"Türkiye Türklerindir +40" Bloguna Hoş geldiniz!!!

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.
Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.
İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!
Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.
Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Hakkımda

Fotoğrafım
Balıkesir , Bandırma , Türkiye
KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER, BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI PLANLARA RAZI OLURLAR.Keykubat- ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ, ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ, ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR. VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE SAHİP,HER TÜRLÜ EMPERYALİZME KARŞI ÇIKIN!!! Keykubat

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Translate

Bu Blogda Ara

26 Aralık 2015 Cumartesi

HÜKUMETTEN TEK İSTEĞİM.

Asker veya Polis güvenlik güçlerimiz, eskiden de bu günde verilen görevlerini tam yaptılar.

Ama siyasi ve askeri iktidarlar arkalarında tam duruş gösteremediler.

Bu çocuklar terör bitsin diye hayatlarını ortaya koymaktan çekinmiyorlar.

Yarın AB-ABD baskılarıyla başkanlık konusunda pazarlıkta anlaşılıp her şeye sünger çekilirse bu çocukların hakkını kimse ödeyemez.
İleride bu ülke için şehadet şerbeti içmek isteyen adam da bulmakta epey güçlük çekilir.

Hükumetten tek isteğim şu terör olayını ne yapı edin bitirin ve bu güne kadar akan kanlar, verilen canların ruhları ve aileleri huzur bulsun.
Devletin acz içinde olmadığı bir şekilde gösterilsin. Emperyalizmin her isteğine 13 yıl boyunca her şekilde hizmet edildi.

Kürtlere, Kürtçülere ABD-AB'nin istedikleri her şey verildi buna rağmen tatmin olmadıkları gibi ayrılıkçılıkta diretmeye başladılar ve durmadan kan akıtıyorlar.


Fransa'da bir bomba patladı, bütün Avrupa ülkeleri sınırlarını kapattı, Fransa altı aylığına olağanüstü hal ilan etti, bütün özgürlükleri kısıtladı.

Bu durumda bizi eleştirecek halleri de kalmadı.

Bunun karşılığı da toprak bütünlüğümüzün tanınması ve terörün son bulması olsun.

Şu yetim kalan yavrucukların gözyaşları için yapın bunu.

Askerlik ve polisliği "işin fıtratında var, o mesleğe girmeseydi" şeklinde yorumlamak" yapılacak en aşağılayıcı, en düşmanca, en yoldan çıkmış yorumdur.İnsan bir yudum ekmeği nerede olsa bulur.

Milyonlarca kağıt toplayan, hamallık eden, temizlik yapan insan var.

Bu biraz da vatan millet işidir.


Bu topraklarda binlerce yıldır eriyip giden nice imparatorluklar, imparatorların adları bile bilinmiyor, Siz de öyle olacaksınız. Hiç olmazsa iyi bir iş yapın da adınız anılsın. Yeterince dile düştünüz zaten.İnanın bu milletin yarısı hala sizden umutlu, terörü bitireceğinize inanıyor, vatan millet için sizi desteklediklerini söyleyen garibanları bari mahcup etmeyin.

Biz mahcup olmaya razıyız.

Biz özür dileyelim.

Yeter ki siz, 13 yıldır iktidar koltuğundan kopmamak için her şeyi yapanlar olarak devletin birliğini, bütünlüğünü huzurunu sağlayın.

Sosyal barışı kurtarın, devleti kurtarın, şehitler olmasın, evlatlar yetim kalmasın, ülkeye barış gelsin.


Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc

21 Aralık 2015 Pazartesi

DIŞ TÜRKLERİ DESTEKLEYECEK HALDE DEĞİLİZ


DIŞ TÜRKLERE SAHİP ÇIKMAK İYİ DE

Dış Türklerin nüfuslarını ve ülkelerini biraz inceleyelim;
Kırgızistan 5.400bin
Tacikistan 7.800bin
Türkmenistan 5.450.bin
Kazakistan 18.milyon
Azerbaycan 9,5 milyon
Özbekistan 31 milyon
Rusya'da da 10. milyon kadar
Toplam =87.650.000
116.000.000 Çin idaresinde Uygur eklediğimizde;
203.650.000 kadar dış Türk var. Bunlar göze görünenler.

Ama hiç birisi tam bağımsız değil, çoğu da başka milletlerin tebaası olarak varlar.
Türkiye, 75 milyon nüfusa sahip. Biz de haçlı sömürgesinden öte değiliz. Bütün her şeyi sorumlusu Amerika, Avrupa ve ülkemizdeki kripto azınlık işbirlikçileri diye bağırıp duruyoruz.
Durumumuz da vahimdir;

Kürtler 15 milyonuz bağımsızlık istiyoruz diye 35 yıldır savaş ilan etmişler, her gün asker polis cenazeleri gırla, devlet memurları görevlerini, halk evlerini bırakıp kaçıyor.
Doğu, güneydoğu Anadolu’da hendekler kazılmış sokaklarda cephe savaşı veriliyor.
Evler orduya yetecek şekilde silah cephaneliklerine döndürülmüş.

Yollara konulan tuzaklarda 500 kg patlayıcıyla tank panzer uçuruyorlar.
Karadeniz'de Pontus, bir yerlerde Çerkez, Ege, Marmara'da Grek/Rum devleti kurma peşinde olanlar AKP içinde.
1980 cuntasının imzaladığı "sekiz eyalete bölünmüş devlet" projeleri B.OP eşbaşkanı hükumet ve cumboşça yürütülüyor.
Devlet 13 yıldır, terör örgütünü ordu yapan bir iktidarın elinde,

Dibimizde Suriye'de 43 terör örgütü, 22 NATO çetesi, 10 kadar da Rus-Çin koalisyon grubu ülke asker yığmış halde.
Hükumetin verdiği asker polis kayıpları ile terör örgütü arasında epey fark var. Her gün kan kaybediliyor.
Uygurlar 115 milyon insan. Tespih boncukları 99'luk mu 33'lük mü olsun diye uğraşacaklarına, Amerika'ya yaslanarak kurtuluş arayacaklarına akıllıca bir siyaset geliştirmeyi denememeleri de kendi tercihleridir.
Ne savaş ne silah sanayimiz ne de ağır sanayimiz var.

Karşımızda dünyanın süper gücü Çin, bizim nüfusumuz kadar askeri 24 satte savaşa sürebilecek güçte.
Altı kıtada Amerika ve Avrupa'ya kafa tutuyor.
Suriye'ye gelmiş hepsine posta koyuyor.
Biz daha Irak'a bir girelim dedik misafirlik üç gün deyip sepetlediler, kıçımıza bakarak çıktık.
Bir mezara bile sahip çıkamadık, PKK korumasında getirdik.
Neymiş "Dış Türkler" siyaseti güdecekmişiz.

Cep delik cepken delik, devlet adamları hem kel hem fodul.
Bir tek komşu devlet kalmamış etrafımızda.
PKK üstünden Kürtlere de hakaretler edilerek ayrılmaya teşvik etmek te cabası.
Yahudi, Hristiyan düşmanlığı hat safhada, halkın birliği bütünlüğü bozulmuş, bölük pörçüküz.
Uygurlar Çin, ötekiler Rus sömürgesi. biz de Amerika, İngiliz ve Avrupa ortak sömürgesiyiz.

Biz de eşeğin ırzına geçtiği aslan gibi “boynumu çevirebilsem” derdindeyiz. Kendimiz faydamız yok.
Aptalca Türk ırkçılığı ve milliyetçilikleri de Amerika’nın Türk dünyasını Rusya ve Çin idaresinden alma hesaplarında bizi figüran “koloni askeri” olarak kullanmak ve kırdırmayı amaçlamaktadır.
Hala anayasadan “TÜRK” adını ve “TÜRK VAYANDAŞLIĞI” tanımını çıkartma derdinde olan işbirlikçi gayri Müslüm hükumet şimdi de bu proje gereğince “TÜRKÇÜLÜK SİYASETİ” gütmeye başlamıştır.

Bunları “10” yıl önceki yazılarımda yazdım ve bu gün gerçekleşiyor ama insanlar hala bu hükumetin Kürt terörünü bitirip Türkistan ve Rusya fetihlerini yapabileceğine inanıyor.
Bu kadar salak bir hükumet ve yandaş bolluğu Müslüman ülkeler ile bize mahsus olmalı.
1992’de Azeri soykırımına Özal’ın ağzına bakan Ebulfez Elçibey’in saflığı sebep olmuş, ortamı Süleyman Demirel kurtarmıştır.

2008’de aynı şekilde Tayyip’e güvenen Gürcistan hala belini doğrultamamıştır. Bunca tecrübeden sonra Amerikancı Kafkas ve Turan siyasetleri uğruna Türkiye hükumetlerinin ağzına bakan ülke de tarihten silinmeyi göze almalıdır.

Kendi kıçımız havaya gelmiş, hiç bir şey yokmuşçasına "dış Türkler" ve Turan siyasetleri gündeme getirenler gerçekten gülünç geliyor bana.
Aklınızı başınıza alın biz sömürgeyiz sömürge.
Bağımsız devlet değiliz.
Takdir sizindir.

Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc

19 Aralık 2015 Cumartesi

TAŞLAYARAK ÖLDÜRME (RECM) TEVRAT GELENEĞİDİR.

Recm/taşlayarak öldürme, peygamber Muhammet'e vahiyle bildirilen Allah emri olmadan, hicret ettiği Medine'de Tevrat'ta olduğu gerekçesiyle Yahudilere uyguladığı, ama Yahudilerin bunu terk etmekte olmalarına rağmen bunu yapması Muhammet'in Medine yaşamında başını çok ağrıtmıştır.
Sonuç olarak sonunda Muhammet'e suikasttan, Kureyşlilerle birlik olma ve Hayber kalesi savaşlarına kadar savaşlara neden olmuştur. Hala de İslam düşmanlığının kaynağını oluşturmaktadır. Ancak recm, Hz. Ayşe 'nin ifk davasında gündeme gelince Ayşe'nin recmine hemen karar verememiş, üç ay sonunda inen ayetlerde de "recm" yer almadığından recm terk edilmiş, İslam'a girmemiştir.

Ancak peygamberin uygulamalarında yer aldığı gerekçesiyle, dine giren devşirme Sabi, Süryani, Yahudi/Musevilerce dine sokulmuş ve Müslüman kırımı sağlanmıştır.
1739'da üretilen Vehhabi İngiliz Mason dini recm uygulamayı ilke edinmiştir.
Günümüzde de Müslüman oldum diyen ama, Tevrat-İncil-Kuran'a birlikte iman eden bazı Yahudi, Musevilerin kurdukları tarikatlarca, İslami olmayan Burka, kara Çarşaf ve recm "İslami" gösterilerek Müslüman düşmanlığında kullanılmaktadır.
 İşte böyle bir haber ile yazıya başlıyoruz.

Bir kaç ay önce Ukrayna'da, güzellik yarışmasına katıldığı için öldürülen Katya adlı bir Ukraynalı genç kızın dramını paylaşmıştım. İnternette Google'ın verdiği tek haberdi ve İngilizce haberde kızın dini kimliği yazılı değildi.
Ancak "Katya" adının da Müslüman adı olmadığını bilecek kadar Müslüman ailede, toplumda büyüdüm, Üniversiteye kadar din eğitimi aldım ve 10 yıldır dini yazı yazabilecek, bunları benimsetebilecek kadar da dünya dinleri ve milletleri hakkında bilgim vardır.
Türkiye'de veya başka Müslüman ülkelerde "Katya" adında bir Müslüman kız ne duydum ne gördüm.
Ama ülkemizde Musevileri, Yahudiler, Musevi Ermeniler ve Rumlar arasında yaygın bir ad olduğunu biliyorum.

Geçtiğimiz hafta gene araştırma yaparken bu haberi daha çok olarak gördüm ve haberde bu zavallı kızın "Müslüman" olarak özellikle belirtildiğine tanık oldum.
Haberde İngilizce aynı şu ifade yer alıyor;
"A 19 year old Muslim girl, Katya Koren, was stoned to death under ‘Sharia law’ after taking part in a beauty contest in Ukraine. They found her dead in a village near her home in the Crimea region-Ukraine."Tıkla"
Dilimize çevirisi;
"Ukrayna Kırım bölgesinde bir köyde ölü bulunan 19 yaşındaki Müslüman kız Katya Koren, güzellik yarışmasına katıldığından Şeriat Yasasına göre ölümüne taşlandı."

Kırım Müslümanı çok gördüm ama KATYA KOREN 
adlısını görmedim. 
Zavallı çocuk hem katledildi hem de üzerinden
siyaset yapılıyor.
Kırım Tatarları Müslüman veya Musevidir. Ama, Katya adı kesinlikle Müslüman adı değildir. Zaten Sanskrit dilinden olduğundan Müslüman dışında Fars, Hint, Avrupa, Kafkas halklarınca kullanılması da muhtemeldir.

Ukrayna'lıların çoğunluğunun Musevi olduklarını, kendilerini Almanlara yakın gördüklerinden Rusya'dan ayrılmak istediklerini bilmeyen var sanki de böyle bir Müslüman düşmanlığına da kalkışmalarını da üzücü buldum.

Oysa Ukraynalılar soy olarak  Alman-Rus, din olarak Musevi ve Ortodoksturlar. Ama Yahudi'den çok Yahudi'ci ve iftiracı olduklarını da ispatlamış oldular.
Bütün dünya bilsin ki, İslam şeri rejiminde "recm/stonning" ayeti Kur'anda yoktur. Muhammet, Tevrat'ta olduğu için Yahudilere uygulamıştır. Yahudiler de bu günün bunun öcünü"Müslüman kılığına girip Müslümanları kötü göstererek almaktadırlar.
Ukrayna'dan henüz ayrılmış Kırım'ın siyasi rejim ilan edip etmediği konusunda bir araştırma yapmadım, ama şunlara dikkat edersek durum aydınlanabilir;
Kırımlılar, 70 yıl SSCB idaresinde yaşadılar.
Ukrayna'ya dahil olan bu bölgede İslami rejim ilan edilmesi mantıksızdır.
Rusya, recm uygulayan İngiliz imali Vehhabi İslam'ından 200 yıldır sıkıntı çekmektedir. En son 1990'lı yıllarda yaşanan Çeçen İnguş olaylarını hatırlatırım.
"Siyasal İslam" olarak bilinen Vehhabi İslam'ının demokratik Ukrayna'dan son yıllarda çıkan ABD kaynaklı olaylardan sonra Kırımlıların Rusya yanında yer alarak Ukrayna'dan ayrıldıklarına dikkat çekerim.Rusya'nın kendi safında yer alan Kırımlıların bu siyasal İslam'ı ilan etmelerine izin vermesi düşünülemez.
Ayrıca, bu bölge Ukrayna'dan ayrıldıktan sonra bir Ukraynalı gazetecinin oraya gidip, yoğun çatışma bölgesinde rahatça bu haberi yapması pek mantıklı görünmüyor. Yani bu Kırım Müslümanlarına atılmış bir iftira olarak görülmektedir.

Vehhabi İslamı korkusuyla Rusya'nın polisine
yaptırdığı Medrese baskınında üzüntülü
bir Kırım Tatarı.
Bu Ukraynalılarda karın ağrısı yapmış olabilir.

Çünkü son haberlerde, Putin'in olağan İslami ibadetlerini yapan Müslümanlardan "sakal ve Hicap tarzı başörtüsü giyenlerin Suudi Arabistan'a gitmeleri yolunda emir verdiği ve Müslümanların dini eğitim aldığı medreselerde polis baskısına uğradıklarını öğreniyoruz.

Katya Koren Yahudi kızının öldürülmesini ise polis zoruyla "16" yaşında Bihal Gaziyev adlı bir Müslüman Tatar çocuğuna yıkıldığını "Haffingtonpost" haber sitesinde görüyoruz. İslama göre recm, çocukların bağımsız yapacağı bir iş olmayıp, cuma namazından sonra cemaat ile yapılır ki Ukrayna'da veya Rusya'da kimsenin buna cesaret edebileceğini sanmadığım gibi Kırımlıların recm yanlısı olduklarına da inanmıyorum.

Sonunda aynı haber kaynağında, Türkiye'de bulunan Kırım Tatar Meclis başkanı Mustafa Abdülcemil Kırımlıoğlu, Katya'nın Rus ve Hristiyan kökenli ve sınıf arkadaşlarınca ırzına geçilip öldürülmüş olabileceğini, Kırım Müslümanlarının fabrikasyon bir iftiraya kurban edilmektedir" dediğini okuyoruz.

Recm işi biraz sıkar anlayacağınız. Ayrıca da apaçık bir iftira olduğu her halinden de bellidir. Yazının linki aşağıdadır.

Taşlayarak öldürme Kur’anda yer almamaktadır. Ancak ile ilgili Recm ayetleri inmeden önce peygambere biat eden, onu önder seçen Medine (Yesrib) Yahudi ve Hristiyanları, kaldırdıkları “recm geleneğini” tekrar uygulamaya soktuğunda pişman oldularsa da geç kalmıştır.
Şimdi Tevrat’ın taşlayarak öldürme ayetlerini ve hangi şartlarda emrettiğini görelim.

Zinaya Recm Uygulamak Tevrat Geleneğidir. Muhammet de Bunu Çok Sevmiştir.

Recm Cezası

Levililer 24. Bölüm;

Lev.24: 10 İsrailliler arasında annesi İsrailli babası Mısırlı bir adam vardı. Ordugahta onunla bir İsrailli arasında kavga çıktı.
Lev.24: 11 İsrailli kadının oğlu RAB'be sövdü, lanet etti. Onu Musa'ya getirdiler. Annesi Dan oymağından Divri'nin kızı Şelomit'ti.
Lev.24: 12 Adamı göz altına alıp RAB'bin kararını beklediler.
Lev.24: 13 RAB Musa'ya şöyle dedi:
Lev.24: 14 "Onu ordugahın dışına çıkar. Ettiği laneti duyan herkes elini adamın başına koysun ve bütün topluluk onu taşlasın.
Lev.24: 15 İsrail halkına de ki, 'Kim Tanrısı'na lanet ederse günahının cezasını çekecektir.
Lev.24: 16 RAB'be söven kesinlikle öldürülecektir. Bütün topluluk onu taşlayacak. İster yerli ister yabancı olsun, RAB'be söven herkes öldürülecektir.
Lev.24: 17 "'Adam öldüren kesinlikle öldürülecektir.
Lev.24: 23 Musa bunları İsrail halkına bildirdikten sonra, halk RAB'be lanet eden adamı ordugahın dışına çıkardı ve taşlayarak öldürdü. Böylece İsrail halkı RAB'bin Musa'ya verdiği buyruğu yerine getirmiş oldu”

Tevrat, Mişna'da rec ayetleri;

TEVRAT RECM AYETLERİ,

Aziz Stefan'ın recm olayı Kilis kapı kabartması. Musa'ya küfür ettiği gerekçesiyle Yahudi Hahamlarınca Kudüs'te recm edilen "İlk Hristiyan şehidi" olduğuna inanılır.


Mısırdan Çıkış 19:13-21:28
Şabbat Sayılar 15:32-36
Levililer 20:13 Homoseksüel ilişki hakkında
Levililer 20:2-5 Molek’e çocuk adayanlar
Levililer 20:27 Büyücülük ve peygamberlik iddialarında bulunanlar
Musanın Kitapları (Deutoronomy) 13:7-11 Çok tanrıcılığa dönme ve döndürme
Levililer 24:10-16 Tanrıya küfür etme
Musanın Kitapları 17:2-7 Zina Deutoronomy 13:7-12 Baştan çıkarma
Deuter (Tesniye): 21:18-21 Anne babaya karşı gelme uyarılara aldırmama
Deuter: 22:!3-21 Bekaretini kaybetmiş biriyle bakire diye evlenmek
Deuter 22:23-24 Kadın recmi çıülık atıp yardım istemeyen Evli kadınla evlilik dışı ilişki, kadın recmi
Deuter:22:25-27 Kimsenin yardım edemeyeceği yerde zorşa tecavüzde erkek recmi
Deuter 13:6-10 Evlat, ana- baba, kardeş, ikinci derece akrabalar dahil din değiştirme halinde recm emreder.

Talmud, boğma, kelle kesme, ölüme mahkum edilenin boğazına kurşun dökme, recm/taşlayarak öldürme gibi  öldürme yöntemlerini tanımlar.
Mişna da recm edileceklerin listesini verir;
Anasıyla cinsel ilişkiye girme
Analığı ile ilişkiye girme
Üvey kızıyla ilişkiye girme
Erkek erkeğe eşcinsel ilişki
Büyük baş hayvanla cinsel ilişki
Kadının hayvanla ilşkiye girmesi
Tanrıya küfür etme
Putperestlik
Çocuklarından birin Molek’e kurban etme
Ruhlarla ilişki kurduğunu açıklama (vahiy alma, bir şeyler öğrenme gibi)
Büyücülük
Şabbat (cumartesi) tatilini uygulamamak
Anne veya babaya küfür etme
Nişanlı genç kıza saldırmak
Birini putlara ibadete ikna etmek, yoldan çıkarmak
Bütün kasabayı yanlışa sürükleme
Diş-erkek büyücü olma
İnatçı ve asi oğul olma"
Tevrat ve gizli kitap Mişna'ya göre recm ayetleri ve hangi konularda uygulanacağını okuduk. Şimdi Kur'an'a geçelim;

Kur’anda Yahudi Recmi Konusu;
Maide Suresi 5:40 Meali ;5: 40- “Göklerin ve yerin mülkünün Allah'a ait olduğunu, dilediğine azap edip dilediğini de bağışladığını bilmedin mi? Allah herşeye kâdirdir.”

Bu ayet, “Allah’ın, yerlerin ve göklerin sahibi olduğunu, sahibi olduğu bu dünyada da dilediğine ızdırap, eziyet dilediğine de bağışlamada bulunacağı” belirtimiştir.
Muhammet çağında da köle sahipleri, aynı anlayışa sahip batıl dinlerin emirleri gereğince, güç kullanarak insanları köle yapabiliyor, ırzlarına geçebiliyor, kölenin eşi ve çocuklarına bu zulmü istediği an yapabiliyor ve öldürdüğünde de sorumluluk hissetmiyordu. Onlar da kendilerini tanrı soyundan saydıkları için böyle hakka sahip olduklarına inanıyorlardı.

Arap emirleri de adlarını zaten Farsça Mihr (Güneş tanrısı Mitra’dan) alıyorlardı, güneşin oğullarıydılar, köleleri, onların eşleri ve çocukları üzerinde her türlü tasarruf hakları vardı,
Muhammet’in kendisi ile evlenmeyi ret eden amcası Ebu Talip’in kızı Zeynep’i ayet indirerek “evlatlığı ilan ettiği kölesi Zeyd” ile evlendirir ve adam gerdekteyken girer altından Zeynep’i alır kendi yatağına götürür. Bu anlayış ta putperestlik anlayışı ile aynıdır.

Nisa 23, ikinci derece (amca,dayı, hala, teyze ile ve çocuklarıyla hatta süt anne çocuklarıyla ve hatta kölenin karısıyla evliliği yasaklamışken) Muhammet’in Rahman ve Rahim Allah’ı ona Ahzap 50.ayeti indirip, “ensest, evlatlığın karısıyla evlilik hakkını” tanımıştır.

Oldukça sapık bir tanrıymış, ki zaten İslam öncesi Muhammet’in coğrafyasında Hristiyan ve Yahudiler dışında herkes ana-baba-abla-kardeş, baba-oğul, ana-kız, her türlü birleşebiliyorlardı.

Bir suçu olmadığı halde bir Yobazı kızdırdığı
için recm edilen Pakistanlı Ferzana
Muhammet’in Allah’ı ile İran’ın güneş tanrısı Mihr/Mir(Mitra) arasında bir fark yoktur. Ki Mihr, İranlılardan insan ve hayvan kurbanını kaldırırken, Allah hayvan kurbanını kaldıramamıştır.
Bu olaylar o zamanın taze Müslümanlarının eski kanla ibadet geleneklerine bağlılıklarının eseri olarak dinimizde kalmış, halk bunda hemfikir olduktan sonra Kurban ile ilgili ayetler inmeye başlamıştır. Genelde ayetlerin inişleri bu şekildedir.
Şimdi, Hz. Ayşe’nin Necm ve Nur surelerinde geçen talihsiz zina isnadından dolayı recm edilmesini önlemek için recm Kur’an’a girmemiştir.
 Bu konuları Kur’an’ın 5. suresi olan Maide Suresi 40. ayet tefsirinde Elmalılı Hamdi Yazır Hocanın kendisinden öceki İslam tefsir, siyer, hadis yazarlarından derlediği bilgilere göre okuyalım.

5:40-NÜZUL(İniş) SEBEBİ: Ebu Hureyre, Berâ b. Âzib, İbnü Abbas ve daha birçoklarından gelen rivayetlerin özetine göre Tevrat'ta İsrailoğulları' ndan zina edenlere recm (taşlanmak suretiyle öldürülme) emredilmişti ve bunu tatbik ediyorlardı.

Nihayet bir gün büyüklerinden birisi zina etmiş, recm için toplanmışlar, fakat ileri gelen seçkinler ve memleketin saygın kişileri kalkmışlar, yasaklamışlar.
Sonra zayıflardan birisi zina etmiş, bunu recm etmek için toplanmışlar. Bu defa da düşkünler gürûhu kalkmış, "Arkadaşınızı recm etmedikçe bunu da etmeyin, ikisini de recm edin" demişler. Bunun üzerine, " mesele zorlaştı, geliniz bir çaresine bakalım" demişler.

Suriye Homs şehrinde Yahudi IŞİD  eliyle eşcinsel erkek recmi
Recmi bırakıp tahmime karar vermişler ki, yünden örülmüş, zifte bulanmış bir kamçı ile kırk kamçı vururlar, yüzünü karalarlar, ters yüzüne bir eşeğe bindirip dolaştırır teşhir ederlermiş.
Peygamberimiz Medine'ye şeref verinceye kadar böyle yapıyorlarmış. Berâ b. Âzib (r.a.) den rivayet edildiği üzere birgün Resulullah Medine'de böyle bir yahudinin dolaştırıldığına bizzat rastlamış, âlimlerinden birini çağırmış, "Sizde zina eden kimsenin cezası böyle midir?" diye sormuş, "evet" demiş. "Musa'ya Tevrat'ı indiren Allah için söyle, kitabınızda zina edenin cezasını böyle mi buluyorsunuz?" deyince, "Böyle yemin vermeseydin söylemezdim, doğrusu recimdir" demiş ve kıssayı nakletmiştir.
Sonra yahudi ileri gelenlerinden Yüsre adında bir kadın Hayber ileri gelenlerinden bir yahudi ile zina yapmış, tutmuşlar, Kureyza oğullarından bir takımlarını Resulullah'a göndermişler, "Sorunuz bakalım zina hakkında ona indirilen hüküm nedir? Korkarız ki bizi rüsvay eder, şayet celd (deynekle vurma cezası) derse tutunuz, recim (taşlamayla öldürme cezası) derse sakınınız" demişler.

Gelmişler, sormuşlar. Ebu Hureyre (r.a.)'ın rivayetine göre: "Şu adam ihsanından (namuslu yaşamasından) sonra nam uslu bir kadın ile zina etti, seni hakem yapıyoruz, hüküm ver" demişler. Bunun üzerine Peygamberimiz kalkmış yahudilerin dershanelerine gitmiş, "Ey yahudi toplumu, bana en bilgininizi çıkarınız" buyurmuş, onlar da Abdullah b. Sûriya'yı çıkarmışlar, Kureyza oğullarından bazılarının rivayetine göre o gün İbnü Sûriya ile beraber Ebu Yasir b. Ahtab'ı ve Vehb b. Yehûdâ'yı da çıkarmışlar ve "İşte bunlar bizim bilginlerimiz" demişler.

Resulullah biraz konuşmuş, nihayet "Kalanlar içinde Tevrat'ı en iyi bilen budur" diye İbnü Sûriya'yı göstermişlerdir ki, henüz genç ve yaşça diğerlerinden küçük ve tek gözlü imiş, Resulullah bununla tenha kalmış ve meseleyi açmış, "Ey İbnü Sûriya Allah'a ve Allah'ın İsrailoğulları'na olan nimetlerine ant vererek söylüyorum. Namuslu hayatından sonra zina eden kimse hakkında Allah'ın Tevrat'ta recm ile hükmettiğini bilmiyor musun?" buyurmuş, o da: "Allah için evet, ey Kasım'ın babası (Muhammed)! Bunlar senin Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğunu kesin bir şekilde bilirle r ve fakat haset ediyor (kıskanıyor) lar" demiş.

Resulullah da oradan çıkmış, gelip hükmünü vermiş, zina eden erkek ve zina eden kadının ikisinin de recmini emretmiş. Beni Osman b. Galip, b. Neccâr mescidinin kapısı önünde recmedilmişler.
Fakat İbnü Sûriya böyle dediği halde, sonradan düşük karekterli yahudilerin saldırısıyle inkâr etmiş ve işte âyeti ve tahrif olayı bunları hatırlatarak nazil olmuştur. Bir de İkrime ve Katâde ve daha bazılarının rivayetine göre Beni Nadir yahudileri Beni Kureyza'dan daha haysiyetli ve şerefli imiş. Bunun için Beni Kureyza'dan biri Beni Nadir'den birini öldürürse öldürülür. Fakat Beni Kureyza'dan birini öldürürse yüz vesak (1 vesak = 200 kg) hurma diyet alınırmış.

İbnü Zeyd'in rivayetine göre Huyey b. Ahtebî, Nadir'li için iki diyet, Kureyzalı için bir diyet hükmedermiş. Sonra Benî Nadir'den biri, Beni Kureyza'dan birini öldürmüş, Beni Kureyza da Peygamberimizin hükmüne müracaat etmişler. Buna işaret olarak inmiştir. Hasılı bu âyetler Müslüman olmayanların, İslâm'ın hükmüne müracaatı hakkında nazil olmuştur. Ve bu arada onların ahlâkı ve müracaattan maksatları da bildirilmiştir. Fakat bu âyetlerin siyakında zinaya dair açıklık bulunmadığına göre asıl nüzul sebebi olan hadise ikinci rivayet dolayısıyla bir öldürme olayı olmak üzere daha uygun görünüyor...””



Bizde, hala Dost, Yaren adlarıyla, Araplarda,
İran'da Mir, Araplarda Emir adıyla sevilen
İnsanlardan kurban isteyen göksel boğayı öldürerek
insan ve hayvan kurbanını kaldıran Mitra/Mihr.
Göksel boğayı öldürme suçu işlediğinden, insanlarla yediği
son yemeğinden sonra yer altına/cehenneme gitmeye razı
olan fedakar tanrı Mihr'in taklit'i İsa da kurbanı ve erkeklere
baş örtmeyi kaldırmışsa da Muhammet'in Allah'ı
bu işleri becerememiştir.Kurban, sarı, çarık bir yerlere sıkıştırılmıştır.
Hakim Müsterdek VI-363-İbni Hanbel V.217 hadis kayıtlarında geçtiği belirtilen bir de Yahudi Maiz bin Malik el Eslemi adlı şahıs kendiliğinden peygamber Muhammmet’e gelerek zina işlediğini “dört defa”itiraf etmiş ve kendisini huzura kavuşturmasını söylemiştir.
Peygamber bu samimi itirafın aklı başında yapılıp yapılmadığını, şahsın akli durumunun yerinde olup olmadığını iyice tetkik ettikten sonra bu şahsın recmine hüküm vermiştir.

Taşlama olayı sırasında kaçmaya başlayan Maiz yakalanarak tekrar taşlanmış ve öldürülmüştür.
Bu duruma üzülen Muhammet, “keşke bıraksaydınız belki tövbe eder, Allah ta bağışlardı” demiş.

Adalet evren yaşamının temelidir. Muhammet de olsan gün gelir adalete muhtaç olursun. Muhammet de öyle olmuş ve resmen rezil olmuştur. İşte bu nedenle İslam’a sopayla, kılıçla sokulan Yahudiler ve Ortodoks Hristiyanlar gizlice eski inançlarını içlerinde korumuşlar ve bu gün Tevrat ayetlerini “hadiste var” bahanesiyle kendi kurdukları tarikatlar ve mezheplerle kabul ettirip çatır çatır Müslüman kıyımı yapmaktadırlar. Ve Müslümanlar bunu gönül hoşluğuyla da hazım etmektedirler.

29 Kasım 2016 tarihinde yapılan ektir;


DAMACANA RECİM EDİLMELİ Mİ?

Aşağıdaki haberde, Bursa da bir su dağıtıcısı, aldığı boş damacanaya asansörde tecavüz ederken yakalanmış. Olaya tanık olanlar, içinden su içtikleri damacanaları düşünüp, sağlıkları açısından haklı olarak dava açmışlar.
Mahkeme, sanığa damacana ile evlenme zorunluluğu getirmemiş, şartların oluşmadığından sanığı serbest bırakmış. Bu bile ona ders olmuştur ayrı konu da şimdi işin dini boyutuna gelelim.
Damacana recm edilse ne olur edilmese ne olur. Ama işin özü, damacana kadar masum insanların recm edildikleri bir dünyada olunca bu soruyu sormadan edemedim.

Çünkü, bir çok tecavüz olayında kadın veya çocukların, bebeklerin damacana kadar etkisiz kalmalarına, masum olmalarına rağmen recim edilmeleridir.
Tecavüze uğrayan kadın veya kızları, bebekleri Yahudilern Tevrat ve Talmud hükümlerine göre recm ettikleri bilinir.
Bu İslam dinine de girmiş bir konudur, Kuranda ayetleri olmasa da.
Geçende bu konuyu eleştiren yabancı bir blog yazarının yorumunu okudum.
Diyor ki; "Yahudiler, tecavüz mağdurlarını, TECAVÜZE TAHRİK EDECEK KADAR SEKSİ OLDUKLARINDAN GÜNAHKAR SAYDIKLARI İÇİN RECİM EDİYORLAR."
Gerçekten akıl ile bağdaşır bir suçlama değildir bu.
İran da tecavüze uğrayan kadınlar, çocuklar yalnızca tecavüze uğradıkları için recim ediliyorlar. Bu konuda dünya basınını İran yıllarca meşgul etmiştir.
Oysa, insan nefsi bir damacanaya uyanabiliyorsa, tecavüz mağdurlarına atfedilen suç ne kadar insanidir?
Diyanete ve Yahudi din adamlarına soruyorum. Şimdi, "Damacana, tecavüzü teşvik edebilecek kadar seksi midir? Seksi ise nasıl bir seksiliktir? Bu suçtan recim edilmeli midir?
Veya aklınızı başınıza alıp bu sapık uygulamaları dinlerden çıkaracak mısınız?Dinleri katlanılabilir, insani düzeye çekmeyi düşünecek misiniz?
Bir su damacanası ne kadar seksi olabilir ise bir bebek, işinde gücünde bir kadın da veya otlayan bir hayvan da o kadar seksidir demektir.Şimdi seksi olma suçu işlemiş, recm adayı damacana haberini, okuyabilirsiniz.
http://www.hurriyet.com.tr/damacana...

Herkes aklını başına almalıdır. Aksi halde Sabi ve Süryanilerin kitaplarında yazdıkları gibi “Müslümanlar kıyamete kadar aptallıklarıyla anılacaklar” ifadesinin doğruluğunu 1200 yıldır yaşadığımız gibi kıyamete kadar tekrar eder dururuz.

12 Aralık 2015 Cumartesi

TARİHÇİ JUSTİN MC CARTHY'NİN 2001 YILINDA ERMENİ SORUNU HAKKINDAKİ KONFERANSI


Bu yazıda Türkçe olan metinlerin, yazara ait İngilizce olan bölümleri aynen her tercümeden sonra verilmiştir. Böylece çeviri metinleri ile asıl metinlerin birbirini takip etmeleri, karışmamaları sağlanmıştır. İngilizce bilmeyenler veya okumaya gerek görmeyenler onları atlayarak okumalıdırlar.


JUSTİN MC CARTHY’NİN TURKİSH DAİLY NEWS DERGİSİNE DİLEKÇESİ

Yazı İşleri Müdürüne Mektup
Turkish Daily News
23 Temmuz 2001

Sayın Yazı İşleri Müdürü,
İstanbul’daki geçen konuşmamı haber yaptığınız için teşekkür ederim.
Ne yazık ki, makalenizdeki “propoganda” sözü bazı yanlış anlamaları belirledi.
Makalemde, Türk hükumetine propagandasını geliştirmesini salık verdiğimi ifade etmiştim.
“Propaganda” sözü, benim savunduklarıma muhalif olarak değil, Amerika’da anlaşıldığı gibi “yalanları çağrıştırma özelliğine” sahiptir.
Konuşmamda söylediğim şey, “Benim önerim çok basittir, yalanları gerçeklerle bozguna uğratmak.”
Karşı yalanlara muhalif olarak gerekli materyalleri üretmeye başlanmalıdır.
Avrupa ve Amerika’nın kütüphanelerini, asla gözardı edilemeyecek tamamen gerçek tarihin tufanında boğun. Gerekli olanlar kitaplar, dergiler, makalelerdir.
Bunlar Türkiye, Amerika, Almanya’daki bağımsız özel kurumlarca mali olarak desteklenirse daha iyi olur.
Bunların, Almanya ve Amerika’da yayınlananları Avrupa dillerinde olmalıdır.
Sadece profesörlerce yazılmış, iyi bilinenlerin üzerinde yoğunlaşmayınız. Halk için olanların da üzerine yoğunlaşınız.
Özrllikle okul çocukları ve öğretmenlere ait materyaller üzerinde yoğunlaşınız.”
Soruşturma esnasında hükumet yayıncılarına onları geliştirmelerinden bahsettim ama Türk hükumetine yalan söylemelerinden bahsetmedim.
Aslında, Ermeni soykırımı konusuna muhalefeten Türk hükumetine veya başkasına yalan söyleyin demeye gerek yoktur.
Gerçek tarih yeterlidir.
Turkish Daily News’un ve muhabirinin, hükumetin yalanlarının avukatlığını yapmadığımı anladıklarını biliyorum ama Amerika’daki Ermeni milliyetçilerinin şimdi ve üniversitedeki her işimde bana yazdıkları, “Türklerin yalanlarını söylediğim” için cezalandırılacağımı” yazılarıyla bildirmektedirler.
Üniversitem, asla böyle bir şey yapmadığımı bilmektedir.
Ben de Turkish Daily News okurları ile Ermeni milliyetçilerinin de tarih hakkında asla kimseye yalan söylemeyi önermediğimi bilmelerini istiyorum.
Saygılarımla

Justin Mc Carthy
Tarih Profesörü
Univ. Of. Louisville, KY

Mektubun İngilizcesi;
Letter To The Editor
Turkish Daily News
23 June 2001

Dear Editor,

I thank you for your coverage of my recent speech in Istanbul. Unfortunately, one word in your article, "propaganda," has caused some misunderstanding. The article stated that I recommended that the Turkish government improve its propaganda. As it is understood in America, the word propaganda has the connotation of lies — the opposite of what I advocated. What I said in the speech was:
“My suggestion is very simple — defeat the lies with the truth. Start to produce the materials that are needed to counter the lies. Flood the libraries of America and Europe with truthful history — so much good history that it cannot be ignored. What are needed are books, articles, magazines. It would be better if these were funded by private organizations — by foundations in Turkey, America, Germany. And it is necessary that many of them be in European languages and published in Europe and America. Do not only concentrate on the type of learned books usually written by professors. Concentrate on books for the public. Especially concentrate on materials for school children and teachers.”
I did mention government publications in the question period, stating that they might be improved, but I never suggested or intended that the Turkish government lie. Indeed, there is no need for the Turkish government or anyone else to lie in opposing the so-called “Armenian Genocide.” Truthful history is enough.
I know the Turkish Daily News and its reporter understood that I was not advocating government lies, but Armenian nationalists in America have now written to me, and to every official in my university, saying that I am advising Turks to lie, and that I should be punished. My university knows that I would never do such a thing. I also want the readers of the Turkish Daily News, including Armenian nationalists to know that I would never lie or advise others to lie about history.

Sincerely,

Justin McCarthy
Professor of History
Univ. of Louisville, KY
Gobbels Nurenberg’de – 1934

Almanya’ya karşı propagandada en akıllıca numara, Almanya’yı suçlamak için “hangi düşmanlarımız kendileri için neler yapıyor” ’du.
Siyasi propagandanın  ilkesi hareketliliktir.
Yoğun olarak yayılmayı amaçlamaktadır.
Halk tarafından anlaşılmak istendiği için halkın dilini konuşur.
Bazan, çok yaratıcı bir sanatla karışık olayları ve gerçekleri sokaktaki insanın anlayabileceği kolaylıkla ortaya koymayı görev bilir.
Esası, halkın anlayabileceklerini bir kenara koyup, anlayamayacaklarını ortaya koymaktır.
Sorun, özel bir yaklaşım, deliller ve dilin kullanılmasıyla anlaşılabilir yapmaktır.
Propaganda “sona ermek” demektir.
O, anlaşılmazlığıyla halkı gönüllü olarak, vicdani gönüllülükle,üstün liderliğin istekleri ve amaçlarına kendilerini feda etmelerini sağlamayı amaçlar.
Joseph Gobbels
 Der Kongres zur Nürnberg 1934 (Munich: Zentralverlag der NSDAP,Frz Eher Nachf, 1934) Paragraf 130-141

İngilizcesi;


Goebbels at Nuremberg — 1934

The cleverest trick used in propaganda against Germany during the war was to accuse Germany of what our enemies themselves were doing.
...
Political propaganda in principle is active and revolutionary. It is aimed at the broad masses. It speaks the language of the people because it wants to be understood by the people. Its task is the highest creative art of putting sometimes complicated events and facts in a way simple enough to be understood by the man on the street. Its foundation is that there is nothing the people cannot understand, rather things must be put in a way that they can understand. It is a question of making it clear to him by using the proper approach, evidence and language.

Propaganda is a means to an end. Its purpose is to lead the people to an understanding that will allow them to willingly and without internal resistance devote themselves to the tasks and goals of a superior leadership.


Joseph Goebbels
Der Kongress zur Nürnberg 1934 (Munich: Zentralverlag der NSDAP., Frz. Eher Nachf., 1934), pp. 130-141.


TARİHİ GERÇEK


Justin Mc Carthy: “ Zehir ve Panzehir Olarak Ermeni Terörizmi”’nden alıntıdır;

Kafkaslar ve Doğu Anadolu’da Rusya’nın geleneksel dengeyi alt üst eden sömürgeci yayılımı tarihi bir gerçektir.
Bütün insanlar acılar çektiler. Çoğunlukla Kırım Tatarları ile Kafkas Müslümanlarından çok sayıda ölümler ve sürgünler yaşandı. Eğer bir soykırım mağduru halk varsa onlar da kendi vatanlarında, Büyük Katerina ile başlayan ve J.Stalin ile imha edilmeleri biten  mağdur Kırım Tatarlarıdır.
Hala, “Müslümanları soykırımcı” olarak görmeye istekli olanlar, Müslümanları soykırım kurbanı olarak görmekte gönülsüz davranıyorlar.
Bununla alakalı, arz ettiğim gerçektir.
O, kahramanı veya kötü adamı olmayan, Türk ya da Ermeni olup olmadığına bakılmadan sadece mağduru insan olan bir çok hikayedeki gibi “acı çeken insanın" hikayesidir.
Fakat, hikayenin anlatılmasının yolu da değildir.
Gerçek bir insan felaketi olmak yerine, “Kötü Türk-İyi Ermeni” miti olarak çıktı. Mit, Ermenilerin Çektiklerinin Hikayesi olarak aralıksız anlatıldı. Hikayeler, sıklıkla gerçekti ama Türklerin çektikleri büyük acılardan aynı eşitlikte asla bahsetmiyordu.
Mit’in genellikle Ermenilere ait olmadığına ama asırlardır anlatılan eski “Korkunç Türk” mitine daha çok uyduğuna inanıldı.
Ermeni soykırımı miti, beş asır boyunca Türklerden korkan Avrupalılara Türk vahşiliğinin sadece bir fazla örneği olarak göründü.
Ön yargılı olarak, kilise vaazları, öğrenci sınav belgeleri, halk hikayeleri, doğudan gelen atlılara ait imajlar içeren ataların geçmişteki korkularıyla beslenerek anlatıldı ve bu yanlı imajdan Türkler kuvvetle etkilendiler.
Bunları Türkler protesto edip, Ermeni ölüler için de yas tuttuklarında onlara en ufak bir anlayış ve sevgi gösterilmedi.
Söylediklerine inanılmadı, sundukları delillere güvenilmedi ve yakın zamanda Türkler adaletsizliğe karşı protestolarını kestiler.
Mustafa Kemal Atatürk’ün idaresi altında Türkler, “Korkunç Türk imajına” karşı, çağdaş bir millet yaratmayı en iyi silah görerek, yeni cumhuriyetin kurulmasıyla kendilerini meşgul ettiler.
Türkler bu büyük aşamayı başarıyla geçtiler. Amerika ve Avrupa’daki siyasiler, dış işleri sözcüleri Türkleri dostları ve müttefikleri olarak ilan ettiler.
Her nasılsa bu Türk sessizliği Ermeni soykırım mitini öldürmek için birşey yapmadı. İyi eğitilmiş medyadan oluşan bir Ermeni grubu tek ses olarak “yanlış soykırım resmini” çocuklarını düşman edecek şekilde öğretmeye inandılar.
Kavradıkları miti güçlendirerek sürekli tekrar ederek başarılı oldular. Sahte Ermeni soykırımı resimde görüldüğü gibi oldu.
Elektronik postamda görülen kitabı bu kağıda yazarken, profesörlerin, yayıncıların yaptıkları gibi gönderilen metinlerin kopyalarına sınıflamak için sahip olacağımı umuyordum.
Kitap,Arian ve Richard Mitchell tarafından yazılmış, ABD’de en büyük yayıncı Macmillan tarafından yayınlanmış, “Çağdaş Ortadoğu ve Kuzey Afrika/Modern Middle East and Nort Africa” dır. Yoğun şekilde pazarlanıp dağıtıldığını bildiğimden, Ortadoğu hakkında yazan ve ders veren her profesöre gönderildiği gibi bana da gönderileceğini umuyordum.
Amerikalı Üniversite öğrencilerinden binlercesi bu kitabı  kazanmış olabilir.

TİPİK METİNLERDE SOYKIRIM NASIL ÖRTÜLDÜ

Çağdaş Ortadoğu ve Kuzey Afrika,”Ermeni Feragatı (Armenian Demise)” başlıklı bir bölüm içermektedir, ondan küçük bir alıntı yapacağım;
“Ermeniler Anadolu’yu geçerek geniş Suriye çöllerinde güneye ve doğuya doğru yürümeye başladılar. Türk ve Kürt kuvvetleri onların dinlenmelerine, yemelerine, içmelerine izin vermediler. Yollarda binlercesi öldü. Bunlar, Fırat kenarında Deyr El Zor’a ulaştıklarında ölmeyenlerdi.
Ermenilerin çoğu doğuda anında öldürüldüler.”

Kitap,söylemeye devam ediyor, “Tarihçiler ne kadar Ermeni öldürüldüğünü belirlemediler”(Bu ifade düşündüklerimden ve yaptıklarımdan sonra özellikle beni rahatsız etmiştir.) Ermeni ölümleri hakkındaki bilgi eksikliği, Osmanlı hükumetinin hapsettiği sonra da öldürdüğü eğitimli seçkin Ermeni yazarları,öğretmenleri, iş adamları ve olay hakkında yazmış olmaları gereken öne çıkan ruhbanları” ile birlikte sonunda kanıtların yetersizliğine rağmen yazarların elde ettiği bulgularda “hükumet tarafından 200.000 kişinin öldürüldüğü,tarihçilerin genelde 1,5 milyon Ermeni’nin öldüğü kabul görmektedir. Ermeniler hakkında yazılan kitapların bazılarındaki bilgiler yarı doğrudur. Bazıları tamamen yanlıştır. Hiç birisi tam olarak doğru değildir.
Elbette, ders kitabı yazmanın en büyük yararlarından birisi de iddialarınızı ispat etmek zorunda olmayışınızdır. Ender olarak tarihçilerin genel kabul ettiği bir başvuru olması kanıt olarak yeterlidir.
Okuma metinleri, savaş zamanında, Anadolu’da savaşçı olmayan Müslüman ölüler, açlık hastalık çeken Türk,Kürt, Rumlardan hiç bahsetmeden Ermenilerin çektiklerini vererek okuyan birisinin okumaktan af dileyebileceği,ölümlerin organize bir kampaya sonucu olduğunu dile getirmeyecek şekildedir.
Müslümanlar üzerine yapılan Rum ve Ermeni saldırılarından, bunların düzenlenmiş kampanyalar olduklarından hiç bahsedilmemektedir.
Türk Bağımsızlık Savaşına sadece iki paragraf yer verilmiştir.
Ermeni ve öteki ulemaların yazdıkları kitapların aksine bu kitap, Türklere karşı bir Ermeni polemiği olma niyetinde değildir.
O bir ders kitabıdır, iyi yazılmıştır ve cazibelidir. Bir çok profesöre ve öğrencisine başvuru
Kitabı olmayı başarmıştır. Bu yüzden mitler yaşamaya devam eder.
Ermenilerin ve Türklerin bu şekilde tarihi bozan tarih kitaplarına örnekler çoktur.
Ermeni Sorunundan, yanlışsız, tahrifatsız olarak nadiren bahsedilmektedir. Gerçekte ABD ve Batı Avrupa’da yanlış tarihin yeni dalgası görülmüştür. Ermeni savunucuları, Yahudi Soykırımından çekenleri unutmadıklarını, Ermenilerin soykırımlarının da bir “yeni soykırım” olduğunu kabul ettirmeyi başarmışlardır. Televizyon şovları, gazete makaleleri, Avrupalılarca ve Amerikalılarca doğrusu söylenmediğinden kabul edilmiş eski miti tekrarlayarak kuvvetlendirdiler. Yeni nesil Ermeniler, geleceğin teröristlerini üretmek üzere hikayeleri öğreniyorlar.
Ders açıktır, sessizlik işe yaramıyor. Tarihi yalanlar karşı konulmadıkça kendilerini tekrarlayacaklardır.
Ermeni çocukları büyük babalarının Türklerce öldürüldüklerine inandıkça bazı Ermeni çocukları bildikleri intikam yoluyla öldürmeye devam edeceklerdir.
Dünya, Türklerin suçlu olduğuna inandıkça katilleri durdurmak için küçük bir şey bile yapmayacaklardır.
Çözüm zor olandır, gerçek korkusuzca ilan edilmelidir. “Korkusuzca” sözünü söylüyorum çünkü bir Amerikan profesörü Stanford Shaw ve ailesi Ermenilerin kaderi hakkında daha önceden söylediği ifadelerinden dolayı fiziki bir saldırıya uğramıştır.
“Korkunç Türk” inancına yoğun olarak inanıldığında gerçek işitilmeyebilecektir.
Bununla beraber gerçek özellikle Avrupalı ve Amerikalı alimlerce konuşulmalı, bağımsız ve iki taraflı tarih çalışmaları için çağrı yapılmalıdır. Yapmaya başladıkları gibi Türkler bütün arşivlerini, kayıtlarını araştırmacılara açmaya devam etmeli, Ruslar ve Ermeniler de bunu aynen yapmalıdırlar.
Hemen acil çözüm elbette bulunmayacaktır, bundan “30” yıl kadar önceki Osmanlı Ermenilerinin sahip oldukları gerçek tarihte bu günkü Ermeni terörünün olmadığının yaygın olarak bilindiğine genç Ermenilerin farkına varmalarının sağlanması zaman alacaktır.
Tarihçiler olarak görevimiz o “30” yılı şimdiden aynı şekilde ifade etmektir.
Ermeni terörizmine karşı en iyi silahın tarihi çalışmak olduğunu söylemeye başlıyorum.
Denildiği gibi,”En iyi silah gerçektir”.

Burası makalenin sonudur.

Türkçeye çeviren
Alaeddin Yavuz
Makalenin İngilizce aslı aşağıdadır;
 Historical Truth 
Justin McCarthy: Excerpts from "Armenian Terrorism History as Poison and Antidote."

The historical truth is that Russian Imperial expansion upset the traditional balance of the peoples of the Caucasus and Eastern Anatolia. All the peoples suffered. In terms of number, dead and deportations, those who suffered most were the Crimean and Caucasian Moslems. If any people were the victims of genocide, it was the Crimean Tatars, victims in their own homeland of a planned extermination begun by Catherine the Great and ended by Joseph Stalin. Yet those who are an too willing to consider Moslems as the agents of genocide seem strangely unwilling to consider Moslems as its victims.

What I have related is, I submit, the truth, albeit in an abbreviated form. It is story of human suffering that, like most such stories, has no hero and no villain, only victims-human victims, whether Turkish or Armenian. But that is not the way the story has been told. Instead of the truth of a human disaster, a great myth has arisen, the myth of the Evil Turk and the Good Armenian. The myth has been perpetuated by stories of the sufferings of the Armenians. The stories are often true, but they never mention the equal or greater sufferings of the Turks. The myth has been generally believed by non-Armenians because it fits wed into a larger, centuries-old myth-the Terrible Turk. To Europeans, who had feared Turks for more than five centuries, the myth of the Armenian genocide seemed just one more example of what they had been taught was the savagery of the Turk. It spoke to a prejudice that had been nurtured by textbooks, sermons, folk tales, and ancestral fears of the horsemen riding out of the East The false image of the Turks was too strong to be affected by facts.

When Turks protested that their side should be heard and that their should be mourned just as Armenian dead were mourned, they found no sympathy and no understanding. No matter the evidence they presented, nothing they said was believed, and soon the Turks ceased their protests against the injustice. Under the leadership of Mustafa Kemal Ataturk, they busied themselves with the creation of a new Republic, assuming that their success as a modern nation would be the best weapon against the image of the Terrible Turk.

To a great degree, the Turks have succeeded. Politicians and statesmen in Europe and America have welcomed the Turks as friends and allies. However, Turkish silence has done nothing to kill the myth of the Armenian genocide. A vocal, well educated, and media-conscious group of Armenians, believing in their cause and anxious that their children learn to believe as they do, have kept alive the false picture of the genocide. They have succeeded in perpetuating the myth and strengthening its grip. The false picture of Armenian genocide has become the only picture seen.

While I was writing this paper a book appeared in my mailbox. As they do to an professors, publishers send me copies of textbooks in the hope that I will adopt them for my classes. The book, The Modern Middle East and North Africa, by Lois Aroian and Richard Mitchell, is published by Macmillan, one of the largest publishers in the United States. It is obviously being marketed extensively with, I expect, a free copy being sent to every professor who teaches Middle Eastern history. Thousands of American college students win probably read the book.
How the "Genocide" is Covered in a Typical Textbook

The Modern Middle East and North Africa contains a section titled "The Armenian Demise." I will quote only a few sentences from it :

Armenians throughout Anatolia began marching southward or eastward into the Syrian desert wastes. Turkish and Kurdish forces denied them rest, food, and water. Thousands died on the way. Those who did not were often killed when they reached Dayr al-Zor on the Euphrates. Most Armenians caught in the east were killed outright.

The book goes on to state "Historians have not determined how many Armenians died" (a statement that particularly bothered me, since I thought I had done so). The lack of information on the Armenian dead is explained by the assertion that The Ottoman government imprisoned and later killed most of the Armenian educated elite-writers, teachers, businessmen, and prominent clergy who might have written about the event" In the end, despite the avowed lack of evidence, the authors found a number after all-"including perhaps 200,000 executed by the government, historians generally accept that as many as 1.5 million Armenians may have died." Some of what is written on the Armenians in the book is half true. Some is completely false. None of it is completely true.

Of course, one of the great benefits in writing a textbook is that you do not have to prove your assertions. An occasional reference such as Historians generally accept" is considered to be proof enough. Reading the text, one could be pardoned for thinking that only Armenians suffered, since only one part of one sentence is devoted to an of the Moslem dead of the time- "Greek, Kurdish, and Turkish noncombatants in Anatolia died during the war of hunger and disease, but they were not singled out for death in an organized campaign. No mention is made of Armenian or Greek attacks on Moslems, both of which were organized campaigns. Only two paragraphs are given to the entire Turkish War of Independence.

Unlike many books written by Armenian and other scholars, this book is not intended to be an Armenian polemic against Turks. It is a textbook, well-written and attractive. It win appeal to many professors and their students. Thus the myth lives on.

The examples of this type of historical distortion of the history of the Armenians and the Turks are many. The Armenian Question is seldom mentioned in print without half-truths and falsifications. In fact, in the United States and Western Europe we have seen a new wave of false history. Armenian apologists have succeeded in tying themselves to those who wish never to forget the suffering of the Jewish Holocaust, and the Armenian experience has been portrayed as a "proto-Holocaust". Television shows and newspaper articles have repeated and reinforced the old myth, accepted because Europeans and Americans have never been told the truth. A new generation of Armenians is learning the stories that will produce future terrorists.

The lesson is obvious - silence does not work. Historical lies, unless they are countered, will perpetuate themselves. As long as Armenian children believe that their great -grandfathers were murdered by Turks, some Armenian children will kill in what they believe is revenge. And as long as the world believes in Turkish guilt, little will be done to stop the killers.

The solution is a difficult one-the truth must be fearlessly proclaimed. I say fearlessly, because one American professor, Stanford Shaw, and his family have already been physically attacked for his statements on the fate of the Armenians. Given the intensity of belief in the myth of the Terrible Turk, it may be that the truth will not be heard. Nevertheless, the truth must be spoken. Scholars, especially European and American scholars, must call for the independent and unbiased study of history. As they have begun to do, Turks must continue to open all archives and records so that this study can be made, demanding that Russians and Armenians do the same. There will be no quick solution and many years will pass before young Armenians realize that their cause is not just But I believe that, had the true history of the Ottoman Armenians been widely known thirty years ago, there would be no Armenian terrorism today. As historians, it is our duty to insure that thirty years from now the same statement cannot be made.

I began by saying that the best weapon against Armenian terrorism is the study of history. It might he better said that the best weapon is truth. 
Here is the complete essay.
 Yazının linki; http://www.tallarmeniantale.com/mccarthy-propaganda.htm




30 Kasım 2015 Pazartesi

RUS UÇAĞINI DÜŞÜRDÜĞÜMÜZE DEĞDİ Mİ?

RUS UÇAĞININ DÜŞÜRÜLMESİNDE DIŞ TAHRİK VAR MI?

Bence olduğu apaçık ortada. G20 toplantısının kapanışında, Erdoğan sanki Obama'ya bir şeyler söylemek istermiş de orada söyleyecekmişçesine hatıra fotoğrafı için kendi dikileceği yeri Obama ile yan yana ayarlatmıştı. En azından öyle olduğu görüldü.

Ancak beklenen olmamış ve Erdoğan bir iki Arap devlet adamı dışında selamı alınmamış, eli sıkılmamıştı.
Bu olay tüm basının da dikkatini çekmiş alay konusu olmuştu.
Bu olay Erdoğan'a haliyle çok koymuş olmalıydı.
Ne olduysa kısa sürede Rus uçağı düşürüldü.

Rusya tehditler, ambargolar, sporcuları geri gönderme, ekonomik ilişkileri kesme her türlü tehdit ve yaptırımları uyguladı.
Erdoğan'ın Putin'i arayıp "Ben değil Ahmet Davutoğlu uçağı düşürtmüş" demesinden sonra Putin'in telefonu kapattığı ve defalarca cevapsız arama mesajının görüntüleri medyayı kaplamıştı.

Ertesi gün Erdoğa'ın özür çabaları bu mesaj dedikodusunu da doğrulamış oldu.
Madem bir nane yiyeceksin adam gibi ye ve arkasında adam gibi dur.
Genelkurmayın, hükumetin yapacağı açıklamayı sen yaptın diye her şey yoluna girecek değil.
Girmedi de.
Eeee, ne oldu? Aferin geldi mi?

NATO ve A.B ise Erdoğan'ın ardında destek oldu, bu destekler ABD'ye kadar uzadı, Erdoğan kaale alınmaya başlandı.

Son olarak Avrupa Birliği ülkemiz vatandaşlarının en erken 2017'de, tam olarak 2019'da A.B'ye vizesiz gireceğini açıkladı.

Açıkladı açıklamasına da 74 tane maddeden oluşan şartları da dayattı.
Ancak bu şartlar yerine getirilirse bunun olabileceğini belirtti.

Oysa AKP hükumet olur olmaz A.B. üyesi olduk diye havai fişek kutlamaları yapmıştı.
Nereden nereye?
Yani, uçak düşürme işi bir mini sempati yarattıysa da karşılığı boş çıktı.
Türkiye'nin ürküttüğü kurbağa attığı taşa bile değmedi.
Avrupa birliğine vizesiz gitme, onlara katılma gibi derdim yok ama derdi olan AKP ve Erdoğan'ı, onları koşulsuz destekleyen tün muhalefet partilerini, çok sevdikleri PKK terör örgütünü, yandaşı Kürtçüleri toptan A.B'ye alsınlar bize yeter.

Bu milleti idare edecek beyinler bu ülkeye yeter. Yeter ki, göbeği dışarıda kesilmiş işbirlikçiler başımızdan gitsin.
Obama ve bazı A.B ülke önderlerinden aferin alacak diye, devletini savaşa sokan ahmaklara devleti teslim edenlere de lanet olsun.

Ne derler, etme cahille sohbet, vur kıçına tekmeyi çekmesin zahmet. Olacağı budur ama, birileri bu işte nedense ısrar edip duruyor, bu kabiliyetsizleri özellikle başımızda tutuyor.

Kabiliyetsiz lafına kimse kızmasın. devletin genelkurmayını içeri atıp sonra da "Aldatıldım" diyen devlet adamına başka ne denir?


Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc

24 Kasım 2015 Salı

AMERİKA VE AVRUPA İLE ÇALIŞAN TERÖR ÖRGÜTLERİ MÜSLÜMAN DEĞİLLERDİR.

EL KAİDE, IŞİD,BOKO HARAM GİBİ SİYONİST ÖRGÜTLER VE ONLARI DESTEKLEYEN DÖRT DİN, BEŞ KİTAPTAN OLAN NURCULAR DA MÜSLÜMAN DEĞİLLERDİR.


1565'te İspnayol armadasını Manş denizine gömen İngiltere, dünyanın hakimi olur. 19.yüzyılda da perçinler. 14.yüzyılda fransa ve Papalığın Mason kıyımından kurtulan masonlar Almanya, Rusya ve İngiltere İskoçya'ya sığınmışlardır.

İngilizleri güç yapan bu mason Tapınak Şövalyeleri örgütüdür. Temeli Süryani, Nasturi, Sabi İncillerine dayalı bu Mason dini temel olarak Tevrat ve ondan doğan üç dinin temelidir. İslam'a da çok benzemektedir.İngilizler de Masonluktan ve Hristiyanlıktan önce de Sabilik Sin mezhebi temelli bir dine inanıyorlardı. Thames nehri kıyısında Hristiyanlığın ilanıyla yıkılan İnanna heykeli hala Games Of The Throne dizisinin fragmanında gösterilmektedir.

Türk Tengrizmine de M.Ö.II. yüzyılda giriği, Tengrizm dininde Sin ve diğer Sabi tanrılarının adlarına rastlanmasından tanık oluyoruz. Çünkü Tengrizm ile ilgili en eski kayıtlar M.Ö.II. yy.dan geriye gidememektedir. Muhammet de peygamberlik öncesi Sabi/Süryani olmuştu zaten.

Bu yüzden kendisine Sabi Muhammet derlerdi Kureyşliler de kabilesinin İrani dini Mecusilikten döndüğü için dönek anlamında "Sabiyye/Dönek" derler, Sabiliğin yıldızlara tapınma olması yüzünden de "Sebat et nücum=Yıldız göründü(Bakara 62.meali E.H.Yazır)" derlerdi.

Bu benzerlik durumunu fırsat bilen Masonlar, dünyada tek din yaratmak için faaliyete geçtiler. Hristiyanlıkta Ortodoksluk ve Katoliklik dışında yeni dinler ya da mezhepler, tarikatlar ürettiler. Alman Martin Luther de Nasturliğin temelini atan Aziz Agustin tarikatındandı ve Süryani İnciline inanıyordu. Süryaniliğin Tevrat, İncil, Kur'an'ın temeli olması onları tek dünya dini yaratmaya sevk etmiştir.

Bu aşkla yeryüzü milletlerini "İngiliz küresel egemenliğinin kölesi edecek, yani İngilizlere hizmet edecek yeni bir dünya dini" yaratmak için, İslam dünyasında da 18.yy.da (1739) Vehhabilk, 19.yy.da Hintli Ahmedi Kadiyanilik, Iran da Bahailik, Misir da Efganilik, Kurtlerde Nurculuk, dinleri üretilmiştir. Hepsi Ingiliz Mason Islamidir, Siyonizmdir. Hilafeti Turklerden almayi amaclar ve Osmanli hiç birini Musluman saymadi.

Bu Mason dinlerine geçmi 270 yıl içinde girenler, kendini gazi, şehit sayanlar, Mısır'ın Selefileri ve şu an Suriye'de Esad rejimine karşı savaşan Haçlı askeri olmuş Müslüman kılıklı siyonist 43 terör örgütüne mensup olanlar cenneti kiyamette Ingiltere Kralicesinden istemek zorunda kalacaklardir.

Bu günküler de herhalde G.W.Bush, Barrack Obama'dan isteyeceklerdir.

Zira Irak, Suriye ve diğer Müslüman ülkelerde Mason küresel sermaye çıkarına savaşan bu dine mensup, Masonlar asla Müslüman değillerdir. Buna inanıyorlarsa bu yazımdaki tespitlerin kaynağı olan kitapları da iyice araştırmaları gerekecektir.

Bana bunları yazdığım, tespit edip belgelendirdiğim için kızabilirsiniz ama, madem ki ölüm sonrası bir yaşama ve hesap gününe inanıyorsunuz, 6000 yıldır yeryüzünde sayısız din çıktı ve hepsi bozuldu. Ama hepsi dinlerinin bozulduğunu inkar etti ve hala da öyle.
Peki, hesap günü huzuru mahşerde bu kadar bozuklukları, dış müdahaleleri belgeli uyarılara rağmen siz yargı önünde geldiğinizde denilse ki;

-"Siz aklınızı kullanıp gerçeği aramadınız, uyaranlara kulak asmadınız. Onlar haklıydı, biz size böyle din indirmedik" Denilirse ne yapacaksınız?

Mezhepler ve tarikatların sebebi de bu sorudur zaten.
Ya aldatıldıysanız?

Bakın, ESAD veya Kaddafi ve diğerlerine karşı savaşanların destekçileri Haçlı-yahudi, Süryani koalisyonu iken siz "hangi cihattan" bahsediyorsunuz?

1950'den beri Irak Türkmenleri kıyılırken bir tane ses çıkartan oldu mu?
Suriye'de Rusya'nın C.I.A, MI6, MOSSAD ajanlarına eğittirdiği, ülkemizinde katkıda bulunduğu, Vehhabi Çeçen, Çerkez, Mısır'lı Selefi Müslüman Kardeşler v.b. 43 örgütünü vurunca mı Türklük akıllarına geldi?
Bu olaydan iki gün önce Irak Tuzhurmatu'da Türkmenleri Barzani Musevi Kürtleri öldürürken, mallarını yağmalarken neredeydiler?

Hala daha iki gün önce TBMM milletvekili yemininde "TÜRK" adını sindiremediğini söyleyen Mehmet Ali Yılmaz Süryani'si ile Leyla Zana Süryani Ermeni'si, milletvekili yemininden ve anayasadan "TÜRK-TÜRKİYE" adlarını çıkartmak için çalışırken, Avrupa parlamentosunda 13 yıldır "Türklüğü kazıyacağız" diyen AKP'li Süryani devşirmesi cumhurbaşkanı, bakanları şimdi mi Türk oldular?
Güldürmeyin...

Türkmen Dağı dedikleri Aleviyye Dağları, üç ay kadar önce boşaltıldı ve oradaki Türkmenlerin hepsi yurtlarını bırakıp Lazkiye ve Hatay'a göçtüler. AKP onlara sahip çıkmadı.
Aleviyye dağlarında sadece bu işbirlikçi dönme Vehhabi çeteleri vardır. İşte bütün dünyaya İslamı kötü gösteren, İslamdan nefret ettiren bu Yahudi, Hristiyan dönmeleri Siyonist Semitiklerdir.
Bunlar, kıyamette Siyon dedikleri Turu Sina dağında toplanıp Mesih İsa'nın önünde toplanacaklarına inanan sahte Müslümanlardır.

Kur'anda Mesih yoktur. Süryani, Sabi İncilinde İsa şeytandır. Muhammet de Musa da şeytandır. Kur'an'a ve Sabiliğe göre Mesih inmeyecektir. Zerdüştlükte mesih ise İranlılar için inecektir.
Bunlar uydurma sapkınlıklardır. İslam ile de bağları yoktur.

Hepiniz haçlı ordusu olduğunuz görmez misiniz.?
Takdir sizindir, iyi okumalar.





Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc http://adilyargic.blogspot.com/…/19yymason-islami-dinlerini…