BÖLÜNMEDEN İŞGALE KADAR ZIRVALADIKLARIM.
Aslı olmayan AKP vaatlerinin ve önderlerinin yargılaması;
AKP geldi geleli bir büyümedir tutturdu. Yok, Osmanlı işi “eyaletler” şeklinde büyüyecekmişiz de yok Osmanlı topraklarında tekrar hakimiyet kuracakmışız da anlatıp durdukları kendilerinin de inanmadıkları sinsi bir işbirlikçi, bölücü, bölge milletlerini “haçlı dünyasının azad kabul etmez köleleri“ yapacak ihanet planıdır.
"AKP siyasetleri ile Büyüme" diyenler Saddam Hüseyin'in Kuveyt'i işgal ederek büyümesini hatırlasınlar.
Kürtlerin tahrik edilmesiyle çıkan isyanların sert biçimde bastırılmasının ardından Kuveyt'i resmen işgal ettirdikleri, Kürtleri kendileri kışkırttıkları, Saddam'a tonlarca silahı verip İran'la savaştırdıkları halde Irak işgal edilmiş ve Saddam’ın kafası uçurulmuştu.
Çünkü, daha 1918’de ABD başkanı W.Vilson’un koyduğu “14” ilkeden birisi “toprak işgalini” yasaklıyordu. Bu ilke halen geçerlidir. Kanıtı ise Afgan, Irak işgallerinin ardından bu ülkelere “işbirlikçi iktidarlar” konularak işgal güçleri geri çekilmektedirler.
I. Ve II. Dünya Savaşlarında dünyanın her yerini dümdüz eden ABD orduları bir karış yere bayrak dikmemişken sen tutar da “B.O.P” diye bir tezgâhın ardında insanların dini inançlarını suiistimal ederek onları inandırır, alet edersen bu millete de ardından sürükleyeceğin milletlere de resmen ihanet etmiş olursun.
Bu yüzden “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesinden şaşmak sonu belirsiz maceralara yelken açmaktan başka bir şey değildir. Sorumluluğu da laneti de büyük olacak bu ihanetten hükümetlerin acilen tornistan geriye dönmesi gerekir.
Eğer AKP'nin, ABD-AB desteğiyle büyümesinden bahsediyorsanız Afganistan, Irak ve Libya gibi işgal ile biten bir filme hazır olun derim. Hele bir de “nükleer tesis” senaryoları da bu dümene eklenmişse!
Komşularımız Ermenistan ve Bulgaristan’da bile olan nükleer santraller hiçbir sorun yaratmazken Müslüman İran’ın bir nükleer elektrik santralı kurması, Saddamın ve Suriye’nin olmayan “nükleer tesisleri” yüzünden bombalanması ve Irak’ın işgali ve İran’ın başına gelenler ortadayken.
Ki Saddam gibi ortaokul mezunu adamı eşeksırtında kaçırıp, İngiliz vilayeti Mısır'da El Ezher'de Hukuk doktorası yaptırıp devletin başına geçiren de kendileriydi. Humeyni de Esad da öyleydi.
Çünkü
RE.T.E.(RITE-*1) efendi de aynı mihraklarca sinsi senaryolar sonucunda yarı sömürge devletimizin başına getirilmiştir. İstenilen başarıyı da gösteremediği için "deliğe süpürülmekten de " son anda ZAPSU yalaması sayesinde kurtulmuştu.
Son AP konuşmasında "Seçim Öncesi Destek" vermek amacıyla "One Minütçü" yaptırılan RITE (RE.T.E) efendi her an deliğe süpürülebilir.
Umarım süpürülürken yanında devleti de süpürttürecek işlere girişmez. Ancak devleti de deliğe süpürtecek işleri maalesef yapmaktan geri duramamaktadır.
Devleti de taşıyacak gibi görünmektedir.
Libya işgalinden bir ay önce Kaddafi Avrupa devletlerinin yarısını ziyaret etmiş, konuk olduğu ülkelerin başkentlerinde Bedevi çadırı kurdurup orada kalmış, misafirlerini ağırlamış, hatta İtalyan Berlusconi'ye elini bile öptürmüştü.
Ben o zaman yakında Kaddafi’nin başına o çadırın geçirileceğini düşünmüştüm ama her aklımızdan geçeni de makale olarak yazacak halimiz olmadığından yazmamıştım.
Zaman beni kısa sürede haklı çıkardı.
AKP ve yandaşlarının "Semitik etnik bölücülüğe dayalı federasyonlardan ibaret büyüme" ile kastettiklerinin, bu ülkeyi işgal ettirip Sevr haritasını çizdirmek olduğu ortadadır.
Emperyalist devletler, sömürge ve yarı sömürge ülkelerin başlarına seçip, yetiştirip, allayıp pulladıkları eşeklerini geçirerek sömürge arabasını çektirirler. Eşek haliyle zamanla yorulunca doğal olarak sucuk fabrikasına satılarak veya uygun bir şekilde değerlendirilmek üzere kaderine terk edilir.
İsalmi Uyanış Devrimi Saçmalıkları;
Bu gün “İslami Uyanış “adı verilen ABD-AB destekli eylemlerin kökenleri, 19. Ve 20.yy. Mason İslamcıları olan Mazenderani Bahaullah, Efgani, Said-i Kürdi gibi tiplerin üzerinden Müslüman ülke halklarına geçen bir asır içinde şırınga edilmiş “teslimiyetçi- Hıristiyanlaştırılmış İslam” öğretisine dayanmaktadır.
Bu teslimiyetçi saçmalıklara “İslam” diye inandırılmış, satılmış saf kalpli din manyakları, emir, şeyh, şıh, pir dedikleri işbirlikçi tiplerin tarikat öğretileri- sayıklamaları içinde yoğurulmuş işbirlikçi uşaklar olduklarının farkında bile değillerdir.
Yapılan her “uyanış hareketi” , ülkesinin çıkarını olmasa bile en azından “işbirlikçilik hizmetini daha pahalıya satacak” eski yıpranmış ama sömürgecileri tehdit edebilecek tiplerin tasfiyesini sağlarken yeni, daha ucuz hizmete hazır işbirlikçi, yıpranabileceği en kısa sürede “deliğe süpürülecek yeni köleleri” başlarına getirmeye hizmet etmektedirler.
Dün Avrupa parlamentosunda RE.T.E (RITE) efendiye verilen “posta koyma izni” ne yazık ki uyanık bildiğim Azerbaycan’da bile etkili olmuş ve RITE yani RE.T.E efendiyi bütün yaptıklarına rağmen “umut” olarak görmelerine yol açmıştır. Oysa, ilk “One Minute” olayının nasıl düzmece bir oyun olduğu ben dahil yazıp çizmeyen kalmadığı halde Azerilerin bu dümeni yemesi tuhaf gelmektedir.
Oysa, Avrupa kimi şımarttıysa en kısa zamanda tahtını da ülkesini de kafasına geçirmiştir. Örneklerini de yazıyoruz.
Bir de şu “Fransız kalmak” tabirini kullanması ve bunu tercümanın bir türlü açıklayamamasını gazetelerde okumak beni çok şaşırtmıştır.
Çünkü Türkçemizde “Fransız kalmak” şeklinde geçen bu ifade İngilizce de açıkça “She/he/you are/ is French” şeklinde söylenir ve çok yaygındır.1980’lerde ülkemize gelen Avrupalı öğrenciler bizim Turizm Polis Müdürlüğüne geldiklerinde bu deyimi kullanırlardı.
Malum, Fransızlar milliyetçilikleriyle ünlüdürler. Başka yabancı dil bildikleri halde başka bir dili konuşmak yerine karşılarındaki insanı ille de Fransızca konuşmaya zorlarlar ayrıca da Yahudi pintilikleriyle de meşhurdurlar. Hesap ödemezler, kimseye bir şey ısmarlamazlar. Paris’te Fransızca dışında bir dilde bir Fransız’a adres sorun, Fransızca konuşuncaya kadar size yol göstermezler.
İşte bu yüzden Fransızlar ayrıcalıklıdırlar ve dünyada sevenleri de pek yoktur.
Bu karakterde olan tipler içinde “She/he is French” yani “O Fransız’dır” deyimi İngilizcede de diğer Avrupalılar arasında da vardır.
Ancak bu ifade yaygın olmasına rağmen kesinlikle “terbiye sınırları içinde” değildir. Halk tarzı konuşmalarda yaygındır. Argo sayılır. Avrupa Parlamentosunda kullanılacak bir ifade tarzı değildir.
Birisi Başbakan’a AP ile “
Ananı da al da git” dediği Adanalı çiftçiye hitabet arasında fark olduğunu anlatmalıdır. AP, Kasımpaşalı esmer vatandaşların mahalle kahvesi de değildir. Temsil ettiği de Kasımpaşa Spor Kulübü değil Türkiye Cumhuriyeti ve halkıdır.
Neyse olan tercümana olmuş ama anlayamadığım, olağan tercümanlar bu konuyu bilirler sanıyordum. Çünkü yurt dışında veya o dili konuşan halkın içinde yaşamadan dil öğrenen birisinin tercümanlığı bir işe yaramaz. Yarar o da sözlük yardımıyla mektup tercüme etmeye yarar.
Bu yüzden Başbakan bu tercümanları temin edip götürüyorsa, tercüman kaynağını değiştirmelidir.Yok tercümanlar AP’nin kadrolu tercümanlarıysa ki öyle olması gerekir, bu da “resmen kılçıklık yapmışlar” demektir ki bu da RE.(I)T.E efendiye “deliği işaret etmek” anlamına da gelebilir.
CHP’nin birden şişirilmesinin arkasında başka bir şey aramak da söz konusu olamaz zaten.
Gelelim YGS sınavındaki son rezalete;
Önce bir avukat arkadaş bu işi, sınav kitapçığındaki şifreyi çözdü ve “Mod Medyan” denilen bir kavramı ülke deyimler sözlüğüne ekledi. Sonra hükümetin başlattığı halkı işletmeye yönelik “kısır tahkikatlar” dönemini yaşadık.
Tahkikat sonuçlarını hükümetin yetkili, yüksek bürokratları, milletin gözünün içine baka baka aslanlar gibi, yüzleri kızarmadan hatta o çok korktukları Allah’ın azabını bile hiçe sayarak, tüyü bitmemiş yetimlerin haklarını resmen çiğneyip yok sayarak, milyonlarca gencin gelecek umutlarına resmen tükürürcesine söyledikleri iğrenç yalanlar ve o yalanlara gene hükümet ve Reis-i Cumhur riyaseti başta olmak üzere “TATMİN OLDUK” diyerek katıldılar.
Bu günün gazetelerine baktığımızda ÖSYM başkanı Ali DEMİR’in uzun zamandır inkâr ettiği “Mod Medyan tarzı şifreleme” olayını sınav mağduru öğrencilere gönderdiği bir mektupla kabul ettiğini okuduk. Son günlerde öğrencilerin velileriyle yürüttükleri mitinglerde coplanma, gaz tüpleriyle saldırılar gibi aşağılayıcı, yıldırıcı saldırılara hükümetçe maruz bırakılan öğrenciler sonunda bir itirafı almayı başardılar. Ama AKP’nin devlet yapılanması her zaman yaptığı sayısız yalanların, haksızlıkların, yandaşçılığın bir tanesini daha acı olaylarla birlikte millete yaşattı.
Böylece bunların tanrısının Hz.Muhammed’in kurduğu İslam’ın tanrısı “Rahman ve Rahim olan Allah” değil, Laleş’teki şeytan Tavus-Yezit Şeyh Hadi olduğu kanaati bende daha da olgunlaşmıştır. Çünkü ilk tatmin olan Reis-i cumhurumuzun kıymetli anacıklarının adları “Adeviye” dir. Yani, şeytan Şeyh Hadi’nin tarikatının adıdır.
İnsanları inançlarından dolayı yadırgamıyoruz, ancak “Müslüman” takiyyesi yapıp da Yezidi-Hıristiyan örgütlenmesi” yapanları, doğu Hıristiyan kiliseleri olan Gregoryen Ermen ve Arami-Süryani kiliseleri ile kaderlerini birleştirmiş ABD-AB’den emir alarak devleti tasfiye eden işbirlikçileri de yazmayalım mı?
Biraz da CHP’ye bakalım;
CHP benim 23.Kasım 2008’de yazdığım “
CHP ALEVİ KÜRT PARTİSİ Mİ” başlıklı yazımın ardından 1,5. ay kadar sonra CHP ilk türban açılımını Baykal’ın başkanlığında yapmıştı. Takip ediyorum da CHP bu yazımdaki uyarılara sadık kalan bir siyaset içinde herkesi içinde barındıran bir merkez parti oluşturma çabası içine girmiştir.
Son milletvekili aday adayı tercihlerine de baktığımda bunu görmek mümkündür. Anlamak için o yazımın okunması kafîdir. Partiye, türbancı, evetçi, Kürtçü gibi aykırılıkları da doldurduğu yapılan tespitler arasındadır. Ancak, 12 Eylül 1980 sonrası siyasetler bu güne kadar ülkemizi bu hale getirdiyse ve CHP de bunları içine alarak bir “Merkez Parti” konumuna gelmek için çabalıyorsa bunu fazla yadırgamamak gerekir.
Çünkü umulanı değil bulunanı kullanmak zorundadır. Bu gün de bulunanlar bunlardır.
CHP bu açılıma 1990 sonrası geçebilseydi daha iyi olurdu. Ancak o da mümkün değildir. CHP içindeki Kürtçülere gelince Atatürk zamanından beri zaten “pasif” olarak vardılar.
Son AKP politikalarıyla geçen 8,5 yılda ortaya çıkan “her şeyin tartışılması özgürlüğü” kavramının sadece “etnik-Semitik kökenlerin ve gayrimüslüm azınlıkların haklarının genişletilmesi ve devletin nasıl daha iyi bölünüp parçalanmasının tartışılması” şeklinde sınırlı kalması yüzünden doğu bölgelerimizde bu fikirlerin dışında “oy alabilecek” bir potansiyel görünmemektedir. Doğuda bölünmeyi durdurabilecek tek seçenek bence kendisi aslen Tunceli Nazımiye’li olan Kemal bey ve bu emperyalist oyunu bozmaya niyetli doğulu anti emperyalistlerdir.
Tek umudum CHP’nin, AKP’nin oluşturduğu “Arami-Süryani-Gregoryen Ermeni ve Palu’lu Şeyh Sait ile Said-i Kürdi Deliüzzaman’a dayalı Yezit Kürt bloğunun” karşısında “Dersimli Gnostik Ermeni-Seyit Rıza” bloğunu oluşturarak işbirliğine geçmemesidir.
Fethullah Gülen Müridi Devlet Bahçeli beyin partisinin “tasfiye” girişimi sonrası siyasete asılmaya başlayan MHP oldukça kararlı bir siyaset güdüyor görünümü vermektedir. Gönlümden tam destekleyici bir yazı yazmak geçtiğinde hemen ülkücülerin imza attığı kıytırık bir imza gözüme çarpmaktadır.
Ancak Türkeş’in çocuklarının bile birisinin AKP’den diğerinin MHP’den seçimlere katılması MHP’yi gene eski çizgisinde yani “yama parti” olarak göstermektedir. 1940’larda Alman yayılmacılığına karşı İsmet paşanın görev vermesiyle Alpaslan Türkeş’e Alman büyükelçisi Von Papen’e şirin görünmek için kurdurduğu CKMP’yi 1960 darbesi sonrasında gene İsmet paşa düzenlemesiyle Amerikancı-Sol karşıtı, iktidar kovalamayan, militan okulu görünümlü yama bir parti olarak görevine başladı. 1967’de Kürtçülüğü ilke edinmiş Nurcularla işbirliğine Türkeş ile girdi.1980’e kadar da bu görevini yürüttü.1991’de 3,5. milyar TL karşılığında A.Türkeş eliyle gene Nurcu- Fethullahçı yapılanmanın kucağına oturtuldu.
Bu gün de bu durumundan bir adım geriye-ileriye gittiğini söylemek güçtür. Umarım MHP beni yanıltır. MHP gerçekten vatansever, milliyetçi bir partiyse ve vatansever Ülkücü gençlerin ona olan gönül bağlılıklarını hak edecek biçimde ilkelerine bağlıysa ben uyarayım, mevcut dönme sistemi onu işletmektedir de “dindarlığından” işletildiğini görememektedir.
Ama MHP bunu bile sorgulayacak bilgi birikiminden yoksun, her şeye körlemesine , “Allah Allah” diye dalan güruh bir partidir. Asla halkın genelinin tercih edebileceği bir parti olamayacak, ABD siyasetlerine sadık kalacaktır. Yaptığı da sadece “Gaz Almak” olacaktır. Ona şahidiz zaten.
Emperyalizmin işbirlikçi şımarık çocuğu Pkk Partisi BDP;
BDP’nin hali zaten ortada, ABD-AB-PKK=Gregoryen-Gnostik Doğu Kiliseleri ve Yezidi Kürt ortaklığının ürünü olarak ağababalarının talimatlarıyla Ortadoğu milletlerinin baş belası olma yolunda kararlılıkla yürümektedirler. AKP’yi yükseltecek her hareketi yapmaktadırlar. Dövüşmeleri kayıkçı kavgasıdır, yemeyiniz.
Vatansever oluşumlar ve aklıselim partiler;
Osman Pamukoğlu’nun HAK-PAR’ı, N.K. Zeybek’in DP’si, Haydar Baş’ın BTP’si, Gökçe Fırat’ın Ulusal Partisi ile bağımsız olarak seçimlere giren Cumhuriyet Güçbirliği Hareketi birbirinden farklı ama özünde AKP karşıtı oluşumlar olarak dikkat çekmektedirler. Hiç bir partiyi beğenmeyen AKP karşıtlarının bunları tercih etmelerinde fayda vardır.
Gelecek seçimlerin ülkemize “daha renkli bir meclis” aritmetiği getirmesi dileğimdir. İhtiyaç olan budur.
Türkiye işgal tehlikesiyle karşı karşıyadır ve tehdit edilmektedir;
Ülke artık her an kopabilecek bir pamuk ipliğine bağlı bir vaziyettedir. ABD-AB siyasetlerinin karşısında “antiemperyalist” bir siyaseti takip etmek, mevcut ayrılıkçı yapılanmaların tahrikleriyle çıkartılacak bir iç isyan-ların ardından ülkemiz “NATO-HAÇLI İŞGALİNE” muhatap olabilir.
Aynı gerekçelerle diğer Müslüman ülkelerin işgalleri gerçekleştirirlerken başımızdaki işbirlikçi devşirmeler “yan cebime koy” siyaseti izlemişti. Ah vahlarla geçiştirmişlerdi.
Mevcut durumun sürdürülmesi de ülkeyi bölüp parçalayabilir, bitmeyen düşmanlıkların, iç karışıklıkların tetikleyicisi olacaktır.
Artık üniter yapıyı sürdürme seçeneklerini sıfırlamış bir Türkiye Devleti ile “birleştirici” siyaset izleme olanağı çok azdır. Siyasi partilerin “uzlaştırıcılık-birleştiricilik” görevlerini yürütmesi ip üstünde oynayan cambazın işinden daha zordur. Akp olası ihtimal ümitlerini geçen yıllar içinde sıfırlamıştır.
Ülkemiz ya “kan akmadan isteğiyle bölündükten sonra işgal” ya da “iç karışıklıkları bastırmak zorunda bırakılarak işgal” tehdidi ile karşı karşıyadır.
Haçlı İşgalinde 100.Yıl İlkesi;
Emperyalizm 2001 Haçlı Seferi ilanından beri daima 100.yılları takip etmektedir.
1879’da Rusya’nın desteğiyle Afganistan’ın başına Kral olan ve İngiliz birliklerinin Afganistan’dan çıkmasını temin eden Afgan Kralı Abdurrahman Han’ın 03 Ekim 1901’de ölümünün 100.yılında Haçlı NATO 07 Ekim 2001’de Afganistan’ı vurmuştu.
Mart 1921’de Suriye Kralı olan Suudi Yezid Vehhabi Faysal Bin Hüseyin’in Irak’a İngilizlerce Kral ilan edilmesinin tam 102.yılında (Afganistan meşguliyeti ve tepkilerin doğmadan önlenmesi için iki yıl ara verildi) Kurban Bayramında Çanakkale Zaferinin ardından 19 Mart 2003’de HAÇLI NATO işgale başlamıştı.
1911’de Mısır’ın da İngiliz idaresinde olması yüzünden “karadan, donanmamız olmadığından, denizden asker gönderme olanağımız” olmamasından yararlanarak İtalya ve Fransa’nın kıytırık bir ültimatomla Libya’yı işgal edişlerinin tam 100.yılında gene bir “19.Mart” günü 2011’de Haçlı NATO Libya’ya girmişti.
100.yılları takip ettiğimizde ülkemizin “I.Dünya Savaşının başladığı ve Çanakkale’ye dayandıkları 1914’ün 100.yılı 2014’te mi, Çanakkale Zaferinin öcünü alırcasına 19.Mart 2015 günü mü yoksa, 15 Mayıs 1919’da Yunanlıların İzmir’i işgal günü olan 15 Mayıs 2019’da mı veya Cumhuriyetin ilanının 100. Yılını takip eden 30 Ekim 2023’te mi işgale başlayacaklarını artık emperyalizm tespit etmiş olmalıdır.
"Sen nasıl vatanseversin ki ülkenin büyümesini,sınırlarının genişlemesini istemiyorsun?" Diyen işbirlikçilere söyleyeceğim şunlardır;
Türk Milleti öyle asildir ki,tarih boyunca "kuraklık ve doğal felaketler yüzünden terk etmek zorunda kaldığı anavatanından çıkarak başka topraklarda sürülerini otlatmak için bereketli topraklar aramış,bu yüzden karşısına semitik kavimlerin çıkardığı engeller ve ağır vergilere direnmesi ve savaşmak zorunda kalması yüzünden devletler kurmuştur.
Türk Milletinin hiç kimsenin toprağında,sınırında,hatta ve hatta, komşusunun fakirlikten yemeklik bir şey bulamadığı zamanda,"Evladım az kaldı yemek pişti karnızı şimdi doyuracaksınız" diye avutmak için, evlatlarına "tencerede taş kaynatan" bir anneye "tencereyi kaynatacak bu odunu nereden buldu" diye Semitik kavimler gibi sorgulamak,onu odundan mahrum edip tenceresini de sattırdıktan sonra "sadakya muhtaç hale düşürerek köleleştirmek" yerine ona elindekinin yarısını duruma göre hepsini verip paylaşan asil bire millettir.
Sizlerin peşine düştüğünüz ve ardından milleti de sürüklemeye çalıştığınız emperyalizmin aldatmacalarından ibaret olan saçmalıklarınız,düşman ülkelerin ve aramızdaki cahil-kasıtlı işbirlikçilerinin insanımızı lanetlemek veya lanetlettirmek için uydurdukları kumpaslardır.
Türk milleti bunlara girmez,alet olmaz, böyle fikirleri lanetleriz.
Hiç bir insanı renginden,ırkından, inancından, soyundan sopundan dolayı evinden alıp öldürmek,kaybetmek, hatta horlamak bile asil Türk milletine yakışmaz.
Hiç bir ülkenin ne sınırında ne de tasında kaşıkladığı çorbasında Türk Milletinin gözü yoktur!
Yeryüzü bütün insanların ve diğer canlıların ortak malıdır.Hiç bir canlının bir diğerinden daha fazla yeryüzünü kullanmaya hakkı yoktur.Bana sorarsan,bir pire bile bir insan ile yeryüznde eşit yaşama hakkına sahiptir.
Siyasilerin büyümek-genişlemekten ibaret bütün vaatleri inandırıcı değildir.Aldatıcı,maceracıdır.
Aslında, vatansever bir yapılanma olsa da el altından bütün ezilen milletleri “Haçlı İşgallerine ve İşbirlikçilerine Karşı” örgütlese ne iyi olurdu.
Buraya kadar olayların bana zırvalattırdığı zırvalıklarımı okuduğunuz için sağ olun! :))
Başka zırvalıklarımda görüşmek üzere :))
Açıklama;
|
İskoç Mason Locası'nın resmi-"Scottısh RITE=RE.T.Erdoğan |
*1=RITE; İngilizce “ayin” anlamına gelen bu kelime aynı zamanda İskoç Mason Locasının ve diğer Mason localarının adlarıyla birlikte yer alan bir kelime olması açısından önemlidir.
Başbakanımız, ordu içinde “Sabetayist -Yahudi yapılanmasından” eskiden beri dem vurmaktadır. Oysa kendi adı da Tevrat içeriklidir. Tevrat’ta geçen Yahuda peygamberin bir oğlu vardır ve adı da “ER”dir. Ağabeyi ölünce, Yahudilerde “eve gelen gelin dışarı çıkmaz” ilkesi gereğince, Yahuda peygamber gelinini Er ile evlendirir. Ancak, Yahudi inancına göre, ağabeyinin karısını alan Er’in çocukları da kendinin değil ağabeyinin çocukları olacaktır. O da ağabeyinin adına çocuk yapmak istemediğinden yengesi-karısı ile ilişki sonrası dölünü toprağa akıtır. Allah da buna kızar ve Er’i öldürür.
“
ER” aynı zamanda “ERAN” Tanrı ışığıyla aydınlanmış nurlanmış anlamına da gelir. Tevrat araştırmacıları Hz.İbrahim’in aslen kuzey Hindistan’da bulunan antik ERAN şehrinden geldiğini iddia ederler.
Başbakanımızın soyadının başında bulunan “ER” takısı işte bu anlama gelir. “Doğan” da kartal’ın bir görünümüdür. Tevrat Hezekyel 38.bölümde Allah ve meleklerini gören peygamber Hezekyel onların “dört yüzü” olduğunu anlatır.
1-İnsan,2-İnek,3-Kartal ,4-Aslan.
|
İstanbul Belediyesinin R.T.E model Tramvayları. |
Aramızdaki Müslüman takiyyesi yapan dönmeler, ad ve soyadlarında “Aslan ve Kartal” veya bunları temsil eden ad veya remzleri yaygın olarak kullanmaktadırlar. Başbakanımızın Batum’dan geldiklerini söylediğini biliyoruz. Batum da 1915’e kadar doğuda çıkan isyanlarda Ermeni, Nasturi-Süryani-Arami ve Yezidi Kürt isyanlarının elebaşlarının 1915’de tehcirden kurtulmak için Gürcistan’a kaçtıklarını biliyoruz.
Tiflis’e Yezidiler Batum’a da Süryani-Aramilerin yerleştirildiğini belgesiyle yayınlamıştım. Ayrıca, Nuruculuk ve Fethullahçılık akımının kökenlerinin de Gregoryen Ermenilik,
Süryanilik ve Bahailik (Nurculuk) olduğunu da yazmıştım. Said-i Nursi’nin “halefim” dediği Molla Efgani’nin İskoç Mason Locasında başkanlığa kadar yükseldiğini daha sonra “dinsiz olduğu anlaşıldığından kovulduğunu” ve Mısır’a gelerek sapık öğretilerini İngilizlerin destekleriyle yaydığını biliyoruz. Bu durumda başbakanın adının ve soyadının kökenleri “Masonluk” olan Nurculuk öğretisinden de gelmesi dolayısıyla “RITE” kelimesine benzetildiği kanaati bende güçlendi. Takdir sizlerindir.
Keykubat
Masonların ve Yahudilerin kıyamette Allah'ın yeryüzünü Yahudilere teslim edeceği inancına dayalı olarak Türk ve Müslümanlar üzerinde "soykırımı içeren "Yecüc-Mecüc" siyaseti güttüklerine delil benim çok sayıda yazımın dışında yabancı kaynaklar da önemle işaret etmektedirler.
Başbakan RE.T.E'nin (RITE) ağzına "TÜRK" adı almamasındaki işin sırrı kendisinin de Mason Rotschild'lardan aldıkları desteklerle,Türk askerini arkadan vuran sıkıyı görünce de Ermeni ve Yezidi Kürt çetecilerle birlikte Ermenistan ve Gürcistan'a 1915'de kaçan, Süryanilerin yerleştirildiği Batum'lu olması yetmez mi?;
İşte bir video ama İngilizce;"10" bölümlük videonun ilki;