"Türkiye Türklerindir +40" Bloguna Hoş geldiniz!!!

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.
Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.
İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!
Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.
Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Hakkımda

Fotoğrafım
Balıkesir , Bandırma , Türkiye
KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER, BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI PLANLARA RAZI OLURLAR.Keykubat- ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ, ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ, ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR. VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE SAHİP,HER TÜRLÜ EMPERYALİZME KARŞI ÇIKIN!!! Keykubat

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Translate

Bu Blogda Ara

15 Kasım 2010 Pazartesi

TANRI HERMES İNGİLİZ TACININ LOGO SAHİBİ



HERMES,EN HİLEKAR,DÜZENBAZ TANRI


HERMES-(Hileci,üçkağıtçı Tanrı) Grek mitolojisinde yer altı dünyası (ahret) ile ilişkilendirilen tanrıların büyük habercisi(Mesih)dir.Arkadya’da (Cyllene) Sillene Dağında doğdu.Ayrıca,çobanların,yanından gelip geçen gezginlerin,yolcuların,hudutların,inek sürülerinin,hitabetin,nüktenin,şiir ve edebiyatın,atletizm ve sporun, ağırlıkların ve ölçülerinin,mucitliğin,yalancıların,kurnaz hırsızların ve genellikle de ticaretin koruyucusu, hakimi olan bir Grek tanrısı olarak da tapınıldı.Sembolleri arasında kara kaplumbağası-tosbağa,horoz,kanatlı çarık ve kanatlı sandalet ve Kaduses vardır.

Yaratılıştan Hileci Hermes-
Giambologna'nın heykelinden esinlenme.
(The caduceus) –Bu gün ticaretin sembolü kabul edilen başı topuzlu kanatlı,asanın alt ucundan kanatların altına kadar vida dişi şeklinde çift yılan sarılmış olarak yapılan Hermes’in taşıdığı iddia edilen bir tür asa-değnek.

Roma döneminde Merkür olarak tapınılan Hermes ticareti yaymış, asası tanrı ile birleşmenin veya tanrılığı üstlenmiş olmasının sembolü olmuştur.Bu asa daha sonraları astrolojide Merkür’ün de sembolü olmuştur.Eski zamanlardan günümüze hem Merkür’ün hem de ticaretin sembolü olmayı sürdürmektedir.Kuzey Amerika’da, Asklepius’un “tek yılanlı-kanatsız” sopasının yerine Kaduses, tıbbın da sembolüdür.

Homer’e ait bir ilahide,Hermes’e –“gezici satıcı,alçak gönüllü kurnaz,bir soyguncu,inek sürücüsü,rüyaları gerçekleştiren,gecelerin gözcüsü,kapılardaki hırsız,ölümsüz tanrılar arasında dördüncü mucizeyi yakında gösterecek olan” diye yalvarmaktadır.
Afrodit 
Hermes'in hatuınu
Hermes,bütün gezginleri,imansızları,fahişeleri,esrarlı kocakarıları,hırsızları ve yoluna çıkıp ona dua edenlerin koruyucusuydu.Atlet olduğu için koşuculara dikkat eder veya yaralanan yardıma ihtiyacı olan atletlere daima yardım ederdi.
Tanrılar ile insanlar arasında habercilik eden İris ile birlikte tanrılardan insanlara haberleri getirirdi.Sınırlar arasında tercümanlık yapardı ve tercümanlık terimi olan Hermenutik (Hermeneutics) terimi ondan kalmıştır.Tanrıların dağı Olimpos’tan onların mesajlarını ölümlü dünyaya o getirirdi.

Ayağına kanatlı ayakkabılar giyerdi,onlarla Olimpos ile ölümlü dünya arasında kolayca uçarak gidip gelebiliyordu.Diyonisustan sonra tanrıların ikinci derecede en genciydi.Dev Prometeus ile alakalı olan ateşin de mucidiydi.

İlahilerde anlatıldığına göre,güreş,boks,atletizm yarışlarının da mucidi olduğu için zaten atletlerin koruyucusuydu.Üçkağıtçının tekiydi.Ahrette ölülerin yollarını bulabilmeleri için onlara rehberlik etmekteydi.Hades,Persefon,Hecate,Tanatos gibi yer altına engelsiz inebilen tanrıların önünde tek tanrı olarak tasvir edildiği bir çok ilahi vardır.

Yolcuların emniyet içinde seyahat etmelerini sağladığı için Grekler yola çıkmadan önce ona kurban kesiyorlardı.

DOĞAR DOĞMAZ İLK İŞİ HIRSIZLIK,HİLE,DOLAP OLAN TANRI


Hermes'in eşcinsel hileci babası 
Zeus-Hermeafrodit Ganimedes ile
Zeus ve dev Atlas’ın kızı olan Pleiade Maya’nın oğluydu.Zeus Maya’yı gizlice hamile bırakmıştı.Doğduğu gece annesi maya onu kundağa sarıp bir beşiğe koymuştu.Annesi uyuduğunda kundağından kurtulup beşikten fırlar ve ağabeyi olan Apollon’un ineklerini gözü önünde çalar ve Pilos yakınlarında bir mağaraya saklar,izlerini siler .Mağarada bir kaplumbağa bulur ve onu öldürüp iç organlarını ortadan kaldırır.

Kaplumbağanın kabuğundan ve bir ineğin bağırsaklarından ilk liri yapar.Ve hızla eve gelip kendisini kundaklar ve beşikte bebekliğine devam eder.Sürülerinin çalındığını gören Apollo Maya’ya gelerek sürülerini oğlunun çaldığını söyler.Maya buna haklı olarak itiraz eder.İçeri girer ve çocuğunu kundağı ile beşikte yatarken gösterir.Apollo sürülerini çalanı gördüğü için itiraz eder ve tartışma sırasında Zeus araya girer ve olayı gördüğünü söyleyerek Apollo’yu destekler.

Hermes de yeni icat ettiği liri çalarak Zeus’u büyüler.Zeus onu cezalandıracağı yerde büyünün  etkisi ile Hermes'e tanrıların haberciliği görevini verir.Böylece Hermes ölümlü  dünya ile ölümsüz tanrıların yaşadığı Olimpos arasında haberci-mesih olur.

Apollo da bu olayda tanrıların müziğini çalan lirin sesinden büyülenir ve Hermes’e sürülere karşılık liri değiştirmek için pazarlığa girer ve anlaşırlar.Bundan sonra Apollo lirin hakimi,tanrısı olur.
Eski Greklerde,Hermes sınırlara dikilen erkek cinsel organını temsil eden tanrıydı.Adlarından biri olan Herma yol boylarına konulan bu günkü kilometre taşlarına benzer erkek organı şeklinde taşlar Hermes başı ile şekil verilerek dikilirdi.(Grekler her zaman yaptıklarını burada da yaparlar  ve cinsel organının büyüklüğü ile bilinen Arap tanrısı Bes-Ba'al'in karakterini kendi uydurma tanrılarına yamarlar.)
Sonradan kadınlık organı çıkan
Hermaphroditus ve Salmacis (Selma)


Her geçen yolcu bu taşlara bir çizik eklerdi.İ.Ö.6.yy.da Hipparchos her köyün ortasına,çarşılara dikdörtgen şeklinde Hermes’in sakallı bronz başını bulunduran sütunlar dikti.Ağaçtan yapılan sütunlar yerinden kalkmış erkeklik organına sahipti.Bu sütunların evlere bereket,şans getireceğine inanılırdı.
Afrodit ile evliliğinden olan ve sonradan değişerek androgynousa (andro-adam,gyne-kadın) dönüşerek kadınlık organına da sahip olan (Hermaphroditus)Hermafroditus’un da babasıdır.

LOGO’NUN İLK SAHİBİ

Konuşma,hitabet ve güzel söz söyleme sanatlarında (belagat) tanrıları temsil edebilmesi için Zeus ona Logios lakabını vermişti.Asena ile birlikte eski Grek’te güzel söz söyleme (belagat) sanatının ilahi temsilcisiydi.
İ.Ö.6.yüzyılda Homer,ilahilerinde Hermes’in doğumunda yaptığı hırsızlığı savunmak için beşiğinden ikna edici konuşmalar yaptığını,bu yüzden de hitabetin ve “ikna ediciliğin tanrısı" olarak onu anmaktadır.

Yeni Platoncular,Hermes Logios’ın esrarlı bir şekilde “Hermes Zincirinin” aslı olduğunu ve tanrısal zekanın ışımalarını yaydığını söylemektedirler. Hermes kenarları geniş,Robin Hood filmlerinde Robin Hood’a giydirilene benzeyen bazen de kulakları örten kanatlı bir şapka giyerdi.

Hermetik
İngiliz Kraliyet Tacı
Hermes’in Roma kültüründeki Merkür adıyla bilinirdi İngiltere Kraliyet Sembolü olan tacın şekli de İtalyan heykeltıraş Giambologna’nın (16.yy.) Merkür heykeline yaptığı şapkadan alınmıştır.

Bizim Nasreddin Hoca her ne kadar kavukta bir keramet bulamadıysa da İngilizlerin 17.yüzyılda dünya hakimiyetinde baş rol kapması ve 20.yüzyıl ortalarına kadar dünyanın tek hakim gücü olmasını sağlayan başarıları getiren İngiliz siyasetinin inceliklerinin sırrı belki de bu taçtadır.Kim bilir (!)

Düşünün,İ.S.325'de Nicomedia'da (Bursa-İznik) İran Şahının Mitra dininin temsilcisi ve bu yüzden kutsal sayılması nedeniyle dini ağırlığını kullanarak,Roma imparatorluğunda da çıkardığı isyanlar yüzünden yeni din arayışına giren Roma'nın Grek rahipleri,Mısır'ın adilyargıç tanrısı Thoth-Yehuti-Lah'ın özelliklerinden uydurularak fikren imal edilmiş bu tanrıya tapıyorlardı.
Zaten bütün Grek tanrıları Mısır,Arap ve Sümer kültürlerinden ördeklemedir.

Grek İncili ve Tavratını bu rahipler bu tanrıya olan inançlarını oluşturan dini ilkelerine bağlı imanla yetişmiş beyinleriyle yazdılar.
O tarihlerde "Ticaret" aşağılık bir iş sayılmaktaydı ve bir alıp beşe ona sattıkları için hem devlet çok ceza veriyordu hem de halk tüccarlara güvenmiyorlardı.

Bu yüzden "Grek=Hileci,düzenbaz" demektir.

Fransa'nın başkenti Paris de adını hileci Grek tanrısı Paris'ten almadır ve "Paris=Hileci" demektir.

Yakup peygamber,oğulları ile Yusuf'a giderken
Onlardan başka bir de Yahudiler ticaretler uğraşıyorlardı ve Yakup peygamber,doğarken ikizi-ağabeyi Esav'ın ayağına tutunarak doğduğu için babası İshak peygamber ona "Yakup=Topuktutan-Hileci-Üçkağıtçı" adını vermişti.Hileci Yakup, hile ile ağabeyi Esav'ı kandırmış,boynuna kıllı keçi derisi bağlayarak kör babası İshak'ın onu kıllı ağabeyi Esav sanmasını sağlayarak kendisini kutsatmış ve böylece  peygamber olmuş,sonra ağabeyinden korkuya dayısının yanına giderken yolda rastladığı Allah ile güreşiken kafayı kırmış ama  onu yenmiş ve "İsrail" adını almış,dayısı onu küçük yerine büyük kızını vererek kandırınca,iki karıyı ödemek için 15 yıl kölelik ederken yaptığı çobanlık sırasında çaprazlama melez koyun üretmeyi keşfetmiş,kayınpederi-dayısını doğacak koyunların renkleri konusunda bahse girerek dolandırmıştı.

Ama tanrısı ona da oyununu oynayacak en sevdiği oğlu Yusuf'un ölüm haberiyle yıllarca üzecek,oğulları tarafından aldatılacak,bir kıtlıklar, yokluklarla dolu bir yaşamdan sonra oğluna kavuşturacaktır.
Peygamberi ve Tanrısı böylesine yaratılıştan hileci ve düzenbaz olan İsrail'in, ve Hıristiyan Avrupa Birliğinin bize ettikleri oyun az bile değil mi?

Keykubat

Alttaki linkten Türkçe'ye çeviren Keykubat-adilyargıç
http://en.wikipedia.org/wiki/Hermes


EKTİR;
Amerika'daki Ermeni NUR Mason
Loacasının 150.000'e yakın
Türk üyesi vardır.
Hermetizm M.S.750'lerden itibaren Bağdat İslam Üniversitesinde İslâm'ı destekleyen felsefi bir unsur olarak sokulmuştur. Oysa, Grek Hermes M.Ö.335'lerden sonra Grek işgali döneminde Yunanlılarca Thoth/Yehuti/Lah'ın benimsenmesi üzerine Greklerce Mısır'ın Thoth'undan üretilmedir. Thoth zamanında eş zamanlı olarak Sümer'de Enki, Babil ve Asur'da Enki'nin torunu Nebo/Nebu/Nebi olarak bulunmaktadır. Muhtemelen Mısırlılar bunu Babil ve Asur'dan almışlardır izlenimi vardır. Ama, Bizans'ın Grek Hıristiyanlığına ve Yahudi Tevrat'ına İslam'ı bağlamak isteyen zihniyet (Rum Suresi tefsirini oku) sonunda kendisini Greklerin hileci, düzenbaz felsefesinin bir parçası olarak bulmuştur. Kur'anı okuması bile yasaklanan Müslüman milletlerin halkları dinlerini öğrenemedikleri için İslamî felsefe gelişememiş, Müslüman ulemalar da Muhammed'nn açtığı çığırı daha ölümünün ardından terk ederek eski Yezidi inanışlarına dönmüşlerdir. Hermes'i İdris peygamber olarak tanımlayarak İslam'daki felsefe eksikliğini doldurmaya çalışmışlardır. Müslüman halka da gerçek İslam ile ilişkisi olmayan her şey önüne "Allah" adı konularak kabul ettirilmiştir. İşte bu ek yazı Grek hileciliğinin İslam'ı nasıl etkilediğinin örneğidir. Said-i Nursi ve Fethullahçılık akımı da bu Hermetizm'in etkisinde olduğundan Said-i Kürdi Deliüzzaman ile Fetullah Gülen'in evlenmemeleri Hermetizmin "Bekarlık" şartına bağlılıklarındandır. Oysa Muhammed Hz. Osman'ın karısı olan kendi kızı Ürkiye öldükten sonra evlenmemeye karar vermesini öbür kızı Rukiye'yi vererek onu "bekarlık" yaşamaktan alıkoymuştur.
Yıldıza ve şeytana tapan Harran Sabilerinin Grek işgali döneminde Yunanlılaştıkları bilinmektedir. Bu yüzden günümüzün teslimiyetçileri olan Kürdi ve Gülen'in de dindarlıklarının ardında "Müslüman maskeli" Hermetizm" vardır. 1950'den beri Nurcu yapılanma Mason locaları ile işbirliği halinde olan "maskeli bir ihanet yapılanmasıdır. Bu yazı "Fethullah Gülen Muhammed'e Karşı" başlıklı yazımda kaynaklarıyla genişçe anlatılmıştır ve blogumda vardır.
Alıntıdır;

"...Aşağıda Hermes, TUT ve Enok isimleriyle tanınan veya Hz. İdris olarak da kabul edilen bilge kişinin öğretisi hakkında açıklamalar bulunmaktadır. Dikkat edecek olursak bu zatın öğretisi ve hikmeti Muhammediyet’e bağlıdır ve zamanının gereği olan adetlerdeki farklılıklar ile, kavminin bu ilmi almaya kabiliyeti nisbetinde, Muhammediyet’in feyiz ve bereketinden kendisine ihsan edileni insanlığın hizmetine sunmuştur.


Eğer bu zat Hz. İdris ise, mukaddes kitaplara göre peygamberdir. Ona vahiy suretiyle mukaddes kitap gelmemiştir, fakat kendisine indirilen hikmet bakımından fevkalade önemlidir. Nitekim İdris (AS)’ın hikmeti, Cenabı Hakk’ı şanına yakışmayan imkan ve ihtiyaçtan, yaratılışa ait noksanlıklardan ve bunlara benzer sıfatlardan temizlemektir. (“Allahu Teala onların isnad ettiği sıfatlardan münezzehtir.” Saffat Suresi;159) Allah’ın zatında bu temizliğe muhakkak ki ihtiyacı yoktur, bu ihtiyaç şerefli olarak yarattığı O’nun tecelli mahalleri olan insan için vardır. (“Allah size güçlük çıkarmak istemiyor, fakat sizi temizlemek ve size olan nimetini tamamlamak istiyor, ki şükredesiniz.” Maide Suresi; 5,6) HZ. İdris de ümmetini bu temizliğe ve nihayetinde, Tek ve Biricik olan Allah’a hakkıyla kulluğa davet eder.
Amerikan Times 
Tayyib'in Yolu'nu çizmiş! 

HZ.İdris’in getirdiği bu hikmet ve eğitim ile Mısırlılar’ın ve O’nun yolunu takib edenlerin dini inanışı, Vahdaniyet olmuştur. Yani tek bir Allah’a inanmışlardır. Onların dini itikatlarına göre dünya yaratılmazdan önce her şeyin ruhu tıpkı bir deniz, bir bulut gibi boşluk içinde dönmekteydi. Allah’ın ruhu bu boşluğa nüfuz etmiş, her şeyi yaratmıştır. Yeri göğü yaratmış, kendisi ise yaratılmamıştır. (“De ki: O Allah birdir. Büyüklük O’nda nihayet bulmuştur. Doğmamış, doğurmamıştır. Ve O’nun hiçbir eşi, benzeri yoktur.” İhlas Suresi)..."

Alıntı yazının linkinden tam olarak okumak için;http://morates.tripod.com/id60.html; Bu site de bunu gösterebilir;http://www.historicalsense.com/Archive/Hermetizm.htm

14 Kasım 2010 Pazar

ESKİ MISIRLILARDA RUH KAVRAMI

ESKİ MISIRLILARDA RUH KAVRAMI

Eski Mısırlılar,insan ruhunun Ren,Ba,Ka,Akh,Sheut ve Ib olmak üzere altı parçadan oluşmaktaydı.Ruhun bu parçalarına ek olarak insan vücudu vardı.(“Ha” olarak adlandırılıyordu,çoğulu Haw’dı,yaklaşık olarak bedeni oluşturan parçaların toplamı anlamına geliyordu.Diğer ruhlar da “aakhu,khaibut-keybut ve khat- kat’tı.

IB-KALP

Mısırlıların ruhunun önemli bir parçası olarak düşünülen “Ib”in diğer adı da “kalp”ti.”İb” in, hamile kalan annenin rahmine düşen çocuğu oluşturan bir damla kandan şekillendiğine inanılırdı.
Eski Mısırlılara göre ,kalp beyin değil,insanın ruhsal varlığının,düşüncenin,arzunun,niyetin koltuğuydu.Bu Mısır dilinde bir çok ifadelerle delillendirilmiş,”İb” sözü Awt-İb (mutluluk),kalbin genişliği,Xak(hak)-İb sözü (yabancılaşma-tuhaflaşma) özünde ruhun budanması veya tepesinin kesilmesi anlamına geliyordu.Mısır bilimci Wallis Budge,bunu AB olarak değerlendirmiştir.
Mısır dininde kalp ahretin anahtarıydı.Ruhun ahrette,sahipliğine karşı lehte ve aleyhte şahitlik edilmesi,yaşamını sürdürmesi olarak tasavvur edildi.Tanrılar tarafından kalbin tartılması töreninde kalbin Anubis tarafından sınanacağına inanıldı.Eğer kalp,Maat’ın bir tüyünden daha ağırsa timsah,hipopotam başlı olarak tasvir edilen insan yiyici canavar Ammit tarafından yenecekti.

Türkçe’de “Allah kalbine göre versin-Allah niyetine göre versin”,Kalp kalbe karşıdır-Benzer ruh yapısına sahip olanların birbirlerine yakınlık duyması”,”Kalbi kötü-art niyetli”,”Kalben inanmak-içtenlikle inanmak”,”Kalbini çalmak-gönlünü kazanmak-aşık etmek”,”Kalbi kara-kötü niyetli” deyimleri gerek İslam inancı gerekse daha önceki inançlarımızın da Mısır kökenli olduğu anlamına gelmektedir.

Türkçe’de “Allah kalbine göre versin-Allah niyetine göre versin”,Kalp kalbe karşıdır-Benzer ruh yapısına sahip olanların birbirlerine yakınlık duyması”,”Kalbi kötü-art niyetli”,”Kalben inanmak-içtenlikle inanmak”,”Kalbini çalmak-gönlünü kazanmak-aşık etmek”,”Kalbi kara-kötü niyetli” deyimleri gerek İslam inancı gerekse daha önceki inançlarımızın da Mısır kökenli olduğu anlamına gelmektedir.
Mısır tanrısı Ra’nın dilediğini “iyi” dilediğini “kötü” yaratması,İslam’da da “Hayır ve şer Allah’tandır-İyilik ve kötülük Allah’tandır” şeklinde kendisini göstermektedir.Bu durumda, “isteği dışında yaratılmış varlık olan” insanın “iyi” veya “kötü” olması yaratılışında belirleniyordu. Bu yüzden de “Allah kalbini kötü yaratmış” deyimi de halk arasında yaygındır.Sonuç olarak kalbi “İnsanın yaratılışta tanımlanan yaratılış gayesi-niyeti” olarak tanımlarsak doğru bir tanım yapmış olacağız inancındayım.
SHEUT-GÖLGE
Mısır inancına göre her kişinin bir gölgesi daima vardır .Bir insanın gölgesiz veya bir gölgenin insansız olabileceği asla düşünülmemiş bu yüzden ,insanı temsil eden şeyleri gölgenin taşıdığına inanıldı.Bunun içindir ki bir tanrı veya insan  heykelinin gölgesi, kendilerinin gölgesi olarak saygı gördü.Gölge,Anibus’un hizmetçisi,ölümün resmi gibi kabul edildiği gibi,siyah renkli küçük insan şeklinde tasvir edildi ve hürmet gösterildi.

REN (AD)

Mısırlılar,bir insana doğumunda verilen adının ruhun bir parçası olduğunu ve anıldıkça yaşamını sürdürdüğünü,bu yüzden insanların adlarını sürdürmek,korumak  için çok sayıda işleri yaptıkları bir çok metinlerde geçmektedir.Örneğin, Nefesin Kitabının bir parçası Ölüler Kitabı kökenliydi ve adın yaşamını sürdürmeyi amaçlıyordu.Sihirli bir ip devamlı olarak adı çevrelemek ve korumak için  kullanılırdı.Tersine olarak da Akeneton gibi devlet düşmanı kabul edilenlerinkiler ise adlarının tarihten silinmesi için gelişigüzel yapılırdı.
Bazen de lanetlenenin adına yapılan  anıtlar ekonomik olsun diye,üzerine varisinin adları yazılarak ona verilerek yeni masraflar ve uğraşlardan kaçınılırdı.
Bir insanın konuşularak adını yaşatmak için çok sayıda yer ve çok sayıda daha büyük yapılar inşa edilirdi.”Ad”,hiyeroglif alfabesinde “öküz başı” şeklinde yazılırdı.

Arap alfabesinin ilk harfi olan “Elif” harfinin de harf köken biliminde “öküz başı” ile tasvir edilmesi dikkate değer.
Dilimzde,”Adını yaşatmak”,”Adın batsın-adın silinsin”,”Adı sanı anılmamak-kişiden bahsedilmemesi”,”Adı güzel kendi güzel-adının anlamı ile kişiliğinin uyuşması” anlamlarına gelen deyimlerin de kökenlerinin eski dinlere dayandığı anlamını çıkarabiliriz.

KA-CAN


Hiyeroglif HarfiKA-CAN
Mısırlılar ölüm sonrası hakkındaki inançlarını geniş olarak açıklamışlardır.İnsan vücudunun “Yaşama gücü veren KA” ya sahip olduğuna,ölüm noktasında bu gücün bedeni terk ettiğine inanıyorlardı.Tanrı Khnum çocukların bedenini çömlekçi çarkında şekillendirip annelerinin rahmine sokuyordu.Heket veya Meskhenet,doğumda canlı olmasını,nefes almasını sağlayan ruhun bir parçası olan herkesin “KA”sının yaratıcısıydı.Diğer dinlerde bu “ruh’a denk gelmekteydi. Hayattayken,Ka’nın yeme,içme ile beslendiğini,öldükten sonra da yiyecek sunuları ile besin tüketmeye devam ettiğine inanılırdı.Bu yüzden ölülere yiyecek sunarlardı. Mısır hiyeroglifinde göklere açılmış iki kol şeklinde yazılır.İkonografide KA,kralın ikinci imajı olarak resmedilmiştir.
Türkçe’de bunun karşılığı “can”dır.”Canın isterse”,”Canım çekti”,  ”Can bedenden ayrılmadıkça”, derken canın yeme-içme özelliğini,asıl isteğin sahibinin bedeni değil can olduğunu,can çıkmadıkça ölümün olmayacağını, ”Önce Can sonra canan”, “Can cümleden azizdir”,”Canının istediğini yapmak”,”senin canın can da benimki patlıcan mı” ,”Canın çıksın”gibi deyimlerle de bedenin sahibi olan canın öne çıkarılarak,her şeyden önce geldiğini ve bencilliği,kendini öne çıkarmayı can bağlamında ortaya koymuş oluyoruz.

BA-RUH

BA-İnsanın Ruhu
Hiyeroglif harfinde  BA
Çağdaş batı dinlerindeki ruha yakın anlamdadır.Ancak her şeyi bireyin şahsi fikirlerine ve kavramlarına özel tek şahsi kılıyordu.Cansız nesnelerin bile “BA”sı vardı.Eski krallık dönemlerinde BA “Sahiplerinin BA’sı” olarak anılıyordu.İnsan öldükten sonra BA onun görüntüsüydü,ölüm sonrası mezardan uçarak KA ile birleşen insan başlı kuş şeklinde resmedilmiştir.
Kefen metinlerinde BA’nın ölümden sonra bedene geri döndüğü,yiyip içtiği ve çiftleştiği yazılıdır.Louis Ekber’e göre ne Grek’te ne Yahudilikte ne de Hıristiyanlıkta böyle bir durum olmadığını,BA, kişinin parçası değil,kişi Ba’nın parçasıdır  demiştir.Ölüler kitabında BA,Ra’nın güneş teolojisinin yansıması olarak her gece Osiris ile birleşen ceset biçiminde olmayarak ölünün yaşamına katılan meftanın varlığı olarak tasvir edilmiştir.
Her insan kendine has karaktere sahip bir de  “ba”ya sahipti.Eğer KA istemezse BA bedene bağlı kalırdı.Mısır cenaze ayinleri “BA”nın serbest kalarak “KA”ile birlikte vücudu terk etmesi rahatça hareket ederek göklerde Akh olup  yaşamaya devam etmelerini sağlamayı amaçlıyordu.


“BAU”  kelimesi “BA”nın çoğulu olup özellikle tanrının namı,gücü ve etkinliğini ifade eden anlamlara gelmekteydi.”Tanrının BA’sı iş başında” denilirdi.(Borghout 1982).Bu bakımdan hükümdara “tanrının BA’sı” olarak saygı gösterilirdi.Her bir tanrının bir diğerinin.”BA” sı olduğuna inanılırdı.

Türkçe’de ruhun uçup gitmesini anlatan çok sayıda deyim vardır.”Canın çıkınca ruhun uçup gider.”,”Son nefeste ruhunu teslim etmek”,”Ruhu teslim etmek”,”Ruhum sıkıldı,”Ruhanilik”, ”Ruhçuluk”,Ruh çağırma”,”Ruhsal bunalım”, deyimleri tamamen Mısır inanışı ile alakalı deyimlerdir. İngilizce’de böylesi yok.
Ayrıca Türkçe’de “Ben”,Bana” kelimelerinin de sanki “insana bedenen değil de “ruhen” ruhani kişiliğine hitap etmeyi tercih eden bir anlayış nedeniyle “BA” dan kaynaklanmış gibi görünmektedir.Çünkü,”BA” özünde tek harftir ve “B” olarak yazılır.”B” harfi Grek dilinde “BETA”,İbranice “Bet-Bes”,Arapça’da “BA” olarak okunur.
İslam kültüründe büyük değeri olan “B” veya “BA” ﺏ:
Müslümanlar “BA” için;
1-Kuranda bulundu,
2-İlk sure Fatiha ve Kurandaki bütün surelerde bulundu,
3-Fatihanın bütün içeriğinde ve Besmelede bulundu,
4-Besmelenin bütün içeriği de “BA”nin içeriğinde bulundu” demektedirler.
İnsan da,tanrının parçası,ondan bir parça  sayıldığından,tanrının da yeryüzünde temsilcisiydi.Türkçe’de “Ben” ve Bana” öznelerinin “BA’dan türediğine hiç şüphe yoktur.

AKH- (AK Okunur-Sihirli olarak var-etkili olan)-
AKH
Eski Mısır tarihi inançları boyunca ölü kavramları çok çeşitliydi.Akh düşünce ile birleştirildi ancak aklın hareketi değildi,tercihen yaşayan bir varlığın zekasıydı.Akh,ölüm sonrası da önemli role sahiptir.Khat’ın ölümünü takiben BA ve KA,AK’ı oluşturmak için birleşirler.AKH’ın yeniden canlanması sürekli sunulan adaklar ile özel cenaze töreni ile olabiliyordu.Ayin terimlerinde ;”SE AKH” AKH’a çevirmek yani ölüyü yaşayan AKH yapmak demekti.Bu da Ramses döneminde ölüyü hayalet gibi dolaştırmak mezarın düzenini bozmak olarak algılandı.Akh,yaşayan bir insana iyilik,kötülük suçluluk duygusu,hastalık,kabus gibi olayları şartlara bağlı olarak yaşatabilmekteydi.
Yazılı metinlerin mezarın ayin odasına bırakılması veya rahiplerin özel ayinleri ile yaşayan yakınlarının yardımlarıyla canlıların arasına bazı sorunları çözmek için çağırılabiliyorlardı ve görüşmelerde araya girme veya başka bir ölüyü veya tanrıyı çağırmayı yaşayan etkili biriyle yapmak daha iyiydi,hatta bu işin cezası da vardı.
Akh,ın ayrılması veya BA ile KA’nın birleşmesi ölümden sonra çok özel sunuların,etkili büyü yapmayı gerektiriyordu,aksi halde ayini düzenleyen ölebilirdi.Mısır cenaze edebiyatında mezar metinleri ve Ölüler Kitabında  ikinci kez ölmeden “akh olması için ayinlerle ölüye yardım etmeye niyetlenilirdi.

Bu tanımlamadan “Akh’ın “akıl” olmadığı,diriltildiğinde “hayalet” olarak tanımlayabileceğimiz bir şekle büründüğünden bahsedilmesi daha çok “hayalet” çağrışımı yapmaktadır.
Dinler hakkındaki birikimlerime göre,eski çağlarda dünyanın her yerinde eski Mısır inancının farklı ama onunla aynı paralellikte var olan bir din anlayışı yaygındı.Türkler de bunun dışında değillerdi ve blogumdaki Karahan yaratılış destanını okursanız Mısır Yaratılış Miti ile paralelliklerinin hiç de az olmadığını göreceksiniz.
Türkçe’de “akıl” kavramının temelinin bu “akh-ak” öğesinden kaynaklanmış olması gerekir. Çünkü insan, “aklı” olduğu sürece insanlığını muhafaza eder.Herhangi bir nedenle aklını yitirmiş insanın insani yönlerini sergilemesi mümkün değildir.
Türkçe’mizde akıllı,akılsız,aklını yitirmek,aklını kaybetmek (delirmek),aklını peynir ekmekle yemek (düşünmeden iş yapmak,ahmaklık etmek),akıl sahibi olmak gibi tanımlamalar,insanın kişiliğini oluşturan fizikötesi özelliğini ifade etmektedir.
İslam inancında da kişinin yaptıklarından sorumlu tutulabilmesi için “aklının yerinde” olması gereklidir.Akli melekeleri yerinde olmayan,herhangi bir seviyede delirmiş insanların ahrette de sorumlu olmayacaklarına inanılır.
Hatta,önceden akıllı iken sonradan aklını yitiren insanın,aklını yitirmeden önceki yaptıklarından sorumlu olacağına inanılır.
Yukarıdan beri ruhun öğeleri olarak sayılan kişinin;
Kalbi (yaratılışta tanımlanan yaratılış gayesi-niyeti),gölgesi (esrarı-metafizik özellik),adı, canı,ruhu bir araya geldiğinde kişiyi insan yapan saf,somut aklını oluşturmaktadır inancındayım.
İnsan ,akıla dayalı fiilleri ile kişiliğini gösterir,kişiliğini belirler ve kendisi olur.Toplumda gördüğü saygı düzeyi de yaptıkları ve söyledikleri ile ölçüldüğüne göre akıl kişiliği de belirlemektedir.

Her insanın aklı olmasına rağmen her insanın olaylara bakışı ve onları yorumlayıp anlaması,ifade etmesi kendisine özeldir.Bu özellik de kitleleri peşinden sürükleyen önderlerden nefret edilen tiksinilen insan kişilikleri arasındaki farkı da belirlemektedir.
Bu yüzden ruhun parçaları olarak sayılan öğelerin tümünü “akıl” ve onun yoğurduğu “kişilik” ile yorumlamak mümkündür düşüncesindeyim.
Türkçe’mizde atalarımızın “akıl” dediği bu öğe günümüzde gelişerek “kişilik” ile tanımlanır hale gelmiştir.
Bu yüzden “Akh=kişilik” denilebilir.Buna insanın “varlığı” da diyebiliriz.
Tanımlamamda her ne kadar eksiğim,hatam varsa bana da herkese de “Allah akıl fikir versin ” diyorum.
Başka ne diyeyim.(!)

Keykubat/adilyargıç
http://en.wikipedia.org/wiki/Egyptian_soulBu  linkten Türkçe'ye çeviren;
Alaeddin Yavuz -Keykubat-Adilyargıç