ULUSAL VE TGB’YE AĞAÇKAKAN MI LAZIM?
Yazıma sadece başlığa
uygun olan ifadeleri yazsam, hele hele sol edebiyatın ve tarihin hafızalardan
silindiği ülkemizde tarihi açıklama yapmadan maksadım anlaşılamayacağı için
özet tarihi bilgileri tarihi bilgisi kıt veya unutmuş olanlar için önceden izahat
vermeyi uygun buldum.
03 Kasım 2002
seçimleriyle AKP’nin iktidara gelmesiyle AKP’ye en ciddi muhalefeti elinde bir
televizyon, bir dergi, bir gazete bulunduran Doğu Perinçek’in şahsi malı olarak
görülen İşçi Partisi verdi.
Partinin yayın
organlarında ilk boy gösteren muhalifler, iktidar partisi tarafından “Rusya’cı”
olarak nitelenen generalinden Albayına emekli subaylardı. 2007 Aralık’ında “TSK’yı
Çağdaş Savaş Teknikleri olan Gerilla Savaşında” eğitmek ve Modernize etmek amacıyla
cunta şefi Kenan Evren ve ABD ortaklığında kurulan PKK örgütünün, akşamüstü ve
öğlen vakti aralıkla yaptığı iki saldırıda 25 askeri şehit etmesinin ardından
RE.T.E’nin gerçekleştirdiği ABD ziyareti dönüşünde başlatılan 2008 yılı
başlarındaki Ergenekon tutuklamalarıyla bu askerlerin bir kısmı Silivri Koloni
Esir Kampına doldurulmaya başlamalarıyla hükümete muhalefet hızlanarak sürdü.
Elbette bu tutuklamalarda
İşçi Partisi başkanı Doğu Perinçek de kampa kabul edilen torpillilerdendi (!)
İşçi partisinin “Atatürk
ve Devrimlerini Savunma” ilkelerine Atatürk’ün kurduğu “yarı bağımsız T.C.’yi” 1939 Mayıs başında imzaladığı “İngiltere
Türkiye Kredi Antlaşmasıyla” tamamen “İngiliz
Mandası” (Sömürgesi) yapan ve bunu ABD, Fransa, İtalya ve Almanya ile tekrar
eden İsmet İnönü’nün teslimiyetçi siyasetlerini, tamamen ABD’de eğitim görmüş
subaylarca ve gene ABD’nin projeleri ile gerçekleştirilmiş 27 Mayıs Cuntasını savunmak
da vardı.
Öte yandan Atatürk’ün hiçbir
izini taşımayan ve sadece İsmet Paşa’nın şahsi malı haline gelmiş olan CHP’ de “Atatürkçülük”
adı altında “İsmet paşanın teslimiyetçi” siyasetlerini savunmayı iş edinmişti.
|
Libya'da Kaddafi sonrası "Ilımlı İslam Namazı!
Allah'ı ABD bunların! |
AKP’ye “Ilımlı İslâm
Devrimi” yaptırmaya kalkan İngiliz-ABD koalisyonu, bu ülkede kimleri başa
getirdiğini iyi bildiğinden, eski “işbirlikçilerinin” de açıklarını iyi
biliyordu. Bunları AKP’nin eline teslim ettiği görsel ve yazılı basına verdikçe
bizim sözde “antiemperyalist, bağımsızlıkçı, Atatürkçü” asker ve sivil
tayfasının Atatürk’ün ölümünden PKK olaylarındaki işbirlikçiliklerine kadar
bütün kirli çıkıları da açılıyordu. Bu da yetmiyordu ve Genelkurmay başkanı
olan kişilerin başbakan RE.T.E ile yaptıkları her “haftalık görüşmenin ardından”
yeni bir “Ergenekon dalgası” adı altında tutuklamalar başlıyordu ve AKP de %37’lerden
%49’lara uzanan bir yükseliş grafiğine
ulaşarak ülkenin “tartışılmaz siyasi partisi” oluyordu.
Bu tespitler ışığında
düşündüğümüzde AKP ve emperyalizme muhalefet eğer İşçi Partisi ve CHP’ye
kalsaydı hele o Irak’ın işgal edildiği, “sansür v.s. türü baskıcılığın zirve
yaptığı” dönemlerdeki şartlar içinde 2012 genel seçimlerinde AKP’nin oy
grafiğinin %90’a yükselmesi işten bile
değildi.
Çünkü AKP, 30 yıldır
sürdürülen “
TSK’nın Terörle eğitimi” projesinin meyvelerinin toplanacağı “hasat projesi” kapsamında iktidar edilmişti.
ABD ve batılı Haçlı Orduları Türk ve Müslüman dünyasını işgal edecekti, “NATO
Üyesi” sıfatıyla Türkiye de emperyalist güçlerin çıkarlarının bekçiliğini bu
eğitilmiş ordusuyla yapacaktı.
Hem de soykırımcı batılı
güçlerin zalimliklerinden de onları “koruyan güç” olacaktı. Proje iyiydi.
Fethullah Gülen bunun için “Ilımlı İslâm projesinin” dini, ruhani önderi
edilmiş, yaklaşık 200 ülkede okullar açması sağlanmıştı.
Her şey tıkır tıkır
yürüyordu, Silivri Koloni Esir Kampıyla sözde ABD karşıtı, Rusya’cı subaylar ve
yandaşları sahneden çekilmişti, yıllardır sürdürülen “asker baskısından “ halk
kurtarılıyordu, özgürlükler geliyordu.
Bu başlangıçların
yaşandığı zamanlarda halka güvenini yitirmiş, umutsuz eski “solcuların” sustuğu,
bir şekilde satın alınmış veya korkutulmuş Üniversite ve basın gruplarının
seyirci olduğu, AKP’nin her gün yayınlanan video, ses kayıtları ve resmi belgelerle
yeni bir asker-sivil sözde Atatürkçü tayfanın rezaletleriyle panayır balonu
gibi göklere çıkarıldığı dönemde ilk farklı yazıları “Keykubat .Blogcu.com” da
ben yazdım.
Bunlarda ne mi yazdım?
1-
Doğu
Perinçek, 1961’den 1968’e kadar “işçi statüsünde” gittiği Almanya’da “hiçbir işte
çalışmadığı” halde ne yapmıştı?
2-
Behice Boran
ve M.Ali Aybar’ın T. İ. P’sini 1968’de gelir gelmez “Maoculukla” nasıl
bölmüştü?
3-
Osmanlı
kalıntısı Müslüman bir ülkede “sol’un gelişmesi zaten zor bir olayken, 1924’ lerde
İngiliz kontrol bölgesine verilmemizin ardından Trabzon sahilinde katledilen
ilk “sosyalistler” ile başlayan “sol düşmanlığı” bilinirken, “bölücülük yapmak”
kime hizmet edecekti?
4-
Tamamen
emperyalizme hizmet eden, Türk soluna hiçbir faydası olmayan Perinçek’in “Maoculuğu”
onun C.I.A. ajanlığını gündeme getiriyordu. Bu bağlamda Almanya’da C.I.A ve
Alman istihbaratından eğitim almış mıydı?
5-
1950
başlarında henüz NATO’ya üyelik başvurumuzun ret edilmesine rağmen Kore’ye
salakça asker göndermemiz ile başlayan TSK’nın “NSK-Nato Silahlı Kuvvetleri” haline getirilmesi, ABD ve Avrupa
devletlerinin ordudan M.İ.T’e devletin mahrem teşkilatlarında yapılanmasıyla
devlet zaten tasfiye edilmişti. 17 yıl önce “İslam Kürdistan’ı” ve Dersim
Cumhuriyeti kurmak için savaşan ve yarım milyon vatandaş-askerimizin kaybına
neden olan ve bu yüzden idam edilen veya sürülen, sürülürken de “Türkiye
Cumhuriyetini yıkmaya yemine eden” isyancı Kürt, dinci işbirlikçi papa, haham
imam tayfası ve yandaşları devleti teslim almışlardı. Ordu denilen yapılanmanın
başında da işte bu tayfalar vardı. Ha Nurcu ha Solcu, ha Alevi ha Sünni. Her
ikisi de 16. Yüzyıldan beri Hıristiyan Batılı devletlerle işbirliği yapan
isyancı tayfalardı.
|
Süryani başbakan RE.T.E. en sağdaki PKK Bayrağı ile |
6-
Silivri
Koloni Esir Kampı tiyatrosu neyse onu “düşman” gören AKP de aynısıydı.
7-
Ergenekon
adının Türk tarihi ile bir alakası olmadığını, Amerika’nın Cumhuriyetçi
Partisinin faaliyetlerini temsil eden “
ER
GEorge
NEo CONservatist Movement =
ERGENEC(K)ON(” Aziz Corc Muhafazakâr Hareketi) adlarının başlarından alınan harflerin
birleştirilmesinden ibaret olduğunu, halkımızın gene vatanseverlik duygularının
istismar edildiğini yazmıştım.
8-
Hem Silivri
tutuklularının hem iktidarın hem de muhalefetin bu projede birlikte olduklarını
sürekli işlemiştim. Bunun yanında da tutuklanan Silvri Koloni Kampı
sakinlerinin de bu projenin “inandırıcı olması” için gerektiğinde “öldürülmelerinin”
de mümkün olabileceğini, bu yüzden onların tutukluluklarında yapılan “hukuk
istismarlarının” yanlış ve mevcut hukuk sistemimizin dışında “ABD emriyle”
tutulduklarını da işledim. Onlar için de adalet istedim. Ama onlar asla hiçbir vatansever
için “adalet istemeyen, asmayalım da besleyelim mi diyenler” olmalarına rağmen.
9-
Bir ara
üniversitelerde öğrenci eylemleri kışkırtıldı ve “Hoş gelmedin Anarşi”
başlığıyla yayınladığım yazı ve ardıllarıyla geçmişte 1980’e kadar
gençliğimizin anarşi olaylarında harcandığını, 30 yıldır terör olaylarıyla
kıyıldığını, böyle giderse yakında ülke nüfusu içinde genç kalmayacağını
vurguladım. Aklıselim insanların destekleriyle bu proje de rafa kaldırıldı.
Yazdıklarım konuların
kısaca özetleri bunlardı ve duyarlı insanlarımız bu uyarıları sahiplendi ve
vicdanlarıyla birleştirdiler, kendi dağarcıklarını ve karizmalarını eklediler
sonunda ülkemiz yeni bir “anarşi” tehdidinden kurtarıldı. Sağ olsunlar.
İşte bu olayların
ardından “pasif eylemci” (askeri güç
kullanmayan) gençlik örgütü anlayışında TGB gibi gençlik yapılanmaları ortaya
çıkmaya başladı.
Özellikle TGB “her siyasi
düşünce ve inanışa ait antiemperyalist gençlik hareketi” olarak ortaya çıktı.
Bir zaman sonra onları misafir edebilecek başka bir görsel ve yazılı basın
olmadığından haliyle İşçi Partisi tarafından kucaklandılar ve desteklendiler.
Dört gün önceki 19 Mayıs
1919 Büyük Diriliş Yürüyüşünün organizasyonunda da çok çabalar sarf ettiler.
Hepsini ayrı ayrı kutlarım.
Buraya kadar her şey
rayında. Asıl sorun, yürüyüşe katılan her kesimden vatansever insanımızın
bazılarını kıracak birkaç söyleme imza atılması oldu. Bunu da onlara ağabeylik,
önderlik yapan Ulusal Kanal’ın defeatle tekrarlaması oldu.
Dün akşam da (23. Mayıs. 2012
00.01’den sonra) tekrar yayınlanan Aslan Bulut’un da katıldığı programda
programın hanım sunucusunun da “Ulusal kanal ve TGB’nin düzenlediği 19 Mayıs...”
ifadesini, MHP’li vekilin buna “Orada Ülkücüler de vardı” itirazından sonra
tekrar edilmesine şahit olmam beni üzdü bu yüzden bu kadar yazmak zorunda
kaldım.
Eğer “Atatürkçü isen,
eğer devrimci isen, eğer vatansever isen eğer Müslüman ve antiemperyalist isen,
eğer bu topraklarda yaşayıp da ayağını bastığın toprağı emperyalist işgale karşı
savunmak için bir şeyler yazıp çizip, örgütlenmeleri teşvik etmişsen ve aktif
yer almışsan bununla gurur duymak hakkındır. Ama oraya katılanları “onları ben topladım”
diyerek halkın tepkisini kendine mal edersen, onların yüreklerindeki mücadele
azimlerini hiçe sayıp “senin koyunların” olarak görürsen sen o davaya en büyük
ihaneti etmiş olursun.
Görünüşte küçücük bir
şeydir ama “sinek küçüktür, mide bulandırır” misaline döner iş.
Evet Ulusal kanal ve TGB
eğer ülkemizde oynanan senaryonun bir şekilde “işbirlikçisi, atanmış muhalefeti”
değillerse böyle “havalanmaktan, havalar girip şişinmekten kaçınmalıdırlar.
Millet zaten cunta baskılarıyla öylesine sindirilmiş oldukları halde bu
katılımı ben olağanüstü olarak yorumluyorum. Lütfen “egomuzu tatmin edelim”
derken şişinip havalar uçmayalım ve halktan kopmayalım.
Yoksa Yezidi Yaratılış
Mitindeki Âdem’e döneriz.
|
Adem'e "vıdı vıdı vıdı" diyerek delik açan Ağaçkakan. |
Hani, tanrı Âdem’i
yaratmış ama vücuduna boşaltım sistemi kurmamış. Çünkü yedikleri atık oluşturmuyormuş.
Ancak Âdem, meraktan yasak meyve buğdayı yiyince birden karnı şişmiş, şişmiş
göklere yükselmiş. Halini gören tanrı durumu kavramış ve bir ağaçkakan kuşu
gönderip dibine bir çıkış deliği (anüs) açtırmış ve Âdem de aşağı böylelikle
inmiş.
Âdem’in o hatası yüzünden
günde üç öğün yesek doymuyoruz ve tatmin edilemeyen açlığımız yüzünden halen
karın tokluğuna kölelik etmekten kurtulamadık.
Size de bir ağaçkakan
gönderilebilir ve havanız indirilebilir.
Bu günkü sayfalarına
baktığımda ağaçkakan uğramış diye düşündüm.
Lütfen kimse şahsi
hesapları yüzünden insanımızın özgürlüklerine, vatansever mücadelesine ket
vurmasın, bölücülük yapmasın!
Sözlerimize dikkat
edelim. Eğer yukarıdaki ifade yerine şöyle denseydi;
-Ulusal Kanal ve TGB, 19
Mayıs 2012 Büyük Diriliş Yürüyüşünün gerçekleşmesinde çok çaba harcamıştır.
Çabalarımıza destek veren, bizleri yalnız bırakmayan bütün halkımıza, sivil
toplum örgütlerine, siyasi partilere teşekkür ederiz!
Denilseydi bu tartışmalar
hiç olmazdı inancındayım.
Halkın güvenini istismar
etmek böyle basit bir “ruhsal tatmin duygusuyla” da olabilen bir şeydir.
Her şeyimize dikkat
edelim de “ağaçkakan” kuşuna delik açtırmak zorunda kalmayalım, malum zararları
ortada!
Her ne kadar sürç-ü lisan
ettikse af ola! Takdir okuyanındır!
Alaeddin Yavuz
keykubat /adilyargic/ adilyargicc
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.