"Türkiye Türklerindir +40" Bloguna Hoş geldiniz!!!

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.
Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.
İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!
Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.
Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Hakkımda

Fotoğrafım
Balıkesir , Bandırma , Türkiye
KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER, BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI PLANLARA RAZI OLURLAR.Keykubat- ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ, ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ, ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR. VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE SAHİP,HER TÜRLÜ EMPERYALİZME KARŞI ÇIKIN!!! Keykubat

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Translate

Bu Blogda Ara

16 Mayıs 2015 Cumartesi

DERSİM SİYASETİNDEN, ERMENİLİK ÇIKTI.



Emekli albay Erdal Sarızeybek, Ermeniler için yayın yapan Agos  Gazetesinde yayınlanan Tunceli'de kiliseye giderek Ermeniliğe dönüş yapanları konu eden haberi, kendi lisanıyla yorumlamış.
2007 yılında, "keykubat.blogcu.com" adlı şu an kapalı olan blogumda yayınladığım ve görsel ve yerel basında tartışmalar başlatan "Dersim Yemini ve Ata'nın Ölümü" başlıklı yazımı, bloguma girişlerin engellenince 2008 yılında açtığım bu blogumda "Dersim yemini ve Birand'lar (Tıkla)" adıyla tekrar yayınlamıştım.

Bu yazımda, Tunceli'nin de aralarında bulunduğu üç ilimizin Osmanlı zamanında ortak adı olan Dersim bölgesinde çıkan işbirlikçi, feodal isyanların, aslında Müslüman görünen kripto Ermeni azınlıkların işi olduğunu, sonradan bunların "Müslüman Alevi" kimliğine girerek devlet içinde örgütlenmelerini işlemiştim

2015 yılı genel seçimlerine girmeden önce hükumetin serbest bırakılan sözde Ergenekon çetesini içeri tıkan yapılanmanın Fethullah Gülen Cemaat yapılanması olduğu gerekçesiyle, yolları ayrılan Gregoryen Ermenilikten, Sünni İslam'a geçmiş ama, içinde Ortodoks Hristiyan Gregoryen Ermeni inancını sürdüren kripto Ermeni yapılanması, Sabetayist Müslüman Yahudi yapılanması olan Dersim Kızılbaşlığı/Aleviliği, Türk milliyetçiliği yapan ve bu partinin, ülkedeki azınlıkların ayrılma arzularını körüklediğine, bölünme isteklerine mazeret oluşturmasına rağmen ABD ajanlığı bilinen, Harp Akademisine Fevzi Çakmak'ın torpiliyle alınan, Kayseri Pınarbaşı Gregoryen Ermenilerden olup, 1864'de asiliklerinden dolayı Kıbrıs'a sürülen, dönme  Ermeni Alpaslan Türkeş'çe kurulan MHP, Dersimlilerin idaresinde olan PKK, HDP, CHP birleşerek Ermeni kanadını oluşturmuşlardır.




AKP'de ve diğer Sünni görünümlü tarikat ve siyasi partilerde birleşen Ortodoks Süryani Hristiyanlığından devşirmeler, şatanist Yezidi Kürtler, Nakşibendiliğin Masonlaştırılmış hali olan Nurcu Şafi Kürtleri ile Yakubi ve Şemsi Hristiyanları bilinen kripto Yahudilerinin ortak partisi AKP, bu seçimlerden çıkacak "koalisyon hükumeti" ile, halkı aldatarak, "konsensüs/oy birliği" oluşturarak devleti böleceklerdir.

Bu seçimlerde oylarını başka şansı kalmadığından son umutla bunlara verenler de verilecek emekli, asgari ücret (olursa) ikramiyeleri karşılığında vatanı da satmayı, bölmeyi onaylamış olacaklardır.

Erdal albayın haberinin önemi bu yazımda, o zamanlar "ret edilen" iddiaların gün gibi gerçek olduğunu doğrulamasındandır.

Bu haberi izinleri olmadan olduğu gibi kopyaladım, zira, zamanla bu haberler , bilgisayarda yer açmak için silinebiliyor ve yazılan yazı da bir hiçe dönüşüyor.
Bu nedenle yazıyı olduğu gibi verip link ile haber sitesine bağlantı vereceğim ki hakkını yemeyelim.

Alaeddin Yavuz;

Şimdi Erdal albayın haberi;
ALINTI HABER;
Bu yazıdan yedi yıl sonra Dersim  Ermenileri kimliklerine dönmeye başladılar;


"Erdal Sarızeybek yazdı:

Agos Haber şöyle demiş;

“Müslümanlaştırılmış Ermenilerin, son yıllarda ‘kimliğe dönüş’ için verdiği çaba yoğunlaşarak devam ediyor. Bu yönde bir irade sergileyenler, mahallede, okulda, iş yerinde saklamak zorunda kaldıkları kimliklerini artık açık açık yaşamak, kimi zaman aynı aile içinde dahi rastlanan, kimliklerin bölünmüşlüğü durumuna son vermek istiyorlar.”

Yani?
Saklı kimlikler varmış ülkemizde...
Peki, niye saklamışlar ki asıl etnik kimliklerini şimdiye kadar?
Ülkemizde azınlık Ermeniler yok mu? Var.
Bu Ermeniler Anayasa’ya göre Türk vatandaşı değil mi? Evet.
Kanunlar önünde eşit değil mi? Eşit...

Öyleyse neden “kimliklerini saklamak zorunda kaldılar” diyerek mağdur edebiyatı yapılıyor...


Gazete şöyle devam ediyor;

“Dersimli Ermeniler de, bu amaçla, son dönemde, Ermeni kiliselerinde toplu vaftizlerle Hıristiyan olan gruplar arasında yer alıyor. Kilise öğretilerinin ve Hıristiyan inancına ilişkin bilgilerin aktarıldığı altı aylık eğitimin ardından, son olarak 12 Dersimli daha, toplu vaftiz ayiniyle Hıristiyanlığa adım attı. 9 Mayıs Cumartesi günü Yeşilköy Surp Istepanos Kilisesi’nde düzenlenen vaftiz töreninin ardından Hıristiyan olan Dersimlilerarasında yer alan iki evli çift için dinî nikâh töreni de yapıldı”.


Yani?
Müslümanlıktan Hıristiyanlığa...
Cami’den kiliseye...
Tunceli’den Dersim’e bir geçiş yolu gösteriliyor...

Peki, niye gitmemişler ki şimdiye kadar kiliselere?

Kiliseler açık değil mi?
İbadet yasağı mı var?
Sonra niye Dersim? Türkiye’nin illeri arasında Dersim yok ki, TUNCELİ var!

26 Nisan’da “Hırant Dink’i kim öldürdü, şimdi anlaşılıyor” başlıklı bir makalemiz var...

O haberde;

Amerika’nın Sesi, “Ermeni geçmişlerini öğrenen Türklerin sayısının arttığını” belirtmişti…
Aynı haberde:

“Agos’un kurucusu gazeteci Hrant Dink’in 2007 yılında öldürülmesi, geçmişlerinin üzerindeki sis perdesini aralamak isteyenleri daha da cesaretlendirdi: ”On bin kişi ‘Hepimiz Hrank Dink’iz, Hepimiz Ermeniyiz’ şeklinde sloganlar atarak Taksim Meydanı’ndan Agos Gazetesi’ne yürüdü. Bu, birlik ve beraberlik sloganıydı. Yürüyüşe katılan herkesin Ermeni olmadığını biliyorduk. O zaman kimse farkında değildi ancak bu olay, Türkiye’deki siyasi ortamı derinden etkiledi” denilmiş…

Yani?

Yani Hırant Dink’in öldürülmesi Ermenilerin işine yaramış…

Yani bu resimler diyor ki, Hırant Dink’i bu katil “Türklük” adına öldürmüş…

AMA SONUÇ HİÇ DE ÖYLE DEĞİL...
Ve bu resimler üzerinden sekiz yıl boyunca Türkiye’de Türklük aşağılandı, Ermenicilik ise baş tacı edildi…

İşte sonuç Amerikan’ın Sesi’nde görülüyor; Hepimiz Ermeniyiz!

Şimdi yan yan koyarsak tüm bu satırları, şöyle bir sonuç çıkıyor;

- İçimizde Ermeniler var ama kripto yani kimliğini gizlemiş.

- Müslüman gibi camiye gitmiş, Müslüman gibi Kur’an okuyup namaz kılmış ama bunlar aslında Hıristiyan ve Ermeni.

- Ve bu Ermeniler şimdi asıl inanç ve etnik kimliklerine geri dönüşe başlamış.

- Tunceli’ye Dersim denilerek de bu eskiye dönüş vurgulanmış.

Ve şu soru akla geliyor; daha kaç kişi var böylesi?

Neden bu soru...

Türkiye’nin bir ERMENİ SORUNU var...

Ermenistan Türkiye sınırlarını tanımıyor ve toprak istiyor.

Üstüne de Türklerin soykırım gibi bir insanlık suçuyla yargılanmasını istiyor.

Tam böylesi bir süreçte de içimizdeki kripto Ermeniler ortaya çıkıyor...


Şimdi ülkemizde bir de Kürt sorunu var...

Görüyoruz işte seçim öncesinde Kürtçe şarkılarla sokak sokak minibüsler dolaşıyor...

Özerklik istiyor, ayrı bir devlet istiyor...

Anadolu’dan bir parça toprak istiyor...

Peki ya yarın!
Yarın Ermeniler de başlarsa sokak sokak Ermeni şarkılarıyla...

Sonra kripto Yahudiler...
Sonra kripto Rumlar...
Onlar da özerklik, toprak istemeye başlarsa...

Peki ya yarın!
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın saydığı 46 etnik kimlik de çıkarsa ortalığa...
Bu işin sonu nereye varır!..

Bu siyaset tehlikeli!
Bu siyaset iyi değil!
Bu ayrıştırma durdurulmalı!

Birlik olmalı birlik!
Tek bayrak altında!
Tek devlet içinde!

Tek dille anlaşarak!
Tek Cumhuriyet!

O’nun adı: TÜRK!
O TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ; ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olan...

Erdal Sarızeybek(Haber için adı tıkla)

---------------------------------------------------------------------------

Erdal Albayın yaptığı çağrıyı yıllardır yineliyorum gene de yineliyorum. Bu yazı, düşmanlık amaçlı, kindar-dindar zihniyeti tespit için hazırlanmıştır, halk düşmanlığı için değil.

1915 Bitlis Rus işgalinde Rusların Dersimli dönme Ermeni Seyit Rıza ile Deliüzzaman Kürt Sait'in yatak arkadaşı Şeyh Sait'in Ruslara olan hizmetleri yüzünden Rusya Kafkas orduları komutanı Nikolay Nikolaviç tarafından sadakat madalyası aldıkları görüntüler. (1916'da Rusları Atatürk buradan çıkartınce Kürdistan hayali suya düşer. Atatürk düşmanlıklarının sebebi budur.)




Mersin Milletvekili(ydi, Kılıçdaroğlu harcadı) İsa Gök'ün CHP'deki Gülen Cemaati (Gregoryen) Kızılbaş (Pakraduni Sabetaycı Musevi) Alevileri ile aynı cemaatlardan PKK+HDP ve Gülen'in rahibi olan D.evlet Bahçeli'nin MHP'sinden oluşan "Ermeni Ortak Cephesi"ne karşı olan tespitleri;



Dün, Mustafa Kemal Atatürk'e kurşun sıkanlar, bu gün PKK, PONTUS, SÜRYANİ, YEZİDİ KÜRT DEVLETİ, BÜYÜK İSRAİL VE ERMENİSTAN SİYASETİ GÜDENLER, VE BÖLÜNMEYİ MEŞRULAŞTIRANLARDIR.

Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc

8 Mayıs 2015 Cuma

BASİRETSİZLİĞİN İTİRAFI, İHANETİN İTİRAFIDIR.







Dün akşam, Uğur Dündar’ın programına katılan CHP Yalova  milletvekili Muharrem İnce kendisinin, diğer muhalefetin ve bürokrasiden basına hiç kimsenin göremediği bir gerçeği açıkladı.

Neymiş o gerçek?

AKP’nin 2007’lerden itibaren kamu kurumlarında örgütlenmesinin gerçek amacının, Atatürk rejimini tasfiye aşamasında, ordunun ve AKP siyasetlerine karşı olanların tasfiyesinde kullanılmak üzere yapıldığını kestirememişler.


Muharrem İnce, geçen yıl erken toplanan CHP kongresinde, bastırsa CHP genel başkanlığını alacağını göremeyip, başkanlığı elleriyle Kemal Kılıçdaroğluna teslim ettiğinde de, partinin Atatürk partisi olmaktan çıkıp, Müslüman görünen muhtelif Hristiyan mezheplerine ait dini gruplardan ve PKK’nın militan kadrolarından oluşan Kripto Ermeni partisi olacağını da kestirememişti.

Bu onun en önemli basirestsizliklerinden birisiydi.

Bireyin, tarihi ve güncel olayları inceleyerek gelecekle ilgili doğru tespitler yapmasına “Öngörü” eski Türkçe ile de “Basiret” denilir.

Öngörüsü çalışmayan, gelecek olayları kestiremeyen, bu yüzden sürekli başarısızlık yaşayanlara verilen ad “Basiretsiz” dir.
“Basireti bağlanmış” şeklinde deyim olarak kullanılır.

Bu halktan biri için kendini ilgilendirdiğinden sosyal tehlike oluşturmaz. Ama basiretsizlik veya “basireti bağlanmışlık” devletin iktidar ve muhalefet partilerinde, bürokraside yaygın hale gelmişse bunun nedenleri ciddi olarak araştırılmalıdır.

Devlet büyüklerimizin basiretsizliklerini aklımda kaldığı kadarıyla sıraladığımda, bu basiretsizliklerin devletin bağımsızlığından, halkımızın haçlı askeri, ülkemizin sömürge edilmesine uzanan sonuçlarını da belirlediklerini göreceksiniz.

1-İsmet İnönü ve yandaşlarının basiretsizlikleri  veya ihanetleri; Antiemperyalist siyaset izleyen, SSCB himayesinde bir Türkiye yapılanmasının getirdiği devrimleri geri sardıran ve İngiliz himayesinde yarı sömürge devleti savunan İsmet paşa-Nurcu/Kürtçü anlayuışın uygulanabilmesi için Atatürk’ün zehirlenerek öldürülmesi ve, 11 Kasım 1938 günü yapılanb darbeyi takiben “Tek Adam İsmet paşa” hükumetinin, 12 Mayıs 1939’da İngiltere Türkiye Kredi anlaşmasıyla devleti İngiliz, sırasıyla bu anlaşmayı diğer haçlılarla imzalayarak, haçlı sömürgesi haline getirmesidir. Bu yaptığının basiretsizlik olduğunu 27 Mayıs 1960 darbesi sonrasında, Türkiye’nin NATO’nun 1.Derece Savunulacak Ülke kategorisinden çıkartılması üzerine olası SSCB işgali korkusunun telaşıyla üniversitelerde ABD-Batı karşıtlığına dayalı solcu akımları kurması karşılık olarak ASALA’nın kurulup saldırtılmasıyla sonuçlanmıştır.
Bunu PKK takip edecektir. İsmet İnönü’nün bu basiretsizliği devlete bağımsızlığını kaybettirecektir.

2-İsmet paşa ile Adnan Menderes’in NATO müracaatları, her ne kadar 1943 Kahire toplantısında İsmet paşa’ya Churchil-Roosevelt taraından telkin edildiyse de A.Menderes’in Kore’ye asker göndermesi, ABD’nin yalan vaatlerine kanmasının karşılığını 1956’da görmesi, 1958’de SSCB’ye yanaşmasının karşılığını 27 Mayıs 1960 darbesi ile darağacında sallanarak görmesiyle sonuçlanan basiretsizlik.


3-Bülent Ecevit-Necmettin Erbakan’ın, İsmet paşa ile Adnan Menderes’in asla sokulmadıkları “Kıbrıs tuzağına düşme basiretsizlikleri ve bunu kahramanlık olarak satmaları büyük basiretsizliktir. Bu günlerde bu basiretsizlik hükumet, basın, yayın organlarınca detaylarıyla işlenecektir. Veya, bulaşılması gibi, Kıbrıs’ın elden çıkması da başarı olarak kakalanacaktır.

4-1968-1978 Sağ-Sol öğrenci olaylarının ülkemize bulaştırılarak, devletin üniversitelerinden ortaokullarına akdar bulaştırılan ayrımcılık ile yalnızca, “Osmanlı ve cumhuriyet tarihinin en eğitimli, hırslı, vatansevere eğitimini almış gençliğini 12 yıl boyunca tüketmesi, yetmezmiş gibi 1980 darbesi ile bu harcamaya idamlar, işkenceler ile devam etmesidir. Kendi halkına düşman bir devlet yapılanmasının basiretsizlikleri bunlarla da bitmeyecektir.

5-Geçmiş 12 yıl boyunca asla halktan, gençlikten iltifat görmemiş, uyuz, ırkçı, Amerikancı, faşist Kürt Abdullah Öcalan Ermenisine, Kenan Evren-T.ÖZAL-ABD pazarlığıyla M.İ.T’in kullanılarak PKK’nın kurdurulması, cezaevlerindeki solcu Kürtlere “Kürtlüklerinden dolayı işkence yapılıyor havası” verilerek devlet düşmanı edilmeleri, cezaevlerinden salınarak PKK’ya katılmalaya teşvik edilmeleri basiretsizliğinin bu gün sonuçları ortadadır. PKK’nın “Solc Kürtçü eğilimli” kurulmasında payı olduğpunu söyleyen prof. Yalçın Küçük’ün de “Pkk’yı SSCB-ABD dengesine göre kurduk, SSCB’nin çökeceğini öngöremedik” basiretsiziliğinin aslında bir ihanetin itirafı olmasıdır.

6-ABD derin devletinin ülkemizdeki yapılanmasınca seçilerek darbe yapması ve hükumet kurması sağlanılan Müslüman görünümlü Kenan Evren ile Turgut Özal Çemişkezek Ermenilerinin, bölücü Kürtçülüğü devlet ağzıyla ve olanaklarıyla başlatmaları, özelleştirme adına devletin kurumlarının elden çıkartılmasına başlanılmasını “ekonmik başarı” olarak halka satmaları bu gün de AKP’ye kötü örnek olmuştur.

7- T.Özal sonrası ANAP’ın başına, 1915 Ermeni tehcirinden kurtularak o zamanlar Rus Çarlığına bağlı olan Gürcistan’a sığınan Süryani, Ermeni isyancıların* Batum’a ve Rus işgalinde 60 yıl kalan Rize ‘ye yerleştirilmiş asilerden gelen Mesut Yılmaz’ın içinde bulunduğu hükumetlere devletin teslim edilmesi ve aynı grup asilerden olan, yapacakları daha 1992 İstanbul Belediye Başkanlığı zamanında görülen Recep Tayyip Erdoğan ile devletin tasfiyesine taç giydirilmesi basiretsizliğidir.*(Gürcistan’ınAvrupa parlamentosuna verdiği 2003 Gürcistan Azınlık Raporu Tıkla)

8-R.T.Erdoğan’ın ona çok karşı olması gereken CHP desteğiyle siyasi yasaklarının kaldırılması basiretsizliği.

9-Muhalefetin, Ergenekon komplosuna rağmen 2009’a kadar hiç bir şeilde muhalefet yapmaması ve hükumet sıkıştıkça destekten kaçınmaması basiretsizliği.

10-1946 yılında Pembe Köşk’te İsmet İnönü-Celal Bayar-Adnan Menderes arasında yapılan “Şike=Muvazaa” gereğince CHP’nin iktidarı Nurcu-Işıkçı Sünni İslam olarak bilinen Ortodoks Hristiyanlardan dönme tarikatlar hükumetine teslim etmesi ve hükumet olmak için çaba göstermemesi. 1923-1950 arası 27 yıllık kuruluş dönemi hariç CHP, 1962-65 arası “3” yıl, 1972-74 CHP-MSP “2” yıl, 1979 “1” yıl toplam “6” altı yıl dışında iktidara oynamaması, aynı yapılanmaya devleti teslim etmesi basiretsizliğidir.

11-AKP’yi iktidara taşıyanların, 2003 Irak işgaline dair TBMM kararı, 2008 Gürcü-Rus savaşını, 2011’de Libya, Suriye işgallerinde devlete işgalci NATO devletlerince verilecek “muharip güç görevini” öngöremediklerinden üstü çizilen R.T.Erdoğan’ın gözden düşmesine neden olunması, terör örgütlerini destekleyen ülke durmuna düşülmesi basiretsizliği.

12-Cumhurbaşkanı R.T.Erdoğan’ın emriyle başlatılmış, ABD karşıtı ordu, siyaset, basın mensuplarının tasfiye edilmesi operasyonlarının büyük hata olduğunun herkesçe yazılıp çilip, yüzlerine söylenmesine rağmen ısrarla yürütlmesi. Yıllar sonra R.T.E’nin “Kandırıldım” diyerek basiretsizliğini itiraf etmesi.


13- Atatürk rejimini ve cumhuriyetini korumak adına darbe ve muhtıralarla devletin işleyişinden gençlerin katledilmesine kadar her türlü ihnaete sebep olan ordunun nedense hep Atatürk rejimini ve cumhuriyetini yıkmaya yemin etmiş, Şeyh Sait, Dersim isyancılarından Ermeni tehcirinden, cumhuriyet dönemi mübadelelerinden kurtulmak için “Müslüman olmuş, ama devleti yıkmaya yemin etmiş” Yezidi Kürtleri, Gregoryen Ermeni, Ortodoks Rum ve Süryani döenmelerine devleti teslim etme basiretsizliği veya ihaneti.

14-2015 Haziran genel seçimlerine katılan bütün TBMM içi ve dışı mecise girmeleri düşünülen siyasi partilerin tümünün de 13. maddedeki azınlıklardan oluşturulan üyelerden mürekkep olmaları ve 2018 yılına kadar devleti “konsensüs ile tasfiye edecek” koalsiyon yapılanmasının seçileceğini görememe basiretsizliği.

CHP Yalova milletvekili Muharrem İnce’nin devlet ve siyasetiçindeki basiretsizliği itiraf ederken söylediği “Kimse AKP’nin TÜBİTAK örgütlenmesini delil karartmada kullanacağını göremedi ben de dahil” demesindeki basiretsizliğin bir daha tekrar edilmemesi için ben uyardım.

Kimse uyarmadı denmesin.

Zira emperyalizmin hedefi Büyük İskenderden beri değişmemiştir. Değişen sadece zaman, insanlar ve işgal araçlarıdır.



Kimse basiretsizlik mazereti üretmesin.


2015 Haziran seçimlerinde, AKP hükumetinin yıkılarak yerini koalisyona bırakacağı, devletin 1918 yılına kadar tasfiyesini de bu koalisyon hükumetinin ve dışarıdan sokulacak Vatan Partisi gibi ufaklıkların da katılımının sağlanarak “konsensus ile rejimin ve devletin parçalanağı” görülmektedir.

Oysa ihanetler resmen ilan edilmişti
2015 seçimleri, TBMM içi ve dışından meclise sokulacak zıt görüşlere sahip ama aynı kripto azınlık yapılanmasına mensup “dindar, kindar kripto gayrimüslüm yapılanmasının seçimi” olacaktır.

Hepsi, Şeyh Sait, Dersim, Babanzade bilmem ne Kürt adı altında gizlenmiş, Süryani, Ermeni, Rum, Arap isyancılarının “devleti yıkmaya yemin etmiş, bu yemin gereğince sinsice devletin içinde örgütlenmiş oğulları, torunlarıdır.”


Geçmişi asırlar evveline uzanan dindar, kindar gayrimüslümlerin, “Müslüman veya Türk” maskeleriyle devlete ihanet basiretsizlikle açıklanamaz.

Recep Tayyip Erdoğan, "Türgevle çalmaya, çabalamaya devam edeceğiz" diyor.
Bazen Allah söyletiyor" misali kaçırdıkları olmuyor değil. :)


İNGİLTERE GENEL SEÇİMLERİNDE MUHAFAZAKARLAR GALİP.



Muhafazakar David Cameron

Ortodoks Hristiyan Süryani
devşirmesi R.T.Erdoğan ile.
İkisi de Muhafazakar.
Seçimlerden David Cameron'un muhafazakar partisinin 332, İşçi partisinin de 232 milletvekili sandalye çıkaratacakları kesinleşti. Kraliçe Elizabet ile Buckingham'da görüştükten sonra hükumet görüşmeleri başladı.

İşçi partisi başkanı Ed Miliband,istifa edeceğini yerine Harriet Harman'n görevi alacağını açıkladı.
Bizdeki gibi muhalefet partisi başkanlığı memuriyetine soyunma merakının İngiltere'de uygulanmadığına, 228 sandalye çıkarmasına rağmen görevi terk eden parti başkanlarına tanık olmamız, yarı İngiliz-ABD sömürgesi olmamıza rağmen oldukça ilgi çekici bir zıtlıktır.

Ed Miliband. Yarım yüzyıldır
hükumet olamamış partileri-
mizin başından ayrılmayan 
mallara örnek olacak adam.
Müslüman görünümlü, kripto Ortodoks Hristiyan, Yahudi devşirme siyasilerimizin, kendilerini son 200 yıldır başımıza musallat eden efendilerinden ibret almamaları amaçlarının hizmet etmek değil, halkımıza hezimet yaşatmak olduğunu düşündürmektedir.

Bu sonuçlara rağmen İngiltere'de "iki partili" bir koalisyon hükumetinin kurulması da seçenekler arasındadır.

ABD'de demokrat partinin çıkardığı başkan Obama'nın sematoda çoğunluğu muhafazakarlar kaptırması ile İngiltere'de muhafazakar partinin seçimlerden galip çıkması dünyanın kaderini belirleyen iki büyük devletin dünyamıza vereceği şekli de tahmin etmemizi kolaylaştırmıştır.

Demokratların, yumuşak emperyalist siyasetlerle egemenlik kurmala gayretlerinin işleri uzatarak sıkıntılara neden olduğu, safahata alıştırılmış İngiliz ve ABD halklarının bozulan rahatlarının Muahafazkarlarla sağlanacağına karar verdikleri görülmektedir.

Tarih boyunca, sömürge devletlerde ve etki alanlarındaki ülkelerde işgalci, yağmacı, köktendinci, gerici ihanet örgütlenmeleri destekleyerek çıkarlarını koruyan muhafazakarların muhalefet 104 sandalye fark atması, 2015'ten itibaren yeryüzünde sert, işgalci, çok kan döken politikalara tanık olacağımızın işaretidir.

Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc

2 Mayıs 2015 Cumartesi

AMERİKAN HARP AKADEMİSİ’NİN EL KAİDE RAPORU

Amerika Birleşik Devletleri Askeri Akademisi (USMA)nın akademik kuruluşlarından olan West Point Combating Terorism Center’in, 2003-2011 yılları arasındaki El Kaide raporundan bazı bilgileri dilimize çevirmeyi, olur olmaz yerlerden bilgiler alarak kafaları karışan ve başkalarının da kafalarını karıştıranları aydınlatmak için “kısmen” dilimize çevirdim.

Yazının bütününde, Irak’ta 2002’lere uzanan El Kaide’nin örgütlenmesi, zamanla IŞİD’e dönüşmüş, El Kaideyi bitirmiştir. 2003 Irak’ın ABD-NATO işgaliyle, Irak’a Suriye üzerinden başlayan yabancı terörist girişleri Suriye üzerinden gerçekleşmiştir. Irak’a savaşçı veren ülkelerin başını Suudi Arabistan ile Libya’nın çekmesi dikkat çekicidir.

Bizi ilgilendiren diğer kısım olan Libya’ya da girişlerin 2007’lerde de aynı El Kaide teröristlerinin Mısır üzerinden Libya’ya girdiklerini, ilk önce liman kenti Bingazi’yi ele geçirdiklerini, zamanla 2008 ve sonrasında Muammer Kaddafi’yi hedef almalarını, başka adlar altında daha önce de benzer terör faaliyetlerinin emperyalistlerce kışkırtıldığını öğreniyoruz.
Sonunda da El Kaide bütün liman kentlerinde sağlam örgütlenerek, güneyde Derne’yi birinci şehir haline getirdiğine, El Kaide’ye doğrudan destek veren farklı adlarda İslami terör örgütlerine izin verildiğine, militan gönderilmesine engel olunamadığına tanık oluyoruz.

El Kaide’den PKK’ya Irak üzerine sevk edilen dinci terör örgütlerinin “kendileri için o zaman zarfında tehdit olmayacağı inancının” bütün bölge devlet adamlarında olduğundan ben eminim. Irak işgaline destek veren her ülke önderi, bu işgalden kendisine vaat edilen pastayı hayal ediyordu. Aksi halde, 11 Eyhlül 2001’de G.W.Bush’un ilan ettiği “Haçlı Seferine” kulak tıkamazlar, bütün Arap devlet adamları birleşirlerdi.
İşgal Afganistan ile başladı, Elkaide, oradan Irak’a kaçırıldı, Oradan Libya, güney ve kuzey Afrika ülkelerine sıçratıldı. 2012’de Rusya’nın küresel güç olarak devreye girmesiyle Suriye işgali gerçekleşemediyse de, çok sayıda İslamcı terör örgütünün ülkeye sokulmasıyla ülke savaş alanına döndürülmüştür.
Emperyalizm asla planından vaz geçmez ama erteleyebilir. Suriye’ye bu örgütlerle sürdürülen baskılara ek olarak Rusya’nın Ukrayna’da sıkıştırılması, AB-D ambargolarına maruz bırakılması savaşın farklı boyutlarıdır.

Bu işgal saldırılarının bize bulaşmayacağının hiç bir garantisi yoktur. Irak’a terörist gönderen çeşitli sözde dinci örgütleri “uğraştım ama bastıramıyorum” kurnazlığına yatarak barındıran bütün ülkelerin önderleri tasfiyeden kurtulamamıştır. Şimdi Esat, yarıon biz aynı sonuçla yüzleşeceğiz.

ABD’nin Sincar’daki El Kaide yuvasına yaptığı baskınla ele geçirdiği belgelerden ibaret olan aşağıdaki çeviri rapordan çıkaracağımız kısa sonuç, zamanında Saddam Hüseyin’e karşı El Kaide’yi destekleyen Libya ve Mısır’ın kaderlerinin pek de haksız olmadığını göreceksiniz.
Türkiye ve Suudi Arabistan dışında Suriye, Libya’nın kaderini yaşamama mücadelesi vermekteyse de, Irak’la başlayan emperyalist işgalde emperyalizmin kullandığı bütün maşaları da tasfiye ettiğine veya etmek için her şeyi yapabileceğine emin olmamız gerektiğinde ısrar ediyorum.
03 Kasım 2002’den beri ABD-AB ile işbirliği içinde olan ve komşulara kan ve ölüm ihrac eden hükumetimizin, onu görevlendirenlerin de aynı şekilde tasfiye edileceklerinden emin olmaları şartı, bu rapor okunduğunda görülmektedir.
Bütün raporları açıklamalaı olarak tercümeye gerek kalmadan sadece tanıtım özetleriyle bu sonuca varacaksınız.

Alaeddin Yavuz.

Çeviri yazı:

Hazırlayan: cartalucci
24 Ocak 2012.
Telif hakkı: Ticari olarak yayınlanamaz.

WEST POİNT CTC RAPORUNDA IRAK’TA EL KAİDE SAVAŞÇILARI

SİNCAR KAYITLARINA İLK BAKIŞ
HARMONY PROJECT (UYUM PROJESİ) CTC AT WEST POİNT

Yazarın Notu;
Irak’ta Yabancı Savaşçılar: Terörizmle Savaş Merkezinin yayınladığı raporlar dizisinden en sonuncusu olan “Sincar Kayıtlarına İlk Bakış” ta , Savunma Bakanlığının Harmony Data Base (Bilgi Uyum Üssü) den yayınlananlardan ele geçen  El Kaide belgelerinden bahsedilmektedir. Kayıtlar, geçen yıl Irak’a Suriye’den giren tabancı savaşçıların geldikleri çevreler ile özgeçmişleri hakkında bilgiler içermektedir.
Kayıtların İngilizce çevirileri esnasında olan yazım hatalarındaki tutarsızlıklar, şüphesiz olarak raporların şifreli olmasından da kaynaklanmaktadır. CTC, Sincar Kayıtlarındaki tutarsızlıkları incelemek ve bilgi merkezimizde olduğu gibi mükemmelleştirmeyi planlamaktadır.
Yazarlar, Harmony Proje Müdürü James Phillips’e, belgelerin derlenmesinde yardımcı olan CTC memuru  Sherwet Witherington, Vahid Brown ve Warren Polansky, Araştırmaların yazılmasındaki destekleri için teşekkür ederler.....

Joseph Felter ve Brian Fishman
Terörle Savaş Merkezi (CTC)
Sosyal Bilimler Müdürlüğü
ABD Askeri Akademisi West Point- New York

TANITIM;
04 Aralık 2007’de Ebu Ömer el Bağdadi, 200 yabancı ve diğerleri tamamıyla Irkalı olan savaşçılarıyla Irak İslam Devleti (IİD/ISI=Islamic State of Iraq) El Kaidesinin Emiri olarak kendisini ilan etti. On iki gün sonra 16 Aralık 2007’de Ayman el Zevahirii Irak Sünnilerini ISI’ye katılmaya zorladı. İki açıklama da sert İslami yasaların vurgusunu arzu eden ve ISI’inin Irak’taki yabancı önderliğini ele geçirmeye çabalayan El Kaide’nin parçalarıydı.

2007 Kasımında West Point’teki CTC, 2006 Ağustosu ile 2007 Ağustosu arasında yabancı milliyetlerden 700 kadar giriş kaydı elde etti. Bu bilgiler El Kaide’Nin Irak’lı üyelerinden ilk olarak Mücahiddin Şura Konseyi (MŞK) ve Irak İslam Devletinden (ISI) derlendi, analiz edildi.
Kayıtlar, her bir savaşçının, milliyeti, yaşı, işi, kayıt edilen savaşçının adı ve hatta ırak’a hangi rotayı izleyerek geldiğine dair bilgileri içermekteydi. Bu bilgiler Koalisyon Kuvvetlerince 2007 Ekiminde, Irak-Suriye sınırında Sincar bölgesine yapılan bir baskında elde edildi. Bilgiler arasında uyumsuzluklara rastlanmasına rağmen, kayıtlarda yabancı savaşçı girişlerinin çoğunun Suriye üzerinden olduğu listelerde yer alıyordu. Sinca kayıtlarının varlığı, New York Times’dan Richard Oppel’in bu bilgilerin bazılarına ulaşarak bildirmesiyle öğrenildi. 2008 CTC planları daha da kapsamlıdır. CTC bu planların daha olumlu amaçlar için kullanılabilmesi amacıyla, planlarda bir değişiklik yapmamıştır...

Arkaplan;

El Kaide müttefikleri, 2003’te ABD’nin Irak’a girmesinden önce Irak içine hareket etmeye başlamışlardı.
Afganistan’ı terk etmesinden sonra İran’ı geçen Mus’ab el Zerkavi, 2002’de Kuzey Irak’ta bir yerlere kayıvermişti. O zamanlar Zerkavi’nin örgütü Tevhid Vel Cihat (Cihat’ta Birlik) adını taşıyordu ve Irak’ın, Suriye’nin, Ürdün’ün ve Kürtlerin ense kemiği olan  yerlerde konuşlandı ve Kürdistan merkezli çalışan Ensar El İslam cihatçı grup ile Irak’ta birleşti.

Zerkavi, Usame Bin Ladin’e birlik yemini ettiğinden 2004 Ekimine kadar El Kaide’ye katılmadı. Yeni örgüt, Irak Batı El Kaide’si (IBEK/AQI) olarak da bilinen Tanzim Kaidat el Cihat fi Bilad  el Refideyn adıyla anılmaya başlandı. Zerkavi ile yeni uzmanları arasındaki anlaşma bazı uyuşmazlıklar yüzünden yalanlandıysa da Zerkavi El Kaide’deye resmen katıldı. Zerkavi, Bin Ladin’in hoşlanmamasına rağmen, uzak düşmanı olan ABD ve yakın düşmanı Şia’dan daha tehlikeli gördüğü diğer düşmanlarına karşı hassas işbirlikçiliği yapmakta tereddütlü davranarak dönek gibi göründü. El Kaide’nin “yakın düşman” olduğuna dair ateşli konuşmalar yaptı.
El Kaide, ıraklılardan askere alımlarını, Baasçı milliyetçi isyancılarla yakın ilişkiler kurarak, dini muhafazakarlığı soğutarak, Iraklıların ilgisini çekerek yaptı.

Ocak 2006’da milliyetçi isyancı grupları ile arasında, Zerkavi’nin kötü niyetli Ürdün Amman’da üç otel basmasıyla yapılan kanlı savaştan sonra Irak EL Kaidesinin şemsiye grubu adını Meclis Şura el Mücahiddin (Mücahitlerin Yüksek Şurası- MYK) adını aldı. El Kaide Irak’ta hala vardı ve Irak El Kaidesine yumuşak yüzünü de göstermeliydi. Zerkavi kocaman bir propagandacıydı ama onun şiddetinin yayılması, Irak sivil savaşından ızdırap çekenler arasındaki ihtilafın artmasına dayanıyordu. Bu yüzden, MYK adı Bağdatlı anlamına gelen Abdullah Raşit Bağdadi tarafından göstermelik olarak yönetiliyordu.
2006 Haziranında Zerkavi’nin ölümünden sonra IBEK’in başına Ebu Hamza el Muhacir ile ABD kimlikli Mısırlı Ebu Eyyup el Masri getirildi. Sincar kayıtlarında bu konuda çok sayıda başlığa rastlanılmaktadır.

Ocak 2006’da El Muhacir ISI’nin adını “Devlet el Irak el İslamiyye(Irak İslam Devleti”, Ömer El Bağdadi’yi de Emir olarak ilan etti.
Irak El kaidesi ve ISI, isyanlarına Irak yüzü koyarken, öncekilerine nazaran daha etkili örgütlenmeler yapıyorlardı. Irak El Kaidesi istemese de Irak İslam Devleti (ISİ) mevcut örgütlenmeye üstün geldi ve El Kaide Irak’ta kalmadı, bu yüzden hala ISİ adı kullanılmaktadır.
ISİ,ABD’nin Irak’tan aceleyle çekilmesinin ardından, El Kaide’nin küresel destekçilerinin desteklerini de alarak, şeriat yasasına vurgu yapıyor, Amerikan işgaline karşı direnişte birleşmeye çağırıyordu. Bu gün ISİ örgütüçıkardığı şeri yasalarıyla egemenliğini ilan etmiş, balkıçılık, tarım gibi bakanlıklarıyla hükumet kabinesi olan, dini eğitimler veren okullarından destek alan bir otoritedir.

Bu gayretglerine rağmen ISİ, akıl kıtlığı çeken ve genelde başarısızlığa düşmüştür. Otoristesini uygulamak istediğinde Irak nüfusundan olan diğer Sünni isyancılar arasındaki güvenilirliğini,El Kaide’Nin küresel destekçilerini kaybetmiştir.

Bağdat’taki ABD sözcüsü Kevin Bergner, Ömer el Bağdadi’nin ISİ önündeki kurgusal karakteri hakkında aldığı istihbarata göre ipi çekenlerin Iraklılar olmadıkları açıklanmıştır.

Sinca kayıtlarında, savaşçıların büyük çoğunluğunun üzerinde değil de, Ömer El Bağdadi’nin sadece kurumlar üzerinde güven uyandırdığı yöneündedir. Kayıtlara göre Irak’ta kalan 200 yabancı savaşçıya göre, örgüt El Kaide’nin yabancı savaşçı ithal etme  programıyla dahi başa çıkamamış, iki örgütün idaresi de Iraklıların elinde değil yabancılarda kalmıştır. El Kaidenin sıcak ilişkilerle kazandığı Iraklı savaşçıları örgüte katmayı ISİ başaramamıştır.

Sincar kayıtlarında, El Kaidenin Iraklı tarikatçıların küresel anayasal, ideolojik isteklerini pratik ilgi göstermelerle eritmiştir.
Iraklıların çoğu stratejik sorun yaşamamaktadır.Irak’taki militanların yaygın çoğunluğu El KAİDE’ye bir şey yapmaktansa, güvenlik, gücün ve paranın dağılımı, tarikatçılık gibi Irak’ın sorunlarıyla ilgilenmeye yönelmişlerdir.
Bu isyancıların çoğu Basçılar, Şii milisler, İslami örgütlerin karışımlarından oluşmaktadır.Bu grupların El Kaide’ye yanlış yapmaları yanlış değil tehlikelidir.

ISİ politikalarında başarısızlık, dünyanın bir çok yerinden El Kaide’ye katılan gençlerin binlercesinin nedenlerinden esinlenmemek, Irak gerçeğinikarartmamaktadır. Sincar kayıtları, bize sadece, Irak içinden katılımlardaki dayanışmayı değil, Irak dışından katılımlarda askere alma, lojistiğin sağlanması hakkında da bilgiler vermektedir. Bu analizler,bunların dinamiklerini keşfetmemizi de sağlamaktadır. Yukarıdaki 2008 başlarındaki  CTC  raporunda anlatılanlara döneceğiz. El Kaide’nin  güçlenmesi ve zayıflaması hakkındaki görüşlerini alacağımız araştırmacıların, bu bilgilerden önemli analizler yapmalarını öneriyoruz.

Başlangıç Bulguları;


Bu örnek belgede, 244 savaşçıyla %41 oranında en geniş katılımın Suudi Arabistan’dan gerçekleştiğini görüyoruz.
Libya’yı, 112 savaşçıyla %18.8 oranında ikinci derecede katılımın olduğu ülkeler olarak görünmektedir. Yemen, Suriye, Cezayir’i 49 savaşçıyla %8.2,48 savaşçıya %8.1 ve 43 savaşçıyla %7.2  oranında katılım sağadıklarını ve Fas’ınd e 11 savaşçıyla %1.9 oranında militan verdiğini görüyoruz.
Katılımların 2005-2007 aralarında kuzey Afrika ülkelerinden düşük olduğu gözlenirken örgüte katılım sağlanan ülkeler arasında Fransa 2, Bosna, Belçika, İngiltere, Irak, Kuveyt, Lübnan, Mortianya, Umman, Sudan, ve İsveç’ten 1’er savaşçı katıldığı görülmektedir.
(Kynk – Lisa Meyers “Who are foreighn Fighters” MSNBC 20 Haziran 2005 ve Ned Parker “Saudi’s Role in Irak İnsurgency Outlined” The Los Angeles Times 15 Temmuz 2007)
Sincar kayıtlarına göre, kişi başına katılımın en yoğun yaşandığı ülke Suudi Arabistandır.
Bir başka belgeye göre, 2007 Mayıs-Temmuz arasında, El Kaide bağlantılı Libya İslami Savaş Grubundan (LIFG) “39” katılımla Libya %76 oranına ulaşmaktadır. Bu örgütten katılımlar 03 Kasım 2007’ye yoğunlaşarak sürmüştür.

Mart 2007’de, LIFG’nin baş ideologu Ebu Yahya el Libi, ISİ yanlısı El Kaied ile anlaşmazlığı belirten bir açıklama yayınlamıştır.  İlan edilen devletin dini kabulune ait stratejik akıl üzerinde cihatçıların bölünmelerine rağmen, Ebu Yahya Irak’ın birliğini desteklemiş ve Mücahir ISİ’yi her yerde cesaretlendirmiştir;
Müslüman halka yardım edebilmesi için kardeşlerimizin bedeni, barınama, mali, dua desteğine ve teşvike ihtiyaçları vardır... Allah yolunda cihaet edip devlet kurmaktan başka yol yoktur ve sadece cihat vardır. Yol, bu yoldur, bundan başkası şeytanın yoludur.”

2007 baharında Libya’nın kabarıp kabarmadığına gelince, Libya –Irak boru hattı şeklen kuruldu. %84.2 oranında Libyalı’nın Mısır’a ve oradan hava yoluyla Suriye’ye ve onun üzerinden Irak yollarına düştüklerini kayıtlarda görüyoruz.

Bu askere alma işleminin ağını kuran, Mısır ve Cezayir İslami örgütleriyle derin bağları oaln LİFG’dir. LIFG’nin El Kaide’ye ettiği bağlılık yemini resmen ilan edilmiştir. İki ideologu olan Ebu Yahya El Libi ile Ebu Leyd el Libi’nin LİFG ile Afganistan-Pakistan sınırında El Kaide propagandası yapmaya kadar uzanan derin tarihi bağları vardı.
Ebu Leyd, şimdilerde Afganistan’da operasyonlara bakan komutandır, 2007’de Ebu Yahya, El Kiade propagandasında Zevahiri’den sonra ikinci adamdır. LİFG’nin artan önemine dayanılarak El Kaide’nin ırak dahil Orta Doğu yüksek komutanlığına gelebilmek için, grupların eleman temininden lojistik destek sağlamaya kadar etkili olarak çalışabilmeleri ve çok gayret göstermeleri gerekmektedir.

Şehirlere Göre Savaşçıların Kökenleri;

Sincar kayıtlarında, ülkelerine göre incelenen 591 kayıttan440’ının şehirlere göre kökenleri tespit edilmiştir.
En çok savaşçı gönderen şehirlerin başında Libya Derne, Suudi Arabistan’ın Riyad, 80.000 nüfusuna karşılık 51-52 savaşçı ile Derne’yi 4.3 milyonluk nüfusuna göre Riyad’ı kıyaslarsak 52 ve 51 kişi ile şehir nüfus oranına göre kişi başına düşen savaşçı sayısını buluyoruz.
Öteki Sincar kayıtlarında Mekke (43) Bingazi (21), Kazablanka (17) kişi olarak görünmektedir.
Aşağıdaki kayıtlarda şehir/kasaba merkezli incelendiğinde, Suudi Arabistan, Libya, Fas, Cezayir ve Suriye büyük katılım sırasını bozmaktadır.

Suudi Kasabalarından olanlar;


Sincar kayıtlarında, 205 S.Arabistanlı görülmektedir Bunlardan Riyad’lı (51) kişi ile %25,6; Mekke’li, (44) ile %22,1; Cidde’li (15) %7,5; El Cavf (18) %9.0; Medine (13) %6,5; Taif (11) %5,5 ve Bureyde (9) %4,5 olarak sıralanmış diğer 72 kişi de S.Arabistan boyunca şehirlere dağılmaktadırlar.

Libya Milliyetliler;
Sincar kayıtlarında Libya’lı savaşçıların ülkenin kuzey doğusundaki Derne (53) %60.2; Bingazi (21) %23.9 oranıyla başı çektiğini görüyoruz.

İki şehir Derne ve Bingazi’nin 1990’lardaki İslami milislik hareketlerine uzanan bağları olduklarını biliyoruz. Libya hükumeti, Afgan gazilerinden olan Cemaat el Libiyah el Mukatilah (Libya Savaşçılar Grubu) elemanlarının Sudan ve Mısır üzerinden ülkeye sızdıklarından dolayı kınamıştı. Libya ayaklanması olağanüstü şiddetli olmuştu. Kaddafi, Bingazi’de helikopter ateşi açtırmış, telefonları kesmiş, köpekler gibi ölsünler diye Derne’ye giden su kanallarını kapatmıştı. (Onun yaşamı da 2011’de kanalizasyonda son buldu, ilahi takdir mi, planlı intikam mı? A. Yavuz)


Libya İslami Savaş Grubu (LİFG) Emiri Ebu Leyt elLibi, Derne ve Bingazi’yi takviye etti, El Kaide’ye katılan Libyalı cihatçılara bu bildiriyi okudu;
Libya İslami Savaş Grubu adı altında, İslami cihatı yasaklayan “dönme/devşirme” rejime karşı bayrak açmış bulunuyoruz, rejime karşı savaşta kurban olacak komutanların, onların seçkin evlatlarının dağlarda, Sebe çöllerinde, sahillerin kumlarında dökülecek kanları mübarek olacaktır.”
Libya da diğer bölge hükumetleri gibi, sınırlarındaki cihatçı şiddetle ilgilenir göründü. 2007 Mayısında çok sayıda Libyalı’yı, komşusu cezayir’in Nisan’da yaptığı gibi araba bombalamayı planlamaktan tutukladı. 2007 Temmuzunda Doğu Libya El Kaidesi adlı grup Derne’de bir suikast yapacağını açıkladı. Libya lideri Muammer Kaddafi tehdit gelecek gruplara karşı acil önlemler aldı, 80 Müslüman Kardeşler Örgütü üyesini ortalığı ılıtmaları ümidiyle serbest bıraktı.

Libyalıları Irak’a tünelleyen LİFG, Libya sınırlarındaki milis faaliyetleri ile LIFG üyeleri arasındaki gerilimin artmasına dair söylentilere yoğunlaşılmasına kızmıştı.
Küresel olaylara yoğunlaşmak ile milli cihada yoğunlaşma konusunda tartışmalar başlamıştı.Bu tür bir tartışma 1990’larda Mısır İslami Grubu ile Mısır İslami Cihat Grubu arasında çıkmıştı.Rporlar, LİFG’nin muhtemel geleceği üzerine tartışma içeriklerini yansıtmakla beraber El Kaide ile LİFG’nin uyuşmazlık kararına katılındığını göstermektedir.KİFG’nin Irak El Kaidesini desteklemesiyle El Kaide liderliğine muhtemel katılımların artacağı düşüncesi yanında iç dinamikler karmaşıktı.”

Bundan sonraki diğer ülkeler hakkındaki bilgileri isteyen linkten İngilizce olarak okuyabilir.


Yukarıdaki rapora dayalı olarak verilen bir Libya haberi çevirisi de vakti olana okuması için çevirdim.

Kaynak Global Research Newsletter (Küresel Araştırma Dergisi/Gazetesi. Washington’s Blog);
ABD, KADDAFİ’Yİ DEVİRMEK İÇİN EL KAİDE’Yİ SİLAHLANDIRDI
(GLOBAL RESEARCH’ÜN ONAYLANMIŞ ARAŞTIRMASI)
ABD, El Kaideyi desteklemek için “taraf değiştirdi”.

2012’de, Libya’da Kaddafi’yi devirmek için ABD’nin El Kaide’yi desteklediğini bildirmiştik.
Libya’nın Kaddafi’sini devirmek için ABD, çoğunluğu El Kaide teröristlerinden oluşan muhalefeti destekledi.
West Point’s Combating Terorism Center ( Batı Ucunun Terörizmle Savaş Merkezi) nin 2007 raporuna göre, Libya şehri Bingazi, Kaddafi’nin devrilmesinden önce  El Kaide’nin, Irak’a El Kaide teröristlerini göndermek için kullandığı ana karargahıydı.
(Bu gün, Libya’dan giden teröristler içinde Derne’liler %60.2 ile başı çekerken %23.9 ile Bingazililer ikinci sırayı işgal etmektedir.)

Geçen Yılki Hindustan Times Raporuna Göre;

Eski C.I.A Ajanı, terörizm yönlendirme uzmanı Bruce Riedel’in Hindustan Times’a verdiği açıklamaya göre, Libya İslami Savaşçı Gruplarının bir parçası olarak El Kaide’nin Libya’da ayrıcalık elde etmesinde bir sorun yoktu.
En iyi korunan Bingazi’de Kaddafi’nin en büyük düşmanı oldu. El Kaide şu anda Libya’nın en geniş bölgesini elinde tutmaktadır.Bir zamanlar Kaddafi’nin olan Bingazi Mahkeme Binasında El Kaide bayrağı dalgalanmaktadır.”

Dün Daily Mail’in bildirdiğine göre;

Eski yüksek rütbeli, işi bilen askeri subaylardan kendiliklerinden seçilmişleren oluşturulmuş C.I.A düşünce üretme gurupları Salı günü Waşington’da, eğer, ABD, bir yıl önce silahlı El Kaide militanlarına silah yardımı yapmasaydı, ölümcül 2012 terörist saldırısının engellenebileceğini kararlaştırdıklarını açıkladı.

Eski C.İ.A memuru ve komisyon üyesi Clare Lopez, Mail Online’a;“Amerika Birleşik Devletleri, Libya’da El Kaide Milisleri olarak bilinen kişilere silah temininde bilerek kolaylık temin ederek, terörle savaşta taraf değiştirmiştir.” Dedi.

B.A.E’ye gidecek olan “1. milyon ABD Doları değerinde silahların yarısının El Kaide’ye deniz kargosuyla ulaştırılmasını” ayıpladı.
Lopez, “Havadan ve denizden girişe ordumuzca izin verilmeyen Bingazi’ye bu silahların girişine ordumuzca izin verildiğini hatırlayınız.” Dedi. “Bu silahların içeri girmesine izin verildiğini bildiklerinden onlar da izin verdiler” dedi.

Dış İşleri Bakanlığının bir parçası olan İstihbarat Topluluğu, bu konunun  A.B.D’nin Kongre ve milli güvenlik kongrelerince bilinmesi onların önderlikleriyle yapılması gerektiğini özetlemişlerdir.
“Beyaz Saray ve Yüksek Kongre Üyelerinden bir grup, Salı günü yayınladıkları geçici raporda, El Kaide’yi bastırmak için faal olarak çalışan en üst yönetici (Muammer Kaddafi)yi devirmek için çalışan terör örgütüne, hükumetin bilerek ve kasten destek siyaseti yürüttüğüne dair maddi deliller temin edilmiştir.”

Komisyon çalışmasına katılan eski C.İ.A ajanı Wayne Simmons, “Olay biraz ihanet gibi görünmektedir” dedi.
Aynı şey şimdi Suriye’de olmaktadır ve ABD, düşmanımız olan terör örgütü lehine taraf değiştirmiştir.
Sonuç olarak, Libya’daki Bingazi ABD elçiliği, Kaddafi düştükten sonra Suriye El Kaide asilerine nakliyat karargahı haline getirilmiştir. Doğrulandığında, Pulitzer ödülü kazanmayı hak etmişlerdir.

24 Nisan 2014
Sy Hersh

Yukarıdaki  Sincar El Kaide kayıtları ile bunlara dayalı olarak yazılmış habaer yazısı incelendiğinde, terör ile sadece ülkemizin meşgul olmadığı, büyük devletlerin, her ülkenin çağına göre onları meşgul edecek, kendisine sadık “dönme/devşirme” terör örgütleri kurmada usta olduğunu, gözlerini kırpmadan dini inançların siyasete alet edilerek binlerce, milyonlarca insanın ölümüne zemin hazırlandığına inanmalıyız.

Hiç kimse, kendi ülkesindeki uyuşmazlıkları yüzünden emperyal güçlerle işbirliği yapmamayı tercih ettiğinde emperyalizmin ancak doğrudan işgal ile çirkin yüzünü ortaya koyacağı, buna da her zaman cesaret edemeyeceğindeni, kürsel emellerini dizginleyebileceği sonucunu çıkartmalıyız.

 Elbette bu, bütün halkların ortak kararı olursa olabilecek bir seçenektir.
Bu olmadığı takdirde, raporlarda açıkça görünen gerçek, emperyalizmden destek alınarak başarılan hiç bir işin sonucunda mutlu sona ulaşılamayacağıdır.

Komşu ülke bana terörist ihraç etti, ben de yaparım, yok şu azınlığım beni rahatsız ediyor, anlaşmak yerine kafasına vurayım, o bizden değil zihniyetinin, kıyamete dek sürecek kan davalarını tetikleyeceği de açıktır.

Bütün dünya milletlerine, emperyal güçlere yaslanarak kazanılacak bir zaferin, aynı şekilde kendilerine döneceğini bilerek, bunu yapmamalarını, “insanlar konuşa konuşa anlaşır” uymalarını, öneriyorum.

Dini, ırki farklılıklar ve dünyevi çıkarlar uğruna kurulacak kumpasların, atılacak bombaların, sıkılacak kurşunların, yetim bırakılacak yavruların sizi de mağdur edeceğinden emin olarak karar veriniz.

Takdir okuyanların, düşünenlerin, insan ve tabiat yaşamına değer verenlerindir.


30 Nisan 2015 Perşembe

TÜRK MİLLETİ, ASKERİ, POLİSİ VE NİCE İSİMSİZ KAHRAMANLARINA SAHİP ÇIKMALIDIR.



1994 Kandil Özel Harekat
polisleri
Milleti için kendisini feda eden bireylerine sahip çıkmayan milletler başkalarının köleleri olmaya mahkumdurlar.
Devleti için yaşamını ortaya koyan herkes kutsaldır.
Önemli olan bu kutsal fedakarlığı yapanların korunmalarının sağlanmasıdır.
Oysa olan nedir?

Cezalandırma Irak'ta
çuval geçirme
operasyonuyla başladı.
1997'lerde, "orduya karşı askeri güç olur" bahanesiyle tasfiye edilen Polis Özel Harekatçıları, sıradan asayiş görevlerine verilerek terör örgütünün hedefi edilmiş, tek tek terör örgütünce avlanmaya bırakılmıştı.

Birileri bundan çok büyük mutluluk duymuştu.
O mutluluğu tadanlar, aynı akıbete 2008 Ergenekon, Balyoz, 28 Şubat gibi yapılan operasyonlarla Silivri Koloni Hapishanesine tıkıldıklarında, Özel Harekatçı polislerin kaderlerine ortak edildiklerini bile fark etmemişler, kendi acizliklerini gösteren çığlıkları atmaya başlamışlardı.


Oysa, kader iki kuvvet içinde aynı merkezden biçilmiş ve aynı merkezin emirleriyle cezalandırılmışlardı.
  


GENÇ ÇİÇEKLERİNİN TOMURCUKLARINI YOLANLAR DEVLET ADAMI OLAMAZ!

1968 ve 1978 kuşağının, okuyup ekmek sahibi olmak için yuvalarından çıkıp gurbet ellerde kendine, ailesine, vatanına faydalı birey olma amacındaki vatansever evlatlarını siyasetlere bulaştıran, suça teşvik eden, sonra da yüz üstü bırakıp canlarını alan bir devlet o halkın devleti değildir.
Hayatının baharında çocukları kullanarak yaşamlarını mahvettiler, sonra düşman ilan ederek onurlarını, şereflerini lekelediler. Yetmedi idam ettiler. Gençlerini böyle hoyratça tüketen siyasi iktidarların o milletin gerçek idarecileri olduğunu kim iddia edebilir? Hepsi dış güçlerin memurlarıydılar, gencecik çocukların vatan sevgilerini sömürdüler. 68 ve 78 kuşağının kanına giren bütün siyasi, askeri ve diğer payı olanlara lanetler olsun.


Kalplerindeki vatan, millet, insanlık sevgisiyle, henüz tomurcuklanmış yaşamlarını çekinmeden feda eden bu çiçekleri tomurcuk iken yolanlar devlet, millet adamı olamaz.
Olsa olsa vatan haini, kendi halkına düşman, işbirlikçi, satılmışlar olurlar.

Vatanı, milleti, devletinin bağımsızlığı, refahı, mutluluğu için gözlerini kırpmadan kendilerini ateşin, cehennemin için atan, asker, polis, öğretmen, siyasetçi, gazeteci, yazar, çizer, öğrenci, işçi, sendikacı, sanatçı, esnaf, din adamı gibi her türlü hizmet kademesinden olan evlatlarına; sömürgeci devletlerin tayin ettiği, işbirlikçi, bölücü, yıkıcı , hain siyasetçi ve yüksek mevkileri işgal eden bürokratların yalanlarına, iftiralarına, düşmanlıklarına bakarak ihanet etmeyiniz.

İsmet İnönü 1943 Kahire toplantısında
Churchil ve Roosevelt ile. 1950
sonrasının  yenşi dünya düzenini
konuşuyorlar
 Osmanlının çöküş yıllarında Ermeni çetelerini bastırdığı için, sömürgeci devletlerin baskılarıyla başa getirilmiş, ayrılıkçı, işbirlikçi, bu günki AKPKK+MHP+CHP'nin dedelerinin emir ve yargı kararlarıyla idama mahkum edilen Boğazlıyan kaymakamı Kemal bey'in kaderi ile eşleştirilebilecek bir kadere mahkum edildiklerini görmek gerekir.

Kökleri 1950 seçimleriyel iktidar olan Demokrat Parti hükumetince devlet mekanizmasına ekilmiş, 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle zemini hazırlanmış olan siyasi işbirlikçi iktidar 13 yıldır ilk defa Türkçü siyasetlere başvurmak zorunda kalmıştır.
Bu bir yanıltmacadır. Millet uyanmıştır, uyanış sürecektir.
Her taraftan kuşatılmış, aldatılmış, sindirilmiş Türk milleti, aşağıdaki yazıda anlatılan nice kahramanlarından sadece birisine ait kısa bir yaşam kesitini okuyarak kendisine güvenini kazanmayı sürdürecektir.

Atatürk ile çalışmayacağını beyan eden emperyalist devletlerin kendisini öldürteceğini fark eden büyük önder Mustafa Kemal Atatürk, hiç olmazsa kendisinden sonra  İsmet İnönü ve ekibinin devleti yönetmesini isterken, kurduğu rejimi onun koruyabileceğine olan inancı dolayısı ile bunu söylemişti.
Emperyalizm İsmet İnönü’ye verdiği vaatleri tutmadı, 1961’de, ülkemizi “Birinci derecede savunulacak NATO bölgesinden çıkartmaları” üzerine İsmet paşa zamanın ABD başkanı Kennedy ve Johnson ile tersleşmiş ve antiemperyalist sol hareketi üniversitelere sokmuştu.

Bütün baskılara rağmen Kıbrıs’a asker göndermeyi ret etmişti, zira, Kıbrıs dayatmasının, SSCB’nin Ortadoğudaki üslerine bir de Kıbrıs’ta üs kazanmasını engelleme amaçlı olduğunu, sonradan oradan çıkartılacağımızı kestirebildiğinden bize sadece zarar getireceğine inanıyordu. Bu yüzden Kıbrıs’a girmedi. Üstüne İncirlik, Samsun NATO üsleri hakkındaeleştirel bir çalışmayı gazeteci Abdi İpekçiye(Tıkla) yaptırmıştı.
Sonuç; ABD,Ermeni soykırım suçlamasını siyasi arenaya sokmuş, Lübnan, Filistin’de ASALA terör örgütünü kurup eğitmiş, bütünü elçilerimizi keklik gibi tek tek avlatmış, en sonunda, kafaya aldığı Bülent Eecevit’i güçlendirerek onu ölümüne bir kaç yıl kala CHP’nin ebedi önderliğinden almıştı.


ABD+NATO, Kıbrıs tuzağına, acemi Büğlent Ecevit ile İngilizci Necmettin Erbakan’ı kullanarak ülkemizi sokmayı başarmıştı.

İkisi de Kıbrıs olayının bir tuzak olduğunu ömürleri boyunca itiraf edemediler, “Kıbrıs Kahramanları” olarak bilinmenin keyfini sürdüler ama bu gün İsmet paşanın tespit ettiği “Kıbrıs’ın elimizden alınacağı günleri yaşamaktayız.
ABD-İngiliz işbirlikçisi AKP hükumeti, ABD karşıtı genelkurmay, siyaset, basın, üniversite mensuplarını tek tek tasfiye ederken, Kıbrıs davasının yılmaz savunucusu Rauf Denktaş’ı da harcatmayı başarmıştı.


Son olarak Kıbrıs’ın tasfiyesinden yana olan işbirlikçi soyadı da “Akıncı” olan bir sahtekarı cumhurbaşkanı seçtirmeyi başarmıştır.
Tuzağa düşmeyi bile paylaşamayan
siyasiler.

İsmet paşanın 1946’dan beri sonucunu gördüğü için direndiği Kıbrıs tuzağına düşülmüş şimdi de “çıkın gidin” emirlerine “çıkalım, gidelim” diyen siyasi iktidarlar ile 70 yıl önce kestirilen sonucun yaşama geçtiğine günbegün tanık olmaktayız.


Emperyalizm, girdiği her ülkenin abşına, o milletin dini ve ırki değerlerine sahip çıkan, sonra onları yozlaştırıp, değersizleştiren, kökelri o millete silah çeken asilerden seçilen, takiyeci, hain memurları atamaktadır.

Sadece 29 Ekim 1923’te ilan edilen Türkiye Cumhuriyeti devletini yıkmak için ilk 15 yılda 26 Kürt bir o kadar da gerici dinci isyan çıkartan, Müslüman görünümlü kripto gayrimüslümler, milletin dinini, Sünni İslam’a benzeyen Ortodoks Gregoryen Ermeni ve Süryani Hristiyanlığı ve Ortodoks Lev Tahor/Beytül Şems Yahudi mezhebine dönüştürmüş, halkı, etnik ve dini farklılıklarına göre bölmüş, Türk-Kürt, Türk-Rum, Türk-Ermeni, Sağ-sol, Alevi-Sünni gibi her türlü bölücü, yıkıcı faaliyetleri desteklemiş, devleti yaşatacak ve yönetecek genç, azimli beyinleri daha tomurcuk iken koparıp atmıştır. AKP ile bu yolma işlemi hızla sürmektedir.


Bu yüzden "Tacı Haine Giydiren Milletin Kanı Dinmez" dedim.
Bu deyimim bu yüzden tuttu.
Bu millet çok sürmez tacını bu hainlerden alacaktır. Bütün karartmalara, tehditlere rağmen vatanseverlik, empryalizm karşıtlığı hızla yayılmaktadır.

 
Takdir okuyucularındır.

Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc

22 Nisan 2015 Çarşamba

2006’DAN BERİ YAZILARIMLA NEYİ ANLATTIM?


İlk önce, devlet içinde Türk ve Müslüman görünümlü Dersim Ermenileri ile Nurcu Müslüman görünümlü kripto Rumlarının (Sabi, Süryani, Keldani, Yezidi Kürtleri ve diğerlerini) devlet mekanizmasını ele geçirdiklerini ispat ettim.

Bunu da kendi dini kitaplarındaki inançlarıyla Müslüman tarikatlarında göstediği dini yaşamlarındaki uyumlardan, devletin aleyhine olan her türlü faaliyet için bulunduklarını veya açık-gizli destek olduklarını göstererek yapmaya gayret ettim.


Açıktan Süryani ya da Ermeni, Rum v.s kimliğyle dolaşanların bu işlerde bezleri yok.

Zaten nüfusları da ülke demografisinde oldukça çok düşüktür ve tehlike arzetmeleri de söz konusu olamaz. Ama onlar asla tehlike olmadılar ve masum, çalışkan, devletin uysal vatandaşları olarak görüldüler..
Osmanlıya karşı savaşan Ermeni çeteleri 1860'lar

Emevi, Abbasi, Osmanlı dönemlerinde Müslüman olanların İslam’ı mezhep ve tarikatlara bölenlerin de özellikle Basra, Kufe, Bağdat gibi Sabilerin yoğun olduğu yerlerden çıkan Sabilerin ve Yahudilerin bozgunculuk ettiği geçmiş İslam ulemalarınca dile getirilmiş, Elmalılı Hamdi Yazır da bunu Bakara 62; Maide 69; Hac 17. ayet tefsirlerinde belirtmiştir.

M.S.750’lerde kurulan Bağdat şehri ile orada kurulan Bağdat İslam Üniversitesinde İslam tasavvufuna “Grek Hermetizmini (Hırsızlık, Hile, Yalanı zekanın temeli sayma kavramı) sokanlar da bunlardır.

1517-1632’lerde Osmanlı toprağı olan coğrafyanın azınlıkları, peygamber Muhammet’e “Marsın kılıcı Arap Ahmet, Kan dökücü Arap, Şeytan Bizbat” adını koymalarının ayyuka çıkması üzerine Sabi ve Süryanilere kıyım ve sürgün uygulayan Abbasi Halifesinden bu yana, eski soykırımcıları olan Haçlılarla birlikte çalışmaya başlamışlardır.

Geçmişte ve Osmanlıda devşirilenler ile kendilerini gizlemeyenler gizli işbirliiği içinde Haçlı Hristiyan devletleriyle sürekli bağlantı içinde kalmışlar, yeni İslami tarikatlar, yeni dinler çıkartarak dini birliği ve devlet şeriatını bozmuşlardır.

Keşifler çağıyla dünyayı fetheden haçlı dünyasının yeryüzüne egemen olmasıi bunları de Osmanlının başına getirmeye, gizli olmayan azınlıkların askerlik, vergiden muaf sayılmalarına, her türlü ihanetlerine rağmen cezalandırılamayan asiler olmalarına yetmiştir.

1774 Küçük Kaynarca anlaşmasıyla Ruslara, ardından diğer haçlı devletlerine “azınlıkların hamileri olma halkarı verildiklten sonra 1863’e kadar Osmanlı bunlardan ne vergi ne asker alabilmiş ne de Eskişehir’den öteye gidebilmiştir.

1864’te Sultan Abdülaziz, bunları bastırıp Kıbrıs’a kadar sürmüş, 1892 II.Abdülhamit Bitlis Ani’den aynı sürgünü tekrar etmiş, çoğu Şafi Müslüman kimliğinde kalmayı başarmıştır. 1915-16 başlarında Kürdistan vaat eden Rus Çarına bölgenin askeri, demografik, coğrafi haritalarını İngiliz rahip ajan Robert Frew’dan alarak, onun emriyle Gürcistan Tiflis’te Rus Kafkas Orduları Komutanı Nikolay Nikolaviç’e veren Said- Kürdi Deliüzzaman 1916 başlarında doğu Anadolu’nun Rus işgaline uğramasını sağlamıştır. 1916’da Mustafa Kemal Atatürk’ün Rusları bölgeden çıkarmasıyla Kürdistan kurulması gerçekleşmediği için Nurcuların Mustafa Kemal’e düşmanlıkları, 1925 Şeyh Sait İsyanının bastırılmasıyla “yemine” dönüşmüş, 22 Ekim 1938’de bastırılan son Dersim İsyanında da Ermenileri Atatürk ve Türkiye Cumhuriuetini yıkma yemnileri birleşmiş, 1938’de zehirlenerek öldürülmesine kadar birlikte hareket etmişlerdir.

1916 ‘da Doğu Anadolunun kurtarılması sonrası Enver paşanın yürüttüğü son Süryani, Ermeni, asiler ile onlara destek olan Yezidi Kürtlerin tehcirleri son bin üç yüz yıl içinde üç kez oldu. Bazı isyancılar, Gürcistan’a sığınmayı başarmışlar ve son Rus Çarının emriyle Süryanilerin Batum’a, Yezidi Kürtlerin de Tiflis’e yerleştirildiklerini, 30 Ekim 1918’de Osmanlının teslim olmasına yakında, Suriye bölgesine sürülen 500.000 Ermeniden 178.000’inin Adana taraflarında Klikya Ermeni Krallığı kurmaları için savaşmaya gönderildikleri, Ermenilerin kendi kaynaklarında, Gürcistan’ın A.P’ye verdiği 2003 Gürcistan Azınlık Raporunda yer almaktadır.

Tehcirlerin ilkinden Türkler sorumlu değildir.


1864-1892, 1916 tehcirlerinden kurtulmak için erken davranıp Müslüman olarak kurtulanlar çeşitli İslami tarikatlar kurdular ve Müslüman olarak bilindiler ve inançlarını İslamla karıştırıp yaşadılar.

Bunların günümüzde en bilinenleri GregoryenErmenilerin Işıkçı, Sabi, Süryani, Yezidi Kürtlerin de Nur cemaatlarıdır.

R.T.Erdoğan’ın 2003'te ilk yaptığı iş, Hocalık yapan, bu tip bir Karadenizli Rum'un yaşamını filme aldırması olmuştu.

Özünde, bu devşirmeler, 14 Mayıs 1950 seçimleriyle D.P. hükumetiyle iktidarı ele geçirdiler ve bir daha bırakmadılar.

1950’den bu yana CHP’nin iktidarı 10 yılı bulmaz. Orduyu da daha Menderes dönemlerinde ele geçiren bu iki tarikat düzenli operasyonlarla devletibölünme aşamasına hazırladılar.

En son olarak Nurcu ve Işıkçı grupların içinde örgütlenerek 2002’de AKP iktidarını kurdular. 

Bu gün yaptıkları, geçmişin öcünü alıp İslam'ı dönüştürmektir.

Fethullah Gülen bu konuda en açık olandır.

Ona yaptığım bir çağrıya Samanyolu Tv'de "zamanında böyle inanacaksınız" diye bize dayattılar, şimdi de biz dayatıyoruz" diye cevap vermişti.

Bunu, "Fethullah Gülen'e İtirafı İçin Teşekkür Ederim "başlıklı yazımla "adilyargicc.blogspot.com'da kayda almıştım."

Atatürk'ten sonra devletin tasfiyesi, içeriden devşirmeler dışarıdan diyasporalar, Haçlılarla gizli-açık birlikte son Türk ve Müslüman devletini bitirmek için son darbeyi vurmak üzeredirler.

Devletin kripto azınlıklarca işgal edilerek yıkıma hazırlandığını, dini Ortodoks Hiristiyanlığa devşirdiklerini delilleriyle yazmanın yanında bize ve diğer ezilen milletlere öğretilen tarih, din, coğrafya, siyasi ideoloji eğitimlerinin de tersinin verildiğini ;

Çıkartılan bütün anarşi, işgal savaşlarının devletin bürokrasisinden siyasi iktidara, büyük devletlerce tayin edilmiş yerli işbirlikçi memurlarca gerçekleştirildiğini;

Yeryüzünün, merkezi Amerika Birleşik Devletlerinde konuşlanmış, Sabi-Süryani ve Habeş İncillerini din kabul eden “Şeytan İbadeti Hristiyanlığı” olan Mason dini mensuplarından ibaret örgütlü bir suç çetesince idare edildiğini de tespitlerime ekleyebilirim.

Bütün bunları biri hala kapalı olan beş blogumda 2500 makale halinde yayınladım. Bazıları 450 ile 150-80-60 sayfalık çeviri, derleme, yorum çalışmalarından oluşmaktadır.

Kendi çağımda hem ülkeme, hem halkıma hem de ezilen diğer milletlere faydaları kesin olacak bu çalışmalarım daha yazmaya başladığımda, CHP’nin kripto yazarı sanılmamdan dolayı yandaş basın tarafından dört yıl boyunca her türlü tartışmaya konuş olmuş, Diyanet İşleri Başkanlığı dahil, 1400 yıldır yayınlanmamış “İslam’a Göre Yaratılış Efsaneleri “ kitabı yayınlamak zorunda kalmıştır.

Masonlarla ilgili yazılarım, yandaş basında (Ülke, Haberturk, CNN) Tv’lerinde programlara esas olmuş, resimlerinden yorumlarıma kadar kullanılmıştır.Halen de kullanılmaktadır.

Çalışmalarım elan sağlığıma ve moral durumuma bağlı olarak sürmektedir. Yazılarımdan dolayı “36” kadar ölüm tehdidi aldım. Bu tehditler arasında iki yıl önce, kızımı da kaybettim. Ancak çok ince oynanan bir arkadaş tiyatrosuna kurban giden kızımın hakkında elde ettiğim deliller ilgili makamca kaale alınmış değildir. Ben de davadan vaz geçip, kusur olanları af ettiğimi bildirdim. Bu güne kadar da hiç bir şeyin de peşinde olmadım.

Her mücadelenin ilk kurbanı, mücadele veren diğerleri de yakınları ve yoldaşlarıdır.Bunlara katlanmayacak olan da yazmaya kalkmaz zaten. Bu tecrübeyi 12 Eylül 1980 darbesine kadar olan 1975-1980 sürecinde, atılan asılsız kuru iftiralarla karakolda coplanmalardan tutuklanmalara, çok iyi tecrübe etmiştik.

Yazı, bilgiyi ölümsüzleştirmeyi sağlar. Ben de bilgi birikimimi, tecrübelerimi ve başka milletlerin tecrübelerinden seçip dilimize çevirdiklerimi sizlerle üzretsiz olarak paylaştım.

Herkes bilgi birikimini yazarsa, paylaşılan tecrübeler artar ve o toplum asla yok olmaz, kolay kolay da sürünmez.

Yazılar, iktidarları, muktedirleri tehdit edebilirler ama, milletleri güçlendirirler.

Akıl, bilim, adalet bilginin rahatça yayıldığı toplumlarda gelişir, büyür ve bolluk, bereket ve her türlü olumlu gelişmeler de bu toplumlarda görülür.

Bu yüzden muktedirlere ve iktidarlara, yazılara sabretmelerini öneririm. Eğer yolları doğruysa veya kitlelerin iyiliğine hizmet ediyorsa asla zarar görmeyeceklerini garanti ederim.

Belirli bir dini, ırki toplulukların iktidarlarına hizmet edenlerin ise tarih boyunca arzu ettikleri başarılara erişsseler de bunu çok uzun süre koruyamadıkları gerçeğini hatırlatırım.

Bütün okuyanlara, okuyacak olanlara saygılar sunarım.

(Her ad, bir bloguma giden linktir.)
Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc