"Türkiye Türklerindir +40" Bloguna Hoş geldiniz!!!

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.
Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.
İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!
Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.
Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Hakkımda

Fotoğrafım
Balıkesir , Bandırma , Türkiye
KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER, BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI PLANLARA RAZI OLURLAR.Keykubat- ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ, ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ, ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR. VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE SAHİP,HER TÜRLÜ EMPERYALİZME KARŞI ÇIKIN!!! Keykubat

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Translate

Bu Blogda Ara

chp etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
chp etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Mayıs 2015 Cuma

BASİRETSİZLİĞİN İTİRAFI, İHANETİN İTİRAFIDIR.







Dün akşam, Uğur Dündar’ın programına katılan CHP Yalova  milletvekili Muharrem İnce kendisinin, diğer muhalefetin ve bürokrasiden basına hiç kimsenin göremediği bir gerçeği açıkladı.

Neymiş o gerçek?

AKP’nin 2007’lerden itibaren kamu kurumlarında örgütlenmesinin gerçek amacının, Atatürk rejimini tasfiye aşamasında, ordunun ve AKP siyasetlerine karşı olanların tasfiyesinde kullanılmak üzere yapıldığını kestirememişler.


Muharrem İnce, geçen yıl erken toplanan CHP kongresinde, bastırsa CHP genel başkanlığını alacağını göremeyip, başkanlığı elleriyle Kemal Kılıçdaroğluna teslim ettiğinde de, partinin Atatürk partisi olmaktan çıkıp, Müslüman görünen muhtelif Hristiyan mezheplerine ait dini gruplardan ve PKK’nın militan kadrolarından oluşan Kripto Ermeni partisi olacağını da kestirememişti.

Bu onun en önemli basirestsizliklerinden birisiydi.

Bireyin, tarihi ve güncel olayları inceleyerek gelecekle ilgili doğru tespitler yapmasına “Öngörü” eski Türkçe ile de “Basiret” denilir.

Öngörüsü çalışmayan, gelecek olayları kestiremeyen, bu yüzden sürekli başarısızlık yaşayanlara verilen ad “Basiretsiz” dir.
“Basireti bağlanmış” şeklinde deyim olarak kullanılır.

Bu halktan biri için kendini ilgilendirdiğinden sosyal tehlike oluşturmaz. Ama basiretsizlik veya “basireti bağlanmışlık” devletin iktidar ve muhalefet partilerinde, bürokraside yaygın hale gelmişse bunun nedenleri ciddi olarak araştırılmalıdır.

Devlet büyüklerimizin basiretsizliklerini aklımda kaldığı kadarıyla sıraladığımda, bu basiretsizliklerin devletin bağımsızlığından, halkımızın haçlı askeri, ülkemizin sömürge edilmesine uzanan sonuçlarını da belirlediklerini göreceksiniz.

1-İsmet İnönü ve yandaşlarının basiretsizlikleri  veya ihanetleri; Antiemperyalist siyaset izleyen, SSCB himayesinde bir Türkiye yapılanmasının getirdiği devrimleri geri sardıran ve İngiliz himayesinde yarı sömürge devleti savunan İsmet paşa-Nurcu/Kürtçü anlayuışın uygulanabilmesi için Atatürk’ün zehirlenerek öldürülmesi ve, 11 Kasım 1938 günü yapılanb darbeyi takiben “Tek Adam İsmet paşa” hükumetinin, 12 Mayıs 1939’da İngiltere Türkiye Kredi anlaşmasıyla devleti İngiliz, sırasıyla bu anlaşmayı diğer haçlılarla imzalayarak, haçlı sömürgesi haline getirmesidir. Bu yaptığının basiretsizlik olduğunu 27 Mayıs 1960 darbesi sonrasında, Türkiye’nin NATO’nun 1.Derece Savunulacak Ülke kategorisinden çıkartılması üzerine olası SSCB işgali korkusunun telaşıyla üniversitelerde ABD-Batı karşıtlığına dayalı solcu akımları kurması karşılık olarak ASALA’nın kurulup saldırtılmasıyla sonuçlanmıştır.
Bunu PKK takip edecektir. İsmet İnönü’nün bu basiretsizliği devlete bağımsızlığını kaybettirecektir.

2-İsmet paşa ile Adnan Menderes’in NATO müracaatları, her ne kadar 1943 Kahire toplantısında İsmet paşa’ya Churchil-Roosevelt taraından telkin edildiyse de A.Menderes’in Kore’ye asker göndermesi, ABD’nin yalan vaatlerine kanmasının karşılığını 1956’da görmesi, 1958’de SSCB’ye yanaşmasının karşılığını 27 Mayıs 1960 darbesi ile darağacında sallanarak görmesiyle sonuçlanan basiretsizlik.


3-Bülent Ecevit-Necmettin Erbakan’ın, İsmet paşa ile Adnan Menderes’in asla sokulmadıkları “Kıbrıs tuzağına düşme basiretsizlikleri ve bunu kahramanlık olarak satmaları büyük basiretsizliktir. Bu günlerde bu basiretsizlik hükumet, basın, yayın organlarınca detaylarıyla işlenecektir. Veya, bulaşılması gibi, Kıbrıs’ın elden çıkması da başarı olarak kakalanacaktır.

4-1968-1978 Sağ-Sol öğrenci olaylarının ülkemize bulaştırılarak, devletin üniversitelerinden ortaokullarına akdar bulaştırılan ayrımcılık ile yalnızca, “Osmanlı ve cumhuriyet tarihinin en eğitimli, hırslı, vatansevere eğitimini almış gençliğini 12 yıl boyunca tüketmesi, yetmezmiş gibi 1980 darbesi ile bu harcamaya idamlar, işkenceler ile devam etmesidir. Kendi halkına düşman bir devlet yapılanmasının basiretsizlikleri bunlarla da bitmeyecektir.

5-Geçmiş 12 yıl boyunca asla halktan, gençlikten iltifat görmemiş, uyuz, ırkçı, Amerikancı, faşist Kürt Abdullah Öcalan Ermenisine, Kenan Evren-T.ÖZAL-ABD pazarlığıyla M.İ.T’in kullanılarak PKK’nın kurdurulması, cezaevlerindeki solcu Kürtlere “Kürtlüklerinden dolayı işkence yapılıyor havası” verilerek devlet düşmanı edilmeleri, cezaevlerinden salınarak PKK’ya katılmalaya teşvik edilmeleri basiretsizliğinin bu gün sonuçları ortadadır. PKK’nın “Solc Kürtçü eğilimli” kurulmasında payı olduğpunu söyleyen prof. Yalçın Küçük’ün de “Pkk’yı SSCB-ABD dengesine göre kurduk, SSCB’nin çökeceğini öngöremedik” basiretsiziliğinin aslında bir ihanetin itirafı olmasıdır.

6-ABD derin devletinin ülkemizdeki yapılanmasınca seçilerek darbe yapması ve hükumet kurması sağlanılan Müslüman görünümlü Kenan Evren ile Turgut Özal Çemişkezek Ermenilerinin, bölücü Kürtçülüğü devlet ağzıyla ve olanaklarıyla başlatmaları, özelleştirme adına devletin kurumlarının elden çıkartılmasına başlanılmasını “ekonmik başarı” olarak halka satmaları bu gün de AKP’ye kötü örnek olmuştur.

7- T.Özal sonrası ANAP’ın başına, 1915 Ermeni tehcirinden kurtularak o zamanlar Rus Çarlığına bağlı olan Gürcistan’a sığınan Süryani, Ermeni isyancıların* Batum’a ve Rus işgalinde 60 yıl kalan Rize ‘ye yerleştirilmiş asilerden gelen Mesut Yılmaz’ın içinde bulunduğu hükumetlere devletin teslim edilmesi ve aynı grup asilerden olan, yapacakları daha 1992 İstanbul Belediye Başkanlığı zamanında görülen Recep Tayyip Erdoğan ile devletin tasfiyesine taç giydirilmesi basiretsizliğidir.*(Gürcistan’ınAvrupa parlamentosuna verdiği 2003 Gürcistan Azınlık Raporu Tıkla)

8-R.T.Erdoğan’ın ona çok karşı olması gereken CHP desteğiyle siyasi yasaklarının kaldırılması basiretsizliği.

9-Muhalefetin, Ergenekon komplosuna rağmen 2009’a kadar hiç bir şeilde muhalefet yapmaması ve hükumet sıkıştıkça destekten kaçınmaması basiretsizliği.

10-1946 yılında Pembe Köşk’te İsmet İnönü-Celal Bayar-Adnan Menderes arasında yapılan “Şike=Muvazaa” gereğince CHP’nin iktidarı Nurcu-Işıkçı Sünni İslam olarak bilinen Ortodoks Hristiyanlardan dönme tarikatlar hükumetine teslim etmesi ve hükumet olmak için çaba göstermemesi. 1923-1950 arası 27 yıllık kuruluş dönemi hariç CHP, 1962-65 arası “3” yıl, 1972-74 CHP-MSP “2” yıl, 1979 “1” yıl toplam “6” altı yıl dışında iktidara oynamaması, aynı yapılanmaya devleti teslim etmesi basiretsizliğidir.

11-AKP’yi iktidara taşıyanların, 2003 Irak işgaline dair TBMM kararı, 2008 Gürcü-Rus savaşını, 2011’de Libya, Suriye işgallerinde devlete işgalci NATO devletlerince verilecek “muharip güç görevini” öngöremediklerinden üstü çizilen R.T.Erdoğan’ın gözden düşmesine neden olunması, terör örgütlerini destekleyen ülke durmuna düşülmesi basiretsizliği.

12-Cumhurbaşkanı R.T.Erdoğan’ın emriyle başlatılmış, ABD karşıtı ordu, siyaset, basın mensuplarının tasfiye edilmesi operasyonlarının büyük hata olduğunun herkesçe yazılıp çilip, yüzlerine söylenmesine rağmen ısrarla yürütlmesi. Yıllar sonra R.T.E’nin “Kandırıldım” diyerek basiretsizliğini itiraf etmesi.


13- Atatürk rejimini ve cumhuriyetini korumak adına darbe ve muhtıralarla devletin işleyişinden gençlerin katledilmesine kadar her türlü ihnaete sebep olan ordunun nedense hep Atatürk rejimini ve cumhuriyetini yıkmaya yemin etmiş, Şeyh Sait, Dersim isyancılarından Ermeni tehcirinden, cumhuriyet dönemi mübadelelerinden kurtulmak için “Müslüman olmuş, ama devleti yıkmaya yemin etmiş” Yezidi Kürtleri, Gregoryen Ermeni, Ortodoks Rum ve Süryani döenmelerine devleti teslim etme basiretsizliği veya ihaneti.

14-2015 Haziran genel seçimlerine katılan bütün TBMM içi ve dışı mecise girmeleri düşünülen siyasi partilerin tümünün de 13. maddedeki azınlıklardan oluşturulan üyelerden mürekkep olmaları ve 2018 yılına kadar devleti “konsensüs ile tasfiye edecek” koalsiyon yapılanmasının seçileceğini görememe basiretsizliği.

CHP Yalova milletvekili Muharrem İnce’nin devlet ve siyasetiçindeki basiretsizliği itiraf ederken söylediği “Kimse AKP’nin TÜBİTAK örgütlenmesini delil karartmada kullanacağını göremedi ben de dahil” demesindeki basiretsizliğin bir daha tekrar edilmemesi için ben uyardım.

Kimse uyarmadı denmesin.

Zira emperyalizmin hedefi Büyük İskenderden beri değişmemiştir. Değişen sadece zaman, insanlar ve işgal araçlarıdır.



Kimse basiretsizlik mazereti üretmesin.


2015 Haziran seçimlerinde, AKP hükumetinin yıkılarak yerini koalisyona bırakacağı, devletin 1918 yılına kadar tasfiyesini de bu koalisyon hükumetinin ve dışarıdan sokulacak Vatan Partisi gibi ufaklıkların da katılımının sağlanarak “konsensus ile rejimin ve devletin parçalanağı” görülmektedir.

Oysa ihanetler resmen ilan edilmişti
2015 seçimleri, TBMM içi ve dışından meclise sokulacak zıt görüşlere sahip ama aynı kripto azınlık yapılanmasına mensup “dindar, kindar kripto gayrimüslüm yapılanmasının seçimi” olacaktır.

Hepsi, Şeyh Sait, Dersim, Babanzade bilmem ne Kürt adı altında gizlenmiş, Süryani, Ermeni, Rum, Arap isyancılarının “devleti yıkmaya yemin etmiş, bu yemin gereğince sinsice devletin içinde örgütlenmiş oğulları, torunlarıdır.”


Geçmişi asırlar evveline uzanan dindar, kindar gayrimüslümlerin, “Müslüman veya Türk” maskeleriyle devlete ihanet basiretsizlikle açıklanamaz.

Recep Tayyip Erdoğan, "Türgevle çalmaya, çabalamaya devam edeceğiz" diyor.
Bazen Allah söyletiyor" misali kaçırdıkları olmuyor değil. :)


10 Haziran 2011 Cuma

SECIMLERE BIR GUN KALA


GENEL SEÇİMLERE BİR GÜN KALA

03. Kasım. 2002 genel seçimleriyle iktidara gelen AKP, 12.Eylül.1980 darbesinin ardından Dersim kökenli Yezit Kürt *ya da dönme Ermeni olma olasılığı yüksek Kenan Evren ile aynı memleketin Çemişkezek kazasının Yezitlerinden olan Turgut Özal ile birlikte oluşturdukları, Ermeni terör örgütü ASALA’nın yerini alacak ve memleketin başını onmaz dertlere sokacak “Kürtçülük” belasının yeni adı olan PKK örgütü üzerinden yürütülen “B.O.P” projesinin kapsamı dairesinde yürütülen sinsi, teslimiyetçi, işbirlikçi siyasetleri uygulamak amacıyla görevliydi.

*Kürt Yezidiliği, Kürtlerin Adem-Havva’nın terinden yaratılmış üstün ırk olduğunu iddia eden İ.S.1110’larda Emevi kökenli Halife Mervan soyundan Hicaz Arap’ı Yezit, Vatikan işbirlikçisi Şeyh Hadi Bin Musafir El Emevi sapığının Selçuklularla Kürtlerin arasını açarak Türk hakimiyetini kırmak amacıyla uydurduğu temeli Hicaz ve İran Mitracılığına dayanan uydurma bir dindir. Tanrıları, Şeytan-Tavus kuşu Şeyh Hadi, Hz. Ebubekir, Muaviye ve Halife Yezit’tir. Peygamber Muhammet kötüdür. Hind Budizminin kast sistemini yani köle doğumu kader sayan Kinist (Köpekçi) inançları esas alan köleci bir inanıştır. Adeviye Dini ya da tarikatı olarak ta bilinir. Abdullah Gül’ün de annesinin adı Adeviye’dir.
Birbirlerinin karılarını kızlarını ayartıp kaçırmayı, kendilerinden olmayanları dolandırmayı, mallarını yağmalamayı ganimet sayarlar. Her evlenen Kilise ziyareti yapar. Tanrı dedikleri önderlerinin mezarlarından toprak alıp yerler.(Şeyh Hadi’den Abdullah Öcalan’a kadar)

Ermeniler, Süryanilerle isyanlara katılan,Vatikan uşağı
1915'de Gürcistan'a kaçan  Tiflis Yezitlerinden bir aile!
Bu yüzden Kürtler toprak reformu istemezler. Okuma-yazma bilmek “köle olan marabalar” için çok büyük günahtır. Bu yüzden okul yakıp öğretmen öldürürler. Sünni Kürtler diye geçen aslında İslam ile alakası olmayan ama namaz dahil İslami birçok ibadeti farklı şekilde eski Mitracılık- Mecusilik geleneklerine uygun olarak yapan bu sapıklar AKP’nin, BDP’nin ve CHP’nin en ileri gelenleridirler.


Projenin denetçisi ABD-AB, finansörü de Suudi Arabistan ve Suud ailesi ile kan bağ olan, B.A.E’den Katar, Bahreyn, Kuveyt, Basra’ya kadar kukla sultanlıkları idare eden işbirlikçi Necd’li Yezit El Halife ailesiydi. Projenin militanları ise, bu işbirlikçi soyacağı ile akrabalıkları olan Harran Sabileri, Aramiler, Süryaniler, Yezit Kürtler ve Ermeniler ile Sünni ya da Alevi maskeli sağcı-solcu bu köklerden gelen dönmelerdi.
1950 genel seçimleriyle iktidar olan Demokrat Parti ile devlet içine doldurulan Atatürk ve devrimlerinin baş düşmanı olan bu işbirlikçi yapılanma Anadolu coğrafyasındaki Türk adlı bu devleti yıkma görevini son AKP hükümeti ile gerçekleştirmeyi başarmayı amaçlıyordu.

Bu yüzden 1950’den bu güne kadar olan seçimlerde ABD- İngiltere istemiyor bahanesiyle CHP “ortanın solu” saçmalığı ardında çekilerek bu yezitlerin iktidarda kalmalarını sağlamıştı. Halk,

Ağustos 1950’de DP’ce çıkarılan bir kanunla “Solcuyum diyen veya bu konuda yazılı-sözlü faaliyet gösterenlere” idam cezası ya da yurt dışına sürgün cezası getirilmesinin ardından soldan ürkütülmüş, 1960 darbesinden sonra çıkartılan “141. ve 142. Maddelerle” yıldırılmış, 12 Eylül 1980 darbesiyle de solun üstünden silindir gibi geçilerek, Amerikan- İngiliz işbirlikçisi, Kürtçü, bölücü, gerici teslimiyetçi yapılanma millete kurtarıcı gösterilmişti.

AKP “60” yıllık bu siyasetlerin sonuçlanmasını temin etmekle görevli Siyonist, Mason dini olan Vehhabilik, Bahailik (Nurculuk), Yezidilik karışımı Said-i Kürdi delisine söyletilen saçmalıkları ilke edinmiş “papaz imamların, ırkçı Yezit Kürtlerin” partisidir.

AKP aynen Menderes ve Özal hükümetlerinde uygulanan ağır sansür ve sivil faşizm uygulayan ABD-AB kumandalı, askeri- sivil- ekonomi işbirlikçi yapılanmanın desteğinde ülkeyi parçalama taşeronluğunu sürdürmektedir.

Bu güne kadar icraatlarına baktığımızda, birçok internet sitesinin silinmesi, yasaklanması, cezalandırılmasından, genel yayın yapan muhalif televizyon kanallarının ve yazılı basının sindirilerek susturulmasına kadar yasakçılığı ilke edinmiştir.

Balıkesir Gönen ilçesinin kaymakamı Bekir Dınkırcı’nın, genel seçimler nedeniyle ilçede içkili lokantalarda içki yasağı koyduğunu örnek olarak gösterebilirim. Basına yansımayan daha niceleri vardır kim bilir.

Bütün halka yapılan uyutmacalara, dayatmalara rağmen, bu güne kadar meydanı bunlara bırakan meclis içi ve dışındaki muhalefet de bundan nemalanma gayretinde olan destekçileridir. Yoksa bu millet bu kadar sessiz uyuşuk bir millet değildir. Destekçiler halkı on yıllardır uyutmaktadırlar.

23. Kasım.2008’de yazdığım “CHP ALEVİ KÜRT PARTİSİ Mİ?” başlıklı yazımın ardından bir buçuk ay sonra Türban açılımını gerçekleştiren CHP bir kaset operasyonuyla Deniz Baykal’ı indirerek PKK oylarına talip olmak için Kılıçdaroğlunu başa getirince de 22.Mayıs.2010’da “CHP’DE TAKKE DÜŞTÜ KEL GÖRÜNDÜ” diye yazdım. Aynı yazıyı farklı adlarla diğer bloglarımda da yayınladım.

19.Temmuz.2010’da da “Hileci Tanrının Çocukları” ve “Sola Açılan Haçlı Seferleri” başlıklı yazımla da Atatürk’ün ardından gelen cumhuriyet tarihimiz boyunca CHP-SAĞ işbirliğini önceki yazılarımı da toparlayan bir yazı dizisi haline getirmiştim.
Kenan Evren

15 Eylül.2010’da da sözde “12 Eylül Darbecilerini yargılatmaya” yönelik olarak tanıtılan çakma referandum olayında da muhalefet partilerinin halkın oylarına sahip çıkmadığını “HALK OYLAMASINDA ŞİKECİLER VE İŞBİRLİKÇİLER” başlıklı yazımda yaptığım tespitlerle gözler önüne sermiştim. Yazımı, genel basında da bu yönde yazıların yazılması takip etti.

Bütün bu yazılardan sonra başta meclisteki ve meclis dışı muhalefet üzerinde halkın tepkisi yoğunlaşmaya başladı ve sonunda bu güne kadar yaşadığımız ve yıllardır özlemini çektiğimiz “iktidara oynayan” muhalefetin olduğu zevkli bir seçim kampanyası yaşadık.
Şebinkarahisar mitingi

Halkımızın baskılara karşı direnişi seçim meydanlarına yansımıştır. Hopa’daki AKP seçim konvoyunun taşlanması olayı bir öğretmenimizin ölümüyle, bir polisin yaralanmasıyla sonuçlanmış , meydanlar tıka basa dolmuş ve öyle ki, dün hava muhalefeti nedeniyle helikopteri kalkış yapamayan Kılıçdaroğlu’nun Şebinkarahisar mitingine katılması olanaksız hale gelince, Kemal beyin “telefonla” gerçekleştirdiği seçim konuşması bile kalabalık toplamıştır.

Diğer yandan Amerika Dış İşleri Bakanlığı Sözcüsü Mark Toner, Atlantik okyanusunun öbür ucundan ülkemizdeki seçimlere ABD’nin ilgisini net olarak gösteren bir açıklama yapmış ve "-Çıkarımız her zaman özgür ve adil seçimlerin olduğunu görmekten yana. Türkiye, güçlü bir demokratik geleneğe sahip" diyerek sözlerini sürdürmüştür. Bu da B.O.P projesinin işbirlikçi eş başkanı olan “adamımızı seçin, o kadar para harcadık boşa gitmesin” mesajı olarak algılanmaktadır.

Son Suriye göçleri 1990’ların Irak’tan gelen Peşmerge göçleri ve ardından düşürüldüğümüz rezil durumları hatırlatmaktadır. 20 yıllık filim aynen aynı senaryo ile başka bir komşu ülke üzerinde oynanmaktadır.

Böyle giderse Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti “İslam’ın Kılıcı- Bekçisi” değil, “Haçlı Ordusu” olarak tarihe geçecektir.

Nurculuk, Fethullahçılık sayıklamaları ile de Müslümanların “Hıristiyanlaştırılması” ABD-Vatikan- AB destekleri ve işbirlikçi AKP- Yandaş camiası tarafından hızla sürdürülmektedir.

Her seçimde oy sayımlarında muhalefetin oylarına sahip çıkmamasının yanında bir de ABD patentli bir bilgisayar programıyla seçim sonuçlarının hükümet lehine değiştirildiği iddiaları da hatırımıza gelince bu seçimlerde de “Muhalefetin heyecanlı bir seçim kampanyası dışında” bir değişiklik olmayacağı, halkın oylarının gene sahipsiz kalacağı kaygısı yüreklere karabasan gibi çökmektedir.

01.Mayıs.2011 tarihinde yazdığım, “Muhalefetten Basına Herkes Halkın Gazını Alıyor” başlığı ile yayınladığım yazımı haksız çıkaracak sonuçların alınması, herkesin oylarına sahip çıkmalarını diliyorum.


Saygılar!

Adilyargic/keykubat

15 Eylül 2010 Çarşamba

HALK OYLAMASINDA SIKECILER ISBIRLIKCILER



HALK OYLAMASINDA ŞİKECİLER İŞBİRLİKÇİLER
12 Eylül halk oylamasının %58 evet ile sonuçlanması “EVET”çi AKP’yi ve yandaşlarını mutlu ederken “HAYIR”cı grupların da beklentilerini kırmıştır.Bu sonucun elde edilmesinde hükümetin deniz aşırı ve kara Avrupa’sındaki güçlerden aldığı desteğin yanında hükümet olmanın getirdiği avantajlarla birlikte devletin bütün olanaklarının kullanılması da göz ardı edilemez.

Sonuçların kesinleştiği saatlerde başbakanın yaptığı konuşmada deniz aşırı güçlere teşekkürü yanında evet ve hayır oyu kullanan herkese olduğu kadar da kırıcılığından dolayı da özür dilemesi kendisine yakışan bir davranış olmuştur.

“Evet” oranının %58’leri bulmasında yukarıda saydığım şartlara ek olarak hükümete yandaş olan Ufuk Uras gibi sahte solcuların,AKP’nin menşei olan Saadet Partisinin,müteveffa Recep Yazıcıoğlu’nun partisinin desteklerine ilaveten halk oylamasına “BOYKOT” kararı alarak katılmayarak dolaylı olarak AKP’ye destek çıkan BDP’nin etkisi görülmeyecek gibi değildir.
Gerek halk oylaması gerek olağan yerel ve genel seçimlerde “sandığa atılan oyun sayılması” kuralının işlediğine BDP’nin boykot uyguladığı illerde alenen tartışma götürmez bir şekilde tanık olunmuştur.
Doğu Anadolunun 13 ilinde etkili olan boykot nedeniyle oylamaya katılımın %2 ve %5 gibi olduğu illerde bile,AKP’nin Kürt milletvekilleri olan feodal toprak ağaları ile şıhların çağdaş köleleri olan Maraba ve müritlerden oluşan bu %2 ve %5’lik kesimin kullandığı oy,AKP’ye %98,%95’lik oranlarda bir “ZAFER” görüntüsü getirmiştir.

Bu haksız ve şikeye dayalı yüzdeliklerle elde edilen zafer,illüzyonistin sahnede el çabukluğu ile halkı aldatmasına benzemektedir,gerçek değil, aldatıcıdır.
Aslında bu sonuçlar,AKP’nin Doğu Anadolu’daki gerçek oy oranını da ortaya sermiştir.Artık AKP’nin doğu Anadolu’da bir alternatif olmadığını da kanıtlamıştır.Artık “AKP her yerde ya siz nerelerdesiniz” gibi yakıştırmalar yapmaktan kaçınmak durumundadır.

Halk oylaması öncesi BDP ve temsil ettiği terör örgütü kanadından yapılan AKP-PKK-BDP işbirliği kendisini bu oylamada göstermiştir.Hem AKP,bazı yerlerde %5’in bazı yerlerde de %30’un altında olan katılıma rağmen “çok düşük oyla çok yüksek oy yüzde oranları” alarak göz boyarken,işbirliği yapan BDP-PKK kanadı da boykot kararlarında aldıkları başarıyla kendilerini kanıtlamışlardır.

Yani her iki işbirlikçi kanat da bu işten bir şekilde “kazançlı” çıkmıştır.
Yeşil bölge BDP'nin boykot bölgesi.
Ülke genelinde çıkan sonuçlar açısından halk oylamasını değerlendirdiğimizde önümüzde iki ilginç sorun olduğunu görmekteyiz;

Birinci sorun,MHP’nin sözde AKP ve diğer dinci kesimi önlemek bahanesi ile Alpaslan Türkeş döneminde, 20.Ekim 1991'de Fethullah Gülen’in Üç buçuk Milyar TL’yi,o zamanki MÇP’ye bağışladığı,12 Eylül sonrasından başlayan “Türbanlı Ülkücülük” siyasetinin iflas ettiği ve MHP’nin alt yapısının AKP ve diğer gerici partilere kaymasının ortaya çıktığına herkes tanık olmuştur.

MHP’nin yayın organı Bengütürk Kanalında da oylamanın ardından yoğun olarak Atatürk belgeselleri yayınlanması da bu konuda bir “uyanış” olarak yorumlanabilir mi bilmem.Bunu zaman içinde göreceğiz.

12 Eylül 1980 öncesi MHP,kesinlikle Said-i Kürdi (Nursi) yandaşlığına ve bunun türevleri olan İslami tarikat anlayışlarına karşı iken,cunta lideri Kenan Evren,ANAP’ın ABD ile anlaşarak, Fethullah GÜLEN’i önce ABD’ye sonra da bütün dünyaya tanıtmaları ile başlayan “gericiliğin baş tacı edilmesi” siyasetine MHP’de yukarıdaki yazdığım olayla katılmıştı.

Şimdi gelinen nokta ise MHP’nin tabanının önemli kısmını köktendinci yapılanmaya teslim ettiğine işaret etmektedir.

1960 darbesinin ardından CKMP (Cumhuriyetçi,Köylü Millet Partisi) olan adını MHP olarak değiştirerek sadece “solcu avlamak” üzere “tetikçi” bir parti olarak ABD’nin yeni Türkiye yapılanması olan “Demokrasinin Beş Parmağı ilkesine göre oluşturulan beş parçalı yeni Türk Siyasi Partileri içinde “sol” kesimin,MHP gençlik kolları olan ülkücülerin komando eğitimleri almalarının ardından yaptıkları silahlı saldırıları sonucu Türk Sol’u mecburen “silahlı mücadele” kavramını geliştirmek zorunda bırakılmış ve 12 Eylül 1980 “Bizim Çocuklar Darbesine” kadar sürecek olan yaklaşık 20 yıllık bir “gençlik kıyımında” MHP’nin tahrikçiliğinin etkisi kesinlikle göz ardı edilemez.

12 Eylül 1980 sonrası MHP=Ülkücü hareket “Biz ülkemizi Komünistlerden koruduk ama devlet bize yardım etmiyor,içerideki Ülkücülere yardım topluyoruz” bahaneleri ile giriştiği “çek senet mafyacılığı” ile halkın gözünde yer etmiştir.Diğer yandan da koalisyon hükümetlerinde daima bir “yama parti” olarak bu günlere gelmiştir.

Halen de bu “yama parti” özelliğini korumakta ve Amerikan projelerinde işbirliğini sürdürmektedir.

Halk oylaması kampanyalarında halkı etkileyici bir rol oynayamamış,bazı mitingleri de boş geçtiğinden “yemekli toplantılar” ile gündemi götürmeye çalışmıştır.Çünkü tabanı kaymıştır.
Parti genel merkezinin bu basiretsiz siyaseti merkez ve taşradaki ülkücülerin bütün gayretlerine rağmen kısırlığa uğramıştır.MHP adeta gizli-açık bir “muvazaa partisi” olmuştur.
Oylama sonuçları bunun en açık delilidir.

İkinci sorun ise,önceki yazılarımda da belirttiğim gibi CHP,1946 Celal BAYAR-İsmet İnönü’nün Pembe Köşk’te başlattıkları Muvazaa (şike) bu güne kadar kesintisiz sürmüştür,kendisini bu oylamada da göstermiştir.
Halk oylaması tartışmalarının öncesinde CHP’nin AKP’yi suçlayarak başlattığı Deniz BAYKAL’ın kaset rezaletinin altından CHP’nin çıkması,Kemal Kılıçdaroğlu’nun önce “aday olmayacağını” açıklayıp ardından Baykal’ın yerine aday olması ve seçilmesi CHP’ye olan güveni sarsmıştır.

Halk oylaması kampanyasında Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendi memleketi olan Tunceli’de “Genel Af” sözü vermesi,PKK ile işbirliği yapmakla suçladıkları AKP’nin ekmeğine öyle bir yağ sürmüştür ki AKP bu yağla daha birkaç seçim gitmeyi garantilemiştir.

Ardından gelen bir afiş rezaletinin ardından da gene CHP çıkmış ve rezil olmuştur.Aslında bu rezaletin konusu basit bir slogandı ve “Türban’ın rahibe kıyafeti olduğu” iddiasına dayanmaktaydı.
CHP’nin,köktendinciliğe karşı kampanya yapmayı bırakın,din hakkında hiçbir bilgisi olmadığı ortadadır.Bu yüzden aslında gerçek olan bu sloganın çok önceden halka CHP tarafından ispatlanması gerekirdi ama CHP bu konuda daima “çaresiz” kalmayı sürdürmektedir ve doğru olan bu sloganı halka anlatmayı bile bu güne kadar asla denememiş,deneyememiştir ve cesareti de yoktur.(“Değişik Dinlerden Baş Örtüsü” başlıklı yazıma bakınız)

Köktendincilik karşısında “sus pus” olan bir CHP’nin,İngiliz destekli Kürt Vehhabiliği olan Nurculuk (İlluminaticilik) tarikatının Sünni mezheplere uymadığını veya gerçek “Kuran Dini kavramına” oturtabilecek çalışmalar yapabilme yeteneğini,Yaşar Nuri Öztürk hoca gibi adamları da dışladığından dolayı kaybetmiştir.
Zaten böyle bir siyaseti de hiç olmadı.

Bundan bir yıl kadar önce “CHP Alevi Partisi mi” diye yazmamdan bir buçuk ay sonra türbanlıları partiye doldurarak köktendinciliğe çanak tuttular. Oysa,Türbanlı (Nurcu) olmayan,gerçek Sünniler halk içinde halen var olmalarına rağmen, CHP muvazaa içinde bulunduğu akıma yanaşarak bu siyasette ciddiyetsizliğini,bilinçsizliğini veya işbirlikçiliğini göstermiştir.

12.Eylül 2010 gününde,oy kullanmanın en yoğun olduğu öğle saatlerinde,iki buçuk aydır “HAYIR” kampanyasını sürdüren ana muhalefet partisinin önderinin “oy kullanamayacağının” haber bültenlerine girmesi de “EVET” oylarının düşük çıkmasında etkili olmuş,CHP’nin bir “muvazaa-şike” partisi olduğunu kesin kes ortaya dökmüştür.

Birkaç yolsuzluk dosyasını açıklayarak kamu oyu gündemine sokulmasının ardından kaset rezaleti ile CHP’nin başına gelmiş Kemal Kılıçdaroğlu’nun kampanya sırasında hiçbir yolsuzluk dosyası çıkaramaması,her gittiği şehirde beyanlarını otomatiğe alıp hep aynı sözlerle halkın karşısına çıkması mitinglerin sönük geçmesine,AKP’ye karşı kamuoyunda oluşan tepkinin karşılık bulamayarak yetim kalması ile sonuçlanmıştır.

CHP,iddia ettiğim gibi İsmet İnönü’den beri devam eden ABD projelerinin “asıl ortağı” olduğunu,bu pis ihanet projelerinin de halka “din maskesi “ giymiş partilerce yutturulması siyasetinin parçası olmayı sürdürmekte olduğunu bu kampanyada da böylece görmüş olduk.

Mevcut mecliste bulunan veya bulunmayan bütün partilerin şike yaptıkları apaçık ortadadır. Türk milleti kandırılmış,”Biz üstümüze düşeni yaptık ama siz evet diyerek memleketin felaketine çanak tuttunuz,izin verdiniz.” Diyerek halkı da işbirlikçiliklerine ortak eden bir siyasetin parçası olmuşlardır.

CHP’de merkez ve taşra teşkilatlarının can siperane gayretlerini yetim bırakmakla kendi kadrolarını şaşkınlığa,umutsuzluğa sevk etmiştir.
Bütün bunlar,Osmanlı’yı tarihe gömen Rum,Kürt,Ermeni,Grek işbirliğinin devlete hakim olduğunu,iki yıl önce yazdığım “Kürt-Rum İşbirliği” başlıklı yazımdaki iddialarımı kanıtlamaktadır.

Bu arada da,işbirlikçi siyasetçilere kanarak kullanılan “evet”lere baktığımızda,halkımızdaki “salak ve işbirlikçi oranını” görmekteyiz.Yani %58 oranında “salak ve işbirlikçi” vatandaşımız olduğu bu halk oylamasında belgelenmiştir.

Şimdi de meclisteki siyasi partiler utanmadan çıkmışlar “%42 benimdir” kavgası yapmakta-dırlar. Bu salaklıkları da yukarıdaki cümleden bağımsız yorumlanmamalıdır. Meclistekilerin de salaklıkları ve işbirlikçiliklerinin oranlarının da halkın oranı ile orantılı olduğu bu kavga sayesinde netleşmektedir.

Hiç birisi,daha halk oylarının sayıldığı saatlerde Al Jazeera (El Cezire) televizyonu Ankara muhabiri Anita McNaught’a 10 dakika kadar beyanat veren başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın baş danışmanlığına,M.Barzani’ye “abi” diyen Ahmet Davutoğlu tarafından getirilen,Amerika’lı Kürt mü Ermeni mi olduğu belli olmayan profesör İbrahim KALIN’ın “Yerel yönetimlerin yerel hükümetlere dönüştürülmesinin önü açılmıştır”açıklamasını,Doğu Perinçek’in ceza evinden halk oylaması öncesinde yaptığı “Türkiye imzaladığı AB kriterlerindeki,yerel yönetimlere özerklik verilmesi maddesini iptal etmelidir” uyarısını konuşmamaktadır.

Oysa,İbrahim KALIN’ın El Cezire televizyonu Ankara muhabiri Anita McNaught’a verdiği mülakatın ardından,aynı televizyona mülakat veren AB genişlemeden sorumlu komisyon üyesi Stefan Fuele’nin,El Cezire internet sitesine düşen aşağıdaki açıklaması da bu yöndedir,işte o açıklama;
Stefan Fuele, the EU's enlargement commissioner, said that the "reforms are a step in the right direction" to complying with accession criteria.”
Bu açıklamanı Türkçesi şöyledir;
“Avrupa Birliği genişlemeden sorumlu komisyon üyesi Stefan FUELE,reformlar,criterlerin kabulüne boyun eğilmesi istikametinde doğru bir adımdır” demektedir.

Diğer yandan Kandil dağından açıklama yapan malum terör örgütünün elebaşısı Karayılan;“Eğer Katalonya otonomisini elde edersek, silahları bırakacağız ve Birleşmiş Milletler’e teslim edeceğiz.İlan edilen ateşkesin 20 Eylül’e kadar sürecektir” Şeklinde yaptığı açıklama,AKP’nin dağdaki örgütle ne kadar işbirliği içinde olduğunu göstermektedir.
http://www.gazeteoku.org/ulusal-gazeteler/Birgun-Gazetesi.php

Bütün bu gelişmeler,MHP önderi Devlet Bahçeli’nin oy sayımlarının sonuçlarının kesinleştiği saatlerde yaptığı “Türkiye sonu belli olmayan karanlık bir ortama girmektedir” çağrısını doğrulamaktadır.

Ancak bu açıklamanın devamında ”erken seçim” talebi ise gülünçtür.

Çünkü,sayın Bahçeli kampanya süresince,”AKP’nin siyasetleri ile ülkenin bölüneceği” vurgusunu yaparken,Dersim’li Kemal’in bütün kanallarda bunu ret etmesi ile,Bahçeli'nin iddiası halka inandırıcı gelmemiştir.

CHP’nin yaptığı bir diğer muvazaa (şike) da budur.

CHP her ne kadar bütün kadrolarının üstün çabaları ile bir “hayır” kampanyası yürütmüşse de şikesini,işbirlikçiliğini ortaya koymuş,kendisine güvenen kitleleri yetim bırakmıştır.

MHP ise iddialarında samimi bulunmadıysa bunun nedenlerini yıllardır işbirliği yaptığı,asıl amaçları “İslam Kürdistanı,Pontus Rum devletleri kurmak” olan Erbakan’ından Erdoğan’ına köktendincilerle kol kola olmasında aramalıdır.Acilen bu işbirliğinden çıkmalıdır yoksa eriyip gideceği,tabanını Fethullahçı yapılanmaya kaptırdığı,haklı olduğu davasını anlatmakta bile inandırıcı bulunmadığı ortaya serilmiştir.

Bundan en fazla da millet ve devlet kaybetmektedir.
Devletin tasfiyesinin yaşandığı bu günlerde,”Milliyetçi” olmakla övünen,milliyetçiliği bir “görev, imanının parçası” sayan MHP,işbirlikçiliği yüzünden bu gerçeği kitlelere ulaştıramıyorsa, onları inandıramıyorsa,sorumlusunun kendisi olduğunu görmelidir.

MHP’ye Fethullahçılık yakışmamaktadır.İslam-Türk sentezi çökmüştür.Artık Fethullahçılık vardır.
Biraz Nihal ATSIZ okumalarını tavsiye ediyorum.Başka türlü bağımsızlık mücadelesine önderlik etme olanakları kalmamıştır.Aksi halde yaptıkları “Amerikan projelerine ortaklık ve günah savma” olarak yorumlanmaktan öteye gidemeyecektir.
Buna da hem akıl,bilgi hem de cesaret lazımdır.
MHP’de bu olgu henüz görülmemektedir.

Neyse MHP'liler fazla takmasın,ben zaten MHP'li değilim:))

Bir NATO ordusu olan TSK’nın komutanının, NATO orduları komutanı olan ABD Genel Kurmay Başkanı olduğu,Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana Atatürk’e düzenlenen suikastların bile arkasında ABD-İngiltere ve işbirlikçileri AB devletleri olması gerçeğinden hareketle,”Ordu ile bağımsızlık ve demokrasi mücadelesinin verilemeyeceği ortadadır”.

Tümgeneral Atilla GÜRDERE Ağlama duvarında.
İsmet paşa döneminden bu yana ordu içinde çöreklendirilmiş Alevi maskeli dönme Ermeni, Kudüs’ün ağlama duvarlarında gözyaşları döken Sabetayist Yahudi ve diğer Yahudi yapılanması,ve Said-i Kürdi okulundan yetişmiş “İlluminatör-Nurcuların” oluşturduğu sağ partilere yandaş medya üzerinden veya re’sen danışmanlık yapan emekli-çalışan, darbe senaryoları teslim eden İslam Kürdistancılarının içinden seçilmiş komuta kademesine sahip bir TSK komuta kademesinden herkes umudu kesmelidir.

28 Şubat 1997 Refah-yol hükümetini,erbakan'ın ve Çillerin gizli ilişkileri bahanesi ile düşüren ve mitinge katılan bir kadının baş örtüsünü açarak,şiir davasını açıp Recep Tayyip Erdoğan'ı cezaevine tıktırıp mağdur ederek,ordunun DİN DÜŞMANI" olarak görülmesini sağlayan kişi Çevik BİR paşa bakın ne iş yapıyor?

ŞOK,ŞOK,ŞOK!!!
Recep Tayyip Erdoğan'ın danışmanlığını yapıyor!!!!
"Seni kazığa oturturum" dediği eski İç işleri bakanı Meral AKŞENER hanım açıklıyor;

Sonra buyurun bu "Vatan Kurtaran Ordu,10 Kasım 1938'deki darbede,27 Mayıs'ta,12 Mart'ta,12 Eylül'de,28 Şubat'ta ve 28 Nisanda neyi kurtardı" diye, nasıl sormadan bekleyebilir, yazıyı böylelerine yakışır şekilde pembeye boyamadan ve böyle yazı yazmadan durabilirsiniz?

Yani adamlar devleti, çiftlikleri yapmış malı götürüyorlar bizler de vatan millet ayağına telef ediliyoruz. Bundan başka ne sonuç çıkarılabilir ki?

Neye hizmet ettiği belli olmayan Kore’den Kıbrıs’a,subayından Er’ine hiçbir çıkarımız olmayan yerlerde yok yere kıyılan fedakâr şehit askerlerimizden, sağ-sol çatışmalarından Türk-Kürt çatışmalarına her birisi Türk milletinin çiçeklerini toplamaya, kıydırmaya yönelik senaryoların işbirlikçisi olan,ordu-siyaset ve iş dünyasını ele geçirmiş bu ihanet çemberinin kırılması için halkımız yeni bir kurtuluş savaşı vermek zorundadır.

Bu işbirlikçilerle, ne milletin birliğinin ne de devletin bütünlüğünün korunamayacağı ortadadır.
Halk yeni arayışlara itilmiştir.

Tek çare “Türk Sol’u” olan sosyalist ve ırkçı olmayan değerleri savunan yapılanmalar olarak görülmektedir.

Saygılarımla;

Keykubat
http://keykubat.blogcu.com/gitti-gidiyor-turkiye-gidiyor/2088857
Yukarıdaki linki tıklayarak üç yıl önce bu günleri yazdığımı okuyabilirsiniz.
Seçim'de Hilenin KANITI;
http://www.odatv.com/n.php?n=iste-secim-hilesinin-acik-kaniti-1509101200
İŞTE OYUNA SAHİP ÇIKAMAYAN CHP Örneği;
Ordu'da Depo'dan çıkan 222 HAYIR oyunu içeren seçim sandığı rezaleti için;
Yazım desteksiz kalmadı.Sekiz gün sonra Aslan Bulut geniş bir yazı hazırlamış;TIKLA

22 Mayıs 2010 Cumartesi

CHP DE TAKKE DUSTU KEL GORUNDU


CHP’DE TAKKE DÜŞTÜ KEL GÖRÜNDÜ

Deniz Baykal’a düzenlendiği iddia edilen malum,kaset olayı ile ilgili olarak meydana gelen gelişmeler sonucunda sayın Baykal CHP genel başkanlığından istifa etmişti.

Olayla ilgili olarak sayın Baykal,istifasını açıkladığı konuşmasında Fethullah Gülen’den değil AKP’den kuşkulandığını belirtmişti.

Günlerdir CHP kendisine geri dön çağrısı yapmış ancak, bazı CHP’li gençlerin evinin önünde açlık direnişleri,gösteriler yapmalarına rağmen yapılan anketler Baykal’ın geri dönmesinin istenmediğini ortaya koymuştu.

Doğal olarak da yaklaşan parti genel kongresi nedeniyle de yerine yeni adayların kendilerini açıklaması gerekmiş,yapılan kamuoyu anketlerinden de sayın Kemal Kılıçdaroğlu adı öne çıkmıştır.

Sayın Kılıçdaroğlu,malum emekli bir hesap uzamnı ve emekli bir devlet memuru.Son dönemlerde bazı televizyon şovları ile halka takdim edilmiş,bu şovlar birkaç AKP’li milletvekilinin istifası ile sonuçlanmıştı.

Ancak,sayın Öymen’in yaptığı bir konuşmada “Dersimde analar ağlamadı mı?” sözü üzerine,parti arkadaşı Öymen’in,kendi oy tabanı olan Tunceli’lerin ısrarları üzerine istifasını isteyecek kadar ileri gitmişti.

Neydi bu “Dersim’de ağlayan analar” konusu?

İlki,1921’de İngiltere desteği ile çıkarılan Koçgiri isyanını bastırmaya gelen Atatürk’ü öldürmek için suikast düzenlendiği meşhur Ali Galip olayı ve ardından bu isyanın bastırılması.

İkincisi,1937’de genç cumhuriyetin halkı ağa ve pirlerin kulu olmaktan kurtarmak için yapılan toprak reformları,köylere okul,yol getirilmesi projelerinden işbirlikçi,faşist,feodal Dersim ağalarının saltanatlarını kaybetmekten korkmaları ve Yunanistan’da sürgün bulunan dönme Ermeniler,İstanbul Fener Rum ve Ermeni patriklerinin işbirliği ile Seyit Rıza’nın gene İngiltere’nin desteği ile çıkardığı isyan.

Tunceli’lilerin iddialarına göre,Atatürk,isyana katılanların tümünün öldürülmesini ve halka soykırımı emretmiş de İsmet paşa soykırımı önlemiştir.Bu konuda hiçbir kayıt yoktur.

İsmet paşanın her başbakanlıktan alınışında bir Kürt isyanı çıkması,İsmet paşanın,Atatürk’ü isyanlarla korkutma taktiği gözden kaçmayacak kadar açık bir olaydır.

Bu isyanın bastırılmasının ardından Atatürk’ün İsmet İnönü’yü Başbakanlık,CHP Genel Başkanlığı ve tüm resmi görevlerinden alarak,Erzincanlı yakın korumalarının eşliğinde İstanbul Büyükada’ya zorunlu ikamete mecbur etmiştir.

Bu siyanın isyanın ve İsmet paşanın görevden alınmasının ardından,Atatürk’ün sağlığının bozulmaya başladığına da dikkat çekmek isterim.

1938’de tekrar patlayan isyanın,Atatürk’ün Ermeni yetimlerinden evlat edindiği manevi pilot kızı Sabiha Gökçen’in de uçakla katıldığı,Munzur dağlarında bombardımanları içeren Celal Bayar idaresinde General Abdullah ALPDOĞAN’ın komutasındaki başarılı bir isyan bastırma olayı.Bu son isyan Ata’nın ölümünden 18 gün önce yani 22.Ekim 1938’de bastırılır.

Sonuç olarak,İsmet paşanın yer almadığı bir bu bastırma olayında Tunceli’lilere soy kırım yapılmamıştır.İsyanın elebaşları idam edilmiş,katılanların çoğu da cezaevlerine konulmuş veya sürgün edilmişlerdir.Çünkü,halen yaşamaktadırlar.Demek ki İsmet paşa bu olaylarda kendine paye çıkarmıştır.

1946’da Celal BAYAR ve Adnan Menderes’in DP’yi kurmalarından sonra,İsmet paşa’nın Menderes’e;

-“Doğuda da örgütlenecekmisiniz?” diye sorması,onun,Kürtler üzerindeki etkisinin kırılacağı korkusu yaşadığına açık bir delildir.

Bu dönemde Atatürk’ün bütün kurucu arkadaşları ile arası İsmet paşanın dedikoduları yüzünden bozulmuş,yakın koruması Topal Osman da Trabzon Milletvekili Ali Şükrü olayının ardından öldürülünce ,koruması da İsmet paşa’nın önerdiği Kürtlere geçmişti.

Bunlar da,bildiğim kadarı ile Erzincan cıvarı Alevi Kürtleri Dönme Ermenilerden başkaları değildi.Yani İsmet paşanın adamlarıydı.

İşte sayın Öymen,bu ciddi bir iç savaş sırasında ölen askerlerin ağlayan analarını kastetmişti.

Peki sorun neydi?

Onlar,Atatürk’e karşı “Sosyalist Kürt Devrimi” yaptıklarını iddia ediyorlardı.

Bu nasıl bir “sosyalist devrimdi?” derseniz,geçenlerde Samsunda kendisine yumruk atılan toprak ağası Ahmet Türk’ün bu gence “Faşist” demesi olayındaki gibi bir devrimcilikti.(!)

Dersim halkını “eşit,hür vatandaş” yapan cumhuriyet yasalarının bilincinde olmayan halkın,feodal işbirlikçi faşist ağalarının kıikırtmaları ile girdikleri emperyalist İngiltere destekli bir "devrimcilikti." (!)

Şunu biliniz,sosyalist devrim asla “feodal temelli ,emperyalist destekli” olamaz.Kesinlikle,”özgür” halkın,özgür işçi sınıfının,veya köylünün ,feodal toprak ağalarına,ruhbanlarına,işverene,küresel sermayeye ve yerli işbirlikçilerine karşı yapacakları bir savaşa “devrimci savaş” denilir.

Oysa Kürtler halen pirlerin,şıhların ve toprak ağalarının kullarıdırlar.Özgür bir birey olarak,kendi özgür iradelerine dayanarak oy dahi kullanamamaktadırlar.Şeyhleri cennetten bahçeler,ağaları paralar vât eder,oylar buna göre verilir.

Atatürk bu isyanı bastırmakla bir “Derebeyliği yıkmış,feodallerini sürgün etmişti.” Bu devrimciler(!) ise feodal,işbirlikçi sahiplerine ağıtlar yakmışlardı.

“Odam Kireç Tutmuyor” adını taşıyan bu ağıtın aşağıdaki mısralarına bir bakalım;

“N’oldu ağama n’oldu,

Sararıp benzi soldu,

Ağama burdan gideli,

Bu yerler viran oldu.”

İşte bu ağıtlarla işbirlikçi,feodal ağalarının geri dönmesi için mitingler dahi yaptılar.

Bu isyanların bastırılmalarına karşı,işbirlikçi feodal güçlerin duydukları kin ve nefretlerini,kendi halkına iyi bir şeymiş gibi kabul ettirip,meşhur “Dersim Yeminini” yaptırmışlardır.

Bu yemin,”Devletin içinde örgütlenerek devleti içeriden yıkmayı hedefleyen” bir yemindi.

Büyütmek için resmi tıklayınız.

Oysa,17 Haziran 1937 Perşembe Son Posta Gazetesi “DEREBEYLİĞİN SON OCAĞI DA YOK EDİLİYOR” başlığı ile çıkmış.

Türk camiasının her bucağında olduğu gibi Tunceli’nde de yeni ruh,medeniyet ve terakki ruhu hakim olacaktır.Asiler sıkı bir çembere alındılar.Tunceli’nde kahraman kuvvetlerimiz vaziyete hakimdir,asiler sığındıkları sarp dağlarda imha ediliyorlar.

Cumhuriyet Türkiyesinin azimli ve kudretli idaresinin asırlardan beri ıslahat göremeyen Dersim havalisinde medeniyet ve ümran tesis etmek için harekete geçtiğini muhterem başvekilimiz bildirmiştir....DE.Talu’ya ait,Dersim meselesi tarihe karıştı balıklı bir yazı ile,olayın “Derebeyliği ortadan kaldırma amacı olduğu” vurgulanıyordu.Yani,yukarıda da tekrar ettiğim gibi,Tunceli halkını eşit özgür insan yapmanın önünde engel olan emperyalist İngiliz işbirlikçisi,faşist feodaliteye karşı bir savaştı bu.

Erciyes Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyeleri’nden,AKP yandaşı, Prof. Dr. Metin Hülagü’nün yazdığı “İngiliz Belgeleriyle Vahdettin ve Osmanlı Hanedanı” adlı kitapta yer alan belgelere göre;

“-İngiltere,Almanya ve İtalya İsmet İnönü ile çalışmak istiyorlardı ve Atatürk’e düzenlenen 19 suikastin arkasında bu ülkeler ve işbirlikçileri vardı.” Deniliyor.

Yani,15 yıl boyunca çıkarılan isyanlar boşuna değildi.Lozan antlaşmasını imzalamayan Amerika, Birinci Dünya Savaşına girerken,halkını "Ermenileri kurtarmakla” kandırarak savaşa ikna etmişti.

Oysa,Almanya ve İtalya’nın savaş masraflarını kendisi karşılamış,bu ülkeleri savaşa o teşvik etmişti.

Sevr antlaşması ile de Trabzon,Erzurum ve çevresini de Ermenistan’a babasının malı gibi bağışlamış, İtalyanların Anadolu'da toprak ’şgalinin önleme bahanesi ile de Yunan ordusunu Anadolu’yu işgale sevk etmişti.

O,bölgede kendisine askeri üsler sağlayacak Sevr’in peşindeydi ve Avrupa’daki piyonları olan Almanya ve İtalya,onun projelerini bozan Atataürk’e bu yüzden komplo kuruyorlardı.

Kürtler ve Alevi-Sünni,sol maskeli dönme Ermeniler,Rumlar,saltanat yanlıları,ruhbanlar ve liberaller de doğal işbirlikçileriydiler ve Atatürk’ü bitirmekte de başarılı olacaklardı.


Tunceli 1992 kışı

Sonunda,14 Mayıs 1950 seçimlerinin ardından,ABD’nin isteği üzerine Said-Kürdi de dahil olmak üzere, 1923’den Atatürk’ün ölümüne kadar çıkarılan 28 isyanın, idam edilmeden sürgüne gönderilmiş veya hapsedilmiş işbirlikçi faşist elebaşları,ve işbirlikçi Dersim ağaları da gene bir Aydın’lı toprak ağası olan ABD hayranı,işbirlikçi Adnan Menderes hükümeti tarafından çıkartılan af yasası ile serbest bırakılmışlardı.

09.Kasım 1938’de Atatürk’e hasta yatağında darbe yapan İsmet İnönü –Fahrettin Altay ikilisi,altı ay iki gün sonra,12.Mayıs 1939’da,Atatürk’ün sağlığında “kesinlikle uzak durun,kaçının” dediği İngiltere –Amerika Kredi antlaşmasını bir de “ABD ve İngiltere’ye sadakat yeminini “ de içeren bir belgeyi de imzalamasıyla, bağımsızlığa veda ediyorduk.

Dört ay sonra Fransa,ardından Almanya,SSCB de bunlara ekleniyordu.Bu dönemden başlayarak,İsmet paşa,Atatürk’ü devirmek için kullandığı,onu 15 yıllık iktidarı boyunca çok sayıda suikastlerle, isyanlarla öldürmeye çalışmış,bu işbirlikçi,faşist,dönme Ermeni feodallerini ve kullarını devletin her yerine yerleştiriyor,yurt dışına kurslara gönderiyor,onun mirası olan CHP’yi TDK ve TTK’ları,şirketlerini bunlara teslim ediyordu.

Onun mirasını sorunsuzca, rahatça yemeyi,halkı daha kolay sağmayı sürdürmek için de hepsi birden “Atatürkçü”(!) kesliveriyorlardı.

Oysa Atatürk bu konuda;

“”Kanunlarımıza uymak şartıyla, yabancı sermayeye gerekli olan teminatı vermeye her zaman hazırız. (IMF ve Dünya Bankası koşullarından söz etmiyor Mustafa Kemal) Yabancı sermaye çalışmalarımıza eklensin ve bizim ile onlar için, yararlı sonuçlar versin. Geçmişte, tanzimat devrinden sonra yabancı sermaye, üstün hakları olan bir yere sahipti. Devlet ve hükümet dış yardımların jandarmalığından başka bir şey yapmamıştır. Her yeni millet gibi Türkiye bunu uygun bulmaz. Burasını esir ülkesi yaptırmayız.!!!”” Diyerek görüşünü belirtmişti.

İsmet paşa’nın devleti bir İngilzi-Amerikan sömürgesi yapması yetmiyor,Atatürk’ün devrimlerini de ortadan kaldıracak “köktendinci yapılanmanın ilk hazırlıklarını,1947 yılında,tarihçisi Cemal KUTAY’a hazırlatıyordu.

İsmet paşa talimatlı Cemal KUTAY, İsmet Paşa Türkiyesini,Aralık 1994’de yayınlanan Taraf Dergisi, 2-8.sayfalarında gün ışığına çıkarılmış bir makalesinde bakın nasıl tanımlıyordu;

Bizim vazifemiz... Türkiye Cumhuriyeti’ni yok etmektir. Her ne surette olursa olsun yok etmek ve sünni İslam devletini kurmaktır” biçiminde yayın yapmak noktasına getirmiştir.”

Yani,Atatürk Türkiyesini yok etme kararı.

Peki,nerede kaldı İsmet paşanın “Atatürkçülüğü”?

Ayrıca,II.Dünya Savaşına ülkeyi sokmadığı,misak-ı Milli siyaseti gütmediği yönünde yapılan eleştirilere;

“-Evet,sizi savaşa sokmadım,ama babasız da bırakmadım” diyerek kendini yüceltmiş,TBMM’den “onur ödülü” verilmesini sağlayarak, kendisini takdir ettirmeyi de başarmıştı.

Bu fikre bakılırsa,Atatürk ve İsmet paşanın kendisinin de yer aldığı,ülkemizi işgal etmiş emperyalistlere, uşakları olan Yunanlılara,Ermeni komitacılara karşı halkı Kurtuluş Savaşına sokarak bir çok insanı “babasız” bırakarak “ bütün TBMM üyeleri ,savaşa katılan kadınından çocuğuna herkes suç işlemişlerdi”.(!)

Yani,İsmet paşanın aklına göre,çocukları babasız bıraktığı için Kurtuluş savaşı dahil o tarihe kadar yapılmış bütün savaşlar bir suçtu.

Peki,her başbakanlıktan alınışında,kendisinin dış güçlerle işbirlikçiliğini yaptığı Kürt isyanları Kürt ve Türk çocuklarını babasız bırakmamış mıydı?

Güler misin ağlar mısın?

İşte,Tunceli’lileri kızdıran Onur Öymen’in de dediği buydu.

Stalin,Mussolini, veya Hitler;

“-Bu Türkiye, neden sıkıştığımızda bizim yardımımıza koşmuyor,bir kulağını çekiverelim” deyip aşağı doğru birkaç ordusunu indirmedikleri için İsmet paşa çok şanslıdır.

1943’de Rusların,Almanları Moskova’dan kovmalarını gece yarısı uykusundan uyandırılarak öğrendiğinde,İsmet paşa “korkusunun yarattığı baskıyı”,sabaha kadar geçirdiği gülme kriziyle göstermiştir.

Diğer yandan,1947’lerde ABD’ye kursa giden subayların çoğu,İsmet paşa tarafından seçilmiş bu kökenden gelenlerden oluşuyordu.

Geçenlerde Rauf Denktaş’ın bir beyanatında açıkladığı,Kıbrıs’a, Kimmeryalı Barbar Conan’dan esinlenilerek “Ali CONAN-ÇONAN” ve “AĞRI gibi Ermeni tarihi kokan “kod adlarıyla” çıkan Fazıl Küçük ve arkadaşları bu iddiaya delildirler.

Bu grubun bir diğer kolu da ülke içinde Türk kökenli, “solcu avına” çıkarılıyor,Nazım Hikmet hapse atılıyor,İstanbul’da ilk İmam Hatip kursları açılıyor,ve faşist, köktendinci yapılanmaların başına geçiriliyordu.

Yani,Atatürk Türkiye’si” çoktan bitmiş yerini,dönme Ermenilerin idare ettiği,takiyyeci, “Gizli Hıristiyan” bir devlet almıştı.

Kıbrıs’ta bu avda başarı sağlanıp,etkili bir “faşist yapılanma” kurulduğunu gururla gören emperyalist ABD’nin başkanı Johnson,1960 sonrası başkan olduğunda, İnönü’ya yazdığı bir mektup ile başlattığı kayıkçı kavgası ile Ermeni konusu tekrar gündeme getirilerek,1968’de kurdukları ASALA ile,1973’de iki elçilik görevlimizin öldürülmeleri ile dünya kamuoyunda Ermenileri tavlama-güçlendirme “ siyaseti başlatılıyordu.

Amaç,güney Kafkasya’da Amerikan kuklası bir Ermenistan ve Kürdistan kurmaktı.YaniVilson’un Sevr planında ABD’nin ısrarıydı.İşbirlikçisi de dönme Bitlis Ermenisi,sonradan Malatya’lı,İzmir Amerikan Koleji mezunu İsmet paşaydı.

1988’e kadar sürecek olan bu siyasetlerde, derin devletimizin (!) bir tek ASALA militanını yurt dışında tasfiye ettiğine tanık olamıyoruz.Hatta Lübnan’da direnişçi kabile reislerinden de yardımlar dileniyoruz eski,Osmanlı adına.

05.Mayıs 1980’de ihtilal öncesi “M.İ.T” veya derin dönme yapılanması tarafından yurt dışına kaçırılan Abdullah ÖCALAN,ÜÇ AY SONRA 06.Ağustos 1980’de PKK,GEKO ile İngilterede “ortak mücadele” kararı alıyorlardı.

1992’de Özgür Gündem’in sahibi Yaşar Kaya,”Kürt halkı Türk solunun arasında devlet yürütecek kadar eğitilmiş, güçlenmiştir.Artık Türk solunun desteğine ihtiyacı yoktur." demecinin ardından Cumhuriyet gazetesi ikiye bölünüyordu.

İşte bu yemine sadık kalınarak izlenen sinsi ihanet projelerine dayalı siyasetlerle;

Günümüzde,Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde,ABD-AB destekli dönme Ermenilerin elebaşlığında, geçen yılın sonunda Avrupa Parlamentosuna ,yukarıda bahsettiğim Dersim İsyanlarının bastırılması nedeniyle,Atatürk’ü “Dersim Soykırımcısı” olarak kabul ettirmek için verdikleri önergeye ve ” Avrupa Alevi Konfederasyonları” adı altında kurdukları kuruluşlarda CHP’li,bağımsız ve diğer “sol görünümlü bazı partililerin mensuplarının AB’li parlamenterlerin destekleri ile “bağımsızlık” isyecek kadar ileri giden talepleri de göz önüne alındığında,Kılıçdaroğlu ve oy kitlesinin aynı zamanda PKK-BDP ile kol kola da olması da eklendiğinde geldiğimiz noktanın korkunçluğu ortaya çıkıyor,devletin yıkılmasındaki “son aşamaya” geliniyordu.

Sayın Kılıçdaroğlu’nun,CHP’li Örsan’ın yukarıdaki sözüne “Sözünü geri al” baskısı yapmasının ardından, Deniz Baykal’ın müdahalesi sonrasında,”Genç Cumhuriyetin kuruluşunda oluşmuş gerici,feodal bir hareketti tanımına sadık kalıp kalmayacağı,gerçekten “Atatürk’çü mü ? yoksa Sevr’ci mi ?” olduğunu çok yakında göreceğimiz inancındayım.

İşte,CHP’nin başında bulunan Deniz BAYKAL şapkasının düşmesi sonucu,CHP’de görünen kel, asırlardır, Grek, Rus,İngiliz,ABD ve diğer batılı güçlerle Osmanlı'yı bitirmekte işbirliği etmiş “Dönme Ermeniler’dir.”

Onur Öymen’e gösterdikleri tepki onların bu yoldan bir adım geri dönmediklerine apaçık bir işarettir.

AKP’nin arkasında da ,Kurtuluş Savaşına asker bile göndermemiş,Şeyh Sait ve Halidi tarikatı kökenli uçları Ağrılardan Süleymaniye’lere kadar uzanan “Sünni Kürt,Rum,Gürcü,Çerkez,Ermeni ve GREK-Yunan ve patrikhanelerinin işbirliği vardır.

İngiltere ve ABD’nin SSCB döneminde Sibirya Türkleri ve Tatarlarına kadar isyan çıkarma amacı” ile Sibirya’lara gönderdiği ve Stalin’in sınır dışı ettirdiği Ermeni dönmesi, Bitlis’li İlluminator (Nurcu) Said-i Kürdi (Nursi) ve ardılı Fethullah Gülen yapılanmasından oluşan C.I.A ve Pensilvanya kumandalı AKP-Saadet Partisinden oluşan “Sağcı-dönme- Kürt Bıçağı” ile,diğer Bitlis’li dönme Ermeni İsmet paşa’nın tayfası olan “Atatürk’çü (!)-Alevi Kürt’ü (!)-maskeli” takiyyeci, dönme Ermenilerin idaresinde işbirlikçi,faşist,ırkçı,Solcu –Atatürkçü (!) maskeli Dersim Bıçağı” birleşmiştir.

Oluşturulan “BİTLİS MAKASI”nın Türkiye Cumhuriyetini bölme hareketine geçmesi artık an meselesidir.

1950’de Fevzi ÇAKMAK’ın fahri başkanlığını yaptığı Millet Partisinin,1970’de Prf.Muammer AKSOY’un,son olarak da Hüsamettin CİNDORUK’un başkanlığını yaptığı Demokrat Partinin internet sitesinin ana sayfasında yayınlanan “İnönü Celal Bayar Muvazaası-Şikesi”nin son bulacağına dair hiçbir işaret de yoktur.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun,Şeyh Sait’in soyundan olan ve işbirlikçi siyasetini sürdüren AKP’li Dengir Mir Mehmet Fırat’ları yiyen “televizyon şovu”,R.Tayyip Erdoğan’ı N.Erbakan’ın yerine hazırlayan şovlarını andırmaktadır.

Tarih şüphelerimin haklı mı haksız mı olduğunu kısa sürede gösterecektir.Umarım ben yanılırım ama “KEL GÖRÜNMÜŞTÜR.”

Umarım görünen kel ,ülkemizi bazı okyanus aşırı ülkelerin “askeri üsleri haline getirecek”,bölge halkını ve Türk Milletini köleleştirecek bölünmelerin yaşanmayacağı,anti emperyalist,hak ve özgürlüklerin öne çıkarıldığı,halkların kardeşliğini esas alan,işsizliğin önleneceği,çocuk evliliklerinin ve kulluğun kaldırılacağı çalışmaları içeren yapıcı siyasetlere yelken açıldığı bir Türkiye’ye doğru giden yolu işaret eder.

Aksi halde,2011 seçimlerinden sonra kara günlere hazır olun derim.

Adilyargıc