SEÇİMLERİN ARDINDAN ÜLKEMİZDE VE DÜNYADAKİ GELİŞMELER
12.Haziran.2011 genel seçimlerinin ardından, meclis te tatilde olduğundan yeni seçilen milletvekilleri halen mazbatalarını almaya devam etmektedirler.
Diğer yandan terör örgütü endeksli BDP’nin “6”, CHP’nin “2” ve MHP’nin “1” milletvekilinin durumları ise yavaş yavaş kesinleşmeye başladı.
Önce BDP milletvekili Hatip Dicle’nin terör örgütü ile derin bağlarından dolayı aldığı 20 aylık hapis cezası gerekçesiyle milletvekilliğinin düşürülmesini diğer milletvekillerinin de cezaevinden çıkmalarını ve vekilliklerini engelleyen YSK kararı takip etti.
Bunu da Mehmet Haberal ile başbakan RE.T.E.’ye karşı “ayağa kalkmama suçundan” sanık generalin milletvekilliklerinin reddi izleyecek gibi görünmektedir.
İşte bu nedenle BDP ile “kader ortağı” olan CHP ve MHP ise mecburen Hatip DİCLE’yi savunma durumunda kaldılar. İlk açıklama CHP’li bayan Tamaylıgil’den geldi ve “yargının siyaseti belirleyemeyeceği” iddiası ortaya atıldı.
Oysa bütün hesaplar önceki genel seçimlerde AB-D baskılarıyla meclise sokulan BDP’li Sabahat Tuncel’in durumu göz önüne alınarak yapılmıştı.
AKP’nin YSK’sı ise bu resti görmüş ve Dicle’yi düşürerek Diyarbakır’dan bir AKP milletvekili daha çıkararak bundan sonra olacakların ilk işaretini vermiş oldu. Bu durum daha çok su kaldıracak gibi görünmektedir.
|
Nazımiye'de Saldırı sonrası |
Mesela bu kararların ardından ülkemizde meydana gelen olaylara baktığımızda her şey ortadadır. Kemal Kılıçdaroğlu’nun memleketi olan Nazimiye yakınlarındaki bir köy yakınında karayoluna önceden yerleştirilen uzaktan kumandalı bir bomba polis otosunu 20.m öteye fırlatmış, parçalarını 200.m. uzağa uçurmuş, içinde bulunan
Hakan Yavuz ile Gökhan Büyükaslan adlı iki polis memurunu şehit etmiştir.Topraklarında dinlensinler.
Mersin’de polis karakoluna yapılan bombalı saldırıda bir polis yaralanmış ve maddi hasar oluşmuş, Diyarbakır’da üç yere ses bombası atılmış, AKP il başkanının çocuğu kaçırılmış, AKP’den istifa etmesinden sonra geriye verilmiş, başbakan hakkında şikâyetler, eleştiriler uzayıp gitmiştir.
Buraya kadar olayların yorumlanmasında AB-D ülkeleri nasıl 1968- 1980 arasında “tam bağımsızlık ve sömürge karşıtlığını savunan solcuları ANARŞİST” ilan ettiyse gene aynı siyasetle ANARŞİST ilan edilecekler listesine bu defa MHP de girmek üzeredir. Ancak MHP seçimler öncesinden tedbirini almış ve gece yarısından sonra veya geç saatlerde yayınladığı programlarda solcuları “inceden” hedefe oturtmuştur.
CHP ise 12 Eylül sonrası yeniden kurulmasından bu yana hazırladığı “Kürt açılımı projeleriyle” zaten halkın gözünde yediği “PKK’lı, Kürtçü” damgasını daha silememişken tekrar onlarla kader birliğine sürüklendiğini görememiştir bile. Her iki muhalefet partisine de dayatılan görevler bunlar olsa gerekir. Seçimlerden önce Kılıçdaroğlu’nun bir Tv kanalında kendisine sorulan;
- “Ülkenin bölünme tehlikesi var mı?” sorusuna;
- “Böyle bir tehlike yok!” cevabını vermesinden işbirlikçiliği belli olmuştu.
Herhalde, Amerikan uşaklığı sağ ve sol muhalefetimiz için geçici bir şey olmasa gerek!
Seçimlerden 50 gün kadar önce başbakan RE.T.E.’nin “Libya’nın işgal edilmesi akıl işi midir?” sorusuna hemen çözüm bulunmuş ve Libya işgali başlatılmış, bu günlerde Kaddafi’yi hizaya getirmeye iyice yaklaşmış olan mason küresel sermayenin ordusu NATO’ya bizim NATO ordusu olan ordumuz da “kerhen” (!) destek vermeyi de sürdürmektedir.
Yakında üç vakte kadar Libya’dan kesin sonuç alacağı kesinleşmiş olan mason küresel sermayenin ülkeleri olan AB-D hem bu ülkede hem de diğer ülkelerde, “50” yıllık diktatör ortaklarını yenileri olan başta bizim Bitlisli yezit Said-i Kürdi’nin adıyla yazılmış saçmalıklar ile yetiştirilmiş, teslimiyetçi papaz imamların yarattığı yarı Hıristiyan Nurcularla değiştirmek niyetindedir.
Hangi İslam ülkesine baksanız “İslam Baharı” adı verilen bu sözde “demokrasi” aslında “köleci- teslimiyetçi” zihniyete sahip sapıtmış köle mason kullarını olayların içinde görürsünüz. Adları ister Fethullahçı ister Nurcu ister başkası olsun hepsi bu mason dininin üyelerdir.
Libya’nın ardından sıranın Suriye’ye sıranın geldiği ise ülkemize göç eden Nurcuların, Yezidi Kürtlerin sayılarının 12.000’i aşmasından ve son olarak bu gün Suriye Dış işleri Bakanının Türkiye’yi suçlamasından, dün Rusya’nın “Suriye’ye müdahaleye karşıyız” beyanından da anlaşılmaktadır.
Öte yandan, 2002 ve 2003’de işgal edilen Afgan ve Irak’tan da yavaş yavaş çekilmekte olan NATO ordusundan görevi devir alacak olan “işbirlikçi yapılanmalar” ise yedi düvele bağımsızlık savaşı vermiş Atatürk edasıyla açıklamalar yapmaktadırlar.
İki gündür Afganistan’in işbirlikçi Cumbabası Karzai efendi ve kurmayları konuşuyor;
-“ABD Afgan topraklarında kendi çıkarları için bulunmaktadır ve terk etmelidir!” diyor ve Taliban ile El Kaide örgütlerini Afgan ordusu ve devleti ile birleşme konularında bir toplantıda birleştiriyordu.
|
Hamid Karzai |
Bu gün Savunma bakanı;
-“Afganistan artık kendi sorununu çözecek güçtedir!”
Eee anladık, malum Obama bunun sinyalini vereli epey oldu zaten ve şimdi zaman doldu ya konuşun bakalım işbirlikçiler, konuşun!
Ama Gazne’de yapılan bir saldırıda bu gün “9” Afgan askeri de öldürüldüğünü de ajanslarda gördük.
Irak ise bir başka alem güler misin ağlar mısın?
AB-D NATO saldırılarını davet eden ve yıllardır işbirlikçilik yapan Ahmet Çelebi’nin tarikatından petrol konularında bakan olan soyadı da Çelebi olan bir işbirlikçi bir haftadır ABD’yi hırsızlıkla suçluyor!
Suç;
“Amerika Irak’ın “18.milyar” ADB Doları petrol parasını çalmıştır geri istiyoruz!” Haydee ne bağımsızlık mücadelesi ama değil mi?
Millet zaten savaşlardan, yokluktan, günde “8” saat verilen kısıtlı elektrikten bırakın dünya ile ilgilenmeyi donunun söküğünü dikmek için sabahı bekler hale gelmiş olduğundan bu “kofti çıkışları” yer mi yer!
Ama durum hiç de öyle değil sadece dün bu gün gene Irak’ta “20’nin” üzerinde insan patlamalarda hayatını kaybetti. Nato askerleri hem Irak hem de Afganistan’da “Er George Baskınları” adını verdikleri gece yarısı baskınlarını ve gündüzleri ev aramalarını da aralıksız sürdürmektedirler. Yani direniş devam ediyor.
Öyle görünüyor ki Araplar işbirlikçi Kürtlere devleti pek de kolay yedirmeyecek gibi görünüyorlar.
Geçen yıldan beri Kuzey Kore’yi tehdit etmeye devam eden ABD ordusu Çin’in tepkisi ile biraz geri adım atmıştı. Bunu Çin ve Amerika’da art arda gelen çok sayıda insanı mağdur eden sel baskınları takip etmiş daha “15” gün öncesinde Çin’de 500.000’den fazla Çinli yeni yerleşim yerlerine yerleştirilmiş, yüzlerce insan sellerde kaybolmuştu.
İnsan sayısı Çin kadar olmasa da ABD’de sel baskınlarından milyarları aşan Dolarlarla ifade edilen maddi ve insan kayıpları yaşamıştı.
Artık deprem, sel felaketi gibi doğal olayları da “savaş türleri” içinde algılamak zorundayız. Çünkü doğaya hükmetmek artık bir gerçektir.
ABD bunlarla da yetinmedi ve iki gün önce ABD sömürgesi olan Filipinler donanması Güney Çin denizinde devriye gezen bir Çin askeri gemisine müdahalede bulundu, ardından Filipinler güney Çin Denizini kendisine ait “Batı Filipinler Denizi” olarak ilan ediverdi.
Tabii ki ortalık karıştı ve hemen büyük ağabey ABD devreye girdi ve “ikili görüşmelere” dayalı bir siyasi çözüm önerdi.
Evvelki akşam Çin’in resmi yayın organı olan İngilizce yayın yapan Çin CCTV9 tv’sinde durum bir saat kadar ikisi Çin’li olmak üzere Filipin Savunma Bakanlığından bir bayan profesör ile Beyaz Saray’dan bir uzman arasında tartışıldı.Küresel sermayenin petrol iştahı konuşuldu.
Sonuç mu sonuç “ikili görüşmelere” devam!
|
Güney Çin Denizi |
Bu ne demek mi oluyor bu ABD’nin Çin’in başına yeni bir sorun daha demek oluyor, Armagedon savaşlarına bir adım daha demek oluyor!
Avrupa kıtasında ise komşumuz Yunanistan’ın iflasına AB’nin “12.milyon” Avroluk yardım kararı Yorgo Papandreu’yu olanlardan “AB’yi” suçlamaya kadar götürdü. Yunanistan durulacak gibi görünmüyor.
İspanya’da sayıları yüzbinleri aşan kitleler işsizlik ve ekonomik krizler nedeniyle hükümeti ve AB’yi protesto ediyor.
Libya saldırısına “İki dünya savaşı çıkardık, bu Haçlı Seferine Katılmayalım” diyen Almanya birden karşılaştığı “EHEC Virüsü” nedeniyle önce İspanyol sonra Polonya ve Romanya hıyarlarını suçladı, sonra temize çıkardı. Fatura 200. Küsür milyon Avro.
İspanya Almanya’dan tazminat istemeyeceğini açıkladı.
Bu arada Almanya’nın 1915 ve 1939’da üstlendiği “iki dünya savaşındaki” rolün Türkiye’ye biçildiğini de son ABD News Week’te yayınlanan Osmanlı Haritasından sonra görmeyenler varsa görsünler.
Siyasetçilerimiz belki de milyonlarca insanın ölümü ile sonuçlanacak pis senaryolardan oluşan bu işbirlikçiliğin sorumluluğu altındadırlar. Ayrıca İran’ın da bu senaryoda olduğunu açıkça belirteyim.
Bu çok sinsi bir şeytan oyunudur. Malum masonlar şeytana taparlar derler!
Görüldüğü gibi küresel sermaye kendi “işgal ve soykırım suçlarını” yasallaştırmak için ortaklık teklif ettiği ülkeleri her ne bahasına olursa olsun zorlamayı sürdürmektedir.
İran bildiğimiz gibi şimdi de savaş- savunma sanayi kurmaya karar vermişler yeni protot tip uçaklarını sergiliyorlar diğer yandan Avusturya’da toplanacak Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu kararıyla ilgilenirken de kadınları hoşnut edecek bazı uluslararası organizasyonlarla da sempati çekmeyi sürdürmektedir.
Ama 2002’de yavru Bush’un ilan ettiği “5” Şer Ülkesi olmaktan halen kurtulmuş değillerdir. İşgali Suriye’den ya da bizden önce mi, sonra mı yerler hep birlikte göreceğiz.
Dünyaya şekil ve düzen veren güçlü ülkelerin siyasetçilerinin yüreklerine merhamet bizimkilerin de bunları önleyecek anlayış ve izanda olmalarını dilemekten başka yapacak bir şey varsa o da halkların küresel sermayenin mallarını protesto edip almamalarını, yabancı bankalarla ilişkilerini kesmelerini, her türlü sivil tepkiyi medenice göstermelerini beklemektir.
Saygılar!
Keykubat/adilyargic