Uzun zamandır Said-i Kürdi’nin 20.yy. başlarında, Bahailik, Efganilik, Kadıyanilik ve en eskisi Vehhabilik gibi 18. Ve 19.yy. İngiliz- Amerikan Mason dini çerçevesinde oluşturulmuş sözde “İslam’ı” ülkemizde başlattığını biliyoruz. Bu ideoloji özellikle 14.Mayıs.1950 seçimleriyle İngiltere ve Amerika’nın baskıları sayesinde hükümet olan Adnan Menderes’in Demokrat Partisi ile hükümet olmuş, devletin tüm kurumlarını sömürgeci küresel sermayeye açmış istihbarat memurlarımız yabancı ülkelerden maaş alır hale gelmiş, işçi direnişi “Komünizm, anarşi” ilan edilmiş, solcuyum demek ve bu yönde yazmak veya konuşmak 15 Ağustos 1950’de çıkarılan yasayla “İdam veya Yurt Dışına Sürgün” olarak belirlenmiştir.
Said-i Kürdi’nin Mason Localarında hazırlanmış saçmalıkları, “başlarına Allah, Müslümanlık, İslamiyet” adları eklenerek Müslüman ve Türk devletlerine dağıtılmış, “Hilafet emri olarak “algılanan bu saçmalıklar, Türk ve Müslüman toplumların emperyalizme “direnişsiz” teslimiyetini sağlamıştır. Bu da haklı olarak bu ülkelerde Atatürk’ün yarattığı saygınlığı kaybetmemize sebep olmuştur.
Said-i Kürdi, Türk ve Müslüman toplumlarını sömürgeci devletlere teslim etmenin karşılığını Vatikan’dan “takdirname” alarak, Almanya’da parlamentolarda alkışlanarak, bu günkü bölücü PKK terörü ile devletin bölünmesini hazırlayarak almıştır. Şimdi bunlara haliyle inanmayabilirsiniz.
Bu nedenle, önce şu haberi ardından da, Deliüzzaman-ı Yezid el Said-i Kürdi’nin (Asrın Delisi Yezid Said-i Kürdi) kendi hayatını yazdırdığı “Tahriri Hayatım” kitabından vereceğim alıntılar takip edecektir.
İşte Vatan Gazetesinin haberi;
“Diyanet İşleri Başkanlığı‘nda garip şeyler olmaya başladı.
İlk duyumu yaklaşık bir hafta önce aldım. Bunca zamandır da, “Yalanlansın” diye bekledim.
Ama ne hazindir ki; aradan geçen bir haftada en küçük bir yalanlama, özür ya da açıklama gelmedi.
Kısaca olayı anlatayım:
Düzce’deki bir fabrika, dört ay önce DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası‘na üye olan 120 işçisini işten çıkarmış... Diğer çalışanlar da arkadaşlarının uğradığı haksızlığı protesto etmek için tepki ve dayanışma eylemi düzenlemiş...
Sonra ne olmuş biliyor musunuz?
Düzce Müftülüğü, camilerde okuttuğu bir hutbeyle işvereni desteklemiş!
Hutbede, “İşi yavaşlatmak ve iş yerine zarar vermek, kârı ve kârlılığı azaltıcı davranışlarda bulunmak çalışanı ağır dini mesuliyet altına sokar” denilmiş...
Bu hutbenin metni, Kuyudüzü Mahalle Camii imamı-hatibi Nevzat Özal tarafından hazırlanmış ve Diyanet İşleri Bakanlığı tarafından onaylanmış!....”
Önce şu İngiliz uşağı Bitlis Süryanisi ya da Ermeni’sinin gerçek durumunu tespit edelim; Hayatı boyunca “Yazı yazmayı" öğrenmemiştir. Çünkü Yezidilikte “Okur-yazarlık büyük günahtır” Mardin, Hakkari, Bitlis ve Kuzey Irak komşuları bölgelerdeki Yezidilerin okuma-yazmaya direnmeleri bundandır. Said-i Kürdi Müslüman değil “Yaşayan Yezidi tanrısıdır. Nüfusunda da soyadı "OKUR'dur."
Önceki yazılarıma bakınız.;
ÇİFTE TOPLU TABANCA TAŞIYAN,RED KİD DELİÜZZAMAN OKUR AMA YAZI YAZAMAZ
26.İhtiyarlar Lemasında ;”Üçüncüsü;Yanımda devamlı yazıcı bulunmadığından katibin Riasle-i Nur’a ait dört beş vazifesi olmakla düzeltme yapmaya tam vakit bulamadığımızdan yazı düzensiz kaldı.”
Demektedir.
Dördüncüsü;Telifin (yazının) akabinde (sonrasında) ikimiz de yorgun olarak manayı dikkatle düşünmeyerek gayet sathi (yüzeysel) bir tashihle (düzeltmeyle) iktifa edildiğinden tarzı ifadede (ifade tarzında) elbette kusurlar bulunacak.Alicenap (yüksek ahlaklı) ihtiyarlardan ifadedeki kusurlarıma nazarı müsamaha (hoşgörü) ile bakmak,rahmeti ilahiye (Allah’ın sonsuz kudreti) boş olarak döndürmediği mübarek (hayırlı-uğurlu) ihtiyarlar ellerini dergahı ilahiyeye (Allah’ın ulu katı) açtıkları vakit bizi de dualarında dahil (dualarına katsınlar)etsinler.” Demektedir.”
Tommiks Said Red Kit gibi.Çift toplu tabanca taşıyor;
Çünkü uzun imtihanlarda mahkemeler, düşmanlarım, benim gizli ve mevcut kusurlarımı göremediklerinden, hıfz-ı İlâhî ile bütün bütün beni çürütemediklerinden, Risale-i Nur’a galebe edemiyorlar. Fakat hayat-ı içtimaiyede çok tecrübelerle mahiyeti bilinmeyen, benim vârislerim genç Said’lerin bir kısmını, Nurun zararına iftiralarla çürütebilirler diye o telâştan bu ehemmiyetsiz hayatımı ehemmiyetle muhafazaya çalışıyorum. Hattâ yanımda bir rovelver varken, ikinci bir kuvvetli rovelver daha tedarik etmeye lüzum gördüm. Düşmanların zehirleri kardeşlerimin duasıyla kırıldıkları gibi, sâir suikastları dahi inşaallah akîm kalacaktır.”
NUR LAYİHALARI TÜM İNGİLİZ SÖMÜRGELERİNE DAĞITILIR;
Lâfza-i Celâl üzerinde i’câzı gözle görülen Kur’ân’ımızı almak için istida ile Diyanet Riyasetine müracaat edilmesi gibi sırf garazla ve ecnebî parmağıyla aleyhimize dönen işlerden ve işkencelerden bizi ve âlem-i İslâmı pekçok sevindiren Demokratların dikkat edip Nurcuları kurtarmalarını, hürriyetperver hükûmetten rica ederiz.
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Evvelâ: Bütün ruh u canımla geçmiş Mevlid-i Nebeviyenizi tebrik ediyoruz.
Saniyen: Sizin Nurun neşrindeki muvaffakiyetinizi âlem-i İslâm tebrik edip alkışlayacak. Şimdi de emareleri görünüyor ki: Ezcümle bir nümunesi, Pakistan Maarif Vekili Nurlar için benim yanıma geldi, Risale-i Nur’un bir kısmını aldı. “Doksan milyon Müslümanlar içinde neşrine çalışacağım” dedi. Aldı, gitti.
Hem bu kadar aleyhimizde münafıklar çalıştıkları halde, hem Avrupa’da, hem Asya’da uzak yerlere Risale-i Nur’u götürmüşler.
Hem Berlin’de Almanlar Zülfikar’ı aldıkları vakit, bir gazetelerinde alkışlayarak ilân etmişler.
Hem dahilde ehl-i iman, en ziyade muarızlar olan eski başbakan ve dahiliye vekili yasak ettikleri Asâ-yı Mûsâ ve Zülfikar’ı yasaklarına ehemmiyet vermeyerek kemal-i şevkle okuyorlar. Okuyanlar Ankara’da pek ziyadedir.
Hem birkaç yerde hapishane müdürleri iki üç vilâyette karar vermişler ki: “Biz hapishaneleri medrese-i Nuriye yapacağız ki, bizim mahpuslar da Denizli, Afyon hapisleri gibi Nurlarla ıslah olsunlar.” Emirdağ Lyh.49
Said’in Risaleleri Sömürgecilerce kullanılır ve hak arayan emekçilere karşı kullanılırlar;
“...şimdi izhar ediyorum ki: “Nur talebeleri ve Risaleleri, mânevî bir zabıta hükmünde âsâyiş ve emniyeti muhafazaya—hem kudsî bir şekilde—çalıştıkları ve herkesin kalbinde nasihatleriyle iman cihetinde bir yasakçı bıraktıkları tahakkuk etmiş.” Zabıta bunu mânen hissetmiş ki, bize her vakit dost göründü. Bunun sırrı budur ki:
Kur’ân’ın bir kanun-u esasîsiyle, yüzde doksan mâsuma zarar gelmemek için on câni yüzünden âsâyişi bozmaya çalışanları men ediyorlar. Birisinin günahıyla başkası mesul olamaz. Bu sırra binaen, şimdi âsâyişi bozmaya çalışan mânevî, dehşetli kuvvetler mevcut olduğu halde; Fransa, Mısır, Fas, İran gibi yerlerden daha ziyade bu mübarek memlekette çalışıldığı halde emniyet ve âsâyişi bozamadıklarının en büyük sebebi, 600 bin Nur nüshaları ve 500 bin Nur talebeleri zabıtaya bir mânevî kuvvet olarak o mânevî tahribata karşı dayandıklarını zabıta mânen hissetmişler ki, yirmi sekiz seneden beri resmî memurlara muhalif olarak Nurlara insafkârâne ve merhametkârâne vaziyet gösteriyorlar””
Said Papalıktan Takdirname alır.;
Papalık Makam-ı Âlîsi Kalem-i Mahsusu
Başkitabet Dairesi
Numara: 232247
Vatikan, 22 Şubat 1951
Efendim,
Zülfikar nâm el yazısı olan güzel eseriniz İstanbul’daki Papalık makam-ı vekâleti vasıtasıyla Papa Hazretlerine takdim edilmiştir. Bu nazik saygınızdan dolayı gayet mütehassis olduklarını bildirirken, üzerinize Cenâb-ı Hakkın lütuflarını dilediklerini tebliğe beni memur ettiklerini arza müsâraat eylerim. Bu vesile ile saygılarımı sunarım efendim.
İmza
Vatikan Sayın Başkâtibi”
Deliüzzaman-ı Yezid el Said Okur |
Tarihçei hayat 181
Bu parça, meb’uslara ve umum kumandanlara ve ulemalara okutturulmakla, Reisle şiddetli bir münakaşaya sebebiyet verir. Birgün divan-ı riyasette, elli-altmış meb’us içinde, karşılıklı fikir teatisinde, M. Kemal Paşa,
“Sizin gibi kahraman bir hoca bize lâzımdır. Sizi, yüksek fikirlerinizden istifade etmek için buraya çağırdık. Geldiniz, en evvel namaza dair şeyleri yazdınız, aramıza ihtilâf verdiniz” der.
Bu söz üzerine, Bediüzzaman, birkaç mâkul cevabı verdikten sonra, şiddetle ve hiddetle iki parmağını ileri uzatarak,
“Paşa! Paşa! İslâmiyette, imandan sonra en yüksek hakikat namazdır. Namaz kılmayan haindir, hainin hükmü merduttur (Öldürülmelidir), siz deeee” der. Fakat Paşa tarziye verir, ilişemez…..”
“Namaz kılmayan öldürülmelidir” ifadesi İslam’da yoktur. İslam’da bir insan “namaz kılmazsa kaza eder. Hiç kılmıyorsa üç cumayı geçirmemelidir yoksa dinden çıkar” denilir.
Dinden çıkana karşı da kimse “öldürme” işine kalkışmaz. Bu kural, yazının başında saydığım 18.-19.yy.larda İngiliz-Amerikan mason localarınca hazırlanmış, Vehhabilik (Arabistan 1733), Bahailik (Nurculuk, İslam, İsevilik, Brahmanizm, Sihizm, Yahudilik esaslarında ayrı bir dindir. 1845- İran), Kadıyanilik-Ahmediye (Hindistan 1881), Efganilik (Mısır 1880) Nurculuk (Türkiye 1900) gibi son üç yüz yılın çakma dinleridir. Bu dinlerin tümü Masonların da temel dinleridir.
Bunların hepsinde olan ortak özellik de “İ.S.930’larda Mısır’da çıkmış, Kuveyt,Bahreyn,Katar’da devlet kurmuş, Kabe’deki Hacer-ül Esved taşını da çalmış, krımış İsmailiye fırkasının kuralıdır. (Fırka-parti-Dinin özümden ayrılmış grup, tarikatlara denilir).
Yezididirler. İslam öncesi Kureyş inanışlarına sahip çıkarlar. Hicaz Arap Milliyetçisidirler, o zamanlardan beri Vatikan’la çalışırlar. İsyanlarla Müslüman devletleri zora sokarlar, hacıları soyar öldürürler.
İşte saydığım dinlerin de kökenleri bu sapık inançlara dayanır.
Bunlara göre, “İslam’da farz olduğu bilinen bir ibadeti terk eden öldürülmelidir ve malları tarikat mensupları arasında dağıtılmalıdır”. Bu Kuran’a değil, Tevrat Mısırdan Çıkış Levililere Yasaklar Bölümünde geçen yasaklardır. Hz. İsa bu tür ağır şeriatı ve erkeklerin örtünmelerini kaldırmıştır. Bu yüzden Hıristiyanlar bu “öldürme işini yapmazlar”. Kuran’da da böyle bir hüküm yoktur. Olay bu nedenle İslam’da da günahtır ve cezası ahrete kalır.
Bu ifadede sayesinde, Said-i Kürdi’nin Vatikan bağlılığı, “bağımsızlık mücadelesi ve işçilerin hak aramalarını asayişi bozan anarşi görmelerinin ve emekçi düşmanlığının” nedenlerini anlamak kolaylaşır. Nurcu mason AKP, bağımsızlık ve emekçi düşmanıdır! Yandaşlarını korurlar!
Takdir milletindir!
Alaeddin Yavuz