"Türkiye Türklerindir +40" Bloguna Hoş geldiniz!!!

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.
Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.
İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!
Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.
Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Hakkımda

Fotoğrafım
Balıkesir , Bandırma , Türkiye
KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER, BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI PLANLARA RAZI OLURLAR.Keykubat- ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ, ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ, ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR. VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE SAHİP,HER TÜRLÜ EMPERYALİZME KARŞI ÇIKIN!!! Keykubat

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Translate

Bu Blogda Ara

PKK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
PKK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Ekim 2014 Çarşamba

DELİRTEN BİR TİYATRO OYNANIYOR



Türkiye IŞİD'i destekliyor
Türkiye PKK ile çözüm sürecini görüşüyor.
Türkiye, ABD'nin emri, R.T.E'nin kavli ile PYD terör örgütünün başıyla cumhurbaşkanından bakanlar kuruluna kadar herkesle açıktan görüşüyor.
Türkiye, görüşme sonrası PYD'den terör örgütü diye bahsediyor.
Türkiye, PYD-PKK tarafından IŞİD'e her türlü destek vermekle suçlanıyor.
Türkiye, PYD,PKK tarafından "düşman ülke" ilan edilmiştir, ve 30 yıldır süren terör olaylarında 50.000 kişi öldü.
Türkiye, Suriye, "Ayn el Arap" (Arap Çeşmesi şehri)'ndeki IŞİD işgaline ordusuyla müdahale etmeye ABD ve terör örgütünce zorlanmaktadır. Dün gece çıkartılan olaylarını bastırmak için bütün şehirlerinde olağanüstü hal ilan etti.

Türkiye, den PYD, PKK ağır silah istiyor.
Türkiye, PKK terör örgütünce çıkartılan ülkedeki bütün eylemlerin sonucunda iki günde 19 ölüm yaşandı.

PKK, KOBANE'de ve Türkiye'nin doğu ve güneydoğusunda resmen tanınmamış eyaletler ilan ediyor, polis, asker, hakim, savcı, vali, kaymakam atıyor, her gün polis asker öldürüyor, Karakollar basılıyor, devriye gezen polis ve askerler sniper atışlarıyla öldürülüyor, okullar yakılıyor, Kürt okulları açılıyor, öğretmenler tayin ediyor, devlet kapatıyor onlar açıyor ve "tam bir itaatsizlik" yaşıyor.

IŞİD, C.İ.A tarafından kuruluyor, başta ABD, İngiltere, A.B ülkeleri tarafından her açıdan destekleniyor, hatta komutanlarının Fransız Lejyoner generali olduğu basında yayınlandı.
Son bir kaç aya kadar adı anılmayan IŞİD bir anda Suriye'nin kuzeyinden çıktı, kuzey Irak'a oradan Bağdat'a kadar indi.

Alevi, Şii, Yezidi, Süryanileri dağıttı, Yezidi Kürtleri korumak isteyen PKK-PYD'ye saldırdı, hepsini kuşa çevirdi.
Amerika telaşlandı hemen havadan  IŞİD'e saldırdı. İngiltere, Fransa doğrudan, diğerleri kerhen destek verdi.
Rusya-Çin ABD'yi hizaya çekti.
Avrupa Birliği, A.B'nin Türkçe yayın yaptığı Euro Tv'de, yayınlanan programlarda A.B'nin Amerika'dan kopması iki gün önce tartışıldı.
Amerika'nın IŞİD'e koalisyon saldırıları sürdürüyor, elbette şartlara uygun olarak. Türkiye'ye gir hadi diyor.
Türkiye çekingen.
 Sen misin çekinen.
Dün Van Başkale'de yakılan Atatürk heykeli
Türkiye'nin her yeri alevler içinde.

Olayların başladığı dün 07.10.2014 günü 19 ölü.
Her yerde sokağa çıkma yasağı, OHAL.
PKK Tv, dün gece yarısı evlere gitmeyin sokakta kalın emri verdi. Bir sayfalık bildiri militanlara iletildi.
Görsel ve yazılı basın sustu, olaylar hakkında Terör örgütünün Tv'leri, son zamanda Terör örgütü ile ortak hareket eden CHP'nin yayın organı Halk tv, Ulusal kanal biraz bilgi veriyor. Ulusal kanal, generallerin serbest bırakılmasından sonra eski Türk filmleri yayınlayan bir kanal oldu. Son derece uysallaştı.

Türkiye doğrudan savaşa itiliyor.
Suriye! diye direniyor, biliyor ki Ruslar karışacağından "gir" diyemeyecekler.
Emir geliyor;
"Suriye'ye gerek yok. IŞİD'e dal.

Türkiye direniyor;
"Kuzey Suriye'yi uçuşa kapalı hava sahası ilan edin"
Sen misin diyen. Terör örgütü eylemleri aynen azıyor.

Özellikle doğu, güneydoğu Anadolu'da, İstanbul, Adana, Mersin'de polise silahlı saldırılar var.
Şu an haberlerde ölü sayısı "23" olarak açıklandı.
Bütün şehirler ateşler içinde.

Bu tiyatroda en ilginç konu, PKK-PYD-ABD'nin Türkiye'yi, PKK-PYD yanında IŞİD'e karşı savaşa zorlamalarının yanında bunların Türkiye'den yardım istemesi.

Sen Türkleri 100 yıldır düşman ilan et, 30 yılda 60.000 kadar insan öldür, memleketin her yerini ateşe ver.
Sonra, o orduyla "yan yana" IŞİD'e karşı savaşmaya davet et.

Aklı başında birisi, bunca kinden,düşmanlıktan sonra, böyle öneri bile gelse ret eder.
Oysa bunlar üstüne devletten maaş ta alıyorlar.
Hakkari'de bayrak yakıldı.
Mecliste PKK-APO bildirileri okuyorlar, devleti TBMM'nin içinde tehdit ediyorlar.
Çıt yok.
Terör örgütünün eylemcileri, polise, askere silahla saldırıyorlar, özellikle Atatürk heykellerini ve bayrağımızı yakıyorlar.
Sen hem kendini devlet  olarak kendini ilan et, hem de seni korumak için beni yanında, seninle savaşmaya davet et, hem de kutsalım olan bayrağımı, Atatürk heykellerimi yak.
İçinde masum sivil yolcuları taşıyan toplu taşım araçlarını yolcularıyla yak.
Asker, polis, resmi, sivil ayırmadan öldür, resmi, sivil kurum ve kuruluşları yak.
Sonra, seni korumamı, silahlandırmamı, senin için ölmemi iste.
Yüzsüzlükte, hırsızlıkta, arsızlıkta ne terör örgütlerinde nede hükumette sınır yok.
Terör örgütü ve hukümet, hepsi aynı kökten bu devleti bu günlere getirmeye yemin etmiş, dini siyasi ihanet yapılanması.

30 yıldır, PKK'ya bir nokta koyamayan, siyasi ve askeri otoritelerin yarattığı eziklik, IŞİD'in PKK'ya saldırmasıyla, onu ezmesiyle IŞİD hayranlığına dönüşüverdi.
IŞİD'e otobüslerle kadınlı erkekli katılımlar arttı.
Dün terör örgütü Tv'leri, Batman'da polisin "IŞİD" sloganlarıyla PKK'lı göstericilere saldırdığı haberi verildi.
Amerikan CNN Tv, dün bu haritayı yayınladı Türkiye'yi böldü
Bu akşam, Samsun'da terör örgütü mensuplarının üzerine saldıran Samsunlular da "IŞİD sloganları atmışlar.
Halk, devletine güvenine kaybetti,
Kürtlere saldırdıkları için, polisleri bile IŞİD hayranı olup, onun adıyla slogan atıp, manen ondan güç almaya başladıysa, PKK-PYD ve öteki Kürtler ile işbirlikçisi batılı devletler kendilerine şu soruyu sormalıdır;
Bunları terörist Kürtlerle yan yana koyarsak bunlar IŞİD ile bir olup bizim kıroları öldürmezler mi?

Sonuç ne olabilir?
Türkiye, halkıyla, hükumetiyle IŞİD'e kayma yapıyor, IŞİD, terörist, Türkiye terörü destekliyor suçlamasıyla, bizi de IŞİD bahanesiyle işgal edecekler.
Böylece Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Türkiye dahil bölge devletlerini tasfiye görevi yerine gelmiş olacak.
Bütün muhalefet de ona destek olacak, Bu iğrenç tiyatro midemi, aklımı her şeyimi bulandırdı.
İğrenç mi iğrenç.
İngiliz siyasetçi ne demiş;
"Siyaset yapımı sosis imalatına benzer." Ekleyelim, "siyasi konular konuşulurken iğrenç olur ama yerken iyi gider." Bu da benden.
İyi de, biz bu iğrenç seyirden ne kazanır, ne yeriz?
Bence sadece babayı!
Çünkü batının hileci tanrısı Hermesin sembolü budur;
İşte BABA!
Eski Yunan'da Bereket Tanrısı Hermes adına
dikilmiş bir kilometre taşı.




Saygılar.

Alaeddin Yavuz
keykubat /adilyargic/ adilyargicc

7 Ekim 2014 Salı

800 YILLIK HAİNLER, BİZİ IŞİD'LE KORKUTAMAZ!


Geçmiş yazılarımda yazdım. 
Taliban terör örgütü kullanılarak 1979’larda SSCB Afganistan’dan çıkartıldı. Ama, Afganistana giren haçlı orduları ülkeden çıkmadı. Taliban tatsızlık vermeye başladı, “işiniz bitti gidin” gibisinden.

Hemen El Kaideyi yerleştirdiler. Bu örgütü büyüterek, 11 Eylül 2001 New York İkiz Kule tezgahını bu örgüte yamayıp, Haçlı seferi başlattılar, 2001'de Afganistan yeniden işgal edildi.
2003’te Irak işgali ile başlayan Müslüman dünyasının yeniden işgali, 2011 yılına kadar, Somali’den Mısır'a oradan Cezayir'e, Fas'tan Nijer'e kadar uzandı.
El Kaide bile "Işid ile bağlantımız yoktur"
demek zorunda kaldı.
2011 Libya işgalinin ardından haçlı lejyoner ordusu olan El Kaide ve ondan türetilen Afrika ülkelerinde faaliyet gösteren örgüt elemanları Süryanilerin idaresinde bulunan Lübnan üzerinden Suriye’ye girdiler.
Suriye’de “Nasturi (Nasıralılar-Irak Şubba Sabilerinin dininden Sabi Hıristiyan) idare var diye, Esad rejimine cihat başlattılar. Oysa onlar da Osmanlı çökünceye kadar sizin gibi batıyla işbirliği yapan hainler oldukları için orada iktidar edilmişlerdi. Ama , artık değiştirilme zamanları geldiğinden değiştirilmeleri gerekiyordu. Onlar da Ruslarla işbirliği kurdular, iş karıştı. Şu an en vatansever  onlar oldular.

Oysa, ne Taliban ne de El Kaide dört mezhepten birine inanan Müslüman örgütler değildi. İkisi de 1740’larda İngiliz Ajanı Hemper’in Necd’li Mehmet Abdülvahhap’ı kullanarak yaydıkları, “kendilerini Rum/Grek” sayan Necd çölü Araplarına benimsettikleri Hermetik Vehhabi diniydi. Osmanlı yıkılıncaya kadar hiç bir Osmanlı şeyhülislamı Vehhabiliği İslam saymadılar, “Vehhabi dini” dediler.

Suriye’ye giren örgütlerin ise Vehhabilerin de sevmediği, Selefiler olarak bilinen, Süryani, Yezidi, Kıpti, Sabiliğe dönmüş, Müslüman gibi ibadet eden Yahudilerin harmanı bir inanca sahiptiler. Her neyse, bu dinlerden İslam’a geçenlerin asırlar önce kurdukları bozuk tarikatların “Sünni” maskesi giymiş halinin 19.yy. İngiliz Mason İslami dinlerinden olan Efganilik, Nurculuk, Bahailik gibi sapkınlıların da barındırıldığı, “batı emperyalizmini dinin koruyucusu” gören, milli değerlerini yitirmiş bir inanca sahip oldukları açıktır.

Bunların hiç birisi de Yezidi, Zerdüşt ve öteki şeytan ibadeti içeren dinleri de sevmezler. Gregoryen, Protestan, Yezidi, Zerdüşt Kürt, Ermeni, Süryanilerden oluşan, resmi dinini geçtiğimiz yıl “Kürt Yezidiliği” olarak ilan eden, geçen yaz da Diyarbakır toplantısında, demokratik, katılımcı Sünni İslam’a girmiş Gregoryen Ermeni İslam’ı olan Işıkçı Gülen İslam’ında karar kılan PKK, bozuk Yahudi tarikatında olan putperest Barzani Kürtleri IŞİD ve onu destekleyen Vehhabi Suudilerce sevilmezler.

Kürtlerin, işbirlikçilikleri Türkiye’de devlet idaresini Sünni İslam maskeli Nurculuk, Gülencilik tarikatlarıyla ele geçirmiş Süryani ve Ermenilerle paylaştıklarının ortaya çıkmasıyla, Arapları endişeye düşürmüştür.
İran Nur Mason Locası sembolü
Nasturi Esad’ın da verdiği destek ile IŞİD, hedefi Alevi Arap, Türkmen, Kürt ve Yezidi Kürtleri, ile Süryaniler, Sabiler olarak belirlemiştir.
Kürtlerin devlet ilan etme havasına kendilerini fazla kaptırması sonucu, AKP hükümetini de durmadan tehdit etmeleri, AKP’yi IŞİD üzerinden oynamaya zorlamıştır.
AKP, bunu gönüllü olarak değil, hem içeriden hem de işbirlikçisi Arap ülkelerinden gelen baskılar yanındaki IŞİD’i bölgede daha büyük rollerde kullanmak isteyen Küresel sermayenin de el altından her türlü destek ve emirleri doğrultusunda yapmıştır.

Haçlı ülkelerinin, 2011 yılında Suriye işgaline başladığı sırada, Rusya’nın “ikinci kutup” olarak ortaya çıkmasıyla değişen dünya siyasi dengesi yüzünden Suriye işgalini bırakarak, Esad rejimini yandaş bölge ülkeleri üzerinden destekledikleri terör örgütü ile devirme çalışmalarının sonuçsuz kalması da PKK ve diğer Kürt kukla devletçiklerinin gözden düşmesine sebep olmuştur.

Böyle olunca da IŞİD’e gün doğmuş, Kürtlerin canına okumaya başlamıştır.
Pkk yandaşları sıkışınca, solculuğa,İslam'a sığınıp her kesimden yardım istemektedirler.

Oysa, Kürtler 800 yıldır kaderlerini Süryaniler, Sabiler, Yahudiler, Süryani ve Gregoryen Ermeniler, Zerdüşt, Musevi Kürtler ile birleştirdiler.

Az çok, yanımızda olan Nakşibendi ve Şafi Kürtlerini de son yüzyılda Nurculukla devşirdiler.
1200’lerden beri, Kürt-Ermeni-Süryani+ Gürcistan+Vatikan+Bizans ve Rusya ile birlik oldular. Özellikle, Osmanlının çöküş dönemi olan 1774 Küçük Kaynarca Anlaşması ile Ruslara verilen, “gayrimüslümlerin hamiliği” hakkından “Biz Müslüman değiliz” diyerek yararlanmışlar, 1863 yılında Abdülaziz’in Fransa'nın desteği ile isyanları bastırmasına kadar “90” yıl Osmanlıyı Eskişehir’den doğuya sokmamışlardır.
Bu gün kışkırtmaların sebebi Kafkas ve Irak
petrollerini güvenliğidir.
Geçmişte ise, Türklerin Anadolu'dan atılmasıydı.
Bunu yaparken de ne zaman devletin bir askeri birliği bunların canına okusa, hamileri olan devletlerin başlarında duran elçilerinin, Osmanlıyı işgal tahditleri ile kendilerini kurtarmışlar, devletin hükümetini ele geçirmişler, kendilerine zarar veren devlet adamlarını İngiliz sicimiyle astırmışlar, dini kendi şeytan ibadeti dinlerine göre yoran “çarşaf-peçe; sarık-cübbeyi” esas alan sahte İslam’ı topluma enjekte etmişlerdir. 

Oysa bu giysilerin kutsallığı Kur’anda değil, Sabi Hıristiyanlarının "Cin Ze Di Rabba(Öğretmen ZE CİN'İ)” adlı kitaplarında emredilmektedir. Müslüman Arapların da bu kıyafeti terk etmemelerini kullanarak bu kıyafeti İslam diye topluma enjekte etmişlerdir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk bunların başlarını ezdiyse de onu da zehirleyerek öldürdükleri 11 Kasım 1938 tarihinden sonra, önce Sabetayist Ermeniler (Müslüman’ız diyen), Alevi Türk, Arnavut ,Kürtlerden oluşan İsmet paşa hükümetleri döneminde de bu çarşaf-peçe tayfası yer bulamamıştır.
Menderes döneminde devleti işgal etmeyi başardılarsa da 27 Mayıs 1960 darbesi ile kısmen dışlandılar.
 Bu işbirliğinin yeniden ulu orta yapılması Turgut Özal döneminde başladı.


Bütün bu ihanetler, keşifler çağından muzaffer çıkan batının baskıları, azınlıkları kışkırtan Haçlı tutumları sayesinde olabildi.
Son 30 yıldır PKK terörü, devleti “sekiz eyalete” bölmeyi ABD ile imzaladığı anlama ile kararlaştıran Kenan Evren cuntası zamanından beri devlet eliyle üretildi, batı tarafından korundu, teşvik edildi.

Her şey Sosyalist SSCB bloğunun olduğu "çift kutuplu" dünyaya değil, SSCB'nin tasfiye edilmiş, "Tek Kutuplu" Amerikan İmparatorluğu şartlarına göre hesaplandı.
Yıllardır,bütün aklı selim herkes, "PKK ve ona içeriden destek verenleri uyardı, sağduyuya çağırdı.
Tamam, PKK isteseydi daha fazla kan akıtabilirdi, yapmadı. Yapsaydı, bu günlere gelmeden çıkacak tepkiler, PKK’nın kökten kurutulmasına da sebebiyet verebilirdi. Bu milletin ekmeğini asırlardır yiyip, onun ekmeğiyle, vergisiyle Kürt ordusu kuracaksın sonra da en büyük düşmanlığı yapacaksın? İç savaşa neden olabilecek bu işin tercih edilmemesi ayrılıkçı ihanet şebekesinin hesabına gelmediği için yapılmamıştır. Zira batıda yaşayan Kürtler PKK siyasetlerine hoş bakmamaktadır.
Biz de zamanında onları kıymamışız, soylarını kırmamışız, aksine aramıza geldiklerinde iş, yer, kız alıp vermişiz, onlara yaşama, zenginlik, bizler gibi sosyal hakları vermişizdir.
Afganistan dağlarından çoğunu Yavuz Selim’in emirleriyle getirmişizdir.

Şimdi, Haçlı sermaye Rusya’ya rağmen bölgeyi işgal etme mazereti yaratmak için IŞİD'i kurdu., Kürtlerin üstüne saldırttı. IŞİD işe başlar başlamaz, işgal arzusuyla yanıp tutuşan ABD havadan anında yardımlarına da yetişti. O, “bölgeye girmek için” aradığı mazereti buldu.
Tuhaf olan, IŞİD'in inatla Kürt terör örgütüne saldırıları arttırmasıysa da yukarıda bunu açıkladık.

IŞİD-PKK +ABD kayıkçı kavgasında, aynı merkezden C.İ.A'dan ve A.B'den beslenen iki terör örgütü, danışıklı dövüşmektedir.
Ama oynanan tiyatronun rolleri gerçektir. Yani ölümler televizyondan olayları seyreden batılılar için heyecan verici olsun diye (!) gerçekleştirilmektedir. Ölüm olmadıkça emperyalizm hangi gerekçeyle müdahale edebilecek hakka sahip olacak ki?
İnsan hakları, müttefik güçleri korumak v,s. bahaneleri ancak ölümleri delil göstererek “müdahale hakkı olduğunu iddia edecektir.
Bu kadarcık bir tiyatro sahnesine bile dayanamayan Kürtçü işbirlikçi terör örgütleri, bölgede 30 yıllık tecrübelerine rağmen, 30 yıldır DÜŞMAN" ilan ettikleri Türk ordusundan yardım istemeleri gülünçtür.

IŞİD İmamı Ebubekir El Bağdadi ve
ABD senatörü John Mc Cain

"Biz düşersek, siz de düşersiniz" tehdidi de çok yakışıklıdır(!).
AKP hükümetinin de amacı zaten budur.  Böylece haçlı orduları,“IŞİD terör örgütünü desteklemekle suçlayıp bizi de işgal edebileceklerdir.

Tayyip Erdoğan ve AKP’sini görevi ülkemizde dahil bölge devletlerini tasfiye etmektir. Tasfiye de ülkemizde iç karışıklık çıkartamadıkları için “yabancı işgali” ile olacaktır. İşgal gerekçesi de IŞİD’i desteklemek olacaktır.

Bu gerekçeyi yaratmak için AKP hükümeti size yardım etmez, edemez.
Çünkü emir öyle.
Şimdi siz çökeceksiniz, işiniz bitti.
IŞİD gelişecek, işgal büyüyecektir.

Biz Türklerin kaçıp kaçmayacağı tarihte bellidir. Başımızdaki, ne devlet ne de ordu bizden değil sizdendir, efendilerinizden yanadır.
Başımızdaki devlet hain de olsa toparlanmasını biliriz.

Tekrar ediyorum;
Bizlere 800 yıldır gizli açık düşmanlık eden Yezidi Kürtleri, Süryaniler, Ermeniler bu gün Müslüman görünümünde devleti batılı sömürgecilerin destekleriyle işgal etmişlerdir.

11 Kasım 1938'den beri işgal altında olan cumhuriyette devletin bütün kadroları azınlıklarca işgal edilmiş olmasına rağmen Kürtler hala Türk adını ağızlarından düşüremiyorsa onların yıllardır verilen her türlü desteğe, eğitime, korumaya rağmen bir şey beceremeyeceklerini gösterir.
Dediğim gibi Kürtler bitmiştir. IŞİD karşısında toz duman olmaları, onların “emperyalizme hizmet edecek askeri güç” olamayacaklarını göstermiştir.
Türkiye'de iktidarı ele geçirip, Türk ve Müslüman dünyasına yaklaşık 80 yıldır kazık atan, emeğini sömüren, evlatlarını alan, malını, devletini yağmalayan Kürt-Ermeni-Süryani ihanet çetesi deşifre olmuştur.

IŞİD ile puan toplama derdine düşmüşlerdir. Deşifre oldukları için batılı güçler de onlardan kurulmak istemektedirler.
Olay bitmiştir.
Avrupa Amerika ile arasına mesafe koymaktadır. İkinci üçüncü bloglar çıkmak üzeredir.

Küresel zafer kazanan galipler, zaferlerini aşağılık işbirlikçilerle paylaşmazlar. Eğer yenilirlerse işbirlikçilerini kendileri temizlerler, ki tazminatları düşsün.

Şimdi hangisi oluyorsa o olacak ve işbirlikçiler, işi biten köleler gibi satılacaktır veya bitirilecektir ki ileride başına dert olmasın.


Buna AKP ve ona destek olan sermaye de dahildir.

Kürtlere Türklerin yardım edecek halleri de yoktur, çünkü, devlet kendilerinin elindedir.

Bizi ince işlerinize bulaştırmayınız.
Bizi IŞİD'le Mışid'le korkutamazsınız, Bizim devletimiz de ordumuz da yok.

AKP hükumeti ile muhatap olurken lütfen TÜRK adını ağzınıza almayın.
Çünkü onlar sizin yaratıcı tanrılarınızdır, sizin gibi aldıkları talimatları uygulamaktadırlar.

Sonuç olarak, I.Dünya Savaşında olduğu gibi, sömürgeci devletler size gene bir Kürdistan ve Ermenistan hayali sattı, hayali bir devlet haritası çizdi, sizi umdurdular, heyecanlandınız, coştunuz, Avrupalara işçi diye aldılar, eğittiler, devletin bütün bürokrasisine sizi koruyacak adamlar tayin ettiler, paralar, silahlar verdiler, eylemlere geçtiniz, karakola düşen eşkıyalarınız için bile büyükelçiler düzeyinde size destek olup, A.B parlamento üyeleri Claudia Ryth'lara TBMM kapılarını tekmelettiler, yasalar çıkarttırıp, sizleri azad ettirdiler.

Yollara döşediğiniz mayınlarla, sizden habersiz, şehir içinde devriye gezen asker ve polislerimizi kalleşçe sniper* atışlarıyla uzaktan vurmanızı zevkle seyrettiler.*(gizli yerden dürbünlü tüfekle yapılan atış)
Sizi karpuz büyütür gibi büyüttüler, çocuk gibi kolladılar.Boynu bastırılmış güvenlik güçlerine karşı savaşmak kolaydı, 30 yıldır, askeri eğitim verdiler,siz de kahraman olduğunuzu sandınız, ama ilk defa ciddi olarak, haçla lejyoner askerlerden oluşan IŞİD ile sınava tuttular. Onların boyunları serbessti, sınır tanımadan size saldırdılar, eh haliyle silahları da sizden iyiydi.
Böyle bir saldırı görmediğiniz için şoka girdiniz, uğraştınız ama siz daha fazla etmiyordunuz.

Kuşi kavim olduğunuz için, ilk tehlikede kuşlar gibi dağıldınız, rezil oldunuz, 30 yıldır yok yere düşman ettiğiniz halktan yardım dilenir, hatta yardım için tehdit de eder oldunuz.

Şehirleri, toplu taşım araçlarını, işyerlerini yaktınız, talan ettiniz.
Ama IŞİD önünde resmen sıçtınız.

Artık emperyalizmin sizi tercih edecek bir özelliğiniz olmadığı da ortaya çıkmıştır.

Yarattığınız nefret, en AKP ve IŞİD karşıtı gençleri bile onlara hayran etmiş, IŞİD’e gönüllü katılımları patlatmıştır.Yıllardır, batının ve  hükümetlerin bastırdığı güvenlik güçlerimizin aciz bırakılmasının getirdiği baskılar bu gün IŞİD'e katılım olarak ortaya çıkmıştır.

Boynu bastırılmış asker, polis güvenlik güçlerimizin, siyasi iktidarca bastırılmalarını, "korkaklık" olarak algıladınız, kendinizi suni bir "kahraman havasına" soktunuz.

“Vur gerilla vur Kürdistanı kur” sloganlarını bu milletin TBMM’sinde bile attınız.


Hükümet, sermaye, ordu komutanları, basın, bürokrasi, Avrupa, Amerika, Rusya bile sizden yana.
Eeee hadi kursanıza!
Arkanıza bakın! IŞİD geliyoooo!
Saygılar.


Alaeddin Yavuz
keykubat /
adilyargic/
adilyargicc

11 Mayıs 2014 Pazar

DEMOKRATİK İSLAM KONGRESİ OLASI KÜRDİSTAN’IN SİYASİ YAPISINI BELİRLEDİ

OLASI KÜRDİSTAN’IN SİYASİ YAPISI BELİRLENDİ


Bu gün Diyarbakır’da Kürtler düzenledikleri Demokratik İslam Kongresinde önce emperyalizmin taşeronu Abdullah Öcalan’ın İmralı’dan gönderdiği bildirisini okudular.
Bu bildiride benim dikkatimi çeken en önemli cümle şuydu;
“Çoğulcu, demokratik İslam Birliğini kuracağız.” İfadesiydi.

Diyarbakır'daki Kürt İslam Kongresinden görüntü.

Yaklaşık 15 gün kadar önce bu kongreye davet edilen Sosyalist İslamcı hareketin önderi İhsan Eliaçık’ın davet edildiğini biliyoruz.
09.5.2014 akşamı CNNTURK kanalında da konuşan İhsan Eliaçık, bu toplantıya katılacağını, daha önceden Hikmet Kıvılcımlı ile Abdullah Öcalan’ın kitaplarını da okuduğunu, yapılan davetten memnuniyet duyduğunu v.b. anlatmıştı.
Bu gün de 12 yıllık AKP siyasetleri sayesinde kuruluşunu resmen ilan etmek için gün sayan olası Kürdistan’ın siyasi rejiminin sosyalist İslam temeli olacağı açıklandı.
Kürt siyasi hareketinin kanallarından birisinde de bu konu yaklaşık üç saat kadar tartışıldı.

Geçtiğimiz yıllarda özellikle üç seçim dönemi boyunca geçen AKP iktidarı boyunca Nurcuları, Zerdüştleri ve son olarak da Fethulah Gülen’in Işıkçılarını Kürt siyasi ideolojisine dahil eden Abdullah Öcalan’ın bunları geri itip, son zamanlarda hızla gelişen sol ve en azından Atatürk Cumhuriyetinin getirilerini korumakta birleşen sol, Kemalist, demokratik hareketleri dikkate alarak çağdaş bir siyasi rejimi benimsemesi dikkat çekicidir.

20. yüzyıl başlarından beri doğu bölgelerimizde batılı sömürgeci devletlerce desteklenerek büyütülen Işıkçı ve Deliüzzaman’ın Nurcu hareketi nasıl olduysa başbakan Erdoğan’ın da başını çektiği Nurcular ile Işıkçıların iktidarı olan uzun AKP hükumeti döneminde gözden düşmesine de dikkat etmek gerekir.
Yeni yetişen gençlik ister köyde, ister şehirde isterse Kandil dağlarında olsun Işık ve Nur cemaatlerini benimsemediğini göstermiştir.

Öcalan da, kurmay kadrosu da buna dikkat etmiş olsalar ki “çoğulcu, demokratik İslam” da karar kıldıklarını ilan etmeye karar vermişler.

Kongre metinlerinde dikkat çeken ikinci önemli konu ise AKP döneminde sürgünden dönen  Ertuğrul Kürkçü Kürtçüsünün idaresinde yeni kurulan siyasi partinin Türkiye’nin genelinden oy almak için çalışırken mevcut BDP’nin de Kürdistan olarak ilan edilecek bölgede etkin olacağı ilan edildi ve bir cümle ile ifade edildi.
“Türkiye HDP’ye, Kürdistan BDP’ye emanet”. Bu cümlenin diğer anlamı da Kürtlerin özerklik istediklerini ve mevcut devleti bölmek istemedikleridir


A.Öcalan
Bu günkü kongrenin derin analizlerinin yapıldığı programda, AKP siyasetlerinin Suriye ve Kürt hareketi üzerindeki işbirlikçi, baskıcı eylemleri eleştirildi, kınandı. Esad rejimine destek verildi, Hatay’dan Urfa’ya her yerde AKP ve başta ABD, Fransa, İngiltere olmak üzere 22 NATO ülkelerinin askeri, mali, siyasi desteklerini alan kripto Hristiyan Rum Selefi çetecilerin faaliyetlerine karşı mücadele edileceği, “yeni Kürtçülük hareketinin” bütün Ortadoğu ve hatta bütün dünyaya örnek teşkil edeceği işlendi.

Doğrudan sosyalizme geçmenin stratejik hata olduğunu, ilk görevimizin, Nurcu-Işıkçı cemaatlerin AKP hükumeti eliyle ilan edecekleri Yahudi-Süryani-Yezidi harmanı Mason İslam rejimini önlemek için bütün sosyalist, demokratik, dindar, antiemperyualist kesimin önce Atatürk cumhuriyetinin kazanımlarının korunmasında, azınlıkların kendi dillerini konuşmasında, eğitiminde serbest ama milli eğitimde Türkçe’nin varlığının korunmasını, sonra dini serbest bırakan ama misyonerliği yasaklayan, kıyafet, harf, kısaca Kültür devrimini koruyan bir çizgide “ileri demokrasi” dönemine geçmenin, silahlı mücadele yerine Gandi tarzı pasif anarşinin daha mantıklı olduğunu yedi yıldır ben de yazmaktayım.
Bunu da bir çok demokratik internet sitesinde yazdığım yazılarımda dile getirdim.
Bu durumda, bizim ile PKK arasında birkaç önemli vergu dışında bir fark kalmadı denilebilir.

Buna sevinelim mi dövünelim mi dersek, Kürtlerin, mevcut Kemalist rejimin Ulusalcı yapısı içinde “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkes Türktür” ilkesine hoş bakmadığını, sosyalizmi “Kürt” adıyla uygulamaya geçirmekten hatta bütün Ortadoğuyu “Kürdistan” olarak ilan etme hayalinden vazgeçmediklerini de bana düşündürmüşlerdir.
Bunun   adı da bizim Nasyonal Sosyalizm yani Faşizmdir.

Ha böyle olmazda bütün ülkeyi kucaklayacak yeni Kürt partilerinin içine, idaresine Türkleri ve diğerlerini da alarak, hatta bu partiyi lağv edip, bütün sosylaistleri, devrimcileri, demokratları, Sünni ve Alevileri ve diğerlerinin de yer alabilecekleri “ulusal” karakterli bir devrimci parti kurabilmeyi hesaplarına dahil etmeleri halinde işin rengi değişebilir.

Aksi halde, ne kadar özgürlük vaat ederlerse etsinler, “Kürtçülüğü” ön planda tuttuklarından ulusal ve hayal ettikleri gibi evrensel bir kimlik kazanmaları zor olacaktır.

Gene de, derin NATO yapılanmasının ülkemizdeki kolunun eseri 12 Eylül 1980 askeri darbesinin darbecileri ile zamanın Nurcu-Gülenci ANAP hükmetinin destekleriyle kurulan PKK örgütü, geçen otuz yıl içinde aslında NSK (Nato Silahlı Kuvvetleri) olan TSK ile sokluduğu bir kayıkçı kavgasıyla büyütülmüş, bazı Kürtleri “Kürt Bağımsızlık Hareketinin” önderi olduğuna inandırdıysa da her alanda bunu sağlayamamış, ama NSK’yı eğitmiş, Saddam rejiminin devrilip ülkenin batı emperyalizmine peşkeş çekilmesinde Talabani- Barzani aşiretleriyle koordineli çalışarak emperyalizmin yıllarca taşeronluğunu yapıp, şimdi devrimci oluvermiştir.

Olası Kürdistan’ın siyasi rejim tercihi görünüşte güzel olmasına güzeldir. Çünkü, binlerce yıldır aşırı dini şeriat yasalarıyla yönetilmiş bölge halklarının mevut zihniyetleri göz önüne alındığında “bundan iyisi Şam’da kayısı” denilebilir.
Ama buna “asla Kürt devrimi” denilemez. Denilse denilse “Küresel Mason sermayenin ikramı” denilir.

Çünkü bu kongrede her ne kadar sol siyaset ve “iyi, demokratik yanları öne çıkarılmış İslami rejim” konuşulduysa da “asla emperyalizm karşıtlığı” işleyen tek cümleye rastlanılmamıştır.

PKK, Iraklı Yahudi, Yezidi soydaşları, Ermeni, Süryani işbirlikçileri ile birlikte 1000 yıldır Vatikan’ın destek ve idaresinde yürütülen “Kripto Rum/Grek/Yunan milliyetçiliğini, her ne kadar “Kürt Devrimi” diye savunsa da buna kendisi bile inanmamaktadır.
Dört ülkeden toprak almaya dayalı büyük Kürdistan hayaline konu olan bölgeler, o zaman Güney Azerbaycan olarak bilinen İran sınırımız, şimdi Güney Kürdistan ilan edilen Barzani, Talabani aşiretleri ile Süryani vilayetinin olduğu bölgeden Hatay’a kadar Suriye sınırı olmak üzere Atatürk’e de önerilmiş, ardından Adnan Menderes’e dayatılmıştır.

Her ikisi de komşularımıza ihanet sayılacağı endişesi başta olmak üzere, batı emperyalizminin zulmu altında inleyen bütün doğulu kavimlerle kader ortaklığı nedeniyle ret etmişlerdir ve “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesine bağlı olduklarını açıklamışlardır.

Bu durumda PKK’nın ve işbirlikçilerinin yaptıkları da bütün komşularına ve ezilen Ortadoğu-Doğu halkarına ihanettir. Bırakın sosyalizmi, isterse Komünizmi getirsin, “antiemperyalist” olmadıkça, sömürgeci, işgalci, adları bile “Harry=yağmacı “ olan milletlerin taşeronu oldukça evrenselleşebileceklerini sanmıyorum.
Çünkü, Irak, Suriye’de ve ülkemizde 30 yıldır akan kanlar hala unutulmamıştır, acıları tazedir ve AKP’ye baskı yapmak uğruna son günlerde bu yola başvurmaktadır.

Oysa en temel demokratik ilke, “insanların doğumla kazandıkları kimlikleri yüzünden yargılanamayacakları, bu sebeple her türlü dini ve ırki ayrımcılığın yapılmaması” değil midir?


Fransızlar 1987'de ASALA liderini öldürüp, görevini PKK'ya devrettiler.Tıkla


Ama bir tutturmuşlar, Kürt, Kürt, Kürt.
Rus tarihçinin tespitine katılarak Kürtçeyi yasaklayan Çemişkezek'li Rum Kenan Evren'in ad takmasına hak veresi geliyor insanın. “Kart, Kurt, Kürt”. 

 Paranın Kürt yüzünün arkasını çevirdiğimizde, Derin Nato, Asala, Mossad, Vatikan projeleri çıkıyor.
Güzel bir deyişimiz vardır. “El şeyiyle gerdeğe girilmez.”  O halde, “emperyalizmin icazetiyle devlet kurulmaz, kurulur da umutla bakılmaz.”
Takdir sizindir.


Alaeddin Yavuz.

21 Haziran 2012 Perşembe

DAGLICA SEHITLERININ ARDINDAKI IHANETLER




DAĞLICA ŞEHİTLERİNİN ARDINDAKİ İHANETLER!

İşte PKK'yı bunlar kurdu
19 Haziran 2012 günü ogle saatlerinde medyaya ateş gibi bir haber düştü. “Hakkari Dağlıca’da askeri karakola yapılan terrorist saldırıda “8” sekiz asker şehit düştü ve “16” asker yaralandı” şeklinde başlayan haber vatandaşlarımızın yüreklerini yasa boğdu, duyguları alt üst oldu, hükümete ve devlete olan güvenleri sarsıldı “btimecek” kaygısı bir kez daha beyinlere kazındı.

Evet, PKK terörü gerçekten bitecek gibi görünmemektedir. Çünkü bitmesi hem devletin başındakilerin hem, ordunun hem silah ve uyuşturucu kartellerinin ve daha nicelerinin ekmeklerine yağ sürdüğünden bitirlmeyeceği konusunda şüpheler her gün halkımızın yüreklerinde yer etmektedir.

Hain saldırıda şehit düşen, mekanları cennet olasıca askerciklerimizin kimlikleri de şöyleydi: 
Kıdemli Çavuş Ali Gümüş, Piyade Onbaşı Cahit Kılıç, Piyade Onbaşı İsa Sayın, Piyade Er Umut Bulut, Piyade Er Ali Yasin Erosmanoğlu, Piyade Er Mustafa Türkmen, Piyade Er Yaşar Doymuş, Ulaştırma Er Samet Bütün. 
Evet biz çocuklarımızı Atatürk zamanında çıkartılan 26 Kürt isyanı, onu takiben Sabetayist Adnan Menderes’in Kore’ye gönderdiği sayıları halen açıklanmayan, napalm bombalarının yarattığı Nemrut ateşlerinde yanmaları, kimliklerinin tespit edilemeyecek şekilde yanmış, parçalanmış oldukları, gereksiz savaşa verdiğimiz kurbanlardan, 1968 öğrenci olaylarının başlaması, 1974 Kıbrıs çetrefiline verdiğimiz kurbanları takiben hızlandırılan sağ-sol olaylarının bilinçli kışkırtılmasından beri bir şekilde kurban veriyoruz.

Bu yüzden tarihimizi inceledeğimizde Osmanlı’nın kuruluşundan Cumhuriyete, Atat’nın ölümünden Menderes, Kıbrıs, sağ-sol, Asala, PKK adlarıyla sürüp giden bu “Kurban Sunma” ayinleri bitmeyecek inancı vermektedir.

19.Haziran 2012 Şehitleri
2007 yılından beri Dağlıca karakolları baskın üstüne baskın yedikçe, sayıları “12, 26, 8” gibi rakamlarla ifade edilse de görülen o dur ki ne hükumetin ne de ordunun bu konuda hiç bir tedbir  geliştiremedikleridir.
AKP hükümeti neredeyse teslim olması sağlanmış bir terrör örgütünün ardından devir aldığı hükümeti, ilk önce başbakan RE.T.E’nin “Kürt  sorunu benim sorunumdur!” ifadesinin geçtiği açıklamasını Kürt, Çerkez, Arap, Rum vs açılımları takip etmişti.

Biz bunlarla oyalanırken, Irak’a NATO güçlerinin girmesi için ülkemizin üs olması konusunda TBMM olumsuz karar vermiş, terror örgütü de gücünü bunun aksine arttırmıştı.

Kürt sorunu 1516'da Yavuz Sultan Selim'in Çaldıran seferiyle başlayan doğu Anadolu, Suriye Mısır ve Hicaz fetihlerine karşı önce tepki  sonra isyanlarla devam eden Yezidi, Hıristiytan ve Sabi Süryani, Arami ihanetleri daima Gürcistan ile işbirliği içinde sürmüştür. Yetmezmiş gibi, Alevi Türklere “Sünni Arap Mezhebini” Kabul ettirmekte zorlandığı için Afganistan’dan ve Hint Babür Hanlığından Şafii Kürtleri Mardin bölgesine getirip yerleştirdiği Babürd Kürtleri (E.ÇELEBİ SYEAHATNAME- Mardin Saçlı Kürtleri) de İran’a sürülen Türklerin yerlerine yerleştirilmiş bu işlem Kanuni döneminde de sürdürülmüştü.

İşte  Yavuz’un sevgili Kürtleri, bölgedeki eski Kürtlerle “Din ve Soy” kardeşliğini fark etmiş ve, Hicaz Yezidi iamamı Şeyh Adi’nin Kürt Yezidiliği’ni kurup, “Mushaf-I Reş (Kasra Kitap) ve Kitab-ül Cilve” adlı  kitapları yazmasıyla Kürtçükler Osmanlı yerine bölgedeki gayrimüslüm azınlıklara yanaşmışlardır.

Vatikan'dan ödüller alan, Amerika Pensilvanya'da oturup Müslümanlara "Haçlıya Teslim Olun" fetvaları yazan Erzurum'lu dönme Ermeni Fethullah Gülen!

Zamanla Vatikan, Fener Patriği, Moskova Patriği işbirliği ile güçlenmiş, aralarına İspanya’da soykırımdan kurtardığımız Yahudi cemaatlerinden mason shte mesih Sabetay Sevi yandaşları da eklenmiş ve tümü bu tarikat içinde birleşmiş, aldıkları Mason Yahudi Sermayenin destekleriyle devletin başına kendi adamlarını geçirmeyi başarmış ve Osmanlı'yı çökertmiş, Cumhuriyet devrimlerini engellemiş, Ulu önder Atatürk'ün ölümünden “5 ay 12 gün” sonra İngiltere Türkiye Kredi Antlaşmasının imzalanması bunun diğer Haçlı ülkeleri olan Fransa, Almanya, ABD ile tekrarlanması ile sürmüş, 14 Mayıs 1950 seçimleriyle Kore'ye asker gönderilmesiyle de TSK NSK (Nato Silahlı Kuvvetleri) ya da "Koloni Ordusu” olmuş, Amerikan yapılanmasının seçtiği, kökenleri bu işbirlikçilere dayalı tippler ordu içine dopldurulmuş, devlet eliyle ABD’de eğitilmiş, bütün darbeler emperyalizmin tuzaklarını uyanan siyasetçilere ve halka karşı bu eğitilmiş yapılanma tarafından yapılmış, doğruyu yazan yazar, gazeteci, Üniversite hocası, Türk, Kürt, Ermeni, Rum kökenli olsun olmasın “anti emperyalist” olan kim varsa tasfiye edilmiştir.

Cumhuriyeti ve Atatürk devrimlerini yıkmak için, İngiliz, Rus, Fener patrikhanelerinden aldığı desteklerle "Kürt İsyanlarını" yürüten "Haçlı askerine ŞEHİT" diyen Said-i Kürdi'ler, 1650'lerdeki Gürcistan- Vatikan işbirliğiyle Osmanlı'ya isyan eden Bitlis'li Kürt Yezidi Abdal Han'ın devamıdır.

12 Eylül 1980 darbesi lie iktidarını sağlamlaştıran "Türk ve Müslüman" takiyesi yapan yukarıdaki işbirlikçiler, ASALA yerine kurulan ve görevini devralan PKK terör örgütünü devlet ve NATO eliyle büyütmüşler, vatansever kadroları "21. Yüzyılın Savaş Taktiği Gerilla Harbine Göre Ordunun Eğitimi" diye avutmuşlar, bu da yetmeyince örgütü hain ilan etmişler, ama dokunmamışlar, her operasyondan sonra örgüt daha da büyümüş, Irak işgalinde devletin içerden çökertilmesinde ABD ve işgal güçleri lehine hizmet etmiş, Mısır, Libya, Suriye gibi ülkelerde ABD yanlısı Yahudi Nurcuları ile birlikte sözde "Özgürlükçü Arap Baharı" kampanyasında devlet eliyle görevlendirilmişlerdir.

Ödül olarak Irak'ta Kürdistan devleti oluşturulmuş şimdi bu devlet İsrail ile birleşecek Suriye- Türkiye sınırları boyunca genişleyecektir. Bunların karşılığında İran'dan, Türkiye'den de eklenen parçalarla önce "Büyük Kürdistan" oluşturulacak, NATO güçleri yerleşince de, Kürdistan tasfiye edilecek, bölge "Büyük Ermenistan ve Büyük İsrail" adıyla iki yeni devlet oluşumuna geçecektir.

Bu ihanet işbirliği böyle tezgahlandı. Türkçülük yapan hiç bir Türk yoktur.
Hepsi dönmedir, Mason Yahudi'si, Kürt Yahudi'sidir. Türkçülük siyaseti Azınlıkları kışkırtarak Osmanlı'yı, Türkiye Cumhuriyetini yıkmak için kullanıldı. Bu gün de Atatürk ve MHP gibi partilerle Kürtler ve ötekilere "ayrılıkçılık kapıları" açılmaktadır!


İçinde tek bir Türk barındırmayan  (Varsa şaşkın veya satılmıştır) AKP hükumeti ve şehitlere, AKP siyasetlerine karşı gelişen tapkilerde “gaz alma görevlisi” olarak görevlerini icra eden TBMM muhalefet partileri, Cumhuriyetin kuruluşundan beri işbirlikçilerden ve onların soylarından gelenlerinden oluşturulmuştur.
Küresel Emperyalist Sermaye'nin işbirlikçisi olan sözde 61. T.C. hükumeti  olan AKP ve meclis muhalefeti devleti "100." Kuruluş Yılında tasfiye edecek B.O.P projeli AKP’yi iktidar etmişlerdir. Şimdi devlet tasfiye aşamasına girmiştir. 2023'e varmadan devlet önce federasyonlara bölünecek ve RE.T.E'nin dediği gibi "36 parçalı" Anadolu haritasının resmileşmesi ise 2023 yılında yapılacaktır.
Ezeli işbirlikçiler artık uluorta hareket ediyorlar

Vesselam, Türk millet ve bu topraklarda “Huzur” arayan antiemperyalist vatansever insanlar son şehitlerimiz ve hükumetin siyasetleri bizlere göstermektedir ki biz bu şehitlere bu gün yanıyoruz ama Rusya ABD ile keza bir uyuşmaya girdiğinde ya da AB-D NATO güçleri bir “III. Dünya Savaşına”  ya da onu başlatacak öncü oluşumlara göz yummaya karar verdiklerinde inanın bu günler için “sevinç bile duyabileceğinizi” şimdiden söylersem bana darılmayınız.

Çünkü, daha geçenlerde AKP yandaşı bir gazetenin kalemşörlerinden birisi ne yazmıştı?
“Bu gün terörle mücadele eden askerler yakın bir zamanda “Vatana İhanet” ile yargılanacaklardır.
Atatürk iptal ediliyor!

Vatana İhanet Yasasını, annesi Tunceli Çemişkezek’li öğretmen olan eski cumbabalardan Turgut ÖZAL 1988’lerde kaldırmış, PKK oluşumunun temelini atmıştı. Bitirmek istedi falan dense de de gerisini, doğrusunu Allah bilir. Onun, Azerbaycan ve öteki Türk devletlerini  Nurcu dinine (Günümüzde Fethullah Gülecilik) ve Amerikan yandaşlığına dahil eden, Rusya’yı, Çin’i yok sayan Amerikancı siyasetleri yüzünden Hocalı Katliamı olmuş ve onbinlerce Türk Ermenilerce yok yere katledilmişti.  
SAVAŞ KARARI VEREN ASKER KAÇAĞI BAŞBAKANLAR!


Ne Türkiye ne NATO Azerilerin yardımlarına koşamamış, göz göre göre soykırımlara uğratılmalarına seyirci kalınmıştı. Bu yüzden kırgınlık olduğunu, ÖZAL’ın ölmeden öce Türkistan Ziyareti çabalarını iki gece once yandaş medyada konuşan Mehmet Keçeciler  de dile getirmişti. Hatırlayınız.

Bu yazımdan sonra mutlaka “Yecüc Mecüc”  VE “PKK TARİHİ BAŞINDAN BU GÜNE” konulu yazılarımı okuyunuz ki olayların asıl iç yüzünü anlayasınız!

ŞEHİTLER, ŞEHİTLER, ŞEHTİLER BİTMEYECEK DAHA DA ARTACAK ŞEHİTLER!

Saygılar!
Alaeddin Yavuz
keykubat /adilyargic/ adilyargicc

23 Ekim 2011 Pazar

PKK TARİHİ BAŞINDAN BU GÜNE 4


G.W.BUSH,T.ERDOĞAN ve YECÜC-MECÜC


İslamiyet de “İbrahim” kavmine gelen “Tevrat ve İncil’in” devamıdır.Her üç kitapta “Gok-Magok veya Yecüc-Mecüc” yani “Cüceler ve Devler” kavimlerinin kıyamet öncesi bu “İbrahim kavimlerinin üzerine felaket yağdıracağından bahsetmekte ve bunu tehdit olarak göstermektedir.


GOG-MAGOK =YECÜC-MECÜC;
Kuran Kehf Suresinde Yecüc -Mecüc,Tevrat ve İlk Ahit'te Gog-Magog Devler ve Cüceler dendiğinde ilk düşünülmesi gereken Tevrat,İncil ve Kuran'da adı geçen II.Adem olarak da bilinen Nuh Peygamberin çocuklarını lanetlemesi ile başlayan insanların üreme ve dağılım olaylarıdır.
Nuh Peygamberin oğlu Yafes'in "Tanrı'nın yeryüzünde insanları tyfana terk edip cezalandırmasını adaletsiz olduğunu söyleyip Tanrı'ya tapmayacağını söylemesi sonucu Yafes ve soyu Nuh tarafından lanetlenmiştir.Bu yüzden Tevrat'a göre Yafes soyunu incelememiz gerekir;



Yafes'in Yedi Oğlu
---Gomer'in çocukları ‘Aşkenaz, Rifas, ve Togarmah’tır. (Yaradılış 10:3). Tevrat'ta Aşkenaz diye geçer.

---Mecüc. Ezekyel'e göre, Mecücler kuzeyde yaşardı (Ezekyel 38:15, 39:2). Josephus'a göre Grekler'in Saytiyalılar diye çağırdıkları bunlardır, (Romanya ve Ukrayna'nın eski adı
Saytiya )

---Sam'ın oğlu Elam'la , Maday Iranlıların atasıdır. Josephus der ki Maday'ın çocukları Greklerce Medes diye bilinirdi. Med'ler Tevrat'ta da geçer. Sayrus'tan (Büyük Krus) sonra, Med'ler daima Persler ile anılır (Tevrat'ta). Onlar tek krallıkta birleşmiştir —‘Med ve Persler Kanunu’ (Danyel 6:8, 12, 15). Sonra sadece Persler diye çağrıldılar. Medler Hindistan'a da yerleşmişlerdir’


---Yavan’ın oğlu Elişa, Tarşiş, Kittim, ve Dodanim (Yaradılış 10:4), Yunanlılar ile alakalıdır. Elisyalılar, isimlerini Elişah'tan almışlardır. Tarşiş ve ya Tarsus Kilikya olarak bilinir.
----Tubal. Ezekiel Yecüc ve Meşeç ile anar (Ezekyel 39:1). Tiglath-pileser I, M.Ö.1100 yılındakiAsur kralı, Tubal'den Tabali diye bahseder. Josephus onların adını Thobelit'ler diye kaydetti ki, sonra Iber'ler olarak bilinir.Gürcistan'ın başkenti (Tubal'dan gelen) Tiblistir. Buradan bu insanlar, Kafkas dağlarının geçip, kuzey doğuya, Tobol nehrine isim vermiş, ve Tobolsk şehrinin isim sahibi olmuşlardır.’


----Meşeç, diğer torunu adı, Moskova'nın eski adıdır. Rusya'da bir alan hala "Mesçera Altı" diye bilinir.
----Tiras'ın çocukları Thracia'lılar olarak bilinirdi. Grekler ismi Traklar olarak değiştirdiler.Tras'ın insanları vahşi Hint-Avrupalılardı. Tiras'a daha sonralarıThuras, ya da Thor, yani Yıldırım tanrısı olarak tapılırdı.


Yukarıdaki alıntı yorumlardan da anlaşılacağı gibi işin aslında başta Gürcüler ve Tüm Kafkas halkı da Yecüc Mecüc sıfatında olup,oradan Sibirya ve Asya steplerine göç eden kavimlerin Yecüc Mecüc olduğu da göz önüne alınmalıdır.

Yukarıda görülen ve yine Hıristiyan dünyasınca İncil-İlk Ahit ve Tevrat'a göre hazırlanmış Kavimler haritasında Tubal'ın veya "Gog-Yecüc kavminin" İç Anadolu'dan yukarı Kafkasya,"Magog-Mecüc kaviminin" ise yarinin Diyarbakır civarı ve doğusu olarak gösterildiğini görmekteyiz.

Ancak Tuval-Tubal adı ile o anılan bu bölgeleri Arap yarımadasında da uzak Kuzey Asya'da Tuva Cumhuriyeti,Çin,Moğolistan Sarı Deniz sahillerinde de aynı adla anılan bölgeleri bulmak mümkündür.

Kur'anda da Tuva bölgesinin kutsallığından bahsedilir.

Sonuç olarak yeryüzüne insanlığın Tufan sonrası dinlere göre Anadolu ve Kafkaslar üzerinden dağıldığı kabul edildiği açısından baktığımızda adı geçen bölgelerden dağılan insanlar gittikleri yerlere geldikleri toprakların adını vermiş demek te mümkündür.Tabii ki hiç bir şeyi net tüm açıklığı ile tespit etmek ve doğrulamak da mümkün değildir.

ÜSTÜN IRK
Tevrat'ta İbrahim Peygamberin,yeryüzündeki diğer kavimlerin çok tanrıya tapmaları ve sapık cinsel ilişkiler ve yaşam tarzları içinde olduklarından dolayı Tanrı Yahve'nin onları cezalandırmak için İbrahim Peygamberin neslini seçtiği işlenir.
İncil Tevratında bahsi geçen,Mısır Kralı Tutmosis II.'nin hediye ettiği Kuzey Afrikalı köle Prenses "Hagar veya Hacer'den olan İsmail peygamberin soyunu annesi "asil" kavim olmadığı için yüceltmez.
Babaları bir anaları ayrı kız kardeşi olan Sara'dan olan İshak peygamberin iki oğlundan küçüğü olan "Yakup " ile güreşir ve ona "İsrail=Tanrı ile güreşen" adını verir ve onun soyundan peygamberler getirir.Bildiğimiz Yahudiler veya Museviler Yakup soyundan gelenlerdir.
Hz.Muhammed de İsmail soyuna verilen bir teselli'dir.Bu yüzden de Kuran-ı Kerim;
Şuara Suresi -7:"Şehirlerin anası Mekke ve çevresinde bulunanları şüphe götürmeyen o kıyamet gününün dehşetinden haber veresin diye sana Arapça okunan bir kitap vahiy ettik.Mahşerde toplananlardan bir kısmı da cehenneme gider"
ayeti ile Kur'anın gelişinin Allahü Teala'nın İsmail soyunu sonunda onurlandırması dile getirilmektedir.Yani Kuran=İslam sadece "Mekke ve Çevresinde " yaşayan İsmail soyu Araplarına gelmiştir.Diğer Araplar ise İbrahim soyundan çokçok eski kavimlerdir ve coğrafi ortaklık dışında hiç bir bağları yoktur.
Bu yüzden Mekke Arapları kendilerini üstün ırk saymaktadırlar.Oysa bunlar yeni oluşmuş kavimlerdir ve yeryüzündeki bütün kavimleri yok etmekle görevlidirler.Tevrat,Zebur,İncil ve Kuran hepsi İbrahim Peygamber soyuna inmiş kitaplardır.
Diğer kavimleri de aldatarak özlerinden koparıp kendilerine hizmet ettirmektir.Bunu da başarmışlardır.
İşte onların bu amaçla "SEÇİLMİŞ ÜSTÜN IRK" olduklarını gösteren Tevrat ayetlerinden bir kaçı aşağıdadır.


Şekem'de Yenilenen Antlaşma
BÖLÜM 24
Yeşu.24: 1 Yeşu İsrail oymaklarının tümünü Şekem'de topladıktan sonra, İsrail'in ileri gelenlerini, boy başlarını, hakimlerini, görevlilerini yanına çağırdı. Hepsi gelip Tanrı'nın önünde durdular.
Yeşu.24: 2 Yeşu bütün halka, "İsrail'in Tanrısı RAB şöyle diyor" diye söze başladı, "'İbrahim'in ve Nahor'un babası Terah ve öbür atalarınız eski çağlarda Fırat Irmağı'nın ötesinde yaşar, başka ilahlara kulluk ederlerdi.
Yeşu.24: 3 Ama ben atanız İbrahim'i ırmağın öte yakasından alıp bütün Kenan topraklarında dolaştırdım; soyunu çoğalttım, ona İshak'ı verdim.
Yeşu.24: 4 İshak'a da Yakup ve Esav'ı verdim. Esav'a mülk edinmesi için Seir dağlık bölgesini bağışladım. Yakup'la oğulları ise Mısır'a gittiler.
Yeşu.24: 5 Ardından Musa ile Harun'u Mısır'a gönderdim. Orada yaptıklarımla Mısırlılar'ı felakete uğrattım; sonra sizi Mısır'dan çıkardım.
Lev.20: 22 "'Bütün kurallarıma, ilkelerime uyacak, onları yerine getireceksiniz. Öyle ki, yaşamak üzere sizi götüreceğim ülke sizi dışarı kusmasın.
Lev.20: 23 Önünüzden kovacağım ulusların törelerine göre yaşamayacaksınız. Çünkü onlar bütün bu kötülükleri yaptılar. Bu yüzden onlardan nefret ettim.


Lev.20: 24 Oysa, Siz onların topraklarını sahipleneceksiniz. Bal ve süt akan bu ülkeyi (*)size mülk olarak vereceğim, dedim. Sizi öteki uluslardan ayrı tutan Tanrınız RAB benim.


"Siz Tanrınız RAB'bin çocuklarısınız. Ölülere ağıt yakmak için bedeninize yara açmayacaksınız. İki kaş arasındaki tüyleri almayacaksınız. Tanrınız RAB için kutsal bir halksınız. RAB öz halkı olmanız için yeryüzündeki bütün halkların arasından sizi seçti."
(Yasanın Tekrarı Bölümü,14/1-2)
"Siz Tanrınız RAB için kutsal bir halksınız. Tanrınız RAB, öz halkı olmanız için, yeryüzündeki bütün halkların arasından sizi seçti."
(Yasanın Tekrarı Bölümü, 7/6)
Başka bir kaynakta Yahudilerin ağzından kendi üstün ırk fikirleri. "Tanrı tüm evreni dört temel ayırım yani,mineral, bitki, hayvan ve insan üzerine kurmuşsa da, aslında beşinci bir türün var olduğu yazılmıştır. Bu da Am İsrael, yani Yahudilerdir. O'nun dördüncü türden, konuşanlar topluluğu insanlardan ayıran mesafe,
insanı hayvandan ayıran mesafeden daha az değildir."
(Rav Yoel Kahn,"La cinquieme dimension" Rencontres Habad no.25,1989,sf.15)Şimdi


İslam'da Yecüc Mecüc hakkında neler var ona bakalım;


İşte aşağıda Hz.Muhammed (S.A.V)’nin bizzat kendi hadisleri;


“Mirac gecesi Allah beni Yecüc ve Mecüclerin yanlarına gönderdi; Onları dine davet ettim; kabul etmediler.. Onun için onlar, Adem ve İblis neslinden Allah’a asi gelenlerle birlikte cehenneme gireceklerdir”.


Bir diğer hadis;


“Küçük gözlü, kırmızı yüzlü ve suratları kalın deriden yapılmış kalkanlara benzer Türkler’e (Yecuc- Mecuc’e) karşı savaşlar yapmadıkça hüküm günü gelmiş olmayacaktır.”


Buhari-K. Cihad 95,96; Müslim K. Fitan 63,64-66


İşte bir de Hz.Ömer’in Taberi’den alınan bir kaygısı:


“Keşke oralara kadar ordu göndermemiş olaydım.Ceyhun nehri ile aramızda ateşten bir deniz olmasını ne kadar isterdim.Çünkü oraların ahalisi (Türkler)oradan çıkacak ve üç defa dağılarak yeryüzünü istila edeceklerdir.Üçüncüsü onların sonu olacaktır.Bu bela ve müsibetin Müslümanların üzerine gelmesinden ziyade Horasan ehlinin üzerine gelmesi benim için evladır.”


Bir başka tanımlama;


“Yüzleri deriden kalkanlar gibi yuvarlak ve geniş,gözleri sanki katır boncuğu gibi ürkütücü olan kavimlerden çekininiz.Onlar size ilişmedikçe siz de onlara ilişmeyiniz.”


“Türkler ne yaman bir düşmandır.Onların düşmanlarına verecekleri ganimet, çok az,alacakları pek çoktur” dediğini okuyoruz.


Abdullah Bin Büreyde’nin babasından hikaye ederek anlattığına göre Hz.Peygamber buyurmuştur ki;


“Sizler,şüphesiz,çekik gözlü,bir kavimle çarpışacaksınız.Onlar sizleri üç defa sürüp kovalayacaklar ve sonunda Arap yarımadasında size yetişeceklerdir.


*(Cengizhan,Hülagü Han ve Timur İstilaları olarak algılanmıştır.)


Birinci istilada onların önünden kaçanlar kurtulacaklardır.İkinci takipte de bazılarınız kaçıp kurtulacak,bazılarınız helak olup gideceklerdir.


Üçüncüde ise onların istilalarının kökü kesilecektir.”


İslam Hadis İlminin büyük yazarlarından biri olarak tanınan Aliyyül Kari’nin “Türklere dokunmayınız,ilişmeyiniz” hadisine ilişkin islamcı açılımı ise aşağıdaki gibidir;


“Türklerde insanlığa has yumuşaklık ve çelebi insanlara mahsus merhamet yoktur.Belki onlar başka bir tür insan cinsidirler.Onlara insan değil de nesnas (uzun kuyruklu bir maymun türü)denilse daha uygundur.Türkler,Yecüc ve Mecüc artıkları ve onların kardeşleri ve temsilcileri olduklarını söylemek onların nemenem insanlar olduklarını beyan etmeye kafidir.Bununla beraber hiçbir şek ve şüphe edilmemelidir ki onlar son derece zararlı ve fesad ehlidirler.İslam ülkelerine ve Müslümanlara verdikleri zararın haddi hesabı yoktur.Allah onların yüzlerini kıyamete kadar bize göstermesin.


*Kaynak:” Mirkatü’l Mefatih)


Bize gelmeden önce de Zerdüşt olan Kürtleri de ciddi bir soykırımdan geçirmişlerdir.Süleymaniye’de bulunan bir belgede Arap işgali şöyle anlatılır;


Bir hadiste Hz. İsa’nın Peygamberimiz (sav)’e Mirac sırasında şunları söylediği bildirilmektedir:


“Yecüc ve Mecüc her tepeden saldırmaya başlarlar. Ve uğradıkları her suyu içip tüketirler, karşılaştıkları herşeyi bozup altüst ederler, bunun üzerine halk feryad ederek Allah’tan yardım diler. BEN DE (HZ. İSA) ALLAH’A DUA EDEREK Yecüc ve Mecüc’ü öldürmesini isteyeceğim. Bu duam kabul olacak ve yer onların leşleriyle pis pis kokacak. Ben Allah’a tekrar dua edeceğim. Allah da bir su gönderecek ve o su onları taşıyıp denize atacaktır”


Hadislerde bu yok oluşun nasıl olacağı şu şekilde tarif edilmektedir:

“Sonra Allahu Teala, Yecüc ve Mecüc'ü gönderir... Sonra Allah'ın peygamberi HZ. İSA ve arkadaşları ALLAH'A DUA EDERLER DE, Allah Teala düşman ordusu içinde deve ve davarların burunlarında olan BİR KURDU GÖNDEREREK ONLARIN HEPSİNİ, bir tek insanın ölümü gibi helak eder.”

Hz. İsa arkadaşlarıyla birlikte onların şerrinden kurtulmaları için Allah’a dua edecekler. Allah onlara gökten boyunlarındaki kanı emmek için kurtlar gönderecek, hepsi ölecekler ses ve sedaları çıkmaz olacak.

Yecüc ve Mecüc’e musallat olacak olan hastalık hakkında hadislerde birçok bilgi verilmektedir:

Allah onlara gökten boyunlarındaki kanı emmek için kurtlar gönderecek, hepsi ölecekler.
Müteakiben (ardından) Yüce Allah onların başlarına (bela olarak) boyunlarına ve kafataslarına koyun ve deve kısmının burun kurtlarını gönderir de bu kurtlar onların hepsini (bir anda) öldürüp helak eder.
Sonra Allah Teala onların üzerine deve ve koyun cinsine ait burun kurdu denilen hayvanlar ve mikroplar yağdırır da bu mikroplar onların enselerinden yakalayıp hepsini öldürür.


Said Nursi bir sözünde Dabbetü’l Arz’ı şu şekilde tarif etmektedir:


O Dabbe bir nev'dir (tür, çeşit). Çünki gayet büyük bir tek şahıs olsa, her yerde herkese yetişmez. Demek dehşetli bir taife-i hayvaniye (hayvan topluluğu) olacak. Belki "bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi..." (Sebe Suresi, 14) âyetinin işaretiyle, o hayvan, Dabbetü’l Arz denilen ağaç kurtlarıdır ki; insanların kemiklerini ağaç gibi kemirecek, insanın cisminde (bedeninde) dişinden tırnağına kadar yerleşecek.32
...Allahu a'lem, o Dabbe bir nev'dir. Çünki gayet büyük bir tek şahıs olsa, her yerde herkese yetişmez. Demek dehşetli bir taife-i hayvaniye olacak...


Bediüzzaman bu sözünde, Dabbenin tek büyük bir hayvan olursa heryere yetişmesinin mümkün olmadığına, bu nedenle de bir tane hayvan değil, bir hayvanlar topluluğu olduğuna dikkat çekmektedir.


„...’bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi.’ (Sebe Suresi, 14) âyetinin işaretiyle, o hayvan, Dabbetü’l Arz denilen ağaç kurtlarıdır ki; insanların kemiklerini ağaç gibi kemirecek, insanın cisminde dişinden tırnağına kadar yerleşecek...“


Ve Kur’an-ı Kerim;


Dediler ki: "Ey Zu'l-Karneyn, gerçekten YE'CÜC VE ME'CÜC, YERYÜZÜNDE BOZGUNCULUK ÇIKARIYORLAR, bizimle onlar arasında bir sed inşa etmen için sana vergi verelim mi?" (Kehf Suresi, 94)


Dedi ki: "Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı (güç, nimet ve imkan), daha hayırlıdır. Madem öyle, bana güçle yardım edin de, SİZİNLE ONLAR ARASINDA SAPASAĞLAM BİR ENGEL KILAYIM."


"Bana demir kütleleri getirin", iki dağın arası eşit düzeye gelince, "Körükleyin" dedi. Onu ateş haline getirinceye kadar (bu işi yaptı, sonra:) dedi ki: "Bana getirin, üzerine eritilmiş bakır dökeyim."


Böylelikle, NE ONU AŞABİLDİLER, NE ONU DELMEYE GÜÇ YETİREBİLDİLER. (Kehf Suresi, 95-97)


Dedi ki: "Bu benim Rabbimden bir rahmettir. RABBİMİN va'di geldiği zaman, O, bunu dümdüz eder; Rabbimin va'di haktır." (Kehf Suresi, 98)


YECÜC VE MECÜC(ÜN SEDLERİ) AÇILDIĞINDA, ONLAR HER BİR TEPEDEN AKIN EDERLER; GERÇEK OLAN VAAD YAKLAŞMIŞTIR, işte o zaman, inkar edenlerin gözleri yuvalarından fırlayacak: "Eyvahlar bize, biz bundan tam bir gaflet içindeydik, hayır, bizler zalim kimselerdik" (diyecekler). (Enbiya Suresi, 96-97)


Hadislerle Arap Milliyetçiliği örnekleri.İşte;


“Arap’lar Arap’ların eşitidir. "MEVALİ" de "MEVALİ"’nin. Ey "MEVALİ", içinizde Arap’lar ile evlenmiş olanlar suç işlemiş olurlar, kötü yapmış olurlar.”


*Kaynak-Muttaki 8/24-28- Lewis Çevirisi


“Ey Arap kendinden olanla ve kendi denginle evlen ve yapacağın çocukların safiyeti bakımından dikkatli ol ve asla zenci ile evlenme. Çünkü zenciler çarpık yaratık olduklarından onlarla evlenenlerin çocukları sakat ve çarpık doğar.”


*Kaynak-Muttaki 8/24-28- Lewis Çevirisi


*(Burada yapılmak istenilen,Tevrat’ta,Hz.İbrahim'in çocuklarına kendi ırkından olan "Hititli gelinler alması ve yaşadığı yere kendinden önce gelmiş kendi ırkından olan insanlarla evlenmelerini salık vermesine bir özentidir. Kendi kız kardeşi ile evli olan Hz.İbrahim,oğlu İshak'a ağabeyi İsmail'in neslinden kız alması ile ilgili bir nasihatı yoktur.Karısı Sara öldüğünde de Hitit topraklarından mağaralı bir arazi satın alarak karısını da "Hitit Toprağına" gömer.Açıkça kavmiyetçilik yapılmaktadır.Tevrat Yaratılış-Hititli Gelinler" bölümüne bakınız. Hz.Muhammed’in Araplara Irkçılık telkin ederken Yahudilerin”Hz.İsmail’in varlığı” olayını red ettiklerini de biliyordu.Hz.İsmail Kur’anda vardır.Tercüme Tevrat’lara, tercüme edenlerce konulduğu görülür.)


Hadislerin yol göstermeleri üzerine Araplar İran ve Anadolu üzerine saldırmış ve ele geçirmiştir. Bize gelmeden önce de Zerdüşt olan Kürtleri de ciddi bir soykırımdan geçirmişlerdir.Süleymaniye’de bulunan bir belgede Arap işgali şöyle anlatılır;


”Kutsal yerler yakıldı.Ateşler söndü ve büyüklerin en büyüğü kendisini gizledi.Arap zülmü Şehrizara kadar olan tüm köyleri harap etti.Kadınlar ve kızlar esir alındı.Erkekler kendi kanlarında boğuldular.Zerdüşt inancı yalnız bırakıldı.Hürmüz’ün hiçbirisi için bağışlaması olmayacaktır.”


Bu kavimleri ele geçirdikten sonra da


İ.S.650’den İ.S.950’ye kadar geçen sürede Araplar sonradan “Mavera ün Nehr” yani “nehrin öte yanı” adını verecekleri Seyhun-Ceyhun nehirlerinin arasında bulunan ve “Güney Türkistan” olarak bilinen bölgeye saldırmışlar ve Hz. Muhammed’in hadisleri doğrultusunda Yecüc-Mecüc” kavmi olarak niteledikleri atalarımızı “Soykırım”a tabii tutmuşlardır.Hz.Ömer'in yukarıdaki hadisinde bu adres açıklıkla görülmektedir.


Oysa Yahudiler tarafından bile "İbrahim Nesli" olarak kabul edilmeyen,bu güne kadar da Yahudi ve Hristiyan dünyası tarafından "Şeytani İnanç" sahipleri olarak tanımlanan Arapların,"İbranilikte direnmeleri, bizim AB kapısında "üyelik " beklememize mi yoksa kılıç zoruyla kabul ettiğimiz "İslam" sıfatı yüzünden "Yecüc-Mecüc" nesli olarak nitelenmemize "alınmamak"onu kardeş kavimler olan Moğol veya Tatarlar'a yamamaya çalışma özelliğimize mi (*)benzer düşünmek gerekir.


* (Evliya Çelebi,Erzurumlu İ.Hakkı gibileri).


Çünkü Türk tarihinde sadece "Tatarlar"ın ve Cengiz Han'ın oğul ve torunlarının ortadoğuyu yakıp yıktıktan sonra geriye dönerken kendi istekleri ile müslüman oldukları yazılıdır.


Bunda eski kavimlerin,yenilenen kavimlere verilen "İlahi Mesajları" takip ederek "İbret alma" geleneklerinin etkili olduğu açıktır.


Musa ve İsa'nın doğumlarında İran'lı Zerdüşt rahiplerin İran'dan taaa Mısır diyarına gittiklerini her iki peygamberin efsanesinde de görmekteyiz.Yani eski kavimler olay beklenen olaysa takip ederler ve "son emirleri " alarak uygularlar.Ama kendilerini ayırırlar.


Hititlerin idarelerindeki tüm halkların tanrılarını kabul etmeleri, Bizans İmparatorunun,İ.S.530 Jüstinyen dönemine kadar idaresindeki tüm dinlerin "en üstün temsilcisi" olmaları ve en büyük dinlere ait Tanrı Heykellerinin Yerebatan Sarnıcı yanındaki Milenyum taşının olduğu yerdeki büyük bir taş takın üzerinde bulunması hep dinlerin kökeninin bir olduğu kavramıyla ilişkilidir.Ancak,son yenilenen kavmin kitabı ve yaptırımları ona ait olup,bilge sayılan inisiye rahipler bu mesajdan "eskilere gelen emirleri" ayırma işlemini yaparlar.


İ İsevilikle başlayan "Tanrı'yı Resmetme" yasağı ve Tanrı sayısını "Tek" e düşürerek " Çok Tanrılığı Yasaklama" İslamiyetle de sürdürülmüştür.


Bu da putperestliği önlemekte ve insanların daha ulu,güçlü,,tüm tanrıların özelliğini kendinde toplayan tek bir tanrıya tapmalarını sağlarken öncekilerle olan bağlantısını inkar ederek de kavram kargaşalarına neden olmuştur.


Eskilerde verilen bilgiler yenilerde tekrar edilmemiş,eskiden kalmış bir çok ritüel,kıyafet,tapınak özellikleri ,inançlar,v.s. yenilerinde açıklanmadığından bu kavram karmaşaları oluşmuş olup,tanrı kavramını ve tanımını yüceltirken ,dinleri köklerinden koparmakla da,onları eskilerin ilahi masalları olarak nitelemekle de anlaşılmaz hale gelmişlerdir.


Örnek olarak,”Tevrat’ın okunmadan İncil ve Kur’anın anlaşılamamsı gibi.


Eski kavimlerin alması gereken en önemli ibret de budur.


Görüldüğü gibi İslam dini tamamıyla Hz.İbrahim soyu sayılan bir kavime hitap etmektedir.(*)Müslüman da olsa düşman ilan edilen bu kavimlerin bu inanca göre "cennetlik" olmaları mümkün müdür?Gerisine siz karar veriniz


*(“Nuh Tufanı ve Kavimler Tarihi 8” başlıklı araştırma yazımı okuyunuz.)


AB’DE İSLAM DÜŞMANLIĞI


AB İSLAM İÇİN NE DÜŞÜNÜYOR


İsveç'te, "Nerikes Allehanda" adlı yerel gazetenin karikatürist Lars Vilks'in Hz. Muhammed'in başını bir köpek bedenine monte edilmiş olarak gösteren tasvirlerini yayımlamasının ardından Danimarka'nın önde gelen gazeteleri de söz konusu çizimleri yayımlayacaklarını bildirdiler.
2005'te Hz. Muhammed'i aşağılayan karikatürleri ilk kez yayımlayarak dünya çapında bir krize neden olan "Jyllands-Posten" gazetesi bir kaç gündür İsveçli karikatüristin çizimini yayımlarken, muhafazakâr eğilimli "Berlingske Tidende" gazetesi de yakında çizimleri yayımlayacağını duyurdu.
"Politiken" gazetesi genel yayın yönetmeni Thöger Seidenfaden, çizimlerin "aktüel haber" olması nedeniyle gazetesinde yayımlayacağını belirtti. "Kristeligt Dagblad" gazetesi genel yayın müdürü Erik Bjerager, provokasyon olarak nitelendirdiği çizimleri, "tarihe not düşmek" amacıyla yayımlamak istediklerini söyledi.


İsveç'in başkenti Stockholm'de 300 kadar Müslüman önceki gün Hz. Muhammed'e hakaret edilen karikatürün yayımlanmasını protesto etti. Göstericiler, Hz. Muhammed'e yönelik hakaretlerin yasaklanmasını ve 18 Ağustos'ta karikatürü yayımlayan yerel "Nerikes Allehanda" gazetesinin özür dilemesini istedi. Örebro'da cuma namazı kıldıkları kültür merkezinden çıktıktan sonra gösteri yapan grup pankart açıp sloganlar atarak Nerikes Allehanda gazetesinin merkezine dek yürüdü. Müslüman gruptan 1 saat önce de iktidar ortağı Folk Parti'nin liberal gençlik örgütü, gazete önünde toplanarak basın özgürlüğü lehinde gösteri yaptı. İki gösteri de olaysız geçti.
Karikatürist Lars Vilks'in ise ölüm tehditleri aldığı bildirildi. İsveç resmi haber ajansı (TT) tarafından verilen haberde, Lars Vilks'in web sitesine, özel mail adresine ve telefonuna bırakılan mesajlarda sanatçının öldürüleceğinin söylendiği belirtildi.


İSRAİL DE BUNLARA KATILIYOR.


ADL’nin (Anti-Defamation League / İnkarla Mücadele Birliği) 1915’i ’soykırım’ olarak tanımasına geçen hafta hükümetimiz nasılsa tepki göstermişti.?


Maccabi Tel Avivli futbolcu ve taraftarlar, Erciyes spor maçı öncesi Türkiye'ye gelirken bindikleri uçakta Hazreti Peygambere hakaret içeren şarkılar söyledi. İğrenç olayın tüm ayrıntılarını kameralar görüntüledi. Haber Kayseri 'de infiale neden olmaması için yayınlanmadı. Uçakta bulunan kulüp yöneticilerinin kameralar önünde Hz. Peygambere hakaretler edilmesine ses çıkarmamaları ve İsrail gazetelerinin maç öncesi olayı haber yapmaları Kayseri seyircisini tahrik etmeye yönelik bir provokasyon olarak nitelendi.


İşte Arapların bize karşı hisleri;


İNTİKAM EKMEĞİ;


Dağıstan’da İ.S.716’da Cürcan’da esir aldıkları Türklerden 12.bin kişiyi değirmen bulunan bir su yatağına götürüp keserler ve akan kanları ile DEĞİRMENDE ÖĞÜTTÜKLERİ BUĞDAY UNUNDAN EKMEK YAPIP YERLER.Buna da “İntikam Ekmeği” derler.Sadece bu şehirde kırk bin Türk Halife YEZİD tarafından vahşice katledilirler.


Yecüc-Mecüc nitelemesinde Arap/İslam bakış açısından Türkler,başta Araplar olmak üzere insanlığa felaket getirici bozguncu,baş belası,bu nedenle de kıyamete kadar insanlıktan duvarla ayrılmayı hak eden bir kavim olarak görülüyor.


Bu noktada kimse Türklerin böyle bir duvarla insanlıktan ayrılmadığı,dolayısı ile Yecüc-Mecüc’den kastedilenin Türkler olmadığını söylemesin.Çünkü bu durumda başka bir kavim de yoktur ve de olmamıştır.


Şimdi de Hıristiyan Evangelist İnanışa göre Yecüc ve Mecüc konusu nasıl işleniyor bakalım;


" Ve Gog İsrail diyarına karşı geldiği zaman, Rab Yehovanın sözü, o günde vaki olacak ki, ateş püsküreceğim. " Hezekiel 37. Bab 18


" Ve Magog üzerine, ve adalarda emniyette oturanlar üzerine ateş göndereceğim... "


Hezekiel 39. Bab 6


" Ve de : Rab Yahova şöyle diyor; Roşun, Meşekin ve Tubal'ın beyi Gog, işte ben sana karşıyım” Hezekiel 38.Bab, 3


" İşte ey İsrail evi uzaktan üzerinize bir millet getireceğim, Rab diyor; o zorlu bir millet, eski bir millettir ki, sen onun dilini bilmez, ve ne dediklerini anlamazsın. "


"..güvenmekte olduğun duvarlı şehirlerini kılıçla vurup yıkacaklar. " Yeremya 5. Bab, 15-17


" Bin yıl dolunca, şeytan zindanından çözülecektir; ve yerin dört köşesinde olan milletleri, Gog ve Magog'u, saptırmak ve onları cenk için bir araya toplamak üzere çıkacaktır. Onların sayısı denizin kumu gibidir.” İncil /Vahiy 20. Bab 7-8


Kıyamet yaklaştığında Kudüs yakınlarındaki Magedon denilen yerde, Şeytanın önderliğinde Gog Magog denilen yaratıklar türeyecek, Armageddon savaşlarını yaparak tüm dünyada karışıklık çıkaracaklardır .


Bunun akabinde Hz. İsa yeryüzüne inecek, kendisine inanan geçmişteki insanları dirilterek bin yıl


( Milenyum ) yer yüzünde adalet ve egemenliği sağlayacaktır.


" Rab'bin kendisi, bir emir çağrısıyla, baş meleğin seslenmesiyle ve Tanrı'nın borazanıyla gökten inecek. Önce Mesih'e ait ölüler dirilecek.” Selaniklilere 4. Bab, 16-17


Bundan sonra Kıyamet olacak, İsa ve inananları Hiristiyan ve Yahudiler cennete gideceklerdir.


Ermeni Soykırım Tasarısının ABD Senatosundan geçmesinin ardında George W.Bush’un “Crusade” yani “Haçlı Seferi “ zihniyeti yatmaktadır.Türkiye’nin “İncirlik “ üssünü kapatacağı tehdidi ise artık yerine alternatif bulunduğundan önemini kaybetmiştir.


Amerika İncirlik’ten taşıyacağı üssü Kuzey Irakta İran-Türkiye Irak üçgeninde hakim bir noktaya taşıyacağını Soykırım Tasarısının oylandığı gün açıklamıştır.Bir de Güney Kıbrıs iddiaları da gündemdedir.


Bizim İçin Neler Düşünülüyor Acaba?


Sevr Antlaşması sonrası halkımızı Yunanlılara kıydırarak “Yecüc-Mecüc” kavminden kurtulma planları başarısızlığa uğramıştır.Bu savaşta,Türk halkını ve askerini “Batı’dan doğuya” sürmek denenmiş ve başarılı olamamıştır.


Bu defa çıkarılan “Kürt isyanları” ile yeni hükümetin “Eyaletler bölünme” kavramını kabul ederek yeni anayasaya ekleme çalışmaları yeni kavramlar olduğunu göstermektedir.


Doğuda kurulacak bir “Kürdistan Eyaleti” ile bu bölgeye de koalisyon güçleri yerleşecektir.Irak’tan Gürcistan’a kadar üslerini kurmalarını tamanladıktan sonra “Kıyım” başlayacaktır.Belki de bunu hızlandırmak için de fiili olarak kendileri de karşımıza çıkabilirler.


Bu defa da “Yecüc –Mecüc” (*) kavminin imhasında da yine bu kavimden olan halkların birbirne kırdırılması şeklinde bir başlangıç görülmektedir.Ermeniler de Kürtler’de “Turani” kavimlerdir.Bu kavimlerin işbirlikleri ile Anadolu Türkleri bu defa “Doğudan batıya” sürülerek bitirileceklerdir.


*(Bu tür aşağılayıcı tanımlar bu İbrani sapıklara ait olup,kendilerini İnsanlık ailesinin üstünde gören bu paranoyak yeni yetme kavimlerin ciddi bir sopaya ihtiyaçları vardır.)


“Etrak-ı B’idrak” (Anlama özürlü)olarak tanımlanan Anadolu Türklerine de böyle bir planın işbirlikçisi bir hükümet “Hizmet” politikaları ile seçtirilmiştir.


Bush ve ekibinin TÜRKİYE yanlısı tutumlarına rağmen tasarının oylanıp geçmesi ise sadece bir kayıkçı kavgasından başka bir şey değildir.Ülkemizdeki ortakları timsah gözyaşları içindedirler.Sözcüleri olan bazı satılmış keskin gazeteciler, "Türkiye bir Diyaspora'nın tehditleri ile yönetilemezdi son verdik" gibisinden başlıklarla olayı zafer gibi göstermeye çalışmaktadırlar.Oysa bu daha Özal-Kenan Paşa ortaklığının kabul ettiği (8) eyaletli Türkiye haritasına zemin hazırlamaktır.


Bundaki amaç ise yeni oluşumların gerçekleşeceği zamana kadar sıkıntıya düşmelerini önlemektir.Ülke üzerinde bulunan mülklerine ve menfaatlerine halkça yapılabilecek bazı eylemleri önleme amaçlıdır.


Bu gün basında yer alan Türkiye ziyaretleri ile ilgili haberler ise buna yönelik bir “avutma” taktiği ve ülkemizdeki işbirlikçilerin korunması olarak algılanmalıdır.Yaptıkları her şeyi bilinçli olarak yapmaktadırlar.


Son zamanlarda haberlere dikkat ettiyseniz Gürcistan’da Azeri azınlığa Türkçe eğitim veren okulların kapatılmaya başlandığı görülmektedir.Bu okulların müdürleri “Gürcüce” sınavına çağırılmakta,ve dil bilgileri yetersiz bulunarak görevden çekilmekte ve okulları kapatılmaktadır.Benzer eylemi Ermeni azınlık içinde denemelerine rağmen Ermenistan’ın protestosu tesirli olmuş ve bu uygulama dışında kalmıştır.


Azerbaycan’ın burada yetersiz olduğu gibi,Ülkemizin Gürcü” Başbakanının da hiçbir faaliyeti de görülmemektedir.


Başbakanımız “Gürcü’dür.En azaından “Ben Gürcüyüm,karım ise Kürt’tür “demektedir.Bu ayrımı biz değil kendi yapmaktadır.
1945 yılında Stalin'in emri ile Gürcistan'ın Doğu Karadeniz Bölgesini Sinop’a kadar gönderdiği iki Gürcü profesöre istetiyordu. Bu iddianın gerçek olmadığı anlaşıldıysa da bu konu NATO’ya giriş mazeretimiz olarak yıllarca işlendi durdu.






Kategori: ABD-AB


Genelkurmay'dan Hükümete İlk Uyarı.
28.04.2007 01:03


Genelkurmay Başkanlığı'ndan yapılan açıklamada, son günlerde, Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde öne çıkan sorunun, laikliğin tartışılması konusuna odaklanmış durumda olduğu belirtildi. Açıklamada, ''Bu durum, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından endişe ile izlenmektedir. Unutulmamalıdır ki, Türk
Silahlı Kuvvetleri bu tartışmalarda taraftır ve laikliğin kesin savunucusudur. Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetleri yapılmakta olan tartışmaların ve olumsuz yöndeki yorumların kesin olarak karşısındadır, gerektiğinde tavrını ve davranışlarını açık ve net bir şekilde ortaya koyacaktır. Bundan kimsenin şüphesinin olmaması gerekir'' denildi.
İŞTE GENELKURMAY'IN O AÇIKLAMASI:
Türkiye Cumhuriyeti devletinin, başta laiklik olmak üzere, temel değerlerini aşındırmak için bitmez tükenmez bir çaba içinde olan bir kısım çevrelerin, bu gayretlerini son dönemde artırdıkları müşahede edilmektedir. Uygun ortamlarda ilgili makamların, sürekli dikkatine sunulmakta olan bu faaliyetler; temel değerlerin sorgulanarak yeniden tanımlanması isteklerinden, devletimizin bağımsızlığı ile ulusumuzun birlik ve beraberliğinin simgesi olan milli bayramlarımıza alternatif kutlamalar tertip etmeye kadar değişen geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır.


Bu faaliyetlere girişenler, halkımızın kutsal dini duygularını istismar etmekten çekinmemekte, devlete açık bir meydan okumaya dönüşen bu çabaları din kisvesi arkasına saklayarak, asıl amaçlarını gizlemeye çalışmaktadırlar. Özellikle kadınların ve küçük çocukların bu tür faaliyetlerde ön plana çıkarılması, ülkemizin birlik ve bütünlüğüne karşı yürütülen yıkıcı ve bölücü eylemlerle şaşırtıcı bir benzerlik taşımaktadır.


Bu bağlamda;


Ankara’da 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamaları ile aynı günde kuran okuma yarışması tertiplenmiş, ancak duyarlı medya ve kamuoyu baskıları sonucu bu faaliyet iptal edilmiştir.


22 Nisan 2007 tarihinde Şanlıurfa’da; Mardin, Gaziantep ve Diyarbakır illerinden gelen bazı grupların da katılımı ile, o saatte yataklarında olması gereken ve yaşları ile uygun olmayan çağ dışı kıyafetler giydirilmiş küçük kız çocuklarından oluşan bir koroya ilahiler okutulmuş, bu sırada Atatürk resimleri ve Türk bayraklarının indirilmesine teşebbüs edilerek geceyi tertipleyenlerin gerçek amaç ve niyetleri açıkça ortaya konulmuştur.


Ayrıca, Ankara’nın Altındağ ilçesinde “Kutlu Doğum Şöleni” için ilçede bulunan tüm okul müdürlerine katılım emri verildiği, Denizli’de İl Müftülüğü ile bir siyasi partinin ortaklaşa düzenlediği etkinlikte ilköğretim okulu öğrencilerinin başları kapalı olarak ilahiler söylediği, Denizli’nin Tavas ilçesine bağlı Nikfer beldesinde dört cami bulunmasına rağmen, Atatürk İlköğretim Okulunda kadınlara yönelik vaaz ve dini söyleşi yapıldığı yolunda haberler de kaygıyla izlenmiştir.


Okullarda kutlanacak etkinlikler, Milli Eğitim Bakanlığı’nın ilgili yönergelerinde belirtilmiştir. Ancak, bu tür kutlamaların yönerge dışı talimatlarla yerine getirildiği tespit edilmiş ve Genelkurmay Başkanlığınca yetkili kurumlar bilgilendirilmesine rağmen herhangi bir önleyici tedbir alınmadığı gözlenmiştir.


Anılan faaliyetlerin önemli bir kısmının bu tür olaylara müdahale etmesi ve engel olması gereken mülki makamların müsaadesi ile ve bilgisi dahilinde yapılmış olması meseleyi daha da vahim hale getirmektedir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.


Cumhuriyet karşıtı olan ve devletimizin temel niteliklerini aşındırmaktan başka amaç taşımayan bu irticai anlayış, son günlerdeki bazı gelişmeler ve söylemlerden de cesaret almakta ve faaliyetlerinin kapsamını genişletmektedir.


Bölgemizdeki gelişmeler, din ile oynamanın ve inancın siyasi bir söyleme ve amaca alet edilmesinin yol açabileceği felaketlerin ibret alınması gereken örnekleri ile doludur. Kutsal bir inancın üzerine yüklenmeye çalışılan siyasi bir söylem veya ideolojinin inancı ortadan kaldırarak, başka bir şeye dönüştüğü, ülkemizde ve ülke dışında görülebilmektedir. Malatya’da ortaya çıkan olayın bunun çarpıcı bir örneği olduğu ifade edilebilir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin çağdaş bir demokrasi olarak, huzur ve istikrar içinde yaşamasının tek şartının, devletin Anayasamızda belirlenmiş olan temel niteliklerine sahip çıkmaktan geçtiği şüphesizdir.


Bu tür davranış ve uygulamaların, Sn. Genelkurmay Başkanı’nın 12 Nisan 2007 tarihinde yaptığı basın toplantısında ifade ettiği “Cumhuriyet rejimine sözde değil özde bağlı olmak ve bunu davranışlarına yansıtmak” ilkesi ile tamamen çeliştiği ve Anayasanın temel nitelikleri ile hükümlerini ihlal ettiği açık bir gerçektir.


Son günlerde, Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde öne çıkan sorun, laikliğin tartışılması konusuna odaklanmış durumdadır. Bu durum, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından endişe ile izlenmektedir. Unutulmamalıdır ki, Türk Silahlı Kuvvetleri bu tartışmalarda taraftır ve laikliğin kesin savunucusudur. Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetleri yapılmakta olan tartışmaların ve olumsuz yöndeki yorumların kesin olarak karşısındadır, gerektiğinde tavrını ve davranışlarını açık ve net bir şekilde ortaya koyacaktır. Bundan kimsenin şüphesinin olmaması gerekir.


Özetle, Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün, “Ne mutlu Türküm diyene!” anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır.


Türk Silahlı Kuvvetleri, bu niteliklerin korunması için kendisine kanunlarla verilmiş olan açık görevleri eksiksiz yerine getirme konusundaki sarsılmaz kararlılığını muhafaza etmektedir ve bu kararlılığa olan bağlılığı ile inancı kesindir.


Kamuoyuna saygı ile duyurulur.

Büyükanıt: Direktif bekliyoruz, geldiği an gireriz


09 Kasım 2007

Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt, gazetelerin Ankara temsilcilerinin katıldığı toplantıda PKK terörü, sınır ötesi harekât, Türkiye'nin Amerika temasları ve Dağlıca'da 12 askerin şehit edilmesi olaylarıyla ilgili görüşlerini açıkladı.


Hükümete sınır ötesi harekât yetkisi veren tezkerenin 19 Ekim 2007 günü Resmi Gazete'de yayımlandığını belirten Org. Büyükanıt, "24 Ekim 2007 günü Başbakanlık bize bir yazı yazarak tezkere kapsamındaki operasyonla ilgili görüşlerimizi sordu. Biz de görüşlerimizi 1 Kasım 2007 günü Başbakanlığa bildirdik. Tekliflerimizi Başbakanlığa iletmiş olduk. Başbakanlık ve Dışişleri bu teklifler üzerinde çalışıyor. Bu bir hükümet direktifine dönüşecek ve bize gelecek. Zaten normal planlama usulü de budur. Şu anda yetki hükümette. Değerlendirilecek. Eğer harekâtın gerekli olduğuna inanırlarsa 'şu operasyonlar yapılır' denilecek.
Zaten biz asker olarak her türlü olasılığa karşı önceden planlama yaparız. Bir çatışma çıktıktan sonra planlama olmaz. Askeri birliklerimiz bir görev verildikten sonra kısa süreli bir ikazı müteakip son hazırlıkları yaparak operasyonu gerçekleştirebilecek durumdadır. Geldiğimiz nokta bu. Şimdi hükümetten gelecek direktifi bekliyoruz. O direktife göre, gereğini yapacağız. Bu süreçte bir gecikme yok" dedi.

Org. Büyükanıt, gazetecilerin "Kapsamlı bir operasyon mu olacak, yoksa nokta operasyonları mı" sorusuna, "Sırf operasyon yapmak için operasyon yapılmaz. Askeri gerekçeleri ve hedefi olur. Birazcık operasyon yapalım diye operasyon yapılmaz. Nokta veya nokta değil diye bir şey söylenemez. Bizim kafamızdaki şey, bunun ciddi bir hedefi olduğudur" yanıtını verdi.


Org. Büyükanıt, muhtemel operasyonun boyutları ile ilgili olarak da "Önce hükümet direktifini görmemiz lazım. O direktifte bazı sınırlamalar olur. O sınırlamalara bakacağız" yanıtını verdi.


KİMSEDEN İCAZET ALMAYIZ

Org. Büyükanıt, "Neden ABD'ye sormuyorsunuz" şeklindeki soruları yakışıksız bulduğunu belirterek "Böyle bir durum söz konusu olamaz. ABD'ye soruldu mu, diye soruyorlar. Biz kimseden icazet almayız. Bizim icazet alacağımız yer bellidir. O da kanunlarımız ve Atatürk'ün yol göstericiliğidir" yanıtın verdi.


Büyükanıt, "ABD'nin tutumunu güvenilir, inandırıcı ve samimi buluyor musunuz" sorusuna "Bulunduğum konumda düşüncelerim var ama açıkça ifade etmeyi uygun görmem. Biz düşman kazanmaya değil, dost kazanmaya çalışacağız. Toplumda negatif duygu ve düşünceler var" yanatını verdi. Büyükanıt, "Bu negatif düşünceler var mı" sorusu üzerine de "Bilemiyorum" karşılığını verdi.


OPERASYON YAPILMAYACAKSA İSTİHBARATI NE YAPALIM


Org. Büyükanıt, Başbakan Erdoğan'ın ABD'deki temasları ve ABD Başkanı George Bush ile yaptığı görüşmelere ilişkin olarak şu değerlendirmeyi yaptı: "Bu tür üst düzey görüşmelerin politik, diplomatik ve askeri yönü vardır. Ben askeri yönüne, Erdoğan-Bush'un basın toplantısına bakıyorum. Başkan Bush'un konuşması tamamen istihbarat üzerine kurulmuştu. Tabii istihbarat önemli. İstihbarat olursa gider orayı, o noktayı tahrip edersin. Operasyon yapılmayacaksa istihbaratı ne yapalım? Turşu kurmuyoruz. Operasyon yapılmayacaksa onun geçerliliği kaybolur."


ÜÇLÜ MEKANİZMA OYALAMAYI HATIRLATIYOR


Org. Büyükanıt, üçlü mekanizma kavramını kullanmadığını belirterek, bu kavramın kendilerine oyalamayı hatırlattığını söyledi . Büyükanıt, "Ben buna 'üçlü sistem' diyorum. İşte komutanlar arasında kırmızı telefon hattı olacağı da söylendi. Bu, operasyonel bir sistemdir. Sınır ötesi harekât olduğunda biz orada uçaklarımızı uçuracağız diyelim. ABD uçakları da var. Başka devriye gezenler var. Bu bakımdan birbirimizle çatışmamamız için, istemeden bir çatışma olmaması için koordine edilmesi gerekiyor. Kurulan üçlü sistem bu"açıklamasını yaptı.


DAĞLICA'DA KÖSTEBEK TARTIŞMALARI


Org. Büyükanıt Dağlıca'da 12 askerin şehit edilmesi ve 8 Türk askeriyle irtibatın kesilmesi olayıyla ilgili olarak, kaybolan askerlerin arasında PKK terör örgütüne çalışan köstebeklerin olduğu şeklindeki iddialar ilişkin olarak da "Bana ulaşan böyle bir bilgi yok. Mehmetçiklerin yaşadıkları veya bulundukları yer itibarıyla onlara şüphe ile bakmak, son derece tehlikeli ve yanlış olur. Biz, etnik kökene bakmayız. O güvene sahibiz. Böyle bir yaklaşım bizi rahatsız eder. Öyle bir şey olsa, tekrar Türkiye'ye teslim ederler miydi? Etnik kökenleri ne olursa olsun Türkiye'ye vatandaşlık bağı ile bağlı herkes bizim kardeşimizdir" yanıtını verdi.

Büyükanıt Dağlıca olayı ile ilgili şu açıklamaları yaptı:


"Dağlıca olayında şu anda neredeyiz, ne yapılacak? Şu anda kaçırılan erlerle ilgili olarak idari soruşturma yapılıyor. Bu 8 erle sınırlı değil. Dağlıca Taburu'ndaki herkesle görüşülüyor. Askerlikte 'faaliyet sonu incelemesi' yapılır. Şu anda o kapsamda inceleme yapıyoruz. İdari soruşturma sonrasında ortaya bir resim çıkacak. Bu 8 erin hemen suçlu ilan edilmesi yanlış olur. Bir kusurları varsa, tabii ki o kusura göre sorumlu kişi veya kişiler hakkında işlem yapılır. Bazı yayın organlarında bu çocuklar için esir kavramı kullanılıyor. Bundan büyük hata olamaz. Cenevre Sözleşmesi'ne göre ancak 'savaş esiri' olur ve savaşan iki devlet varsa kullanılabilir. Terör örgütü kendini bu anlamda taraf yapmaya çalışıyor."

"Dağlıca olayı 21.10.2007 günü gece yarısı oldu. Üç koldan saldırılıyor. Çatışma aralıklarla 36 saat sürdü. 12 personeli kaybettik. 8 personelle de irtibatımız kesildi. Sonra bunların terör örgütünün elinde olduğu ortaya çıktı. Birlik Dağlıca'daki normal piyade taburudur. Taburun ilerisinde hududa yakın yerde taburun emniyetini sağlayan unsur ile yine o unsurdan daha ileride emniyet sağlayan ufak bir gruba saldırı yapıldı. Zayiat emniyet grubundadır.


Küçük grubun başında bir asteğmen vardı. Yaralanmasına rağmen çatışmayı sürdürdü. Ve zayiat vermedi. O asteğmene üstün cesaret ve feragat madalyası verilmesini önerdim. Nasıl bir coğrafyada mücadele ettiğimizi sizler biliyorsunuz. Oraya gitmeyenlere Dağlıca'yı tarif etmek olanaksızdır. Örnek, Gabar Dağı 40 km. genişlikte, 30 km. derinlikte, 1200 kilometrekare yüzölçümü olan bir coğrafyadır.


Bunun içinde 100 tane terörist arıyorsunuz. Kumluğun içinde toplu iğne aramak gibi bir şeydir. O zor araziye rağmen tabii ki bunu yapacağız. Bizim görevimiz budur. Bir İngiliz sözü vardır. Başarısızlığın 40 bin tane nedeni olabilir, ama mazereti olamaz."


BASIN BAKANI DOĞRU YORUMLADI

Org. Büyükanıt, Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in "Kurtulduklarına pek sevinemedim" şeklindeki açıklamasının sorulması üzerine, "Benim yorumlamam doğru olmaz. Basın sanıyorum doğru yorumladı" yanıtını verdi.


Orgeneral Büyükanıt, yaşanan son olaylar ve şehitlerin verilmesi sonucu şehit aileleri başta olmak üzere, halkın tepkisinin mükemmel olduğunu belirtti ve şunları söyledi:


"Son olaylara bakınca halkımızın duyguları, düşünceleri mükemmel. Halkımız metin ve milletine bağlı. Şehit ailelerini metanetli görmek beni derinden etkiliyor. Ben, şehit annelerinin ellerini öperim, yaşları benden küçük olsa da. Babaların da gözlerinden öperim.


Haymana'da bir şehit annesinin elini öpmüştüm. Sonra o köye gazeteciler gitmiş ve şehit annesinin benim onun elini öptüğümde ne hissetiğini sormuşlar. Şehit annesi ise 'Ben o zaman kendimde değildim. Eğer kendimde olsam ben O'nun elini öperdim' demiş. İşte bizim milletimiz böyle büyük bir millettir.


Türkiye güçlü bir ülkedir. Tehdit olmak başkadır, o tehditi yaşama geçirmek başkadır. Kimsenin gücü Türkiye'yi bölmeye yetmez. PKK'nın gücü Türkiye'nin gücüne yetmez. Şimdi kendimizi Atatürk'ün yerine koyun. 15 Mayıs 1919'da daha Samsun'a çıkmadan, o koşullarda Samsun'a çıkma kararı alır mıydınız? Para yok, pul yok, ordu yok.


Ülke işgal altında. 17 yıldır savaşan bir ülke, okuma oranı erkeklerde yüzde 10, kadınlarda yüzde 1. Bu durumda gider miydiniz? Ama Atatürk'ün sezisi bu kararı aldırmış. Şimdi koşullarımız daha mı kötü? Kimse Türkiye'ye hayalindekileri dayatamaz."

DTP'NİN ADINI ANMAK İSTEMİYORUM


Org. Büyükanıt, gazetecilerin DTP kongresiyle ilgili soru sormaları üzerine de şu yanıtı verdi:


"O siyasi partinin adını ağzıma almak istemiyorum. Bunların yaptığı gerçekten kabul edilemez. Bazıları terör örgütü olayını çok uluslu hale getirmeye çalışıyor. Perde açıldığında başka bir şeyle karşılaşabilirsiniz. Yaptıkları kabul edilemez.


Böyle devam ederse toplumda bir kutuplaşma ve çatışma ortamı ortaya çıkabilir. Herkesin bu konuda sorumluluğu var. Buna uygun davranmaklazım. Biz hep halkı ve teröristleri birbirinden ayırdık. Diyarbakır, Türkiye'de en çok sevildiğim yerlerden biridir."demektedir.


ELLERİ KINALI ASKERLER YİNE GÖRÜLMEYE BAŞLANIR

Mehmetçiğin elleri neden kınalı?

İşte Anadolu'dan duygulandıran bir geleneğin öyküsü...

14.11.2007 19:00