"Türkiye Türklerindir +40" Bloguna Hoş geldiniz!!!

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.
Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.
İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!
Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.
Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Hakkımda

Fotoğrafım
Balıkesir , Bandırma , Türkiye
KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER, BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI PLANLARA RAZI OLURLAR.Keykubat- ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ, ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ, ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR. VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE SAHİP,HER TÜRLÜ EMPERYALİZME KARŞI ÇIKIN!!! Keykubat

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Translate

Bu Blogda Ara

24 Ekim 2011 Pazartesi

SEHITLERDEN ANAYASAYA ve VAN DEPREMINE

ŞEHİTLERDEN ANAYASA ve VAN DEPREMİNE

Önce son bir haftada Bitlis ve Dağlıca olaylarında kahpece şehit edilen polis- asker güvenlik güçlerimize tanrıdan rahmet ve yakınlarına ve bütün milletimiz baş sağlığı diliyorum ve bu olayların bende yarattığı izlenimlerin ve genel kültürüm doğrultusunda iç yüzünü açıklamaya gayret edeceğim.
AKP hükümetini milliyetçi vatansever göstererek oyların bu partiye akmasını sağlamak üzere terör örgütü genel seçimler öncesinden sistemli bir şekilde güvenlik güçlerine saldırılar gerçekleştirdi. AKP de yaptığı hamasi konuşmalarla B.O.P projesinin eş başkanı değil de vatansever milliyetçi görüntü sağladı.

Henüz yapılanma aşamasında olmaları nedeniyle görünür bir başarıları topluma yansımamış olan “Polis Özel Harekât Timleri” ile yeni “Özel Ordunun”  terör örgütü ile savaştırılmak üzere teşkilatlandırılmalarına ek olarak emperyalizmin dayattığı “bölücü Anayasa” çalışmalarının örgütte yarattığı “sözde psikolojik baskı”  ile bu eylemleri yaptığı iddiaları aşağıda sayacağım nedenler yüzünden bana pek mantıklı gelmemektedir.

Mart ayında Libya’ya başlatılan NATO Haçlı ordusunun saldırılarını başta Almanya ve Rusya olmak üzere diğer antiemperyalist siyaset güden ülke ve kuruluşlar ile halktan insanların “Haçlı Seferi” olarak tanımlamaları NATO’nun topu ülkemizin üzerine atmasına neden oldu.

Libya’ya NATO  saldırısı gerçekleşmeden birkaç gün önce Suudi Arabistan’da katıldığı bir konferansta konuşan başbakan RE.T.E  şöyle diyordu;
-“NATO’nun Libya’ya saldırması akıl işi mi, NATO’nun Libya’da ne işi var?” Aşağı yukarı ifade böyleydi.

Birkaç gün içinde Semitik Arapların* NATO saldırısı başlayınca bırakın başbakanı muhalefet partileri bile Kıbrıs savaşında karşılıksız yardımlarını esirgemeyen, 24.000 kadar işçimizin ve onlara iş veren çok sayıda şirketin ekmek yediği, milyarlarca yatırımımızın bulunduğu Libya’nın önderi Kaddafi’ye;

*(Sam peygamber soyu olduklarını iddia eden,Mason  küresel sermayenin Müslümanlara biçtiği yeni şablon dinin bilinen adıyla, Nurcu Müslüman kisveli- Grek-Yahudi-Arap melezi kavimlerin yoğun olduğu Ortadoğu bölgesinin sahil kentleri halkları.)

“-Çekil, yerini halk hareketine teslim et!” çağrısı yapıldı ve hatta Deniz Kuvvetlerimiz bir de NATO ordusuna katılmak için kruvazörler gönderdi.

Geçen yedi ay içinde Kaddafi NATO ordularının bombardımanlarına eşlik eden Müslüman kisveli Semitik Arapların işbirlikçilikleri ile gücünü kaybetti ve vahşi bir şekilde öldürüldü.

İnternete düşen videolara göre saklandığı kanalizasyon çukurundan çıkartılan Kaddafi’nin boşaltım sistemine demir çubuk sokularak cinsel taciz ile aşağılanarak yaralanmış ve akabinde öldürülmüş olduğu görülmektedir.
Bu bana Adnan Menderes’in idamdan önce prostat testine sokulması işlemini hatırlattı.
Haçlı güçleri kendilerine karşı gelenleri bu şekilde aşağılamayı seviyorlar demek ki!

Suriye saldırısı ise Haçlı koalisyonunu “prestij kaybı korkusuna” itti ve ülkemizdeki “eş başkanlarına” hemen talimatı verdiler.
-Suriye’ye ve İran’a sen gir!
Başbakanımız hemen Şengen’e alternatif “Şamgen” işbirliği projelerini daha dün gündemde tutmuyormuşçasına aldığı emir gereğince Suriye’li Esad’a;
“-ÇEKİL” çağrısı yaptı ve değişik beyanlarla bunu güçlendirdi.
Bu beyanlar devletin bir numaralı makamı olan Cumbabalık köşkünden de geldi;
-“Artık sabrımız taşmaktadır, çekil ve devret!”

İyi de bu beyanların verildiği gün terör örgütü “10” askerimizi ve polisimizi şehit etmiş, başkent dahil olmak üzere ülkenin her yerinde bombalar, bölücü açıklamalar almış başını gitmişken, Malazgirt savaşından bu yana kamulaştırılmış Kilise vakıf mallarının Fener patrikhanesine iadeleri yapılır, apartman kiliseleri açılır, Sümela’dan Akdamar’a Hıristiyan ayinleri devlet eliyle yaptırılır, Güney Kıbrıs’ın Ak Denizde ABD şirketleri desteği ile petrol ararken ve AB Dönem başkanı olurken batıdan gelen tehditler yükselir, batılı devletlerin iflas ettirilerek Armageddon savaşına razı edilirken, ekonomik krizin ülkenin bağrını parçalayıp milleti işsizliğe ve yoksulluğa gark ederken kamuoyunu nasıl olur da bir Suriye saldırısına ikna edebilirlerdi?

Bu yüzden hükümetin terör örgütüne karşı göz boyayıcı bir başarısı gerekliydi, bu yüzden önce Bitlis’te “5” beş polis memurunun ve “5” beş vatandaşın ölümü ile sonuçlanan bir saldırı gerçekleştirildi.
Bunun üzüntüsü geçmeden aynı günün gecesi saat 01.00 sıralarında, ABD Preditörleri ile İsrail Heronları destekleriyle başlatılan Hakkâri Dağlıca baskını gerçekleştirildi ve “26” askerimizin şehit edildiği haberi bütün milleti yasa boğdu ve halkımızın büyük çoğunluğu her ilde ve ilçede sokaklara dökülerek kadınlı erkekli askere yazılma taleplerinde bulundular.

Bu saldırıları hükümetin başbakanı ve bakanlık üyelerinden zatların dokuz yıldır görülmemiş hamasi nutukları ve timsah gözyaşlarına bulanmış sözde üzüntüleri takip etti. Utanmadan şehir cenazelerine katıldılar ve yuhalandılar. Aynı zamanda da bütün yandaş ve muhalif kanallarda Kuzey Irak’a sözde saldırıya geçen orduyu temsil eden kalkış yapan uçak, havada gezinen helikopterlerin arşiv veya animasyon görüntüleri kapladı.

Sonradan öğrendik ki bu da gaz alma amaçlı olup operasyonların büyük kısmının ülke içinde ve açıklamalara göre de beş altı km. Irak’a Zap Vadisine girildiği ve kış uykusundaki ayıların rahatsız edildiği boş arazinin, kayaların bombalandığı, ordunun elinde modası geçmiş mühimmatların tüketildiği görüntüler eşliğinde “gaz alıcı” açıklamalar yapıldı.

İkinci Kenan Evren vakası ile hakkı olanların istifa ettirilmesiyle önü açılarak Genelkurmay başkanı yapılan Necdet Özel paşanın komutasındaki TSK (NSK) açıklamasında da “49” kırk dokuz teröristin etkisiz hale getirildiği ve “22” teröristin bulunduğu birkaç grubun takip edildiği ve birçoğunun öldürüldüğüne ilişkin açıklamalar milletin gazını almaya yetti gibi görünmektedir.
Dağlıca saldırısı hakkında yapılan yorumlardan birisi de oldukça ilginçti.
Neymiş efendim, yapılan baskında, betonarme karakollarda kayıpların az veya hiç ama bütün kayıpların da baraka tarzı karakolda olduğu, bu yüzden baraka tarzı karakolların terk edilmesi gereğiymiş. Siviri’de  ABD güneşine karşı işemekten mahkum sözde darbeciler yüzünden de bu gereksinimler ihmal edilmişmiş te mişmiş…

Bu insana, 12 Eylül 1980 darbesinin akıl hocaları olan İ. Aldıkaçtı, İ. Doğramacı ve T. Ateş gibi profların 1985’lerden itibaren “Türk ordusunu çağdaş gerilla tipi savaş tekniklerinde eğitmek ve modernizasyonunu sağlamak için ülke içinde ve dışında kurulacak bir gerilla örgütü ile savaştırılması projesi”  projesi kapsamında bu saldırıları düşündüğümüzde, Dağlıca baskını ve diğer terör olaylarının “Kürt Devleti Kurmak isteyen, emperyalizmin beslemesi olan bir örgütün”  saldırısı değil de ordunun yakında katılması muhtemel savaş için yapılanmasını test eden önceden programlı bir danışıklı dövüşün olduğunu düşündürmektedir.

Dağlıca saldırısı bir ırkçı terör saldırısı olmaktan çok, “ABD Büyükelçisi Ricciardione’nin “Biz bu adamla çalışırız” diye icazet verdiği Necdet Özel paşalı TSK şey NSK’nın (Nato Silahlı Kuvvetleri) olası Suriye saldırısına ne kadar hazırlıklı olduğunu ölçmek için yapılmış düzmece bir olay gibi görünmektedir.
Malum AB-D’nin ülkemiz üzerinde Suriye ve İran’a saldırması için yapılan baskılar her gün artmaktayken bu tespit asla yanlış olmayacaktır hatta cuk diye oturmaktadır.

İşte bu gözün gözü görmediği, at izinin it izine karıştığı ve kurtların çok sevdiği sisli-dumanlı havanın arkasından Van’da dün meydana gelen 7.2’lik depremin getirdiği felaket, açıklamalara göre 265 can,1100 kadar yaralı ve mal kayıpları da eklenince şehitlerin üzüntülerine bir de bu eklendi, duygular birbirine girdi, nefret acımaya, yardıma, emperyalist destekli sözde Marksist- Leninist aslında Şoven Kürt Milliyetçiliğine dayalı terör eylemleriyle devlet kurma efeliği yerini yardım bekleyen muhtaçlığa, acizliğe bıraktı.

Kürtler bölge halklarının
nefretini topladıklarını görmeliler.
Boş hayaller bunlar.
Allah bilir işini muhallebi yerken kırar adamın dişini” şeklinde bir özdeyişimiz Kürtlerin deprem ile ortaya çıkan bu halini gayet güzel açıklamaktadır.
İşte ne yaparsanız yapın bir anda o kurşun sıktığınız milletin yardımına muhtaç hale geliverdiniz” dersek haksızlık etmiş sayılmam inancındayım.

Bizler değişik ırki kökenlere mensup insanlar olarak bu coğrafyanın sakinleriyiz ve birbirimize de muhtacız. Deprem bu muhtaçlığı en açık şekilde hissettirmiştir.




Bu depremin Türkiye hükümetinin İran ve Suriye’ye saldırmaya ikna edilmesi amacıyla yapılmış bir ABD HAARB tesislerinin mi yoksa işbirlikçi Kürtleri cezalandırmak için AB-D karşıtı güçlerin HAARB tesislerinin bir ürünü mü olduğu konusunda kararsızım. Ama ilki bence ağırlık taşımaktadır.

Malum son yıllarda olan sel felaketleri ile depremlerin daima “küresel mason sermayenin karakollarını kurduğu AB-D ülkelerinde” değil de çoğunlukla “İslam ülkeleri, Çin ve Rusya’nın etki alanında bulunan coğrafyalarda” meydana gelmeleri benim dikkatimi çekmektedir.

Herkes aklını başına alsın. “El şeyiyle gerdeğe girilmez” deyişimizin tam oturduğu emperyalizmin destekleriyle bölge halklarını birbirine düşman eden, her gün sayısız canların alınmasına sebep olan iğrenç senaryolarda yer alan işbirlikçilerin artık “el desteğiyle devlet kurma hayallerine” bir son vermeleri şarttır.
Çünkü bu kurulacak olası devlet Büyük Ermenistan ve Büyük İsrail Devletine hizmet etmektedir. Kürtlerin bu projeden çıkarları ise Yahudi ve Hicaz’ın Bedevi melezi Yahudi Araplarının mevalileri (köleleri) olmaları dolayısı ile bu işten sadece “sevap” kazanmak olacaktır.

Emperyalizmin kendi kalesi içinde bile kapitalizme son verilmesini, sosyal devlet ve özgürlüklerin arttırılmasını isteyen  “%99 Percent ninety nine” hareketinin dünyanın her yerine yayıldığı bu günler Nasyonal Sosyalist yani faşist PKK ve işbirlikçisi Yezit- Yahudi, Süryani, Arami, Ermeni işbirlikçilerine de ders olmalıdır.

Emperyalizmi yeryüzünden silecek olan emekçi sınıfının bağımsızlık mücadelesidir, herkesin elinde, dilinde ve aklında olan her şeyiyle yeryüzünü yok etmek için, Armageddon Savaşlarına hazırlanan Kripto Yahudi Mason küresel sermayeye karşı birleşmesi ve savaşması gerekmektedir.

İslam adı ile süslenmiş Yezid- Yahudi, Mason sapık inanışlarına dayalı Nurculuk, Efganilik, Bahailik, Liberallik ve İşbirlikçi Sol görünümlü sözde “Arap Baharı” ile son bir yıl içinde devrilen Arap önderleri bütün işbirlikçilere örnek olmalıdır.
Onları da bu yapılanma iktidar etmiş ve mevcut düzeni yıkıp yenisini oturtmak, 30 ile 50 yıldır birlikte çalıştığı bu işbirlikçi diktatörleri yerlerine yenilerini getirmek için gözünü kırpmadan harcaması gözler önündeyken, yeni işbirlikçilerce bu durum iyice düşünülmelidir.

Çünkü onların da bir “son kullanma tarihleri” olacaktır ve belki de bu tarih daha da kısa olacaktır!
Arkadaş yurduna alçakları uğratma sakın,
Siper et gözdeni dursun bu hayasızca akın…” diyen Mehmet Akif’i yad ederek bu niyetimi de pekiştirmiş oldum.

İncil, Yuhanna’ya Vahiyler, Kıyamet bölümünde Allah Hz. İsa’nın bütün yaratılanların yok edilmesi ve dünyanın onun heybetinden kaçması sonucu, seçilmiş günahsız 144.000 Yahudi’ye yeni yuvarlak bir dünya vereceği  ve bu dünyanın tamamıyla Yahudi ırkına ait olacağı vaadinin bir an önce gerçekleşmesi için bütün dünyada önce ormanları yok eden, tabiatı sanayi atıkları ile kirleten, yaşam alanlarını yok eden, asırlardır kendilerinden başka her millete soykırım uygulayan, Armageddon Savaşlarına B.O.P projesi ile hazırlık yapan Yahudi küresel sermayenin yeryüzünü yok etmesine engel olmak istiyorsanız  devrimcilerin, sömürgeci karşıtlarının yanında olursunuz.

Yoksa ayağınızı basacak bir dünya, bir toprak parçası bile kalmayacağını şimdiden garanti ederim.

Takdir okuyucunundur.

Saygılarımla!

Keykubat/adilyargic

Deprem iddiama 4 gün sonra yurt dışından destek geldi;
Depremle ilgili şok iddia! | Video İzle ve Paylaş | Internet TV

Depremde bir gariplik var

Deprem Dairesi Başkanlığı Deprem Risk Yönetimi Çalışma Grubu Başkanı Demir Akın, Van depreminin şu ana kadar yaşanan depremlere benzemediğini ifade etti.


VAN`DA yıkılan ve ağır hasarlı binaların, Başbakanlık Afet veAcil Durum Yönetimi Başkanlığı`ndaki (AFAD) uydu izleme sistemleri ile 12 saatte tespit edildi. Kurtarma ekiplerini, uydu verilerinden faydalanarak yıkık binalara yönlendirilen AFAD bünyesindeki Deprem Dairesi Başkanlığı kapılarını açtı. Deprem Dairesi Başkanlığı Deprem Risk Yönetimi Çalışma Grubu Başkanı Demir Akın, Van depreminin Türkiye`nin şu ana kadar yaşadığı depremlere benzemediğini belirterek, `Bu deprem bizi şaşırttı. Burada yeryüzünde iz bırakmayan kör bir fay var. Öyle bir cinayet düşünün ki yani cinayet mahalinde çok az bir iz bulabiliyorsunuz. Arkadaşlar bölgede santim santim dolaştılar ama bu fayın kırılmasıyla ilgili izleri doğrudan doğruya bulamadılar. O yüzden bir gariplik var` dedi.
Peru`da 6.9`da can kaybı yok
GÜNEY Amerika ülkesi Peru`da 6.9 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Amerikan Jeolojik Araştırma Merkezi, depremin ülkenin güneyindeki kıyı kenti İka`nın 50 kilometre güneyinde meydana geldiğini açıkladı. Depremin başkent Lima`da etkili olduğu, ilk belirlemelere göre can ve mal kaybının yaşanmadığı bildirildi.
Vatan


http://www.tumgazeteler.com/?a=7154566

23 Ekim 2011 Pazar

PKK TARİHİ BAŞINDAN BU GÜNE 1

PKK TERÖRÜ BAŞINDAN BU GÜNE



2007 yılında yazdığım bu yazım blogcu.com’un sayfaları daraltması sonucu 25 sayfa olarak düzenlendi ve gereği gibi okunamadı. Bu yüzden sonuna yaptığım birkaç küçük ek ile bu blogda tekrar yayınlıyorum.

Umarım yararlı olur.

Bu günlere nasıl geldik?

Birinci dünya savaşı sonrası Ermenistan kurmak için ülkemize donanma gönderen Amerika Halide Edip Adıvar ve arkadaşları tarafından Amerikalı Donanma Komutanını ikna yolu ile durdurmalarından bu yana topraklarımız üzerindeki emellerini sürdürmüştür.

Yurt ve ulusumuzun yok edilmek istendiği yıllarda ABD Başkanı Wilson, "mutemet adamı" Albay House'a 10. Ekim. 1917'de "Türkiye bütünüyle ortadan silinmeli ve ona uygulanacak işlem, barış konferansına bırakılmalıdır" diyor. (Hasan Erden, Barış kapanları, s.39. İst 2001) "Osmanlı Devleti'nin Türk olan kısımlarına egemenlik hakkı tanınmalı, fakat Türk olmayan halklara bağımsızlık verilmeli…" Görüldüğü üzere Türkiye'nin parçalanması ta o günlerde planlanmış

Dünyayı yöneten güç 2.Dünya Savaşı sonrası tamamıyla odur.Ne derse ve ne yaparsa doğrudur mantığı içindedir.

1947’de İsmet İnönü’nün isteği ile Nato’ya yaptığımız ilk müracaat 1952’de Başbakan Adnan Menderes’in girişimleriyle tamamlanmıştır.


1.Dünya Savaşı sonrası İngiltere’nin çizdiği dünya haritasını beğenmediğini her defasında söyleyen ABD halen bizim varlık nedenimiz sayılan “Lozan Antlaşması’nı imzalamış da değildir.


Kendi çizdiği bir dünya haritası görmek istediğini her defasında açıkça söyleyen ABD , Yeşil Kuşak,BOP ve Kuzey Afrika Birliği,Yeni Avrupa gibi projelerle isteği doğrultusunda yoluna devam etmektedir.


“ Artık mazeret kalmadı benim dünyayı istediğim şekilde görmeme engel olamazsınız" ifadesinde ısrar etmektedir.Bunu da gayet kurnaz bir siyasetle de sürdürmektedir.


(B.O.P) BÜYÜK ORTADOĞU VE KUZEY AFRİKA PROJESİ


İncil'e göre kıyametten 1000.yıl önce İsa Mesih'in gelişini beklemek için kurulacak olan "Kutsal Hıristiyan Devleti"ne ait bilinen adıyla "Bereket Hilali" veya "Fertility Crescent" bölgesi.


ABD'nin bu gün uygulamaya koyduğu B.O.P projesi içine giren topraklar.



Haritalar biribirlerinin üstüne bu kadar kusursuz oturarak acı bir gerçeği haykırmaktadırlar.Bizi tarihten silmeyi hedefleyen toplumların planlarına ülkemiz hükümetlerinin "eş başkan" sıfatıyla ortak olması acayip ve korkunç değil mi?

Bu proje Kuzey Afrika Kıtasının Atlantik ucunda bulunan Fas’tan başlayıp doğuya doğru tüm müslüman ülkeleri içine alan ve Pakistan’ı da içine alan ülkelerin bölünüp parçalanmaları,sözde ABD-AB koalisyonu adına Türkiye ve birkaç İslam ülkesi idaresine teslim edilerek Genişletilmiş bir Osmanlı haritası yaratmak olarak anlatılmaktadır.

Ortadoğu Jandarmalığı Projesi

1980'lerde yıkılmanın eşiğine gelen ülke T.ÖZAL ile ilk kez Batı'nın hoşuna giden bir proje üretti.(Açıklama Kenan Evren'e ait).Başbakan T.Özal'ın,ABD-AB koalisyonunun II.İsrail(*) projesine karşılık,Türkiye’nin Ortadoğu Jandarmalığı önerisinin ilgi görmesi ile ülke rahatlamıştı.Bunun içeriği,Türkiye, Osmanlıdan kalan prestiji ile Batının menfaatlerinin bekçiliğini yapacaktı.Ama önce beslenip kuvvetlenmesi ve spor yapması,savaş aletlerini kullanmasını öğrenmesi gerekiyordu.


Yeni Dönem aslında bu zamanda başlamıştır.Uşaklıkla büyüyecektik.Büyüklerimiz başka yol bulamamışlardı çünkü.Sayın Gül'ün ve Apo'nun bahsettiği ise "Uygulamaya geçiş dönemini" işaret etmektedir.
Batı bizim sayemizde bölgede istediği gibi at oynatacak,Rusya-Çin ve diğerlerinin yayılmasını önlemiş olacaktı


*)II.İsrail Projesi:Büyük :Kurulacak olan Büyük Kürdistanı Ermenistan ile birleştirerek Ortadoğuda Batının Jandarmalığını yapacak bir ülke kurma fikri.Ermeni Soykırım davaları da planın gerekçesini oluşturacaktı."Mazlum,soykırıma uğramış Ermeni milletini teselli etmek onurlandırmak..vs vs. ".Kendilerine sadakatle uşaklık edeceğine inandıkları bir jandarma gücü de denilebilir.


12Eylül 1980 olaylarına gelinceye kadar ülkemiz için uygulanan mevcut proje buydu.Büyük elçilerimizi öldüren ASALA örgütü bu proje gereğince bu cinayetleri işliyordu.


B.O.P ile yerini PKK’ya bıraktı.


B.O.P (Büyük Ortadoğu Projesi) Bu proje gereğince Türkiye önce;


B.O.P Projesi her ne kadar Huntington tarafından 1992'de yazıldıysa da Kenan Paşa'nın açıklamasına göre bu proje 1980'lerde planlanmıştı belki de daha önce.

1-Yaratılacak ayrılıkçı bir terör örgütü ile sürekli savaşarak Çağdaş Savaş Tekniklerinin en etkilisi olan “Gerilla Tipi Savaş”(*) tekniğinde eğitilecek ve pratik kazandırılacak.


*(Türk Ordusunun “Gerilla Tipi Savaş Tekniğinde” eğitilmesi ve tecrübe kazanması konusu halen TV kanallarının değişmez yorumcuları (Üniversite patentli olanlar) tarafından 1985-1990 yılları arasında durmadan tartışıldı.Bu arada da bilinen örgüt türedi.Dikkatli TV izleyicileri olayı hatırlayacaklardır.Sıkıyönetimin askeri ve Özal’ın sermaye kanallı baskısı basını ve herkesi o dönemde susturmuştu.Bir tek Gırgır Dergisi tepki gösterebildi.Onu da satın alarak bitirmişlerdi.)


2-Bu konuda hem terör örgütü hem de devlet güvenlik güçleri ABD’de eğitilecek(*)


*(Bunlar 1985-87, yılları arasında ABD’ye “anti terör” eğitimi almaya gittiler.Askeri ve Polis Özel Harekat timleri kuruldu.)


1988'de ABD'ye Ünal Erkan ile birlikte
"karşı terör Contra terror" kursuna gönderildi.


Ancak ilginç teorilerini sürdürmektedir.Tıkla

3-Terör örgütü ABD-AB ve Türkiye tarafından da finanse edilecek .Her iki tarafta yeterli düzeye gelince bölge ülkeleri birer birer oluşturulacak koalisyon güçleri ile işgal edilecek ve Türkiye-Kürdistan Federasyonundan oluşacak birliğe teslim edilecek.
4-Birliğe teslim edilen ülkeler ABD-AB adına bu koalisyonca idare edilecek.
5-Türkiye de yeni yapılanmaya örnek olmak için en az (8) sekiz eyalete bölünecektir.(*)


Ünal Erkan ile birlikte
iki de asker bu kursa katıldılar.
*(Kenan Evren’in kabul ettiği haritayı inceleyiniz.)

Yalnız, yukarıdaki ilkeler geçmiş bazı olaylara istinaden sıralanmış olup hiçbir resmiyeti yoktur.Sadece gelinen durum da bunları sanki doğrular gibidir.
Terör örgütünün ordumuza verdiği idman yeterli görünüyor ve ilk Irak İşgal Senaryosu ve İlk Sınav başlıyor.

12.Ağustos 1990


Şimdi güncelleme bir haber vereceğim.Bu yazınının yazılmasından çok sonra bir haber buyurun bakalım:
Yıllardır savunduğum tezlerim doğrulanıyor!
31.03.2008
İşte benim başından beri beklediğim haber."PKK Tarihi Baindan bu güne" başlıklı yazımın temelini ben bu iddia üzerine kurmuştum."Yani "Terör örgütü orduyu eğitmek için kuruldu".Sonra biraz kontrol dışına çıktığı konusunu doğrulayan açıklama Yunan Genel Kurmayından da geldi.
Daha önce de Aydınlık bu konuyu "PKK'yı M.İ.T Kurdu "başlığı ile vermişti.
Ben iddialarımı gerçek olmasın diye yazdıkça gerçek çıkıyor ya umarım diğer kehanetlerim çıkmaz.
Keykubat

Yunan Genel Kurmayı "Türk Ordusundan Çekiniyoruz"

Yunan Genelkurmayı Türk ordusunun pkk ile gerilla taktikleriyle çarpıştığını belirterek 'Bu çerçevede bölgede önemli güç haline gelmiştir' yorumunu yaptı.


Yunan silahlı kuvvetleri, Türk Silahlı Kuvvetleri'nden "çekindiklerini" açıkça dile getirdi. Apoyevmatini gazetesinde yer alan bir habere göre, Yunan silahlı kuvvetlerinin önemli üst düzey yetkilileri, basın mensuplarına tarihi denilebilecek açıklamalarda bulundular. Ülkedeki savunma muhabirlerine verilen iki günlük bilgilendirme toplantılarında gazetecilerin sorularını cevaplandıran generaller ve kurmay subaylar, Türk Silahlı Kuvvetleri'nden "çekindiklerini" açıkça dile getirdiler.
Cumhuriyet Gazetesi'nden Murat İlem'in haberine göre TSK'nin Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Irak'ta gerçekleştirdiği pkkya yönelik operasyonlara dikkat çeken komutanlar, "Türk askeri, üzerinden geçen merminin sesini duyup arkadaşının kanını görerek büyük savaş tecrübesi kazanıyor. Bu durum bizim yoğun şekilde kaygı duymamıza neden oluyor" dediler.
Türk ordusunun PKK ile gerilla taktikleriyle çarpıştığını, sürekli profesyonel asker kazanımı elde ettiğini belirten Yunanistanlı komutanlar, "Bu çerçevede özel kuvvetler ile komando tugayları bölgede önemli güç haline gelmiştir" yorumunu yaptılar.
TSK'nin bölgede savaşan kalıcı muharip gücünün (subay, astsubay ve uzman erbaşlar) bir süre sonra Türkiye'nin daha sakin bölgeleri olan Ege Ordusu ve Doğu Trakya'daki birliklere çekildiğini belirten generaller, bu durumun kendileri için ayrı bir tehdit oluşturduğunu dile getirdiler. Türk ordusunun birlik oluşturmakta askeri eksiklik çekmediğini belirten Yunan Genelkurmay yetkilileri, nitelikli asker (özel kuvvetler ve komando) sayısındaki artışın dikkat çekici olduğunu da vurguladılar.
Yunan silahlı kuvvetlerinin Türk ordusu gibi savaş imkânları olmadığı için dünya genelinde barış organizasyonlarına katıldığını ifade eden generaller, "Bizler bunun değerli bir tecrübe olduğuna inanıyoruz" dediler.
Toplantıda konuşan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Dimitris Grapsas ise Yunanistan için tek askeri tehdidin Türkiye olduğu iddiasını bir kez daha vurgulayarak "Bu tehdide ancak Yunanistan silahlı kuvvetlerini yeniden düzenleyerek, orta vadeli kalkınma ve modernleşme programları ile modern silah sistemlerinin elde edilmesiyle karşı koyabiliriz" dedi.
30.03.2008
HÜRRİYET
-------------------------------------------------------------------------

KÖRFEZ KRİZİ

Irak'ın Kuveyt'i işgaliyle başlayan Körfez Krizi sürecinde TBMM'den 3 tezkere çıktı.

Körfez Krizi sürecinde, ABD ve müttefiklerinin Irak'a yönelik askeri harekatı aşamasında Türkiye'de çok uluslu bir gücün konuşlandırılması gündeme geldi. Hükümet, “Ülkemize bir tecavüz vuku halinde derhal mukabele edilmesi maksadına münhasır olarak” Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesi veya yabancı silahlı kuvvetler mensuplarının Türkiye'de bulunması konularında TBMM'den izin istedi. Bu izin, 12 Ağustos 1990 tarihinde hükümete verildi. Önceleri “Çekiç Güç” olarak adlandırılan, daha sonra sadece hava gücüyle sınırlı olan “Kuzeyden Keşif Harekatı”, bu izin kapsamında Türkiye'ye konuşlandırıldı.

TBMM, yine aynı kapsamda 5 Eylül 1990 ve 17 Ocak 1991 tarihlerinde BM Güvenlik Konseyi kararını desteklemek ve Türkiye'nin muhtemel tehlikelere karşı güvenliğinin idame ettirilmesini sağlamak, kriz süresince ve sonrasında olabilecek gelişmeler ışığında Türkiye'nin çıkarlarını korumak amacıyla Türk askerinin yabancı ülkelere gönderilmesine ve yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına izin verdi.


ÖZAL PİŞMANLIK DUYUYOR


Güneydoğu'ya yaptığı bir geziden dönen Özal, 14 Ekim 1991 tarihinde Hürriyet'e şu açıklamayı yaptı: "Kürt meselesini mutlaka çözeceğim. Bu, benim milletime yapacağım son hizmetim olacaktır”


KÜRTLERİN ANADOLU COĞRAFYASINDAKİ YERLERİ


. " Kafasında bir af projesi olan Özal'a göre, sorunun çözümü için açılımlar yapılırken bölünme endişesine kapılmak yersizdi. Nitekim, aynı yıl çıktığı Uzakdoğu gezisinde yerli ve yabancı gazetecilere yaptığı açıklamada, Kürt vatandaşların çoğunun Batı illerinde yaşadığını belirtip, "Otonomi veya özerklik olmaz, Referandum yapılsa yüzde 85'i Türkiye'den ayrılmaz." dedi.

Kürt nüfusun nasıl bütün Türkiye ile entegre olduğu, Toperi-Güner raporuna şöyle yansıyor: "Elimizde kesin rakamlar mevcut olmamakla beraber, etnik olarak Kürt denilen nüfusun muhtemelen yüzde 60'ı Ankara ve batısında yaşamaktadır." Nitekim, Ümit Fırat bu entegrasyonu anlatırken Kürtlerin bin yıldır Türklerle birlikte aynı devletin tebası ve vatandaşı olduklarını vurguluyor. Feridun Yazar'ın "Yüzde 50 Kürdüm, yüzde 50 Türk" sözleri de aynı mahiyette. Çünkü, Amerikalı Ortadoğu uzmanı Graham Fuller'ın deyimiyle, dünyada Türkiye'ye entegre olan Kürtler kadar, ülke geneliyle entegre olmuş başka bir etnik grup göstermek çok zor.

1991 Körfez Harekatı sonrası proje kapsamında çalışan bazı generaller,Amerikalı’ların bölgede yeni yapılanmalar peşinde olduğunu ,Irak’ın toprak bütünlüğüne önceden söz verildiği gibi önem verilmediğini,terör örgütünün bizzat bu koalisyon güçlerince korunup palazlandırıldığını, bu projenin amacı ile hiçbir alakası olmadığını,ilk hedefinin Irak,İran ve Türkiye gibi İslam dünyasının kilit ülkelerini parçalayıp yuttuktan sonra sınırsız İslam Kanı akıtmak için yapılmış “SİNSİ BİR PROJE” olduğunu fark ediyorlar.ve;

İşte Projenin 27 Yıl Sonra Açıklanan İlk Ayakları;

HALKA NASLI TANITILDI?


Zaten sıkıyönetim yasaklarından hiçbir yazarın çizerin fikrini yazamadığı,üç kişinin yolda durup konuşamadığı bu dönemlerde bu proje bir de halka anlatıldı.Sanki tercih hakkı varmış,neyin ne olduğunu anlarmış gibi.?Bizim halkımız hala bir şey anlamış değildir.


Ülkemizde ilk uygulamaya geçişi oldukça teneke bir ordu durumunda olan”Türk Ordusunun Modernizasyonu ve Çağdaş Gerilla Savaş Tekniğinde Tecrübe Kazanması” olarak aşağıdaki metinde belirtildiği şekilde olmuştur.

O tarihlerde Aylarca Sabahlara Kadar Süren Açık Oturum Programlarından aklımda kalanlar.

Sadece şunları ilave etmeliyim ki,1985-1987 yılları arasında TRT-1 ve 2 kanallarında yapılan açık oturumların ana konusu "Türk Ordusunun Modernizasyonu"ydu.Konuşmacılar ise halen bugün kanallarda gezen ve bugünkü ABD-AB yanlısı hükümeti destekleyen kişilerdi.Spiker soruyordu:


Prof. Orhan Aldıkaçtı.
03.4.2024'de eklendi

Bu konuşmalarda adları geçen "Açık Oturum" programının sunucusu spiker aklımda kaldığı kadarıyla Rahmi Yılmaz veya Aygün, Üniversite hocaları ise 1982 Anayasasının yapıcısı Prf.Orhan Aldıkaçtı, Y.Ö.K başkanı Prf.İhsan doğramacı ve Prof Toktamış Ateş kafa adamlar olarak yer alırken başka katılımcılar da bulunmaktaydı.
Günümüzün bölünme
senaryolarının
Mimarlarından
İhsan Doğramacı

RTE ile.



Sunucu Rahmi Yılmaz olabilir;
Sunucu;-Sayın Aldıkaçtı....hocam, Ordumuzun neden modernizasyona ihtiyacı var?
İhsan Aldıkaçtı;- Ordumuz,2. Dünya savaşı sonrası Natonun verdiği silahlara sahip.Ayrıca Yunanistan ile 7/10 oranı var.Ambargo nedeni ile silah alamıyoruz.2,5 milyonluk ErmenistanAsalayı besliyor,vatandaşlarımızın isimlerini değiştiren Bulgaristan karşısında caydırıcılığımız yok.
Sunucu;- Peki bu caydırıcılık nasıl sağlanacak?
İ.Doğramacı;- Çağın en tesirli terör savaşında tecrübe kazanılarak.
Sunucu;-Şu an böyle bir savaş yok.
Nerede yaratılması bekleniyor?
G.Doğu bölgesi mi?


Günümüzün bölünme senaryolarının
Mimarlarından İhsan Doğramacı

Arınç ailesi Siirt'in
Baykan ilçesine bağlı
Arınçlı Köyü'nden"

İ.Doğramacı-Batı da değil herhalde.Ülkenin ekonomisi burada zaten.İspanya ETA ile İngiltere İRA ile caydırıcılık kazandı.

Başka ülkeye savaş açmak riskli olduğundan biz de böyle bir terör örgütü ile tecrübeli bir orduya sahip olabiliriz.
Sunucu;- Silah ambargoları ne olacak?Ordumuz için silah alabilecek miyiz?

İ.Aldıkaçtı;- İç güvenliğimiz tehlikede olduğundan tabii ki geçerli mazeret teşkil ediyor.Ayrıca o da yakın bir zamanda sorun olmayacak.....

Aklımda kaldığı kadarı ile bu uzun, haftalar boyunca süren tartışmaların konusu buydu.Bu tartışmalar sürerken de bir yanda bu günkü İç İşlr. Bakanımız,Diyarbakır’a, Şemdinli’ye gidiyor,bölücü örgüt mensupları ile halaylar çekiyordu.MSB Bakanımız,ABD ile yakın temas yürütüyorlardı.Başbakan T.ÖZAL Diyarbakır’da "Gemi saçından yapılma paravan ardında konuşuyordu.

Halen AKP'nin teslimiyetçi siyasetlerinin savunucusu, 
F. Gülen'in saçmalıklarının yayınlandığı kitabına 


Bunlar "Devlet korkuyor " imajı ile başladı.T.ÖZAL annesinin Tunceli Çemişkezekli olması bahanesi ile "Damarlarımda Kürt Kanı Dolaşıyor" diyerek de” Devlet Biziz " imajı veriliyordu.
Bu son ifade kullanıldığında 1990"lara gelinmiş,binlerce genç Er,Erbaş,Subay,Astsubay,Polis amir ve memurlarımız,öğretmenlerimiz ve teröre destek için evlatlarını vermeyen bölge halkından çok sayıda insan kayıp verilmişti.


Bu modernizasyon hikayesinin ardında ülkenin bölünmesi,gençliğimizin heba edilmesi tehlikesini gören milliyetçi kadro bir Eşref Bitlis Paşa olayını yaşamamıza neden oldu.Bu günkü çabaların ardında ise bu yanlışı telafi etme çalışmaları yatmaktadır.Bu nedenle gelişmeleri desteklemekteyim.


Umarım bana öyle gelmiyordur.


Olaylar basın yoluyla böyle anlatılmaya çalışılırken,diğer yandan da 27 yıl sonra ortaya çıkacak bunun gizli faturaları da hazırlanıyordu;


Avrupa’da bulunan vatandaşlarımız “İslami Rejime” ikna ediliyorlardı.


Eski Adana Müftüsü, sahte Halife Cemalettin Kaplan'ın kaçakken yurt dışında söyledi sözlerden birisi şu:

"…bölünmez, tekçi Türkiye'ye karşıyız. Bunun yerine Anadolu Federe İslam Devleti'ni kurduk."


Turgut Özal Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı sıfatıyla Houston'da (ABD) hastanede yatarken, Başbakan Mesut Yılmaz kendisini ziyarete gider. Özal yatakta, Yılmaz ayakta. Özal Yılmaz'ın bir avucunun arasına alır ve:

"Kürtlere federasyonu düşün. Bush da (Baba Bush) böyle istiyor. Ben de buna sıcak bakıyorum" der.

Özal uçakla ABD'ye giderken yolda, "damarlarımda Kürt kanı dolaşıyor olabilir", bir başka konuşmasında, " federasyon dâhil her şeyi tartışabiliriz" demişti.

Mesut Yılmaz Başbakan iken, "AB'nin yolu Diyarbakır'dan geçer" demişti.

Kendisini "Anglo- Protestan Yahudi" olarak tanımlayan CIA görevlisi Huntington 1996'da şunları söylüyor:

"Türkiye İslam'ın lideri olmalıdır, Osmanlı modeli uygulamalıdır."

İşte Evren'in eyalet haritası



Kenan Evren'in 24 yıl önce hazırlattığı haritada Türkiye 8 eyalete bölünüyor.
02.03.2007 13:14

Kenan Evren'in eyaletlerin yolunu açacak nitelikteki 'bölge valilikleri projesi' 24 yıl öncesine dayanıyor. 1983'teki kararnameyle 8 bölge valiliği kurulması ve Ankara'nın pek çok yetkisinin valiliklere devredilmesi öngörülüyordu.


7'nci Cumhurbaşkanı ve 12 Eylül askeri yönetiminin lideri Kenan Evren'in SABAH'a yaptığı çarpıcı açıklamalarıyla gündeme getirdiği ve eyaletlere bölünme yolunu açacak nitelikteki bölge valilikleri projesi büyük tartışma yarattı. 12 Eylül darbesinin lideri ve 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in hazırlattığı proje 24 yıl öncesine dayanıyor. 8 bölgeden oluşan ve Ankara'nın pek çok yetkisini valiliklere devreden 71 Sayılı Bölge Valiliği Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, Özal hükümetince reddedildi. SABAH, 12 Eylül döneminde Bülent Ulusu hükümeti sırasında hazırlanan bölge valilikleri kararnamesini veeyalet sisteminin ilk adımı olan haritayı ele geçirdi.


8 BÖLGE VAR
Evren'in merkezin yetkisini devretmeyi planladığı daha sonra da valilerin halk tarafından seçileceği bir eyaletler yönetimi biçimine götürmeyi tasarladığı plana ait haritada Türkiye 8 bölgeye ayrılıyor. Her bölgenin bir merkez ili bulunuyor. Birinci bölgenin merkezi Ankara. Diğer bölgeler ise İstanbul, İzmir, Adana, Konya, Kayseri, Erzurum ve Diyarbakır olarak sıralanıyor.


HÜKÜMETE GİTTİ
Evren'in, ileride eyalet sistemine geçilebileceğine ilişkin sözlerini yaşama geçirecek nitelikteki bölge valilikleri kararnamesi 4 Ekim 1983'te hazırlandı.

Buna ilişkin 82 Anayasası'nda da hüküm yer aldı. Bülent Ulusu hükümetinin son günlerinde hazırlanan ve çıkarılan yetki yasasına dayandırılan kararname, 13 Aralık'ta göreve başlayan Turgut Özal hükümetine gönderildi.


TURGUT ÖZAL İZİN VERMEDİ
Dönemin Başbakanı Turgut Özal ve kurmayları arasında tedirginlik yaratan ve tartışmalara neden olan kararname kabul edilmedi. Meclis gündemine getirilen ve bölge valilikleri kurulmasına yönelik yasal düzenleme de Mayıs 1984'te TBMM'de ANAP'lıların oylarıyla reddedildi. Karar Temmuz 1984'te de Resmi Gazete'de yayınlandı.


Özal sistemi değiştirecekti


Evren'in bölge valilikleri harekâtını durduran Özal, daha sonra başkanlık sistemiyle birlikte Türkiye'de il sayısını 100'e çıkarıp ve eyalet sistemine geçilmesi konusunda çalışmalar yaptırdı. Merkezin pek çok yetkisinin eyalet sistemine benzer yapıda bölgelere verilmesini öngören sistem o dönemde de "ileride bölünme yolunu açacağı" itirazlarıyla karşılaştı. ANAP kurmayları Özal'a, "Kürt konusu halledilmeden bölge sistemine geçilemez" dediler. Dönemin tartışmalarını aktaran eski bakanlardan Oltan Sungurlu da Özal'ın da bölge sistemine bölünme kaygıları nedeniyle mesafeli yaklaştığını ve henüz erken bulduğunu kaydetti. Sungurlu, Özal'ın merkezi yetkilerin yerele devri konusunda hazırlıklı olduğunu ve bölge sistemine geçiş için pilot uygulama olarak İstanbul'u eyalet gibi yönetmeyi planladığını söyledi.


Askerlerden kuşku duyduk


ÖZAL hükümeti tarafından "Türkiye'nin bölüneceği" kaygısıyla reddedilen eyalet kararnamesine ilişkin tartışmaların içinde yeralan dönemin bakanları askeri yönetime yönelik kuşku duyulduğunu ifade ettiler. Özal'ın yakın etkin isimlerinden Vehbi Dinçerler kapalı kapılar ardındaki tartışmaları 24 yıl sonra SABAH'a anlattı. Dönemin Devlet Bakanı Dinçerler, "Bu konu hükümette de, partide de konuşuldu. Bu iyi niyetle konmuş olsa da 'Bunlar zaten ülkeyi bölmek için geldiler' diye etiket yapıştırırlar' diye kaldırdık" dedi. Askeri yönetimin Anayasa yaptığına dikkat çeken ve Evren'in, kararnameyi çıkaramadıklarına ilişkin sözünün doğru olmadığını belirten Dinçerler, Celal Güzel'in de "Durup dururken niye üstümüze alalım" dediğini, hükümette "Uygulasalardı niye sivil yönetime bıraktılar" görüşünün hâkim olduğunu anlattı.


Kürtçe yasağını Evren getirdi


ÖZAL'IN sağ kolu Hasan Celal Güzel ise, düzenlemelerin "Ayrılıkçı, bölücü unsurların cesaret alacağı" endişesini gündeme getirdiğini anımsattı ve "Bölge valiliği üniter sistemi tartışılır hale getiriyor" dedi. Etnik haritalar gibi düzenleme yapılmasının eyalet, özerk yönetim sonra da federatif yapı gibi bölünmelere yol açacağını belirten Güzel, şimdi bölünme kaygısından söz edilirken bölge valiliğinin gündeme getirilmesini doğru bulmadığını vurguladı. Evren'i eleştiren Güzel, şöyle konuştu: "Çelişkiye düşüyor. Kürtçe yasağını Evren getirdi. O yüzden neler çektik. 12 Eylül cuntasının kötü mirası bunu yapan kişinin bölge valiliğinden söz etmesi garip. 82 Anayasası en merkeziyetçi Anayasa. Sen kalk bu Anayasayı yap sonra da giderayak Özal hükümetine bırak. Geçiremeyeceklerini iyi biliyorlardı. Herkes üniter devlet diye itiraz edecekti."

Gazetecilerden Kenan Evren'e destek


EVREN'İN sözleri basında da tartışma yarattı. İşte SABAH'ta yayınlanan Evren röportajının ardından köşe yazarlarının kaleme aldıkları


* Fatih ALTAYLI (SABAH): "Misak-ı Milli sınırları demek olan Kuzey. Irak'ın da bulunduğu bir 'eyaletler' sistemini düşünmek neden olmasın. "


* Mehmet BARLAS (SABAH): "Demokrasiyi ve çoğulculuğu vazgeçilmez model olarak benimsemiş Türkiye'de katı merkeziyetçilikten uzaklaşmanın Güneydoğu'daki sorunlara çözüm getireceğini söylüyor."


* Ergun BABAHAN (SABAH): "Türkiye kafası karışık insanların ülkesidir. Dünün faşisti bugün karşınıza kökten demokrat olarak çıkabilir. Bakınız şekil a: Kenan Evren."


* Ertuğrul ÖZKÖK (HÜRRİYET): "Böyle bir tartışmayı ancak Evren gibi bir insan başlatabilirdi. Bu cesareti gösterdiği için kutluyorum. Yaşı 90 ama emin olun, çoğumuzdan genç."


* Ali SİRMEN (CUMHURİYET): "Bir zamanlar kitaplar yaktıran Kenan Bey, herhalde kitap, özgürlük, Kürt sorunu ve demokrasi konusunda konuşması gereken son kişi olsa gerek."


* Mustafa MUTLU (VATAN): "Sözleriyle bir anayasa suçu işlediği ortada. Sıradan biri söylese anasından emdiği süt burnundan getirilir."


* Mehmet YILMAZ (HÜRRİYET): "Evren'le Öcalan'ın aynı yerde buluşmalarına bir söz bulamıyorum."


* Ruhat MENGİ (VATAN): "Evren 89 yaşında. İstisnai beyinler dışında bu yaştaki konuşmaların sağlıklı kabul edilmesi için doktor raporu istiyorlar."
Osman AYDOĞAN –SABAH

KENAN EVREN'İN HARİTASI DA ZAMAN İÇİNDE DEĞİŞİKLİKLERE UĞRAR
İşte;

ABDNİN YALANLADIĞI BOP HARİTASI


Siyahlar büyüyecek, kırmızılar küçülecek,Griler değişmeyecek olan ülkeler.
Perşembe, 28 Eylül 2006

Amerika Birleşik Devletleri Genelkurmay Başkanı Peter Pace ve Türkiye Büyükelçisi Ross Wilson’ın inkar ettiği, Türkiye’yi bölen BOP haritası, NATO’nun eğitim üssü Savunma Koleji’ndeki brifingte ortaya çıktı.


Amerikalı bir albay, konuşması sırasında haritayı açtı ve “Ortadoğu böyle olsaydı bu kadar çok sorun yaşanmazdı” dedi.


Türk subaylarının tepki gösterdiği olayla ilgili Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt da harekete geçti. Sonunda Amerikalılar, Türkiye’den özür dilemek zorunda kaldılar.


Türkiye’yi bölünmüş gösteren BOP haritasını ilk kez Ulusal Kanal gündeme getirmişti. Haritaya karşı Ulusal Kanal ve İşçi Partisi Türkiye halkını “Görev Başına” çağırmıştı.
Amerika Birleşik Devletleri’nin Genelkurmay Başkanı Peter Pace ve Türkiye Büyükelçisi Ross Wilson, haritanın Amerika’nın politakalarını yansıtmadığını, emekli bir albayın fikirleri olduğunu belirtmişlerdi.
İnkar ede dursunlar ama Amerika’nın Ortadoğu politikaları geçtiğimiz hafta NATO’nun eğitim üssü olan savunma Koleji’nde verilen brifingde bir kez daha ortaya çıktı ve harita katılımcılara gösterildi.
Söz konusu brifingde amerikalı bir albay, BOP haritasını açarak, “Ortadoğu böyle olsaydı bu kadar çok sorun yaşanmazdı” dedi. Bu sözler üzerine orada bulunan Türk subayları çok sert tepki gösterdiler. Türk subaylardan gerekli bilgilerin gelmesi üzerine Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, olayın kabul edilemeyeceğini belirtti. Büyükanıt’ın sert tepkisinin ardından Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Ergin Saygun da Amerikan Genelkurmay Başkan Yardımcısını arayarak olayı protesto etti. Tepki üzerine Amerikalı yetkililerin Türkiye’ye özür açıklamaları gönderdiği belirtiliyor.

Son Güncelleme ( Pazar, 01 Ekim 2006 )

Son esir askerler oyunu

DOĞU PERİNÇEK (Aydınlık Başyazı - 11 Kasım 2007)

Türkiye’yi, ABD’nin sözleşmeli personeli olduğu kendi itiraflarıyla sabit bulunan zatlar yönetmektedir

Beyaz Saray’da Oval Ofis dedikleri yerdeki buluşma, iki egemen devlet arasında yapılan bir görüşme değildir. Taraflardan biri ABD Başkanı, öbür tarafta yine o ABD’nin BOP görevlisi oturmaktadır. Tayyip Erdoğan, bizim saptadığımız altı ayrı zaman ve yerde, BOP görevlisi olduğunu yani ABD hiyerarşisi içinde olduğunu çıklamıştı. Abdullah Gül de ABD Dışişleri Bakanı Powell ile 3 Nisan 2003 tarihinde 2 sayfa 9 maddelik gizli bir sözleşme yaptığını açıklamıştı.
İşte B.O.P'un yerli ortakları.



Türkiye’yi, ABD’nin sözleşmeli personeli olduğu kendi itiraflarıyla sabit bulunan zatlar yönetmektedir.

ESİR ALAN DA ABD SÖZDE KURTARAN DA!
Hepimizin gözleri önünde bir oyun oynanmaktadır. Bu oyun, milletin kendine ve Ordusuna olan güvenini kırmak için sahnelenmiştir. ABD, bu oyunda askerlerimizi kurtarıyor”! Esir alan da o, “kurtaran” da o!

MİLLETİMİZİN VE ORDUNUN GURURUYLA OYNUYORLAR
Esir edilen askerlerimizi ABD ve PKK’nın elinden almak, milletimizi kahretmiştir. Sekiz askerimiz kurtulacak derken, Türkiye çok daha büyük bir kayba uğramıştır. Bu savaşta en büyük sermayemiz
milletimizin moralidir, gururudur, kendisine olan güvenidir. Düşman işte o gururu kırmaya çalışıyor.
Tayyip Erdoğan bu oyunda yine başrollerdedir.

İki amaçları var: Birincisi, PKK’yı muhatap haline getirmek ve yasallaştırma sürecini sonuca ulaştırmaktır. İkincisi ve daha önemlisi, Kuzey Irak’ta kurulan kukla devleti Türkiye’nin tanımasını sağlamaktır. Arkasından vatanımızdan bir parçayı o kukla devlete vermeyi planlamışlardır. Bu süreçte ABD, Türkiye’yi dize getirdikten sonra, İran’a yönelik hava harekâtında Türkiye’deki üsleri kullanmak, peşindedir. Bu tabloda, Türkiye, İran ve Suriye birleşmesini önlemek, ABD için can alıcı önemdedir. Çünkü o kukla devleti tasfiye edecek, tehdidi ortadan kaldıracak güç, Türkiye, İran ve Suriye’dir.

PKK’YI TARAF YAPTILAR
Büyük Ortadoğu Projesi işte böyle uygulanır. PKK’yı yasallaştırmış ve taraf haline getirmişlerdir. PKK’nın üzerine gidileceğini söylüyorlar. Oysa PKK bugün Meclis’tedir. Peki kim soktu? AKP’nin içinde bulunduğu sistem! Diyarbakır belediyesi başta olmak üzere 56 belediye de PKK’ya teslim edilmiştir. O belediyeler, “biz arkamızı Cudi dağına dayıyoruz. PKK’nın silahlı gücüne dayıyoruz” diyebilmektedirler. İktidar sahipleri, Türk milletine ve ordusuna karşı PKK ile işbirliği halindedirler. PKK da ABD’ye bağlıdır, Tayyip Erdoğan da!
- ABD’nin BOP haritası için kim Türk milletine kurşun sıkmaktadır?
- PKK!
- Kim bu haritanın memuru olduğunu söylemektedir?
- Tayyip Erdoğan!

BOP MEDENİYET PROJESİ DEĞİL
TÜRKİYE’Yİ PARÇALAMA PROJESİ
Geçenlerde AKP Milletvekili Prof. Dr. Burhan Kuzu, “Biz BOP’u medeniyet projesi sanıyorduk. O yüzden genel başkanımız görev aldı” dedi. Diyelim ki bilgisizler. Hiç olmazsa vatan haini olmasınlar! Bilgisiz olarak kalsınlar.
AKP yöneticileri, BOP’un ne projesi olduğunu ABD Dışişleri Bakanı Rice Hanımdan öğrensinler.

BU NASIL MÜSLÜMANLIK
Müslüman milletlerin yaşadığı 24 ülkeyi parçalama planında görev alıyorlar. Gidiyor, Oval Ofislerde 1 milyon Müslüman Iraklıyı öldüren ABD’den yeni görevler alıyorlar. Böyle bir Müslümanlık yoktur. Bu haçlı görevidir. Onu da bizzat Bush söylüyor, “Haçlı seferi başlattık” diyen Bush’tur.

KURTULUŞ VAR MI
Tayyip Erdoğan, Haçlı seferlerinde roller üstlenmekten kurtulabilir mi?
Bu konuda millete güven vermesi için, yapabileceği tek bir iş vardır: ABD’nin BOP eşbaşkanlığından derhal istifa etmek! Veya Türkiye’nin başbakanlığından istifa etsin! Ya Türkiye’nin başbakanlık koltuğunda oturulur, ya da ABD’nin BOP’unun eşbaşkanlığında Türkiye’nin parçalanması için vatana ihanet edilir. İkisi birlikte olmaz!

Aynı Zamanda Hazır Olan Terör Örgütü de Olaya Dahil Ediliyor;
PKK’ın Mücadele Stratejisi

PKK’nın kuruluş amacı, örgütün manifestosu olan KÜRDİSTAN DEVRİMİNİN YOLU isimli broşür, parti programı ve PKK kuruluş bildirgesinde BAĞIMSIZ BİRLEŞİK KÜRDİSTAN’IN KURULMASI; Stratejisi ise, UZUN SURELİ HALK SAVAŞI olarak açıklanmıştır.

Halk savaşı stratejisinin temel örgütlenmelerinin parti-cephe-ordu olduğu, temel faaliyet biçiminin de, gerilla savaşı olduğu belirtilmiştir.
PKK’nın Mücadele Stratejisi

PKK’nın kuruluş amacı, örgütün manifestosu olan KÜRDİSTAN DEVRİMİNİN YOLU isimli broşür, parti programı ve PKK kuruluş bildirgesinde BAĞIMSIZ BİRLEŞİK KÜRDİSTAN’IN KURULMASI; Stratejisi ise, UZUN SURELİ HALK SAVAŞI olarak açıklanmıştır.

Halk savaşı stratejisinin temel örgütlenmelerinin parti-cephe-ordu olduğu, temel faaliyet biçiminin de, gerilla savaşı olduğu belirtilmiştir.

PKK TARİHİ BAŞINDAN BU GÜNE 2

ZORLA KÜRTLER TAHRİK EDİLEREK ÖRGÜTE SEMPATİZAN YARATILIYOR


Kürtçe konuşmak yasaklanıyor
12 Eylül İşkenceleri

Kürtçe’yi yasaklamasının 'hata olduğunu' itiraf eden 12 Eylül askerî darbesinin mimarı 7. Cumhurbaşkanı emekli Orgeneral Kenan Evren'in, yasağın gerekçesi olarak anlattığı olay ise hayli ilginç: "Konuşmalarda, mitinglerde, şurada-burada Kürtçe konuşulmayacak. Okulda Kürtçe tedrisat yapılamaz dedik. Neden dedik?


Ben devlet başkanıyken, bir köyde ilkokula gittim. Açtım kitabı, 'oku şunu' dedim çocuğa. Kem küm, çocuk okuyamıyor. Dördüncü sınıfa gelmiş, Türkçe’yi okuyamıyor. Kızdım. Öğretmene döndüm, 'Bu nasıl iş?' dedim. Sonradan anlaşıldı ki, öğretmen de Kürt. Kürtçe yapıyor tedrisatı. Döndüm ve Kürtçe yasağını koyduk. 'Kürtçe tedrisat yapılamaz' dedik. Ama, biraz ağır yasak koyduk. Sonra bu yasak kaldırıldı. Hata olduğunu sonradan anladım."Diyordu.


CAZE EVLERİNDE KÜRT GENÇLER DEVLETE DÜŞMAN EDİLİRKEN,DAĞDA BEKLEYEN ÇOBAN DA AĞILI İLE HAZIRLANMIŞTI.
12 Eylül 1980 işkenceleri



Ancak,bu beklenmedik yasaklarla şaşkına döndürülen Kürtlerin,yıllardır uygulanan "ulusalcı siyaset" ve "din kardeşliği telkinleri ile kafalarında uykuya yatırılmış olan "ayrılık tohumları" yeniden yeşertilirken,12 Eylül darbesi ile "solcu" olmaktan içeriye doldurulmuş doğulu gençler Diyarbakır ve diğer bölge cezaevlerinde dayak manyağı edilyordu.


Diğer yandan da,askeri darbeden 4 ay önce 05.Mayıs 1980'de,muhtemelen kayınpederi M.İ.T Elazığ Bölge sorumlusu Ali YILDIRIM desteği ileSuriye'ye kaçırılan ayrılıkçı Kürdistancı,Dersim İsyanı sürgünü, Urfalılardan dönme Ermeni olduğu yazılıp çizilen Abdullah ÖCALAN'da Suriye ve K.Irak Kandil dağlarında ABD-AB desteği ile örgütleniyordu.


06.Ağustos 1980 tarihli Hürriyet Gazetesinin manşetinin sağında,Öcalan'ın G.E.K.O (Gizli Ermeni Terör Örgütü" ile İngiltere'de "ittifak yaptığı " haberinin sol köşesinde de Mardin'de APO'cu olarak bilinen terör örgütü yandaşlarının ilk eylem haberi yer almaktaydı.


Yani,1980 askeri darbesine kadar sağ-sol olarak siyasi bölünmeye uğratılan,sonra da "sen şusun,sen busun" diyerek cezaevlerine doldurulan gençler,doğduklarına pişman ediliyor,dışarıdaki sivil halk ta , sitemli bir şekilde tahrik edilirken,ABD-AB baskıları ile ileride çıkarılacak yasalarla hapislerden tahliye edilecek,devlete karşı bilenmiş,dayak manyağı edilmiş solcu-sağcı Kürt gençlerinin beyinlerinde "Türk devleti bize kıyım uyguluyor,kendi devletimizi kuralım" düşüncesi yer ettirilrken;

-"Sopadan çıkan buraya" diyen bir çoban,hemen Hakkari sınırında gelecek sürüleri ağırlayacak kadar büyüklükteki ağılı ile hazırlanmıştı.

Bu hareket de "Kürt Bağımsızlık Destanının Başlangıcı,Miladı" olarak anılacaktı.

Türklere karşı "Kürt İhtilali" olacak bu hareketin projesinin mücrimleri kimlerdi?

Başta Ortadoğu'ya çeki düzen vermek isteyen emperyalist ABD-AB,yerli işbirlikçileri olarak da;

-Dersim sürgünü cunta lideri Manisa'lı Cumhurbaşkanı Orgeneral Kenan EVREN,

-Dersim sürgünü Malatya'lı Başbakan Turgut ÖZAL,

-Dersim'li-Erzincan'lı değişmeyen Milli Savunma bakanı Vecdi GÖNÜL,

o zaman Urfa Valisi,sonraların değişmeyen İç İşleri Bakanı

-Diyarbakır Lice Ermenisi Abdülkadir AKSU,

-Dersim'li Ermeni M.İ.T Elazığ Bölge Sorumlusu Öcalan'ın kayınpederi Ali YILDIRIM,

-Dersim sürgünü Urfa'lı Ermeni Abdullah ÖCALAN da projenin hamalı oluyordu.

Allah aşkına bu projede Kürtlere zulüm eden bir tane "Türk" gösterin yahu!

Emperyalizm planlarını çok iyi yapıyor,her projeye tereddütsüz "evet efendim" diyen işbirlikçi uygulayıcılar seçmesini ve yetiştirmesini de iyi biliyordu.,

1938'de Dersim isyanı lideri Seyit Rıza'nın "çocuklarımızı okutup,devletin içinde önemli yerlere getireceğiz,devleti içinden yıkacağız" yemini uygulamaya geçiyordu.

Ve proje sürüyordu;

'KART-KURT'TAN EYALETE'


Evren 12 Eylül askeri darbesinden sonra "Devlet Başkanı" olduğu dönemde şu görüşleri savunmuştu: "Kürt diye bir şey yoktur. Onlar dağ Türküdür. Bu, Güneydoğu'daki insanlarımızın, dağlarda karda yürürken ayaklarından çıkan kart kurt diye seslerden oluşmuş bir kavramdır. Onun için bu isimle anılmışlardır."

Turgut.Özal’ın “Kürt Kanı”
Tunceli-Çemişkezek ilçesinden 1938 Dersim sürgünü olduklarını Tunceli halkından öğrenmiş bulunmaktayım.Kürt kanının kaynağını o zaman öğrenmiştim.Burada aslında Kürt yoktur.Çoğu Zaza,Türkmen ve Ermeni vardır.Ülkeyi "devlet içinde örgütlenerek bölme" yeminleri vardır.

Özal uçakla ABD'ye tedavi için giderken yolda, "damarlarımda Kürt kanı dolaşıyor olabilir", bir başka konuşmasında, " federasyon dâhil her şeyi tartışabiliriz" demişti.

Anti Terör Timleri Oluşturuluyor




Aynı dönemde de Asker-Polis'lerden oluşan bir idare heyeti de ABD'ye giderek "Anti Terör" eğitimi aldılar. Bu sayede Türk Güvenlik Güçleri prestij sağlayacaktı ki "Höt" dediği zaman dinlenilsin,korku uyandırsın.Özel Harekat Polis ve Jandarma Birlikleri kuruldu.Başlangıçta Türk Güvenlik Güçleri olayı vardı.Jandarma-Polis.
Terörle Mücadele Başlıyor
Asker,doğu hizmeti planlamasının yarattığı tedirginlik nedeniyle çekimser kalmış,aynı zamanda da planın iyi uygulanması için terörün üstüne gitmekte kararlılık gösterememiştir.Örgütün daha da güçlenmesi gerekiyordu.Ancak siyasi iktidar halkın sesini dinliyor ve bir an önce terörü bitirmek istiyordu.Ama ordudan en ufak destek alamadığı gibi istihbarat da hiç bir şey yapmamış veya yapamamıştır.Çünkü o dönemde bir çok istihbarat görevlisinin terör örgütü tarafından imhası başarıyla yapılmış,devlet bir tek memur bile sokamamıştır.Tunceli'de gençler "sizin istahbaratınıza ne oldu "diye bizle dalga geçiyorlardı.

PKK'nın Yabancı Ülkelerdeki Faaliyetleri ve PKK'nın Para Kaynakları Ülkeler

Almanya

Almanya'da yaşayan Türk nüfusun yoğunluğu terör örgütü PKK için Avrupa alanındaki faaliyetlerinin organizesinde bu ülkeyi önemli bir merkez ve üslenme alanı olarak görmesine sebep olmaktadır. 1993 yılında PKK terör örgütünün Almanya'da resmen yasaklanmasına rağmen faaliyetler, paravan isimlerle kurulan 33 dernekle yürütülmeye çalışılmaktadır.


Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi
Yunanistan, Türkiye'de işlemiş oldukları terör suçları nedeniyle adli takip ve soruşturmadan kaçarak ülkelerine sığınan teröristlere siyasi sığınma, kamp ortamı sağlama, silahlı eğitim, sağlık hizmeti verme ve barınma imkanı gibi kolaylıklar sağlamaktadır.


Romanya
Terör örgütü PKK Romanya'yı ticari faaliyetleri için bir üs olarak kullanmakta ve bu ülkedeki faaliyetlerini Kürt iş adamları Derneği ile Mezopotamya'nın sesi ismiyle çıkardıkları dergi çevresinde sürdürmektedirler.


Hollanda
PKK terör örgütü faaliyetlerini siyasi alanda sürdürmek amacıyla 12 Nisan 1995 günü Hollanda'nın Lahey şehrinde yaptığı toplantıda sözde sürgünde Kürt Parlamentosunu kurmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının yoğun olarak yaşadığı Amsterdam, Rotterdam, Lahey, Arnheim ve Deventer gibi şehirlerde örgüt mensuplarının bu insanlardan zorla para topladığı, bazı işyeri sahiplerini tehditle aylığa bağladığı, para vermeyenlere sürekli olarak baskı yaptığı bilinmektedir. PKK terör örgütü bu ülkedeki faaliyetlerini halen bir çok dernekle sürdürmektedir.


Irak-Kuzey Irak
1990 yılında ortaya çıkan Körfez krizinden sonra oluşturulan 36. paralelin Kuzeyindeki tampon bölgede söz sahibi olan Irak Kürdistan Demokratik Partisi (IKDP) ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB)'nin yanısıra PKK da bu bölgede üs ve faaliyet alanları oluşturmuş, otorite boşluğunun ortaya çıkması ile birlikte PKK tamamen bu bölgeye yerleşmiştir.


Bulgaristan
Bulgaristan'da, rejim değişikliğinden sonra bozulan genel denetim ve güvenlik koşulları ülkede uyuşturucu, silah kaçakçılığı, sahtekarlık gibi alanlarda şebeke faaliyetlerine müsait bir ortam yaratmış ve PKK'nın veya bu örgüte yardımcı kişilerin Bulgaristan'da uygun yerleşme ortamı bulmalarına fırsat sağlamıştır. Bu sayede örgüt Avrupa ile Türkiye arasındaki bu tür faaliyetlerinde Bulgaristan'ı transit geçiş için kullanmaktadır.


İtalya
İtalya'da son zamanlarda faaliyetlerini sıklaştıran PKK terör örgütüyle mücadelede İtalyan Dışişleri Bakanlığı yetkililerinin taviz verilmeyeceğini bildirmelerine rağmen, sözde SKP'nin 7. Toplantısını 29-30.09.1998 tarihleri arasında meclis salonunda düzenlenmesine izin vermesi büyük bir skandal olmuştur.İtalya, Ortadoğuda üretilen eroinin hem tüketicisi, hem de komşu ülkelere taşınmasında İtalya, transit yol konumundadır. Bu ülkede PKK'nın en verimli finansman kaynağının uyuşturucu kaçakçılığı olduğunu, arkasından da İşçi simsarlığının geldiği bilinmektedir.


Rusya
Rusya Federasyonunda faaliyet gösteren örgütlerin başında Kürdistan Ulusal kurtuluş Cephesi (ERNK), Uluslararası Kürt Kültür Merkezi, Kürt-Rus Dostluk Derneği ve BDT Kürtleri derneği gelmektedir


İngiltere,Fransa,Avusturya,İsviçre,İsveç,Danimarka,Norveç,Finlandiya,İspanya,İrlanda ve


En Büyüğü ve hepsinin başı ABD.Yani Amerika Birleşik Devletleridir.


Örgütün beş farklı ülkede banka hesabı var.
Para trafiğini ERNK düzenliyor


Örgütün yurtdışı yapılanması şöyle:
İskandinavya Kürt Barış Konseyi
Fransa Kürt Halkı ile Dayanışma Kurulu
Belçika Kürt Halkına Yürütülen Savaşa Hayır Kurulu
İngiltere Londra Kürt İlişkiler Grubu
İngiltere Kürdistan İnsan Hakları Projesi
ABD'de Kürt Enformasyon Ağı-
5 bine yakın PKK yanlısının giderlerinin karşılanması, yayın çalışmaları ve silah alımı için, Almanya'da faaliyet gösteren KARSAZ'a (Kürt İşverenleri Birliği) üye işletmeler önemli gelir sağlıyor. Örgütün para trafiğini ERNK (Kürt Demokratik Halk Birlikleri) düzenliyor.

Örgütün son zamanlarda yıllık gelirinin 500.Milyon USD Doları cıvarında olduğu sanılıyor.

Dünyanın En Çirkin Orospusu
Bayan Mitterrand'ın Haritası

Danielle Mitterand


Fransa Cumhurbaşkanı Mitterasnd’ın karısı olan bu kokarcak kılıklı çirkin ucube karıyı Türk Halkı 1991 Körfez krizinde tanıdık.


Saddamın Generali Kimyasal Ali’nin gazlamasından kaçan peşmergeler 500 bin lişinin üzerinde ülkemize sığındılar.Bunu tabii ki ABD-AB ısrarı ile ve biraz da B.O.P’un gereği olarak T.ÖZAL kabul etti.


Bu insanların yerleştirilmesi,bakımları tabii ki sorun oluyordu.Üniformalı görev yapan devlet memurlarının kumaşları verilmedi bunlara üniformalardan elbise yapıldı,askerlerin tayinleri bölündü bunlara verild.


Sıra göçmen almaya gelince bütün ABD-AB ülkeleri içlerinden sadece Lisans eğitimi almış ve iş deneyimi olan,halen çalışanlardan göçmen aldılar.Onların da bazılarının ailelerini,çocuklarını da istemediler.


Ama biz beş yüz bin kişi’yi doldurma emrini verdiler.Bizim devlet de yaptı.Böyle kalsa iyiydi.


Bir gün bu çirkin ,suratı kadar yüreği de kin ve fesatlıkla dolu bu madama orospusu geldi.


Yemek kuyruğunda bekleyen peşmergelerin yanına gitti ve birine verilen servis tabağını alıp yanında getirdiği ve hazır bulunan Avrupalı gazete-Tv muhabirlerinin önlerine geçip”


“İşte Türkiye Kürtlere böyle bakıyor.bu zulümdür.Kürtlerin hakları verilmiyor,Kürtlerin haklarını verin” vs. gibi saçmaladı ve suçladı.


Daha sonra da Ülkemizde kurdurdukları “Siğil Toplum Örgütü olan “İnsan Hakları Derneği ile yakalanan her PKK militanın avukatlığını yapmağa ülkemize gelerek,Başbakan,bakan,meclis ,Mahkeme kapılarında her türlü protesto eylemleri ile teröre destek çıktı.


Meğer Madam Aşıkmış


Ha bir de ayrılıkçı Kürdistancı “Jigolosunun olduğu da ortaya çıkmıştı.İşin aslı astarı anlaşılmıştı.Aşk nelere kadiridi?


Konuşan Fransa C.Başkanı’nın karısı olunca işte bu her yerde yayınlandı.Mülteci peşmergelere kucak açan Türkiye suçlu oldu,onlara bir tas çorba ikram etmeyen AB hem sorumluluktan kurtuldu,hem de nankörlük + ihanet aldı bu günlere geldi.


Aşk harita bile çizdirir


Madam'ın 1992'de yayımlanan bu haritası, 1920'de yayımlanan Sevr haritalarının bir benzerinden başka bir şey değildi. Batılı devletlerin Türkiye'nin toprak bütünlüğünü parçalamaya yönelerek PKK aracılığıyla Sevr'i diriltmeye çalıştıklarını düşündüren örnekler çoğalıyordu.


Kambersiz düğün olmaz.İlle de ABD
Resim yazısı ekle



ABD'nin Ankara Eski Büyükelçisi Morton Abromowitz, yayımladığı Türkiye Raporu'nda "Türkiye Parçalanabilir" diyordu:
Morton Abromowitz her tarafta, Amerikan sefiri olarak her yerde bu konuda konuşuyordu. Siz iç işlerimize nasıl karışıyorsunuz, nasıl konuşuyorsunuz denilince, “ben asla sizin içişlerinize karışmıyorum, sizin cumhurbaşkanınız” söylüyor dedi.Abromowitz'in Türkiye Parçalanabilir demesinden çok değil bir ay sonra Almanya'dan yola çıkıp İncirlik Üssü'ne malzeme götüren bir NATO tırında PKK'ya ulaştırılmak üzere hazırlanmış askeri donatım malzemeleri yakalanmıştı. NATO tırı PKK'ya 24 el telsizi, 34 telsiz anteni, 15 telsiz bataryası, 4 el radyosu, 1 volkmen, 18 telsiz adaptörü, 4 pil bataryası, PKK propaganda video kasetleri, 20 PKK rozeti, Öcalan'ın resimleri bulunan rozetler, PKK bayrakları ve Haritalar taşıyordu.


Doğu Anadolu şehirleri her gün büyük elçiler,elçiler düzeyinde pastadan pay kapmak isteyen bütün yabancı ülkelerin elçilik mensuplarınca ziyaret edilmeye,”Turist ve Araştırmacı” kimlikli ajan istilalarına uğramıştı.Bu kimselerin bazılarını eşleri de bölge kökenli yurt dışındaki işçilerimizden olan insanlardı

NETEKİM PAŞA’NI 27 YIL SONRAKİ İTİRAFLARI



Kenan Evren:"Amacım tartışma başlatmaktı"



7'nci Cumhurbaşkanı Kenan Evren, kamuoyunda değişik yorumlara ve olumlu olumsuz tepkilere neden olan son açıklamaları ertesinde kendisi ile konuştuğumuzda "Türkiye'nin merkeziyetçi biçimde yönetilmesinden doğan problemler üzerinde tartışma başlatılsın istiyordum. Kaç gündür gazetelerdeki yorumları okuyorum, televizyonlardaki tartışmaları izliyorum. Amacıma ulaştığımı söyleyebilirim. Artık bu mesele tartışılıyor" diyor.

Evren kendisi hakkında seslendirilen bazı aşırı tepkileri doğal karşıladığını söylüyor. Bunların büyük bölümünün yanlış anlaşılmaktan ve düşüncelerinin basında eksik yansıtılmasından kaynaklandığını da ekliyor.

Evren konuşmasına şöyle devam ediyor: "Herhalde merkezden yönetimin Türkiye'ye yetmediğini düşünen, bunun getirdiği problemleri yaşayan tek kişi ben değilim. Bana girişimciler geliyor. Yatırım yapmak istediklerini ama kırtasiyeciliğe dayanmış bürokratik engeller yüzünden, aynı işlemlerin 2-3 günde gerçekleştirildiği Romanya'ya, Bulgaristan'a yatırım yaptıklarını anlatıyorlar"

'FEDERATİF SİSTEM ÖNERMEDİM'

Evren'e "Bu söylediklerinizin üniter devlet yapısını değiştirmeye dönük bir içeriği yok ama" diyorum. Cevap veriyor hemen: "Ben federatif sisten önermiyorum ki. Ben eyalet sistemini değil, valilerin merkezden atandığı 'bölge valilikleri' öneriyorum. Türkiye'nin iç ve dış güvenliği, adalet sistemi tabii ki merkezdenyönetilir. Benden bölücü olur mu yani? Ben Türkiye'nin idari açıdan kolay yönetilmesinin yollarının tartışılması için bu konuyu gündeme getirdim. Bir içişleri bakanı, her gün ve her gece Türkiye'nin tüm illerindeki asayişi ilgilendiren sorunlarla nasıl ilgilenebilir? Merkezden yönetim sistemi Güneydoğu'nun kalkınması sorununu halledebildi mi? Bazılarının algıladığı biçimdeki eyalet sistemine geçiş konusu, Türkiye'de herhalde 50-60 yıl sonra ciddi biçimde tartışılacaktır. Ama biz bugünden merkezden yönetimin yarattığı aksaklıkları giderebilirsek, gelecekteki tartışmalara daha hazırlıklı gireriz. Ben bunu amaçlıyorum."


Evren ülkesine karşı sorumlu olduğunu "Bunları ben de söyleyemezsem, kim söyleyebilir" cümlesi ile vurguluyor. Türkiye'nin temel sorunlarının partizanca polemiklerin dışında ele alınması gerektiğini söylerken, "Bu meseleler 1983'te de ciddi biçimde tartışılmış ve kararnameler hazırlanmıştı. Ama geçen yıllar boyunca çözüm üretilmeden bugüne aktarıldı bunlar" diyor. Evren'e göre Türkiye'de bazı kesimlerin ana sorunu, yurt ve dünya gerçeklerini görmezden gelmeleri. Örneğin Kuzey Irak'taki oluşum bir belirli noktaya gelirken bunu görmezden gelip, eski şartlar içinde olaya yaklaşmak, bir sonuç vermez.

TEPKİLER

PAŞALARIN 'EYALET' ÖFKESİ


Kenan Evren'in "Türkiye eyalet sistemine geçebilir" diyerek ülkeyi 8 bölgeye ayıran bir idari sistem öngördüklerini açıklaması eski silah arkadaşlarının sert tepkisine yol açtı. TSK'de üst düzey görevlerde bulunan emekli generaller Evren'in açıklamalarına itiraz ederek Türkiye'nin üniter yapısının Atatürk tarafından belirlendiğini ve bu tür açıklamaların son derece tehlikeli olduğunu söylediler. SABAH'a konuşan emekli generallerin görüşleri şöyle:


* Tuncer Kılınç (MGK eski Genel Sekreteri): Çok zamansız. Çevremizde bu kadar tehlike, sıkıntı varken, ayrışmalara yönelik görüş bizleri huzursuz etmiştir. Memnun değilim. (Öcalan'ın sözleri) Belli zaten, birileri bunu övüyorsa, övenler ortadaysa, buna 'doğru' demek manasız olur.


* Çevik Bir (Emekli orgeneral- Evren'in 80'li yıllardaki yaveri): Bu şekilde münakaşalara girmek istemiyorum.


* Necati Özgen (Emekli orgeneral): Son derece tehlikeli. Zaten ABD'nin güttüğü siyaset etnik bölünmelerle küçük devletler yaratmak. Türkiye ve İran gibi ülkelerden bölünmelerle küçük ülkeler yaratarak kendisine bağlamak, imparatorluğunu kurmak istiyor. Türkiye Sevr'de parçalara ayrılmıştı. Atatürk yırttı attı. Biz üniter yapıdan vazgeçemeyiz.


* Altay Tokat (Emekli korgeneral): Bölge valilikleri, idari işlerin valilere kaymakamlara verilen görevlerin dağıtımı açısından idari tedbirdir, olabilir. Ama, eyalet sistemine dönmesi gibi bir söze kesinlikle katılmıyorum. Bu yarın federasyona da götürür.


Doğan Güreş (Eski Genelkurmay Başkanı): Bu beyana katılmıyorum. Evren'in bölge valilikleri kurularak merkezi hükümetin yükünün azaltılabileceğini kastettiğini sanıyorum. Bölge valilikleri sistemine de sıcak bakmıyorum.


EVREN EVİNDEN ÇIKTI


Son günlerdeki açıklamalarıyla gündeme gelen Evren, uzun bir aranın ardından dün ilk kez evinden çıktı. Sabah saatlerinde Marmaris'te bir bankanın şubesine giden Evren, bankada yaklaşık 20 dakika kaldı.


MANİSA ESNAFI 'EVREN' İSMİNİ DEĞİŞTİRİYOR


Manisa'da Kenan Evren Sanayi Sitesi esnafı, sitenin adını değiştirmek için imza kampanyası başlattı. Bir grup esnaf, Yurt Savunması Gazileri Şehit Aileleri ve İnsan Hakları Derneği'ni ziyaret ederek, işyerlerinin bulunduğu sitenin isminin değiştirilmesi için imza kampanyası başlattıklarını söyledi. Sitenin temsilcisi Mustafa İner, hemşehrileri olan Evren'in açıklamalarından dolayı rahatsız olduklarını belirterek "Biz Kenan Evren'in ismini taşıyan bir sitede esnaflık yapmak istemiyoruz" dedi.

Sabah Gazetesi


06.03.2007
'Musul ve Kerkük'te hakkımız olur'
MGK Eski Genel Sekreteri Emekli Orgeneral Tuncer Kılınç: Irak bölünürse Musul ve Kerkük'te hakkımız olur.
*(Veren olursa alırsın.Bu da Amerikancı bir paşamız mı?)
01.03.2007 11:32


MGK Eski Genel Sekreteri Emekli Orgeneral Tuncer Kılınç, Türkiye'nin Musul ve Kerkük'ü bütün bir Irak'a bıraktığını Irak'ın bölünmesi halinde Türkiye'nin bu kentler üzerinde hakkı olacağını ifade etti.


Kılınç, Kuzey Irak yönetimiyle ilişki kurma konusuna da Irak'ın bütünlüğü açısından yaklaşarak, "PKK bana sıkıntı yaratıyorsa benim muhatabım oradaki Barzani değildir, olmaması gerekir. Yaşar Paşa'nın da temelde söylediği budur. Çünkü biz şu an kadar bütün Irak'tan bahsettik bunu kırmızı çizgi olarak vasıflandırdık" diye konuştu.


Milli Güvenlik Kurulu Eski Genel Sekreteri Emekli Orgeneral Tuncer Kılınç, Türkiye'nin Musul ve Kerkük'ü bütün bir Irak'a bıraktığını Irak'ın bölünmesi halinde Türkiye'nin bu kentler üzerinde hakkı olacağını ifade etti. Kılınç, Kuzey Irak yönetimiyle ilişki kurma konusuna da Irak'ın bütünlüğü açısından yaklaşarak, "PKK bana sıkıntı yaratıyorsa benim muhatabım oradaki Barzani değildir, olmaması gerekir. Yaşar Paşa'nın da temelde söylediği budur. Çünkü biz şu an kadar bütün Irak'tan bahsettik bunu kırmızı çizgi olarak vasıflandırdık" diye konuştu.


Emekli Orgeneral Tuncer Kılınç, Kanal B televizyonunda gazetecilerin sorularını yanıtladı. Sınır komşularında yaşanacak kargaşaların Türkiye'yi yakından etkileyeceğine vurgu yapan Kılınç, Irak'ın bölünmesi halinde Türkiye'nin Musul ve Kerkük'te hak iddia edebileceğini söyledi. Kılınç, Kuzey Irak yönetimiyle dolaylı ilişkiler kurulabileceğini ancak Irak'ın toprak bütünlüğüne önem veren bir ülke olarak Türkiye'nin muhatabının merkezi yönetim olduğunu ifade etti.


KUZEY IRAK BAŞKASININ TOPRAĞI DEĞİL


Kılıç, Kuzey Irak'ın "başkasının toprağı" olarak nitelenmesine karşı çıkarak, "Başkasının toprağı değil orası. Sizi çok yakından ilgilendiren, sizin mücavir alanınız, bitişik sahanız. Orada büyüyecek yangın sizi etkileyecektir" diye konuştu.


PARÇALANMIŞ IRAK'TA MUSUL VE KERKÜK


Kılıç, Irak'ın bölünmesi durumunda Türkiye'nin Kerkük ve Musul üzerinde hak iddia edip edemeyeceği yönündeki bir soruya şöyle yanıt verdi:
"1926 anlaşması ve ondan sonra 1936. Bütün bunlarla Türkiye'nin hakkı hukuku var. Biz orada İngiltere'ye terk edip çıktığımız zaman, bütün Irak olarak anlaşma yapıldı. 1926'da Misak-ı Milli'nin dışında kalması zorunlu olarak artık kabul edilen bir toprağı Irak'a bıraktık ama Irak'ın bütünlüğü içinde. Haliyle biz bütün olarak görmek istiyoruz bu bizim hem uluslararası yasalardan kaynaklanan hakkımızdır hem de orada çıkan bir yangın bana sıçrayacağından."


YAŞAR PAŞANIN SÖYLEDİĞİ


Eski MGK Genel Sekreteri Kılınç, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın Kuzey Irak yönetimiyle görüşmeyeceğini belirtmesinin mantıklı olduğunu söyledi. Kılınç, görüşme konusunda uygun sistemin devlet tarafından nasıl organize edildiğinin sorulması üzerine "MİT'in bölgede teşkilatları vardır. Bunlar haliyle bölgede gelişen durumların nabzını tutacaklardır, istihbarat elde edeceklerdir. Bunların görüşmeleri doğrudan devletten devlete görüşme anlamı taşımaz" diye konuştu.


Kılınç şöyle devam etti:


"Siz Başbakan olarak, devletin başı olarak orada muhatabınız kim olması gerekir? Kırmızı çizginiz Irak'ın bütünlüğü ise, kukla devlet bile olsa, orayla görüşeceksiniz. O da Irak'ta tedbir alacak. Orada eğer PKK'ya bir koruma varsa, destek varsa, PKK da bana sıkıntı yaratıyorsa benim muhatabım oradaki Barzani değildir, olmaması gerekir. Yaşar Paşa'nın da temelde söylediği budur. Çok da mantıklıdır çünkü biz şu an kadar bütün Irak'tan bahsettik bunu kırmızı çizgi olarak vasıflandırdık. Hal öyle olunca siz, bölgenin başı diyelim, kendi kendine oluşmakta olan bir devlet diyelim, onlara göz yumup kendi ana çizginizi çiğneyip böyle bir eylem içine giremezsiniz. Yaşar Paşa'nın ortaya koyduğu bu."


ÖZGÜR DÜŞÜNCE MİLLİ BİRLİĞİ HEDEF ALAMAZ


Bir soru üzerine Kılınç, özgür düşüncenin herkesin ihtiyacı olduğunu fakat milli birliği ve bütünlüğü hedef aldığı taktirde bu düşünceyi düşman olarak göreceğini dile getirdi. Kılınç, "Bu ülkenin birliğine, bütünlüğüne yönelik, onu ayrıştırmaya yönelik bir özgür düşünce bizim kafamızda yok" dedi.


"Ana dil" konusuyla ilgili de yorumda bulunan Kılınç, ulus devlette tek dil kullanıldığını, bunun da Anayasa'da tarif edilmiş olduğunu söyledi. Bu dil dışında, her grubun kendi içinde kullandığı bazı farklılıklar olabileceğini belirten Kılınç, "Hiç kimse kimseye 'sen niye bunu kullanıyorsun' dememiştir. Çerkes, Çerkes dilini kullanmıştır, Boşnak, Boşnak dilini kullanmıştır, diğer etnik gruplar hep kendi dillerini kullanmıştır" diye konuştu.


Emekli Orgeneral Kılınç, dil konusundaki tartışmada uç noktaların "aşırı Kürt milliyetçiliğinin bölücü faaliyeti" olduğunu ifade ederek şunları söyledi:


"Bugün 'tamam, dilinizi kullanın' dedik, 'türkünüzü, şarkınızı söyleyin' dedik. Şimdi istiyorlar ki 'ben kendi dilimde ayrı eğitim yapayım.' Bu bölünmenin, parçalanmanın bir basamağıdır. Bunlara müsaade edemez ulus devlet. Ulus devlet yapısında tek dil tek bayrak tek ulus tek vatan vardır. Bunların hepsi tektir."

Evren boş konuşmaya devam ediyor. Eyalet sistemi tartışmalarına açıklık getirmeye çalıştıysa da içinden çıkamadı. Sonra Kürdistan fikrine Türkiye’yi alıştırmak için yazılar yazan Hasan Cemal’i aramış. ’Dünyaya ayak uydurmak lazım’ demiş. Bir de ’istese gül gibi köşesine çekilirmiş’; ama memleket meselelerine kafa yoruyormuş.


Kenan Paşa’nın Eski Devrik Çamları


Kenan Evren’i Türk kamuoyu Roger Planı ile hatırlar. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sırasında Yunan liderliği ne yapacağını bilmez bir haldeydi. Türkiye’ye ABD’nin destek verdiği varsayımıyla Yunanistan’ı NATO’nun askeri kanadından çıkarmışlardı. Ama bu öfkenin kendilerine pahalıya mal olacağını kısa bir süre içerisinde fark ettiler. Ve NATO’ya geri dönmenin yollarını aramaya başladılar.


Ama artık Ankara’nın elinde bir veto kozu vardı. Türkiye ile pazarlık etmeden; hatta Kıbrıs ve Ege konularında Türkiye’nin isteklerine karşılık vermeden Yunanistan, NATO’nun askeri kanadına geri döndürülmeyecekti. Ama Kenan Evren 1980 müdahalesinin ardından General Roger’ın lafına kanarak, Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına geri dönmesi konusunda hiç bir karşılık almadan Türkiye’nin vetosunu kaldırıverdi. Bu, Türk-Yunan uzlaşmazlığında kendi kendimize verdiğimiz en büyük zarar olarak tarihin sayfalarına yazıldı.


Üniversitelerin siyasi tarih derslerinde en beceriksiz diplomatik müzakere örneği olarak okutulması gereken bu hadiseden sonra Evren, Annan Planı sırasında ortaya çıktı. Annan Planı’nın müzakereye götürülmesi sürecinde müzakere/mütareke basın ve televizyonlarının bütün güçleriyle tam bir psikolojik harekât yürüttükleri günlerde Evren de boş durmadı ve müzakere/mütareke basınına güya bir akil adam edasıyla yardım etti. Mehmet Ali Birand’a verdiği demeçte Evren, Kuzey Kıbrıs’da zaten gereğinden fazla toprak aldığımızı; bunları bir barış karşılığında geri vermeyi taa o zaman düşündüğümüzü; şu anda geri vermemek için neden direndiğimizi anlayamadığını söylüyordu.


Oysa bunlar doğru değildi. O sırada Genelkurmay İstihbarat Başkanı olan emekli Korgeneral Suat İlhan, Evren’in o günlerde Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı olduğunu; ya yanlış hatırladığını veya yanlış bildiğini; kendisinin Genelkurmay İstihbarat Başkanı olarak gayet iyi hatırladığını; geri verilmesi için alınması düşünülen toprakların Larnaka’ya doğru bir hat olduğunu ve hiç bir zaman alınmadığını televizyonlarda anlattı. Evren’den cevap gelmedi. O sanki görevini yapmış gibiydi.


Şimdi de eyalet sistemi safsatasıyla ortaya çıktı. Sekiz eyalet olmalıymış. Ayrıntılı düşünülmeden ezbere söylenen laflar olduğu açık. Mesela Eskişehir’i eyalet yapıyor; ama Bursa’yı yapmıyor. Bütün Ege İzmir etrafında toplanıyor. Bütün Akdeniz Adana’ya bağlanıyor. Karadeniz Trabzon’a. Oysa Samsun’u, Trabzon’a bağlamak mı doğru Ankara’ya mı? Batı Karadeniz ne olacak? Diyarbakır eyalet merkezi oluyor ama nedense Gaziantep gibi kocaman bir sanayi bölgesi olmuyor. Kısacası Evren her zamanki gibi boş konuşuyor.


Ama müzakere/mütareke basını memnun. PKK, Öcalan ve onlara destek veren çevrelerde bir mutluluk, bir mutluluk. Öcalan açıktan açığa Evren’i tebrik ediyor. Kısacası Evren Hasan Cemal’e dediği gibi yapmaya devam ediyor. Yani dünyayla uyumlu hareket ediyor. Aslında Amerika ile uyumlu demek istiyor. Biz onu 1980 müdahalesinden beri attığı adımlar, verdiği tavizlerle zaten Amerika ile uyumlu birisi olarak hatırlıyoruz.


Ama o kendisine akil adam havası vermeye çalışıyor. İşte burada yanılıyor. Konuşmalarına milletin verdiği tepkiler, internette yapılan oylamaların sonuçları Evren’in kendisini milletten ne kadar uzaklaştırdığını gösteriyor. Gül gibi kenara çekilebilirmiş. Bence Evren gibi kenara çekilsin. Gül, neticede hepimizin sevdiği bir çiçek. Konuşmaya da devam etsin. Yeni müttefiklerinin PKK, bilumum Kürtçüler, ırkçılar, bölücüler ve Amerikancılar olduğu ortaya çıktıkça halkın içine çıkacak yüzü kalacak mı bakalım? Görürüz netekim...


05.03.2007


B.O.P’TA İLK ÇATLAK

MİLLİYETÇİ VATANSEVER BİR GENERAL İLE ABD GÜDÜMLÜ KÜRT BİR GENELKURMAY BAŞKANI ÇATIŞMASI MI?

BİLMİYORUZ.
Faili meçhule giden Eşref Bitlis paşa

Eşref Bitlis

İşte birkaç yazı; << "EŞREF BİTLİS ÖLDÜ, ANKARA SÜRECİ, WASHİNGTON SÜRECİ OLDU"
 

-Uçağının düşmesi sonucu şehit olan Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’in genel sekreteriydiniz.. Hakikaten buzlanmamıydı, kaza" mıydı? Şüphelerin üzerine gittiniz mi?

- Eşref Bitlis, önemli bir komutandı, PKK ile mücadelede hükümet tarafından özel yetkilerle donatılmış bir komutandı.

EŞREF BİTLİS MUAMMASI


Eşref Bitlis, Kürt meselesinin çözümünde Irak-İran ve Suriye ile birlikte davranmak politikasını benimsemişti ve Irak’ın toprak bütünlüğünü savunuyordu. İşte bu, ABD’nin politikasının tam tersi idi. Bitlis, bölgedeki Kürt grupların liderleriyle görüşerek, onları ABD’nin güdümünden çıkarmaya çalışıyordu. Eğer, uçağı düşürülmeseydi, Diyarbakır’a geçecek ve bu konuyla ilgili çeşitli görüşmeler yapacaktı.
Bitlis, Çekiç Güç’ün bölgedeki faaliyetleri ile ilgili rapor hazırladı ve Çekiç Güç’ün Kürt devleti kurma için çalıştığını yazdı. ABD-PKK bağlantısını yüksek sesle söylemesi Genelkurmay ve hükümetle ilişkisini gerginleştirmişti.
Eşref Bitlis, Körfez Savaşı sırasında Özal’a direnen paşaların başında geliyordu. Irak’a ikinci bir cephe açılması yolundaki baskılara karşı koydu. Bitlis, ABD’nin Ortadoğu’ya asker çıkarmayı hedeflediği bir gizli planı saptayıp Genelkurmay’a bildirdi.


O dönemde Kara Kuvvetleri Komutanı olan Doğan Güreş ise bu raporların fiili bir öneminin bulunmadığını ileri sürüyordu. Eşref Bitlis ile Doğan Güreş arasındaki çatışma o günlerde başladı.


Doğan GÜREŞ
K.Evren'in sadık askeri 
Doğan Güreş paşa 



Bitlis ile Güreş’in arasındaki tartışmalar basına yansıyınca, Bitlis Cumhurbaşkanı Özal’a 22 Mart 1992 tarihinde bir mektup yazmıştı. Mektupta Çekiç Güç’ün PKK ile birlikte hareket ettiği ve Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın bölgede “yanlış tasarruflarda” bulunduğunu belirtiyordu.
Kamuoyunda “Eşref Bitlis Planı” olarak bilinen, Kürt sorununa bölge ülkeleriyle çözüm politikası 1996’da önemli bir başarı kazandı. Türk Genelkurmayı’nın desteklediği Saddam Hüseyin-Mesut Barzani anlaşmasıyla 8000 CIA peşmergesi, bölgeyi terk etmek zorunda kaldı.
Eşref Bitlis, yeni Genelkurmay Başkanlığı için en güçlü adaydı. ABD’nin Ortadoğu politikasına çomak sokan bir Türk Genelkurmay Başkanı, herhalde Amerikalıların en büyük kabuslarından biridir. Bu yüzden Eşref Bitlis’i ortadan kaldırmak için düğmeye basılmıştır.
Bu olaylar sonrası gelen hükümetler B.O.P projesinde biraz milliyetçi takılınca ekonomik krizlerle ve biraz da kendi işgüzarlıkları (Rüşvet,hortum olayları) ile de gözden düşerler.Bu arada da ABD bunları ikna çalışması yürütür;


“Buraları federasyonlar halinde bölüp sizin idarenize vereceğiz.Terör örgütü bahanesi ile 25 yıldır ordunuzu da modernize ettik,gerilla savaşı tekniğinde savaşa tecrübeli olmasını ve bir çok ülke içinde caydırıcı olmasını sağladık.


Niye hala inat ediyorsunuz? Niye korkaklık ve güvensizlik gösteriyorsunuz? Sizi mağdur edecek olsam ordunuzu modernize etmenize izin verir miydim sanıyorsunuz?” gibi soruları eminim yetkililere görüşmelerde net bir şekilde söylüyorlardır.


Ordunun modernizasyonu konusu gerçektir.1991 körfez harekatına kadar askeri tatbikatlara giden birliklerimiz bindikleri araçları hatta 35 tonluk tankları bile iterek götürürlerdi.Tuğgeneralin bile makam arabası statıon Kartal-Renault tipi arabalardı.1976 yılında parası ödenmiş olan koca filoyu 7/10 (Kıbrıs savaşı sonrası Yunanistan 10 silah alırsa Türkiye'ye 7 silah verileceği belirleyen ambargo kararı ) oranı yüzünden vermemişti.Bu gemiler T.Özal döneminde verilmişti.Bu örnekler çoğaltılabilir.


1991 Körfez harekatından sonra Irakta kullandığı bir çok tankı Amerika'nın karşılıksız ordumuza bıraktığını Sayın Doğan Güreş Paşamız bir tv programında ifade etmişti.Bu olay sonrası F-16 uçakları üretilmeye başlandı.İletişim teknolojisi ülkemize girdi vs.vs ve bir Tuğgeneralin Reno Station olan makam aracı Mercedes 500 Sel'e döndü.


1970-1980 dönemi boyunca terörist yetiştirip ülkemize gönderen Suriye,Lübnan,Filistin gibi ülkelere bu dönemde posta konmağa başlanılmıştır.Terör olaylarında Polis Özel Timleri halkın da sevgisini kazanmıştır.

Polis Teşkilatı Terörü Durduruyor 
 
Ama Polis asker gibi düşünmedi.Asker Polis timlerini olmadık yerlere yani teröristlerin bulunmadığı tepelere bıraksa da Polis Özel Harekat timleri bu işi bitirdiler.Askerden gelenlerin,ve halkın desteği o dönemde sadece Poliseydi.Polis bir sokağa girği zaman alkışlanırdı.1990-1996 arasında terörü bitiren bu Polislerdir. Mükafat olarak bu polis birlikleri Genelkurmay tarafından dağıtılıp silahları ordya teslim ettirilmiştir..
Birimler Genelkurmayca Dağıtılıyor
Bu birimlerin memurları da Karakol,hassas bölgeler gibi hedef yerlere verilerek bazılarının terör örgütünce öldürülmelerine resmen çanak tutulmuştur..Bazı yiğit Emniyet Müdürleri de bu arkadaşaları daha sonra koruma altına almıştır.
Polise ve Adalete Yasaklamalar Geliyor
Artık terörle mücadelede Polis yoktur.Sadece asker vardır.PKK'ya silah sattığı tespit edilen bir Astsubayın 1996 yazında Avrupa yakasındaki evinde ,Polisçe yakalanıp basına verilmesi ve sattığı ordu cephaneliğinden alınmış silahların tanıtılması bardağı taşıran son damla olmuştur.
Bu olayın sabahı Polisin "Asker kaçağı" dahil suç işleyen veya suça karışan her askerin ifadesinin alınması dahi yasaklanmıştır.Sebep "Ordunun Prestijinin korunmasıydı.
Bu işlerin ince ayarlarını tabii ki pek bilmiyoruz ama görünen bilgiler de bunlardan ibarettir.
Ordunun başında bulunan bir takım gruplar bu örgütün güçlendirilmesini sağlamış,korumuştur. Mücadele eden Polisler resmen cezalandırılmış,vatan haini ilan edilmedikleri kalmıştır.terörle mücadelede şehit edilen polislere "şehitlik talebi red edilmiş,büyük girişimler ve siyasilerin desteği ile Polislere de "Şehitlik" mertebesi sonunda layık görülmüştür.Ama bunun karşısında hep orduyu görmekteyiz.Maalesef gerçek de budur.

Terörle Mücadele Tamamen Orduya Geçiyor.

Bunun devamı olarak da terörle mücadeleyi Türk Ordusu bütünüyle üstlenmiş durumdadır.Polis şehir-kasaba güvenliğinde sıradan asayiş olayları ile uğraşmaya 1996 sonrası sevk edilmiştir.Ancak Ordu da ciddi bir başarı görülmemektedir.Memleket bölünme aşamasına gelmiştir.Bunun sorumlusu o zamanki kurmay karar organlarıdır.
Bunun nedeni de,ordu aktif siyasete de girmiş başörtüsü mevzuunda da desteği kaybetmiştir.İlave olarak da ordu içindeki hizmet yapılanmasını çözemediğinden personelde gönülsüzlük oluşmuştur.

Askerde Görev Nedeni ile İsteksizlik
Yoksa ordu mensubu kardeşlerimizin korktuğunu başarısız olduğunu söylemek yanlış olur.Sadece isteksizlik vardır.Altı kez doğu görevi bana olsa bende de aynı tesiri yaratır.İsteyen bunu çözer.Tabii ki çözmek isteyen varsa.Bunu da çözecek olan Genel Kurmaydır.Ne siyasetçi ne de kurşuna atlayan bu fakir memurlar ve askercikler çözebilirler bunu.
Yugoslavya'nın Parçalanması ve Müslüman Soykırımı
1996'larda durdurlan terör, 28 Şubat yarı ihtilali nedeniyle yıkılan Refahyol hükümetinin döneminde de Yugoslavya da bölünme yaşanmış,Müslüman Arnavut ve Boşnaklar ,Sırplar ve Hırvatlar tarafından soykırıma tabii tutulmuşlardır.Bunların da arkasında Avrupa ile işbirliği halinde olan Rusya vardır.Hergün akan kan ülkemizi de etkilemiştir
.
Müslüman Soykırımına Rusya Desteği ve ABD-NATO Yardımı

Sayın Bülent ECEVİT'in (rahmetli) ABD Başkanı B.Clinton'un önünde eğilmesine neden olan meşhur davranışı yaptığında istediği, bu akan kanın durması ve Nato'nun müdahelesinin sağlanmasıydı. Çünkü BM üyeliği içinde Rusya da vardı."Türkiye bir gönüllü gönderirse ben 6 gönüllü gönderirim" diyordu.Aynı zamanda da Çeçenistan-Abhazya'da müslüman soykırımları sürmekteydi.Bunların arkasında yeni oluşturulacak petrol boru hatlarının geçeceği ülkelerin tespiti kavgası vardı.Bu yüzden Nato'nun müdahelesi gerekiyordu


NATO Yardımı Karşılıksız Değil.
Bu olay gerçekleşti ama masraf karşılığı olarak terör örgütü yeniden canlandırıldı,ard arda üç tane ekonomik krizi de ben bu faturalara bağlıyorum.
Teröre kanlı bilanço: 17 yılda 32 bin kişi öldü
Hürriyet 13 August 1997
İhsan DÖRTKARDEŞ
Eruh ve Şemdinli'yi basarak 1984'te eylemlerini başlatan PKK, 4 bin 239 güvenlik görevlisiyle, 4 bin 276 vatandaşı katletti. 13 yılda 20 bin 822 terörist öldürüldü. 1980-84 arasında verilen kayıplarla birlikte 17 yılda 31 bin 837 kişi hayatını kaybetti.


PKK'nın, 15 Ağustos 1984 gecesi, Eruh ve Şemdinli ilçelerini basarak kanlı eylemlerini başlatmasından bu yana geçen 13 yılda, 20 bin 822 teröristin öldürüldüğü açıklandı. Bölgede aynı sürede 4 bin 239 güvenlik görevlisini şehit olurken, 9 bin 277'si yaralandı. Teröristler 4 bin 276 vatandaşı katletti, 5 bin 83'ünü yaraladı. Bölgede 12 Eylül öncesinde PKK'nın neden olduğu terör olaylarında ölen yaklaşık 2 bin 500 kişi ile birlikte, kanlı örgütün 31 bin 837 kişinin yaşamına mal olduğu belirtildi.


Diyarbakır'ın Lice İlçesi'e bağlı Fis Köyü'nde 27 Kasım 1978 tarihinde kurulan ve bölgedeki dengesiz toprak dağılımını gerekçe göstererek aşiretlere savaş açan PKK, 1979'dan itibaren örgüt üyelerini Suriye üzerinden Lübnan'a geçirip, eğittikten sonra eylem amacıyla Türkiye'ye göndermeye başladı. 12 Eylül harekatına kadar bölgede bir çok il ve ilçede örgütlenen PKK, kadrolarının önemli bölümünü Lübnan-Suriye sınırındaki Bekaa Vadisi'nde askeri eğitime tâbi tuttu. PKK, Almanya ve Yunanistan başta olmak üzere bazı Avrupa ülkeleri ile Suriye, Irak, Libya, Lübnan, İran'dan gizli destek sağlandı. PKK LideriAbdullah Öcalan, Türkiye'nin Batı bölgelerinde de örgütün sesini duyurabilmek için, DHKP-C örgütüyle ile geçen yılın sonunda işbirliği protokolü imzaladı.

Terörün diğer yansımaları ise şöyle oldu:

Terör olayları nedeniyle iki bölgedeki 22 ilde 166 bin öğrencinin devam ettiği 3 bin 223 okul geçen yıl kapalı kaldı. 156 öğretmen katledildi.


İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanlığı'nın 1995 yılı Haziran ayı tespitlerine göre, 19 ilde 809 köy ile 1612 mezra boşaltıldı. Olağanüstü Hal Bölge Valiliği ise 753 köy ile 1535 mezranın tamamen, 235 köy ile 141 mezranın kısmen boşaltıldığını açıkladı.


Örgüt, eylemlerini Karadeniz ve İç Anadolu'ya taşımaya çalıştı.


Güneydoğu'da yatırımlar sınırlı düzeyde kaldı.


Terörle mücadele için 20 milyar dolar harcandı.


PKK, köy ve mezraların boşalmasıyla lojistik destekten yoksun kalınca, eylemleri belirgin şekilde azaldı. Bunun üzerine terör örgütü, ‘HAMAS' gibi canlı bomba yöntemini kullanmaya başladı. Tunceli, Adana ve Sıvas'ta intihar eylemlerin düzenlendi.


Örgüte yardım ve yataklık ettikleri iddiasıyla yakalanan ve DGM'lere sevkedilenlerin sayısı 75 bini buldu.


1985'ten itibaren köy koruculuğu uygulaması başlatıldı. Korucu sayısı 67 bin 866'ya ulaştı.


Olağanüstü Hal'in ilan edildiği 19 Temmuz 1987'den itibaren geçen 10 yılda, teröristlere ait 19 bin 628 tüfek ve 6 bin 327 tabanca ele geçirildi. Teröristlerden ayrıca 1286 roketatar, 11 bin 604 roket, 15 bin 662 el bombası, 3 milyon 228 bin 200 adet mermi ele geçirildi. Aynı sürede 1833 terörist teslim oldu.


PKK nasıl çökertildi


Körfez krizinden sonra Kuzey Irak'a iyice yerleşen PKK'ya, 1992 sonunda ve 1995'in Mart ayında kapsamlı iki harekat düzenlendi. PKK, 2 harekatta da büyük kayıp verdi. Kentlerdeki etkili operasyonlarla da örgüte katılımlar azaldı. Bu yıl 14 Mayıs'ta Kuzey Irak'ta düzenlenen ‘Çelik Harekatı'nın kara bölümünde 1912 PKK'lı ölü, 132 PKK'lı da sağ ele geçirildi. Hava operasyonlarında ise 965 PKK'lı öldü. Teröristlerin İran üzerinden temin ettikleri Rus malı roketlerle düşürdüğü 2 helikopterde 13 subay şehit oldu. Harekatta toplam 113 asker şehit oldu, 325 asker de yaralandı.


BATI,ESKİ İŞBİRLİKÇİLERİNİ DIŞLIYOR


SORU:


Burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta da bu kesimlerin kampanyasına katılan ordu kökenli kişiler ve taraf olduğunu açıklayan genelkurmay, bu kesimin temsilcilerimidirler? yoksa ülkenin içinde bulunduğu durumu belirtmek açısından mı kendilerini görevli saymaktadırlar?


Yoksa bu kesim,ordu içindeki ABD-AB işbirlikçilerini tasfiye etmeyi başarmış vatansever kadro mudur?


Bence vatandaşın da gerçekten içinden çıkamadığı konu da budur.


Ordu Nato,BM,AB'nin en büyük işbirlikçisidir.


Ama bu bütün ordumuzun hain -işbirlikçi olduğu anlamına gelmez.Hatta önceki paşa gibi eleştirilenler bile bunu bir vatanseverlik duygusu içinde yapmışlardır.Olayda bakış farklılığı vardır.


Çünkü NATO ordusudur.Amerikan Başkonsoloslarının uçakları bile Hava Harp Okulu'na inmektedir.ABD eğitimi veya onayı almayan bir general var mı?


Öyleyse itirazları neyedir?AKP de muhalefet de ABD tarafından seçilmemişmidir?


Atatürk İlkelerine bağlı Türkiye bu Jandarmalığı yapabilecekmidir?


Ne ordu yetkilileri ne de muhalefet, hiç biri ABD-AB dışı siyasetleri olduğunu söyleyememektedirler.
Hatta Atatürkçü D.D.Başkanı Şener Paşa Ceviz kabuğu programında ABD'siz Türkiye Siyaseti Düşünmediğini söyledi. Nasıl Atatürkçü ise?


Herkes ABD'ci ise kavgalar niye?


“Siz yemeyin, biz yemeye devam edelim” mi?

İktidarı,Muhalefeti,Ordusu,Basını,Halkı ABD'ci olan bir toplum niye çatışır?


Bence güç kavgası.O kadar.


Bu dışlama daha T.ÖZAL’ın zamanında ünlü Nurcu Tarikat Şeyhi Erzurumlu Abdullah Gülen Hoca efendi’nin ABD’ye projenin “Kültür Ayağı” olarak kabul ettirilmesi ile başlamıştı. Bu .Demirel,T.Çiller, hatta B.Ecevit ile de devam etmiştir.


Çünkü İslam Dünyasında halen Türkiye’nin bir saygınlığı vardı ve bu da “Hilafet Makamı’nın mezhebi” olan Sünni Mezhebi kökenli bir tarikat olan ve İslam Ülkeleri içinde de taraftarı olan bir tarikat oluşu bu zatı ve tarikatını oldukça önemli hale getirmişti.ABD’nin yakın ve uzak hedefi olan her yerde bu zatın bilinen okulları açması,büyümesi kolaylaştırıldı.


Demokrasinin savunucusu kesilen kızılbaşlar ve aleviler,kürtler,Türk Aleviler ,demokratlar vb. oluşan kesim bu güne kadar ABD-AB ilişkilerinde Batının muhatap olarak görmek istedikleri kesimdir.Bu kavgada onları zaten görüyoruz..Ancak,yerli Sünni halklar ve dış İslam dünyası bu kesimi Müslüman saymıyor ve iş de yapmıyorlardı.


Ancak bu kesim, iktidarları süresince “Sünni kesimi” devlet işlerine neredeyse hiç yaklaştırmamışlar,sadece “kızılbaş,alevi,ve nüfus kağıdına “Müslüman yazılmış” Gayri Müslüm”leri ve Kürtleri devlet idarelerine doldurdukları için de halkın tepkisini yıllardır almışlardı.Devletin bütün kamu kurum ve kuruluşlarına yıllardır doldurulan kızılbaş,,alevi Kürtler ile dönmeler ekonomik olarak devlet eliyle palazlandırılmış,çoğunlukla Sünni Türklerin yaşadığı batı bölgelerine yerleştirilerek yer yurt sahibi edilmişlerdi.


Bu kesimler bir yandan da ülkenin bölünmesine çanak tutan her türlü akımın da içinde yer almaktaydılar. Ülkede kardeş kavgaları,bölünmeye sebep olacak her türlü faaliyet de devlet elinden beslenen bu kesimlerce yürütülmekteydi.


Bu nedenle “Sünni Osmanlıcı ve Türk”lerin yaşadığı illerden devlet memurluğu kadrolarında insan bulmak da apayrı bir sorundur.Sünni Türkler hep “gerici ve rejim düşmanı” olarak gösterilmiştir.Devlet idaresinden uzak tutulmuşlardır.Ancak küçük memuriyetlerde istihdam edilmişler ama devletin idare mercilerinden de uzak tutulmuşlardır.


ABD-AB destekleriyle ülkenin doğusu “Kürdistan,Ermenistan kuzeyi de Pontus Rum devleti olarak çizilmiş Sevr Antlaşması projelerine uygun olarak Karadenizliler arasında da bir “Rum”luk kavramı yaratılmaya başlanılmıştı.


Hatta ,Mesut YILMAZ zamanında Karadeniz’de “Rum Milliyetçiliği” kavramları ortaya çıkarılmış,Avrupalı misyonerler de serbest olarak çalışmalarına başlamışlardı.Rumca halk ,pop müzikleri üretilmeye,çalınmaya başlanılmıştı.


Bunu gören halk seçimlerde Refah-Yol iktidarını güçlendirmiş ve terör de bu dönemde sonlandırılmıştır.


Mesut Yılmaz’ın bu durumu hazmedemeyerek,yerli işbirlikçiler ve dünürü olan Alman Başbakanı’nın desteği ile “ABD-AB beni istiyor.Bana oy vermeye mecbursunuz” gibi bir takım yaklaşımlar içinde bulunmuştu


Bunun ardından ABD’ye gitmiş bir takım önemli zatlarla görüşüp gelmesinin ardından meşhur 28.Şubat olayları olmuş,Refah-Yol yani “Sünni Osmanlıcı iktidar”yani ülkenin birliğini savunan hükümet görevden alınmıştı.


AKP özelleştirme ile ilgili hedeflerini koyarken,”İşte bu kesimi yani aslında sahte Atatürkçü ve batı uşağı olan ve “Kafir-Din Düşmanı ” olarak niteledikleri bu kesimi devletten uzaklaştırmak” amacını ortaya koymuştu.


Bu şartlar da AKP iktidarının yaratılmasına sebep olmuş ve Sünni kesimin alternatif olarak seçilmesi, Sünnilerin Cumhuriyetin kuruluşundan beri ilk kez “İktidar” ile tanışmaları umudu bunlardan kurtulmak pahasına şikayet ettiğimiz “AKP Siyaset”ini ortaya çıkmıştır.


Bunlar bu güne kadar ülkenin bölünmesi işini beceriksizlikleri ile veya araya karışan milliyeçilerin engellemeleri nedeniyle geciktiren siyaset izlediklerinden, geciken B.O.P Projesi her gün yara almıştır.Bu da ABD-AB koalisyonunda sıkıntı yaratmıştır.


AKP’nin Tavizlerinin Nedeni


Ancak ABD-AB’nin istediği hükümetler her ne yaptıysalar bu ülkeleri memnun edemediler ve sonunda bu tutumları,kendilerine daha önceden muhalif arandığını ve bulunduğunu göstermektedir.


Mevcut hükümetlerden ümidini kesen ABD kendine Özal’dan daha iyi bir yeni ortak aramış ve bulmuştur.O da.;


“Ülkenin bölünmek yerine Osmanlı idaresindeki gibi eyaletlere bölünerek ve B.O.P gereğince büyümesi” planına ABD-AB ülkelerini razı eden;
R.T.E idi.

TAYYİP ERDOĞAN’IN GELECEĞİ BEŞ YIL ÖNCESİNDEN BELLİYDİ;


Tarih: 16 Şubat 1997. Cumhuriyet Gazetesi'nden Leyla Tavşanoğlu, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'le röportaj yapıyor. Bir yanıt şöyle: "Perinçek: ABD Tayyip Erdoğan'ı Başbakan, Abdullah Gül'ü de Dışişleri Bakanı yapacak. CIA'nın yan kuruluşlarından Rand Corporation'ın yayın organında da bu yazıldı."
Doğu Perinçek, bu saptamayı 3 Kasım 2002 seçimlerinden 5 yıl 8 ay önce yaptı. Aydınlık da 20 Ekim 1996 tarihinde "Abramowitz, Tayyip'i Erbakan'ın yerine hazırlıyor" kapak haberiyle ABD'nin Erdoğan'a verdiği görevi duyurmuştu.

GÜLEN AKP MİMARI


Fethullah Gülen ve Efendileri

Erdoğan'la Abramowitz'in ilk teması kapatılan Refah Partisi'nin ilçe başkanıyken kuruldu. Bu temasın ardından Tayyip Erdoğan İlçe Başkanlığı'ndan İl Başkanlığı'na ve oradan da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na çıkarıldı.
CIA İstasyon Şefi Graham Fuller, 2001'de "İslami hareketin liderliği" görevini, Tayyip Erdoğan'ın "yenilikçileri"ne verdi. Fuller, Aktüel Dergisi'nin 520'nci sayısında Fazilet içerisinde "yenilikçi kanat İslami hareketin lideri olacak" dedi. Erdoğan'ın kuracağı partinin "mimarlığını" da Fethullah Gülen yaptı.


Tayyip Erdoğan, CIA şefleriyle görüştükten sonra TÜSİAD'a "Turgut Özal'ın bıraktığı yerden gideceğim" sözünü verdi.] 15 Nisan 2007 tarihli Aydınlık'ta bunlar yazılı.




Gerçek bir hikaye!



Bu yazı kimseyi karalamak,yermek,suçlamak amacı ile yazılmamıştır.Herkes biliyor ki ABD’den izinsiz ülkemizde belli yerlere memur bile tayin edilemez.Yüksek mevkilere gelenler onlar tarafından seçilirler.

Bütün siyasi parti liderlerini büyük bürokratları inceleyin.Hepsinin muhakkak bir ABD ödülü,desteği vardır.Bunlar sadece ülkemize ait değil her ülkede vardır.ABD bu işi her hükümet için de yapıyormuş zaten.O zaten belediyeciliği sırasında seçilmiş,ancak bu olayda bayağı bir katkı sağlamıştır.
Bu görüşmede Bush'un generali ABD Dnz. Kuv. Kom.
Amiral James .Mc. Loy'un bu memura verdiği
altın kaplama madalyonun ön ve arka resimleri.
 

18-19 Kasım 1999 yapılacak olan AGİT (OSCE) Avrupa Güvenlik İşbirliği Teşkilatı toplantısı nedeniyle ülkemize gelecek olan ABD Başkanı Bill CLİNTON’un ön heyeti tarihten bir ay önce İstanbul’a gelir.Heyet başkanlarının kalacağı otel geçeceği güzergahlar ve toplantı mahalleri üzerine ciddi bir çalışma yaptı.Bu heyetin çalışması esnasında yardımcı olmak amacı ile İstanbul Emniyet Müdürlüğünden yabancı dil bilen bir tercüman polis memuru ve yeteri kadar rütbeli,rütbesiz memur görevlendirildi.


Bu gelen her heyet için değişmez bir kuraldır.Amerikalılar biraz ayrıcalıklıdırlar.Sadece

bizde değil,tüm dünyada onların kuralıdır.


Heyete tercüman olarak görevlendirilen polis memuru İstanbul ABD Başkonsolosluğunun güvenlik Amirleri olan S.ve M ile görev gereği tanıştı.


Heyetin İstanbul’un tarihi yerlerini gezdikleri esnada da bu İstanbul hakkında geniş bilgiler verince genel kültürü ile dikkat çekti.Derken elçilik görevlileri daha sonraki bir çok olayda bu memuru şahsen istediler.

Bu görüşmede Bush'un generali ABD Dnz. Kuv. Kom.
Amiral James .Mc. Loy'un bu memura verdiği
altın kaplama madalyonun ön ve arka resimleri.

Aralarında ciddi bir arkadaşlık olmuştu.Hatır sormak için bile biri birlerini arar olmuşlardı.


Bir gün bu memur arkadaşları tarafından elçilik binasına yemeğe davet edilir.Davet sırasında aralarına elçiliğin ABD’li idarecileri konsolos falan da katılır.Derken o zamanlar yasaklı ve Çorum Cezaevinde bulunan Tayyip Erdoğan da gazetelerin mağdur adamı olduğundan onun hakkında da görüşlerini sorarlar.


Memur Tayyip Erdoğan’ı Belediye Başkanlığı sırasındaki hizmetleri ile tanıdığını ve onun zamanında suların içilebilir hale geldiğini,ve diğer hizmetlerini takdir ettiğini söyler.


Bu defa Konsolos Memura “Sağcı mı, solcu mu? Olduğunu sorar.


Memur da eskiden solcu olduğunu ancak memuriyeti ve ülkede değişen şartlar nedeni ile artık bunları bıraktığını,ülkeye hizmet eden herkesi desteklediğini anlatır.


Olay öyle kalır.Bir daha o konulardan pek konuşulmaz.


Bir gün memurun görev yerine ABD Başkonsolosluğundan bir telefon gelir.Arayan Güvenlik Müdürü “S.”dir.


Birkaç gün içinde ABD Deniz Kuvvetleri Komutanının geleceğini ,onun İstanbul gezisi sırasında kendisine rehberlik yapmasını istediklerini,görevi isteyip istemediğini sorar.


Memur da Emniyet Müdürlüğüne yazı yazın,görev verilirse yaparım.Özel olarak mümkün değil der.


Yazı yazılır ve memur için istek yapılır.


Yazıda USCG (United States Coast Guard (ABD-SAHİL GÜVENLİK KOMUTANI AMİRAL) Commander Admiral James M.LOY isimli Amiral’in İstanbul gezileri sırasında mihmandarlık la görevlendirildiği yazılır.


Uzun sürmez ve beklenen şahıs gelir.Geziye başlanır.


O sıralarda da Tayyip Erdoğan Çorum’dan Vize Ceza evine getirildiği basında geçer.


Ayasofya Müzesi çıkışında Amiral bu memura “Size özel bir konuda soru sorabilir miyim,Bu çok özel olacak.Göreviniz dışındadır ve tamamen siz ve benim aramda olan bir konuşma olacaktır.” deyince


Memur “Buyurun” der.


Amiral “Siz sağcı mısınız solcu mu?”


Memur “İlgilenmiyorum.”


Amiral “Askeri ihtilal öncesi zamanlarda da mı?


Memur “O zamanlar solcuydum,ama militan değil entelektüel düzeyde”


Memur-Peki bu konular sizi neden bu kadar ilgilendiriyor?


Amiral-Biliyorsun ülkenizin hükümetinden herkes şikayet ediyor.Halkınızın büyük bir kısmı da hapisteki köktendinci belediye başkanını beğeniyor.


Memur-Benimle ne alakası var?


Amiral-Biz Amerika olarak bir siyasi’yi desteklemeden önce siyasetle bir yere gelmemiş halktan bir memura veya kişiye böyle sorular sorarız. Cevaplarsanız memnun olurum.Sonucunu Başkan'a bildireceğim bir konuşma olacak.


Amiral-Bu kökten dinci Belediye Başkanı için ne düşünüyorsunuz?


Memur-İyi bir insan,bir çok hizmetlerde bulundu.


Amiral-Bir solcu olarak bir kökten dinciyi nasıl desteklersin?


Memur-.Kimse bu ülkeye ne şeriat getirebilir ne de sosyalizm.Bunu gördük.Ben hizmete bakarım.Kim hizmet ederse onu desteklerim Bize de hizmet edeni seçmek kalıyor.


Amiral-Teşekkür ederim."Atatürk'ten sonra ilk defa Türkler" iktidara gelecek."


Bu partinin hepsi Türk mü sizce ?


Bizim Osmanlı'dan beri bildiğimiz "Türkler" bunlardır memur bey.


Aradan birkaç gün geçer ve büyük ulusal gazetelerin birinde bir haber çıkar.


Tayyip Erdoğan Vize Cezaevinden alınır ve Maslakta ilaç fabrikaları olan bir iş adamımızın köşkünde,ABD Ankara büyükelçisi Mark Parris,Bülent Ecevit,Mesut Yılmaz,o zamanki Genel Kurmay Başkanı ve bazı önemli şahsiyetlerin bir toplantı yaptığını yazar.


Sonuç: Hepimiz biliyoruz.


Bu memura neden böyle yaptığını bir Amerikalıya neden böyle cevap verdiğini arkadaşları sorarlar.


Cevabı şu olur.:


Solcuların yapacağı bir şey zaten yok.Çoğu yöresel örgütlenme içinde ve dağınıklar.Sağcıların içinde de en dürüstü bu adam.Amerikalı General’e de özellikle “Hizmet” dedim.Çünkü,Avrupa’ya göre biz hala 17-18. yüzyılı yaşıyoruz.Hele Anadolu berbat durumda.


Bu adam hizmeti seviyor.ABD’ de hizmetle halkı kazanacağını düşünüp hizmeti bizzat denetleyecek.Bu da halkımızın görmediği hizmeti kısa bir süre de olsa görmesini sağlayacak.Ordu güçlenecek bir sürü yararı olacak.


Neden kısa bir süre?


Çünkü yakında tüm dünya karışacak gibi görünüyor.Bu adamlar bu yüzden çalışıyorlar.Bizim millet de bir kez bile olsa hizmet görsün istedim.


Sana ne bundan?


Ben bu ülkenin vergisi ile maaş alıyorum.Bu bana yeter.


ABD Başkonsolosluğunca bu memura işten atılmamak kaydı ile “ABD Başkonsolosluğunda “Guard-Guide” yani yakın koruma ve rehberlik işi önerilir.Emir bir yerlerden gelmiştir.Hemen istifa edip girmesi söylenir.


Memur “Ben Türk Polis Teşkilatından emekli olmak istiyorum” der.Olaydan iki yıl sonra da emekli olur.


Ancak teklif edilen işe de girmez.Emekliliğinde teklif yenilenir.Memur red eder.Çalışmak istemediğini,bazı sorunları olduğunu söyler.


Aylık 1300 USD dolarlık işi red etmiştir.


Emekliliğinden iki yıl sonra da teklif edilir ama memur yine girmez.Halen de hiçbir işte de çalışmamaktadır.


O Tayyip Erdoğan’ı ve kurduğu hükümetin desteğini sağladı. Onlar iktidardalar.


ABD- Başkanı George W.BUSH Tayyip Beyi karşıladığında “Solcuların bile güvenini kazanan lider” diye tanımlarken kastedilen kişi oydu.


Hiç olmazsa bu adamın hatırına memlekete biraz sahip çıksınlar.Hatta daha çok sahip çıksınlar.


Keykubat


ABD ORTAMI KURUYOR-MUHALİFLER İÇİN İŞBİRLİKÇİ KURUMLAR UYARILIYOR


CIA’dan MİT'e 20 bombalı cep telefonu


Mustafa KINALI / İSTANBUL


İŞÇİ Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, ABD Merkezi Haber Alma Örgütü CIA'nin, ABD'nin Asya ve Kuzey Irak'taki politikalarına engel oluşturan ulusal şahsiyetlere suikast amacıyla, MİT'deki bir gruba 20 bombalı cep telefonu verdiğini öne sürdü.


Perinçek, partisinin İl Merkezi'nde, ‘‘İşçi Partisi Köy Önderleri Okulu’’ toplantısından sonra yaptığı basın açıklamasında, bu suikast tertibinin, MİT içindeki CIA işbirlikçilerine karşı olan grubun kararlılığı sonucu bozulduğunu belirterek, şunları söyledi: ‘‘Yeni Muammer Aksoy'ları, Turan Dursun'ları, Eşref Bitlis gibi komutanlarımızı kaybetmek istemiyoruz. Tertip, ABD'nin özellikle Kuzey Irak politikasına karşı olanlara yönelikti. Suikastlarda kullanılacak 20 cep telefonunun Türkiye'de olduğunu kesin olarak öğrendik. Bu bilgileri de güvenilir kaynaklardan aldık ve yine güvenilir kaynaklara doğrulattık. Ancak şu an için korkacak bir şey yok. Tertip ortaya çıktığı için, oyunları bozulmuş oldu. Artık o telefonları çöp sepetlerine atsınlar, kullanmaları mümkün değil. Bu suikast planı ortaya çıktıktan sonra, MİT'in elektronik dinleme bölümünde önemli kadro değişikliği oldu. Bölümün başındaki görevli, yeni uygulamaya direndiği için emekli edildi. Bu şartlar altında, MİT Müsteşarı derhal görevinden alınmalıdır.’’



Buraya kadar projenin Türkiye,Irak,Avrupa ayakları oluşturuldu.Koalisyona katılacak ülkeler tespit edildi ve şimdi sinyal verme zamanıydı.


O da hemen yapıldı.


AKP Geliyor.

Bu arada da kısa bir süre içinde bu günkü vatansever kadro da Genelkurmayın başına geliyor.
Osmanlı İdare Sistemi ile Kürt meselesini çözeceğini söyleyen hükümet teröre gevşek davranıyor ve (ayrılıkçı) Kürtleri hoş tutma çabasında.”Alt-Üst kimlikler bizzat Başbakanca gündeme getiriliyor,bitmiş olan örgüt gördüğü devlet desteği ile yeniden güçleniyordu.Terör iyice kızışıyor.Terörle mücadelede ordu iyice tek başına kalıyor.
Polis Teşkilatı kadrolarına da terör örgütü sempatizanları,taraftarları dolduruluyor.Bu eskiden de vardı zaten.Vatansever kadro Tv kanallarında kampanyalar başlatıyor.
II. AKP Hükümeti
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine müdaheleler oluyor ve derken 2007 Temmuz seçimlerinden AKP %47 ile tek parti olarak çıkıyor.


Ortadoğu Jandarmalığı Uygulama Dönemi ve Türkiye'ye Güvensizlik


Artık,Türkiye'deki bu yapılanmaların rayına oturması beklenmektedir.ABD Başkanı G.W.BUSH'un (Bush=Çalılık-Bu adamın bütün dünyanın ayağına dolanmasının nedeni de ismi olsa gerek.:)) ) da dün verdiği çekilme işaretinin arkasında Türkiye’deki işlerin yolunda gittiğini görmesi olarak yorumlamak yanlış olmayacaktır.


Bu gün "Yeni bir dönem başlıyor" mesajı da bu nedenle oldukça önemlidir.( Bu sinyalin verildiği gün ise Senato da muhalefeti dahi "Ortadoğu’da Kuvvet Kullanmaya" çağırmaktadır.Bu da bize pek güvenmediğini gösteriyor.En azından yalnız bırakmamak gibi.)


AB'de Karşı Güçler


Geçen zaman içinde de devlet eliyle yaratılan terör örgütünün denetiminin de, II.İsrail Projesini savunan AB eline geçmesi,ABD-Türkiye işbirliğini de baltalamıştır.İlişkiler gittikçe düşmanca bir hale gelmiştir.


Cumhuriyet düzeni içinde kalmak koşulunu benimseyenlerle ABD-AB anlaşmazlığının da bu krizlere sebep olduğu söylenebilir.


Destek Verenler


Artık,ABD-AB ye T.ÖZAL'ın kabul ettirdiği Ortadoğu Jandarmalığı Planının ardındaki bölünme,parçalanma ve yok olma tehlikesini gören bir kesim buna karşı savaş verse de artık son seçimle onlarında "Halka rağmen" bir şeyler yapması olanakları kalmamıştır.


Bu güçlerin,Türk Ordusunun başındakileri devre dışına almaları ve İslamcı zihniyetin elini tutmaları da projeye kendilerine uygunluk açısından önem verdiklerini gösterir.AKP'nin başarısı,II. İsrailcilerin ve Atatürkçü Türkiye Cumhuriyeti taraftarlarının başarısızlıklarının tasdiği olmuştur.


Bir önceki haberde APO'nun M.Kemal Cumhuriyeti bitmiştir" başlığı ile verilen haber de bu açıdan önemlidir.


Geçen yıl eski İngiltere Başbakanı Tony BLAİR'in "Artık Türkiye'ye bir halifenin getirilme zamanı gelmiştir" açıklamasını da hatırlamak şarttır.Bu da batının hakim kanadının "İslamcı İktidarı" ciddi olarak destekleyeceklerini ve terör örgütünü de artık ya tasfiye ya da iyice zayıflatma yoluna gireceklerini göstermektedir.


İslami Hükümet Oluşumları


İslamcı Kürtler ile İslamcı Türklerin ve İslamcı Anadolu insanlarının kuracakları büyük bir Ortadoğu Jandarma Devleti dönemi başlamaktadır.Çünkü temeliİmam hatip Liseleri ile Kenan Evren Paşa atmıştı.Bunu ilk adayı da ANAP'tı.
Yerini AKP aldığından bu seçimde tasfiye edilmiş bulunmaktadır.Neyse,bu İslamcıların işi olmalıydı.Çünkü coğrafya İslam Coğrafyasıydı.


Bunun için de "Sünni İslam veya dört mezhep merkezli bir otorite olmalıydı.İslami çoğunluk bu yöndedir.


Ülkemizdeki Kavgaların Nedeni


Geçmişteki mezhep kavgalarının ardında da yeni proje ile ellerindeki gücü kaybetme telaşına giren,Cumhuriyet idaresi ile devlette önemli yerleri ellerinde tutan bu dört mezhebin dışındaki kesimin korkuları vardır.Dava aslında Demokrasi,eşitlik,Cumhuriyet,Atatürk değil,"Bal küpünün elden kayması korkusu" davasıydı.


(Türk sol ve demokrat kesiminin bu olayda bir zararı yoktur.Çünkü T.C Devletinin önemli hiç bir kademesinde "Türk" zaten yoktur)


.Bu kavga Dönmeler(*),Kızılbaşların, Sünnilerin tekrar iktidarı alması ile yıllardır ellerinde tuttukları devlet kadrolarından tasfiye edilme korkularıdır.


II.İsrail Projesi ve Büyük Kürdistan Hayallerine Son


Türkiye'nin adına, AKP iktidarının Batının Jandarmalığına gönüllü olması PKK-Irak Kürtleri işbirliği ile kurulacak olan Büyük Kürdistan ve Büyük Ermenistan projelerinin rafa kalkmasına sebep olacaktır.Devletin desteği ile işe başlayan Apo zaman içinde gücün sarhoşluğu ile Batı kontrolüne tamamen de girmiştir.Bunca yıllık mücadele içinde sıfır sonuç terör örgütü için de beklenmeyen bir sonuçtur.


AKP'nin kesin başarısı ile artık bu projeler beklemeye alınmış durumdadır.Yerini Eyalet Sistemli Yeni Türkiye'ye bırakmaya yüz tutuştur ya,bir aksilik olmazsa!








VE PROJENİN EN ÖNEMLİ YANİ KÜRESEL ADIMI


11.EYLÜL 2001 İKİZ KULELERE TERÖR SALDIRISI İDDİASI

Dünya terör şokunda


New York'taki Dünya Ticaret Merkezi´nin ikiz kulelerine peşpeşe 2 uçak çarparak kuleleri yerle bir etti. Ardından Pentagon'un ortasına bir yolcu uçağı çakıldı. Dışişleri Bakanlığı'nda da patlamalar meydana geldi. Başkan Bush saldırıların cezasız kalmayacağını söylerken, ölü sayısının 10 binin üzerinde olduğu öne sürülüyor.


ABD bilim kurgu filmlerindeki kıyamet sahnelerini andıran bir şoku ve dehşeti yaşıyor.

Terör, Boston ve Washington'dan 4 yolcu uçağının kaçırılması ile başladı. "Kamikaze" saldırıları gerçekleştirecek teröristlerin 2 hedefi vardı; New York kentinin simgesi Dünya Ticaret Merkezi ve başkent Washington'daki dünyanın en sıkı korunan yeri: ABD Savunma Bakanlığı Pentagon.

İLK 2 SALDIRI NEW YORK'A

ABD saati ile sabah 08.30, Türkiye saati ile 15.56'da ilk "Kamikaze" uçağı, Dünya Ticaret Merkezi'nin 110 katlı kulelerinden birine çarptı. Kule tüm dünya televizyonlarının kameraları önünde yanarken, ilk saldırıdan 18 dakika sonra ikinci yolcu uçağı, diğer kuleye çarptı. Saniye saniye kaydedilen görüntüler tüm dünyada dehşet uyandırdı.İkiz kulelerde günde 50 bin kişi çalışıyor ve 150 bin kişi de ziyaret ediyor.

İKİNCİ HEDEF PENTAGON

ABD Dünya Ticaret Merkezi'nin şokunu yaşarken bir saldırı haberi de Washington'daki Savunma Bakanlığı binası Pentagon'dan geldi. Bir başka yolcu uçağı Savunma Bakanlığı binası Pentagon'a çakıldı. 23 bin kişinin çalıştığı Savunma Bakanlığı'nda büyük bir yangın çıktı. Her türlü saldırıya, nükleer bombaya bile dayanıklı binanın bir bölümü yangının ardından çöktü.

Pentagon'un bir bölümünün çöktüğü heberlerini, ağır hasar gören Dünya Ticaret Merkezi binasının iki kulesinin çöküş haberi takip etti. Daha sonra Türkiye saatiyle 01:00 sıralarında da Dünya Ticaret Merkezi kompleksindeki 47 katlı, Building 7 adı verilen üçüncü kulenin de çöktüğü bildirildi.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI'NDA PATLAMALAR

Yaklaşık yarım saat sonra Washington'da Dışişleri Bakanlığı binasından patlamalar duyuldu. Patlamaların ardından Dışişleri Bakanlığı binasında da yangın çıktı. Patlamaların bomba yüklü bir aracın infilak etmesi sonucu meydana geldiğini öne sürüldü. Ancak, bombalı araç resmi olarak doğrulanmadı.

PENSİLVANYA'DA BİR UÇAK DÜŞTÜ

Washington ve New York'ta panik havası yaşanırken bu defa bir başka "Kamikaze uçağı" haberi Pensilvania eyaletinden geldi. Yetkililer, Pittsburg kenti yakınlarında United Airlines'a bağlı bir yolcu uçağı yere çakıldığı duyurdu.

UÇAKLARIN KAÇIRILDIĞI GEÇ ÖĞRENİLDİ

Amerikalı yetkililer, uçakların kaçırıldığını saldırılar gerçekleştikten sonra öğrendi. Sadece Pitsburg'da düşen yolcu uçağından bir yolcunun tuvalette cep telefonu ile yer kontrol kulesini arayarak, "Bizi kaçırıyorlar" dediği, diğer uçaklardan kaçırıldıkları yönünde bir belirti gelmediği öğrenildi.

SAVAŞ UÇAKLARI DEVRİYE GEZİYOR

Peşpeşe gelen saldırılardan sonra Amerikan savaş uçakları, Washington ve New York üzerinde koruma uçuşları yapmaya başladı.

Savaş uçakları, havadan gelebilecek muhtemel başka saldırıları karşı devriye uçuşu yaptı.

WASHINGTON, CHİCAGO VE NEW YORK BOŞALTILIYOR

Bir yanda terör dehşeti diğer yanda ise kurtarma çalışmaları aralıksız devam ediyor. Başkent Washington ve New York'da halk kentlerden boşaltılıyor. Chicago'daki büyük binalar ise, da tahliye edildi.

Yetkililer ülkedeki tüm havaalanlarını kapattı ve havada kalan 50 uçağı da Kanada'ya sevketti.

Amerikalı yetkililer ayrıca, muhtemel terör hedefi olacağı düşüncesiyle Kennedy Uzay Üssü'nü de kapattı.

KAN BAĞIŞI ÇAĞRISI

Yayın kuruluşları sürekli kan bağışı yapılması çağrısında bulununurken özellikle New York ve başkent Washington'daki hastanelerin artık yaralı kabul edemez duruma geldiğine dikkat çekiliyor.10 binden fazla kurtarma ekibi New York'da faaliyet gösteriyor.

ONBİNDEN FAZLA ÖLÜ

Ölü ve yaralı konusunda kesin bilgilere ulaşmak mümkün değil. Ancak Amerikalı yetkililer, ölü sayısının 10 binin üzerine çıkacağına kesin gözüyle bakıyorlar.

Teröristlerin kaçırdığı 4 uçakta ölen insan yolcu ve mürettebat sayısı ise, 266.

BUSH GÜVENLİK ALTINA ALINDI

ABD Başkanı George Bush Dünya Ticaret Merkezi'ne yapılan saldırın hemen ardından yaptığı açıklamada, saldırıların cevapsız kalmayacağını söyledi.

Florida'da bu açıklamayı yapan Başkan Bush daha sonra Louisiana eyaletindeki Barksdale hava üssüne geldi. Bush burada da bir açıklama yaparak şunları söyledi:

"Amerikan halkına güvence vermek istiyorum. Tüm yerel ve federal kurumlar ellerinden geleni yapacaktır. Amerikan halkını korumak için dünyanın her tarafındaki silahlı kuvvetlerimiz alarm durumundadır. Kongre ve dünya liderleriyle temas halindeyiz. Ne gerekiyorsa yapacağız. Amerika'yı korumak için herşeyi yapacağız. Vatandaşlarını kurtarmak için büyük bir çalışma yapanlara teşekkür etmek istiyorum. Bizim milletimiz bir sınav vermektedir. Bütün dünyaya bu sınavdan galip çıkacağımızı ilan etmek istiyorum."

Başkan Bush daha sonra, Nebraska eyaletindeki Nükleer Hava Üssü Offut'a götürüldü. Bush daha sonra, kurmaylarıyla ilk toplantısını, tele konferans usülüyle gerçekleştirdi.

Bush daha sonra bu üsten ayrılarak Türkiye saati ile gece yarısından sonra Washington'a hareket etti.


SALDIRI ŞİMDİLİK "FAİLİ MEÇHUL"

Abu Dabi televizyonu saldırıları Filistin Demokratik Kurtuluş Cephesi'nin üstlendiğini ileri sürdü. Ancak bu haberin ardından örgüt, saldırıları üstlendiği haberlerini yalanladı.

Bu haberlerden sonra saldırıların ardından Afganistan'da bulunan Usame bin Laden'in bulunduğu ileri sürüldü. Ancak Afganistan'da yönetimde bulunan Taliban hareketinin dışişleri bakanı Ahmet Müvekkil, saldırılarla Bin Laden arasında bir bağlantı bulunmadığını açıkladı ve saldırıları kınadı. Mütevekkil açıklamasında, "Saldırıları kınıyor ve ABD'nin acılarını derinden hissediyoruz" denildi.

TEPKİLER-TESPİTLER
TALİBAN: BİN LADEN'İN O KADAR GÜCÜ YOK

Taliban'ın Dışişleri Bakanı Müvekkil, Suudi milyoner, terörist Usame Bin Ladin'in bu saldırıların ardında olamayacağı da şu sözleriyle desteklemeye çalıştı:
"Böylesine büyük bir organizasyonu yok. Amerika'nın içine sızacak, uçakları kaçıracak ve eşgüdümlü eylem yapacak. Usame Bin Ladin o kadar güçlü değil. Böyle bir operasyonu yapacak organizasyonu da yok"
İsrail'e karşı intihar saldırıları ile ismini duyuran İslami Cihad ise, saldırıların ABD'nin Ortadoğu politikası nedeniyle yapıldığını öne sürdü.
Bu haberlerin ardında ise, Fransız haber ajansı, AFP saldırıları Japon Kızıl Ordu örgütünün üstlendiğini duyurdu. Ancak bu haber de doğrulanmadı.

AVRUPA BAŞKENTLERİ KRİZ TOPLANTISINDA
Bu arada, Avrupa'dan ABD'ye yapılan tüm uçuşlar da iptal edildi. Havadaki uçaklar ise, Kanada'ya yönlendirildi.
Başta İtalya olmak üzere bir çok ülkede hava alanları kapatıldı. İngiltere'de bir çok büyük bina boşaltıldı. Almanya ve İngiltere Güvenlik Konseyini topladı. İsrail ise, tüm yurt dışındaki elçilik ve temsilciliklerini kapattı.
İsrail ayrıca, hava sahasını "Kamikaze saldırılarına" karşı önlem olarak tüm yabancı ülke uçaklarına kapattı.

NATO'UN BRÜKSEL MERKEZİ DE BOŞALTILDI
ABD Dışişleri Bakanlığı da tüm yurtdışındaki elçiliklerin kapatılması emrini verdi. Adana'daki İncirlik hava üssü de alarma geçti. Muhtemel bir terör saldırısına karşı NATO'nun Belçika'nın başkenti Brüksel'deki merkezi de boşaltıldı.
KÖR İMAM DA SALDIRMIŞTI
Mısırlı dini lider Kör İmam lakaplı Ömer Abdurrahman'a bağlı aşırı dinci teröristler 26 Şubat 1993 tarihinde da aynı binaya bombalı araçla saldırmıştı. Saldırıda 6 kişi ölmüş, bin kişi de yaralanmıştı.


(Hürriyetim)


Ve ilk Karar


BUSH: İYİYLE KÖTÜNÜN TARİHİ SAVAŞI OLACAK
ABD Başkanı Bush da Beyaz Saray'da düzenlediği basın toplantısında, başlattıkları savaşın uzun süreceğini ve "iyinin kötüye karşı savaşı" olacağını söyledi. Bush bu savaşta tüm imkanlarını kullanacaklarını ve iyinin kazanacağını belirtti.
Bush şöyle konuştu:
"İnsan hayatına, beklemeyen ve masumlara saldıran bir düşman. uzun süre saklanmayı başamayacak. Kendisini güvenli zannedenlere düşman. Bu düşmana karşı tüm kaynaklarla saldıracağız. Tüm dünyayı biraraya getireceğiz. Sabırlı olacağız. Çok kararlı olacağız.
Bu savaş uzun sürecek ama hata yapmayacağız kesinlikle kazanacağız. Teröristlerin hayatımızı değiştirmesine izin vermeyeceğiz. Ne gerekiyorsa harcayacağız. ABD birleşmiştir. Özgürlük seven ülkelerde bizim yanımızda. Bu tarihi bir savaş olacak. İyinin kötüye verdiği bir savaş olacak"


NATO'dan tam destek


NATO'nun büyükelçiler düzeyindeki Daimi Konseyi, ABD'deki saldırılardan sonraki durumu ele almak üzere TSİ 20.30'da toplandı ve 50 yıllık tarihinde ilk kez 5'inci maddenin uygulanmasını onayladı.


NATO Daimi Konseyi, bir İttifak ülkesinin saldırıya uğradığı anda, tüm üyelerin saldırıya uğradığı ilkesini içeren 5. maddenin uygulanmasına karar verdi.


NATO'nun bu maddesi, "dış saldırı" karşısında tüm üye ülkelerin silahlı kuvvetleriyle gerekli tüm tedbirleri almasını içeriyor.
Bu arada Projenin Kuzey Afrika ayakları da sürmektedir.
Nijerya'da Müslüman - Hırıstiyan çatışması 165 ölü


Nijerya'da Hırıstiyanlar ile Müslümanlar arasında çıkan çatışmalar ülkenin kuzeyine de yayılınca ortalık kan gölüne döndü. İlk belirlemelere göre ülkedeki dini çatışmalar yüzünden ölenlerin sayısının 165'i bulduğu bildirildi.


Plateau eyaletinin başkenti Jos'da çıkan dini çatışmaların kuzeydeki Kano kentine sıçradığı, araçlar ve kiliselerin ateşe verildiği bildirildi.

Kent sakinleri, 5 bin kadar Müslüman gencin, "Jos kentinde çıkan çatışmalarda ölen Müslümanların öcünü almak" gerekçesiyle sokaklara çıktığını, böylece kentteki tansiyonun arttığını söylediler.

ÖLÜ SAYISI 165 'İ BULDU

Öte yandan, Nijerya Kızılhaç Örgütü, ülkenin orta kesimlerindeki Plateau eyaletinde Cuma gününden bu yana meydana gelen çatışmalarda 165'den fazla kişinin öldüğünü, 928 kişinin de yaralandığını açıkladı.

Kızılhaç yetkilileri, ellerindeki verilere göre, Jos'taki çeşitli hastanelere 165'ten fazla cesedin ve 928 yaralının getirildiğini belirttiler.

Bu sayıların sadece polis ve diğer kuruluşlar tarafından hastaneye getirilenleri kapsadığını belirten yetkililer, sokaklarda çok sayıda ceset bulunduğunu kaydettiler.
21,10,2001 Hürriyet


İKİZ KULELERİN ARDINDAKİ ŞÜPHELER İNSANLARI ARAŞTIRMAYA İTTİ.


Loose Change, 11 Eylül olaylarını 6 bölümde inceliyor:
1. ZAMANLAMA
CIA, 11 Eylül saldırılarından kısa süre önce 1962 Küba krizi günlerine denk gelen bazı belgeleri basına sızdırdı. Bu belgelerde Küba'nın işgalini meşru kılmak için gerçekleştirilen Northwoods operasyonunun arkasında yatan gerçekler yer alıyordu.
2. PENTAGON
Amerikan Havayolları'na ait Flight 77 uçağının Pentagon'a çarpma olasılığı bulunmuyor. Binadaki hasar, ancak Cruise füzesi veya daha küçük bir askeri uçak tarafından oluşturulmuş olabilir.
3. KULELER ÇÖKERTİLDİ
Kulelerin yıkılma sebebi, uçak çarpması değil. Görgü tanıkları, çarpmadan hemen önce binanın alt katlarında duman ve ışık gibi patlama belirtileri gördü. Çökme sırasında patlamalar gözlenebiliyor
4. FLIGHT 93
Beyaz Saray'a giderken kahraman yolcuların isyan etmesiyle Pensilvanya'da bir araziye düşürüldüğü söylenen uçak, aslında güvenli bir şekilde başka bir yere indirildi ve yolcular sağ salim tahliye edildi. Çünkü uçağın düştüğü söylenen yerde hiçbir enkaz veya ağır hasar bulunmuyor. Ayrıca, kayıtlarda, 11 Eylül tarihinde böyle bir uçuşa rastlanmadı.
5. TUHAFLIKLAR
Kaza esnasında uçaktan yapıldığı iddia edilen telefon görüşmeleri mümkün olamaz. Çünkü, bunu mümkün kılan sistem Amerikan Havayolları uçaklarına 11 Eylül'den çok sonra kuruldu. Ayrıca hükümetin açıkladığı listede bulunan hava korsanlarından bazılarının saldırılardan sonra hayatta oldukları ortaya çıktı.
6. KİMİN İŞİNE GELDİ?
Büyük meblağlardaki sigorta poliçelerinden faydalanabilecek kişiler, kulelerin yıkılacağından önceden haberdardı. 11 Eylül'den önce, milyarlarca dolarlık altın Dünya Ticaret Merkezi'nden çıkarıldı.
MÜTHİŞ SORULAR
- 1999'da Kuzey Amerika Hava Savunma Komuta Merkezi (NORAD), bir uçağın kaçırılıp İkiz Kuleler ve Pentagon'a çarpmasıyla ilgili tatbikatlara başladı.
- 24 Ekim 2000: Pentagon, ilk egzersizleri MASCAL adıyla yürürlüğe koydu. Boeing 757'nin Pentagon'a çarpması simülasyonu bunlardan biriydi.
- Nisan 2001: Usame bin Ladin, Dubai'deki Amerikan Hastanesi'nde CIA'nın bölge şefi tarafından ziyaret edildi.
- 24 Temmuz 2001: Dünya Ticaret Merkezi'nin sahibi Larry A. Silverstein, olaydan 6 hafta önce kuleleri 99 yıllığına kiraladı. 3.5 milyon dolarlık sigorta poliçesi terörizmi de kapsıyordu.
- 6 Eylül 2001: Bomba koklayıcı köpekler kulelerden çekildi. Güvenlik görevlilerinin vardiyaları 2 hafta boyunca 12 saatin sonunda bitiyordu.
- 10 Eylül 2001: Ulusal Güvenlik Danışmanı Condoleeza Rice, San Francisco Belediye Başkanı Willie Brown'u arayarak ertesi sabah uçmamasını söyledi.
- 11 Eylül 2001: Washington, Andrews Hava Üssü'nden üç F-16'yı, Pentagon'dan 15 mil uzaktaki Kuzey Carolina'daki eğitim görevine gönderdi. ABD'yi korumak için 14 uçak kaldı.
ABD'li BILIM ADAMLARINDAN SOK ACIKLAMALAR!
Amerikali bilim adamlari; "Ikiz Kuleler'i ucaklar degil, ABD hukumetinin bombalari yikti."
11 Eylül'de New York'taki Dünya Ticaret Merkezi'ne düzenlenen saldırıların üzerinden 5 yıl geçti. Ancak hala olayın perde arkasında neler yaşandığı sıradan vatandaşların yanı sıra bilim adamlarının da kafasını kurcalıyor. ABD'de bir grup bilim adamı 11 Eylül saldırıları üzerine geliştirdikleri komplo teorileriyle olaya başka bir açıdan bakıyor.
Uçaklar değil hükümet yıktı
Aralarında ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın mezun olduğu Stanford Üniversitesi olmak üzere Princeton, Texas ve Indiana gibi saygın üniversitelerde ders veren öğretim üyeleri '11 Eylül Gerçeği İçin Bilim Adamları' adında bir grup kurarak geliştirdikleri komplo teorilerini tartışıyor.
Çelik yapı böyle erimez!
Brigham Young Üniversitesi'nde fizik dersi veren komplocu bilim adamı grubunun üyelerinden Steven Jones, bilimsel bir makale yazarak uçakların etkisiyle değil İkiz Kulelerin bir patlama sonucu yıkıldığını iddia ediyor. Jones daha çok ikiz kulelerin çeliklerinin erimesine yoğunlaşmış. Ona göre uçakların binalardaki çelik konstüriksiyonu eritmesi mümkün değil. Hükümetin oluşturduğu 11 Eylül Komisyonu'nun yaptığı araştırmayı eksik bulan Jones, patlayıcıların dışarıdan getirildiğine inanıyor.
ABD bunu bilinçli yaptı
Altmıştan fazla milletvekilinin itirazına rağmen bu kış Wisconsin-Madison Üniversitesi'nde İslam derslerine girecek Kevin Barrett, hükümetin bilinçli olarak İkiz Kuleler'i patlayıcılarla yıktığını iddia ediyor. Barrett kendilerinin radikal düşüncede insanlar olmadıklarını savunuyor. Kevin Barrett, ABD hükümetinin bilinçli olarak İkiz Kuleler'i yıkmasının sebebini yeni bir siyasi gündem yaratmak olarak değerlendiriyor.
Gerçekler bizden gizleniyor
Makine mühendisi olan Judy Wood Clemson Üniversitesi'nde yardımcı doçent olarak görev yapıyor. Wood bir patlayıcı kullanılmadığı takdirde kulelerin bu kadar hızlı yıkılmasının mümkün olmadığını söylüyor.
'Eğer ABD hükümeti kulelerin nasıl yıkıldığı ile ilgili yalan söylüyorsa herhangi bir şeye inanabilirsiniz' diyen Wood, olayla ilgili yaşananların gizlendiğini savunuyor.


terör tehlikesini, ancak bu saldırılardan sonra anlayabildiğini kaydetti


Bush, danışmanlarını bile şaşırtıyor.


11 Eylül saldırılarının ardından ABD ile Başkan George Bush değişime uğradı. Savaş ve liderlik, Bush'un özgüvenini ve kararlılığını pekiştirdi. Gaflarıyla meşhur Başkan birden derin ve karizmatik konuşmalarla halkını etkilemeye başladı. Time dergisi, ABD ve Başkan'ın değişimi büyüteç altına yatırdı.


‘Başkan’ın herhalde Dünya Ticaret Merkezi'ne saldırı yüzünden bir gecede zekası 50 puan artmadı' diyen Bush'ın danışmanları Bush ve politikalarındaki değişimin yadsınamayacak derecede olduğuna dikkat çekiyor. ABD'nin 43'ncü başkanlığına talip olduğunda Pakistan Devlet Başkanı'nın adını bile düzgün telaffuz edemeyen Bush bugünlerde General Pervez Müşerref ve önde gelen Müslüman liderleriyle diyaloğu tıpkı babası gibi ahenkli bir şekilde sürüyor.


BUSH’TAN HAÇLI SEFERLERİ SÖZÜ;

ABD Başkanı George Bush, 11 Eylül'deki intihar saldırılarının ardından terörizme karşı "Haçlı Seferi" başlattığını söyledi, ancak bunun zaman alacağını, bu yüzden de Amerikan vatandaşlarının sabırlı olmasını istedi. Bush, ulusal güvenlik konusunda danışmanlarıyla Camp David'de dün yaptığı istişare toplantısının ardından başkent Washington'a dönüşünde Amerikan vatandaşlarına hitaben yaptığı konuşmada, "Terörizme karşı bu Haçlı Seferi, bu zaman alacaktır. Amerikalılar sabırlı olmalıdır" dedi.
"Dünyayı ipten kurtulmuşlardan temizleyeceğiz"
Yalnızca teröristlerin değil, bunları destekleyenlerin de suçlu olduğunu söyleyen Bush, "21. yüzyılın ilk savaşını kararlı bir biçimde kazanmak zamanı artık gelmiştir. Evet ulusumuz korkmuştur, ancak eli kolu bağlanmamıştır" dedi ve "Biz büyük bir ulusuz, bu kararlı ulus ipten kazıktan kurtulmuşlar tarafından sindirilemez" diye konuştu. Eşi Laura ile birlikte olan Bush Amerikan ordusuna duyduğu güveni belirterek, "Ordumuzun yapacak bir işi vardır ve bunu yerine getirecektir. Dünyayı bu ipten kazıktan kurtulmuşlardan temizleyeceğiz" dedi.
"Güçlü bir devi uyandırdılar"
"Özgürlüğe tutkun bütün halkları terörizmle mücadeleye davet ediyoruz" diyen Bush, "Bu uzun bir süre alacak, ancak kazanmak için Amerika'nın bütün kaynaklarını kullanacağız. Saldırıları düzenleyenler güçlü bir devi uyandırdılar" diye konuştu. Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref ile yaptığı görüşmesi hakkında sorulan soruya, "Çok açık ve memnuniyet veren bir görüşmeydi" diyen Bush, kendisinin, Hindistan ve Suudi Arabistan gibi ABD ile işbirliği yapacağından kuşku duymadığını belirtti, ancak bu işbirliği hakkında ayrıntı vermedi.


ŞÜPHE ARTIK KESİN KANI OLMUŞ AMA KURTAR KURTARABİLİRSEN


Milli Alarm Muhtırası yenilendi


Afganistan'daki savaşın ileride Irak'a da yönelip Türkiye'yi de içine alacak şekilde genişleyebileceği olasılığına karşı, Milli Alarm Muhtırası yenilendi ve valiliklere genelgeyle gönderildi.


İçişleri Bakanlığı, askerlerin de görüşünü alarak Milli Alarm Muhtırası ile valiliklerden, olası bir savaş durumuna ilişkin hazırlıkların gözden geçirilip, önlemlerin bir an önce alınmasını istedi.
MİLLİ ALARM MUHTIRASI NATO'NUN NORMAL PROSEDÜRÜ
NATO üyesi ülkelerde uygulanan normal prosedürü içeren bu alarm muhtırası ile alınacak önlemler şöyle:
EKSTRA GÜVENLİK
Askeri makamlarla koordinasyon içinde çalışılarak, güvenlik önlemlerinin etkin biçimde alınması için kolluk kuvvetleri arasındaki işbirliği artırılacak.
SIĞINAKLAR
Kamu binaları ile sığınakların durumu gözden geçirilip, eksiklikler giderilecek.
SİVİL SAVUNMA
Olası bir alarm durumunda sivil savunma ekiplerinin yanı sıra kamu personelinin etkinliği artırılıp süratli çalışmaları sağlanacak.
KİMYASAL ÖNLEM
Kimyasal ve biyolojik saldırılara karşı önlemler alınacak. Gaz maskesi ve antikor gibi mevcut stokların kontrolü yapılarak, eksiklikler giderilecek. Ayrıca hastaneler ile kamu personeli hazırlıklı tutulacak, halkın eğitimi gerçekleştirilecek.
SU VE ENERJİ
Su kaynaklarına yönelebilecek saldırılara karşı hazırlıklı olunup, kentlerin enerji ihtiyacını karşılayan santral ve şebekelerin güvenliği sağlanacak.
HASTANELER
Sağlık merkezleri ile hastanelerin donanımı gözden geçirilerek, personel, ilaç ve teçhizat eksiklikleri saptanıp giderilecek.
SEFERBERLİK PLANI
Sivil ulaşım araçlarının dökümü de yapılarak, olası bir seferberlik anında kullanımlarına ilişkin planlamalar da yapılacak.
ASKER FİKRİ TEYAKKUZDA
Bu arada, askeri kaynaklar da tatbikat ve eğitimlerle her türlü seferberliğe her zaman hazırlıklı olduklarını belirterek, iç ve dış tehdit ve belirsizliklere karşı TSK'da ‘‘fikri teyakkuz’’ durumunun mevcudiyetine işaret ettiler.


BU ARADA ORDU EĞİTİM FAALİYETLERİNE DE BAŞLARIZ.


PKK sayesinde gerekli tecrübelere sahip olduğu için komşu ülkeler üzerinde caydırıcılık sağlamaya başladık.Ordularına eğitim verdiğimiz ülke sayısının 25’i geçtiğini okumuştum.


Aşağıdaki konuşmada Azerbaycan’ Ordusunu eğitmek için yapılan bir görüşmede ;


Keşke terör de olmasaydı, tecrübe de


Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev, Türkiye'nin terör konusunda acı tecrübelere sahip olduğunu belirterek, ‘‘Keşke, ne terör olsaydı, ne de Türkiye'nin bu alanda tecrübesi olsaydı’’ dedi.


Aliyev, dün iki günlük Orta Asya gezisinin ilk durağı Bakü'ye gelen Dışişleri Bakanı İsmail Cem ve beraberindeki heyeti kabul etti. Terörün bulunduğu her ülkeye büyük zararlar verdiğini, ancak terörle karşılaşmayan başta bazı Avrupa ülkeleri olmak üzere çeşitli ülkelerin terör sorununu uzun zaman anlayamadıklarını ifade eden Aliyev, ABD'deki terörün, bu insanlık dışı eylemlerin dehşetini tüm dünyaya gösterdiğini belirtti. Aliyev, birçok ülkenin de


ABD’NİN ANLAŞAMADIĞI,HALKIN DA İSTEMEDİĞİ KOALİSYON HÜKÜMETİ GİDER VE YERİNE BÜYÜK UMUTLARLA R.T.E. HÜKÜMETİ GELİR.


3 Kasım 2002 milletvekili Genel Seçimleri, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) zaferi ile sonuçlandı. AKP, seçimlerden yüzde 34.28 oy oranı ve 363 milletvekili ile çıktı ve "tek başına iktidar" oldu.


Hakkındaki kapatma davası süren AKP, cumhuriyet tarihinde başbakan adayı belli olmamasına karşın iktidarı kazanan ilk parti oldu.


1999 seçimlerinde parlamento dışı kalan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), bu kez yüzde 19.39 oy oranı ile 178 milletvekili çıkardı.


3 Kasım Seçimlerine katılamayan AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 9 Mart 2003 Siirt Milletvekili Yenileme Seçimi'nde, Parlamento'ya girdi.


Erdoğan'ın Siirt Milletvekili olmasından sonra, 58. Hükümeti kuran Abdullah Gül, yerini Erdoğan'a bırakmak üzere, Başbakanlık görevini bıraktı. Recep Tayyip Erdoğan, 11 Mart'ta 59. Hükümeti kurmakla görevlendirildi.


R.T.E DÖNEMİNDE BÖLÜCÜ KAMPANYALAR YASALDIR.


Milliyetsiz Kampanya

Türklüğe karşı şer operasyonları
ABD ve AB’nin de desteklediği şer operasyonun öncülüğünü Milliyet gazetesi yapıyor. Amaçları ise Türk kimliğini yok edip, yerine “Türkiyelilik” bilinci aşılamak.


Sezer’i de isyan ettirdiler
Yürütülen çirkin kampanya, Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer’i de rahatsız etti. Nitekim, Sezer 18 Mart’ta yayınladığı mesajda şöyle dedi: “Ortak tarihsel ve kültürel değerlerimizi vurgulamak yerine yapay ayrılıklar yaratmaya çalışanlar, tarihin tozlu ve kara sayfalarında kaybolacaklardır.”


Türklüğü tasfiye operasyonu
ABD, AB, basın ve siyaset işbirliği ile başlatılan “Türklüğe karşı, Türkiyelilik” kampanyası hız kazandı


Son bir yıldır “Türk milliyetçiğine karşı, Türkiyelilik” hedefiyle başlatılan “psikolojik operasyon” cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimler yaklaştıkça daha da hız kazandı. Özellikle Ermeni yazar Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından dış basın ile ABD ve AB tarafından da desteklenen operasyonun son ayağında, bir yandan Türkiye’de milliyetçiliğin tehlikeli bir yükseliş sürecine girdiği izlenimi uyandırılmaya çalışılırken diğer yandan da Başbakan Erdoğan’ın ortaya attığı “Türkiyelilik” kavramının faziletlerinden dem vurulmaya başlandı. ‘Türklüğü tasfiye’ kampanyasında kamuoyunu yönlendirme etkisi kanıtlanan anket ve araştırmalar da “Türkiyeli medya” tarafından kullanılan propaganda araçları arasındaki aldı.
Haydi oylar AKP’ye...
Son 7 günde sayfalarında milliyetçiliği hedef alan haber, röportaj ve araştırma sonuçlarına yer veren Milliyet gazetesi ise ‘Türklüğü tasfiye’ kampanyasının en önemli aktörü oldu. Bir hafta içerisinde 5 adet tam sayfasını ve 2 adet birinci sayfa manşetini milliyetçilik karşıtı haberlere ayıran Milliyet gazetesi, kampanyaya 12 Mart tarihli sayında bir anket haberini vererek başladı. “Daha milliyetçi olduk” başlıklı anket haberde AB ve ABD’nin tavırlarından dolayı milliyetçiliğin yükseldiği ve en milliyetçi partinin AKP olduğu iddia edilerek, ulusal hassasiyete sahip kişilere üstü kapalı olarak “AKP’ye oy verebilirsiniz” mesajı gönderildi.
Küstah açıklamalar
Aynı gazetenin 16 Mart tarihli sayısında da milliyetçilikle ilgili tam sayfa bir habere yer verildi. Yasemin Çongar imzalı haberde ABD’nin Türkiye’deki milliyetçilikten rahatsız olduğu ifade edildi. Haberde, ABD Temsilciler Meclisine sunulan sözde Ermeni soykırımı tasarısının popüler milliyetçiliği güçlendirme ihtimalinden bahsedilerek bazı endişeler dile getirildi. Milliyet’in 17 Mart tarihli sayısında ise daha ileri gidilerek ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Daniel Fried’in küstahça açıklamalarına yer verildi. Haberde Açık açık milliyetçilikten kaygı duyduğunu ifade eden Fried’in “Dar milliyetçilik gurursuzluktur” ifadesi başlığa çıkartıldı ve ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı’nın şu ifadelerine yer verildi: Bence milliyetçiliğin temelinde gurur yok. Milliyetçilik, özünde defansif bir tutuma, gurursuzluğa dayanır. Gururlu insanlar milliyetçi olmaz; gururlu insanlar dünyaya açık olur. Türkiye’deki milliyetçilik bizi kaygılandırıyor. Milliyetçilik bütün dünyada kötülük yanlısı bir güçtür.
Ve altın vuruş...
19 Mart tarihli sayısında da kampanyaya devam eden gazete, “Vatandaşlık şartı Türkiye sevgisi” başlıklı bir habere yer vererek sözde 47 bin kişinin katıldığı bir anketin sonuçlarını okurlarıyla paylaştı. Genel sonuçları itibariyle ankete katılanların büyük çoğunluğunun ‘Türklük’ kimliği yerine, ‘Türkiyelilik’ kimliğini savunduğunu iddia eden Milliyet gazetesi haberinde şu ifadaleri kullandı: “Araştımanın en çarpıcı sonuçlarından biri vatandaşlık bağına bakış oldu. Deneklerin yüzde 82’si Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı için Türkiye’yi sevmenin şart olduğunu söyledi. Etnik köken şartı son sırada yer aldı” Yine aynı araştırma sonuçlarına dayanılarak Türkiye’de bir çok etnik kimliğin var olduğuna ve bunun zenginlik olarak görülmesi gerektiğine vurgu yapılan haberde, “araştırmaya katılanlarda ‘devlet farklı kimliklerin korunmasını desteklemeli’ görüşü hakim” sözlerine yer verildi.


Bilgi kirliliğine maruz kalıyoruz
Milliyetçilik anlayışlarının birbirinden farklı olabileceğini savunan CHP’li Orhan Eraslan, Türk milliyetçiliğinin emperyalizme karşı kendi ulusal çıkarlarını koruyan bir anlayışa sahip olduğunu vurguladı. Türk milletinin Türklük ve Türkiyelilik tartışmalarıyla bilgi kirliliği ile karşı karşıya bırakıldığını belirten Eraslan şöyle devam etti: “ABD’lilerin sözlerini kaale almıyorum. Ancak Türkiye üzerindeki oyunların büyüklüğünü kavramamız açısından önemli..”


Hesaplaşma sürecine girdik
“ABD’lilerin veya emperyalistlerin Türk Milliyetçiliğinden kendi paylarına endişe etmesi doğaldır”diyen Hür Parti lideri Yaşar Okuyan da Türk milliyetçiliğinin ayırıcı değil birleştirici olduğunu dile getirdi. Okuyan “Bu emperyalistlerin işbirlikçileri de Milliyetçi- likten rahatsızdırlar. Büyük bir hesaplaşmaya doğru gidiyoruz. Önce bir iç hesaplaşma yaşayacağız. Sonra ise emperyalistlerle, büyük bir dış hesaplaşmanın içine gireceğiz” dedi.


Kimliksizliği dayatıyorlar
Yurt Partisi (YP) Genel Başkanı Sadettin Tantan ise, milliyetçiliğin hedef alınmasının altında kimliksizleştirme operasyonunun yattığını söyledi. Tantan, sunları kaydetti: “Milliyet gazetesinin yayınlarında, Türk halkını yönlendirmeye yönelik planlı bir kampanya var. Türk toplumunun zihinlerini çökertme noktasında, ‘sen busun’ diye kabule zorlayan psikolojik yayınlar yapılıyor. Gazetenin yayınlarında Türklük değil, Türkiyelilik vurgusu yapılıyor.”


TÜRK KİMLİĞİNİN TARTIŞMAYA AÇILMASI TEPKİ TOPLADI
Milletin nabzı ölçülüyor
Kampanya ile ilgili en çarpıcı yorum ise BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu’ndan geldi. Yazıcıoğlu Türkiye’nin yüksek yoğunluklu psikolojik, alçak yoğunluklu da fiziki bir saldırı ile karşı karşıya olduğunu söyledi. Türk milletinin direnç unsuru olan değerlerinin aşındırıldığını, milliyetçi tavırların çağdışı, gibi gösterildiğini belirten Yazıcıoğlu, “Bu kesimler zaman zaman nabız yoklama şeklinde toplumsal tepkilerimizi ölçmeye çalışıyorlar” dedi.


Sezer’i de isyan ettirdiler
Yürütülen çirkin kampanya, Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer’i de rahatsız etmişti. 18 Mart Şehitler Günü dolayısıyla yayınlanan mesajında “Ulusal bütünlüğümüze zarar verecek söylem ve eylemler asla amacına ulaşamayacaktır” diyen Cumhurbaşkanı Sezer şöyle devam etmişti: “Tekil devlet yapımıza saldıranlar, ortak


tarihsel ve kültürel değerlerimizi vurgulamak yerine yapay ayrılıklar yaratmaya çalışanlar tarihin tozlu ve kara sayfalarında kaybolacaklardır.”


Siyasetten ellerinizi çekin
Türkiye’deki milliyetçiliğe yönelik açıklamalar yapan ABD’lileri AKP’den milletvekili adayı olmaya çağıran MHP Genel Başkan Yardımcısı Oktay Vural, “Aksi halde bu kişiler iç siyasetten ellerini ayaklarını çeksinler. İstiyorlarsa vekil olsunlar, milliyetçiliği tartışalım” diye konuştu. ABD’li diplomatların Türkiye’deki işbirlikçi kesimlerle birlikte adeta “Erdoğan’ı Kurtarma Timi” kurduğunu vurgulayan Vural, bu çerçevede milliyetçiliğin hedef gösterilerek bir takım yerlere mesajlar gönderildiğini dile getirdi.


Milli bilinç linç ediliyor
Bugün emperyalist merkezlerde en kaba küfrün “milliyetçilik” olduğunu söyleyen İşçi Partisi lideri Doğu Perinçek, vatanı savunmanın en büyük suç haline dönüştürüldüğünü ifade etti. Gelişmekte olan ülkelerin vatanı savunma kararlılıklarının yok edilmek istendiğine dikkat çeken Perinçek, Türk milliyetçiliğinin ırkçı bir anlayış olmadığını ifade etti. İşçi Partisi lideri Perinçek Türklük kavramının suni tartışmalarla gündeme getirilmesini “Vurun milli bilince. Vurun milli devlete linçi” diye niteledi.


YARIN: Sivil toplum da kampanyaya ateş püskürüyor
Haber : Yüksel MUTLU - Selda Ö. KAY
Yeniçağgazetesi.com.tr

TÜRKİYE ALENEN TEHDİT EDİLİYOR

Çuvalcı Amerikalı ile postal öpücü Barzani, Türkiye’yi tehdit etti. Türkiye’nin Kuzey Irak’a müdahalesi halinde, bu gibi olayların yeniden meydana gelebileceğini söyledi









Susturun artık şu küstahı
Amerİka’nın Sesi Radyosu’na konuşan ABD eski Genelkurmay Başkanı Richard Myers, “Türkiye’nin Kuzey Irak’a müdahale etmesi halinde Süleymaniye’deki çuval olayı tekrarlanabilir” dedi. El Arabiya televizyonuna açıklama yapan çapulcubaşı Mesut Barzani ise “Eğer Türkiye Kerkük’e müdahale ederse, biz de Diyarbakır’a müdahale ederiz” diye konuştu.


Fena halde şımartmışlar
TÜRKİYE’nin, peşmerge bölgesine karışması durumunda, Irak Kürtlerinin de Güney Doğu’ya karışacağı tehdidini savuran postal öpücü, “Türklerin Kerkük’e girmesine izin vermeyeceğiz” diyerek kafa tuttu. Barzani, “Türkiye’yi tehdit mi ediyorsunuz?” sorusuna ise şöyle cevap verdi: Türkiye’nin Kerkük’e karışması durumunda ne olacağını söylüyorum...


Çuvalla gözdağı verdi
2003 yılındaTürk askerlerinin, başlarına çuval geçirilerek tutuklandığını hatırlatan Richard Myers, Türkiye’nin Kuzey Irak’a müdahalesi halinde, bu gibi olayların yeniden meydana gelebileceğini söyledi


Amerikan eski Genelkurmay Başkanı Richard Myers, Türk ordusunun Kuzey Irak’a girmesi durumunda, Amerikan kuvvetleri ile karşı karşıya gelebileceğini söyledi. ABD’nin sesi radyosuna konuşan Myers, görevde olduğu 2003 yılında Irak’ın Süleymaniye kentinde, Türk askerlerinin, başlarına çuval geçirilerek tutuklandığını hatırlattı. Myers, Türkiye’nin Kuzey Irak’a müdahalesi halinde, bu gibi olayların yeniden meydana gelebileceğini söyledi. Orgeneral Myers, “Oradaki öncelik, Bağdat ve diğer bölgelere saldırı düzenleyen aşırı unsurlar. Bu yüzden, PKK ile mücadele kolay değil” dedi. Myers, PKK’nın Kuzey Irak’taki varlığı konusunda Türkiye’deki hassasiyetin bilindiğini, ABD güçlerinin neden askeri olarak bu soruna çözüm bulmadığına ilişkin soru üzerine şöyle konuştu:
Mücadele zormuş
“Bu işin çözümlenmesi için çok çaba sarf edildiğini düşünüyorum. Biliyorsunuz, ABD, Türkiye ile çok iyi ilişkileri olan Orgeneral Joe Ralston’ı göreve atadı. Bazı adımlar atıldığını düşünüyorum. Zorluklardan biri, PKK’nın çok küçük olması ve dağlık bir bölgede faaliyet göstermesi - dolayısıyla peşlerinden gitmek kolay değil. Bir diğer zorluk da Irak’ın egemen bir devlet olması.”


Barzani’den Türkiye’ye
küstah tehdit


Kuzey Irak’taki bölgesel Kürt yönetimi lideri Mesud Barzani El Arabiya televizyonunda yaptığı açıklamada “Türklerin Kerkük’e müdahale etmesine izin vermeyeceğiz. Kerkük tarihsel ve coğrafi olarak Kürt kimliğine sahip bir Irak kentidir. Tüm gerçekler Kerkük’ün Irak Kürdistanı’na ait olduğunu ispatlamaktadır” dedi. Türkiye’nin Kerkük’e müdahale etmesine izin verilemeyeceğini savunan Barzani “Eğer Türkiye müdahale ederse, biz de Diyarbakır’la ilgili ve Türkiye’deki diğer kentlerle ilgili işlere müdahale ederiz” diye konuştu. “Türkiye’yi tehdit mi ediyorsunuz?” sorusuna Barzani, “Türkiye müdahale ederse neler olacağını söylüyorum” diye cevap verdi.