"Türkiye Türklerindir +40" Bloguna Hoş geldiniz!!!

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.
Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.
İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!
Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.
Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Hakkımda

Fotoğrafım
Balıkesir , Bandırma , Türkiye
KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER, BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI PLANLARA RAZI OLURLAR.Keykubat- ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ, ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ, ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR. VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE SAHİP,HER TÜRLÜ EMPERYALİZME KARŞI ÇIKIN!!! Keykubat

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Translate

Bu Blogda Ara

15 Ağustos 2008 Cuma

ERMENİLERE TAVİZLER VERİLİRKEN

AKP hükümetinin ABD-AB baskısı ile başlattığı "Ermenistan ile şirin ilişkiler kurma" çabaları aldı başını gidiyor.Ancak ne hocalı katliamının bir soykırımolarak tanınması ne de Karabağ sorunun çözümü ile ilgili bir ilerleme var.Bu hafta Rusya'da Azerbaycan ile Ermenistan Dağlık Karabağ Sorununu görüşmek için bir toplantı yaptılar.Ancak ortada bir çözüm yok.Hükümet Bakü-Tiflis Kars demiryolu projesinde Ermenistanı devre dışı bıraktı.Ama,cemaati olmayan Van'daki Ahtamar kilisesinin onarımı ve daha niceleri yapılmasına rağmen Ermenistan'ın somut bir girişimi yok.Bir de bu yıl sözde Ermeni soykırımının ülkemize kabul ettirileceği yolunda Amerikan basınında bir şeyler yazılıp çiziliyor.
E-mailime gelen Dr.Ahmet Hamdi Kepekçi'nin konu ile ilgili yazısı uyarıcı olur belki diye bloguma ekledim.Başlığını ben koydum.Umarım birileri dikkate alır.
Keykubat
ERMENİLERE TAVİZLER VERİLİRKEN...

Dış Politikada Ermenistan’a Verilen Tavizler 1915 yılında Osmanlı Devleti birinci dünya savaşında cephedeyken, öteden beri teba-i sadıka kabul edilen Ermeniler bir gece ansızın harekete geçerek Van’da binlerce Türk’ü öldürmüştü. Bu tarihten sonra da Anadolu’nun değişik yerlerinde yaklaşık 520.000 Türk insanı, Ermeniler tarafından öldürülmüştür. Osmanlı, bu katliamlara sebebiyet veren Hıncak ve Taşnak partilerini kapatmış, ardından olaylara karışan Ermenilere tehcir uygulamıştır. Göç esnasında Ermenilerden de can kaybı meydana gelmiştir. O günün koşullarında yaşanan mukatele esnasında her iki taraf da kayıp vermiştir.Bilindiği gibi Ermenilerin Türklere yönelik katliamları Kafkaslar’da ve Azerbaycan’da da devam etmiştir. 1919 yılından itibaren katliamların yoğunlaştığı görülmektedir. Bazı örnekler verecek olursak, Nahçıvan ve Şerür çevresindeki 45 köyün
yakılması, Erivan'da Uluhanlı yanındaki Karadağlı adlı İslam köyünde, Uluhanlı'nın 5 km. kuzeyinde Cebeçalı köyünde, Erivan'da Hacıbayram ve Haberbegli köylerindeki Ermeniler tarafından yapılan baskınlar, Erivan yakınından trenle Gence'ye giden 500 Müslüman, Gümrü yakınında vagonlardan indirilerek, hepsi öldürülmüştür. Tarihler 25–26 Şubat 1992’yi gösterdiğinde Ermeniler her türlü savaş silahı ile, Hocalıya saldırdılar ve genç, yaşlı, kadın, çocuk demeden, herkese kıydılar. “Hocalı Katliamı” adıyla da anılan bu hadisede yüzlerce Azeri Türkü öldürülmüştür.
Netice olarak son iki asırdan beri Ermenilerin sistematik saldırı ve baskılarıyla, 1. 5 milyon Azerbaycan Türkü Ermenistan'daki yurtlarından, dağlık Karabağ bölgesinden ayrılmak zorunda kalmışlardır. 1988'den itibaren Ermenistan'da Azeri vatandaş kalmamıştır.
Son aylarda Erivan-Antalya uçak seferleri başlatılmıştır. Daha önce kapatılan Türk hava sahası, sessiz bir şekilde açılmıştır. Hava sahamızın kapatılma sebebi olan dağlık Karabağ’ın işgali acaba kanıksanmış mı ki bu karar alınmıştır. Kamuoyu bunun cevabını merakla beklemektedir. Sonra alınan bu karar Azeri kardeşlerimizi de incitmiştir. Ermeni mezalimi, Azerbaycan’ın sürekli olarak ıstırabını yaşadığı bir konudur.
Geçen zaman zarfında Ermeniler politikalarından bir adım geri atmamışlardır. Üstelik dünya kamuoyunu da arkalarına almışlardır. Türk hükümeti ise, Kıbrıs’ta olduğu gibi barış adına taviz diplomasisi uygulamaktadı r. Hatırlarsınız 2007 tarihinde Van Ahtamar kilisesi devletin kesesinden ciddi harcamalar yapılarak restore edilmiştir. Cumhurbaşkanı Gül Kars’ta ahi harabelerini ziyaret etmiştir. Sözde Ermeni soykırımı iddialarını boşa çıkartacak araştırmalarıyla ün salmış Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’nun kurumdaki görevine son verilmiştir. Bütün bunlar yapılırken Ermeni tarafı ise, bir tek adım bile atmamış hatta her fırsatta sözlerinin ve duruşlarının değişmediğini deklare etmiştir. Türkiye bu tutumuyla Ermenileri öteden beri iddia ettikleri sözde soykırım iddiaları konusunda şımartmış olmaktadır.Unutulmam ası gereken nükte, dış politikadaki
istikrarsızlık mutlaka iç politikaya, iç ve dış güvenliğe de yansıyacaktır.

Dr. Ahmet Hamdi KEPEKÇi

- http://www.ahmetham dikepekci. com
04.7.2008

İRTİCA’YA EVET KAPATMAYA HAYIR


ANAYASA MAHKEMESİ :”İRTİCA’YA EVET KAPATMAYA HAYIR”


Aylardır her gün başımızın etini yiyen AKP kapatma davası sonunda, Anayasa Mahkemesi kararını açıkladı.

“AKP kapatılmamıştır.10 üyenin 6’sı kapatılması,4’ü para cezası verilmesi yönünde oy kullanmış ve mahkeme başkanı sayın Haşim İşcan ise kendinden beklenen yönünde “ret” oyu kullandığını belirtmiştir.

Bundan nasıl bir sonuç çıkarabiliriz?

10 üye AKP’nin “İrtica’nın odağı olduğunu kabul etmiştir.” Yani AKP irtica konusundaki suçlamadan aklanmamıştır.Aksine,suçlanmıştır.

Sadece üyelerin 4’ü kapatılmasına değil de “ikaz edilmesine ve hazine yardımının yarısının kesilmesinde karar kılmıştır.Başkan da davayı ret etmiştir.Bu da hem başkan Haşim İşcan’dan beklenen bir davranıştı.Kendisi hakkında iddia edilenleri doğrulamıştır.Diğer yandan da bu tür kararlarda mahkemeler,genelde oy birliği vermezler ve kendilerini hedef etmemek için midir yoksa adil görünmek için midir bir veya iki üye “ret” kararı verme alışkanlıkları da vardır.Ondan da vermiş olabilir.

Başbakan dün akşam bir açıklamasında “Herkesin başbakanı olacağını yinelemiştir.” 22 Temmuz 2007 seçimlerinin ardından yaptığı gibi.Ancak yine aynı şekilde uyacaksa,halkla mahkemeleşecekse işimiz var demektir.

Sayın Haşim İşcan,açıklamasında AKP’ye karşımıza bu şekilde geleceğinize “Anayasanın ilgili maddesini uzlaşarak değiştirin” önerisinde de bulundu.Bu hem bir akıl vermedir hem de” olabilecek siyasi krizler halinde dava söz konusu değilken önleminizi alın” demekti.Ama bu olayın ardından uzlaşma yakalanabilir mi, yakalanamaz mı hep birlikte göreceğiz.

AKP yine Hitlervari davranışlar içinde “ben %47 aldım,üstelik kapatma davanız da boş çıktı şimdi sizi yaktım” havasına mı girecektir?

Ancak bu davanın bir uyarı olduğunu görmemesi anlamına gelir ki,böyle yaptığı takdirde kimseyi de kendisine “düşman” ilan edemeyecektir.

Çünkü,mahkemeler daima “uyarı” kararı vermek gibi bir alışkanlığa da sahip değillerdir.

AKP artık asılsız suçlamalar ve iddialarla önüne geleni suçlama alışkanlığını bırakmak,uyum içinde devlet yönetmek zorunda kalacaktır.

Tercih onların.

Ancak,bu davada yargı mercileri özgür müydü? Dersek, hayır özgür değillerdi.

Çünkü dört aydır hem ABD hem AB temsilcileri ve bu ülkelerin her kademesinden yetkililer ve arabulucular, tehditçiler hep geldiler ve doğrudan mahkeme üyelerini ve Ordu mensuplarını tehdit altında tuttular.

Daha akşam,Lagendeick midir nedir bir Tv kanalında eski Dış İşleri Bakanı sayın Mümtaz Soysal ile ciddi bir polemik yaptı.

İlginçtir ki AKP’nin avukatlığını yapan Lagendeick denen adam “AKP kapatılırsa yeni gelen yönetimde Türkiye Avrupa Birliğinin yanında duracak mıdır?” sorusunu sordu.

Mümtaz hoca da “Kürt milliyetçiliği,Alevi Sünni ayrımı gibi mezhebe dayalı mikro milliyetçiliklerle uğraşmazsanız uzun yıllardır AB yanında Türkiye’ye pahalıya patlayan Gümrük birliği gibi fedakarlıklarla da durduğumuzu göz önüne alınız” deyince amcam ne dese beğenirsiniz?

“O zaman sorun yok”

Aslında bütün pisliğin kendilerinden kaynaklandığının açık bir itirafıydı bu cümle,dikkat edip anlayana.

1961’den beri Avrupa’da çalışmaya gidip orada yaşamlarını kurmuş işçilerimiz,Alevi veya Kürt iseler “PKK militanı ve “Kürtçü” olarak,diğerleri de “Hz.İbrahim öncesi Suriye civarında yaşayan Keldanilerin kıyafeti olduğu Tevrat’ta yazılı olan “ sarık ve cüppe” kıyafetleri içinde,”Şeriat Devleti” kurmak isteyen kökten dinciler olarak geri geldiler.

Avrupa devletlerince, vatandaşlarımızın hiçbiri için Hıristiyan olması yönünde bir misyoner çalışması yapılmadı.Lozan’da bastırılan “Laik-Demokratik” düzen yönünde değil de “Saltanat” veya ayrı devlet kurma özlemine şartlandırılıp gönderilmeleri ilginçtir.

Bunu devletin başındakilerin dikkate almayarak,halka böyle sapık tarikatların yanlışlığı yönünde “kültürel” bir çalışma yapmayan gelmiş geçmiş tüm idareler bunda suçludurlar.

Dine karışmamışlar ama,sapık tarikatların yayılmasına da karışmamışlardır.Bu çok büyük hatadır.Ne yazık ki iktidar bu gün bu sapık tarikat yanlılarının elindedir.

AKP değişir,bir ders alır mı derseniz benim hiç umudum yok.Zaten “değiştik” deyip gelmişti.

“Dış devletlerin baskıları ve AKP yanlılarının tehditleri yanında ülkeyi anarşi ortamına düşmekten koruma fikrinin de mahkemenin kararına yansıdığını söyleyebiliriz “ 27 Temmuz Güngören patlaması da halen “dış kaynaklı” olma özelliğini korumaktadır.PKK’nın Gençlik örgütünün olayı kabullenmesi saçmalığı sadece bir komedidir.

Şimdi AKP, kapatma davasında suçlu bulunmuş ama bir uyarı ile bundan çıkmıştır.Bundan sonra yarım kalmış hedeflerine yürümeye de devam etmemesi için bir neden yoktur.

Artık,böyle tehlikelerden nasıl kurtulacağını da öğrenmiştir.

Vatana millete hayırlı olsun,umarım devleti kaoslara sürükleyecek çılgınlıklara girişmezler.

Keykubat

SON ÜÇ GÜNDE PATLAMA OLAYLARI

Haberlerin derlenmesinde BBC.com ve Hürriyet'ten yararlanılmıştır./Keykubat

HİNDİSTAN

Hindistan'ın batısındaki Guajarat eyaletinin başkenti Ahmedabad'da 26 Temmuz 2008 Cumartesi günü düzenlenen bombalı saldırılarda ölenlerin sayısı 49'a çıkarken, saldırılarla ilgili olarak yaklaşık 30 kişi gözaltına alındı.

Hint yetkililer, pek çok kentte çarşılar, hastaneler, tren garları ve havalimanları gibi kalabalık noktalarda ek güvenlik önlemleri uyguluyor.

Hükümet başkent Delhi'de takviye olarak üç bin güvenlik görevlisi gönderilirken, Bombay ve Caypur gibi diğer büyük kentlerde de benzer önlemler uygulanıyor.

Ahmedabad'da, Cumartesi düzenlenen 16 bombalı saldırıda 49 kişi öldü, 160'tan fazla kişi yaralandı.

Polis yetkilileri, bu saldırılar ardından ikisi Ahmedabad'da ikisi de yakındaki Surat'ta olmak üzere, dört bombayı da etkisiz hale getirdiklerini açıkladılar.

Bombalı saldırıları "Hintli Mücahitler" adlı, fazla tanınmayan bir grubun, gönderdiği bir e-posta ile üstlendiği bildiriliyor. Ancak yetkililer bu konuda resmi bir açıklama yapmadılar.

PAKİSTAN

Bu gün yani 29.7.2008 günü, Pakistan’ın Pak Trıbune sitesinden aldığım bir haberde Başbakan Yousaf Raza Gilani (Yusuf Rıza Cilani) G.W.BUS ile yaptığı görüşmede,El kaide ile yaptıkları savaşta daha üstün silahlara ihtiyacı olduğunu söyledi.Eski başbakanlardan Benazir Butto’nun bir terör olayında öldürülmesi ile artan terör ve aşırı uç eylemlerine karşı mücadele ettiklerini belirtti.Rus işgaline karşı Afganistan ile yan yana savaştıklarını,refah içinde istikrarlı bir Pakistan’ın yalnız Pakistan’ın değil aynı zamanda ABD’nin de ilgisini çektiğini söyledi.

Keşmir'de gerilim yükseliyor

27.7.2008 günü Hindistan ordusunun, Keşmir bölgesinde Pakistan askerlerinin bulunduğu bir karakola ateş açtığı bildirildi.Çatışma bu gün iki ülke arasında anlaşma ile sona erdi.

Pakistan ordu sözcüsü Athar Abbas, herhangi bir tahrik olmamasına rağmen Hindistan ordusunun Keşmir'in Battal bölgesinden havan topu ve makineli tüfeklerle Pakistan'ın denetimi altındaki bölgeye ateş açtığını belirtti.

Pakistan ordusunun kayıp vermediğini söyleyen Abbas, iki ülkenin askeri yetkililerinin bir araya gelmesi için acil toplantı önerisinde bulunduklarını kaydetti.

Pakistan ile Hindistan arasındaki ateşkes, son 3 haftada 2. kez bozuluyor.

Hindistan Pakistan arasında bu olayların çıkma nedeni her iki ülkenin de Avrasya Blogu yapılanması içine girmek istemelerindendir.Hindistan zaten blog içindedir.Ancak son bir yıl içinde bu iki ülkede meydana gelen bombalı suikastlı terör olaylarının ardından ABD ve diğer koalisyon ülkeleri ile siyasi ilişkilere başladılar.

IRAK-28.7.2008

Irak'ta intihar saldırıları: 50 ölü

Irak'ın başkenti Bağdat ve Kerkük'te düzenlenen intihar saldırılarında en az 50 kişi ölürken 240'ı yaralandı.

Bağdat'taki üç ayrı patlamada da en az 24 Şii hayatını kaybetti.

90 kişinin yaralandığı saldırıları kadın intihar eylemcilerinin düzenlediği öğrenildi.

İmam Musa'nın ölüm yıldönümü etkinlikleri için Kazımiye'ye giden Şiileri hedef alan saldırıların 3 kadın intihar eylemcisi tarafından düzenlendiği belirtiliyor.

Saldırganların üzerilerindeki bombaları, Şii hacıların oluşturduğu yürüyüş konvoyu Kerrada semtinden geçerken patlattıkları kaydedildi.

Kerkük saldırısı

Kerkük'teki saldırı Kürtler'in yerel seçim yasasını protesto mitingini hedef aldı.

İntihar saldırısında en az 22 kişinin öldüğü 150 kişinin ise yaralandığı bildirildi.

Polis ve hastane yetkilileri, saldırının miting için insanların toplanmaya başladıkları sırada yapıldığını kaydetti.

Parlamento'da onaylanan seçim yasası, Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani tarafından reddedilmiş ve ülkede yeni bir siyasi kriz ortaya çıkmıştı.

Oylanan seçim yasası ise Kerkük'te sandalyelerin Kürt, Arap ve Türkmenler arasında eşit paylaşımını öngörüyor.

Cumhurbaşkanı tarafından reddedilen yasanın, önümüzdeki hafta içinde tatile girmesi beklenen meclise geri gönderilmesi gerekiyor.

Cumhurbaşkanı'nın reddetmesinden önce, Kuzey Irak'taki Bölgesel Kürt Yönetimi, sert bir tavır alarak, Talabani'den seçim yasasının veto edilmesini istemişti.

Yasanın oylandığı sırada parlamentoyu terk eden Kürt milletvekillilerinin ana kaygısı Kerkük üzerine odaklanıyor.

Irak anayasasına göre geçen yılın sonunda Kerkük'te bir referandum düzenlenmesi ve Kerküklülerin Kürt bölgesel yönetimine dâhil olup olmamayı oylaması gerekiyordu.

Ayrıca Irak Türkmen cephesine ve Irak Türkmeneli TV’ye de saldırıların yapıldığından dolayı ITC lideri Türk Hükümetini olayla ilgilenmeye çağırdı.

DEMOKRASİ NEREDE?

Beş yıldır getirdikleri demokrasi bu oldu.130.000 Amerikan işbirlikçisi Kürt öldürdü,yok nükleer silahları var diye girdikleri Irak’ta beş yılda,8 milyon savaş mağduru,3.milyon sakat,1.milyon Irak’lı ABD ve koalisyon askerlerince öldürüldü.Bütün insanların sosyal güvenceleri,malları ellerinden alındı.Devlet her şeyi ile yağmalanıp Amerika ve Avrupa ülkelerine taşındı.Petrol 50 dolardan 150 dolara çıktı.

Amerika’ya karşı El Kaide ve diğer yerel direniş örgütleri ile oluşturulan direniş “Avrupa’da “Haçlı tepkisi oluşturmakta kullanılmaktadır.İşgal ve direniş şu an hem sömürmek hem de “İslam Düşmanlığı” yaratmak ve “Haçlı Birliği” oluşturmak amacını gütmektedir.

İşte size demokrasi.

Afganistan kimyager 'ithal ediyor'

Financial Times, ilk sayfasındaki bir haberde, Afganistan'daki uyuşturucu tacirlerinin eroin üretmek için yurtdışından kimyager ithal ettiğini yazıyor:

"Birleşmiş Milletler'in yaptığı uyarıya göre, ham afyonu eroine dönüştürmek için yabancı kimyagerlerden yardım alınıyor. Bunların büyük bölümü, İran, Türkiye ve Pakistan'dan geliyor ve haşhaş özünü kaçak olarak sokulan kimyasal maddelerle karıştırarak yüksek kalite eroin üretiyorlar.

Daha dün Kanadalı iki asker 2 Afgan çocuğu öldürdü.her gün kıyılanları saymıyoruz artık.Bütün hava limanları ve sınır kapıları hem koalisyon güçlerinin elinde hem de Pakistan’ın kontrolü altında bu adamlar Amerika ve işbirlikçileri göz yummuyorsa ülkeye nasıl giriyorlar?

Hani 2001’den beri Amerika oraya demokrasi getirmişti.Geçen yıl Kabil Hava alanında bir Amerikan generali uyuşturucu kuryeliğinden yakalandı.Bunların derdi demokrasi değil devlet eliyle uyuşturucu ticareti yapmak.”Afyon Savaşları” başlıklı yazımı okuyun.Bunların ne istediğini anlarsınız.

Filistinli gruplara işkence eleştirisi

Guardian, Filistinli rakip hareketler Hamas ve El Fetih'in birbirlerinin taraftarlarına işkence ettiği suçlamalarını duyuruyor.

"Filistinli bağımsız insan hakları örgütü El Hak'a göre geçen yıl her iki taraf bini aşkın kişiyi gözaltına aldı ve bunların yüzde 20 ila 30'luk bir kısmı; ağır dayak ve zor konumlarda bağlı tutulmak gibi işkence yöntemlerine tabi tutuldu. Örgüt, verilerini gözaltında kalan 150 kişiden aldığı yeminli beyanlara dayandırıyor. İnsan hakları izleme örgütü de yarın yayınlamaya hazırlandığı raporunda işkencenin arttığını belirtiyor."

Hani Filistin devlet olmuştu? İnsanlar hem işgal altında hem de duvarla etrafları çevrilerek doğal beslenme ihtiyaçlarını dahi karşılayamıyorlar.

Sonra işkenceci falan filan.Yapılan açıkça “Haçlı Savaşı”dır.

GÜNGÖREN PATLAMASI

27.Temmuz 2008 günü saat 21.55 sıralarında 17 kişinin hayatını kaybettiği patlamalarda şu ana kadar 154 kişi hastanelere kaldırılarak tedavi altına alındı. 12 yaşındaki Şeyma Özkan da 4'üncü kattaki evinin balkonunda ağır yaralanarak hayatını kaybetti.

İşte patlama anının saniye saniye fotoğrafları

Hain saldırıdan ilk görüntüler

Hastane önünden görüntüler

Yabancı ajanslar patlamayı bu fotoğraflarla dünyaya geçt

Hayatlarını kaybedenler

Aleyna Çelik (3), Taha Yıldız (5), Murat Ağca (13), Şeyma Özkan (12), Macide Aydın (52), Yavuz Öztürk (26), Abdullah Güler (63), Servet Aşan (49), Halit Öge (51), Halil Makaracı (51), Fadime Başkan, Dursun Ali Aydemir, Hayrettin Güler, Perihan Durmuşoğlu, Filiz İkiz, Sabahat Kuş, Furkan Şentürk

Saldırıda yaralananların isimleri şöyle:

Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi: Tahir Yıldırım, Uğur Kılıçarslan, Dilek Karahan, Neriman Güner, Hikmet Ali Erin, Remzi Tanrıkulu, Buse Hazarlı, Selma Koska, Nurten Süpürgeci, Bekir Demir, Erdi Kılıçsoy, Süleyman Çamur, Erdal Çelebi, Rahime Güneşgil, Sebiha Karınca, Ahmet Karınca, Sabriye Karınca, Vedat Karınca, Hayriye Yardım, Mehmet Turan, Başaran Üstünel, Yılmaz Erinç, Gülsüm Irazlı.

JFK Hospital İstanbul: Furkan Kuru, Enver Menekşeoğlu, Fikriye Çamlıbel.

Güngören Özel İlgi Hastanesi: Muhtar Gelve, Yasin İnceyılmaz, İbrahim Aykut, Gülşah Keçeci, Samet Algül, İrfan Fırat.

International Hospital: Bedir Onur Dağdeviren.

Özel Kolan Hastanesi: Ramazan Kırıktaş, Selçuk Satil, Özcan Güneş.

Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi: Semih Maden, Tuğba Gök, Sümeyye Bilgi, Abdullah Dinleyici, Himmet Ali Erinç, Mehmet Durak, Kamuran Altıkardeş, Emine Gök, Elmas Ercan, Fatma Kaboğlu.

İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi: Süleyman Özdemir, İrfan Özyalçın, Ali Osman Yiğit.

İÜ İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesi: Şaban Sakarya, Asım Balkan, Bekir Uslu, Saffet Kaya, Onur Bozkurt, Ali Osman Aydemir, Bekir Dağdeviren, Perihan Özkul, Umut Aydın, Onur Aydın, Songül Demirpolat, Yunus Emre Azizoğlu, Nilgün Yücel, Abdullah Dinleyici, Yakup Geridönmez, Mehmet Demirpolat, Feyat Yasak, Sadık Kılıç, Remzi Tanrıkulu

İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi: Mehmet Koç, Ahmet Yıldız, Oya Kuş, Aslıhan Korkmaz.

Vakıf Gureba Eğitim ve Araştırma Hastanesi: Yeşim Azali, Zeynep Atakol, Sanem Gelve, Hanife Kağızmanlı, Tahsin Kalkanoğlu, Şengül Yıldızlı, Gülsüm Gazi."

İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Güngören’de meydana gelen saldırıyla ilgili Meclis’e bilgi veriyor.

İşte Bakan Atalay’ın konuşmasından satırbaşları:

Beton çöp bidonuna 21.45 sıralarında vatandaşlar akşam dinlenmesi için çıkmışlar. Araç trafiğine kapalı insanların olduğu bir cadde. Birinci patlamada fazla hasar olmuyor. Birinci patlamadan 10-12 dakika sonra beton bir çöp bidonunda benzer bir patlama oluyor.
10 erkek 7 kadın hayatını kaybetti. Vefat edenlerden biri hamileydi. Önce çocuk vefat etti. Anne de kurtarılamadı.

Güvenlik güçlerinin gecikmesi diye bir şey söz konusu değil. İkinci patlama öncesi ambulanslar olay yerine ulaştı. Ancak ulaşılması zor olduğu da ortadadır.
İstanbul ve Ankara’dan ekipler delil olabilecek her şeyle ilgilendi. Sabah caddeyi tekrar trafiğe açmak için yüzlerce kişi çalışma yaptı. Değerlendirme ve analizler sürüyor.

Olayda kullanılan cep telefonunun parçaları bulundu. Kullanılan patlayıcının TNT olduğu kesinleşti. Miktarı ile ilgili detaylar da var. Ama ben şu aşamada fazla ayrıntıya girmek istemiyorum. Elde edilen bilgiler ve tecrübeler ile elimizdeki verilerle olayı aydınlatacağımızı tahmin ediyoruz.
Bu gerçekleştiği gün en çok ben ve emniyet güçleri sevinecek. Bize güvenin bunu aydınlatmak için elimizden geleni yapacağız.

SALDIRIDA ÖLENLERİN YAKINLARINA TAZMİNAT

Başbakanlık Fonu’ndan İstanbul Valiliği’ne ödenek çıkarıldı. Saldırıda hayatını kaybedenlerin birinci dereceden yakınlarına 20’şer bin YTL ödeme yapılacak. 32 konut ve 13 araç ciddi hasar gördü. Bu zararlar da tamamen ödenecek. Yaralıların tedavileri özel hastaneler de dahil tüm masraflar ödenecek.

ALIN DIŞ KAYNAKLI DİYE BU HABERLERLE TAHMİNDE BULUNDUM TUTTU.DEMEK Kİ HABERLERİ OKUMA YETENEĞİM GELİŞMİŞ,ÖNCE ALMANYA BİR AÇIKLAMA YAPTI ŞİMDİ DE VALİ BEY,BUYURUN;

Vali Güler ne demek istedi?
İstanbul Valisi Muammer Güler, Güngören'de meydana gelen patlamalarla ilgili açıklamalarıyla kafa karıştırdı

İstanbul Valisi Muammer Güler, Güngören'de
meydana gelen patlamalara karışan kişilerin geniş bir zincir
oluşturduğunu belirterek, "Olayla ilgisi olduğu delillerle tespit
edilen ve henüz araştırılan kişi veya kişiler de bulunmaktadır" dedi.

Vali Güler, AA muhabirine yaptığı açıklamada, dün ve bugün bazı
gazetelerde Güngören'de meydana gelen saldırıyla ilgili yakalanan
şahıslar, mensubu oldukları örgüt ve olayla ilgili bazı bilgiler yer
aldığını belirterek, bu bilgilerin bazılarını düzeltme ihtiyacı
duyduklarını söyledi.

Güler, 2 Ağustos cumartesi akşamı yapılan basın açıklamasında
Güngören'deki menfur olayın bütün hususlarının aydınlatıldığının
belirtildiğini anımsatarak, olayın bütün yönleriyle belirlendiğini ve
faillerin büyük bölümünün adliyeye sevk edildiğini kaydetti.

Bazı gazetelerde örgütün kimliği ve olaya karışan kişilerin olay
sırasında bulunduğu yerlerle ilgili çarpıtıcı bilgiler yer aldığını
vurgulayan Güler, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Olayın eğitim sürecinden bomba düzeninin hazırlanmasına, olay yeri
keşfine, bombayı koyan, telefonla patlatan, yardım-yataklık yapan ve
buna yardım eden örgüt mensuplarına kadar uzanan geniş bir zinciri
vardır. Tespitlere göre adliyeye sevk edilen 10 kişinin biri bizatihi
bombayı koyan kişidir. Diğer kişilerin bir kısmı keşif, bir kısmı
yardım-yataklık ve bir kısmı da örgüt üyesi olan şahıslardır. Olayla
ilgisi olduğu delillerle tespit edilen ve henüz araştırılan kişi veya
kişiler de bulunmaktadır. Bizim açımızdan bu olay bitmiş değildir."
-"KUŞKU YOK"-
Muammer Güler, elde edilen deliller, geçmişte işlenen olaylar ve bu
olayın meydana geliş tarzının, bölücü terör örgütünü işaret ettiğini
ifade ederek, "Bu olayın bölücü terör örgütü tarafından yapıldığına
kuşku yoktur" dedi.

Vali Güler, "Bölücü terör örgütünden kastınız PKK mı?" sorusuna,
"Bölücü terör örgütü derken ismini ifade etmek istemiyoruz. O isim
polis kayıtlarında geçsin. Örgüt propagandası anlamına gelecek bir isim
telaffuzunda bulunmuyoruz" yanıtını verdi.

Olayla ilgisi olduğu gerekçesiyle gözaltına alınanların, gözaltı
süreleri dolduğu için adliyeye çıkarıldığını vurgulayan Güler, olayın
bütün boyutlarıyla aydınlatıldığını, son sözü, yargı makamlarının
söyleyeceğini kaydetti.
Saldırıyla ilgili aranan kişiler olduğunu bildiren Güler, şunları
kaydetti:
"Bunlar içinde yurt dışı bağlantısı olan, önce oralarda eğitim gören,
sansasyonel eylemler yapmak amacıyla ülkemize gelen kişiler de vardır.

Geçmişteki eylemlerde de bu şekilde yurt dışında eğitim alıp,
sansasyonel eylemler gerçekleştirenler yakalanmıştır. Yurt dışı basını
referans verilerek, bazı tahminler dile getirilmektedir. Bunlar sadece
bir tahminden ibarettir ve amacı konusunda maalesef tarafımızdan da
kuşku duyulmaktadır. Bir yanıltma, manipülasyon vardır."
Güler, olayı soruşturan emniyet güçlerinin "çok titiz bir çalışma
sonucunda bunları ortaya çıkardığını" vurguladı.

Vali Muammer Güler, "Orada hangi kişinin nerede olduğu konusunda bir
ifadeye yer verilmedi ama büyük bölümünün yakalandığı söylendi. Diğer
kişilerin aranmasına devam ediliyor" dedi.

29.7.2008

GÜNGÖREN,HİNDİSTAN - IRAK PATLAMALARI


27.Temmuz 2008 günü saat 21.55 sıralarında 17 kişinin hayatını kaybettiği patlamalarda şu ana kadar 154 kişi hastanelere kaldırılarak tedavi altına alındı. 12 yaşındaki Şeyma Özkan da 4'üncü kattaki evinin balkonunda ağır yaralanarak hayatını kaybetti.

Hepimizi derin üzüntülere boğan bu olayda ölenlere Tanrı'dan rahmet,yakınlarına sabır ve baş sağlığı ve tüm milletimize de sabırlar diliyorum.Ayrıca aşağıda adı geçen bizimle aynı hesaplar uğruna öldürülmüş dindaşlarımızın ve kardeşlerimiz içinde dileklerimi aynen tekrar ediyorum.

26 Temmuz 2008 yani Güngörenden bir gün önce Hindistan Guajarat eyaletinde Başkent Ahmedabat şehrinde 16 ayrı yerde patalayan bombalarla 49 kişi yaşamını yitirdi,160 cıvarı yaralı var.Önce üstlenen olmadıysa da sonradan adı pek duyulmamış "Hintli Mücahidler" adlı islami bir grup olayı üstlendi.

Dün,28.Temmuz 2088 günü Irak Kerkük'te meydana gelen iki intihar saldırısında 50 ölü,250 yaralı.Ayrıca Irak Türkmen Cephesi binasına ve Türkmeneli TV'ye de saldırılar yapıldı.

Olayların büyüklüğü ve ard arda gelmeleri Güngören patlamasının da dış kaynaklı olduğuna dair şüpheleri arttırmaktadır.

Hem hükümete hem de Anayasa Mahkemesine ve AKP'nin kapatılması yandaşlarına bir tehdit olarak yorumlamak mümkündür.Günah keçisi olarak hep PKK veya Ergenekoncuları suçlamak son günlerde kafamızı deve kuşu gibi kuma gömmek alışkanlığından da çıkmalıyız.

Bu son derece ciddi bir dış tehdit görüntüsü vermektedir.Böyle tuzaklı bir patlama ile ülkemiz ilk kez karşılaşmaktadır.PKK terör örgütü olabilir ama bu derece bir eylem gerçekleştirdiğine bu güne kadar rastlamadık.Son zamanlarda yoğun olarak bir bombardıman saldırısı altında kalsa da geçmişte de benzer duruma düşmesine rağmen böyle bir saldırısı olmamıştı.İhtimal dışına çıkarılmasını öneremem ama doğru kararı devletimizin güvenlik güçleri elbette vereceklerdir.Terör ötgütünün halka bu kadar zulüm uygulayacağı inancında değilim.

Çünkü,AKP Kapatma davası "Kapatma Kararı" ile sonuçlanırsa Türkiye'nin Avrasya birliği yönünde bir siyaset izleyeceği korkusu Amerika ve Müttefiklerince beklenen bir korkudur.

Hindistan zaten Avrasya Birliği içinde bir siyaset izlemektedir.Pakistan'ın da bu yönde istekli olduğu bilindiğinden Benazir BUTTO'nun ölümüne neden olan süikast olayının ardından sayısız patlama,suikast ve terör eylemleri ile sarsılmaktadır.Son olarak da Hindistan'da meydana gelen patlamanın olduğu gün Hindistan ve Pakistan askerleri arasında Keşmiş özerk bölgesinde silahlı çatışma çıkarılmış,dün bu çatışma,Pakistan başbakanı Yusuf Rıza Cilani ile G.W.Bush arasında yapılan görüşme sonrasında kesilmiştir.

Türkiye'nin "Ilımlı İslam İdaresine" ortadoğuya yakışır bir şekilde uygun bir süreçle geçmesi gerektiğini yazan İnternatıonal Herald Tribune yazarı Robert Cohen'in "Türkiye için Savaşın" başlıklı tercüme yazısını blogumun arşivinden bulabilirsiniz.

Bu açıkça,bölgeyi büyük bir iç karışıklığa sürüklemek amacı ile yapılmış dış kaynaklı bir saldırı olarak da değerlendirilmelidir.Bir kaç gün içinde Hindistan benzeri adı duyulmamış bir örgüt veya adını yazdığım günah keçilerine de atılabilir.

Hindistan,Irak ve Türkiye zincirinde ard arda benzer sayıda ölü ve yaralı istatistiği çıkaran patlamaların tesadüf olmadığını öncelikle değerlendirmeye almak daha akıllıca olarak görülmelidir.

Bu olaylar tam bir "Haçlı Saldırısı" görüntüsündedir.Halkımızı uyanık olmaya çağırıyorum.

Keykubat

Hürriyet'in haberini de aşağıya koydum İlgilenenler yararlanabilir;

İşte patlama anının saniye saniye fotoğrafları

Hain saldırıdan ilk görüntüler

Hastane önünden görüntüler

Yabancı ajanslar patlamayı bu fotoğraflarla dünyaya geçt

Hayatlarını kaybedenler
Aleyna Çelik (3), Taha Yıldız (5), Murat Ağca (13), Şeyma Özkan (12), Macide Aydın (52), Yavuz Öztürk (26), Abdullah Güler (63), Servet Aşan (49), Halit Öge (51), Halil Makaracı (51), Fadime Başkan, Dursun Ali Aydemir, Hayrettin Güler, Perihan Durmuşoğlu, Filiz İkiz, Sabahat Kuş, Furkan Şentürk
Saldırıda yaralananların isimleri şöyle:
Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi:
Tahir Yıldırım, Uğur Kılıçarslan, Dilek Karahan, Neriman Güner, Hikmet Ali Erin, Remzi Tanrıkulu, Buse Hazarlı, Selma Koska, Nurten Süpürgeci, Bekir Demir, Erdi Kılıçsoy, Süleyman Çamur, Erdal Çelebi, Rahime Güneşgil, Sebiha Karınca, Ahmet Karınca, Sabriye Karınca, Vedat Karınca, Hayriye Yardım, Mehmet Turan, Başaran Üstünel, Yılmaz Erinç, Gülsüm Irazlı.
JFK Hospital İstanbul: Furkan Kuru, Enver Menekşeoğlu, Fikriye Çamlıbel.
Güngören Özel İlgi Hastanesi: Muhtar Gelve, Yasin İnceyılmaz, İbrahim Aykut, Gülşah Keçeci, Samet Algül, İrfan Fırat.
International Hospital: Bedir Onur Dağdeviren.
Özel Kolan Hastanesi: Ramazan Kırıktaş, Selçuk Satil, Özcan Güneş.
Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi: Semih Maden, Tuğba Gök, Sümeyye Bilgi, Abdullah Dinleyici, Himmet Ali Erinç, Mehmet Durak, Kamuran Altıkardeş, Emine Gök, Elmas Ercan, Fatma Kaboğlu.
İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi: Süleyman Özdemir, İrfan Özyalçın, Ali Osman Yiğit.
İÜ İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesi: Şaban Sakarya, Asım Balkan, Bekir Uslu, Saffet Kaya, Onur Bozkurt, Ali Osman Aydemir, Bekir Dağdeviren, Perihan Özkul, Umut Aydın, Onur Aydın, Songül Demirpolat, Yunus Emre Azizoğlu, Nilgün Yücel, Abdullah Dinleyici, Yakup Geridönmez, Mehmet Demirpolat, Feyat Yasak, Sadık Kılıç, Remzi Tanrıkulu
İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi: Mehmet Koç, Ahmet Yıldız, Oya Kuş, Aslıhan Korkmaz.
Vakıf Gureba Eğitim ve Araştırma Hastanesi: Yeşim Azali, Zeynep Atakol, Sanem Gelve, Hanife Kağızmanlı, Tahsin Kalkanoğlu, Şengül Yıldızlı, Gülsüm Gazi."

İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Güngören’de meydana gelen saldırıyla ilgili Meclis’e bilgi veriyor.
İşte Bakan Atalay’ın konuşmasından satırbaşları:
Beton çöp bidonuna 21.45 sıralarında vatandaşlar akşam dinlenmesi için çıkmışlar. Araç trafiğine kapalı insanların olduğu bir cadde. Birinci patlamada fazla hasar olmuyor. Birinci patlamadan 10-12 dakika sonra beton bir çöp bidonunda benzer bir patlama oluyor.
10 erkek 7 kadın hayatını kaybetti. Vefat edenlerden biri hamileydi. Önce çocuk vefat etti. Anne de kurtarılamadı.
Güvenlik güçlerinin gecikmesi diye bir şey söz konusu değil. İkinci patlama öncesi ambulanslar olay yerine ulaştı. Ancak ulaşılması zor olduğu da ortadadır.
İstanbul ve Ankara’dan ekipler delil olabilecek her şeyle ilgilendi. Sabah caddeyi tekrar trafiğe açmak için yüzlerce kişi çalışma yaptı. Değerlendirme ve analizler sürüyor.

Olayda kullanılan cep telefonunun parçaları bulundu. Kullanılan patlayıcının TNT olduğu kesinleşti. Miktarı ile ilgili detaylar da var. Ama ben şu aşamada fazla ayrıntıya girmek istemiyorum. Elde edilen bilgiler ve tecrübeler ile elimizdeki verilerle olayı aydınlatacağımızı tahmin ediyoruz.
Bu gerçekleştiği gün en çok ben ve emniyet güçleri sevinecek. Bize güvenin bunu aydınlatmak için elimizden geleni yapacağız.
SALDIRIDA ÖLENLERİN YAKINLARINA TAZMİNAT Başbakanlık Fonu’ndan İstanbul Valiliği’ne ödenek çıkarıldı. Saldırıda hayatını kaybedenlerin birinci dereceden yakınlarına 20’şer bin YTL ödeme yapılacak. 32 konut ve 13 araç ciddi hasar gördü. Bu zararlar da tamamen ödenecek.

29.7.2008

USAME VİRÜSÜ



Bir arkadaşımdan gelen uyarı mail'ini okuyucularımla paylaşmak istedim.Yeni,çok tehlikeli bir virüsmüş,olur olmaz mesajları açmayın olur mu?Yeni bilgisayar almak,elinizdekini çöpe atmak niyetinde iseniz açın:))
Keykubat
LÜTFEN TÜM BİLDİKLERİNİZİ UYARIN

*

DİKKAT EDİLMESİ VE KORUNULMASI

GEREKEN İKİ KONU:

LÜTFEN TÜM TANIDIKLARINIZI UYARINIZ:

OSAMA BİN LADİN'İ ASILMIŞ GİBİ GÖSTEREN E-POSTALAR GÖNDERİLMEKTEDİR.

BU POSTAYI AÇTIĞINIZ ANDA BİLGİSAYARINIZ GÖÇECEKTİR-....BU GÖÇÜĞÜN ONARIMI OLANAKSIZDIR!

"OSAMA BİN LADİN YAKALANDI" -VEYA "OSAMA BİN LADEN ASILDI" GİBİ BİR POSTA ALIRSANIZ, KESİNLİKLE EKLİ DOSYAYI AÇMAYINIZ.

BU POSTA GENELLİKLE ABD VE İSRAİL'DE , VE ULAŞILABİLEN HERYERDE DOLAŞMAKTADIR.

LÜTFEN BU UYARIYI TÜM TANIDIKARINIZA DAĞITIN


AYRICA, ÖZELİKLE TANIDIKLARINIZI, ARADAŞLARINIZI UYARIN :

'INVITATION' VEYA 'DAVETİYE' BAŞLKLI EKİ OLAN HERHANGİBİR DOSYAYI HERKİM GÖNDERMİŞ OLURSA OLSUN KESİNLİKLE AÇMAYIN





C HARD DİSKİNİZİNİ TAMAMEN "YAKAN" BİR OLİMPİYAT MEŞALESİNİ AÇAN BİR VİRÜS İÇERMEKTEDİR.

BU VİRÜSÜN EN ÖNEMLİ ÖZELLİĞİ BİLDİĞİNİZ, TANIDIĞINIZ, POSTA DAĞITIM LİSTESİNDE ADINIZ OLAN BİRİNDEN GELMEKTEDİR.

BİR TANIDIK VEYA ARKADAŞINIZDAN "DAVETİYE" V EYA "INVITATION" BAŞLKLI BİR POSTA GELİRSE SAKIN AÇMAYIN VE DERHAL BİLGİSAYARINIZI KAPATIN.

CNN'İN EN KÖTÜ VİRÜS DİYE TANIMLADIĞI , MİCROSOFT'UN ŞİMDİYE KADAR BİLİNEN EN YIKICI OLARAK SINIFLANDIRDIĞI BİR VİRÜS İÇERMEKTEDİR.


BU VİRÜS McAFEE TARAFINDAN KEŞFEDİLMİŞTİR VE HENÜZ ONARIMI YOKTUR. BU VİRÜS HARD DİSKİN SIFIR SEKTÖRÜNÜ GÖÇERTMEKTE VE ADRES LİSTESİNDEN KENDİNİ POSTALAMAKTADIR.



C. KARAKAŞ






AGARTA (Alıntı yazı)

AGARTA hakkında aklıselim bir kaç bilgi kırıntısı.Umarım yararlı olur./"Keykubat"
Agarta Denen Kuru Gürültü- Haluk TARCAN
PDF Yazdır E-posta
Yazar TDTKB
Çarşamba, 23 Temmuz 2008

AGARTA DENEN KURU GÜRÜLTÜ

Son Günlerde AGARTA adlı , zinciri kopmuş, hiçbir mantığı toparlayamayacağı gizem dolul(!) olaylar , efsaane sıfatıyla halkımıza zaman kaybettirmiştir.

Bu konuda , Hürriyet’in 17 temmuz sayısında Sn.Ayşe kerimli GÖNEN’in bu konuda yazmış olduğu makalede 4 önemli nokta var

1-Yüksek Bilgi sahipleri

2-Agarta’yı, kat’i olmayan kaynaklar, Tibet, Himalâyalar ya da Moğolistan’da göstermektedirler

3- yerli halkın anlattıkları

4- Agarta’nın sırları GOBİ ve HANGAY bozkırlarındadır.

İnceleme :1- Yüksek Bilgi sahipleri, Yazıyı bulan yüksek düşünce sahibi kişiler yani, Ön-Türklerdir. Bunlar tarihte İLK’leri vermişlerdir. Tek Tanrı inancını kuramsallaştırarak tek Tanrı kavramını ve Din felsefesini vermişler, İlk siyasal birlikler, İlk kentler, İlk kere açılan oklular, İlk tarihçiler vb… Bu Ön-Türk Uygarlığına aittirler.

Tarihini kat’i tespit ettiğimiz İlk kurulan egemenlik BİR-OY BÏL’dir (…8500 /1517)

İnceleme 2 : Ön-Atalar , Tibet’ten binlerce yıl öncedirler Moğolistanı onlar kurmuşlardır. Himâlayalar, egemen oldukları geniş topraklara dahildir.

İnceleme 3 : halkın anlattıkları kaynak olduğuna göre , zaman ve yeri bilinmeyen, bunun yanında doğruluk derecesi ise söylenti çerçevesinde kalırlar, Zaten yazarların hepsi EZOTERİZM çerçevesinde kalmakta yaani hayal ile gerçek arasındaki kavramlardan söz etmektedirler.. .

İnceleme 4 : Gobi ve Hangay…Yüksek seviyede düşünce sahibi olan ve Tek Tanrı kavramına erişmiş olan Ön-Türklerde BUĞUN TUR’lar yani rahipler meclisi vardır. Bunlar en başta BOLTI’ları ,dinsel fikirleri tartışır ve kayd ederler bunun yanında da , duydukları gördüklerini kısacası yaşadıkların (-1517)den (-512) ye kadar 1000(bin)yıl ,tahta panolar kayın kabukları, biri tür kağıt

(Ön-Türklerin Kâğıdı icat ettiklerini düşünmemiz gerekmektedir)ve öteki yazıya elverişli eşya üzerinde tespit ederlerdi.(K.MİRŞAN).

İncelemeyi derinleştirelim : (-1517 tarihi ikinci büyük Ön-Türk egemenliği olan AT-OY BÏL’dir. Bu Devlet (-879)da sona ermiş, yeniden organize olarak TÜRÜK BÏL adıyla ortaya çıkmış ve isdan sonar ve Kül-TÏgin’in 575’te ölümnden 5 yıl sonra 580’de sona ermiştir.. Bu gösteriyor ki, Buğun Turlar 1.000 yıl içinde bu iki egemenlik ve halkları hakkında düşündükleri, buldukları, bildikleri gördükleri ve yaşadıkları hakkında geniş bilgiler vermişlerdir.

Bu Rahipler , milyon yıllar önce bir deniz olan Taklamakan çölünden Gobi’ye doğru uzanan MİRAN (Tun-Huang)kenti dolaylarındaki çok sayıdaki mağaralara yerleşmiş olacaklardır.

Miran, Ön-Atalarımızın kurduğu ilk üniversite şehri İdi : İB-İS BOLIQ , yani Bu mağaralar sonraları Batılılar tarafından BİN BUDİST MAĞARASI diye adlandırılmışlardır*. Demek ki başlangıçta Ön-Türk Rahiplerini yaşadığı belki sayısı henüz 1.000 olmayan mağaralar , sonradan ( 5’nci ve 14’ncü y.yıllarda kaçmak, göç etmek gereğinde kalan Budist rahipler tarafından kullanılmış ve onlar sayıyı bin’e çıkarmışlardır? Bu konudaki karanlık noktaları tarihçilerimiz ortaya çıkarabilirler… Eğer , Ön-Türk alerjileri izin verirse?...

Mağaralarda, Macar tarihçi, Aurel Stein’in bildirdiğine ve resimlerini de yayımladığına göre Manikeist Uygur, Uygur, Köktürk yazılarının yanında işgalcilerin yazıları, Sanskritçe, Brahmanca, Tibetçe yazılmış yüzlerce belge vadır.**

Bu mağaralar Çin işgali ile, Türk ve Dünya tarihine önemi düşünülemeyecek derecede olan bu panolar ve diğer belgeler, Kamyonlar, develerle, Berlin, Paris, Londra ve Pekin müzelerine kaçırılmışlardır.***Büyük bir Türk kültürünün ortaya çıkmaması için bu müzeler bu belgeleri dikkatle saklamaktadırlar. Türk tarih Kurunu başkanı Sn Halaçoğluna ve Türk kültürünün ortaya çıkmasından utanç duygusu taşımayacak kişi ve kuruluşlara saygılarla bildiririm.

Eğer, düşünülürse, 1.000 yıl süreyle bu rahiplerin – elbetteki - gizli çalışmaları

duyulmuş bilinmiş, bazı sızan bilgilerle, söylentiler , dalgalar halinde yayılmış kulaktan kulağa ilâvelerle, hayâl gücünün verdiği güçle inanılmaz noktalara varmıştır:

Girilemeyen yer altı mağaraları ,gizli yollar, gaipten, kaybolmuştan, haber veren kâhinler , bunların üstün kudretleri, bir takım ışıklar, alevler, şekiller , sihirli taşlar, heykeller, mucizeler, yüzlerce yıl gelişmiş gerçekten çok uzaklara gidilmiş kısacası EZOTERİZM çerçevesinde AGARTA denen bir efsaane yaratılmıştır. Adı üstünde bir EFSAANE…. Mantık sisteminin sistemsizliği gösteren anlatılar.

İnceleme: Su yolları . Bu mağaralardan başka, Orta Asya’nın çöl kısmında yaşayan Asyalı kardeşlerimizin, her biri ayrı bir Mühendislik şaheseri olan , çölün altında açmış oldukları kilometrelerce su yolları da Orta Asya’da efsane arayan seyyahların hayâlini harekete geçirmiş olmalıdırlar.

İnceleme : 600 yıllık efsâne :Bugün AGARTA denen efsaneyi 600 yıl geriye götürüp bu tarihi çok eskiymiş gibi algılayanlar bu seçtikleri tarih ile çok gülünç durumdadırlar. Ön-Türk rahiplerinin ve esası oluşturan bilgilerin son tarihi (-512) olduğuna göre 1.000 yıl geride kalmışlardır.

Ancak, Budist rahiplerin son geliş tarihi olan 1400 esas alınırsa, o zaman 600 sayısı geçerli olabilir

AGARTA . Sn Lâle Gürman’ın gönderdiği Mustafa Süreyya Sezginin( <_script> n <_script>musugin@gmail.com<_script> <_script>Bu mail adresi spam botlara karşı korumalıdır, görebilmek için Javascript açık olmalıdır <_script> <_script>) 30 kadar tablodan oluşan açıklamasından ilginç noktaları aşağıya alıyoruz .

tablo10 KILIÇ: İskitler tarihe (- 1517)de At-Oy Bïl Konfederasyonunda OQ-UŞUY(OQ halkı federasyonu)adıyla ayak basmışlardır: kılıç, İskitlerde kudret sembolü diye bulunmaktadır. Almanların Niebelungen Efsanesine geçmiştir. Wagner’in Siegrfried operasında Meşhur NOTHUNG( gizemli kılıç) aryasıyla bulunur Antalya’ da PERGA kalıntılarında büyük bir giriş kapısının üstünde görürlür.

Tablo 17 . Bilge kişi, Ön-Türkçe damgalar :

  • Dört kolludur. 4sayısı, dört cihan yani EVREN sembolüdür.
  • Kollardan ikisinden biri yari öteki göğü gösterir.Bu, yeryüzü bereketini Güneş yoluyla Tanrıya , tanrını da yeryüzünde bereketin devamı için güneş ışınlarını yılan şeklinde yeryüzüne göndermesi kavramını ifade eder. Kazakistan’da Tamgalı vadisindeki (-8000) kaya resminde bu kavramları görürüz :Ön-Türk Kozmogonisin, ifade eder(K.Mirşan)
  • Mevlevîlerimizin duruşu buradan çıkmadır
  • Bu duruş ayni zamanda OZ damgasıdır, Tanrıyla özdeşleşmeyi ifade eder.
  • Söz konusu kollarının avuıçlarında ., Tanrıya can’ın uçuşunu ifade eden iki damga bulunur.
  • Bilge kişi’nin ışıldayan göbeğinin üstünde el ve başparmaklar ËD, yaratma , yaratan, damgasıdır
  • Kızıl renkli parlayan İKİ GÖZ; Düaliteyi yani yeryüzünde her şey çifttir. Ancak, yaratan tektir anlamını verir
  • Başın üstündeki şekil sonu gelmeden daima döner. Ön-türk damgası değildir fakat, ebediyetin timsali olabilir.


Tablo21 MU Kıt’ası. MU kıt’ası İlk dünya devleti olan BİR-OY BÏL’dir.(K. Mirşan). Bu devlet evrensel uygalıklardaki İLK’leri söylemiştir.Yukarda sözünü etmiştik: : 80 binlerde doğan İnsan üstü kudret kavramından TEK TANRI kavramını kuramsallaştırılması, Gök, Güneş, Ateş kült’leriyle Tanrıdan geliş ona varış, kişiler arsasında eşitlik, Yazının icadı, ilk kere okullar açılması, ilk siyasal kuruluşlar, ilk kentler, Astrofiziğe ilkadım, vb, uygarlıkların temelini oluşturan öğeler, göçler yoluyla tüm dünyaya yayılmış ve DİP kültürü oluşturmuştur.Bugün bu devletin askeri teşkilat ve gücünü açık ve seçik bir şekilde bilmekteyiz(K.Mirşan)başka bir makalede bu konuyu geniş olarak görürüz.

Tablo 17 Gamalı haç : Hitler, üstün Irk iddiasıyla dünyaya egemen olmak üzere bir kaynak arıyordu. O zamanlar ortaya atılmış olan Hint-Avrupa uygarlığına sarıldı ve HİNT-CERMEN adını verdiği bir imparatorluk kurmak istedi.Bu arada Hindistan ve Tibet’te görülen ve çok cahilcesine GAMALI HAÇ denen şekli timsal olarak aldı ve Nazilere pazubent yaptı.

  • Ön-Türkçe tersine (L) harfı ÖG damgasıdır, anlamı felsefi- yüksek düşünce yani Tanrıya erişmek için gerekli düşünce demektir
  • Ön-atalarımız 4 adet ÖG damgasını uçlarından bir haç şekli oluşturacak şekilde birleştirmişlerdir.. 4 sayısı, Dört cihan demektir ki, bu şekil 4 cihanda Tanrıya erişme düşüncesine sahip olma demektir.
  • HAÇ diye görülen şekil ise, Ön-Türkçede, OQ damasıdır Günahsız olmayı ifade eder. İ.S.4’ncü yılda Vatikan tarafından kabul edilmiştir.
  • Aslında meydan gelen şekil HAÇ değil, damgasıdır, El işlerinde bu şekil genelde 5 kollu olarak geçer ve adı yanar/ döner’dir. Çünkü şekil , dönme hissi verir. Bu damgası Ruh’un dönerek Tanrıya erişmesini ifade eder.
  • Bu ön-Türkçe damgayı Kandıra hazinesindeki 123 parça Sikke üzerinde buluruz(prof.M.Tekin , Bizans Sikkeleri, Yapı Kredi bankası) Araştırmacılarımız bu damganın “yeldeğirmeni” diye değerlendirmişlerdir.
  • İstanbul Arkeoloji müzesinde Bizans sikkesi denen ve 1numara ile kayıtlı olan sikke gene bu damgayı taşır(Prof. A.Alpay, İst. Archeo. Mus. A Turizm, 1995)
  • İ.Ö. 500 tarihi verilen bu sikkeler bu tarihte, İstanbul’da Bizanslıların değil , Ön-Atalarımızın bulunduklarını gösterir.
  • Bu sikkelerin öteki yüzünde Ön-Türkçe OY-ÖGÜY ; yani düşünme yeteneği yazılıdır(K.Mirşan)
  • UÇ damgası şeklinde düzenlenmiş olan bu ÖG damgaları, Kilim, Hallarımızda mevcutturlar. Antalya Yat limanında bir evin tahta penceresi bu UÇ damgasıyla r.bir sanat şaheseri olarak süslenmiştir.( eğer ,hâlâ duruyorsa?)


İstanbul Arkeoloji Müzesinde Bizans Sikkeleri No.1.

img503/6701/agartagc6.jpg


(*.**.***) Bilinmeyen İç Asya ,L. Ligeti, Türk Dil Kurumu yayınları , no.527- S. Karatay)

ŞAP YALAMIŞ EŞEK GİBİ SIRITANLAR

Bloguma bu güne kadar bu arkadaşların yazılarını koymamaya çok dikkat etmiştim.Hala da öyleyim.Ergenekon mudur bilmem ne kon ise adı konulan ve Cumhuriyetin kuruluşundan Atatürk'e oradan Osman Gazi'lere ve de Bilge Kağan ve Kültginlere kadar herkesin üyesi olduğu bu "Terör Örgütü"(!) meğer Türk Milletini dış tezgah ve dümenlerden korumak devlet içindeki yabancı,sömürgeci emperyalist işbirliğini kırmak için kurulmuş.Bunu Savcının "İddianamesi" söylüyor.
Ben de sizlerle birlikte öğrendim.Bu örgüt,siyasi parti kurup reklama dayansaydı bu kadar iyi tanıtılamazdı.
Terör (!) Örgütünün Kuruluş ilkelerinden birini de dün akşam haberlerde Kanal D'de dinledim.Neymiş o ?
"Emperyalizmin (Amerikan ve Avrupa sömürgeciliği ve işgal hareketlerinin) bütün ayaklarını kırmak" mış.
Kurban olurum ben böyle terör örgütüne.Nerede askere alıyorlar?Ben 50 yaşındayım okuyan çocuklarım var ama ben de yazılmaya hazırım.
Bu vatan sahipsiz değildir ve milletin dinini,saflığını kullanarak iktidar olan,Atatürk yüzünden ülkeyi Avrupa'lılara teslim etme şansını kaçıranlara bu gün gün doğmuştur.
O gün onlar için kara bir gün olacaktır.
Hele şu kapatma davası bir neticelensin.Bu ülke sahipsiz değildir.36 Padişah ve 10 Cumhur başkanının hakedip takamadığı (!) o "Kutsal Haç" nişanını takanlar acaba İngiltere'ye hangi hizmeti yapmıştır da 11.Cumhurbaşkanı olan (Kayseri'de Rize Göçmeniymiş) Pontuslu Abdullah Gül efendi hak etmiştir.En zayıf zamanında bile hiç bir Osmanlı padişahının kabul etmediği,hatta böyle önerenleri kovduğu bilinirken bu Pontus güzelleri nişanı pek de beğenmişler ki sırıtmaktan, şap(*) yalamış eşek gibi ağızları kulaklarına varmıştır.
Uyan Türk Milleti ayağın kaymak üzere!!!


Ve halkın dükkan kapattığı ekonomik kriz ortamında, 65 milyarlık yüzükler takanlar (Yukarıdaki sırıtan hanımefendi),16 yaşındaki oğluna milyarlık İnternet dağıtım şirketleri kuranlar (yukarıdakiler) ülkemizi bedavaya vermemişler anlaşılan.Parmağında 65 milyar gezdirenin cukkasında neler vardır kimbilir.(İngilizlerin bu konularda cömert olduğu söylenir.) Üniversitelerde öğretim üyelerinin maaşları mı yükseldi de haberimiz yok,yoksa MKE'den emekli usta maaşları ve emekli ikramiyeleri eskiden çok mu yüksekti?
Sayın Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı olan siyasetçiler içinde rüşvetle en uzun süre suçlanan biri olmasına rağmen bu kadar "görgüsüzlük" içine düşmemiştir.Kürt Özal'ın şaşkın karısı ve Rum Abdullah ailece bu görüntüleri verirken çekinmemişlerdir.Bunu eleştirmek de suç olamaz da değildir de zaten.
Türk Milletinin her ferdi ülkesinin nereye götürüldüğünü sorgulamak zorundadır.Ben Doğu Perinçek'ten daima kuşkulandığımı hep yazmışımdır.Bu kuşkumu ise AKP Ergenekon tertibi ile netliğe kavuşturmuştur.Sağolsun.
"Bağımsız Türkiye" diyen bu insanlara bundan sonra destek vereceğim.Ne kadar becerebilirsem.
Şimdi kısa bir tarih turu yaptıracak,ülkemiz içindeki dış kumpaslara aracılık eden ihanet çemberini gözler önüne seren değerli bir yazıyı sizlere sunuyorum.Umarım faydalı olur.

Türkiye ancak silahla çözebileceği sorunlarla yüz yüze gelmiştir
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek:
VATANSEVERLİĞE ERGENEKON DEDİNİZ!
ERGENEKON'U ASIL ŞİMDİ GÖRECEKSİNİZ!


Yeni Şafak'ın 3 Haziran 2008 günü birinci sayfada başlık üstünden yayınladığı haberi sevinçle okuduk. Aynı haber, İBDA-C'den isim çalan Taraf gazetesinde bir gün önce yayımlanmış.

GENELKURMAY'IN "YENİ DÜŞMAN" TANIMI
Genelkurmay "düşman" tanımını değiştirmiş, yeni düşman Kuzey Irak'tan işgal tehdidini yönelten o büyük devlet!

2002 yılının 24 Temmuz günü ABD Ordusu Nevada'da 22 gün süren Türkiye'yi işgal tatbikatı yapmadı mı? Bu tatbikata Bin yılın Meydan Okuması (Millenium Challenge 2002) diye pek iddialı isimler takmadılar mı?

2003 Temmuzunda başımıza çuval geçirmediler mi? En önemlisi BOP diye Türkiye'mizi parçalama projeleri yapmadılar mı? Hatta haritalarını bile NATO toplantılarında subaylarımıza göstermediler mi?

Bu durumda Genelkurmay, "düşmanın siyasi, fiziki, ekonomik, psikolojik işgaline uğrayan bölgede" işgali engellemek ve vatanı kurtarmak için Gayri Nizami Harp, yani özel savaş hazırlığı yürütmeyecek de, teslim bayrağı mı gösterecek?

YAPMASA SORUMLU OLUR
Belgeler asıllarına ne kadar uygun bunun hiç önemi yok. Yeni Şafak'ın duyurduğu, işgalciye karşı özel savaş hazırlığı Türk Ordusu'nun bugünkü merkezi görevidir. Ordu, elbette bu görevini yapacaktır ve yapıyor. Eğer yapmasaydı, sorumlu olurdu.

ABD'nin emperyalist çıkarlarına hizmet eden kontrgerilla anlayışı, daha 1990'ların başında terk edilmiş ve Türk Ordusu cephesini Irak'ın Kuzey'inden gelen tehdide dönmeye başlamıştı. ABD'nin buna cevabı 1993 yılında geldi; Jandarma Genel Komutanı Org. Eşref Bitlis'i şehit ettiler.

DÜŞMANIN TELAŞI
Özel savaş, artık Süper NATO dönemindeki gibi ABD için değil, vatan savunması içindir. Yeni olan budur!

Tehdidi yöneltenler bundan rahatsız. Düşmanın ülke içindeki kuvvetleri de telaşa düşmüş ve korkmuş. ABD ve İsrail güdümlü AKP iktidarı ve Neoliberal-Fethullahçı medyası çırılçıplak meydanda. Hangi cephede yer aldığını utanmadan sergiliyor.

12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde, ABD'nin "Bizim oğlanlar" dediği Amerikancı darbecilerin çizmelerini öpenlerin, 1990'lardan beri Türk Ordusu'na karşı psikolojik savaş görevi yapmaları anlamlıdır.

O zaman da Amerikancıydılar ve SüperNATO güdümlü kontrgerillanın elemanı olarak görev yapıyorlardı; bugün de aynı görevi bu kez Fethullahçı Gladyo'nun maaşlı memurları olarak yürütüyorlar.

AKP'NİN YAYIN ORGANLARI
Yeni Şafak ve teferruatları, bu yayınlarıyla Türk Ordusu'nu neredeyse "terör örgütü" olarak ilan ediyorlar. Yeni Şafak AKP'nin gayrı-resmi organıdır. Türkçesi Hükümet, basındaki aletleri aracılığıyla Türk Ordusu'na karşı savaşıyor. Bu da "manzara-i umumiye"nin bir parçasıdır. İktidar sahipleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Esas Hakkındaki Görüşü'nde belirttiği gibi "çıkarlarını yayılmacıların emelleriyle birleştirmiş" durumda.

AKP BU NEDENLE KAPATILACAK
AKP niçin kapatılacaktır, çok açık. Çünkü Türkiye'ye işgal tehdidi yönelten "yeni düşmanla" ve içerideki bölücü ve gerici aletleriyle cephe tutmuştur. Tayyip Erdoğan'ın 31 yerde ilan ettiği Büyük Ortadoğu Projesi görevi, bu açıdan bir ihanet itirafıdır. Abdullah Gül ise, işgal tehdidini yönelten o devletle "2 sayfa 9 maddelik gizli anlaşma" yaptığını kendi ağzıyla itiraf etmiştir. (Vatan, 24 Mayıs 2003)

Durum açıktır ve ürkütücüdür: Türkiye'nin tepesinde, Genelkurmay'ın "yeni düşman" diye tanımladığı devletin görevine girenler ve gizli sözleşme yapanlar oturmaktadır.

AKP'yi kapatma davası bir vatan savunması davasıdır.

VATAN SAVUNMASI İÇİN HALKA DAYANAN ÖZEL SAVAŞ
Cepheler kurulmuştur. AKP ve aletleri, vatan savunmasını suç olarak görüyorlar; Türk Ordusu'nun işgal tehdidine karşı bütün milleti seferber eden, halka dayanan özel savaş hazırlığına cepheden saldırıya geçtiler.

Görevdir, yaparlar!

Türk Ordusu da görevini yapıyor.

Genelkurmay Başkanı'nın özel savaşta görev alacak halk önderlerine, "sivil personele" yazdığı metin, her yurttaşın gönlüne akan, ciğerlerini dolduran, göğsünü kabartan bir görev belgesidir. Bu metin belgenin aslı mıdır, değil midir, hiç önemi yok. Yeni Özel Savaş anlayışının ruhunu veriyor.

TÜRK ORDUSUNA "TERÖR ÖRGÜTÜ" SUÇLAMASI
AKP'nin güdümündeki organların Türk Ordusu'nun işgale karşı özel savaş hazırlığına savaş ilan etmeleri, her vatan savunmasının aynı zamanda bir "iç savaş" olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. İşgalcinin tarafında olanlar, vatan savunmasını suç olarak görmektedirler. Bu nedenle Emniyet Genel Müdürlüğü raporunda görüldüğü gibi milliciliği "terör" kapsamı içine almışlardır. Sönmez Köksal ve Cevat Öneş gibi eski SüperNATO yetiştirmesi MİT yöneticileri de, PKK'yı "terör" kapsamından çıkartan ve yurtseverliği terörizm olarak gören anlayışın reklâmında görev yürütüyorlar.

Öyle bir hava yaratmışlardır ki Genelkurmay Başkanı savunmaya geçerek "Türk Ordusu suç örgütü değildir" açıklamasında bulunmuştur.

BÖYLE GİTMEZ
Bu böyle gitmez.

Bu süreçte ya AKP, Türk Ordusu'nun vatan savunması hazırlığını resmen "terörizm" olarak ilan edecektir; ya da AKP kapatılacak ve Türkiye dış tehdide karşı milletin bütün olanak ve yeteneğini planlayan, örgütleyen harekete geçiren ve bir milli hükümete kavuşacaktır.

İyi niyetli, temiz yürekli yurttaşlarımız olanlara inanmak istemiyor, isyan ediyor. "Türk Ordusu nasıl 'terör örgütü' ilan edilebilir" diye düşünüyor.

ERGENEKON OPERASYONUNUN FOYASI ÇIKTI
Ocak ayından beri yürütülen Ergenekon Operasyonu, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni ve İşçi Partisi'ni, devlet içindeki bütün yurtsever kuvvetleri açıkça "suçlu" ve "terörist" olarak göstermiyor mu?

ABD ve AB'nin taktığı ad, "Ergenekon terör örgütü" değil mi?

Neoliberal-Fethullahçı medyada, aylardır isimleri verilerek darbecilikle, suç örgütü kurmakla, terör faaliyetinde bulunmakla suçlanan komutanlar, dünkü ve bugünkü Genelkurmay başkanları, kuvvet komutanları, ordu komutanları, siyasal parti başkanları ve yöneticileri, vatansever aydınlar değil mi?

"Ergenekon terör örgütü" operasyonunun foyası meydana çıkmıştır. ABD'nin "uluslararası terör" diye suçladığı faaliyet Türkiye'de, Irak'ta, Afganistan'da, Orta Asya'da, dünyanın her yerinde vatan savunmasıdır; milli devletlerin haklı direnmesidir.

ANCAK SİLAHLA ÇÖZÜLEBİLECEK SORUNLAR
ABD'nin silah kullanarak gelip Irak'ın kuzeyini işgal ettiği 1990'lı yıllardan beri, Nazım Hikmet'in deyişiyle "Bağır bağır bağırıyoruz", Türkiye ancak silahla çözebileceği sorunlarla yüz yüze gelmiştir.

Türkiye ancak güçlü devletle, güçlü orduyla barışı koruyabilir. Geçen hafta Kadıköy'de Türk Bayrağı yakanlar ve onları utanmadan destekleyenler, Türkiye'nin direncini tahrip ederek, barışa değil savaşa hizmet ediyorlar. Bunlar düşmanın iç cephedeki kuvvetleridir. Arkalarında AKP iktidarı olduğu için bugün küstah ve şımarıktırlar. Ancak işte o iktidarları yıkılıyor ve dağılıyor. Türkiye, milli hükümetini kuracak ve emperyalist düşmanın içerdeki yıkıcı faaliyetini kesinlikle etkisiz hale getirecektir. Halkın yüzde 99'u Türküyle Kürdüyle vatan savunması mevzisindedir. AKP'ye oy verdiği söylenen yüzde 47, vatan savunması için her uygulamanın yanında yer alacaktır. İşte milli irade budur.

AKP'nin organları, istedikleri kadar suçlasınlar, ne kadar çamur varsa toplasın gelsinler, Genelkurmay'ın özel savaş hazırlıklarını yürütmesi, Ordu için bugün merkezi görevdir; şarttır. Ordu bunları yapmayacaktır da resmigeçit örgütüne mi dönüştürülecektir, yoksa ABD'nin vurucu gücü mü olacaktır?

BANKERİN İNTİHARI NEYİ SİMGELİYOR
Banker Kastelli'nin intiharı, insani açıdan acı bir olay! Ancak bu olay, küresel tefecilik sisteminin çıkmazını, umutsuzluğunu ve yıkımını simgeledi.

ABD merkezli küresel mafya tarikat sistemi çarkını çeviremiyor; yürümüyor. Dünya ekonomisinin merkezi, Asya'ya kayıyor. Atlantik sistemi batıyor.

Dünya tarihinde ancak yüzlerce yılda bir kez görülen bu olay yaşanırken, 3 Haziran akşamı Can Dündar'ın NTV'deki programında Mehmet Barlas, Ekrem Dumanlı, Emre Kongar ve Sedat Ergin'in yaptığı tartışmaya ne demeli?
Sistemin efendileri, gazetecileri vb, yarınları düşünürken! 1960'larda, 1970'lerde, 1980 ve 1990'larda olanların tekrarından başka bir şey hayal edemiyorlar.

BEYLER! KÜRESEL MAFYA ÇATIRDIYOR!
Beyler, küresel mafya sisteminiz çatırdıyor. Atlantik sistemi yıkılıyor. Uygarlığın ekseni artık Asya'da.

Dün olanlar yarın olmayacak!

Yarın olacakları, dünün içinde bulamazsınız!

AKP'niz de o sistemle birlikte gidiyor, anladınız mı?

Vatan savunmasının başına geçen, Türkiye'yi birleştiren iktidar olacak, çağımızın devrim formülünü öğrenemediniz mi?

Türkiye kaçınılmaz olarak bir milli hükümete gidiyor, farkında mısınız?

Türkiye'nin var olabilmek için Kemalist Devrim rotasına girmesi kaçınılmazdır, biliyor musunuz?

Türkiye bu büyük tarihsel atağını, emperyalist tarikatlardan, cemaatlerden, şeyhlerden, ağalardan, her tür Ortaçağ artıklarından kurtulan halkın özgürleşmesiyle, yani gerçek demokrasiyle hayata geçirecek, görmüyor musunuz?

Vatanseverliğe Ergenekon dediniz!

Ergenekon'u asıl şimdi göreceksiniz!
(Son ifade hükümetin ülkeyi nasıl teslim edeceği kastedilmektedir.Asıl onlarınergenekonu çıkacak ortaya demektedir.Son Güngören patlaması dış kaynaklı olup ülkemizin bir kaosa itilmesi işaretidir.Bu şekilde anlaşılmalıdır.)

--
Sevgilerimle
Kemal ŞİMŞEK

AYDINLIK bir GELECEK ancak DEVRİM ile GELECEK


--
Sevgilerimle
Kemal ŞİMŞEK

AYDINLIK bir GELECEK ancak DEVRİM ile GELECEK

(*)ŞAP:Bir çeşit yakıcı tedavi edici doğal bir tuzdur.Bahar mevsiminde çiftleşmeye hazırlanan hayvanlara da iç organların dezenfekte edilmesi için yalatılır.Yaralara,mantar hastalıklarına iyi gelir.Islak cilde sürülerek uygulanır.Cildi gerer.Kadınlar için vazgeçilmezdir.Yıkandıktan sonra vücuda sürülerek beş on dakika beklenirse saç dökülmesi,cilt hastalıkları,yaralara iyi gelir.Yarayı çok yakar dayanması zordur.Nişadır adı ile de bilinir.Aktarlarda kilo ile satılır.
28.7.2008

TARİH TEKERRÜR MÜ

Mailime gelen bir yazıyı aydınlatıcı,bilgilendirici,günümüz şartlarına uygunluğu açısından bloguma koymaya karar verdim.Umarım sizler de beğenirsiniz.
"Tarih tekerrürden ibarettir derler,ibret alınsa tekerrür mü olur?"(Tekerrür=Tekrar etmek)
Keykubat

Nereden nereye? (
SIRRI YÜKSEL CEBECİ)
-----------------------------------------
Bugün, Lozan Barış Antlaşması'nın imzalanmasının 84. yıldönümü. 84 yıl önce esaret ve zillet belgesini yırtarak, özgürlük ve bağımsızlık tapusunu cebimize koyduk ama, aradan geçen yıllar bizi nereden nereye getirdi?
Sayın Başbakan'ın çok sevdiği bir sözdür bu. Uzun konuşmalarını genellikle "Nereden nereye" diyerek bitirir.

Evet, nereden nereye?
Gülsev Eyüboğlu, bu sorunun cevabını o kadar güzel vermiş ki:
"Birinci Cihan Savaşı sona ermiş ve 'Dünyaya özgürlük demokrasi' getirmek için cansiperane topyekun savaşan İtilaf Devletleri (AB, İngiltere, Fransa, İtalya, Rusya..vb..) yenilgiye uğrattıkları devletlere 'Özgürlük ve Demokrasi' yerleştirmek için ikili anlaşmalar yapmaktadırlar(!)

Ortak akıl mitingleri
Bu bağlamda savaşa Almanya'nın müttefiki olarak giren Osmanlı Devleti ile de 30.Ekim 1918 Mondros Anlaşması imzalandı. Oysa Osmanlı Devleti aslında karşı taraf olarak savaşa girdiği İtilaf Devletleri ile Avrupa Birliğine katılmak amacıyla 1839,1856 yıllarında Islahat ve Tanzimat Fermanları diye anılan anlaşmalarla devam eden 'sosyal, ekonomik, askeri, eğitim, sağlık, tarım ve hukuk' alanlarında tam işbirliği içindedir. Mondros Anlaşması imzalandığında da bu işbirliği devam etmektedir!
Bir nevi 'Özgürlük ve Demokrasi' getirilmek amacıyla taraflarca imzalanan 30 Ekim 1918 Mondros anlaşmasının hemen ertesi günü; Osmanlı Padişahı VI. Vahdettin ve Damat Ferit Paşa yönetimindeki Osmanlı Hükümeti, Mondros anlaşmasını uygulamak için harekete geçtiler.
Padişah ve Damat Ferit Paşa'ya yakınlığı ile bilinen bu büyük 'Demokrasi ve Özgürlük' anlaşmasını desteklemek için hemen;1915 yılında "Hürriyet ve İtilaf Partisi" yapılan 'Ermeni tehcirini'' kınamak için 'ortak akıl mitingleri' düzenlediler!

Boğazlıyan Kaymakamı asıldı
Bu şiddetli mitingler üzerine,Padişah ve Damat Ferit Paşa Hükümeti 'Ermeni tehciri sorumlularını (!)' cezalandıracaklarını ilan ettiler. Aslında, Ermenilere tehcir sırasında her türlü zalimliği yapan (!) devlet içinde yuvalanmış bu Ergenekon çetesi: İstanbul basını tarafından tüm ayrıntılarıyla zaten 30 Ekim Mondros Anlaşması'ndan önce ortaya çıkarılmıştı. İstanbul basınının sorumlu gazetecilik yaparak belgeleriyle ortaya çıkardığı bu çetenin mensuplarından Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey tutuklandı. Çok adilane bir yargılama sonunda(!) 9 Nisan 1919 günü idam edildi.
Ancak, devlete ve hükümete başkaldıran şer odakları ulusalcı isyancılar (ki bu şer odakları taa.. kökleri 1856 lara dayanan Avrupa Birliği'ne girme fermanlarına da şiddetle karşı çıkıyorlardı) mitingler yaptılar. Bu mitingler üzerine Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi, idam edilen Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey'in yargılanması ve mahkeme kararının kanunlara uygun olduğu fetvasını çıkardı."
Gülsev Eyüboğlu'nun ilginç mektubunu aktarmaya yarın devam edeceğiz.

--------------------------
İşgal yılları gibi..
------------------------
Lozan Barış Antlaşması'nın, yani Türkiye'nin bağımsızlık senedinin imzalandığı 24 Temmuz 1924'ten bu yana geçen 84 yılda nereden nereye geldik?
Lozan'dan önceki zillet ve esaret, bugün de devam etmiyor mu?
Dünkü yazımızda, Gülsev Eyüboğlu'nun mektubuyla bu soruya cevap vermeye çalışmıştık.
Eyüboğlu, mektubunun bugünkü bölümünde, Padişah ve Halifelik Makamına ve hükümete karşı gizli çeteler kuran Ergenekonculara karşı nasıl mücadele edildiğini anlatıyor:
"Osmanlı Devleti'ne karşı bölücü yıkıcı faaliyetlerde bulunan bu isyancı Ergenekon çetesine karşı mücadelede hükümete, müttefik güçler de çok yardımcı oluyorlardı.

1) Müttefik güçler tespit ettikleri 36 çete mensubu teröristin hemen tevkif edilmelerini istediler.

2) Hükümet Başkanı Damat Ferit Paşa da ayrıca 22 Ergenekon çetesi mensubunu Divan-ı Harb'e verdi.

3) Divan-Harp Mahkemesi; 5 Temmuz 1919 da Almanya'ya kaçan teröristleri (!) idama ve çeteye yardım yataklık eden sabık Şeyhülislam Musa Kazım Efendi'yi sürgüne mahkûm etti.

4) Ancak bu arada tevkif edilen çok sayıda Ergenekon çetesi mensubunun hapisten kaçırılma şüphesi taşıyan Damat Ferit Paşa ve hükümet; tevkif edilen 67 terörist ve çete üyesini (ki bunlar arasında bürokratlar, gazeteciler de vardı) 28 Mayıs 1919 da önce Mondros şehrine, oradan da Malta'ya sürgüne gönderdi.

Kim dinler "akil adamlar"ı
5) Devletin başı Padişah VI.Mehmet Vahdettin; tüm bu olanlar için 'Sükun ve Asayiş' içinde kalınmasını emretti. Bu maksatla devreye "Akil Adamlar"ın girmesini istedi.Padişah emri üzerine hemen 'Heyet-i Nasihat' heyetleri kuruldu. Bu 'Heyet-i Nasihat'ta görevli akil adamlar; Trakya'ya ve İzmir'e gönderildiler. Ancak işgal altında olan İzmir'de iktidarın akil adamları çoğunluk tarafından dinlenmedi.Çünkü oralarda da Ergenekoncu çeteler vardı. Barış ve kardeşlik için gelen 'Müttefik Devletler Güçlerine'(!) karşı, devletin çıkardığı kanunları yok sayarak mukavemet ediyorlardı.

6) 'Demokrasi ve Özgürlük' için İzmir'e gelen müttefiklere yardımcı olması gerekirken (çünkü hükümet barışı sağlamaya gelen dostlarımıza (!) her konuda yardımcı olunmasını emretti) İzmir Vali ve Komutanı Nurettin Paşa; devleti yıkmak için faaliyet yapan şer odağı terör örgütü ne yardım ettiği şüphesiyle İstanbul İngiliz Komiseri'nin isteği doğrultusunda görevden alındı.

"Tüm Anadolu'yu işgal ederiz"
7) Osmanlı Devleti'nin Padişah ve İslam âleminin Halifesi Vahdettin Hazretleri'nin emrettiği 'Sükûn ve Asayiş' fermanına istinaden, İstanbul da görevli ABD Komiseri General Milne' nin isteği üzerine, bu sefer 14 Mart 1919' da Erzurum 9.Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa İstanbul'a geri çağrıldı. Hükümet tarafından gönderilen çağrı emrinde 'Eğer Yakup Şevki Paşa çağrı emrine uymayıp Erzurum'dan ayrılmadığı takdirde müttefik orduları, özgürlük ve barış anlaşması Mondros gereği bütün Anadolu'yu işgal edecektir' yazıyordu. İstanbul'a dönen Erzurum 9.Ordu Komutanı Ali İhsan Paşa; Haydarpaşa Tren Garı'nda 'Görevdeyken gizlice hükümet aleyhine isyancı çete üyeliğine karıştığı ve görevinin sorumluluk alanı içinde olan Güneydoğu Anadolu'da Ermenilere zulüm yaptırdığı' (!) için İngiliz askerleri tarafından yakalanarak tevkif edildi."
Gülsev Eyüboğlu'nun mektubu bitmedi.

------------------------------------------
İşgal ve çeteler
--------------------------------------------
Bugünkü Türkiye'nin, işgal yıllarındaki Türkiye'den farkı var mı, yok mu? Gülsev Eyüboğlu, mektubun üçüncü ve son bölümünde, bu soruya cevap veriyor:

"1)İngilizlerde Mondros Anlaşması'na istinaden 9.Mart 1919 da Samsuna asker çıkardılar. Çünkü bu şer Ergenekoncu çeteler orada yaşayan Rum ve Ermenilere karşı zalimlikler yapıyor (!) Bu masum Rum ve Ermenileri (!) isyancı çetelere karşı korumakta Osmanlı güvenlik güçleri yetersiz kalıyordu(!)

2) Karargâhı Nusaybin ve Havalisi olan 6.Ordu Komutanlığı da zaten 09 Şubat 1919 da İstanbul Komiseri General Albeny'nin isteği üzerine kolordu düzeyine çevrildi.

3) İstanbul da bulunan müttefik devletleri komiserleri; aslında İstanbul'da işgal için değil, Osmanlı Devleti'yle imzalanan 'özgürlük ve demokrasi' anlaşması Mondros Mütarekesi'ne istinaden Osmanlı Devleti ve Hükümetine yardımcı olmak amacıyla oradaydılar (!) Fakat çoğunluğu ordu içinde olan subayların bu çete kurma hareketleri sunucu ilerde mecburen İstanbul'u işgal edeceklerdi.

Çeteleşen şer odakları (!)
4) Zaten Osmanlı Hükümeti de, 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi gereği 24 Kasım 1918 de başlattığı 'Devlete karşı isyan eden hükümeti devirmek' kastıyla devlet içinde çeteleşme oluşturan dünya ile bütünleşmek için müttefiklerle yapılan anlaşmalara karşı çıkan çetelere karşı başlattığı mücadelede başarılı olamadığı için; mecburen (!) 'Mondros Mütarekesi' gereği; müttefikler itilaf devletleri tarafından fiilen 16 Mart 1920 de işgal edildi.

5) Medeni dünyayla ve Batılılarla bütünleşmek amacıyla 1856 dan beri uğraşan Osmanlı Devleti hükümetleri ve son dönem hükümeti; basının da ortaya çıkardığı kökleri 10 Ocak 1913 lere kadar dayanan ve Osmanlı Devleti'ni istikrarsızlaştırmak,mevcut hükümeti yıkmak için -içlerinde yüksek ordu komutanlarının da bulunduğu- çete kuran (terör örgütü) şer odaklarına karşı 24 Kasım 1918 de başlattığı tüm tevkiflere rağmen başarılı olamadı.
İşte böyle...


--
Bir Gece Ay Yıldızlara Yıldızlar Aya,
Muştulayacak ki O Zaman,
Başkaları da Benim Dilimi Konuşacak.
Dizginlerini Çekerek Zamana Dur Diyeceğim,
Duracak.
Bir Sabah Tan Atarken Yüce Tanrı Dağından,
Kürşad'ın Gür Sesi Duyulacak:
Atlar Vey Irmağında Sulansın,
Güneş Doğduğu Yerde Karşılansın.
Emri Tekrar Edecek
Gök, Toprak, Deniz,
Bozkurtlar Uluyacak Bütün Anadolu'dan:
Biz de sizdeniz, Biz de Sizdeniz.

Not:Bilmeyenler için (!) işareti olayın ters anlamda anlaşılması veya alay etme anlamında kullanılır.Olay yazıldığının tersi şeklinde anlaşılmalıdır.
28.7.2008