezbiyen, gay, biseksüel, transseksüel, interseksüel) Dâhil Olmak Üzere Hassas Grupların Korunması”seminerine katılmasını eleştirenlere tepki gösterdi.

MEMECAN: KENDİ İSTEĞİMLE KATILDIM
Gazetemizin sorularını cevaplayan AK Parti Sivas Milletvekili Mesude Nursuna Memecan, eşcinsellerin korunması seminerine partisinin görevlendirmesi ile değil kendi rızasıyla katıldığını açıkladı. Toplantının Avrupa Birliği Parlamentosu’nun organizasyonuyla yapıldığını belirten Memecan, “AB Parlamentosuyla yakın ilişkilerimiz var. Bu toplantıya katılmamızdan daha normal bir şey olamaz” ifadelerini kullandı.

EŞCİNSELLER DE İMAM OLABİLİR
“Başörtülüler nasıl hakimlik yapıyorsa eşcinsellerin hakimlik yapmasına da itirazım olmaz” şeklinde konuşan Memecan, sözlerini şok ifadelerle sürdürdü: “İmam olacaklarsa imam olurlar. Eğer iyi bir imamsa, dini iyi anladıysa ve anlatabiliyorsa olsun. İnsanların işine bakalım”
Memecan, “Peki ama İslam dini eşcinselliği bir sapkınlık olarak ifade ediyor. Buna ne dersiniz?” sorumuza ise; “Bakın sadece bizim dinimizde değil diğer dinlerde de eşcinselliği normal olarak kabul etmiyor. Tamam dinde öyle. Olmazsa olmaz o zaman. Yani olamıyorsa olmaz. Eğer bu durum dine aykırılık teşkil ediyorsa olmaz. Ama dinin gereklerini ve gerekçelerini anlatabiliyorsa olur. Bakın sadece eşcinseller değil, kim kendine ayrımcılık yapıldığına inanıyorsa ben onların yanında olmaya devam edeceğim” şeklinde cevap verdi.
TBMM İnsan Hakları Komisyonu üyelerinden AK Partili Mehmet Metiner ile Ziver Özdemir ve Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu üyesi MHP’li Ruhsar Demirel seminere katılmazken, CHP İstanbul Milletvekili Binnaz Toprakve AK Parti Sivas Milletvekili Nursuna Memecan seminere iştirak etmişti.

Özetle; Lambdaistanbul Ne Yaptı?
08/11/2013 02:00
A+ A-

İdris Bal, 'Gezi' çıkışının ardından kızlı-erkekli evler tartışmasında da farklı bir yorum yaptı: Öğrenci evlerini tartışan, eşcinsel evlilikleri de tartışır.
Haber: TARIK IŞIK -tarik.isik@radikal.com.tr / Arşivi
Gezi Parkı olaylarında AK Parti ’nin ‘stratejik hata yaptığını’ söyleyerek parti içinden tepki çeken AK Parti Kütahya Milletvekili İdris Bal, ‘kız-erkek karışık evler’ polemiğiyle ilgili de dikkat çeken açıklamalar yaptı. ABD ’de eşcinsel evliliklerinin bazı eyaletlerde ‘yasal’ olduğunu hatırlatan İdris Bal, Türkiye ’de de bu evliliklerin tartışılabileceğini söyledi. http://www.radikal.com.tr/turkiye/kizli-erkekli-ev-tartismasinda-escinsel-evlilik-ornegi-1159634/

AIDS Savaşım Derneği İstanbul (A.S.D.) için Türkiye’nin ilk ‘Erkekler İçin Güvenli Seks broşürü’ yazıldı, tasarlandı ve baskıya hazır hale getirildi.
Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) maddî destek verdiği ve A.S.D. ile birlikte yürütülen bir eğitim ve araştırma projesinin sonucu olarak, “AIDS Hakkında Bilmek İstemediğiniz Her şey” kitapçığı hazırlandı ve basıldı. Çeşitli etkinliklerde dağıtıldı, Kaos dergisi ile birlikte verildi ve hâlâ dağıtılmaya devam ediyor.


27 Eylül 1998’de Kaos GL, Sappho’nun Kızları, Bursa Spartaküs ve Almanya Türk Gay’in de katılımıyla Türkiyeli Eşcinsellerin İlk Buluşması; İstanbuluşma gerçekleştirildi. Bu buluşmalar 2004 yılına kadar altı ayda bir Ankara ve İstanbul’da dönüşümlü olarak sürdürüldü. Toplantılar başta olmak üzere, yemek, kokteyl, film, piknik, parti gibi etkinliklerin de düzenlendiği buluşmalar Türkiye’deki eşcinsel hareket bileşenlerinin ve eşcinsel bireylerin bir araya gelerek tanışma, tartışma platformu oldu. 1999 Ocak ayında eşcinsel destek telefon hattı projesi hayata geçirildi.

LGTB faaliyetlerinin Üniversitelere girmesi ve yasal statü kazanması AKP dönemindedir;

1993’de kurulan ilk Gay derneğinin ardından engellemeler ile karşılaşan LGTB’ler özgürlüğü AKP döneminde yakalamışlardır.

AKP DÖNEMİ LGTB FAALİYETLERİ
Alıntıdır;
ÖZETLE; LAMBDAİSTANBUL NE YAPTI?

1993’te, Türkiye’de ilk defa, uluslararası bir eşcinsel etkinliği düzenleme girişiminde bulundu. Etkinliklere katılmak üzere Türkiye’den pek çok aydın ve sanatçı ile anlaşıldı. Yurt dışındaki birçok eşcinsel organizasyonun temsilcileri ile yabancı milletvekilleri de etkinlik sebebi ile Türkiye’ye geldi. Türkiye’nin gündeminde ilk defa böyle bir konu geniş biçimde yer aldı. Etkinlikler başlangıç tarihine bir gün kala valilik tarafından yasaklandı.

Etkinliklerin yasaklanmasından sonra, uluslararası girişimler sonucuAvrupa Parlamentosu İnsan Hakları Komisyonu, Türkiye raporuna, eşcinselliği de ekledi. ABD kongresinden Türk hükümetine protesto notaları çekildi. (Amerika Birleşik Devletleri "ABD" ve Avrupa Parlamentosunun destekleriyle LGTB faaliyetlerine izin verilmesi ve eşcinselliğin yayılmasının belgesi bu ifadedir. Alaeddin Yavuz)

Kurulduğu 1993 yılında ILGA (Uluslararası Lezbiyen ve Gey Derneği) üyesi oldu.

AİDS ve cinsel sağlık konusunda eşcinsel bireyleri bilinçlendirmek adına birçok faaliyette bulundu. Lambdaistanbul grubu adına, AİDS Savaşım Derneği (A.S.D.) vasıtası ve Dünya Sağlık Örgütü’nden gelen para ile Bülent Erkmen’in tasarımını yaptığı bir AİDS posteri hazırlandı. Poster, Fransa’da ödül kazandı ve Taksim Meydanı’nda sergilendi. Yine bu dönemde A.S.D.’nin hazırlatmış olduğu ve pek çok eşcinselin tepkisini çeken bir TV reklâmı ile eşcinsel düşmanı ifadeler içeren bir AİDS broşürü, Lambdaistanbul’un girişimleri sonucu yayından ve dağıtımdan kaldırıldı.


1993 yılında, Club Prive’de, 3 ay boyunca, eşcinsel bireyler arasında fikir alışverişini; yaşananlar üzerinden ortak bir söylem geliştirmeyi hedefleyen toplantılar düzenlendi. Ama polis baskısı yüzünden mekân terk edildi. (Lambdaistanbul bu tarihten sonra, çeşitli mekânlarda haftada en az bir gün toplantı düzenleyerek eşcinsel bireylerin bir araya gelmesine yardımcı oldu)


1995 Eylül’ünde düzenlenmek istenen ikinci Gey ve Lezbiyen Özgürlük etkinlikleri de valilikçe engellendiği için yapılamadı. Bu ikinci antidemokratik engelleme, internet ve Reuters Ajansı aracılığıyla, dünya kamuoyuna duyuruldu. Türk basınının ilgisizliğine rağmen, engelleme, dünya basınında yer aldı ve protestolarla İçişleri ve Kültür Bakanlıkları ile Başbakanlık’ın faksları kilitlendi.

(AKP'nin iktidar olması 03 Kasım 2002'dir.A.Yavuz)
1 Aralık 2002’de Savaşa Hayır Platformunun düzenlediği ve yaklaşık 150 STK’nin katıldığı “Irak’ta Savaşa Hayır” yürüyüşü ve mitingine “.Lambda İstanbul EŞCİNSEL Sivil Toplum Girişimi” pankartıyla katıldı


2003 yazı Lambdaistanbul, Amargi Kadın Akademisi, Dayanışma Sendikası, Gökkuşağı Kadın Derneği ve Ortadoğu Tarih Akademisi’nden katılımcılar, grupların birbirlerini geçici platformlar üzerinden değil, daha yakından tanıması amacıyla oluşturdukları İstanbul Toplumsal Ekoloji Platformu sürecini başlattılar.

“Avrupa Birliği desteği ile yürütülen proje bir yıllık bir süreyi kapsıyordu.”


2003 Mart ayında Lambdaistanbul Kültür Merkezi’nde, eşcinsel temalı edebiyat eserleri başta olmak üzere, insan hakları raporları, eşcinsel politikaları ile ilgili yerli yabancı makaleler, çeşitli STK’ların süreli-süresiz yayınları ve eşcinsel temalı film ve belgesellerden oluşan bir kütüphane oluşturulmaya başlandı. Sayısı bine yaklaşan kitaplarıyla Lambda İstanbul Eşcinsel Kütüphanesi çalışmaları devam ediyor.


16 Mayıs 2003 İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde, akademisyenler, Lambdaistanbul katılımcıları çalışmasıyla “Eşcinsellere Yönelik Ayrımcılık ve Şiddet Sempozyumu” gerçekleştirildi. Sempozyumda eşcinsellere yönelik ayrımcılık; Adli Psikiyatri, Hukuk, Psikoloji, Sosyoloji, Sosyal Hizmet ve benzeri alanlarda genel olarak değerlendirilirken, “Travesti ve Transseksüellerin sorunları” ve “Lezbiyen Görünmezliği” gibi konulara ayrı oturumlarda değinildi.

2003 Haziran ayında, Lambdaistanbul, Eşcinsel Onur Haftası Etkinlikleri’ni 10. yaş kutlamalarıyla birleştirdi. 10. Yıl Lambdaistanbul Eşcinsel Onur Etkinlikleri kapsamında, Türkiye’de ilk defa eşcinseller kendi başlarına İstiklal Caddesi’nde, yaklaşık 50 kişinin katılımıyla bir yürüyüş gerçekleştirdi.


27 Eylül 2003 Lambdaistanbul Avrupa Adlî Bilimler Kongresi kapsamında, 27 Eylül’de gerçekleşen Eşcinsel Cinayetleri Oturumu’na konuşmacı olarak katılmakla beraber, bu konuda Kanada’da ayrıntılı çalışmalar yürüten diğer bir konuşmacı Douglas Janoff, İstanbul’da geçirdiği birkaç gün boyunca, Türkiye’deki durum konusunda bilgilendirdi(Burada yabancı ülkeden bir yetkiliye rapor vermek de var)


1 Aralık 2003 itibarîyle başlayan Dünya İnsan Hakları Haftası sebebiyle NTV’de yayımlanan Ayrımcılık başlıklı televizyon programında, katılımcılarımız Deniz Yıldız ve Öner Ceylan eşcinsellerin karşılaştıkları temel problemleri dile getirdiler.


2003 Aralık ayından başlayarak 80 yıl sonra yenilenen Türk Ceza Kanununa eşcinsel bireylerin haklarını gözeten maddelerin eklenmesini amaçlayan bir kampanya başlattı. Bu kampanya çerçevesinde basın açıklamaları, mektup ve faks yollama kampanyaları düzenlemenin yanın sıra, Kaos GL grubu ile birlikte TCK Türk Ceza Kanununun hazırlanma sürecinde müdahil olarak meclise gidildi. Adalet alt komisyonu üyesi CHP milletvekili Orhan Eraslan’a taleplerini bildirdi. Ayrıca kanunun kadın haklarını gözeten bir yapıya kavuşmasını amaçlayan TCK Kadın Platformunda Lambdaistanbullu kadınlar olarak da yer aldı.


7–8 Mayıs 2004 tarihlerinde İstanbul Bilgi Üniversitesi’yle ortaklaşa “Türkiye’de Cinsel Kimlik ve Yönelimleri Anlamak” başlıklı yeni bir sempozyum gerçekleştirildi.


2004 Mayıs ayında CETAD(cinsel eğitim tedavi ve araştırma derneği) kongresinde Lambdaistanbul masası açıldı. Eşcinsellik konusunda oturumlara katılındı.


2004 Haziran ayında iki ayda bir yayınlanan Lambdaistanbul Bülteninin ilk sayısı çıktı. Bu bülten aracılığıyla Lambdaistanbul gündemini ve politikalarını yazılı olarak aktarmaya yeniden başlamış oldu.


26 Temmuz 2004 tarihinde Eşcinsel Danışma Hattı ilk Alo ile hizmete başladı. Eşcinsellikle ilgili merak edilen her konuda aranılabilecek 0 212 244 57 62 numaralı telefon hizmetine devam ediyor. Şu ana kadar 1000’in üzerinde görüşme gerçekleştirildi.


2004 Temmuz’unda SKY TV’de ‘Rüstem Batum’la Söylenmeyenler’ programına üç katılımcısıyla katıldı. Bu programdan dolayı programa katılan eşcinsel arkadaşlarımız üzerinden eşcinsellere hakaret içeren bir yazıyı kaleme alan Akşam gazetesi yazarı Burhan Ayeri hakkında hakaret davası açıldı. Dava devam ediyor.

2004 Ekim ayında Türkiye’nin ilk gey lezbiyen film festivali Outistanbul’a karşı ülkücü ve köktendincilerin basın açıklaması yapması üzerine bir basın açıklaması yapıldı ve topluca galaya katılındı.


2004 Ekim ayında İstanbul Üniversitesi öğrenci şenliğinde Lambdaistanbul olarak masa açıldı çeşitli sol gruplar tarafından protesto edildi. Bu gelişmelerin ışığında 9 Kasım’da siyasal bilimler fakültesinde ‘toplumsal cinsiyet ve militarizm’ başlıklı panel gerçekleştirildi.


11–12 Ekim 2004 tarihlerinde Ankara’da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından düzenlenen “Avrupa Birliği’nde Ayrımcılıkla Mücadele ve Ülkemize Yansımaları” seminerine katılındı.


2004 Kasım ayında Hülya adlı travesti arkadaşımıza işkence uygulayıp cezaevine girmesine neden olan polisler hakkında İHD ile birlikte işkence davası açıldı. Duruşmalara katılıp konu hakkında kamuoyu yaratmak için eylemler düzenlendi.


2005 8 Mart Dünya Kadınlar Günü yürüyüşüne ilk kez Lambdaistanbullu biseksüel, lezbiyen, travesti ve transseksüel kadınlar olarak pankart ve dövizlerle katılındı.

2005 Mart ve Haziran ayları arasında eşcinsel ve biseksüel bireylerin açılma ve dışlanma deneyimlerini araştıran bir anketi 400 kişiyi kapsayan bir anket uygulandı. (Anket sonuçları kitap olarak Nisan 2006 ‘da yayınlandı.)


2005 Nisan ayında tutuklanarak askeri cezaevinde işkenceye maruz bırakılan eşcinsel aktivist, vicdani/total retçi Mehmet Tarhan’la Dayanışma İnisiyatifi içerisinde çeşitli eylemlere ve basın açıklamalarına katılındı.

Yukarıda sıralananlar dışında, 12 yıllık süreç içerisinde, sayısız basın açıklaması, eylem ve düzenli toplantılar gerçekleştirilmiştir. Kaynak; http://www.lambdaistanbul.org/s/hakkinda/ozetle-lambdaistanbul-ne-yapti/

........

LGTB olarak kayıtlı çalışan, devlet izniyle fuhuş yapan veya toplum dışında yaşamaya gayret edenlerin insan olarak haklarına devlet veya toplum hürmet etmeliyse de bunların yaygınlaşmasının asıl nedeni dinlerdir.

Özellikle, Vatikan ve batılı kiliselerce sapkın ilan edilmiş Ortodoks Yahudi ve Hristiyan mezhepleri ile bu inananların çoğunluğunun İslami tarikatlar altında devlet idaresine geldiğini AKP döneminde gördük ve Fetullah Gülen Cemaat operasyonuyla bu belgelenmiş oldu.

İşte size dini bir insanlık dışı tecavüz olayı.

Bu olay hiç bir insani vicdana sığmadığı gibi, sütten kesilme yaşı olan 1,5 ile 3 yaş Talmud bunu "3" yaş belirtir altında cişnsel ilişki yasaktır.
Ama bu kansızlar 38'günlük çocuğa tecavüz edip öldürmüşlerdir.

Ülkemizdeki LGTB üyelerinin büyük çoğunluğu da incelendiğinde doğu ve Güneydoğu Anadolu ile Ortodoks Rum Gürcü,Gregoryen kalıntıları taşıyan bazı kripto Karadenizlilerde ağırlıklıdır. Veya bunların geçmiş zamanda ülkemizin herhangi bir yerine yerleşmişlerindendir.
Kısaca her yerde bulunmaktadırlar, tecavüzün de en eski temeli Hint, Fars, Sabi ve Yahudi dinidir. Hristiyanlık ve İslam ise Tevrat'tan çıkma dinlerdir.
Kur'an bunları yasaklamasına rağmen F.GÜlen Cemaati gibi cemaatler bunu peygamber, sahabe(peygamberin yoldaşları veya çağdaşları için de kullanılır), ensar (dine hizmet eden) sünneti gibi uydurma gerekçelerle yaymayı başarmışlardır.
Adliyelere ve basına yansıyan davalardan artık haberi olmayan kalmamıştır sanırım.

Facebook paylaşımından;
Alaeddin Yavuz
Dün, 16:24 ·
DİNLER CİNSEL SAPIKLIKLARIN TEMELİ DERKEN BOŞUNA DEMEDİM.
Pantherra Quovadis

VURULDUK EY HALKIM
BİR DOKTOR ÇIĞLIĞI...!!!!!

AYETLERİYLE,SURELERİYLE VERDİM.
VİCDANLILAR TAKDİR ETTİ, DİNDARIM DİYENLER ADLİYEYE ŞİKAYET ETTİ.
İŞTE BİR DOKTORUN, VERDİĞİ ÖLÜM RAPORU ÜSTÜNE FERYADI.

Insanlık İslam adıyla yok ediliyor, sapık dinler İslam adıyla hortlatılıyor, buna ileri demokrasi diyorlar.

2 aylık 4 kilo erkek BEBEK!..

Bu maalesef biz hekimlerin yaptığı bir makale sunumunun ilk satırları değil...Bugün bir VAHŞETi manşet edenlerin mecbûren seçilmiş talihsiz ilk sözleri...

Evet yurdumda 2 aylık bir bebeğin ölüm raporuna bir hekim tecavüz sonucu exitus(ölüm) yazmak zorunda kaldıysa lütfen bizahmet ayağa kalksın insanlık!!...Tabi hâlâ bir yerlerde insanlığımız kaldıysa...

Her şeyden önce bu bireysel değil TOPLUMSAL BİR SUÇtur!...15 yaşındaki çocuğa anne olma vasfını ahlaksızca yükleyen zihniyet elbette " çocuk annenin çocuğunu tecavüz sonucu öldürülmesine istismar der pedofili der hele bilmem ne der!.."

2 aylık bir bebeği tecavüz ederek öldürmenin adı bir hastalık olamaz!!!..Şayet birileri öyle diyorsa yazıklar olsun Tıp fakültelerinde çürüttüğüm dirseğe, bu camiâda verdiğim emeğe!..

Bu vahşet tek başına işlenmiş bir suç değildir!..

Ülkemizde kadın kalmamış gibi "kadın konferansına "Trans" gönderen AKP'dir.
Bu; kapalı kapılar ardında yapılanların mubah kabul edildiği, duyanların görenlerin susup" aman bize ne" deyip göz yumduğu, kötüyü uyarmadığı, ondan yüz çevirmeyip ırz düşmanlarını normal bir birey olarak görüp toplumda ona da bir yer edindirdiği böylece herkesin dahil olduğu ve ahlaksızlığın normalleşme noktasına taşındığı ORGANİZE BİR SUÇ tur!

Her gün okuduk, duyduk, gördük..Laf söylemekten başka ne yaptı bu toplum?. Saçmasapan " o ona atladı bu buna atladı kim kiminle nerede? "... fakirlikten ağzı açlık kokan ama uçkur derdinde sapıklar duygu sömürüsüyle empoze edildi millete ya da medyada magazinde zengin hovardaların kaç sevgili yaptığı(!) özendirildi...Kadınlar, çocuklar alındı satıldı peşkeş çekildi her şekilde...

Sadece okul dersini yapmak için pc yi her açtığında ahlaksız sitelerin et yığını sex tacirleriyle karşı karşıya getirilen artık normalleştirilen önü alınmaz şey sözüm ona teknoloji olamazdı olmadı da!..Eğitimi gitti okulların cıscıbır bir öğretim ibaresi kaldı...Öğretmenlerimiz ahlak adına ağzını açsa şikayet edilir oldu...Her şeyin dışı zenginleşti içi boşaldı...

Millet iyice kudurdu cebinde parası olmayan etraftaki çoluğa çocuğa hayvana ölüye sardı... Kanı bitlenmiş zengin de parasıyla " cinsel tercihlerini" icrâ edip duruyor(!)...Kimine hasta kimine kodaman deyip tecavüzcüyü neredeyse onore edip pisliğin üstünün örtüldüğü, hatta tecavüz edilen zavallıya "tecavüzcüsüyle evlenmenin lütûf olarak görüldüğü" hiç bir dine hiç bir hukuka hiç bir vicdana aslında insanlığa ve hatta hayvanlığa sığmayan neler neler yapıldı ve yapılıyor...

Bugün, ahlaksız olanlar da yazdı çizdi hükmetti güçlü olan güçsüzü bugün de ezdi yedi bitirdi tecavüz etti. Biz yırtınıp dururken kim bilir kaç otel odasında bugün de kaç erkek çocuk hatırlı birilerine porsiyon edildi!... Boynuna altından paradan yularlar vurularak kaç çocuk gelin gerdekte idâm edildi!...

Kim bilir kaç çocuk getirildi gece acil servislere fiili livata şüphesiyle?..

Kim bilir!!!

Aslında herkes bilir!!!

Susulur!

Bilmezden gelinir!

İfşâ eden suçlanır bir şekilde susturulur!..

Edene değil diyene yapıştırılır damga!...

Olsun yapmaktan çok yine de Susmak Suçtur!..

Yâ hu "Bana ne" diyenin çocuğunun başına gelme riski yok mudur bu vahşetin ki susulur ?

Adalet günün birinde herkese lâzım olmaz bir şey midir ki susulur?..

İşin acınası tarafı bunları duyduk!! " Vurulduk!!!" Keşke ölseydik halbuki sadece " Vurulduk!..."

"Vurulduk Ey Halkım" hem de insanlığımızdan vurulduk!...

Bugün de öldü insanlık!...

Aç gözünü bir bak! Lût kavminin helâkı neden olmuş? Bu haltı yiyenlerden mi buna göz yumanlardan mı daha çok?..

"Bana ne " diyen toplumlar için layık görülen şey helak edilmektir!..

Peki neyi bekliyor bu millet arınmak için helâk edilmeyi mi?

Op.Dr.Halise Babayiğit""
------------------------------------

Bu kadar iğrençlikler ülkemizde olmasın, modern çağda insanlığımızı, ayaklar altına alınmasın, çağdaş insani değerlerimiz, eğitim ve özgür iş bulma, kurma çalışma haklarımız güvencede olsun,, can hürriyetimiz bu gün de bundan sonraki kuşaklar için de korunsun diye bunları yazıyoruz.

Dinlerin cinsel sapıklıkların kaynağı olması, İmameti yasaklayan Hanefi Sünni Maturidi İslam anlayışı dışında cemaat ve tarikatların anlayışları oranında her türlü cinsel sapıklıklar mevcuttur.

LGTB dernekleri de, eş cinsel evlilikleri de, pedofilik, çocuk kadın ğılman evlilikleri de dinlerin emirleri ve uygulamalarıdır.
Bunlar, dinlere binlerce yıl içinde sosyal güvenlik, can güvenliği gerekçesiyle girmişler, ancak çağdaş dinleri de etkilemişlerdir.

Bunca peygamber veya düşünür, imparator ne kendilerini ne de halklarını bu sapıklıklardan bütün gönüllü isteklerine rağmen kurtaramamıştır.

Kurtulmak gerekmez mi sizce?
Bence gerekir ve rahipler arasında gizli eşcinsel evlilik gelenekleri, ensest üreme gerekçeleri yüzünden, Müslümanları da HRİSTİYANLAŞTIRMA siyasetlerini son aşaması olarak hükumetlere bunu dayatmaktadırlar.

Bu konuda yazdığım ilk yazılarımdan "Dinde ve Cennette Eşcinsellik" yazıma yapılan yorumlarda linkleri okuyan AKP'lilerin hükumete her türlü baskıyı yaptığını biliyorum. LGTB derneğinin raporuından da anlaşıldığı gibi aslı kapalı blogumda yer alan bu yazılarımın etkisi AKP'llilerin hükumete baskısını sağlamış ve bugün internetten neredeyse kaldırılır hale gelmiştir.

Sonunda yaptığımız hizmettir. Anne-baba-çocuklardan oluşan çekirdek doğal aileyi savunmaktır.

Yazılarımın AKP'nin dönüşümüne hizmet etmesi beni mutlu etmektedir.

Beni suçlayan, suçölamak için yalan iftiralara sarılan acizler bana zarar vedrmekte başarılı olabilirler ama yaptıkları kendi nesillerine de yanlıştır. Çünkü ben AKP'nin de liderlerinizin de onurlanabilecekleri işleri önermekteyim, yanlışı asla önermedim.

Takdir insanlarımızındır.
Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc


Bütün bu cinsel bozuklukların temellerinin dinler olduğunu her dinin din kitabının ayetleri-cümleleriyle okuyarak öğrenmek için tıklayınız;
https://alaeddinyavuz.wordpress.com/2016/11/22/mitolojiden-gunumuz-e-sapiklik-ayetleri/
Alıntı yaptığım sitelerin linkini verdim, yazıları neredeyse olduğu gibi mecburen aldığım için özür dilerim. Herkese saygılar.

Ensar vakfına da iftira atmışım. Utanır insan be basına, yargıya, hükümet beyanlarına yansımış bir olaya iftira diyen kendisi iftiracıdır.


Ensar vakfına da iftira atmışım. Utanır insan be basına, yargıya, hükümet beyanlarına yansımış bir olaya iftira diyen kendisi iftiracıdır.



Ensar vakfına da iftira atmışım. Utanır insan be basına, yargıya, hükümet beyanlarına yansımış bir olaya iftira diyen kendisi iftiracıdır.


Ensar vakfına da iftira atmışım. Utanır insan be basına, yargıya, hükümet beyanlarına yansımış bir olaya iftira diyen kendisi iftiracıdır.


Ensar vakfına da iftira atmışım. Utanır insan be basına, yargıya, hükümet beyanlarına yansımış bir olaya iftira diyen kendisi iftiracıdır




26 Aralık 2016 Pazartesi

EMPERYALİZMİN ORTADOĞU İŞGALİNDE TÜRKİYENİN YERİ

Suriye konusunu anlamak için önce bizim hangi safta olduğumuza bakmak gerekir.
Biz işgalci batılı emperyalistlerin safındayız. 1991'de SSCB çöktüğünden beri dünya tek kutupluydu ve batının Tek Kutuplu Dünya siyasetini ABD düşünce kuruluşları New American Century Project olarak da belirlemişler.
Devlet adamlarımızı seçenler başkalarıdır.
Onlar seçtikten sonra önümüze sürülürler.
Ortadoğu işgal edilecek, Balkanlar gibi etkisiz küçük devletlere bölünecek 100 yıllığına batının hakları garanti altına alınacak, halklar aşırı dini ibadete gark edilip üretemeyen tüketen kalabalıklara dönüştürülecek, mezhep savaşlarında tükenecek. Türkiye, Suudi Arabistan, Mısır, gibi ülkeler bu projede askeri ve mali harcamaları üstlenen ortaklar olaca bölünürken de hizmetlerinin karşılığında biraz para yüzü göreceklerdi.
Bu durum 12 Mayıs 1939 tarihli İngiltere-Türkiye Kredi anlaşmasının 1947'de Nato ilişkilerine dönüşmesiyle, 1960, 1971, 1980 cuntalarıyla iyice Amerikan kuklası olmamızı sağlayan gelişmelerle devam eden sürecin sonucuydu. Tayyip ile AKP si olmasaydı bir başka kukla benzeri mutlaka bu işte bu rolü üstlenecekti. Çünkü batı bizi 1980'lerde "Bölünmüş Türkiye haritalarını NATO toplantılarında masalarımıza sürerek yaptığı tehditlerle de zorlamıştı.
2001'de Rusya'nın ikinci kutup olarak çıkmasıyla dünya siyaseti yeni bir döneme geçmiş ve Türkiye'nin elini rahatlatmıştı. ABD ve 22 NATO çetesinin Irak, Libya ve Afrika ülkelerinde yaptıkları zulümler, tecavüzler insanlık dışı muameleler, kendi kurduğu terör örgütleri bahanesiyle işgalci olarak ülkelerin tepesine çökmesi nefret edilir duruma düşürmüştü. Bu da Rusya-Çin-Hint bloguna sempatiyi getirmişti.
Geçmişin bu iğrenç bağları yüzünden Türkiye’nin işgal edilen İslam dünyasının hedef ülkeleri yanında yer almasına da olanak yoktu.Kısaca biz haklı olan değil, haksız, sömürgeci işgalcinin ortağıydık, öyle olmak zorundaydık. Başka türlü siyaset izlememize de olanak yoktu.
Sonuç olarak Muhafazakar Neocon’cu Bush'un yarattığı nefret dehşet dönemi Oba dönemi ile yumuşatılmıştı. Şimdi D.Trump ile ABD sempatik mesajlar verirken gelişen komplo, olayları, patlatılan bombalar ve uçak düşürmeler, ABD'nin Türkiye'yi de hedefe oturtan askeri ve sivil kanattan ifadelerine baktığımızda ise D.Trump döneminin G.W.Bush'un Muhafazakar siyasetlerine döneceği endişesi yüreklere düşmektedir. Sonuç olarak 78 yıllık İngiliz-Amerikan -Batı koloniliğimizin verdiği yükümlülüklerdenden öyle kolayca kurtulabilecek halde değiliz.
20 Ocakta hükumeti devir alacak D.Trump hükumeti eğer, Obama'nın hükumeti devir teslim işleri nedeniyle doğan boşluktan dolayı ortaya çıkan başıboşluğun, bazı demokratların Türkiye'nin üstlendiği ağır yükü bizler finanse edemeyeceğimize göre bırakalım kendi çıkarının olduğu doğu ve Avrasya bloglarıyla ilişki kursun" anlamına gelen "Türkiyenin çıkarları onun Avrasya blogundadır" açıklamalarının etkisiyle Rusya ve diğer Avrasya blogları ile ilişkilerimiz olumlu yönde ilerlemiştir.
Bu bizi aldatmasın. 1939'dan beri geçen 77-78 yıllık İngiliz-Amerikan koloniliğimizin kolayca bırakıp gitmemizi engelleyen gizli, ikili, derin bağlayıcı maddeleri olan anlaşmalar yakamızı bırakmayacaktır.
Bu esrarlı göbek bağlarımız yüzünden, Donald Trump hükumetinin izleyeceği siyaset ABD’de hükumetin devir alınmasından sonra belirlenecektir. D.Truamp’ın yapıcı açıklamalarına muhalif olarak bazı derin Amerikan yapılanmalarınca yaratıldığını düşündüğüm çeşitli komplo, kumpaslara ülkemizdeki bombalama olayları, terör örgütlerinin aldığı yeni tavır ile topyekun ülkemizi hedef seçmeleri de dahil edilmelidir.
Recep Tayyip Erdoğan, ona F.Gülen cemaatine karşı savaşı yüzünden tümüyle kefil olan Ergenekon-Vatan partisi, bunlara doğrudan dolaylı katılan MHP-CHP ne kadar isteselerde “geçmişin turnalarının devletimizi tırmalayacağı” ortadadır.
Amerikan-AB isteklerine ne kadar direnirsek direnelim, AKP’yi iktidar eden ekonomik kriz şartlarının bile aranacağı ciddi yaptırımlarla da karşılaşacağımız kesindir. Tabii ki AKP ile birlikte olanlar gerçekten bu “yeni dünyada Türkiye’ye yeni yer bulma” gayretini Demokrat ABD’li siyasi ve resmi yapılanmalarının izinleriyle yapmıyorlarsa.
Her iki şekilde de Türkiye’ye Kıbrıs dümeninin musallat edilip sonra da ekonomik, askeri, mali ambargolarla mahkum edilmesi gibi 1991’den beri Amerikan projelerinde etkin rol almış ama daima da papazı bulmuş, en kötünün bir iyisine, ehveni şere mahkum edilmiş Türkiye, daha da ehveni şerlere mahkum edilecektir.
Bu da Anadolu üzerinde kurulu Türkiye cumhuriyetinin Balkanlaştırılmasıyla sonuçlanacaktır.
B.O.P projesine göre ilk bölünme Kürdistan ile olacak.
Ülkemizdeki her dini, etnik grubun bastığı toprağa sahip çıkarak ortak Amerika ve Batılı emperyalistlerin emellerine direnmesi, hükumetin de “bağımsız siyaset izlemesi” esasına dayalı yeni bir anlayış benimsenmelidir, benimsetilmelidir.
Bunun faturası inanın 1960’ların ikinci yarısında başlatılan sa-sol olayları, 1980 cuntası, PKK terörü ile süren yıkıcı, bölücü dış kaynaklı olaylarda döktüğümüz kandan, verdiğimiz canlardan daha pahalı olmayacaktır.
Hükumet ve TBMM içi ve dışı muhalif,destek siyasi yapılanmaları, bunların kripto dinci-kinci cemaat-tarikat kuruluşları dahil herkes, 1096’da Haçlılara posta koyan Suriye Hristiyanları kadar bastıkları toprağa sahip çıkmayı bilmelidirler.
Hepimiz aynı toprağa ayak basıyoruz ve devleti satıp, yıkılınca efendilerinin Amerika,İngiltere veya diğer batılı topraklarında kendilerine rüyalar alemi kuracaklarına inananlar bunun gerçekleşmeyeceğini Filipinlerin Ferdinand Marcos’u, Romanya’nın Çavuşesku’su örneklerinde görebilirler.
Ülkemizin içinde bulunduğu bu koloni bağımlılığı yüzünden izlediği siyasetlerin kerhen desteklenmesi gerekse de de, Türk halkının bu topraklarda dünya durdukça yaşayacak şekilde siyaset izlemesi daha akılcıdır. Yani dünya düzeninin belirlediği şartlara göre zoraki siyasetler izleyen hükumetlerimizin yaptıklarının tümünü onaylamak yerine, vicdana, adalete, dünya milletlerinin genel adalet-vicdan değerlerine uygun olarak kendi devletinin hükumetlerini eleştirmesi mecburidir. Dünyanın ve coğrafyamızın siyasi jeopolitik şartlarına göre kurulan hükumetlerin yıldan yıla, günden düne değişen mantıklı-mantıksız siyasetlerinin körü körüne desteklenmesi Türkiye Cumhuriyeti halkının ebedi çıkarlarına aykırıdır.
Hükumetler de buna anlayış göstererek, kendilerinin izledikleri “devleti emperyalizme teslim et-rahat et” mantığı dışında bir şeyler yapabilme olanağı yakalamış olacaklardır.
Pişmanlık veya zafer serhoşluğundan suçun itirafı
Hükumet yıllardır koloni mantığıyla hareket ederek içine düşürüldüğümüz şartların oluşmasının mimarı olmuşsa da şimdilik ABD’den gelen bazı izinlerle biraz da belki kendilerine saygınlık kazandırabilme arzusuyla doğru bir çizgi tutturmuş, Suriye ve Irak’ta “sadece terörü sonlandırma, onların toprak bütünlüklerine sadık kalma” mantığıyla yaptığı askeri girişimleri de destekliyorum ve bunlar desteklenmelidir. Toprak ve siyasi birliklerine kavuşan komşularımızın da geçmişin zorunluluktan doğan hatalarının yüreklerinde affedilmesini sağlayacaktır. Çünkü onlar da emperyalizmin köleliğini yapmasaydılar İslam dünyası bu günleri hiç yaşamayabilirdi. Arapların İslam dünyasına Vehhabilik, Efganilik, Bahailik, Humeynicilik gibi yeni Mason dinleriyle ihanetlerini de bizler unutmadık. Araplar,Farslar öyle masumcuk falan değillerdir.Ama sadece bu amaca uygun oldukları sürece. Osmanlı siyasetleri kesinlikle devletin altımızdan kaymasına sebep olacaktır bu tartışmasız kabul edilmelidir.
Okuduğunuz blogum, bu gün kaldırıldı ve yazışma sonucu geri geldi
Türkiye Cumhuriyetinin kurduğu demokratik Ulusalcı rejim, ülkenin halkı olan her dini, ırki kesimce ortak olarak iyileştirilerek korunmalıdır. Eğitim, din ile uyuşturan yapıdan, bilimle uyandıran hale geçirilmelidir. Dışarıdan dayatılan siyasetleri bile yetersiz yabancı dil ve genel kültür nedeniyle yanlış tercüme edip batılı efendileri bile kızdıran salak, kukla adamlar, kişiler, dinci-kinci ihanet yapılanmalarından kurtulunmalıdır. Bunlar da bu amaçta birleşmek için çaba göstermelidirler.
Ülkemize ve yeryüzü milletlerine akan kanların dindiği, barışın, refahın hakim olduğu bir gelecek, bunun içinde mutlak adalete inanan vicdanlar edinmelerini diliyorum.
Takdir insanlarındır.

2 Kasım 2012 Cuma

AKP VE POLISLERI

AKP VE POLİSLERİ


29 Ekim 2012 günü Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında, polisi ellerinde bayrakları, kucaklarında, bebek arabalarında çocukları ile gelen her yaştan insanın üzerine saldırtan AKP iktidarı, polise kurdurduğu barikatın yarılmasının sorumluları belli olduğu halde topu küçük memurlara attı.

Oysa daha 29 Ekim günü içinde barikatın açılması için Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün Ankara Valisini arayarak barikatın açılması talimatı verdiği cumhurbaşkanlığı sözcüsü tarafından açıklanmıştı.

Ardından Amerika’nın Koloni Partisi başbakanı RE.T.E, “Benim işime kimse karışamaz” babından “Cumhurbaşkanının böyle bir talimat verip vermediğini bilmiyorum. Bir ülkede iki başlılık olmaz, başkanlık sistemi isteniyorsa ben de ondan yanayım…” gibi saçma sapan bir açıklama yapmıştı.

Ertesi gün Almanya ziyaretine çıkarken de konuyu aynen tekrar etmişti. Açıklamasının ardından Cumhurbaşkanı gazetecilere doğrudan, lafı kıvırmadan olayı iki cümlede ifade etmişti.

“Cumhurbaşkanının görevleri yasalarla belirlenmiştir. Görevleri arasında halkın huzurunu, devletin işleyişini ve bekasını sağlamak için kurumlar arasında koordinasyondan sorumludur!” şeklinde olayı özetlemişti.

Gerçek de böyledir. Hükümetin tutumunu yasalara uygun bulmayan veya onaylamayan Cumhurbaşkanının Valiye talimat vermesi tamamen kurumlar arası koordinasyon konusu içindedir. Yerinde yapılmıştır, doğrudur.

AKP tuttu, cumbabayı hükumetin işlerini bozan “Başkan” olarak ilan etti ve “Amerika devlet başkanından fazla yetkiye sahip” açıklaması da RE.T.E’nin her lafını yasalaştıran “Bekir (Deve yavrusu demekmiş) Bozdağ” yani “Boz deve yavrusu” nun ağzından işitildi.
Resmin linki

Geçen üç gün içinde evirdiler, çevirdiler sonunda orta bulucu İçişleri bakanı oynak Naim tuttu; “Barikatları halk yardı. Polisin hatası yok, görevini yaptı!” dedi. Olay burada kalmalıydı. Yapılması gereken bir açıklamaydı. Naim beyi takiben gelen açıklamalar, topun Cumhurbaşkanı, Ankara Valisi üzerinden alınıp Emniyet Teşkilatının “adsız kahramanlarına” atılmakta olduğunun da işaretleriydi.

Sonunda da öyle oldu ve Amerika’nın Koloni Partisinin başbakanı RE.T.E, “ihmali bulunan emniyet mensupları hakkında tahkikat açılması talimatını” veriverdi.

Haydaaa “alavere dalavere polis Memet kodese!” durumuna geliverdik.

Gelmiş geçmiş tüm hükümetlerin başvurduğu bir yoldu bu. Birkaç ufak rütbeli, rütbesiz memuru cezalandırıp olayı unutturmak ya da bu bahaneyle “sorun” olarak tespit edilmiş adamları harcama amacını güden “günah keçisi” yaratma taktiği de denilebilir.

Olacağı da buydu. O barikatların geçilmesi başbakan RE.T.E’nin “GERÇEK GÜCÜNÜN(!)” görülmesini sağladı.

Resim linki
Ertesi gün gittiği Alamanya’da, Alaman Helena Merkel RE.T.E’ye “gülücük” vermedi! Üstelik basın açıklamalarında bile resmen atıştılar.

O ise hala arkasında Amerika’nın yavru Buş’unun 2002’deki desteği varmışçasına esti, gürledi, öküz görmeyen aslanı ürkütebilecek bu gürlemeler Merkel’e tesir etmedi.
Resmin linki

Alman basını resmen “Hastiiiiir” çekti, “Savaş Çığırtkanı faşist” dediler. Aleviler Berlin Brandenburg meydanlarında vampir RE.T.E posterleri taşıdılar.

Ve “Kralın çıplak olduğu” görüldü.

Eh, sen RE.T.E ol da kızma bakalım.

Çok sevdiği batılı efendileri “Son kullanma tarihiniz doldu Tayyip bey!” deyiverirseler onca hayalinizin güme gidişinin hesabını soracak birilerini bulursunuz elbet!

Başlangıç olarak en kolay lokma elbette Ağır Cop Masası çilekeş Çevik Kuvvet, sonra il Emniyet müdürü ve astları, Emniyet Daire başkanları, İl Valisi ve en son İçişleri bakanıdır.

Olur olmaz emirleri yerine getirmek ile vicdan arasında sıkışmaktan ve gördüğü, göreceği tepkilerden ürkmekle karışmış geçim sıkıntısı, aile sorunlarının yarattığı “Görev Stresinden” kafayı sıyırmış bulunan birçok genç Çevik Kuvvet polis komiserlerinden memurlarına bayram kutlamalarında zaten yeterince hırpalanan, yaralanan ve halkın da tepkisini çekecek ağır kusur işleyenler hakkında yasal işlem yapılması konuşulurken bir de üstüne “Barikat açma tahkikatı” ekleniverdi!

-Vah benim cefakâr polisim. Top gene mi üstüne kaldı?

-Uyan artık uyan!

-Siyasiler gelir geçer, amirlerin yeni rütbelere yükselirlerken sen de işinle görevini karıştırdığın ve uyduğun emirlerin suç içerip içermediğine bakmaksızın yerine getirdiğinden, ömrün sana karşı açılan davalar yüzünden mahkeme salonlarında geçer. Ayrıca halkı düşman ettiğin için de her işin ters gider. Meslek grubun da bundan nasibini alır.
Ağır Cop Masası iş başında :))

Yüreği polis sevgisi ile dolu (!) AKP’nin başbakanı RE.T.E, hükumete geldiğinden beri “önceden kafeslenmiş kurum” olan polis teşkilatına “Sendika” sözü vermişti.

2010 referandumunda emeklilere bile sendika sloganıyla kampanya yürüten Amerika’nın Koloni Partisi daha geçen hafta içinde bütün çalışanların “kıdem tazminat haklarını” ortadan kaldırmış, emekli olma sürelerini zaten önceden uzatmış, Polis Sendikasına da “dirseğini” göstermişti.

Çalışan polis amir ve memurlarının hatırı sayılır (!) bir maaş aldığı söyleniyor. Tam ellerine geçen nedir bilmiyorum ama tahmini olarak bir polis memurunun maaşının 2.400 Tayyip Lirası kadar bir şey olması gerekir diyorum. Kendi şehirlerinde çalışmaları yasak olan çalışan polislerin % 90’ı kiracıdır. Büyük şehirlerde maaşın en az 800 ile 1500 TL kadarının sadece kiraya gittiğini hesap ediniz! İşe gitmek için %50’sinin en az iki veya üç vasıta değiştirdiğini, iş ev arasında ortalama iki ile üç saat yolculuk ettiklerini (İstanbul) düşününüz. Terör bahanesiyle ortalama haftada en az 36 saat fazla mesai* yaptığını (İstanbul ve Şark hizmeti görevlerinde) da yazınız. Sonra da yaşayınız.

*(Fazla mesai ücreti sabittir. Mesai yapmasa da her polis maaşı içinde alır. Şimdi beş on çorba parası kadar bir şey olmalı. Eskiden bir paket sigara parasıydı.)

Ama Başbakan’ın polisleri bunların dışındadır. Hükumetlerin hangisi olursa olsun, hükumeti kurduklarında polis teşkilatında yaptıkları ortak işler şöyledir;

-Büyük şehirlerin emniyet müdürlerini, Emniyet Genel Müdürünü, merkez daire başkanlarını tayin etmek. Hükumet, kendi adamı olan iki yıldızlı bir şube müdürünü, iki yıldız verip dört yıldızlı İl emniyet müdürü, daire başkanı olarak atayabilir. Büyük illerde, İstihbarat, Siyasi polis (Terörle Mücadele-KOM), Asayiş Şubesi, TBMM korumaları ve başbakandan bakan “yakın korumalarına” kadar olan polis birimleri Pasaport, Trafik, Özel Harekât, özenle kendi adamlarını doldurdukları yerlerdir.
Adana'da yakılan polis memuru


Bunlar iktidar partisinin hizmetine girerler (Halka da hizmet verirler yani). Başbakan’ın yakın korumalarının şirket sahibi yapıldığını kapıcılar dahil herkes söylüyor. Ergenekon dümenini yapan özel Fetoş ekiplerinin de haklarını aldıklarını (maddi veya mevki) sanıyorum. :)) Kim bilir onlardan da mağdur edilen bile muhakkak olabilir ve vardır da!

Halkın Polisleri olan birimler ise, başta Karakollar, bayramlarda, mitinglerde, maçlarda cop salladıkları için “Ağır Cop Masası” da denilen, Polis okullarından yeni çıktıklarından “asaletlerini kazanmamış oldukları için (asalet için bir yılı doldurmak gerekir)” görevini yapmazsa sicilinin bozulup meslekten atılmakla korkutulan, “en tecrübesiz Polislerden” oluşan “Kader Kurbanı” Çevik Kuvvet (Ben polis olarak görevliyken coparını çok yedim. Özür dilediler ama can acısını ben çektim. Hallerini bildiğimden sitem bile etmedim), Ekipler ve öteki kıyı köşe görev yapanlarla hükumetin bir işi olmaz. Hepsi kendi tarikatından da olsa önemi yoktur. Hatta bazılarının tayinlerini de yapsalar iyilik babındadır, onlarla bir işleri olmaz.

Bunların dışında AKP, emekli polislere ilk geldiğinde bir “100”TL, fazladan zam vermişti. Ancak bu parayı almak için emeklinin hiçbir işe girmeme şartı konulmuştu. Halen de öyledir. Emekli polisin görüp göreceği de bu oldu zaten.

Memurların çalışırken kurtarmaları gereken haklarının başında “emekli maaşına yansıyacak ödeneklerin, hakların, haklara yapılacak zamların” elde edilebilmesidir. Yoksa çalışırken her insan iyi kötü geçinir ama yaşlılığı hesap etmek gereklidir. Malum, RE.T.E gibi on yıl başbakanlık, ardından devlet başkanlığı kurma ve yapma, çocuklarına gemicikler, Amerika başkanlarından şirketler, vatandaşlık edindirme, hatta G.W.Bush bir ara başbakana “Amerika’daki çocuğun evine ekmek götürebiliyor mu?” bile demişti, herkes böyle ilgi lüksüne(!) sahip olamıyor.
Başbakanın oğluna aldığı gemicik

N’apsınlar, herkesin bir RE.T.E babası yok ki! İnsanların anne ve babalarını da seçme şansları da olmayınca yaşam denilen olay tamamen kader(sizlik) kısmet(sizlik)tir.

Çalışanların kurtarmaları gereken en önemli hakları emekli maaşlarına yansıyacak haklarıdır. Oysa polisin aldığı maaşın çoğu yemek çıkmadığı için yemek yardımı, fazla mesai, silah tazminatı, trafik, özel harekât, narkotik, yabancı dil gibi branşlarda yetkinliği varsa bunlardan oluşur.

Emekli olduğunda bunlar kesilir ve sap gibi “taban maaşa” (Çalışanın yarısı veya daha azına) talim edersin!

Kısmetsiz polisler olan, son birkaç ay içinde şehit edilen polisler hakkında bir hafızamızı yoklarsak, 20 Ekim Hakkâri’de “3”,16 Eylül’de Bingöl’de “8” polis ve daha nicelerini saymak mümkün. Artık AKP ile şehitler de enflasyona uğradılar ve ister asker ister polis ister sivil memur veya halktan kişiler olsun sayamaz hale geldik.

Şehit cenazelerine "Bayrak" ta yasaklar arasında!

Bunun bu hallere geleceğini altı yıldır yazmaktayım. Zaten geçen ay içinde başbakan RE.T.E şehit haberlerinin yayınlanmalarını engellemek için basına özel talimatlar, ev ödevleri verdi. Sıkı mı ki basın şehit haberi versin ya da hükumeti eleştirsin?

O basın patronunun RE.T.E önündeki halini fantezi (!) babından bile olsa aklıma getirmek istemem şahsen!

AKP ve Arap, Kürt ırkçısı cemaatleri, “özgürlük, mağduriyet sloganları” ile insanımızın dini ve merhamet duygularını sömürerek iktidar oldular şimdi en büyük özgürlük kısıtlayıcısı, en büyük kazanılmış hakların geri alıcısı, en büyük rejim düşmanı, en büyük anayasa düşmanı, en büyük eşitlik düşmanı, en büyük Amerikan işbirlikçisi oldular.

Doksan yıllık cumhuriyet tarihinde Clinton önünde ekonomik yardım için biraz da rahatsızlığından boyun eğen bir Bülent Ecevit portresi dışında bu millet “Eline beyzbol sopası almış Amerikan başkanlarından zılgıt yiyen bir başbakan” görmemişti, onu da gördü ve böylesine hiç aşağılanmamıştı.

Ve hiçbir zaman da hiçbir hükumet, Müslüman komşu ülkelerimiz ile bu kadar “düşmanlık içine” düşmemiş, köprüleri atmamıştı.

Bursa'da PKK protestosu haberi
Ve dün Bursa’da BDP binasına “Bölücülük yaptıkları gerekçesiyle protesto” amaçlı yürüyüş yapan vatandaşların karşısına sayıları en az onlar kadar olan bölücü Kürt grupları çıkıvermişti. Efendi, sen eğer, Kürdistan kurmak ve bu yolda açlık grevi yapacaksan git kendi yurdunda yap. Memleketin her yerini eylem alanı haline getirirsen halkın da tepkisi doğaldır. Çünkü 20, 25 yılda okutup, büyütüp yetiştirip askere gönderdiği evlatlarını otuz yıldır gömmekten, bunları içlerine atmaktan illallah demiş insanların arasında bir de eylem koyarsan tepki göstermesinler mi?

İki yıl kadar önce yine Bursa Yenişehir’de yanılmıyorsam olaylar patlamış ve olaylara neden olan Kürtlere değil, Türklerin üzerine asker, çevik kuvvet polisleri sevk edilmiş, Ergenekoncu muamelesi yapılarak sabahın dördünde beşinde evlerinden toplanmışlardı.

Dünkü eylem de de yine haber kanallarındaki bilgilere göre Türklerin üstüne “100” kadar komando kuvveti sevk edilmişti.
Bursa'da polise komando desteği haberi


Cumhuriyet bayramı kutlamalarında elinde bu devletin bayrağını taşıyan 75 yaşındaki kadınından kucağındaki çocuğu, eşi ile gelmiş ellerinde sadece bayrakları olan her yaştan sivil halkın üzerine saldırtılan polis memurları, onlara kurdurulan barikatlar, sıktırılan gazlar ve panzerlerden fışkırtılan tazyikli suları hatırladığımızda Türk Milletinin resmen Kürt ve öteki azınlıkların işgali altında oldukları sonucuna varıyoruz.

Haberin linki

Çünkü aynı gün başbakan Hakkâri’de “Türk bayrağı açılamadığını” CHP’ye çatarken itiraf ediyor. Daha beterini de gördük, şehit askerlerin cenazeleri geçerken asker lojmanlarından asılan bayrakların bizzat askerlere toplatılmasından askeri ve polis panzerlerine, kamyonlarına terör örgütü bayrağı asarak göreve gitmelerine kadar her türlü rezilliği, aşağılanmışlığı AKP bizlere yaşatmıştır.

Loojmanda bayrak indirme haberi. Bunlar başbakanın mucizeleri(!)

Bu kadarla kaldı mı?

Hayır, şehit asker cenazelerinin kamyonetlerle, teröristlerin cenazelerinin resmi araçlarla taşınmalarına ve devlet töreni ile gömülmelerinden, Van’da hastanede görevli polisin arkasından vurulmasından tutun da bu akşamüstü basına yansıyan habere göre Bursa’da dün yaşanan olayın benzerinin Adana’da yaşandığı ve bir polis memurunun üstüne atılan Molotof kokteyli ile yakılması olayına kadar AKP ne yapmıştır?

Bu devletin ordusu, çevik kuvvet polisi yalnız ve yalnız “Türkiye Cumhuriyetine sahip çıkan, bayrak taşıyan, cumhuriyet bayramı kutlayan, bölücü teröristleri şehirlerinden kovmaya kalkan sivil halk ve güvenlik asker ve polislerine karşı” mı kurulmuştur.

Yalnızca onların üzerine mi saldırtılmaktadır?

1946’lardan beri var olan askerlik yasası uyarınca, “batılı doğuda, doğulu batıda askerlik yapacak!” ilkesi gereğince Türk yurdu orta, kuzey, güney ve batı Anadolu’da doğulu askerler görev yapmaktadır. Bu da “doğu Anadolu” dışında Türk askeri ve güvenlik güçleri yok demektir. Türk yurdu, askerinden polisine, yargısından devlet su işlerine Kürt işgali altında demektir!

Türk Silahlı Kuvvetlerinin batıda görevli subayından erine, TSK askeri ve Batılı Türk milletinin hak aramaya kalkışmasına karşı “gönüllü bastırma, yıldırma, işgal kuvveti” midir?

AKP geldi geleli bu soruyu daha önce de sordum ve farklı bir cevap bulamadım. Ben böyle olduğu inancına vardım. Değilsem işaretini göstersinler de ikna olalım!

O işaretler de hemen şu an bütün Kürt bölgesinde bütün evlerde ne kadar terör örgütü mensubu, militanı, yazarı, çizeri yani “kültür gerillası” varsa hepsinin toplanması, en ufak bir gösteri eyleminin en sert şekilde bastırılması, Kandilden önce ülkemizdeki dağ ve şehir yapılanmasının çökertilmesidir. Askeri gücünü kaybeden hareket elbette teslim olacaktır. Ama bu hükumet o görevi yapacak bir hükumet asla değildir.

Bu bölücülüğün devleti ele geçirmiş 90 yıl öncesinin hain, işbirlikçi, Türk ve Müslüman takiyesi yapan” hainlerce yürütülüp beslendiğini yazıp duruyorum. Devletin başındakiler bunlara bunca yıldır hoş görü göstermeseydiler, sağ-sol içinde başlara getirdikleri “sinsi militanlarınca” halkın gazı alınmasaydı işler buraya gelir miydi?
Bayrak konusunda başbakanın sabıkası çok.

11 Kasım 1939’dan beri gelen bütün hükümetler ve askeri darbeciler işbirlikçi “İşgal Güçleridir!”. Onlar vatanı satmasaydı bu vatan, bu millet bu hale gelmezdi. Bütün sinsi işbirlikçi, işgalci şerefsizliklerine rağmen sağduyulu insanlar sayesinde halen amaçlarını gerçekleştirmekten uzaktırlar.

Abdullah Gül’ün barikatı açın talimatı da bir “sağduyu” göstergesidir. En azından RE.T.E işbirlikçisinin milleti milletin askerine polisine kıydırma siyasetine balta vurmuştur. Masum insanların huzur içinde bayramlarını kutlamalarına kapı açmıştır.

RE.T.E gibi okuyup yazmaktan korkan, kitapları başkasına okutup özet dinleyen cahil bir başbakan emperyalizmin arayıp da bulamayacağı en “sınırsız, sorumsuz ve emperyalistler için de sorunsuz” köle olacaktır. RE.T.E de öyle olmuştur.

On yıldır bu milletin başında tutulmasının yegâne nedeni devam mecburiyeti olmayan “dört yıllık” (İ.İ.İ.A) Bayazıt- Soğanağa Yüksek Okulunu (A.ÖF’nin İş İdaresi bölümü bile Fakültedir. Buna ancak Gazoz kapağı fakültesi denilebilir) “ sekiz-dokuz yılda” (1973-1982) ancak bitirebilmiş böylece 1974 Kıbrıs harbinden, 1980 darbesinde askerlik yapmaktan da sıyırabilmiş bir adam Emperyalizmin laboratuvarda bile yetiştiremeyeceği derecede kukla olmaya aday bir insandır.

Çünkü Amerikan filmlerinde laboratuvarda yetişen maymunlar bile insanları köleleştirmek için hayvan devrimi yapabiliyorlar.

Bin yıldır batı emperyalizmi ve ırkçılığı ile savaşmış bir milleti yalan dolan ile “Haçlı Askeri” edecek yalanları söyleyecek, kendi ordusunu ve polisini sömürgeci devletlerin çıkarlarını korumak için kendi halkı üstüne saldırtacak daha uygun daha sorumsuz bir RE.T.E’yi Amerika laboratuvarda bile üretemezdi inanın! (Amerika’nın çocukları Adnan Menderes, Kenan Evren- Turgut Özal “PKK’yı kuranlar”, halkın üstüne asker, polis yollamada ilk büyük örneklerdir.)

Bu ülkenin herhangi bir yerinde bayrak asılamıyorsa, koskoca boylu poslu ve kripto Yunan-Rum soylu, Siirt kökenli Batum Süryani’si RE.T.E CHP’ye “sıkıysa Hakkâri’de taşı” iması yapıyorsa, bayrak sorumlusu olan ordu ve Polis kuvvetlerince taşınamıyorsa, asker-polis PKK bayrakları takarak sokaklarda gezebiliyor, evlerinde oturabiliyorsa bunun hesabını verecek olan, ülkeyi sıfır terörle alıp, “Kürt sorunu benim sorunumdur!” diye teröre gaz verip yol açan başbakan ve AKP hükümetidir.

Diyarbakır'da bayrak yakıldı

Eğer devletin kurum ve kuruluşları bunu sormuyor ve görevlerini ihmal ediyorlarsa millet devlet kurumunu tanımama, onları iktidardan indirme hakkına sahiptir!

Eğer bu hükumeti ve rejimi koruma görevini zamanında yerine getirmeyerek şartların bu kadar kötüleşmesine neden olan Ordu, yargı kurumlarından oluşan “devlet” vazifesini yapmadığı halde, halk onu sayıp koruyor, asker, vergi veriyor, düzene ayak uydurup oturuyor, devletine sahip çıkmıyorsa da şerefsizdir, beter olsun!


keykubat /adilyargic/ adilyargicc




2 Temmuz 2012 Pazartesi

BAHÇELİ NEREYE KOŞUYOR


MHP BAHÇELİ İLE NEREYE KOŞUYOR


MHP, uzun zamandır CHP ve bütün Atatürkçüler, antiemperyalistler ile aynı yönde AKP’ye karşı bir muhalefet yürütüyor görünmektedir. Ancak ne zaman AKP sıkışsa MHP hemen imdadına yetişiyor. Suriye’nin düşürdüğü uçak olayında da hiçbir soru sormadan doğrudan AKP’nin yanında yer aldı.
Neymiş efendim, Suriye uçağımızı düşüremezmiş?

Düşürebilir mi?

Hayır, öyle şey olmaz!

Düşürdü ne olacak?

Düşürülecek yere uçak gönderen tedbirini almalıydı ve gereğini anında yapmalıydı.


Ama yapamadı!

Neden?

Savaş çıkmasını engellemek için!(?)

Bu gergin ortamda uçak gönderirken aklı neredeydi? Düşürülecek yere uçak göndermek savaş sebebi değil mi?

O zaman ülke her bakımdan prestij kaybetmiştir.

İşte AKP siyaseti
Başından beri Ortadoğu’yu savaşa sürüklemekle suçladığın AKP, Libya olayının hemen arkasından Suriye’ye bazı El Kaide, PKK militanlarından tutun da diğer ülkelerden getirilen bir takım ajanların bu ülkeye doldurulmasına yataklık etmek, Suriye’nin teröristlerine Hatay’da barınaklar ve eğitim vermeye kadar daha bilmediğimiz Suriye’yi bize düşman edecek nice sinsi projelere ortak olan AKP değil mi?

Bizim savaşımız varsa o da kendi terör örgütümüz olan PKK iledir. Malatya’dan kalkan uçağın da bu örgütün barındığı Kandil dağı veya Hakkâri, Bitlis, Siirt bölgelerinde keşif yapması gerekmez miydi?
Bize ne Suriye’nin teröristinden!

Neymiş efendim, Suriye, “Müslümanları öldürüyormuş” v.s, v.s.
Peki, 2001’den beri Afganistan, 2003’ten beri Irak, Sudan, Somali, Libya’da ABD askerlerince öldürülenler Müslüman değiller miydi?
Irak'ta Amerikan bombalarının 
başını kopardığı bu insan
Müslüman değil miydi?



Haaa onlar “Tapınak Fahişeliği”*(1) kültünden Sabi, Yezidi kıyafeti siyah “Çarşaf-Peçe” giymiyorlardı, Fethullah Gülen’in Mason tarikatına girmemişlerdi!

Bu yüzden “Müslüman” sayılmazlardı bu yüzden zaten onların katli vacipti öyle de oldu değil mi MHP?

Başından beri “Eşbaşkan” diye eleştirdiğin başbakan R.T.E, Avrupa Birliği ve Amerika tarafından kendisine yapılan baskılar sonucu, tutacak bir provokasyona imza atacak, Hava Kuvvetlerimizden bir uçağı Suriye’nin Akdeniz Limanında demirli bulunan Rusya donanmasının resimlerini çekmeye veya bilmediğimiz bu ülke ile ilgili bir keşif uçuşuna gönderecek!


Yukarıda saydığım olaylardan dolayı zaten Türkiye’ye karşı muhabbetini, sevgisini kaybetmiş, başbakan R.T.E ve partisi AKP dahil Türkiye ve halkı hakkında tek laf etmemiş Beşar Esad’ın sinirini tepesine çıkartacak işler yapacaksın, 2008’de Gürcistan’ın Mihail Saakaşvili’sinin yaptığını yapacaksın, devleti komşu bir ülke ile savaşa itecek provokasyonu gerçekleştireceksin, Suriye uçak düşürünce de de;
“-Uçak başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın değil Türkiye’nin uçağıdır!” Diyerek kendisini aklama yoluna girmiş R.T.E’nin provokasyonuna destek olacaksın!

Bu resmen provokasyonu aklamaktır.
Haçlı Amerikan bayrağının önünde "Cuma Namazı"
kılan Libyalı Mason Amerikan Müslümanları!
(Kaddafi sonrası iktidar olan Kripto Yunanlılar)

Oysa bu durumda muhalefetin ordu ile birleşerek Anayasa Mahkemesinde dava açarak, ülkeyi maceraya sokmaktan Ak Partinin kapatılmasını ve başta başbakan ve hükümet üyelerinin yargılanmalarını istemeleri gerekirdi.

Ama yapılan nedir?
CHP, iyi kötü ortadan bir ifadeyle, uçak düşürülmesini kınarken, hareketin yanlışlığını belirtmiştir!
MHP ise resmen provokasyonu resmileştirmiştir.

Yetmemiş, bir de Yunanistan, Bulgaristan ve Kosova dolaylarına ziyaretlerde bulunmuş ve yakında bu insanların “soykırımlara” uğratılmalarıyla sonuçlanacak “boş hayallere” onları teşvik etmiştir.
Eğer İsmet İnönü, Adnan Menderes, Turgut Özal dönemlerinde başlarına gelenlerden bu insanlar hala ders almadılarsa pek yakında bu ziyaretin acılarını tatmaya başlayacaklardır.

Bu defa öyle Serebrenitsa ve Hocalı gibi “hafif” değil daha kökten kazıyıcı bir yok edilme sürecine tabi tutulabilirler.
Bu projelerin hep Osmanlı ve Atatürk döneminin hain, işbirlikçi Kürt, Süryani, Yezidileri ve onların soylarından gelenlerin iktidarlarında olduğunu ayırt edemediyseler sonucu hak etmiş olacaklardır.
Çünkü bu siyasi partiler “Türk ve İslam Siyaseti” yapsalar da onların iktidarlarında daima Türkler ve Müslümanlar kıyılmışlardır.
Serebrenitsa, Hocalı, Halepçe hep bu işbirlikçilerin
iktidarlarında kıyıldı bu insanlar!

Onlar kıyılırken ne NATO ne de ABD olmuştur, kenarda yapılanlara seyirci oluvermişlerdir.
MHP, her zaman bu iktidarların bir yaması, bir ortağı olmuştur. Bu gün de olmayı sürdürmektedir.
Ülkemiz 1939’dan beri emperyalizmin devletin başına yerleştirdiği “işbirlikçi dönmelerce” Müslüman ve Türklerin soykırımlara uğratılacağı siyasetlerin ortağı edilmiştir. Halen de bu böyledir.

MHP, AKP’nin savaş provokasyonuna çanak tutmuştur.

Hükümetin, yabancı ülkelerle gizli işbirliği yaparak ülkeyi maceralara sürükleme siyasetini aklamış, yasallık kazandırmıştır.

Adana’ya 1917’de ve ardından Suriye’den İngilizlerin destekleriyle dönüp yerleşmiş Ermenilerden olduğundan artık şüphe etmediğim Dövlet Bohçalı AKP’nin her alanda ortağı olduğunu kanıtlamıştır.

Bıraksın artık, “Kimse Türkiye’nin uçağını düşüremez!” Ayağını!

NATO tatbikatında alenen Amerikan donanması tarafından Akdeniz’in dibine gönderilen muhribimiz Muavenet’in hesabını kim soruyor?
Olmamış darbenin sanıklarını sorgusuz 
hapislerde yatıranlar,
olmuş darbenin sanıklarını video konferansla
ifadeye çağıranlar var.
 Muavenet'i hatırlayan var mı?

Sıkar değil mi?

Peki, yarın öbür gün Rusya da Gürcistan’a 2008’de yaptığı bombalamayı yaparsa, RE.T.E ve Bahçeli de Saakaşvili gibi oturup kıravatlarını yemeye başladıklarında Amerika ve NATO yanlarında olacaklar mıdır?
Hayır!

Belki R.T.E. ve Bohçalı kravat yiyerek idare edebilirler ama canlarını verecek vatan evlatları ve onların ailelerin bu kukla siyasetçilerin günahlarının gerçek ödeyicileri olacaklardır!

Ben, MHP genel başkanı ve idarecilerinin sade ve sadece Amerikan işbirlikçileri olmaktan başka bir şey olmadıklarını yazıyorum!

Yaptıkları kıytırık muhalefet ise gerçek tepkisini gösterecek halkın gazlarını alarak onlara engel olduklarını söylüyorum.

Başından beri yazdığım gibi, AKP “Sazcı” muhalefet ise “Gazcı’dır!”
Ortada “Bağımsız Türkiye” ve hükumeti yoktur. İktidarı, muhalefeti, ordusuyla, ilkeleri yabancı ülkelerce belirlenmiş “koloni devlete”  uygun icraatlar vardır.

Gazcı Bohçalı
Eğer “Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti” adında bir devlet var ise, Dövlet Bohçalı ve ekibince MHP ve herkes devlete hıyanete ortak edilmektedir!

Yeni Anayasa düzenlemelerine eşlik etmeleri, Leyla Zana –R.T.E görüşmelerinin eklenmesi de de T.C.’yi tasfiyenin başladığını göstermektedir.

Takdir okuyucunundur!


Alaeddin Yavuz
keykubat /adilyargic/ adilyargicc

*(1) Sabilerin “Tapınak Fahişeliği Kültlerini” kısaca geçeyim. Her yıl 21 Mart veya Nisan başlarında, bereketin gelmesi için, kara çarşaf ve peçe giymiş olan tapınak rahibelerinin başı, tef, lir, ney, davul gibi çalgılar ile okunan ilahilerden oluşan bir ayinle tanrılarının heykelinin yanında dans eder. Bir süre sonra, tanrı/şeytan Ruha’nın ruhu ya taş heykele ya da rahibenin bedenine girer ve rahibeyi becerir, böylece o yıl bereketin olması garantilenmiş olur.
Bu rahibeler de “Allah’ın karısı” sayıldıklarından hiçbir ölümlünün onların yüzlerin hatta saçlarının bir telini bile görmelerini engellemek için bunlar dikişsiz kumaştan altlarına “10” kat etek, yedi kat peçeden oluşan kara çarşaf giyerler. Bu yüzden kara çarşaflılara “Fahişe” de denilir.
Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde Balkanlardan Yemen’e kadar  “Ferace” giyildiğini, “kara çarşaf-peçe” kıyafetinin ise Yezidi Yunan kökenlilerin yaşadığı Bitlis, Siirt, Hakkâri, Mardin, Urfa, Süleymaniye’ye kadar Yezidi Kürtlerin ve Arapların giydiklerine tanık olursunuz. Bu inanışlarda Hıristiyanlığa da geçen “Çilecilik Kültü” gereğince rahipleri ve çok dindarlarından olan kadın ve erkekler evlenmezler. Hz. Muhammed damadı Osman’a bunu yasaklamış ve ölen kızı Rukiye’nin yerine ikinci kızı Ümmügülsüm’ü vererek evlendirmiştir.
Peygamberin ölümünden sonra Yezidi-Mecusi Emeviler döneminde “Çilecilik” İslâm’da yerini tekrar almıştır.