Ey Türk Milleti! Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz
Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar. Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır. İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz! Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir. Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.
KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER, BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI PLANLARA RAZI OLURLAR.Keykubat-
ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN
YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ, ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ, ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat
İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR.
VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE SAHİP,HER TÜRLÜ EMPERYALİZME KARŞI ÇIKIN!!! Keykubat
Amerika'nın "bizim çocukları" olan Kenan Evren ve ekibi,ABD'nin seçip önerdiği Tunceli Çemizkezek'li Turgut ÖZAL'ın ve ABD'nin katkılarıyla, "Türk Ordusunu gerilla tipi savaşla modernize etme" projesi oluştururlar.
Suriye Ermenilerinin kurduğu GEKO,enayi miydi ki,Türk İstihbaratının içinden destekli bu adamı hemen kabul etmiş ve eylem birliği kararı almıştı?
Değilse neydi?
Apo boşuna Suriye'ye gönderilmemiş miydi?:))
İhtilal kahramanı şu “bizim çocuklar” yoksa onlardan mıydı?
Bu "MİT,GEKO,CIA,MI5" işbirliği olmadan geçekleşebilecek bir iş değildi.
Üst cümledeki işbirliği 12 Eylül 1980'de mi kurulmuştu yoksa,12.05 1939'da İsmet paşa-Churcill arasındaki kredi antlaşmasından ve 1947’de NATO’ya müracaatımızdan beri mi vardı?
Ya da bu yapılanma 27 Mayıs 1960,12 Mart 1971 ve sonrası yaşanan “sağ-sol” olaylarını planlayıp organize eden,yurt dışındaki büyük elçilerden içerdeki sağ-sol yapılanmada yer alan öğrenci,yazar,çizer,siyasi, eğitimcilerden oluşan çok sayıda insanımızı öldürerek,şartları olgunlaştıran,12 Eylül 1980 darbesi döneminde, sokakta konuşan üç kişinin askerlerce dağıtılıp,sopalandığı,gazetelerin bile askeri sansür kurulundan geçtikten sonra yayınlandığı,sorgusuz sualsiz insanların içeri atılırken,cuntanın şımarık çocuğu Apo'nun,köy,mezra,şehir basıp,adam kaçırmasına,8-10 yaşından başlayarak kaçırdığı çocukları dağlarda eğitip yetiştirip eğitmesine,karakol basıp asker,polis öldürmesine göz yummuş, terör örgütünü koruyup beslemiş,verilen kurban kanları ile yüceltmiş, 28 Şubatları gerçekleştirmiştir.
Bir de yıllardır kafamı kurcalayan bir soru vardır.O da şudur?
Bu gün de malum örgütün “Akil Adamlar” diye önerdiği kişilere ek olarak 1970-80 arasında ASALA-GEKO tarafından öldürüldüğü bilinen büyükelçilerimizin de bir çoğunun sağlıklarında “Türkiye’nin menfaatleri aleyhine” beyanları halen aklımdadır.
Halen,bir televizyon kanalına “süs bitkisi” olarak katılan,bu dönem içinde suikastten kurtulmuş bir büyükelçimizin kızı da orada bazı “uluslar arası sivil kuruluşlarda görev aldığını” söylüyor ve verdiğini söylediği kararların yanında bazı “Ermeni ve Terör Örgütü yanlısı” olarak anlaşılan ve de öyle söylenmiş olan sözleri yüzünden de açıkça küfür yemektedir.Bu hanımın mevcut fikir yapısı bile,devleti yıkmak için devletin başında olan bir örgütlenmeye delildir.
Terör örgütü ile paralel ABD-AB destekli oldukları açıkça bilinen “Alevi-Kürt” yapılanmaların da “Hepimiz Ermeni’yiz” eylemlerinden Sivas’taki 1997 Madımak olayında 38 kişinin yakılmasına sebep olan yine bu kişilerin kendi tahrikleri sonucu gelişmiş olan bu olayda da bu terör örgütü+Alevi-Kürt yapılanmaları terör örgütünü kurup,ülkeyi bölünme aşamasına getiren yapılanma ile kesin alakalıdır.
Bunlar,halkı partilere bölüp,12 Eylül ortamı gibi şartları olgunlaştırdıktan sonra devleti bölme aşamasına geçecek bir amaca yönelik olarak gerçekleştirilmiş,ölenin de öldürülmesi gerektiğine inandığı sinsi bir işbirliği görüntüsü vermektedir.
Bu olaylardaki kayıplar nedeniyle devleti AB İnsan Hakları mahkemelerine sürekli şikayet eden bu yapılanma, MİT,GEKO,CIA,MI5 ile Fransız ve Alman,Yunan istihbarat örgütleri ile işbirliği halindedirler.Daha geçenlerde Almanya’da toplanan Alevi federasyonu,Alevilerin haklarını AB desteği ile koruma yolunda yürümek için karar almıştır.
Terör örgütünün düşünülmeden GEKO tarafından benimsenmesi bu işbirliğine bence önemli bir işarettir.
Bir de şu Ali Yıldırım denen vatandaş hiç bulunamadı gitti.Adı var kendi yok.Devlette çıt yok.Ortada anladığımız manada görünür bir devlet de yok.
Helal olsun adamlar harika yapılanmışlar.Biz de sümüğümüzü çekelim.
B.O.P projesi kapsamında,ABD-AB’nin ,50 yıldır “İslam Dünyasına” lider yapmak bahanesi ile yarıştırdığı, Fransa,Almanya ve Rusya’nın desteğindeki İran ile,Amerika, İngiltere, İsrail’in desteğindeki Türkiye’den birinin seçilerek lider yapılacağı bağlamında hazırlanan uluslar arası dümenlere sürekli alet edilmekte olan İsrail Cumhurbaşkanı’nın Davos’ta Tayyip’ten yediği zılgıtın bir hafta sonrasında da Ahmedi Necat'tan fırça yemesinden bana bile gına gelmiştir.
Bu B.O.P aslında,işgal altında bile Emperyalizme direniş gösteren İran ve Türkiye devletlerine gösterilen bir havuçtur da ardında bunların çökertilmelerinin ardından bütün İslam dünyasının “köleleştirilmesi”ne dayanan “Kutsal Bereket Hilali” devleti kurma projesi değilse nedir?
Televizyon kanallarına çıkan özellikle hükümet yanlısı bazı kalemşörlerin (Taha Akyol Tv.) “ABD’ye karşı hiçbir ülkenin ordusu savaşamaz” kesin hükmüyle halkımızın direnişini kırma yolunda mahir adımlar atmaktadırlar.Bu adımları halkımızı beyinsel olarak yenilgiyi kabullenmeye itmektedir.Bu bilinçli olarak yapılmaktadır.Gerçek bile olsa halka böyle şey söylenip miskinleştirilmez.Demek ki söyleyenlerde “vatanseverlik” duygusu da yok,adam işini yapmaktadır.
Kendisi çok önceden araştırmaları sayesinde “demokrasiyi” benimsemiş olduğu bilinen büyük kurucumuz Mustafa Kemal Atatürk’ün,Willson ilkelerinin yarattığı fırsat ile ülkemizde “Ulsalcılığa” dayalı şimdiki yaşadığımız demokratik sistemi kurmuştur.
Bu sistem gereğince Osmanlı’nın yaşamı boyunca “özerkliklerini” korumuş olan Kürt beylerinin saltanatlarının gideceğini anladıklarında 15 yıl boyunca çıkardıkları 28 Kürt isyanı,10 kadar gerici isyanlarahmetli Atatürk’ün projelerini uygulamasına fırsat vermemişlerdi.
11.Kasım.1938’de İsmet paşanın kişiliğinde devleti ele geçiren Kürt yapılanmasının “Sünni” kesimi ayrılıktan 1960’lara doğru Said Nursi’nin isteği ile vazgeçmişti.
Ancak aynı şey Dersim yapılanması için geçerli değildi.Onlar her türlü bölücülük yapılanması içinde oldular.Bu da İsmet paşanın şahsi gayretleri ile sağlanmıştı.Önceki yazılarımda nasıl olduğu anlatılmıştır.
Rus’undan Amerika’sına kadar her türlü istihbarat örgütü ile 200 yıldır işbirliği içinde olan Barzani-Talabani aşiret reislerinin ve 12 Eylül Cuntası ve hükümetlerinin de gayretleri ile son iki yıl içinde resmiyet kazanan Kuzey Irak Kürt yapılanması ile tekrar heyecana gelen bu hareket şu an orgazmın doruğundadır.
Semra ÖZALbilegeçenlerde Barzani’den destek istemeye gittiğinden beri,Barzani parası ile “Tek Rumeli Tv ile Net Tv’den” Turgut ÖZAL ile ilgili yayınlar hız kazanmıştır.
Devlet,sahte Atatürkçü Dersim yapılanması,Şeriat Kürdistancısı Nurcu kesim ve terör örgütü ile iç-dış güçlerinçekiştirmeleri bitirilme aşamasına getirilmiştir.
Atatürk sonrası devletin yıllardır başında bulunan bu ihanet yapılanması,kendi yetiştirip öne sürdüğü,şöhret ettiği adamları kendi vurmuş,kendi üye olduğu AB yapılanmasınabu yüzden devleti yargılatmış,Mart kedisi gibi hem becerip hem de bağırmayı da sürdürmektedir.
Bu ihanet yapılanması,devleti,100.000 korucusuna,1.000.000’luk ordusuna ,canlarını vermekten çekinmeden mücadele eden asker ve polislerimizin,korucularımızın bütün kahramanlıklarına rağmen,askeri gücü ABD himayesindeki Irak topraklarındaki 3-5 bin silahlı eşkıyaya dayalı,içerdeki bağlantılarının halka karşı yaptıkları bütün baskı ve sindirmelere rağmen,ancak 4 milyon kadar oy almaktadır.
Halen bütün Kürtlerin de desteğini almayı başaramamasına rağmen,devletin üst düzeyinde bulduğu koruma ve kollamalara ilaveten dış ülkelerin destekleriyle,devleti aciz duruma sokmuş olan,aslında 24 saatte bitirelebilecek olan bu ihanet yapılanması “ülkeyi bölünme pazarlıklarının” yapıldığı bir duruma sokmuştur.
Bütün yazının bize anlattığı,dış güçler,devletin başına "devleti yıkacak,parçalayacak olan " işbirlikçilerini getirdiklerini göstermektir.
Burada asıl öğrenilmesi gereken,devleti bir an önce bölünüp parçalanmadan koruyan göze görünmeyen ve vatansever yapılanma mı,yoksa emperyalizmin belirlediği sürenin dolmaması mıdır?
Akan bunca kanların hesabını sorarlar bir gün sorarlar.
İnsanlık tarihinde bilinen bütün tarih boyunca sürmüş olan “köleci toplum” anlayışı,sayısız insanın ölümü ile sonuçlanan özgürlük hareketlerine sebep olmuştur.
Bütün özgürlük hareketleri daima hakim olan,feodal,dinci,halkı cahil bırakan bunda da en büyük desteği din adamlarının uydurma teorileri ile sağlayan feodal,köleci yapılanma kazanmıştır.
Hiçbir özgürlük hareketi sonuna kadar başarı ile sürmemiş,gene o halkların içinde çıkan uyuşmazlıklar yüzünden tarihe karışıp gitmiştir.
Özgürlük hareketlerinin çoğu zaman büyük imparatorlukları bile özgürlük mücadelesine girmiş görmekteyiz.Örneğin Bizans’ın İranlılara karşı savaş açmaları halinde Bizans imparatorlarının kendi korumalarınca öldürülmelerine kadar varan bu olaylar,koca Bizans’ı “kültürel bağımsızlık” arayışına itmiştir.
Bizans İmparatoru Valerius'un Pers İmparatoru Şapur önünde
diz çökmesi Bizans'ın kinini arttırmıştır.İ.S.260.
Çözüm İ.S.325'de 65 yıl sonra gelecektir.
O zamanlar Aziz Pavlus gibi birkaç havarinin ağzından düzenlendiği iddia edilen 144 ve ya daha fazla sayıda çeşitli İncil kitabının dolaştığı,sapık tarikatlardan biri olarak sürmekte olan Hıristiyanlığı Yunanlı rahiplerin keşfetmeleri ile bu arayış sona erer. (”Hıristiyanlığın Doğuşu ve Yayılışı” başlıklı yazım ). Yunan asıllı Bizanslı din adamlarının İ.S.325’de İznik Konsülünde günümüzdeki dört İncil’i düzenlemesi ile oluşturulan yeni İncil’i Ermeniler ve diğer kavimler ret etseler de koca Bizans,işkence,ağır vergi,toplu soykırım,sürgün,cesetleri kuşlara hayvanlara yedirmek gibi uygulamalarla bunu uygulatmayı başarır.Günümüzün baş belası inanç sistemini kurar.
İlk önemli kalıcıözgürlüklerin kazanılması ise,1492’de Amerika kıtasının keşfinin ardından başlayan “kolonileşme çağında” maceracı,halktan insanların büyük zenginliklerle döndükleri ülkelerinde başlattıkları hareketlerle olduğuna şahit olmaktayız.
Herkes bilir ki,haklar verilmez alınır.Bunu özellikle Avrupa tarihinde bütün çıplaklığı ile görmek mümkündür.
Bunun ilk örneği Magna Carta (Latince "Büyük Sözleşme") veya Magna Carta Libertatum (Latince "Büyük Özgürlükler Sözleşmesi") Bun antlaşma,1215 yılında, Papa III. Innocent, Kral John ve baronları arasında, Kralın bazı yetkilerinden feragat etmesini, kanunlara uygun davranmasını ve hukukun kralın arzu ve isteklerinden daha üstün olduğunu kabul etmesini zorunlu kılıyordu.Günümüzdeki anayasal düzene ulaşana kadar yaşanılan tarihi sürecin en önemli basamaklarından birisidir.
VIII.Henry
İngiliz sarayı ile Papalığın arasının bozulması bununla kalmayacak, Martin Luther’i ve İngiliz Kralı VIII.Henry’nin Vatikan Papalığı ile arasını bozmasını görüyoruz.Bu hareketi iyi değerlendiren Osmanlı 1579’da İngiltere’ye Kapitülasyonları vererek Akdeniz’in korumasını onlara verecek,Hıristiyanlık’taki bölünmeyi Osmanlı yararına sonuçlandıracaktır.Bu olay;
1517'de Martın Luther'in Wittenberg Katedralinde ilk kez Katolik Hıristiyanlığı eleştirmesi ve Protestan inancını açıklamasının ardından geçen yıllar içinde Avrupa halkları arasında bu inancın kabul görmesi ile Katolik ve Ortodoks olan Hıristiyanlık mezheplerine üçüncü bir mezhebin eklenmesi ile sonuçlanmıştır.
Katolik Kilisesine bir başkaldırı olan bu hareketler de sebepsiz değildir.1534'de İngiltere Kralı VIII.Henry'nin Katrin ile evliliğinin Roma Kilisesince iptali üzerine Vatikan-İngiltere arasında bağlar kesilir ve VIII.Henry ülkesinde bütün ruhban sınıfını kendisinin atayacağını belirtir.
Protestanlığın yayılması ile Avrupa halkları arasında beliren uyuşmazlıklar büyüyerek 01.Mart 1562'de İngiltere Kraliçesi Elizabet'in de desteğini alan Huguenot olarak bilinen Fransız Protestanları ile Fransız Katoliklerinin arasında başlayan ve bir yıl süren mezhep savaşı, yüzyıl savaşlarına dönüşmüş ve 1789 Fransız Devrimine kadar sürmüştür.
Henri'nin Ketrini (Catherine)
İkincisi yine İngiltere’den çıkmıştır. 1642-48 arasında İngiliz Sivil Savaşları olarak bilinen 6 yıllık iç savaş da Kral I.Charles'in Kiliselerde sık sık ayinler düzenlemesi ve Katolik tarzı ibadetleri ayinlere katması üzerine Krala ve Parlamentoya karşı gelişen eylemlerin, Cromwell'in önderliğinde bir iç siyana dönüşmesine sebep olur.İsyan Kral'ın tahttan indirilmesi, parlamento üyelerinin katledilmeleri, Cromwell'in cumhuriyet ilan ederek ölünceye kadar kendi diktatörlüğünü ilanı ile sonuçlanır.
Üçüncüsü yine İngiltere’den gelir. 1690'da İngiliz filozof John Locke "Sınırlı Monarşi Kavramından" bahsederek,ilk sivil demokrasinin şartlarını içeren teorisini yayımlar.
Bu dönemde keşiflerle zenginleşen,semiren maceracı Küçük Burjuvaların büyüyerek eski feodallerin baskılarına,hakimiyetlerine sınırlama getirme çabalarının başarıya ulaşmaya başladığı dönemler bu çağda belirginleşir.Ardından Fransız Devrimi patlayacaktır.
05 Mayıs 1789’da,sömürgeleşmeler sonucu zenginleşen halk kökenli Burjuvalar (küçük zenginler), Fransa'da mevcut olan sosyal sınıflara karşı eşit haklara sahip olmak isterler.
Fransa aristokrasisinin I.sınıfını Rahipler,II.sınıfını asiller,III.sınıfını da halk oluşturmaktaydı.
II.sınıftan olan Burjuvalar Fransa Meclisinde asillerin bir oyuna karşılık kendilerini de oylarının eşit sayılmasında ısrar ederler.Asiller onların bu isteğini ret ederek bir tenis kortunda birleşerek bir anayasa antlaşması imzalarlar ve buna Tenis Kortu Antlaşması denilir.
Rahipler ve aristokratlar burjuvaların isteklerini ret etmesi üzerine başlayan iç isyanlara çok sayıda insan öldürülür ve kitle önderleri ve isyana karışanlar hapishanelere doldurulur.
Fransa Kralı XVI.Louıs 3.sınıf olan halkın üzerine askeri güç uygulamaya karar verir.Ancak, sokakları tutan halk Bastil hapishanesine yürür,tüm mahkumları serbest bırakır,Kral ordu üstünde kontrolünü kaybeder ve kendisi Versay Sarayında mahkum haline gelir.
26 Ağustos'ta toplanan devrimci Fransız Milli Meclisi,bütün aristokratların ve rahiplerin haklarını kısıtlayan İnsan Hakları Beyannamesini yayınlar.
05 Ekim'de binlerce Parisli kadın Kralı Versay sarayından Paris'e dönmeye zorlarlar.
1790 Fransa İhtilal Hükümeti çıkardığı bir yasa ile Yahudilere tam vatandaşlık haklarını veren ilk Avrupa ülkesi olur.
1791'de Fransa millet meclisi,monarşiyi sınırlayan,745 üyeli yeni Millet Meclisini oluşturan yeni bir anayasa yürürlüğe koyar.
1799’da Napolyon devrim hükümetini indirir ama dört yıl içinde de kaderine geri döner. Ardından;
1830 Temmuz Devrimi.Fransa Kralı X.Charles'ınanayasayı askıya almaya,Fransız seçimlerini iptal etmeye teşebbüs etmesi üzerine Paris'te isyan çıktı.Devrimciler Fransa sokaklarını ele geçirdiler ve Kralı tahttan inmeye zorladılar.Fransız meclisi Louıs-Philippe'yi sonraki kral olarak seçti.
1830’da devrim hareketi Belçika’ya yansır.Hollanda nüfuzundan kurtulmak,bağımsızlık isteme cesaretini gösterirler.Sonra İngiltere’de bir yenilik hareketi başlar;
1832 İlk reform yasası İngiliz meclisinden geçti.Bu yasayla sonunda seçilebilir seçmen sayısı ikiye katlandı.Bu yenilikler dizisinin devamı ile sonunda evrensel seçme-seçilme haklarına ulaşıldı.
Özgürlük hareketleri,Avusturya,ya da sıçrar ki Macaristan’ın ayrılmasına kadar uzayacaktır.
1848 Viyana Devrimi.Fransa’daki olaylardan esinlenen Viyana'lı öğrenci ve işçiler Avusturya hükümetinin politikalarına karşı çıkmak için yürüyüş başlattılar.Avusturya dış işleri bakanı istifa etti.Avusturya imparatoru I. Ferdinand göstericileri sakinleştirmek için bir anayasal yenilik yayınladı.I.Ferdinand istifaya zorlandı ve yerine Francis Joseph geçti.
1848 Fransız Devrimi.Fransa Kralı Luis Filip siyasal yenilikleri başlatmayı ve oy kullanma hakkınıret etti.Cevap olarak öğrenciler işçilerin önderliğinde olayları patlattılar.1848'de kralı tahttan inmeye zorladılar.Sonuç olarak İkinci Fransız Cumhuriyeti başladı.Haziran'da işsiz işçilerin gösterileri vahşice bastırıldı.
Fransız ve Viyana devrimleri Macaristan’ı da Avusturya’dan koparır.
1849 Macaristan bağımsızlığını ilan ediyor.Viyana isyanının başarısızlığının ardından baskıcı bir anayasaya yanıt olarak Macaristan meclisi 14 Nisan 1849'da Avusturya'dan bağımsızlığını ilan etti.Layoş Kossut ilk Macar Valisi olarak seçildi.Rusya Avusturya yararına araya girdi.09 Ağustosta Macaristan Temeşvar Savaşında kesin bir yenilgiye uğratılarak bağımsızlık ilanı sona erdirildi.
Devrimlerden İspanya’da nasibini alır;
1868 İspanya devrimi.18 Eylül 1868'de İspanyol donanmasındaki subaylar devrime başladılar. Hükümet kuvvetlerini bozguna uğratarak Madrid'e yürümeye başladılar.İsabella kaçmaya zorlandı.Ordu,yeni monarşik bir anayasa yapılarakayrıcalıklı bir hükümet şeklinin biçimlendirildiğini bildirdi.
Bu arada da,vahşi kapitalist demokratik sistemin yumuşatılarak,bu gün yaşadığımız demokratik sistemin şekillerini oluşturacak olan Karl Marks ve Paris sürgünündetanıştığı arkadaşı Frederik Engels’in maceralarını da anmamak olmaz.Çünkü,demokrasi demek onlar demektir.Dünya onların fikirlerinin korkusundan,kölelere özgürlük üstüne özgürlük verecektir.
Karl Marks-Onun Komünizm (Toplumculuk) fikri
olmasaydı bu gün"emeklilik-Sigortalılık kavramı" bile olmazdı.
1848 Karl Marks ve F.Engels Komünist Manifesto’yu tamamlarlar.
1848 Avrupa’da Sosyalist temelli halk hareketleri görülür.İki arkadaş Almanya’ya geçerler.
1848 Çıkardığı gazete yüzünden Almanya’dan da kovulurlar.
1849’da Londra’ya yerleşirler ve uslu çocuk olurlar.
1864’de I.Enternatıonal (Uluslar arası Emekçiler birliği) Londra’da kurulur.
1867 Das Kapital’i tamamlar.
ETKİLERİNİN GÖRÜLMESİ;
1871 Prusya Fransa savaşı sonunda Fransa’da Paris Komün’ü kurulur.Karl Marks bunu İlk başarılı İşçi devrimi olarak tanımlar.
1876 Amerika-Filadelfiya eyaletinde yapılan kongrede birlik dağılır.II.Dünya savaşına kadar iki tane daha birlik kurulacaktır.Dünya işçi örgütlerinin birleşmesini amaçlamaktadır.
1883 Karl Marks ölür.Kapital’in II. Ve III. Ciltlerini Engels 1885 ve 1894’de yayımlar.
1895 Friedrich Engels ölür.Avrupa’nın her ülkesinde bağımsızlık ve demokrasi hareketleri hızla artmaktadır.İngiltere’de Rober OWEN ve Sidney WEBB gibi kişilerin oluşturduğu Fabian topluluğu entelektüel düzeyde sosyalist uygulamalar başlattılar.Kendi fabrikalarında çalışan işçilerin şirket karlarını eşit olarak bölüştükleri bir sistem kurdular.
Friedrich Engels,Dokuma fabrikaları sayesinde derin bir iş
dünyası bilgisi ile Marks'ın da hukuk ve babadan Tersanecilik
işletme biligleri onlara dünyanın en adil rejimini yazdırdı.
Onların fikirlerinin yayılmasından korkan batılı devletler,
emekçilere haklar vererek güçlerini korudular.
18 Mart 1877 Osmanlı’da ilk Meclisi Mebusan Seçimleri sonunda kurulan sivil hükümet çalışmaya başladı.
Ve 05 Ekim 1789’da Fransa Kralını Versay Sarayına dönmesi,yani Paris'i terk etmesi için yürüyüş yapan Fransız kadınlarından sonra ilk ciddi kadın hareketi başlar.Emperyalizm bunu da çok iyi kullanacaktır.
1903 Ekim Kadın hakları savunucusu Bayan Emmeline Pankhurst Kadınların sosyal ve politik birliğini kurar.
Rusya Devrimci hareketi Londra’da şekillenir;
1903 05 Kasım Rus Sosyal Demokrat Partisi (RSDİP) Londra toplantısını yaptı.Toplantı sonunda parti “Menşevikler”=Ilımlılar ve “Bolşevikler”=Aşırılar olarak ikiye ayrıldı.
Ve meşhur Kanlı Pazar;
1905 22 Ocak-Rusya’nın Saint Petersburg kentinde kanlı Pazar adı ile anılan katliam:
(Kanlı Pazar-Zubatovcu (Ajan-sarı sendika) sendikacılıktan sonra Petersburg’ta “hayırsever” bir papaz olan Gapon’un başında bulunduğu bir işçi derneği kuruldu. 1904’ün sonuna doğru bu derneklerin sayısı 11’e ulaştı. Her derneğin 23 bin civarında üyesi vardı.1904 Aralık ayında Petersburg’taki Putilov fabrikasında 4 işçi Gapon’un derneğine üye oldukları için işten atıldı. 3 Ocak 1905’te atılanların geri alınması için işçiler greve başladı. İşçiler yardım istemek için Gapon’un derneğine başvurdu. Yapılan toplantılar sonucunda işverene verilecek bir talepler listesi oluşturuldu. Talepler kısaca şöyleydi: Atılan işçilerin işe geri dönmesi, 8 saatlik işgünü, asgari ücretlerin yeniden belirlenmesi, sağlık önlemelerinin alınması.Yapılan toplantılarda sosyalistler de etkin olmaya başladı. Özellikle Menşevikler öne çıkmıştı. Talepler listesi Gapon’un muhalefetine rağmen değiştirildi ve siyasal içerik kazandırıldı.İşçilerin toplanma özgürlüğü, köylülere toprak verilmesi, basın özgürlüğü, Rus-Japon savaşına son verilmesi, kurucu meclisin toplanması gibi siyasal talepler listeye eklendi. 135 bin kişi talepler listesini imzaladı.9 Ocak 1905’te Gapon ve işçiler ellerinde kutsal resimlerle ve çarın portreleriyle kışlık saraya doğru yürümeye başladı. Kitlenin sayısı 200 bine ulaşmıştı. Ordu birlikleri yürüyüşçülere dağılmalarını söyledi.
Göstericiler dağılmadı. Açılan ateş sonucunda binlerce kadın, erkek ve çocuk katledildi.
Kanlı Pazar, Rus halkı üzerine inanılmaz bir etki yarattı. Toplumsal muhalefet güçlendi. Kanlı Pazar “Küçük Baba” olarak görülen çar efsanesinin sonunu getirdi.Özellikle işçi hareketi giderek yükseldi. Köylü hareketi gelişti. Yoksul, yarı toprak kölesi milyonlar öfkeyle ayağa kalktı. Ağustos ayında kurulan Köylü Birliği, Rus köylüsünün ilk siyasal örgütü oldu. )
1905 30 Ekim Ekim manifestosunu kabul eden Rus Çarı İnsan Haklarını ve seçimleri onayladı.
1905 05 Aralık Henry Campbell-Bannerman başkanlığında İngiltere’de Liberal hükümet kuruldu.
1905-22 Aralık-01.0cak 1906Moskova’da işçiler isyan etti.
1906 10Ocak İngiliz Liberalleri ilk kez seçim kazanarak Parlamento’ya girdiler.
1915 16 Arlk İngiltere’de kadınlar enstitüsü kuruldu.
1916 27 ock Berlin’de Komünist Partisi Spartaküs kuruldu
1918 11 Ksm Almanya teslim oldu.I.Dünya savaşı sona erdi.
Arada kalan dört yılı da Kurtuluş Savaşımıza ayıralım.Kürtler,İngiliz ve Rus bölgesinde kalmışlardı.Willson ilkelerinin “5.Dekolonizasyon sağlanmalı ve sömürge topraklarında uluslara kendi kaderini belirleme hakkı verilmelidir.” İlkesine göre toprak işgali yasaklandığından Kürtler yaklaşık yüz yıldır birlikte yaşadıkları efendileri ile kucak kucağaydılar.
Nasıl olduysa,İngiliz ve Ruslar ortak bir nokta bularak Kürdistan kurma fikrinden vazgeçtiler ve Türk-Yunan savaşını seyretmeye daldılar.
Emperyalizmin dibinde olmasını istemeyen SSCB-Rusya ile,Anadolu’yu Fransız ve İngilizlere yedirmek istemeyen İngiltere bu dönemde bir güzel kayıkçı kavgası ile işleri götürdüler.İngilizler kendilerine bağımlı bir Anadolu Yunanistan’ı istemekteydiler. Tarih,İngilizlerin bu arzusunu da atalarımızın kahramanlıkları ile tarihe gömecek ve bu da Türkiye Cumhuriyetini yaratacaktı.
Kurtuluş Savaşı-Dikmen sırtları12.02.1921
02 Kasım1922Çanakkale’de yönetim işgal kuvvetlerinden alındı ve Türk Bayrağı çekildi.
18 Kasım 1922 Bir gün önceden İngilizlere sığınmak için dilekçe veren padişah Sultan Vahidettin Malaya zırhlısına bindirilerek götürülmesinin ardından Padişahlığından sonra Halifeliği de TBMM kararıyla alındı.
20 Kasım 1920 İsviçre’nin Lozan(Lousanne) kentinde Lozan Barış Konferansı açıldı.
09 Eylül 1923 Gazi ve arkadaşları Halk Fırkasını (Partisini) kurdu.
02 Ekim 1923 İşgal kuvvetleri İstanbul’u boşalttı.
06 Ekim 1923 Türk Ordusu İstanbul’a girdi.
29 Ekim 1923: TBMM Cumhuriyeti ilan etti.Atatürk Cumhurbaşkanı seçilerek ilk Cumhurbaşkanı oldu.Başvekilliğe İsmet paşayı atadı.İsmet paşa,Cumhuriyetin ilk başbakanı oldu.
24 Temmuz 1923 Lozan Barış Antlaşması imzalandı.
19 Kasım 1923 Atatürk İsmet İnönü’yüHalk Fırkası (Partisi) başkan vekilliğine atadı.
20 Kasım 1923 Vekil İsmet paşa,tüm illerdeki Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk merkezlerine yolladığı emirle mevcut yapılanmanın Halk Fırkasına dönüştürülmesi talimatını verdi.
07 Şubat 1924 İstanbul’da “Kadınlar Birliği” kuruldu.
03 Mart 1924 :Hilafetin kaldırılması, öğrenimin birleştirilmesi, Şer'iyeve Evkaf Vekaletiyle (Bakanlığıyla), Erkanıharbiyei Umumiye Vekaletinin kaldırılması hakkındaki yasaların Büyük Millet Meclisi'nce kabul edilmesi.
08 Mart 1924 Şeriat mahkemeleri kaldırıldı,yerine ilk kez Adli mahkemeler kurularak “Adli Yargı” başladı.
03.Nisan 1924 Yargıçların kıyafetlerini düzenleyen yasa kabul edildi. 20.04. 1924: Türkiye Cumhuriyeti Teşkilatı Esasiye (Anayasa) Kanunu'nun kabul edilmesi.
24.08. 1925: Gazi Mustafa Kemal'in ilk defa Kastamonu'da şapka giymesi.
25.11. 1925: Şapka Kanunu'nun Büyük Millet Meclisi'nde kabul edilmesi.
30.11. 1925: Tekke ve zaviyelerin kapatılması hakkındaki kanunun kabulü.
26.12. 1925: Uluslararası takvim ve saatin kabulü.
17.02. 1926: Türk Medeni Kanunu'nun kabulü.
03 10. 1928: Türk Harfleri Kanunu'nun Büyük Millet Meclisi'nde kabul edilmesi.
1 kasım 1928 - yeni Türk harflerinin kabulü
21 haziran 1934 - soyadı kanununun kabulü
Eskişehir'de Tespih seçen Atatürk
5 aralık 1934 - kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkının verilmesi
5 şubat 1937 - Atatürk ilkelerinin anayasaya eklenmesi
İlk Kadın Milletvekillerimiz;
08 Şubat 1935 İlk kez Türk kadının oy kullandığı ve 18 kadın milletvekilinin seçildiği genel seçimler yapıldı.(1) Mebrure Gönenç,(2) Hatı (Satı) Çırpan,(3) Türkan Baştuğ, (4) Sabiha Gökçül,(5) Hatice Özgener,(6) Şekibe İnsel,(7) Huriye Öniz, (8) Fatma Memik, (9) Nakiye Elgün, (10) Fakihe Öymen, (11) Benal Nevzat, (12) Ferruh Güpgüp,(13) Behire Bediz,(14) Mihri Pektaş,(15) Meliha Ulaş,(16) Esma Nayman,(17) Sabiha Gürkey,(18) Seniha Hızal gibi adlar yer aldı.Bunlardan 3’ü ilk okul,1’i Lise,diğerleri yüksekokul ve Üniversite mezunuydular.10’u evli,5’i bekar,3’ü de duldu.Yüksek eğitimlilerin içinde birden fazla yabancı dil bilen sayısı çok daha fazlaydı. (Kaynak- Milliyet Almanak 1985)
Şimdi de Cumhuriyet rejiminin getirdiği yenilik olan 1921,1924,1961,1982 anayasalarımızın sonuncusu olan 1982 anayasasının halen koruduğuna inandığımız bazı haklarımızı ve onları koruyacak olan mercileri okuyalım.
BAŞLANGIÇ (Değişik: 23.7.1995-4121/1 md.)
Türk Vatanı ve Milletinin ebedî varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O’nun inkılâp ve ilkeleri doğrultusunda;
Dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak, Türkiye Cumhuriyetinin ebedî varlığı, refahı, maddî ve manevî mutluluğu ile çağdaş medeniyet düzeyine ulaşma azmi yönünde;
Fotoğrafın kayıtları.
Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı;
Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medenî bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu;
(Değişik: 3.10.2001-4709/1 md.) Hiçbir faaliyetin Türk millî menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihî ve manevî değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve lâiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı;
Her Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak millî kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddî ve manevî varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu;
Topluca Türk vatandaşlarının millî gurur ve iftiharlarda, millî sevinç ve kederlerde, millî varlığa karşı hak ve ödevlerde, nimet ve külfetlerde ve millet hayatının her türlü tecellisinde ortak olduğu, birbirinin hak ve hürriyetlerine kesin saygı, karşılıklı içten sevgi ve kardeşlik duygularıyla ve “Yurtta sulh, cihanda sulh” arzu ve inancı içinde, huzurlu bir hayat talebine hakları bulunduğu;
FİKİR, İNANÇ VE KARARIYLA anlaşılmak, sözüne ve ruhuna bu yönde saygı ve mutlak sadakatle yorumlanıp uygulanmak üzere,
TÜRK MİLLETİ TARAFINDAN, demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur.
I. Devletin şekli
MADDE 1.– Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
II. Cumhuriyetin nitelikleri
MADDE 2.– Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
III. Devletin bütünlüğü, resmî dili, bayrağı, millî marşı ve başkenti
MADDE 3.– Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.
Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.
Millî marşı “İstiklal Marşı”dır.
Başkenti Ankara’dır.
IV. Değiştirilemeyecek hükümler
MADDE 4.– Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.
V. Devletin temel amaç ve görevleri
MADDE 5.– Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.
MADDE 6.–Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.
X. Kanun önünde eşitlik
MADDE 10.–Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
(Ek: 7.5.2004-5170/1 md.) Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
(Değişik: 9.2.2008 - 5735/1 md.) Devlet organları ve idare makamlarıbütün işlemlerinde ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.
III. Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılamaması
MADDE 14.– (Değişik: 3.10.2001-4709/3 md.) Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.
Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz.
Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir.
II. Zorla çalıştırma yasağı
MADDE 18.–Hiç kimse zorla çalıştırılamaz. Angarya yasaktır.
VI. Din ve vicdan hürriyeti
MADDE 24.– Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.
14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıylaibadet, dinî âyin ve törenler serbesttir.
Kimse, ibadete, dinî âyin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.
VII. Düşünce ve kanaat hürriyeti
MADDE 25.–Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir.
Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.
VIII. Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti
MADDE 26.– Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.
(Değişik: 3.10.2001-4709/9 md.) Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.
(Üçüncü fıkra mülga: 3.10.2001-4709/9 md.)
Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.
IV. Çalışma ve sözleşme hürriyeti
MADDE 48.– Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir.
Devlet, özel teşebbüslerin millî ekonominin gereklerine ve sosyal amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayacak tedbirleri alır.
V. Çalışma ile ilgili hükümler
A. Çalışma hakkı ve ödevi
MADDE 49.– Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir.
(Değişik: 3.10.2001-4709/19 md.) Devlet,çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alır.
(Üçüncü fıkra mülga: 3.10.2001-4709/19 md.)
I. Türk vatandaşlığı
MADDE 66.– Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.
Görüldüğü gibi,kitlelerin ve devletlerin asla mücadele ve uğrunda kanlar akıtılmadıkça hiçbir hak elde edemediklerini böylece görmüş olduk.
Meclis-i Mebusan'ın açılış töreni
Türk halkının da ilk demokratik haklarını 1877’de Meclisi- Mebusan(Milletvekili Meclisi) üyelerinin seçimleri ile aldığını,ilk defa bu seçimlerde kıytırık da olsa gene bir demokratik hak kullandıklarını,bunu da 29 Ekim 1923’de Cumhuriyetin ilanının ardından yeni demokratik rejim ile süslediğini görüyoruz.
Türk halkının da demokrasi mücadelesi böyledir.Bizler bu rejime alıştık.Bu saatten sonra hiç birimiz, Kürtler gibi Şıh,Pir,Ağa gibi feodallerin önünde diz çöküp secde edecek değiliz.Türk Milleti,sade ve sadece inancı gereği Camide,evinde,tarlasında,uygun bulduğu yerde inancı gereği “Tanrısı” karşısında “özgür iradesi “ile secde eder.Bunu bir dini ruhbana veya feodale yöneltmesi artık imkansızdır.
Geçmişinde de zaten hiçbir Türk devletinde hiçbir Türk “KÖLE” muamelesi görmemiştir.
Köleliğin DNA’larına işlediği,aynı topraklarda yaşadığımız,iş,sokak,okul arkadaşımız olan ve her gün de çok sayıda gencimizin kanlarının akmasına,Cemevi ve Tekkelerde feodal bağlarla elan birer köle olarak toplanmakta olan 21.yüzyıl kölelerine de örnek olmaya devam edeceğiz.
Çünkü onlar halenfeodal ve ruhbanların önünde secde eden,bedava verilmiş demokratik hakların bile tadını çıkarmaktan yoksun ilkel bir yaşantı sürmekte ısrar eden,ne Pers’in ne Bizans’ın ne Arap’ın ne de bizim “ehlileştiremediklerimizdirler”
Kıyamete kimine göre "3" yıl (Marduk bekleyenlere ve başkalarına) bilim adamlarına göre de,insanın genetik bölünmesi sona ereceğinden 2232'de "erkek çocuk doğmayacağı" iddia edilmektedir.(Skytürk Tv haberi)
Bu güne kadar hiç bir şey olamamış,kıyamet vakti "Armegeddon Savaşları" hazırlığı yapan sapık Hıristiyan ruhban zenginlerinin ardına takılıp kıyamette devlet olmaya kalkan bu akıl kıtlığı içindeki kullarına sen akıl ver ey bu kavimlerin tanrısı !!! :))