"Türkiye Türklerindir +40" Bloguna Hoş geldiniz!!!

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.
Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.
İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!
Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.
Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Hakkımda

Fotoğrafım
Balıkesir , Bandırma , Türkiye
KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER, BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI PLANLARA RAZI OLURLAR.Keykubat- ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ, ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ, ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR. VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE SAHİP,HER TÜRLÜ EMPERYALİZME KARŞI ÇIKIN!!! Keykubat

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Translate

Bu Blogda Ara

ADALET VE AKP etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ADALET VE AKP etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Mayıs 2011 Salı

AKP EMEKCININ VE OZGURLUGUN DUSMANIDIR





AKP İŞÇİLERİN VE ÖZGÜRLÜKLERİN DÜŞMANIDIR!




Uzun zamandır Said-i Kürdi’nin 20.yy. başlarında, Bahailik, Efganilik, Kadıyanilik ve en eskisi Vehhabilik gibi 18. Ve 19.yy. İngiliz- Amerikan Mason dini çerçevesinde oluşturulmuş sözde “İslam’ı” ülkemizde başlattığını biliyoruz. Bu ideoloji özellikle 14.Mayıs.1950 seçimleriyle İngiltere ve Amerika’nın baskıları sayesinde hükümet olan Adnan Menderes’in Demokrat Partisi ile hükümet olmuş, devletin tüm kurumlarını sömürgeci küresel sermayeye açmış istihbarat memurlarımız yabancı ülkelerden maaş alır hale gelmiş, işçi direnişi Komünizm, anarşi” ilan edilmiş, solcuyum demek ve bu yönde yazmak veya konuşmak 15 Ağustos 1950’de çıkarılan yasayla “İdam veya Yurt Dışına Sürgün” olarak belirlenmiştir.


Said-i Kürdi’nin Mason Localarında hazırlanmış saçmalıkları, “başlarına Allah, Müslümanlık, İslamiyet” adları eklenerek Müslüman ve Türk devletlerine dağıtılmış, “Hilafet emri olarak “algılanan bu saçmalıklar, Türk ve Müslüman toplumların emperyalizme “direnişsiz” teslimiyetini sağlamıştır. Bu da haklı olarak bu ülkelerde Atatürk’ün yarattığı saygınlığı kaybetmemize sebep olmuştur.


Said-i Kürdi, Türk ve Müslüman toplumlarını sömürgeci devletlere teslim etmenin karşılığını Vatikan’dan “takdirname” alarak, Almanya’da parlamentolarda alkışlanarak, bu günkü bölücü PKK terörü ile devletin bölünmesini hazırlayarak almıştır. Şimdi bunlara haliyle inanmayabilirsiniz.


Bu nedenle, önce şu haberi ardından da, Deliüzzaman-ı Yezid el Said-i Kürdi’nin (Asrın Delisi Yezid Said-i Kürdi) kendi hayatını yazdırdığı “Tahriri Hayatım” kitabından vereceğim alıntılar takip edecektir.


İşte Vatan Gazetesinin haberi;


“Diyanet İşleri Başkanlığı‘nda garip şeyler olmaya başladı.

İlk duyumu yaklaşık bir hafta önce aldım. Bunca zamandır da, “Yalanlansın” diye bekledim.

Ama ne hazindir ki; aradan geçen bir haftada en küçük bir yalanlama, özür ya da açıklama gelmedi.

Kısaca olayı anlatayım:

Düzce’deki bir fabrika, dört ay önce DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası‘na üye olan 120 işçisini işten çıkarmış... Diğer çalışanlar da arkadaşlarının uğradığı haksızlığı protesto etmek için tepki ve dayanışma eylemi düzenlemiş...

Sonra ne olmuş biliyor musunuz?

Düzce Müftülüğü, camilerde okuttuğu bir hutbeyle işvereni desteklemiş!

Hutbede, “İşi yavaşlatmak ve iş yerine zarar vermek, kârı ve kârlılığı azaltıcı davranışlarda bulunmak çalışanı ağır dini mesuliyet altına sokar” denilmiş...

Bu hutbenin metni, Kuyudüzü Mahalle Camii imamı-hatibi Nevzat Özal tarafından hazırlanmış ve Diyanet İşleri Bakanlığı tarafından onaylanmış!....”

Önce şu İngiliz uşağı Bitlis Süryanisi ya da Ermeni’sinin gerçek durumunu tespit edelim; Hayatı boyunca “Yazı yazmayı" öğrenmemiştir. Çünkü Yezidilikte “Okur-yazarlık büyük günahtır” Mardin, Hakkari, Bitlis ve Kuzey Irak komşuları bölgelerdeki Yezidilerin okuma-yazmaya direnmeleri bundandır. Said-i Kürdi Müslüman değil “Yaşayan Yezidi tanrısıdır. Nüfusunda da soyadı "OKUR'dur."
Önceki yazılarıma bakınız.;


ÇİFTE TOPLU TABANCA TAŞIYAN,RED KİD DELİÜZZAMAN OKUR AMA YAZI YAZAMAZ


26.İhtiyarlar Lemasında ;”Üçüncüsü;Yanımda devamlı yazıcı bulunmadığından katibin Riasle-i Nur’a ait dört beş vazifesi olmakla düzeltme yapmaya tam vakit bulamadığımızdan yazı düzensiz kaldı.”
Demektedir.
Dördüncüsü;Telifin (yazının) akabinde (sonrasında) ikimiz de yorgun olarak manayı dikkatle düşünmeyerek gayet sathi (yüzeysel) bir tashihle (düzeltmeyle) iktifa edildiğinden tarzı ifadede (ifade tarzında) elbette kusurlar bulunacak.Alicenap (yüksek ahlaklı) ihtiyarlardan ifadedeki kusurlarıma nazarı müsamaha (hoşgörü) ile bakmak,rahmeti ilahiye (Allah’ın sonsuz kudreti) boş olarak döndürmediği mübarek (hayırlı-uğurlu) ihtiyarlar ellerini dergahı ilahiyeye (Allah’ın ulu katı) açtıkları vakit bizi de dualarında dahil (dualarına katsınlar)etsinler.” Demektedir.”

Tommiks Said Red Kit gibi.Çift toplu tabanca taşıyor;

Çünkü uzun imtihanlarda mahkemeler, düşmanlarım, benim gizli ve mevcut kusurlarımı göremediklerinden, hıfz-ı İlâhî ile bütün bütün beni çürütemediklerinden, Risale-i Nur’a galebe edemiyorlar. Fakat hayat-ı içtimaiyede çok tecrübelerle mahiyeti bilinmeyen, benim vârislerim genç Said’lerin bir kısmını, Nurun zararına iftiralarla çürütebilirler diye o telâştan bu ehemmiyetsiz hayatımı ehemmiyetle muhafazaya çalışıyorum. Hattâ yanımda bir rovelver varken, ikinci bir kuvvetli rovelver daha tedarik etmeye lüzum gördüm. Düşmanların zehirleri kardeşlerimin duasıyla kırıldıkları gibi, sâir suikastları dahi inşaallah akîm kalacaktır.”

NUR LAYİHALARI TÜM İNGİLİZ SÖMÜRGELERİNE DAĞITILIR;

Lâfza-i Celâl üzerinde i’câzı gözle görülen Kur’ân’ımızı almak için istida ile Diyanet Riyasetine müracaat edilmesi gibi sırf garazla ve ecnebî parmağıyla aleyhimize dönen işlerden ve işkencelerden bizi ve âlem-i İslâmı pekçok sevindiren Demokratların dikkat edip Nurcuları kurtarmalarını, hürriyetperver hükûmetten rica ederiz.

Aziz, sıddık kardeşlerim,

Evvelâ: Bütün ruh u canımla geçmiş Mevlid-i Nebeviyenizi tebrik ediyoruz.
Saniyen: Sizin Nurun neşrindeki muvaffakiyetinizi âlem-i İslâm tebrik edip alkışlayacak. Şimdi de emareleri görünüyor ki: Ezcümle bir nümunesi, Pakistan Maarif Vekili Nurlar için benim yanıma geldi, Risale-i Nur’un bir kısmını aldı. “Doksan milyon Müslümanlar içinde neşrine çalışacağım” dedi. Aldı, gitti.

Hem bu kadar aleyhimizde münafıklar çalıştıkları halde, hem Avrupa’da, hem Asya’da uzak yerlere Risale-i Nur’u götürmüşler.

Hem Berlin’de Almanlar Zülfikar’ı aldıkları vakit, bir gazetelerinde alkışlayarak ilân etmişler.

Hem dahilde ehl-i iman, en ziyade muarızlar olan eski başbakan ve dahiliye vekili yasak ettikleri Asâ-yı Mûsâ ve Zülfikar’ı yasaklarına ehemmiyet vermeyerek kemal-i şevkle okuyorlar. Okuyanlar Ankara’da pek ziyadedir.

Hem birkaç yerde hapishane müdürleri iki üç vilâyette karar vermişler ki: “Biz hapishaneleri medrese-i Nuriye yapacağız ki, bizim mahpuslar da Denizli, Afyon hapisleri gibi Nurlarla ıslah olsunlar.” Emirdağ Lyh.49

Said’in Risaleleri Sömürgecilerce kullanılır ve hak arayan emekçilere karşı kullanılırlar;

“...şimdi izhar ediyorum ki: “Nur talebeleri ve Risaleleri, mânevî bir zabıta hükmünde âsâyiş ve emniyeti muhafazaya—hem kudsî bir şekilde—çalıştıkları ve herkesin kalbinde nasihatleriyle iman cihetinde bir yasakçı bıraktıkları tahakkuk etmiş.” Zabıta bunu mânen hissetmiş ki, bize her vakit dost göründü. Bunun sırrı budur ki:

Kur’ân’ın bir kanun-u esasîsiyle, yüzde doksan mâsuma zarar gelmemek için on câni yüzünden âsâyişi bozmaya çalışanları men ediyorlar. Birisinin günahıyla başkası mesul olamaz. Bu sırra binaen, şimdi âsâyişi bozmaya çalışan mânevî, dehşetli kuvvetler mevcut olduğu halde; Fransa, Mısır, Fas, İran gibi yerlerden daha ziyade bu mübarek memlekette çalışıldığı halde emniyet ve âsâyişi bozamadıklarının en büyük sebebi, 600 bin Nur nüshaları ve 500 bin Nur talebeleri zabıtaya bir mânevî kuvvet olarak o mânevî tahribata karşı dayandıklarını zabıta mânen hissetmişler ki, yirmi sekiz seneden beri resmî memurlara muhalif olarak Nurlara insafkârâne ve merhametkârâne vaziyet gösteriyorlar””

Said Papalıktan Takdirname alır.;

Papalık Makam-ı Âlîsi Kalem-i Mahsusu

Başkitabet Dairesi

Numara: 232247

Vatikan, 22 Şubat 1951

Efendim,

Zülfikar nâm el yazısı olan güzel eseriniz İstanbul’daki Papalık makam-ı vekâleti vasıtasıyla Papa Hazretlerine takdim edilmiştir. Bu nazik saygınızdan dolayı gayet mütehassis olduklarını bildirirken, üzerinize Cenâb-ı Hakkın lütuflarını dilediklerini tebliğe beni memur ettiklerini arza müsâraat eylerim. Bu vesile ile saygılarımı sunarım efendim.

İmza
Vatikan Sayın Başkâtibi”

Deliüzzaman-ı Yezid el Said Okur

Atatürk’e Posta Koyan Said;
 Tarihçei hayat 181
Bu parça, meb’uslara ve umum kumandanlara ve ulemalara okutturulmakla, Reisle şiddetli bir münakaşaya sebebiyet verir. Birgün divan-ı riyasette, elli-altmış meb’us içinde, karşılıklı fikir teatisinde, M. Kemal Paşa,
“Sizin gibi kahraman bir hoca bize lâzımdır. Sizi, yüksek fikirlerinizden istifade etmek için buraya çağırdık. Geldiniz, en evvel namaza dair şeyleri yazdınız, aramıza ihtilâf verdiniz” der.
Bu söz üzerine, Bediüzzaman, birkaç mâkul cevabı verdikten sonra, şiddetle ve hiddetle iki parmağını ileri uzatarak,
“Paşa! Paşa! İslâmiyette, imandan sonra en yüksek hakikat namazdır. Namaz kılmayan haindir, hainin hükmü merduttur (Öldürülmelidir), siz deeee” der. Fakat Paşa tarziye verir, ilişemez…..”

“Namaz kılmayan öldürülmelidir” ifadesi İslam’da yoktur. İslam’da bir insan “namaz kılmazsa kaza eder. Hiç kılmıyorsa üç cumayı geçirmemelidir yoksa dinden çıkar” denilir.
Dinden çıkana karşı da kimse “öldürme” işine kalkışmaz. Bu kural, yazının başında saydığım 18.-19.yy.larda İngiliz-Amerikan mason localarınca hazırlanmış, Vehhabilik (Arabistan 1733), Bahailik (Nurculuk, İslam, İsevilik, Brahmanizm, Sihizm, Yahudilik esaslarında ayrı bir dindir. 1845- İran), Kadıyanilik-Ahmediye (Hindistan 1881), Efganilik (Mısır 1880) Nurculuk (Türkiye 1900) gibi son üç yüz yılın çakma dinleridir. Bu dinlerin tümü Masonların da temel dinleridir.
Bunların hepsinde olan ortak özellik de “İ.S.930’larda Mısır’da çıkmış, Kuveyt,Bahreyn,Katar’da devlet kurmuş, Kabe’deki Hacer-ül Esved taşını da çalmış, krımış İsmailiye fırkasının kuralıdır. (Fırka-parti-Dinin özümden ayrılmış grup, tarikatlara denilir).

Yezididirler. İslam öncesi Kureyş inanışlarına sahip çıkarlar. Hicaz Arap Milliyetçisidirler, o zamanlardan beri Vatikan’la çalışırlar. İsyanlarla Müslüman devletleri zora sokarlar, hacıları soyar öldürürler.
İşte saydığım dinlerin de kökenleri bu sapık inançlara dayanır.



Bunlara göre, “İslam’da farz olduğu bilinen bir ibadeti terk eden öldürülmelidir ve malları tarikat mensupları arasında dağıtılmalıdır”. Bu Kuran’a değil, Tevrat Mısırdan Çıkış Levililere Yasaklar Bölümünde geçen yasaklardır. Hz. İsa bu tür ağır şeriatı ve erkeklerin örtünmelerini kaldırmıştır. Bu yüzden Hıristiyanlar bu “öldürme işini yapmazlar”. Kuran’da da böyle bir hüküm yoktur. Olay bu nedenle İslam’da da günahtır ve cezası ahrete kalır.

Bu ifadede sayesinde, Said-i Kürdi’nin Vatikan bağlılığı, “bağımsızlık mücadelesi ve işçilerin hak aramalarını asayişi bozan anarşi görmelerinin ve emekçi düşmanlığının” nedenlerini anlamak kolaylaşır. Nurcu mason AKP, bağımsızlık ve emekçi düşmanıdır! Yandaşlarını korurlar!

Takdir milletindir!
Alaeddin Yavuz

15 Nisan 2011 Cuma

TURKIYENIN ISGALI NE ZAMAN OLUR? ZIRVALAMACA

BÖLÜNMEDEN İŞGALE KADAR ZIRVALADIKLARIM.


Aslı olmayan AKP vaatlerinin ve önderlerinin yargılaması;
AKP geldi geleli bir büyümedir tutturdu. Yok, Osmanlı işi “eyaletler” şeklinde büyüyecekmişiz de yok Osmanlı topraklarında tekrar hakimiyet kuracakmışız da anlatıp durdukları kendilerinin de inanmadıkları sinsi bir işbirlikçi, bölücü, bölge milletlerini “haçlı dünyasının azad kabul etmez köleleri“ yapacak ihanet planıdır.
"AKP siyasetleri ile Büyüme" diyenler Saddam Hüseyin'in Kuveyt'i işgal ederek büyümesini hatırlasınlar.

Kürtlerin tahrik edilmesiyle çıkan isyanların sert biçimde bastırılmasının ardından Kuveyt'i resmen işgal ettirdikleri, Kürtleri kendileri kışkırttıkları, Saddam'a tonlarca silahı verip İran'la savaştırdıkları halde Irak işgal edilmiş ve Saddam’ın kafası uçurulmuştu.
Çünkü, daha 1918’de ABD başkanı W.Vilson’un koyduğu “14” ilkeden birisi “toprak işgalini” yasaklıyordu. Bu ilke halen geçerlidir. Kanıtı ise Afgan, Irak işgallerinin ardından bu ülkelere “işbirlikçi iktidarlar” konularak işgal güçleri geri çekilmektedirler.
 I. Ve II. Dünya Savaşlarında dünyanın her yerini dümdüz eden ABD orduları bir karış yere bayrak dikmemişken sen tutar da “B.O.P” diye bir tezgâhın ardında insanların dini inançlarını suiistimal ederek onları inandırır, alet edersen bu millete de ardından sürükleyeceğin milletlere de resmen ihanet etmiş olursun.
Bu yüzden “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesinden şaşmak sonu belirsiz maceralara yelken açmaktan başka bir şey değildir. Sorumluluğu da laneti de büyük olacak bu ihanetten hükümetlerin acilen tornistan geriye dönmesi gerekir.

Eğer AKP'nin, ABD-AB desteğiyle büyümesinden bahsediyorsanız Afganistan, Irak ve Libya gibi işgal ile biten bir filme hazır olun derim. Hele bir de “nükleer tesis” senaryoları da bu dümene eklenmişse!
Komşularımız Ermenistan ve Bulgaristan’da bile olan nükleer santraller hiçbir sorun yaratmazken Müslüman İran’ın bir nükleer elektrik santralı kurması, Saddamın ve Suriye’nin olmayan “nükleer tesisleri” yüzünden bombalanması ve Irak’ın işgali ve İran’ın başına gelenler ortadayken.

Başbakanın evinde "7" ışıklı Mason-Yahudi Şamdanı
Ki Saddam gibi ortaokul mezunu adamı eşeksırtında kaçırıp, İngiliz vilayeti Mısır'da El Ezher'de Hukuk doktorası yaptırıp devletin başına geçiren de kendileriydi. Humeyni de Esad da öyleydi.

Çünkü RE.T.E.(RITE-*1) efendi de aynı mihraklarca sinsi senaryolar sonucunda yarı sömürge devletimizin başına getirilmiştir. İstenilen başarıyı da gösteremediği için "deliğe süpürülmekten de " son anda ZAPSU yalaması sayesinde kurtulmuştu.

Son AP konuşmasında "Seçim Öncesi Destek" vermek amacıyla "One Minütçü" yaptırılan RITE (RE.T.E) efendi her an deliğe süpürülebilir.

Umarım süpürülürken yanında devleti de süpürttürecek işlere girişmez. Ancak devleti de deliğe süpürtecek işleri maalesef yapmaktan geri duramamaktadır.
İşte Yahudi-Mason kandili
Devleti de taşıyacak gibi görünmektedir.
Libya işgalinden bir ay önce Kaddafi Avrupa devletlerinin yarısını ziyaret etmiş, konuk olduğu ülkelerin başkentlerinde Bedevi çadırı kurdurup orada kalmış, misafirlerini ağırlamış, hatta İtalyan Berlusconi'ye elini bile öptürmüştü.

Ben o zaman yakında Kaddafi’nin başına o çadırın geçirileceğini düşünmüştüm ama her aklımızdan geçeni de makale olarak yazacak halimiz olmadığından yazmamıştım.

Zaman beni kısa sürede haklı çıkardı.

AKP ve yandaşlarının "Semitik etnik bölücülüğe dayalı federasyonlardan ibaret büyüme" ile kastettiklerinin, bu ülkeyi işgal ettirip Sevr haritasını çizdirmek olduğu ortadadır.

Emperyalist devletler, sömürge ve yarı sömürge ülkelerin başlarına seçip, yetiştirip, allayıp pulladıkları eşeklerini geçirerek sömürge arabasını çektirirler. Eşek haliyle zamanla yorulunca doğal olarak sucuk fabrikasına satılarak veya uygun bir şekilde değerlendirilmek üzere kaderine terk edilir.

İsalmi Uyanış Devrimi Saçmalıkları;
İslami Uyanış (MIŞ)
Bu gün “İslami Uyanış “adı verilen ABD-AB destekli eylemlerin kökenleri, 19. Ve 20.yy. Mason İslamcıları olan Mazenderani  Bahaullah, Efgani, Said-i Kürdi gibi tiplerin üzerinden Müslüman ülke halklarına geçen bir asır içinde şırınga edilmiş “teslimiyetçi- Hıristiyanlaştırılmış İslam”  öğretisine dayanmaktadır.
Bu teslimiyetçi saçmalıklara “İslam” diye inandırılmış, satılmış saf kalpli din manyakları, emir, şeyh, şıh, pir dedikleri işbirlikçi tiplerin tarikat öğretileri- sayıklamaları içinde yoğurulmuş işbirlikçi uşaklar olduklarının farkında bile değillerdir.

Yapılan her “uyanış hareketi” , ülkesinin çıkarını olmasa bile en azından “işbirlikçilik hizmetini daha pahalıya satacak” eski yıpranmış ama sömürgecileri tehdit edebilecek tiplerin tasfiyesini sağlarken yeni, daha ucuz hizmete hazır işbirlikçi, yıpranabileceği en kısa sürede “deliğe süpürülecek yeni köleleri”  başlarına getirmeye hizmet etmektedirler.

Dün Avrupa parlamentosunda RE.T.E (RITE) efendiye verilen “posta koyma izni” ne yazık ki uyanık bildiğim Azerbaycan’da bile etkili olmuş ve RITE  yani RE.T.E efendiyi bütün yaptıklarına rağmen “umut” olarak görmelerine yol açmıştır. Oysa, ilk “One Minute” olayının nasıl düzmece bir oyun olduğu ben dahil yazıp çizmeyen kalmadığı halde Azerilerin bu dümeni yemesi tuhaf gelmektedir.
Oysa, Avrupa kimi şımarttıysa en kısa zamanda tahtını da ülkesini de kafasına geçirmiştir. Örneklerini de yazıyoruz.
Bir de şu “Fransız kalmak” tabirini kullanması ve bunu tercümanın bir türlü açıklayamamasını gazetelerde okumak beni çok şaşırtmıştır.

Çünkü Türkçemizde “Fransız kalmak” şeklinde geçen bu ifade İngilizce de açıkça “She/he/you are/ is French” şeklinde söylenir ve çok yaygındır.1980’lerde ülkemize gelen Avrupalı öğrenciler bizim Turizm Polis Müdürlüğüne geldiklerinde bu deyimi kullanırlardı. 

Malum, Fransızlar milliyetçilikleriyle ünlüdürler. Başka yabancı dil bildikleri halde başka bir dili konuşmak yerine karşılarındaki insanı ille de Fransızca konuşmaya zorlarlar ayrıca da Yahudi pintilikleriyle de meşhurdurlar. Hesap ödemezler, kimseye bir şey ısmarlamazlar. Paris’te Fransızca dışında bir dilde bir Fransız’a adres sorun, Fransızca konuşuncaya kadar size yol göstermezler.

İşte bu yüzden Fransızlar ayrıcalıklıdırlar ve dünyada sevenleri de pek yoktur.
Bu karakterde olan tipler içinde “She/he is French” yani “O Fransız’dır” deyimi İngilizcede de diğer Avrupalılar arasında da vardır.

Fransız kalanlar :))
Ancak bu ifade yaygın olmasına rağmen kesinlikle “terbiye sınırları içinde” değildir. Halk tarzı konuşmalarda yaygındır. Argo sayılır. Avrupa Parlamentosunda kullanılacak bir ifade tarzı değildir.
Birisi Başbakan’a AP ile “Ananı da al da git”  dediği Adanalı çiftçiye hitabet arasında fark olduğunu anlatmalıdır. AP, Kasımpaşalı esmer vatandaşların mahalle kahvesi de değildir. Temsil ettiği de Kasımpaşa Spor Kulübü değil Türkiye Cumhuriyeti ve halkıdır.

Neyse olan tercümana olmuş ama anlayamadığım, olağan tercümanlar bu konuyu bilirler sanıyordum. Çünkü yurt dışında veya o dili konuşan halkın içinde yaşamadan dil öğrenen birisinin tercümanlığı bir işe yaramaz. Yarar o da sözlük yardımıyla mektup tercüme etmeye yarar.
Bu yüzden Başbakan bu tercümanları temin edip götürüyorsa, tercüman kaynağını değiştirmelidir.Yok tercümanlar AP’nin kadrolu tercümanlarıysa ki öyle olması gerekir, bu da “resmen kılçıklık yapmışlar” demektir ki bu da RE.(I)T.E efendiye “deliği işaret etmek” anlamına da gelebilir.
CHP’nin birden şişirilmesinin arkasında başka bir şey aramak da söz konusu olamaz zaten.

Gelelim YGS sınavındaki son rezalete;
Önce bir avukat arkadaş bu işi, sınav kitapçığındaki şifreyi çözdü ve “Mod Medyan” denilen bir kavramı ülke deyimler sözlüğüne ekledi. Sonra hükümetin başlattığı halkı işletmeye yönelik “kısır tahkikatlar” dönemini yaşadık.
Mod medyan Sistemi Şifreleme
Tahkikat sonuçlarını hükümetin yetkili, yüksek bürokratları, milletin gözünün içine baka baka aslanlar gibi, yüzleri kızarmadan hatta o çok korktukları Allah’ın azabını bile hiçe sayarak, tüyü bitmemiş yetimlerin haklarını resmen çiğneyip yok sayarak, milyonlarca gencin gelecek umutlarına resmen tükürürcesine söyledikleri iğrenç yalanlar ve o yalanlara gene hükümet ve Reis-i Cumhur riyaseti başta olmak üzere “TATMİN OLDUK” diyerek katıldılar.
Bu günün gazetelerine baktığımızda ÖSYM başkanı Ali DEMİR’in uzun zamandır inkâr ettiği “Mod Medyan tarzı şifreleme”  olayını sınav mağduru öğrencilere gönderdiği bir mektupla kabul ettiğini okuduk. Son günlerde öğrencilerin velileriyle yürüttükleri mitinglerde coplanma, gaz tüpleriyle saldırılar gibi aşağılayıcı, yıldırıcı saldırılara hükümetçe maruz bırakılan öğrenciler sonunda bir itirafı almayı başardılar. Ama AKP’nin devlet yapılanması her zaman yaptığı sayısız yalanların, haksızlıkların, yandaşçılığın bir tanesini daha acı olaylarla birlikte millete yaşattı.

Böylece bunların tanrısının Hz.Muhammed’in kurduğu İslam’ın tanrısı “Rahman ve Rahim olan Allah” değil, Laleş’teki şeytan Tavus-Yezit Şeyh Hadi olduğu kanaati bende daha da olgunlaşmıştır. Çünkü ilk tatmin olan Reis-i cumhurumuzun kıymetli anacıklarının adları “Adeviye” dir. Yani, şeytan Şeyh Hadi’nin tarikatının adıdır.


İnsanları inançlarından dolayı yadırgamıyoruz, ancak “Müslüman” takiyyesi yapıp da Yezidi-Hıristiyan örgütlenmesi” yapanları, doğu Hıristiyan kiliseleri olan Gregoryen Ermen ve Arami-Süryani kiliseleri ile kaderlerini birleştirmiş ABD-AB’den emir alarak devleti tasfiye eden işbirlikçileri de yazmayalım mı?

Biraz da CHP’ye bakalım;
CHP benim 23.Kasım 2008’de yazdığım “CHP ALEVİ KÜRT PARTİSİ Mİ”  başlıklı yazımın ardından 1,5. ay kadar sonra CHP ilk türban açılımını Baykal’ın başkanlığında yapmıştı. Takip ediyorum da CHP bu yazımdaki uyarılara sadık kalan bir siyaset içinde herkesi içinde barındıran bir merkez parti oluşturma çabası içine girmiştir.

Son milletvekili aday adayı tercihlerine de baktığımda bunu görmek mümkündür. Anlamak için o yazımın okunması kafîdir. Partiye, türbancı, evetçi, Kürtçü gibi aykırılıkları da doldurduğu yapılan tespitler arasındadır. Ancak, 12 Eylül 1980 sonrası siyasetler bu güne kadar ülkemizi bu hale getirdiyse ve CHP de bunları içine alarak bir “Merkez Parti” konumuna gelmek için çabalıyorsa bunu fazla yadırgamamak gerekir.
Çünkü umulanı değil bulunanı kullanmak zorundadır. Bu gün de bulunanlar bunlardır.

CHP bu açılıma 1990 sonrası geçebilseydi daha iyi olurdu. Ancak o da mümkün değildir. CHP içindeki Kürtçülere gelince Atatürk zamanından beri zaten “pasif” olarak vardılar. 
Son AKP politikalarıyla geçen 8,5 yılda ortaya çıkan “her şeyin tartışılması özgürlüğü” kavramının sadece “etnik-Semitik kökenlerin ve gayrimüslüm azınlıkların haklarının genişletilmesi ve devletin nasıl daha iyi bölünüp parçalanmasının tartışılması” şeklinde sınırlı kalması yüzünden doğu bölgelerimizde bu fikirlerin dışında “oy alabilecek” bir potansiyel görünmemektedir. Doğuda bölünmeyi durdurabilecek tek seçenek bence kendisi aslen Tunceli Nazımiye’li olan Kemal bey ve bu emperyalist oyunu bozmaya niyetli doğulu anti emperyalistlerdir.

Tek umudum CHP’nin, AKP’nin oluşturduğu “Arami-Süryani-Gregoryen Ermeni ve Palu’lu Şeyh Sait ile Said-i Kürdi Deliüzzaman’a dayalı Yezit Kürt bloğunun” karşısında “Dersimli Gnostik Ermeni-Seyit Rıza” bloğunu oluşturarak işbirliğine geçmemesidir.

Fethullah Gülen Müridi Devlet Bahçeli beyin partisinin “tasfiye” girişimi sonrası siyasete asılmaya başlayan MHP oldukça kararlı bir siyaset güdüyor görünümü vermektedir. Gönlümden tam destekleyici bir yazı yazmak geçtiğinde hemen ülkücülerin imza attığı kıytırık bir imza gözüme çarpmaktadır.

Ancak Türkeş’in çocuklarının bile birisinin AKP’den diğerinin MHP’den seçimlere katılması MHP’yi gene eski çizgisinde yani “yama parti” olarak göstermektedir. 1940’larda Alman yayılmacılığına karşı İsmet paşanın görev vermesiyle Alpaslan Türkeş’e Alman büyükelçisi Von Papen’e  şirin görünmek için kurdurduğu CKMP’yi  1960 darbesi sonrasında gene İsmet paşa düzenlemesiyle Amerikancı-Sol karşıtı, iktidar kovalamayan, militan okulu görünümlü yama bir parti olarak görevine başladı. 1967’de Kürtçülüğü ilke edinmiş Nurcularla işbirliğine Türkeş ile girdi.1980’e kadar da bu görevini yürüttü.1991’de 3,5. milyar TL karşılığında A.Türkeş eliyle gene Nurcu- Fethullahçı yapılanmanın kucağına oturtuldu.
Bu defa evlenemiyorlar:))

Bu gün de bu durumundan bir adım geriye-ileriye gittiğini söylemek güçtür. Umarım MHP beni yanıltır. MHP gerçekten vatansever, milliyetçi bir partiyse ve vatansever Ülkücü gençlerin ona olan gönül bağlılıklarını hak edecek biçimde ilkelerine bağlıysa ben uyarayım, mevcut dönme sistemi onu işletmektedir de “dindarlığından” işletildiğini görememektedir.

 Ama MHP bunu bile sorgulayacak bilgi birikiminden yoksun, her şeye körlemesine , “Allah Allah” diye dalan güruh bir partidir. Asla halkın genelinin tercih edebileceği bir parti olamayacak, ABD siyasetlerine sadık kalacaktır. Yaptığı da sadece “Gaz Almak” olacaktır. Ona şahidiz zaten.

Emperyalizmin işbirlikçi şımarık çocuğu Pkk Partisi BDP;
BDP’nin hali zaten ortada, ABD-AB-PKK=Gregoryen-Gnostik Doğu Kiliseleri ve Yezidi Kürt ortaklığının ürünü olarak ağababalarının talimatlarıyla Ortadoğu milletlerinin baş belası olma yolunda kararlılıkla yürümektedirler. AKP’yi yükseltecek her hareketi yapmaktadırlar. Dövüşmeleri kayıkçı kavgasıdır, yemeyiniz.

Vatansever oluşumlar ve aklıselim partiler;
Osman paşa
Osman Pamukoğlu’nun HAK-PAR’ı, N.K. Zeybek’in DP’si, Haydar Baş’ın BTP’si, Gökçe Fırat’ın Ulusal Partisi ile bağımsız olarak seçimlere giren Cumhuriyet Güçbirliği Hareketi birbirinden farklı ama özünde AKP karşıtı oluşumlar olarak dikkat çekmektedirler. Hiç bir partiyi beğenmeyen AKP karşıtlarının bunları tercih etmelerinde fayda vardır.
Gelecek seçimlerin ülkemize “daha renkli bir meclis” aritmetiği getirmesi dileğimdir. İhtiyaç olan budur.

Türkiye işgal tehlikesiyle karşı karşıyadır ve tehdit edilmektedir;

Ülke artık her an kopabilecek bir pamuk ipliğine bağlı bir vaziyettedir. ABD-AB siyasetlerinin karşısında “antiemperyalist” bir siyaseti takip etmek, mevcut ayrılıkçı yapılanmaların tahrikleriyle çıkartılacak bir iç isyan-ların ardından ülkemiz  “NATO-HAÇLI İŞGALİNE” muhatap olabilir.
Aynı gerekçelerle diğer Müslüman ülkelerin işgalleri gerçekleştirirlerken başımızdaki işbirlikçi devşirmeler  “yan cebime koy” siyaseti izlemişti. Ah vahlarla geçiştirmişlerdi.
Resmin Yazısı için

Mevcut durumun sürdürülmesi de ülkeyi bölüp parçalayabilir, bitmeyen düşmanlıkların, iç karışıklıkların tetikleyicisi olacaktır.
Artık üniter yapıyı sürdürme seçeneklerini sıfırlamış bir Türkiye Devleti ile “birleştirici” siyaset izleme olanağı çok azdır. Siyasi partilerin “uzlaştırıcılık-birleştiricilik” görevlerini yürütmesi ip üstünde oynayan cambazın işinden daha zordur. Akp olası ihtimal ümitlerini geçen yıllar içinde sıfırlamıştır.

Ülkemiz ya “kan akmadan isteğiyle bölündükten sonra işgal” ya da “iç karışıklıkları bastırmak zorunda bırakılarak işgal” tehdidi ile karşı karşıyadır.

Haçlı İşgalinde 100.Yıl İlkesi;
Resim çok güzel olmuş
Emperyalizm 2001 Haçlı Seferi ilanından beri daima 100.yılları takip etmektedir.
1879’da Rusya’nın desteğiyle Afganistan’ın başına Kral olan ve İngiliz birliklerinin Afganistan’dan çıkmasını temin eden Afgan Kralı Abdurrahman Han’ın 03 Ekim 1901’de ölümünün 100.yılında Haçlı NATO 07 Ekim 2001’de Afganistan’ı vurmuştu.

Mart 1921’de Suriye Kralı olan Suudi Yezid Vehhabi Faysal Bin Hüseyin’in Irak’a İngilizlerce Kral ilan edilmesinin tam 102.yılında (Afganistan meşguliyeti ve tepkilerin doğmadan önlenmesi için iki yıl ara verildi) Kurban Bayramında Çanakkale Zaferinin ardından 19 Mart 2003de HAÇLI NATO işgale başlamıştı.

1911’de Mısır’ın da İngiliz idaresinde olması yüzünden “karadan, donanmamız olmadığından, denizden asker gönderme olanağımız” olmamasından yararlanarak İtalya ve Fransa’nın kıytırık bir ültimatomla Libya’yı işgal edişlerinin tam 100.yılında gene bir “19.Mart” günü 2011’de Haçlı NATO Libya’ya girmişti.

İzmir İşgali-Resmin yazısı için
100.yılları takip ettiğimizde ülkemizin “I.Dünya Savaşının başladığı ve Çanakkale’ye dayandıkları 1914’ün 100.yılı 2014’te mi, Çanakkale Zaferinin öcünü alırcasına 19.Mart 2015 günü mü yoksa, 15 Mayıs 1919’da Yunanlıların İzmir’i işgal günü olan 15 Mayıs 2019’da mı veya Cumhuriyetin ilanının 100. Yılını takip eden 30 Ekim 2023’te mi işgale başlayacaklarını artık emperyalizm tespit etmiş olmalıdır.

"Sen nasıl vatanseversin ki ülkenin büyümesini,sınırlarının genişlemesini istemiyorsun?" Diyen işbirlikçilere söyleyeceğim şunlardır;
Türk Milleti öyle asildir ki,tarih boyunca "kuraklık ve doğal felaketler yüzünden terk etmek zorunda kaldığı anavatanından çıkarak başka topraklarda sürülerini otlatmak için bereketli topraklar aramış,bu yüzden karşısına semitik kavimlerin çıkardığı engeller ve ağır vergilere direnmesi ve savaşmak zorunda kalması yüzünden devletler kurmuştur.
Türk Milletinin hiç kimsenin toprağında,sınırında,hatta ve hatta, komşusunun fakirlikten yemeklik bir şey bulamadığı zamanda,"Evladım az kaldı yemek pişti karnızı şimdi doyuracaksınız" diye avutmak için, evlatlarına "tencerede taş kaynatan" bir anneye "tencereyi kaynatacak bu odunu nereden buldu" diye Semitik kavimler gibi sorgulamak,onu odundan mahrum edip tenceresini de sattırdıktan sonra "sadakya muhtaç hale düşürerek köleleştirmek" yerine ona elindekinin yarısını duruma göre hepsini verip paylaşan asil bire millettir.
Sizlerin peşine düştüğünüz ve ardından milleti de sürüklemeye çalıştığınız emperyalizmin aldatmacalarından ibaret olan saçmalıklarınız,düşman ülkelerin ve aramızdaki cahil-kasıtlı işbirlikçilerinin insanımızı lanetlemek veya lanetlettirmek için uydurdukları kumpaslardır.
Türk milleti bunlara girmez,alet olmaz, böyle fikirleri lanetleriz.
Hiç bir insanı renginden,ırkından, inancından, soyundan sopundan dolayı evinden alıp öldürmek,kaybetmek, hatta horlamak bile asil Türk milletine yakışmaz. 
Hiç bir ülkenin ne sınırında ne de tasında kaşıkladığı çorbasında Türk Milletinin gözü yoktur!
Yeryüzü bütün insanların ve diğer canlıların ortak malıdır.Hiç bir canlının bir diğerinden daha fazla yeryüzünü kullanmaya hakkı yoktur.Bana sorarsan,bir pire bile bir insan ile yeryüznde eşit yaşama hakkına sahiptir.
Siyasilerin büyümek-genişlemekten ibaret bütün vaatleri inandırıcı değildir.Aldatıcı,maceracıdır.
Aslında, vatansever bir yapılanma olsa da el altından bütün ezilen milletleri “Haçlı İşgallerine ve İşbirlikçilerine Karşı” örgütlese ne iyi olurdu.

Buraya kadar olayların bana zırvalattırdığı zırvalıklarımı okuduğunuz için sağ olun!  :))
Başka zırvalıklarımda görüşmek üzere :))


Açıklama;

İskoç Mason Locası'nın resmi-"Scottısh RITE=RE.T.Erdoğan
*1=RITE; İngilizce “ayin” anlamına gelen bu kelime aynı zamanda İskoç Mason Locasının ve diğer Mason localarının adlarıyla birlikte yer alan bir kelime olması açısından önemlidir.

Başbakanımız, ordu içinde “Sabetayist -Yahudi yapılanmasından” eskiden beri dem vurmaktadır. Oysa kendi adı da Tevrat içeriklidir. Tevrat’ta  geçen Yahuda peygamberin bir oğlu vardır ve adı da “ER”dir. Ağabeyi ölünce, Yahudilerde “eve gelen gelin dışarı çıkmaz” ilkesi gereğince, Yahuda peygamber gelinini Er ile evlendirir. Ancak, Yahudi inancına göre, ağabeyinin karısını alan Er’in çocukları da kendinin değil ağabeyinin çocukları olacaktır. O da ağabeyinin adına çocuk yapmak istemediğinden yengesi-karısı ile ilişki sonrası dölünü toprağa akıtır. Allah da buna kızar ve Er’i öldürür. 

ER” aynı zamanda “ERAN” Tanrı ışığıyla aydınlanmış nurlanmış anlamına da gelir. Tevrat araştırmacıları Hz.İbrahim’in aslen kuzey Hindistan’da bulunan antik ERAN şehrinden geldiğini iddia ederler.
Başbakanımızın soyadının başında bulunan “ER” takısı işte bu anlama gelir. “Doğan” da kartal’ın bir görünümüdür. Tevrat Hezekyel 38.bölümde Allah ve meleklerini gören peygamber Hezekyel  onların “dört yüzü” olduğunu anlatır. 1-İnsan,2-İnek,3-Kartal ,4-Aslan.

İstanbul Belediyesinin R.T.E  model Tramvayları.
Aramızdaki Müslüman takiyyesi yapan dönmeler, ad ve soyadlarında “Aslan ve Kartal” veya bunları temsil eden ad veya remzleri yaygın olarak kullanmaktadırlar. Başbakanımızın Batum’dan geldiklerini söylediğini biliyoruz. Batum da 1915’e kadar doğuda çıkan isyanlarda Ermeni, Nasturi-Süryani-Arami ve Yezidi Kürt isyanlarının elebaşlarının 1915’de tehcirden kurtulmak için Gürcistan’a kaçtıklarını biliyoruz. 

Tiflis’e Yezidiler Batum’a da Süryani-Aramilerin yerleştirildiğini belgesiyle yayınlamıştım. Ayrıca, Nuruculuk ve Fethullahçılık akımının kökenlerinin de Gregoryen Ermenilik, Süryanilik ve Bahailik (Nurculuk) olduğunu da yazmıştım. Said-i Nursi’nin  “halefim” dediği Molla Efgani’nin İskoç Mason Locasında başkanlığa kadar yükseldiğini daha sonra “dinsiz olduğu anlaşıldığından kovulduğunu” ve Mısır’a gelerek sapık öğretilerini İngilizlerin destekleriyle yaydığını biliyoruz. Bu durumda başbakanın adının ve soyadının kökenleri “Masonluk” olan Nurculuk öğretisinden de gelmesi dolayısıyla “RITE” kelimesine benzetildiği kanaati bende güçlendi. Takdir sizlerindir.
Keykubat 

Masonların ve Yahudilerin kıyamette Allah'ın yeryüzünü Yahudilere teslim edeceği inancına dayalı olarak Türk ve Müslümanlar üzerinde "soykırımı içeren "Yecüc-Mecüc" siyaseti güttüklerine delil benim çok sayıda yazımın dışında yabancı kaynaklar da önemle işaret etmektedirler.
Başbakan RE.T.E'nin (RITE) ağzına "TÜRK" adı almamasındaki işin sırrı kendisinin de Mason Rotschild'lardan aldıkları desteklerle,Türk askerini arkadan vuran sıkıyı görünce de Ermeni ve Yezidi Kürt çetecilerle birlikte Ermenistan ve Gürcistan'a 1915'de kaçan, Süryanilerin yerleştirildiği Batum'lu olması yetmez mi?;
İşte bir video ama İngilizce;"10" bölümlük videonun ilki;

22 Ekim 2010 Cuma

AKP SAHTE DEMOKRAT

AKP SAHTE DEMOKRAT

Cumhuriyetin kuruluşundan beri,sömürgeci batılı devletlerin destekleri ile ayrılıkçı,Kürtçü,Pontusçu,saltanatçı,hilafetçi bahanelerle isyanlar çıkaran köktendinci İslami Kürdistancı Nurculuk hareketi,14 Mayıs 1950 seçimlerinin ardından çıkarılan af yasası ile Demokrat Parti içinde iktidara taşınmıştı.
İkinci dünya savaşının şartları altında geçen 11 yıl'ı "İsmet paşa diktaötlüğü" olarak tanımlamışlar ve "özgürlüğü getirenler "olacaklardı.Geçen beş yıl içinde,İsmet paşayı aratan sansür,baskı,solcuyum diyenleri idam edilmesi gibi yasakları getiren kanunlar çıkardılar. Amerikalı askerlerin işgal ordusu gibi davranışları halkı bezdirdi,eğitimde,basında yasaklar,gazete kapatmalar haddi aştı.Özgürlük asla gelmedi.1961 askeri darbesinden sonra "5" yıl İsmet paşa gene hükümet oldu.
1961’lerde Almanya ve ardından diğer Avrupa ülkelerinin işçi istekleri doğrultusunda, özellikle Atatürk döneminde çıkarılan bu isyanlara katılımın yoğun olduğu bölgelerden seçilenler Almanya ve sırasıyla diğer ülkelere işçi olarak gönderilmişlerdi.
O tarihten bu yana,batılı devletler işçilerimize asla “dini dayatmalarda bulunmamalarına rağmen”,ülkemizden kökenleri gene bu isyanlara dayanan sözde bir takım din adamları gönderilmiş ve bunlar sözde “işçilerimizin ve çocuklarının dini eğitimlerine katkıda bulunmak” bahanesi ile bir takım örgütler kurmuşlardı.
Bu örgütler 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Karases lakaplı C.KAPLAN gibi bir takım tiplerin,bir takım bahanelerle buralara gönderilmeleri ile “Anadolu İslam Federe Devleti” kurmak  gibi yapılanmaların içine girmişlerdi.
Yıllar sonra ,dönemin başbakan ve sonradan cumhurbaşkanı olan Turgut ÖZAL’ın kardeşi Korkut ÖZAL’ın yakın geçmişte katıldığı bir TV mülakatında,ağabeyinin “Anadolu Federe İslam Cumhuriyeti” kavramını savunduğunu açıklamıştı.
İşte bu tür yapılanmaların aslında,Atatürk’ün kurduğu cumhuriyet düzenini yıkmaya yemin etmiş Sünni Kürt ve Alevi görünümlü Dersim yapılanmalarının devleti ele geçirmelerinin ve yıkma çabalarının doruğa ulaştığını işaret ediyordu.

İşte bu Karases lakaplı Adana Müftüsü Cemalettin Kaplan’ın ve diğerlerinin oluşturdukları yapılanmaların birisi de “Deniz Feneri Derneğiydi
İşçilere “paranızı gavurun bankasına vermeyin,faiz haramdır, günaha girersiniz.İyisi mi bize verin size kardan pay” verelim” aldatmacaları,oluşturdukları “faizsiz bankacılık” dümenleriyle işçilerin paralarını toplamışlardı.
Bunlardan birisi gelip Batman’a otomobil fabrikası bile kurmaya kalkmıştı.Paralarının güme gittiğini anlayanlar daha 35-40 yıl öncesinden Alman mahkemelerine başvurmuşlarsa da ne yazık ki giden gitmişti.
İşte bu olayların son aşaması geçen iki yıl içerisinde Alman savcıların başlattığı “Deniz Feneri E.V” davasıydı.
Alman mahkemeleri bu dava konusunda AKP hükümetinden hiçbir destek alamamışlar,başbakanın Almanya seyahatlerinin ardından imzalanan “karşılıklı ticaret ve iyi niyet antlaşmalarının “ ardından bu konu uykuya yatmıştı.
Bu gün Cumhuriyet Gazetesinde yayınlanan bir haber bu “dolandırıcılık yoluyla haksız kazanç elde etme” konusunu gene gündeme getirdi.
Alman mahkemeleri,bu olayda başbakanın beyinlerinden olan eski RTÜK başkanının “baş sanık” olduğuna karar vermişler.Tebligat yapmışlar ama cevap bekliyorlarmış.Dava cevap süresi dolduğunda başlayacakmış.
İşte o haberden birkaç satır;
Almanya’nın Frankfurt eyaletinde sonuçlandırılan ilk Deniz Feneri davasında, “asıl failler” olarak tanımlanan ancak haklarında dava açılması için Türkiye’den dosya beklenen Zekeriya Karaman ve Zahit Akman’a ilişkin olarak yürütülen adli süreç tamamlandı.
Zekeriya Karaman ve Zahit Akman artık resmen sanık.
Frankfurt Mahkemesi Deniz Feneri Hakimi Wienz şu açıklamaları yaptı: “Frankfurt Mahkemesi’nde yeni bir Deniz Feneri davasının sanığı oldukları Zekeriya Karaman, Zahit Akman ve diğer sanıklara tebliği edildi. Tebligatımız ellerine ulaştı mı, bunu henüz bilmiyoruz. Tebligatın ellerine ulaşıp, ulaşmadığını İlgili görevli mesai arkadaşlarım sordum. Ancak onlar da, tebligatın sanıkların ve avukatlarının ellerine ulaşıp ulaşmadığı konusunda bir bilgilerinin henüz olmadığını ifade ettiler.”

Aslında dinle işleri sadece halkı sömürmekten öte gitmeyen AKP,tarih boyunca din rejimlerinin yaptığını tekrar etmektedir.
İnsanlar,devlet destekli bir kültür olan dine “doğuştan sahip olurlar”.Asla seçim şansları yoktur.Dayatılan bu inanca uymayanın toplumda yaşaması da olanaksızdır. 
Türkiye Partisi başkanı Ahmet Kuzu
Örneğin,Yahudilerde dine inanmayan toplumdan atılırdı,veya öldürülürdü,eski Roma’da,dine inanmayanlar ve “ateist” olarak tanımlanan “tek tanrılı inanca sahip olanları” imparator Neron’un hamam sütunlarına bağlatıp,üzerlerine domuz yağı sürdükten sonra ateşe verdiğini, onların çığlıkları arasında sapık cinsel ilişkilere girdiğini tarih yazmaktadır.
İran’ın dini baskısından kurtulmak için,önceden sapık ilan ettiği Hıristiyanlık dinini,Grek rahiplerin düzenlemeleri ile aldığı yeni şekille halka dayatan Roma,inançsızlık gösteren,eski inanç bağımlılarının beylerini,dini önderlerini öldürüp cesetlerini iki yüzyıl kadar kiliselerin önünde halkı yıldırmak için kullandı,ağır vergilerle de “asil tabakayı" yeni dine mecbur etti.
"Kara ses" Cemaletin KAPLAN
Hz.Muhammet,vergi vermek savaşlara katılmak istemeyen Bedevileri, Yahudileri, Hıristiyanları çok ağır cezalandırdı,Hz.Ömer’in komutanı Haccac,Güney Türkistan’ı işgal ettikten sonra İslam’ı kabul etmeyen Türk beylerini ve dini önderlerini Hotel,Semerkand gibi şehirlerin giriş ve çıkışlarına sağlı-sollu kurduğu 24 kilometre boyunca uzanan darağaçlarında yıllarca ibret için sallandırdı,Cürcan’da esir aldığı 50.000 Türk’ü aynı anda ,dere yatağında keserek kanlarıyla değirmen çevirip,un öğüttü ve intikam ekmeği yedi.
Bütün malları elinden alınan Türkler,daha sonra, Cuma namazlarına katılmaları halinde birer altın harçlıkla teşvik edildiler.”Kehf Suresi ayetlerine göre, ”mecüc-cüce-şeytanın askerleri” olarak tanımlandıklarından acımasızca soykırımlara,tecavüzlere uğradılar.
Bütün bunlar,dinlerin aslında halka değil,devleti elinde bulunduran siyasi mekanizmaya hizmet eden,halkı köleleştiren,sömüren,tercih hakkını ortadan kaldıran,yok eden  özelliklerini ortaya koymaktadır.

Cunta+ABD+köktendinci yapılanmanın işbirliği sonucu “Şiir Mağduriyeti” ile öne çıkarılan ve 03.Ekim 2002 seçimleri, işbirlikçi basının destekleri ile de hükümet edilen,”DİNİMİZİ YAŞAMAK İÇİN ÖZGÜRLÜK İSTİYORUZ,HERKESE ÖZGÜRLÜK,CUNTAYA YARGILAMA, REFAH,DEMOKRATİK BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ,DEMOKRASİ, EŞİTLİK” sloganları ile halkı işleten AKP, en son Anayasa halk oylamasında da bu sloganları kullanmış,sözde,92 yaşına gelmiş Kenan Evren’i sembolik de olsa yargılayacağını vaat ediyordu.

Ama olanlara bakınız ki niyetlerinin bu olmadığını kendileri gösteriyorlar.Cuntacıları yargılamak şöyle dursun, geçenlerde,yandaş medyalarında çalışan,önceleri Kemalist,şimdinin “Basına Sansür isteyen” hükümet şakşakçısı gazeteci Yiğit BULUT’un bu isteğinden 15 gün geçmeden,Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, İnternet medyasına yönelik düzenlemeye ihtiyaç bulunduğunu belirterek, ''Basın Kanununa ek bazı maddelerle, bu sınırsız ve sorumsuz alanı da düzenlememiz lazım. Eminim, İnternet medyasıyla ilgili hukuki bir düzenlemeyi sizlerin önüne getirebileceğiz'' dedi.
Sosyalist basın yayın organlarında görev alan basın mensupları hakkında çok fazla sayıda davanın bulunmasına ise: ''Dedim ki sadece basın mensubu olmak, kimseye suç işleme imtiyazı vermez. Cezaevlerinde tutuklu, hükümlü bulunan, ama adı gazeteciye çıkmış, gazetesinin ismini bile duymadığınız, adresini aradığınızda yerini bulamadığınız öyle mevkuteler var ki... Onun mensubu olan, gazeteci sıfatı taşıyan bu kişinin suçu, adam öldürmek, terör örgütüne üye olmak, terör örgütünde eylem yapmak. Sıfatı gazetecidir, hoş mu bakacağız? Bir milletvekilinin bir insanı öldürmesi karşısında ne düşünüyorsak, burada da onu düşüneceğiz.”

Okumak için resmi tıkla
Sözde cuntanın baskıcı rejiminden şikayetleri öne çıkararak,mağdur edebiyatıyla iktidar olanlar ve her daim bunu halkın önünde kullananların aslında,cuntacılardan daha da baskıcı,yasakçı oldukları ortaya çıkmıştır.

Adnan Menderes'in sansürcülüğübunlarda da aynen hatta fazlasıyla görülmeye başlanmıştır.Referanduma 17 gün kala bir şekilde"TACI HAINE GIYDIREN MILLETIN KANI DINMEZ" blogum silindi ve 47 gün sonra iade edildi,ama artan okurları kayboldu.Halen de sayfaların akışından da göreceğiniz gibi bu blogum da engellidir.

Bu “YouTube “ yasağına neden olan “Atatürk aleyhine video” bahanesine de inanmıyorum. AKP’li hükümetin bakanlarından vekillerine verdikleri beyanlarda,İnternet’e düşen fıkra olaylarında o videolardan daha çok Atatürk düşmanlığı yaptıklarını görmekteyiz.
Başta başbakan,Fethullah Gülen,Deniz Feneri davaları ile hükümet aleyhindeki videoları halktan gizlemek için birisine böyle bir Atatürk’ü aşağılayan bir video yaptırdıkları bana daha mantıklı görünüyor.

İnanmazsanız YouTube’a girin ve Atatürk aleyhine birkaç video var,Atatürk’ü bilenler de zaten onlara inanmazlar.
Ama AKP ve hükümet aleyhine o kadar çok video var ki bana hak vereceksiniz.Bilmeyenler “antisansürsüz” yazıp oradan indirecekleri bir program yardımı ile rahatça girebilirler.

Her zaman yazdığım gibi,din ve dinciler kendilerinden başka ideoloji tanımazlar.Her zaman “mağdur ve takiyye (hakim olan inançtan görünen)” ile yer tutar,sonra da kendilerini koruyanları en başta keserler.

Roma’da ilk Hıristiyanların,Mitraistlerin aralarında girerek 26 Aralık Mitra’nın doğum günü kutlamalarında “Hz.İsa da bu gün doğdu” diyerek kendilerini şirin gösterirlerdi.Oysa,Hıristiyan araştırmacılara göre İsa'nın doğum tarihi "25 Ekim" idi.Bu gün bile "26 Aralık'ta kutlanan Noel yortuları bu takiyyeciliğin değiştirilememesindendir. (George Barbarin-Büyük Piramitin Sırları,J.CAMPBELL-Tanrının Maskeleri-Batı Mitolojisi)

Mitraistler de farklı inançlara saygılı olduklarından onları Neron’un ve ardılı imparatorların zulümlerinden korurlardı.
Ne zaman Hıristiyanlık (İ.S.325) Roma’nın resmi dini olur,o vakit,bütün Mitraistleri tapınaklarına doldurup hepsini diri diri yaktılar,mallarına el koydular.

Humeyni ilk olarak,kendisine destek olan,Şah’ın faşist örgütünün Azerilere karşı soykırımcı-düşmanca saldırıları yüzünden kendisini destekleyen Azeri ve Fars solcuları yirmişer yirmişer idam ettirdi.

AKP’nin farklı bir niyeti olmadığı ortadadır.

Atatürk’ün bahşettiği,değerini bilmediğimiz kıymetli haklarımız,özgürlüklerimiz her gün çıkarılan yasalarla alınırken,Türban konusu” gibi sahte gündemlerle” meşgul edildiğimizden giden haklarımızın farkında değiliz.İspanya,Fransa, Yunanistan,İngiltere ve diğer Avrupa ülkelerinin emekçilerini örnek alarak “haklarımızı korumak ,için” onurlu bir mücadele vermedikçe,2011 seçimlerinin ardından daha aç,daha güvensiz,daha köle bir toplum olacağımızı şimdiden kabul edebiliriz.
AKP ve dini rejimleri savunan bütün işbirlikçi siyasi partiler sahte demokrattır.Herkes bunu kafasının bir yerine yazmalıdır.

Adilyargıç/keykubat

17 Eylül 2008 Çarşamba

AKP'NİN ADALETİ

Adalet ve Kalkınma Partisi

Adı "Adalet ve Kalkınma" olan,dini kaideleri ilke olarak benimsediğine halkı inandırarak iktidar olmuş AK Parti'nin adalet anlayışını son günlerde Almanya'daki Deniz Feneri Derneğinin adının karıştığı yolsuzluk nedeniyle daha sık okuyor,işitiyoruz.

Deniz Feneri Almanya yöneticileri bu gün hapis cezası ile cezalandırılarak suçlarının sabit olduğu mahkeme kararı ile tespit edilip tasdiklendi.

22.Temmuz 2007 genel seçimlerinden 5 ay sonra başlatılan Amerikan başkanı G.W.Bush talimatlı Ergenekon davası ardından,hükümetin 6 yıldır yaptıkları da gözler önüne serilmeye başlandı.

Sıfır terörle aldığı iktidarı,Siirt Milletvekili olarak meclise girmesinin ardından "Alt-üst kimlik","Ben Gürcüyüm karım Kürt" gibi tanımlamalarla terörü işbirliği içinde bulunduğu ABD-AB destekleri ile güçlendirip meclise sokan AKP,terör örgütünün "sol-alevi " kesimini tasfiye edip "İslamcı Kürdistan" isteyen gruba teslim etmye yönelik faaliyetleri,kamu kurumlarında köktendinci örgütlenmelerine bir de adalet kurumlarını baskı altına alması da eklendi.

Deniz Feneri, derneğinin Türkiye bağlantıları için, Alman Mahkemelerinin yürüttüğü tahkikata rağmen hiç bir soruşturma başlatmayan AKP,konuyu haber yapan medya grubu ile de kavgaya tutuştu.Çıkardığı kavga bana şu dizeleri yazdırdı;

BEN BİR FENERİM

"Ben denizde bir fenerim;

Hem yanar hem sönerim;

Fakire yardım diye bağış toplar;

Anında hesabıma geçerim.



Devlet benim,başkan benim;

Para için her dümene girerim;

Allah'tan başkası hesap soramaz ki;

Yargı da,Devlet te,Din de benim." /Yazan-"Keykubat"

Tüm bu olanlar "Adalet" kavramının "AKP" için adalet,"Kalkınma" kavramının da AKP için kalkınma olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir.


Kendi aleyhine açılan davalarda,AKP hükümetini ve Başbakanını "korumaya" dikkat etmeyip de "hukuka uygun" karar veren yargıçların başına neler gelebileceğine bir örnek de aşağıda CHP Milletvekili Süleyman YAĞIZ'ın TBMM Başkanlığına verdiği dilekçelerde görülmektedir.Siz de bu konuda yargınızı yapınız.Dilekçeler boşuna mı yoksa gerekli olduğu için mi verilmiş diye.

İşte o dilekçeler;


TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI’NA



Aşağıdaki sorularımın, Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından yazılı olarak yanıtlanması isteğimi bilgilerinize sunarım.

Saygılarımla. 15 Eylül 2008



Süleyman Yağız

DSP İstanbul Milletvekili

1- Yeniçağ Gazetesi Yazarı Sayın Sabahattin Önkibar’ın 25 Ağustos 2008 tarihli yazısında dile getirdiği, “AKP’nin muhaliflerini izleme timleri oluşturduğu” iddiası doğru mudur?

2- Doğru değilse aradan geçen zamana karşın konuyla ilgili olarak neden herhangi bir açıklama yapmadınız? Neden yazarı tekzip etmediniz?

3- Açıklama yapılmaması, Sayın Önkibar’ın yazısının tekzip edilmemesi, iddianın doğru olduğunun zımnen de olsa kabul edilmesi anlamına gelmiyor mu?

4- Milli Gazete Yazarı Sayın Mehmet Şevket Eygi de 10 Eylül 2008 tarihli yazısında, “Bu ülkede bir değil, bir sürü istihbarat teşkilatı vardır. Yenileri de kuruluyor. Harıl harıl belge, bilgi toplanıyor, dosyalar hazırlanıyor. Genel bir istihbarat savaşı havası içindeyiz” diye yazmıştır. Bu yazıyı da tekzibin tanımını çok iyi bilen bir başbakan olarak yalanlamayı düşünüyor musunuz?

5- Doğan Grubu’nu eleştirirken, bu grubun içinden de bazı bilgiler aldığınızı belirtmeniz acaba bu dinleme ağından mı kaynaklanıyor?



6- Bu tür iddiaları içeren haber ve yazılar, Türkiye’nin bir “açık hapishane” hâline geldiğini göstermiyor mu?

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI’NA



Aşağıdaki sorularımın, Adalet Bakanı Sayın Mehmet Ali Şahin tarafından yazılı olarak yanıtlanması isteğimi bilgilerinize sunarım.

Saygılarımla. 15 Eylül 2008



Süleyman Yağız

DSP İstanbul Milletvekili

1- Bakanlığınızın, Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan' bölücü başı Abdullah Öcalan’a “sayın” ve şehitlere “kelle” dediği için üç yeni kuruş tazminat ödemeye mahkûm eden Kartal 2. Sulh Hukuk Mahkemesi Başkanı Sayın Sevgi ÖVÜÇ hakkında “görevi ihmal” suçunu işlediği iddiasıyla dava açılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sayın Övüç, hangi görevlerini ihmal etmiştir?

2- Görevini ihmal suçundan haklarında dava açılan başka hâkim ve savcılar var mıdır? Varsa bunlar kimlerdir ve hangi görevlerini ihmal etmişlerdir?

3- Üç yeni kuruşluk davanın Sayın Başbakan’ı çok kızdırdığı bilinmektedir. Sayın Övünç hakkındaki davanın, Sayın Başbakan’ın üç yeni kuruşa mahkûm edilmesi kararından sonra açılmasının bu kızgınlıkla bir ilgisi var mıdır?

4- Gerçi bu davanın, Sayın Erdoğan'ın mahkûm edilmesine karşı bir dava olmadığını açıkladınız. Ama bu açıklamanız kamuoyunda inandırıcı bulunmamış ve dava bir “intikam davası” olarak nitelendirilmiştir. Bu nitelendirmeyi nasıl yorumluyorsunuz?

5- Öte yandan, açtığı soruşturma ve davayla hiç ilgisi olmayan kişilerle ilgili bazı bilgi ve belgelerin de özellikle iktidar yanlısı medyada yayımlanmasına ve dolayısıyla muhataplarının temel insan haklarının ihlal edilmesine sebep olduğu iddia edilen Savcı Zekeriya Öz hakkındaki iddiaların bakanlığınızca ciddiye alınmaması bir kayırmacılık değil midir?


Keykubat

15 Ağustos 2008 Cuma

ADALET VE AKP


ADALET VE AKP

Bu gün yaşadığım iki olay beni çok duygulandırdı.Bunu okuyucularımla paylaşmak istedim.

Birinci olay,bu gün sevdiğim bir blogdaşım ile chat yaparken kapı çaldı,izin istedim ve kapıyı açtığımda karşımda 20 yaşlarında genç bir hanım,Kartal Belediye Başkanlığından geldiğini en fazla 5 veya 10 dakikamı alacağını söyleyerek izin istedi.Evde de yalnız olduğum için içeri buyur da edemedim.

O da kısadan giriş yaptı akıllı bir hanım kızdı.Evde yatalak,bakıma muhtaç hasta,sakat olup olmadığı ile başladı.Meğer ücretsiz bakıcı ve sağlık elemanı gönderiyorlarmış.

Aylık gelirimize kadar her şeyi sordu.iş arıyorsam veya çalışmak istiyorsam ne iş yapabileceğimden tutun da sokağımda muhtaç insan varsa tespit edip belediyeye bildirmem için gönüllü olup olamayacağıma kadar sorular sordu.

Açıkça itiraf edeyim benim de hayalimdeki devlet başka da bir devlet değildi inanın.47 yaşındayım ve hayatımda ilk kez inanın ilk kez bununla karşılaştım.

20 gün önce emekli bir binbaşı arkadaşım da bundan bana bahsetmişti.Karşılaşmadığım için o kadar etkilenmemiştim.Eşimde bir komşunun hasta olduğu için iğnelerini yapmak üzere belediyenin ücretsiz sağlık personeli gönderdiğini duyduğunu söylemişti.Bu da bana yeterli olmamış ki bu güne kadar yazmadım

Bu gün bu bende derinden bir etki yaptı.Demek ki ben yaşlı ve yatalak olduğumda beni soracak bir devlet vardı bu ülkede.Bu ne güzel bir şeydi!

Benim bütün hayallerimin ardında zaten başka da bir devlet beklentisi hiç olmadı ki zaten.İnanın çok samimi ve alkollü olarak yazıyorum.

Ben de belediyenin her yıl bazen senede birkaç kez sık sık kaldırım taşlarını değiştirmek yerine bu para ile bir çok fakir ve işsize ekmek verilebileceğini partizanca kabul ettiğim bu uygulamalardan şikayetçi olduğumu,genelde de belediyelerden bu güne kadar pek bir şey görmediğim için de olsa gerek hatırı sayılır pek bir şikayetim olmadığını da ekledim.

Yani “Devletin adaleti”

Akşam kararırken dolaptan bir duble rakımı koydum onu içerken baktım bir arkadaşımın arabası geliyor.

Araba benzerliği olabilir derken araba apartmanın önünde durunca emin oldum.

Ona da rakısını doldurup sohbete koyulduk.

Benim yazılarımı okuyanlar bilirler az çok beni.

Sohbet koyulaşınca bana şöyle dedi.

Biliyor musun ben senin bana ilk söylediğini hiç unutmadım.

Neydi o?

Hani demiştin ki,Havva şeytana uymuş Ademi kandırıp yasak meyveden yemiş,Ademe de yedirmiş ve Allah onları cennetten kovmuş ya.

Evet,

Hani demiştin,Onlar ağacın meyvelerini yolmamış,dallarını kırmamış,ağacı kökünden kesmemiş,bahçeyi benzin döküp ateşe vermemişler ve sadece bir meyveyi ortadan bölüp yemişler.

Buna karşılık olarak onlar ve nesilleri olan bizler cennet yaşamından uzak tutulmuşuz.

Evet,

İnsanların çocukları evleri yakıyorlar,koca koca şirketleri batırıyorlar ama insanlar evlatlarını affediyorlar.Bu Allah’ın adaleti nerede?

Sende ne uyandırıyor bu?

Ben hep bunu düşünür oldum.Sen “disiplin”den de dem vurmuştun ardından.

İşte hayatın sırrı bu kadar basit.En küçük hata çok büyük ödenmesi,telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğurabilmektedir.

Bu yüzden çocuklarımıza da kendimize de adil olmalıyız.Hatta,halı lifleri arasında yaşayan maytlardan okyanuslardaki balinalara kadar her canlıya bir adalet içinde ve kesin kararlılıkla yaklaşmak gereğini çıkardım.

Orada adaleti keşfettim.

Evet,başka,

Şu sözün de son noktayı koyuyor;

İmam Gazali’nin olduğunu söylediğin o söz,hani diyordun ya;

“İnsanlar dinsiz yaşayabilir ama adaletsiz asla”

Bence evrenin bilip bilmediğimiz her yerinde görüp göremediğimiz her canlıya karşı bir adalet içinde olmamız gerekiyor.Onları ne olduğundan çok “canlı” olmaları bu adaleti istemeleri için yeterli bir neden diye düşünmeye başladım.

Sen bunlardan da fazla şeyler anlattın ama ben sadece burayı başlangıç noktası yaptım.Düşüncelerim böyle şekillenmeye başladı.

“Sen adaleti bulmuşsun” dedim sadece.

Sonra başka konuya geçtik.

Ya sizin adaletiniz?

Not;bunu okuyan AKP'li yetkili lütfen "Amerika Şeriat Devletlerince Terkedilmek" başlıklı yazımı da okusun.Doğrucu davutluğun da bir şartı var çünkü.Herkese saygılarımla.

Keykubat