SAYIN RECEP TAYYİP
ERDOĞAN
Bu yazımı şahsen kişiliğinize hitaben yazıyorum.
Çünkü sizin
bu gün sahip olduğunuz mevkide benim de payım olduğuna inancım sonsuzdur.
Bu
güne kadar bu yazımın kısa örneklerini yazdım ama sizin davranışlarınızdan
geçen “10” yıl içinde olumlu bir eylem görmediğim için bu yazımı kaleme
alıyorum.
Ben, bir garip emekli polis memuruyum ve AB-D'nin bahşettiği sizin klasınızda da
değilim.
Ama sizin bu klasa erişmenizde hizmetleri olan birisiyim.
Bunu nasıl izah edeyim diye düşündüm ve her şeyi başından
yazmaya karar verdim.
Yıl 1988, siz piyasada yoksunuz. Ben İstanbul Emniyet
Müdürlüğü Turizm Şube Müdürlüğünde İngilizce dilinde tercüman polis memuru
olarak görev yapmaktayım.
İstanbul valiliğinin emirleriyle bize verilen görev
gereğince turistleri mağdur eden sokak satıcılarının mallarına el koymaktayız
ve halkın yaptığı şikayetler de Valilik emirleriyle örtülmektedir. Valiliğin
yaptığı doğrudur ama hukuken polisin vatandaşın malına el koyması hukuksuzdur.
Bazı adli yargılamalarda bu konuda şubemize ihtar gelmiştir. Bu nedenle zamanın
şube müdürü olan kişiye şu önerimi getirmiştim;
Müdürüm, polis olarak bizim vatandaşın malına el koyma yetkimiz
yoktur.
Ancak Belediye zabıtası el koyabilir. Siz sayın valimize belediyenin
bir Turizm Zabıtası kurmasını emretmesini söyleyiniz. Biz de polis olarak
turistleri aşırı fiyatlandırmadan ceplerini boşaltmaya kadar olan mağdur
etmeleri halinde yakalayalım, Belediye Zabıtası da mallarına el koysun.
Böylece
polis olarak mahkemeden de ihtar almak zorunda kalmayız!
Müdürüm bu konuyu ilk Belediye Meclisi veya İl İdare Kurulu toplantısında
dile getirmiş ve önerisi kabul görerek İstanbul Belediyesi ilk kez Turizm
Zabıtası kurmuştur.
1988-1990 yılları arasında Belediyenin Turizm Zabıtası ile
birlikte çalıştık ve verimli sonuçlar aldık. Polis olarak bizler de bir çok
haksız suçlamalardan kurtulmuş olduk.
Bunu yazmamın sebebini belki biliyorsunuz belki de şimdi
öğreneceksiniz. Geçen iki- 2.5 yıl
içinde Belediye’nin kurduğu Turizm zabıtasında sizin Nurcu tarikatından olan
bir Zabıta memuru ile birlikte çok çalıştım ve 1990 Haziran’ında şark hizmetine
Tunceli iline tayin edildim.
Size de “Milli Savunma Bakanlığı” yapmış olan Vecdi Gönül
beyefendinin Amerika’da evinde kaldığını bildiğim Yahudi asıllı Samuel Zsiskind’i
şark hizmetine tayin olmamdan bir ay önce “40” gün kadar İstanbul’da Vecdi beyin
misafiri olarak ağırlama görevinde
bulundum. Bu zat bana;
“-Sen Tunceli’ye
gidersen seni öldürürler, Turgut Bey’e (Özal’a) söyleyeyim senin şark görevini
iptal ettirsin diyen bir adamdı.
Yetmedi, Narkotik polisi ilk kez adam gibi bir Narkotik
İnterpolü kurmaya kalkmış ve “şark hizmetinden muaf olarak” bu birimde görev
almamı bana tebliğ etmişti. Verdiğim cevap ise şuydu;
Ben kaçmadım. Sonunda Tunceli’ye gittim. 1993’te geri dönerek,
İstanbul Valiliğinin “İstanbul tecrübesi olan polisleri geri istemesi” talebi
gereğince 1993 Haziran ortalarında İstanbul’da aynı şubede göreve başladım.
Bir gün Topkapı Sarayındaki devriye görevimden dönerken,
sizin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığınız zamanında Ayasofya Cami’nin
ibadete açık olan kısmının güney tarafında turistik eşya satıcılarını
dükkânlarının yanına geldiğimde iki iri yarı sivil memur önümü kesti.
“-Sizin adınız Alaeddin mi?”
-“Evet!”
-Sizi ağa görmek istiyor!”
-Ağa kim benim işim olmaz yürü kardeşim!”
-“Abi yanlış anlama, biz Recep Tayyip Erdoğan’ın yakın
korumalarıyız! Amirimiz sizi istiyor!”
-“İstiyorsa yanıma gelsin hadi işine koçum!”
-“Abi ne olur gel bizi mahcup etme!”
-“He adam ol canımı ye görelim bakalım şu ağanız kimmiş?”
Sivil korumalarınız ile birlikte yürüyoruz ve bir de
bakıyorum, bir erkek köşedeki büfenin yanındaki çay bahçesinde bir masaya
oturmuş, yanında birileriyle sohbet halinde. Ben sivil zabıtalarla yürüyorum
ve;
-“Amirim Alaeddin beyi getirdik!”
Hemen ayağa kalkıyor ve boynuma sarılıyor;
“Abim hoş geldin, şark hizmetin geçmiş olsun!
Elbette mal değiliz adamı tanıyoruz da Mısır’a sultan olan
hazreti Yusuf’un babası Yakup’u ayağına getirtmesi gibi bir olay neden olsun?
-Abi, gel otur bak neler anlatacağım!
-Eeee anlat bakalım nasılsın görmeyeli?
-Ben Recep Tayyip Erdoğan’ın koruma müdürü oldum! Ona senden
bahsettim, seni istersen benim de üstüme koruma müdürü olarak istiyor!
-Senin adına sevindim ama yav bırak! Ben başkanı gecenin üçünde Kozyatağı köprüsü
altında E-5 karayolunda işçilerinin başında çöpleri toplatırken gördüm.
Vatansever, milletine hizmet etme gönüllüsü biri olarak değerlendiriyorum.
Allah yolunu açık etsin! Ama ben dört yıllık AÖF
bitirdim, belki komiser yardımcısı falan
olurum, Kenan paşa sicilime “Solcu” diye kırmızı çizik attırmış olsa da ben
Polislik mesleğinde kalacağım. Bana böyle şeyler teklif etme!
-Abi dalga mı geçiyorsun hadi gel, başkan bey seni görmek
istiyor, gel bir görüş!
-Sağol kalsın!
Bu kardeşim üzüntü içinde yanımdan bir süre sonra ayrılıyor.
Bu olaydan fazla olmayan bir süre içinde de Recep Tayyip Erdoğan belediye
başkanlığından alınıyor.
Bu arada da Turizm Şube Müdürü olan “hırsız bir
müdürün hırsları ve talimatları yüzünden “emirle” DYP milletvekili adayı”
olmuş, seçimi kaybetmiş bir itin arabasını çektiriyoruz ama sonucunda Şube
müdürü kendisini zor kurtarıyor ve Şubenin tüm memurları Yıldız Parkı
girişindeki Hassas Bölgeleri Koruma Şube Müdürlüğüne sürgün ediliyoruz.
Bir yıl burada, bir yıl da Topkapı Sarayı içinde görev
yaptıktan sonra Anadolu Yakasında Fikirtepe Karakolunda (O yıllarda kaldırıldı)
ardından Hasanpaşa Polis Karakolunda görev alıyorum.
1998 yılında Turizm Şube Müdürlüğü benim için istek yapıyor
ve tekrar orada çalışmaya başlıyorum.
Gerek Turizm şubesinden ayrıldıktan sonra
ilişkimi kesmediğim yabancılarla olsun gerek eve gidip gelirken belediye otobüs
şoförleriyle bile yaptığım yüksek sesli sohbetlerde olsun sizin gecenin üçünde
Kozyatağı Köprüsü altında işçilerin başında olduğunuzu, dinci de olsanız
vatansever olduğunuzu hep dile getirdim.
Turizm Polisinde o yıllarda benden iyi İngiliz dilini
konuşan memur olmadığından burada görev alır almaz aldığım bütün protokol
görevlerinde yabancı devlet adamlarına sizi övdüm! Bazen eve gidip gelirken belediye
otobüs şoförleri ve yolculardan da çok tepki almama rağmen bunu sürdürdüm.
Çünkü sizin “Gebze- Halkalı Metro Projenizden” de çok etkilemiştim. Her gün Kartal-Maltepe
bölgesinden Sultanahmet’e en az üç saat süren yolculuk yapmak zorunda
kaldığımdan her ne kadar proje Refah Partisi ya da sizden önceki belediyeye ait
olsa da size yakıştırdığım bu projeniz de çok hoşuma gitmişti.
Bunu hep sizin üstünüzden olabildiğince savunmuştum. Hatta
bir gün eşimin memleketi olan Gümüşhane’den gelirken otobüste biraz fazla
yüksek sesle dile getirmem sizi beğenen başkalarının bana aşırı samimiyet
göstermesine de neden olmuştu.
|
Kenan Evren ve Siz! |
Size o kadar hayran olmuştum ki, 1999 AGİT toplantısı için
İstanbul’a gelecek olan ABD başkanı Bill Clinton’un yaklaşık 200 kişilik ön
heyeti ile yediğimiz bir yemekte sizden bahsetmiştim.
Bunun ardından ABD başkonsolosluğu
üstüme düşmüştü. Beni sık sık ABD
başkonsolosluğunda verilen davetlere çağırmaya başlamışlardı. Zamanın İstanbul
Valisi (Erol Çakır) ABD başkonsolosluğunun davetlerinde benden başka tercüman kabul etmez
olmuştu. Kendim de davetli olduğumdan sayın Vali beye saygısızlık etmemek için
ne çileler çektiğimi ben bilirim.
Bu arada siz de Çorum cezaevinden Kırklareli Vize cezaevine
getirilmiştiniz. Tam bu sıralarda, ABD İstanbul Başkonsolosluğundan aldığım bir
telefonda bana şöyle denilmişti. O memurun adını vermek istemiyorum ama adı “Sabit ”
ile başlıyordu ve güvenlik amiriydi. Ötekinin
de adı “Mete” ile başlıyordu.
Gerisini siz bilirsiniz ya da bulursunuz.
“-Alaeddin bey, yakında ABD Deniz Kuvvetleri Komutanı Amiral
(Admiral) James M. Loy gelecek, siz çok vatansever birisiniz, öteki turist
rehberlerine güvenmiyoruz, vatansever birisiniz, başkonsolosumuz sizi rehberlik
hizmetinde görmek istiyor o da Türk ve Türkiye hayranı, siz misafire rehberlik
edebilir misiniz?
Ben nerden bileyim bu adamın yavru G. W. Bush’un en yakın
adamı ve NATO gladyosunun istihbarat teşkilatının kafa adamı olduğunu!
-Vilayete yazarsınız, uygun görürlerse görevi yaparım!
Cevabını verdim.
Sorun değil dediler ve 20 gün içinde bu amiral geldi. Bana
da vilayetten görev emri geldi. (Bu konu görev sınırlarını aşmış özel bir
konudur. Bu yüzden açıklıyorum.)
Bu adamı ABD başkonsolosluğunun zırhlı
araçları korumasında aldım Topkapı sarayı, Ayasofya derken adam bana şöyle gel
de konuşalım demez mi?
-Haydi buyurunuz!
-Sen bu köktendinci belediye başkan (RE.T.E) hakkında neden olumlu
düşünüyorsun, nasıl solcusun?
El cevap;
-Ben halkına hizmet eden herkesi takdir ederim.
Polislik
mesleğim ve 12 Eylül 1980 darbesi yüzünden sol görüşten oldukça uzak kaldıysam
da büyüdüğüm bölgede dindar vatanseverlerin olduğunu biliyorum. Çünkü ben de
Sünni bir Müslüman aileden geliyorum!
Bu konuşma birkaç açıdan sürdü ve kısa sürede bitti.
Amiral, ülkem için neleri istediğini söylememi istedi.
Ben de saydım;
-Çağdaş demokratik rejim
-Hayır, şeriatla yönetileceksiniz???
-Ileri tarım teknolojisi
- Hayır, artık tarım ülkesi olmayacaksınız!
Bilgisayar teknolojisi, silikon vadisi
-Hayır, sizden A. Einstein istemiyoruz. Bilgisayar, eğitim yok.
-Uçak, yerli otomobil, ağır sanayi...
-Bunlar da yok, başka şey iste?
-Boğazın altına tüp geçit, tüneller, oto yol
- Tamam onların hepsi olacak.
-Otoyol, tünel başka şey yok öyle mi?
-Evet, Atatürk sonrası ilk defa bir Türk Tayyip Erdoğan gelecek.
-Dedeleri, amcaları Pontus Rum isyancıları olan, Osmanlı ve Cumhuriyete karşı savaşırken öldürülmüş Pontus çetecileri Rumlara Türk diyerek beni hasta etmeyiniz!
-Bir tebaa devleti, içinden seçilmiş "Kendine Sadık Köleler" ile yönetmeyi biz Osmanlı'dan öğrendik.
Osmanlıdan beri Türk dediklerimiz siz değil, bunlardır"
Deyince amirali orada bırakıp şubeye geçtim.
Hatta konuşmaya
tanık olan bazı esnaf benim bu adamın bana bu soruları sormasına izin verdiğim
için bana da kızdı!
İşte siz daha başbakan olarak kabul görmediğiniz zamanda,
ABD’ye gittiğinizde Beyaz Saray’da kabul edildiğinizde, yavru Bush’un sizi “Hem solcuların hem sağcıların güvenini
kazanmış kişi” olarak karşılanmanızın sırrı burada yatmaktaydı.
Bunun gerçek nedenini bilmiyor olamazsınız!
Bu olayın ardında ABD başkonsolosluğu bana “ABD
başkonsolosluğu kapanmadığı sürece işten atılmama” garantisi veren bir iş
teklifi ile geldi ve hemen emekli olmam veya istifa etmem,”1.500 ABD Doları
aylıkla işe başlamam” isteğiyle geldi.
Ben gene polislikten emekli olacağımı yineledim. Siz
başbakan oldunuz, iktidarı ele geçirdiniz, ABD başkonsolosluğu bu teklifi ben
emekli olduktan iki yıl sonra bile tekrar etmesine rağmen kabul etmedim. Şans
topunu geri yuvarladım hem de göz göre göre!
Umarım anlayacağınızı anlamışsınızdır.
Türk milletine karşı
yüreğinizdeki bilmediğimiz her ne varsa bunları unutarak üstüne bastığınız
toprakların ve asırlardır kardeş olan milletlerin haklarını savunmanızı
dilemekten başka yapacağım bir şey yoktur.
Sizin hakkınızda bu güne kadar en
ağır yazıları yazan bir kişilik olmamın arkasında size olan bu samimi güvenimin
sarsılması yatmaktadır.
Ben filozof değilim ve sizin de başbakan olduğunuzda neye
imza attığınızı bile bilmediğinizden emin ama yüreğinde az çok vatana, millete
hizmet duygusu olan birisi olduğunuz inancını halen yüreğimde taşıdığım için kendimi
bu yazıyı kaleme almak zorunda hissettim.
Size karşı internet medyasında mahkeme davaları açılması dâhil
bir çok kampanyaya olumsuz görüş bildirmemin arkasında, bu ülkenin sizden çok
çok önce emperyalizme teslim edilmiş olduğunu bilmem de vardır.
Yazımı yazarken sarhoş
olduğumu, içtiğim rakıyı da emeklilere gösterdiğiniz yüksek (!) ilgi yüzünden kendim
imal ettiğimi belirtmeyi de bir borç bilirim!
Çünkü ben emekli olduğumda emekli
maaşım çalışan memurun 2/3’üydü. Şu an bu oran 2/4’ye gerilemiştir. Artı
muayene, ileç masraflarına kadar ücret eklemeniz de cabasıdır!
Sizi yaşadığım sürece eleştirmeye devam edeceğimi taahhüt
ediyorum!
Çünkü sizin saltanatınızda benim de payım vardır!
Ayrıca son çıkardığınız “Telif Hakkı çarşafı giydirilmiş
internet yasağı” yasanızı da ayıplıyorum!
İnsanlar her zaman hata yapabilirler.
Ben de sizi övmekle, hizmetlerinizi beğenmekle mi yaptım
diye düşünüyorum!
Siz sadece T.C. başbakanı Recep Tayyip Erdoğan olarak
küresel emperyalizme karşı duramazsınız! Buna gücünüz yetmez. Ama bir şeyler
yapabilecek tek kişi de sizsiniz!
Size güvenen bu halkı ve sizi seven komşu devletlerin
halklarını emperyalizmin kölesi etmemek sizin görevinizdir.
Takdir ve beceri
siz ve ekibinizin işidir. Tek güç şu an sizsiniz!
Beni;
-“Bu da kim yahu!” diyerek görmezden gelebileceğiniz gibi
Silivri Koloni Tutukevi tiyatrosuna dâhil de edebilirsiniz!
Güç sizdedir! Kimse size engel olamaz taaa ki emperyalizm
sizden bıkana kadar!
Takdir ve tekdir size aittir.
Belki varlığımdan bile haberiniz olmayabilir ama altı yıldır
yazdığım yazılarım yüzünden haberiniz olduğu inancındayım.
Çünkü birçok
televizyon tartışmasından bilmem hangi sitelerde yayınlanan videolara kadar
yazılarımı sizin yandaşlarınız bu güne kadar kullanmışlardır ve kullanmaktadırlar!
Ayağınızı bastığınız toprağa, size güç veren millete lütfen
sahip çıkınız!
Sizi bizler iktidar ettik!
Bizler indiririz!
Cehennem azabıyla Kureyşlileri uyarıp korkutan Kur’an
ayetlerini okuyan peygamber Muhammed’e;
“-Biz atalarımızı bulduğumuz yolda inanmaya devam edeceğiz!”
diyen Kureyşlilere;
-“Atalarınız cahil ve bilgisiz insanlar olsa bile mi?” diyen
Kur’an ayetini de dile getirerek sözümü bağlıyorum!
Sizi de uyarıyorum!
Sayın Recep Tayyip Erdoğan, ben ve Türk milleti sizi
vatansever bildik. Eğer ki sen ve ekibin, Tevrat’ın Yakup’unun kurnazlığına
yatarsanız bu millet de size yapacağını bilir. İktidarı veren almasını her zaman
bilmiştir gene de bilecektir.
Tarih boyunca hiç şaşmayan bir hesaptır bu!
Yok, üstüne bastığın topraklara sahip çıkarsan bu millet ve
bütün ezilen halklar arkanda olacaktır. Hala böyle bir şansınız da var!
Sayın başbakan siz de okuyucusunuz!
Saygılarımla!
Alaeddin Yavuzkeykubat /
adilyargic/ adilyargicc
Bu yazımı yıllar önce başka bir manda yazmıştım!;
http://keykubat.blogspot.com/2008/08/tayyip-erdoan-nasil-babakan-oldu.html#axzz21zQqgNgJ