"Türkiye Türklerindir +40" Bloguna Hoş geldiniz!!!

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.
Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.
İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!
Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.
Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Hakkımda

Fotoğrafım
Balıkesir , Bandırma , Türkiye
KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER, BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI PLANLARA RAZI OLURLAR.Keykubat- ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ, ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ, ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR. VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE SAHİP,HER TÜRLÜ EMPERYALİZME KARŞI ÇIKIN!!! Keykubat

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Translate

Bu Blogda Ara

11 Ekim 2015 Pazar

ANKARA KATLİAMININ SEBEPLERİ VE SONUÇLARI

10 Ekim 2015 günü saat 10.00 sıralarında Ankara’da Gar meydanında HDP ağırlıklı işçi,ve sivil toplum kuruluşlarının düzenlediği “barış mitinginde” meydana gelen iki patlamada 100’ün üzerinde ölü, 500 kadar yaralı olduğu söylentilerine bakılırsa, bu olay Suruç patlamasından sonra ülkemizin insanına, barışına, bütünlüğüne karşı düzenlenen ikinci komplodur.

Bu ortama bizi sürükleyen de AKP hükumetinin ABD-AB ile birlikte yürüttüğü yanlış, ABD-AB ve küresel sermayeden oluşan uluslararası suç çetelerinin çıkarlarını kollayan dış ve iç siyasetidir.
Kısaca hatırlayalım;
03 Kasım 2002’de AKP hükumet olduğunda sıfır terör ile devleti teslim aldı.
13 yıl boyunca, halkı ırk,din, mezhep bağlamında sürekli böldü.
Terör örgütüne verilmeyecek haklar verdi, şımarttı, palazlandırdı.
Güçlenen terör örgütü Irak, Suriye işgallerinde küresel güçlerce kullanıldı ve kullanılmakta.
AKP, askeri kışlaya, polisi karakola kapattı, asker polis izine dahi çıkamaz hale geldi.

Güvenlik güçlerimiz pazarda alışverişte, izine çıkarken yolda önü kesildi öldürüldü.

Polis araçları şehirlerde gezemez oldu, polis, asker araçları trafikte ağır vasıtalarca yoldan çıkartıldı, devrildi, çıkan arbedelerde öldürülen güvenlik güçleri, trafik kazasında ölmüş gösterildi.

Terör örgütü, doğuda devletin sahip olması gereken bütün kurumları kurdu, vergi topladı, 
yargılama yaptı, bunların yazışmalarını devletin posta kurumlarını kullanarak yaptı.

Teröristler şehir içinde savaşçı kıyafetleri ve silahlarıyla birlikler halinde gezer hale geldiler.
Güvenlik güçleri kışla ve karakollarında taciz edildiler, kendilerini dahi savunmalarına olanak verilmedi. 
“Çözüm süreci zarar görmesin” denildi.
Teröristlerin her türlü yıkıcı faaliyetlerinin engellenmesi için kaymakamlar ve valiler izin vermediler. Bizzat cumhurbaşkanı bunu kendisi itiraf etti, ordu bunları belgeleriyle kamuoyunda paylaştı.
Terör örgütünün doğuda ve batıda gövde gösterisi yapmasına, şehirleri yakıp yıkmasına, bankamatikleri soymasına alenen izin verildi.
Sonunda yeryüzünde hiç bir terör örgütünün görmediği iltifat ve serbestiyi AKP hükumeti onlara tanıdı.
Ne karşılığında?
Cumhurbaşkanının kendisini başkan ilan ettirmesi karşılığında. Zira, AKP, 13 yıldır Kürt oyları ağırlıklı, kripto Rum, Ermeni gibi ayrılıkçı azınlıkların oylarıyla iktidar oldu.

Hesabına göre bilinen B.O.P projesi gereğince dört devletten toprak alarak kurulacak Kürt devleti, Irak, Suriye federe devletle olarak bize katılacaktı ve Recep Tayyip Erdoğan da bunların başkanı olacaktı.

Amacı büyük toprakları olan devletleri küçültmek, zayıflatmak, çok küçük olanları da genişletmek olan bir B.O.P projesinin sahibi büyük devletler, Recep Tayyip Erdoğan’ın böyle bir güce hükmetmesine izin verirler miydi?

Hayır, ama o buna inanmıştı.
Ne oldu da işler karıştı?
Terör örgütü, önce “Kürdistan'ı kur, sonra seni başkan yapalım” demiş olmalı ki bu işleri karıştırdı. İki taraftan birisi ya da ikisi de şüpheye düştü.

İlk ayrılık burada başladı, 07 Haziran 2015 gnl seçimlerinde Kürt oyları çekilince AKP hükumet de kuramadı, başkanlık ta yattı.

2011 Libya’da Kaddafi’nin devrilmesinden sonra sıra Suriye’nin işgaline gelince başta Rusya ve ardından Çin de aktif olarak Ortadoğu siyasetinde ABD-NATO çetesine karşı yerlerini belirlediler. 

İşler sarpa sarmış, ABD-AB’de konuşlanmış küresel sermaye, 1990-2000’ler arasındaki “tek kutuplu dünya” şartlarına göre yaptıkları vahşi emperyalist projelerini uygulama şansını kaybetmiş oldular. 2001’den beri Ortadoğu’da dökülen kanların yarattığı ABD-AB karşıtlığının da Neo-Con’cu Bush iktidarını yıkıp, demokrat Obama iktidarını getirmişti.

Bush rejiminin çirkinliklerini örtüp, “şirin Amerika” politikası güden Obama ordusunu yavaş yavaş bölgeden çekmeye başlamıştı, ama yerlerini alacak El Kaide, ondan doğan IŞİD ve kurulan çok sayıda kan dökücü örgüt ile coğrafyada kan dökmeye devam ediyorlardı.

ABD’nin emriyle, ordunun ABD karşıtı kesiminin tasfiyesi için Ergenekon, balyoz, Poyrazköy davalarıyla, içeri tıkılan ordu mensupları, ABD’nin demokrat başkanı Obama’nın hatadan geri dönmesiyle yeniden yargılanarak serbest kalmaya başladılar ve hükumete de baskıyı arttırdılar.
Bu olayın etkisini yadırgamamak lazım. En azından Ulusal kanalda bu yönde ordunun faaliyetleri olduğu işleniyor.
24 Temmuz’da başlayan terör örgütüne askeri saldırılar örgütü çökertmiş, bölgeye Rusya ve Çin’in girmesiyle de ABD-NATO uçakları teröristleri korumak için eskisi gibi hoyratça ordumuzu tehdit edemez olduklarından ordu da rahatlamıştı.
Ülkeyi baştan sona yakıp yıkmakla, ayrı devlet kurmakla tehdit eden terör örgütü birden güvercin olmuştu. Hızla gelişen olaylar nedeniyle bunu herkes idrak edememişti.

Son, geçen hafta, cumhurbaşkanı, mafyadan bir zatı sarayında ağırlayıp iltifat etmiş, ardından bu kişi memleketi Rize’de miting yapmış ve “oluk oluk, nehir gibi kan akacak” demişti.
Ertesi gün kan aktı, resmi sayılara göre, 95 ölü 186 yaralı.

Ölenler kimdi?

Terör örgütü ve siyasi partisinin ağırlıklı destekçilerinin kalabalığı oluşturan ayrılıkçı-Kürdistancı, “kan akmasın, bırakın devlet kuralım” şeklinde “barış/savaş” türküsü mü-tehdidi mi yaptıkları tartışmalı olan kesimden olanların kanları aktı. Bunu kesinlikle onaylamasam da sonunda tehdide bu şekilde bir tehdidi kim yaptıysa sorumlusu da odur.

Silahsız, barışçı gösteri yapma özgürlüğünü kullanan insanların böyle şekilde öldürülmesi ne kadar alçakçaysa, doğuya, askerlik, polislik, subaylık, öğretmenlik v.b. şark hizmeti için giden memurların da evine giderken, iş yerinde, sokakta, evinde uyurken, izine çıkarken kalleşçe öldürülmesi de aynı şekilde alçakçaydı.

Sorumlusu ölenler miydi? Çoğu değildi ama, birileri “kana kan” demişti işte.
Bu AKP’ye iktidar kapısını açar mı?

Bence bırak açmayı kapatır da. Eğer milletimiz olayı doğru yorumlarsa, AKP’nin 13 yıldır uyguladığı “açılım-çözüm süreçleri” adlı ihanetlerinin sonucundan başka şey değildir olanlar.
Terör örgütü bu kadar kollanmasaydı, güçlendirilmeseydi bunların hiç birisi olmayacaktı.

Sedat Peker'in arkasındaki şalvarlı IŞİD'çi olabilir mi?
Şimdi bu olay bizim ülkemizde kimseye yaramaz. Ama ortalığın karışması, hükumetsiz kalması daha da vahim olayların olması ve devletin batılı suç çetesi devletlerin kucağına düşmesine yarayacaktır.

Ama, cumhurbaşkanının iltifat ettiği bir mafya çetecisi, on dan ayrılır ayrılmaz miting yapacak, oluk oluk, nehir gibi kan akacak” diyecek ve o kan akacak.
Yarın bir AKP mitinginde benzer olayla intikam alınması halinde ne olacak?
Kına mı yakılacak?

Bu mitingde, HDP’nin ve terör örgütünün iddia ettiği gibi kanı AKP döktüyse, bu miting hangi açıdan devleti tehdit ediyordu da yapıldı? Ellerinde değnek bile olmayan insanlar nasıl öldürüldü? Bunlara nasıl kıyıldı?
Bu olayın, daha fazla kan akıtacak bir “ayrılıkçı direniş eylemlerine” sebep olacağını, halklar arasında zaten üstü küllenmiş kızgınlığın apaçık kine, düşmanlığa dönüştürülmesi kime ne yarar getirecek?
Devletler bu tip insanları kullanır ama uluorta teşhir etmez ki.

Bunu yapacağına, örgütü topla, bitir, ama halkı karşına niye alacak böyle cahilce işlere kalkışıyorsun?
Umarım, bu ülkemiz nifak sokmak için uğraşan dış güçlerin işidir demek istiyorum ama, bir mafya çetecisinin miting yapıp kanla tehdit etmesi de hiç kimsenin göz ardı edebileceği bir delil değildir.

Herkesi, aklı selim olmaya davet etmekten başka söyleyecek bir şey bulamıyorum.
Ölenlere rahmet, yakınlarına sabır, bütün halkımıza başsağlığı dilerken siyasilerimize ve bürokratlarımıza, "devletçilik oynamayı bırakıp, DEVLET OLMAYI" öne çıkarmalarını dilerim.

AKP ve onu iktidar eden güçlerin siyasetleri, Rusya-Çin'in girmesiyle üç kutuplu hale gelen yeni dünya şartlarında uygulama alanı bulamadığından çökmüştür.
Bu hükumet bir daha gelememek üzere gitmeli, gitmezse gönderilmeli, Atatürkçü, demokratik, herkesin yaşam ve çalışma hakkında saygı duyan, sosyal devleti işlevleştirecek, terörü gömecek, bölünme tehditlerine son verecek bir hükumet getirilmelidir.

Yazı biterken haberlerde verilen,Erzurum Şenkaya ilçesinde şehit olan iki askerimize tanrıdan rahmet, ailelerine başsağlığı, sabırlar dilerim.
Çiçeklerimizin tomurcukları olan gençlerimizin emperyalistlerce daha fazla koparılıp atılmalarına bir son vermekten aciz misiniz hey milletim?


7 Ekim 2015 Çarşamba

İLKER BAŞBUĞUN İFADESİNİN GÖSTERDİĞİ GERÇEKLER


Koloni Mahkemesi" tespitim bu yazımda da yapılmıştır
Eski Genel kurmay başkanı sayın İlker Başbuğ’un bu gün Ergenekon ve ardından gelen dış kaynaklı yargı operasyonları hakkında verdiği ifadesinde benim dikkatimi çeken olaylar iki bölümden oluşmaktadır. Diğer kısımları ise sadece suçluları işaret etmekle ilişkilidir.
Oysa gerçek suçlular, bu operasyonları ABD yargı sistemine göre yargıçları bıktıracak derecede sahte asılsız belgelerle iddiaları sunmak, savunma hakkını engellemek, yargısız infaz tarzı tutuklamalar yaparak, muhalefeti sindirmekten ibaret operasyonlar daha başladığında bunun ABD ajanlarıyca düzenlendiğini en başta delil toplama ve sunma şeklini öne sürerek belirtmiştim.

Ergenenkon ve ardından gelen operasyonlarla açılan birbirine bağlı davaların, 1947’den beri NATO’ya girme kılıfı altında ülkemizin “yarı Amerikan sömürgesi yapılmasının sonuçları” olduğunu, aynı olayın 1952’de tekrar ettiğini, sonra Adnan Menderes’e karşı ve tüm askeri darbe ve muhtıralarla tekrar edildiğini yazmış, Ergenekon davasını yürütmek için kurulan Silviri Mahkemelerine de “Koloni Mahkemeleri” demiştim.
 
Şimdi, Amerika Birleşik Devletlerinin başkanı George Walker Bush’un ve ait olduğu “Neocon/Yeni Muhafazakarcı” adıyla, “köktendinci ABD partisi ve başkanının etkilerini İlker paşanın kaleminden okuyalım;


Bölüm 1;

“”2001 yılının başında ABD’nde George W. Bush Başkan oldu. Onun dönemi, Ilımlı İslam Projesine inanan ve uygulamaya çalışan ABD’ndeki Yeni Muhafazakarlar(neo-con)ın dönemi olarak ortaya çıkacaktı. Ayrıca, daha önceki Başkan B.Clinton döneminden itibaren de ABD’nde, Irak’a askeri müdahale planları üzerinde çalışmalara başlanılmıştı.

G.W.Bush ve .R.T.Erdoğan
2002 yılı Kasım ayı seçimlerinden kısa bir süre sonra, 15 Kasım 2002’de Ankara’daki ABD Büyükelçisi Washington’a şöyle bir telgraf göndermişti.
Türkiye’de ordu, bürokrasi ve yargıdan bir derin devlet vardır. Derin devletin merkezinde de Ordu bulunmaktadır. Derin devlet, ABD’ nin de desteklediği reformların önündeki en büyük engeldir.” Bush yönetimi; Türk Ordusunu, derin devlet olarak görmekteydi. Bu derin devlet; Ortadoğunun yeniden şekillendirilmesine, Ilımlı İslam konseptinin uygulanmasına, Türkiye’deki terör sorununun “siyasi çözüm” ile çözülmesine engeldi. 1 Mart 2003’de tezkerenin geçmemesinin sorumluluğu da TSK’ne yıkılınca, bu yönetimin TSK’ne karşı yapılanlara sıcak baktığı, devlete ait bazı kurumların ve kurumlardaki bazı kişilerin bu oyunda rol aldıkları veya destek verdikleri ifade edilebilir.””

Bu ifadeler, şüphe bırakmayacak şekilde  ABD’nin ülkemizin hükumetinden ordusuna her şeye sorumsuzca müdahale etme kararı alalabildiğini göstemektedir.
Halktan, özellikle İlke paşanın da işaret ettiği gibi “sol vatanseverlerden” gelen tepkiler ve mücadeleler sonunda ABD, demokrat başkan seçip, hatasını bu başkanla telafi etme kararı almak zorunda kalır. Gittikçe büyüyen tepkiler karşısında ABD’nin hiç bir projesini uygulayamayacağı sömürgeci güçlerce anlaşılmıştır.
İşte İlker paşa bunu dile getiriyor;

””-Obama yönetimine ise farklı bakılmalıdır.
Obama Yönetimi ise, başlangıçta bu soruna taraf olmaktan kaçınmış, ancak TSK’nin aşırı boyutlarda yıpratıldığını görünce, bu konuya ilişkin rahatsızlıkları açıkça seslendirmeye başlamıştır.”           

AKP-Gülen cemaat ortak koalisyon hükumetinin orduya ve devlete yaptığı bu darbe sile, Osmanlı’yı ve Türkiye Cumhuriyetini İngiliz ve Amerikan mandası yapmak isteyen bu amaçla Sultan Abdülaziz’in öldürülmesi, II.Abdülhamit’i ilşk tahta çıktığında kandırıp 93 Harbini (1876-78 Osmanlı-Rus Savaşı) çıkartan, onun devleti ne İngiliz’e ne Rusa teslim etmeyip Almanlara yaklaşmasının cezası olarak da  sultana karşı bombalı suikastlardan 31 Mart vakalarına ve takip eden Atatürk ve cumhuriyete karşı çıkartılan sayısız Kürt ve sözde İslamcı,dinci kalkışmaların hepsinin arkasında bu Ortodoks Hristiyan Ermeni-Süryani, Yezidi Kürt, Ortodoks Yahudi dinci-kinci yapılanmalarının olduğu bir kez daha kanıtlanmıştır.
 
R.T.E Süryani, Gülen Gregoryen ve Grek papazı  
Şimdi bu Müslüman görünümlü Gregroyen Ermeni Fethullah Gülen Terör Örgütünün ihanet, kumpas, iftira, devleti yıkmak için her türlü şekilde dış güçlerle ve iç ihanet cemaatleriyle işbirliği yapan yıkım örgütü olduğunu okuyalım;

Bölüm2
“”Cemaat işlenen hukuk cinayetlerinin asli failidir"
Başbuğ, ihanetin kimler tarafından planlandığını, uygulandığını ve desteklendiğini açık şekilde ifade ettiğini söyleyerek, şöyle dedi:
"Amerikan yönetiminden bahsettim, siyasi iktidar 'Ne istediler de vermedik' ve 'aldatıldık' dediler, açık. Cemaat ise işlenen hukuk cinayetlerinin asli failidir. Bu cinayeti yargı ve emniyet içine yerleştirdikleri kadroları vasıtasıyla işlemiştir.
Siyasi iktidarlar, siyasi partilerdir, partidir, anayasamızda belli. Başı bellidir, sonu bellidir. Sonuçta, seçimler ile millet siyasi partilerden hesap sorar. Demokrasi bu. Cemaat deyince, başı bellidir ama sonu belli değildir. Görmüyorsunuz. Hele bu cemaat devleti ele geçirmeyi hedeflemiş ise bu tehdidi görmezlikten gelmek gaflettir, ihanettir."
Artık cemaat yargı yoluyla her türlü hukuksuzluğu yapabileceğini görmüştür. Özel yetkili mahkemelerdeki hakim ve savcılar yoluyla dilediği kişiyi infaz edebileceğini anlamıştır.

Cemaatin karşısında yer almak neredeyse imkansız gibi idi. Güç sarhoşu olan cemaat ilk büyük infazını İlker Başbuğu tutuklayarak yapmıştır. Toplumun nabzı ölçülmüş, sol kesimler hariç yeterli tepki yoktur, hatta sağ kesimlerden hükümete karşı bir oluşum içerisinde olan bir ordu ve komutanı şeklinde bir suçlama gündeme getirildiği için destek görmüştür. Cemaat süreci iyi okumuştur. Kendi lehine değerlendirmiştir.””

AKP de bu ihanet yapılanmasının bir parçası olmakla birlikte, her ne olduysa son anda  Müslüman olmuş Gregoryen ve Alevi Ermeni cemaatleri, Zerdüşt-Gregoryen, Protestan ve diğer Ortodoks Hiristyan mezheplerindeki Ermeniler ile Ortodoks Yahudilerin Irak kesimlerini barındıran HDP/PKK+Sabetayist CHP+Sünni Müslüman görünümlü GÜLEN CEMMATİ ve dışarıdan MHP dahil bir koalisyon oluşturarak ayrıldıklarına tanık olduk.

Bunda, ABD’nin 2023’de Türkiye Cumhuriyetine son verip, Ermeni, Rum-Yahudi bölgeleri olarak üç parçalı, sekiz eyaletli, 36 vilayetli yeni Türkiye haritasını Ermnei arzularına göre çözdürmek için “güçbirliği” olarak yorumlarsam hata mı etmiş olurum?
Çünkü AKP de Rum ve Ortodoks Yahudi-Musevi, Yezidi Kürt-Arap cemaatlerinin örgütlendiği bir kesimdir. Bize “Sünni Müslümanlar” olduklarını söyleyen bir ihanet çetesi de bunlardır.
İslam’ı Ortodoks Hristiyan ve Yahudi mezheplerine dönüştüren sahte Müslümanlar diğer adlarıyla dinde reformcular, Ilımlı İslamcılar, Dinlerarası Diyalogcular yani Müslüman görünen gayrimüslümler dini asrılardır değiştirmiş, şimdi de dönüştürmektedirler.

Devleti yıkmaktadırlar.
Geçtiğimiz hafta TRT haber kanallarının birisinde yayınlanan bir tarihi belgeselde konuk edilen Ekmeleddin İhsanoğlu ilginç bir tablo çizmiş, ABD’nin dinlerin hamisi olduğunu ilan ettiğini ama bütün dinleri de Protestan Amerikan mezhebine dönüştürmekj ve öyle görmek istediğini de nasılsa söylemiştir.

Yozgat’lı Gregoryen Ermeni dönmesi Ekmeleddin beyin bu tespitiyle yaptığı serzeniş İslam’ın mı yoksa Gregoryen Mezhebinin değiştirilmesine karşı mı yapılmıştır takdiri kendisine aittir.
 İlker paşanın de Musevi olduğuna dair bilgi ve resimlerin internette bol bulunduğunu,buna rağmen Atatürkçü çizgide kalmaya da çabaladığını hatırlatırım.

Şimdi birisi bana devlet nerede diye sormasın. İşte devlet de, ihanet örgütleri de aynı, AKP ile HDP şu anki seçim hükumetinin koalisyon ortaklarıdır.
Artık gerisinin yorumu size kalmıştır.
Tekdir bizim, takdir okuyanlarındır.

Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc

26 Eylül 2015 Cumartesi

YAZILARIM KONUSUNDA KARIMA HAKSIZLIK MI EDİYORUM?



Karım diyor ki;
Alaeddin, dedeleriniz Asya’dan gelmiş, Balkanların fethine katılmış, yüzyıllarca İslam’In kılıcı olmuş.
Yetmemiş.
Devlet satılmış, düşman galip gelmiş, dedelerin Çanakkale’ye yerleşmiş. Daha 16 yaşlarındayken askere alınmışlar. Biri Polonya Galiçya’ya kadar gitmiş, oradan Çanakkale’ye desteğe gelmiş, gazi olmuş.
Diğer aynı yaşta asker olmuş, Kafkasya, Irak, Suriya, Yemen ve devlet teslim olmuş, sayısız ölüm tehlikesine karşın büyük cesaretle yürüyerek  en azından 4000 km. yol gelmiş.
-Devlet ne vermiş?
-Fakirlik.
-Annenin teyzesi Kara Fatma, Çanakkale’den Sakarya’ya kadar her yerde düşmanla kadın halinle savaşmış,  Yunan karakollarını basmış, onca kahramanlığından sonra bu gün onun yerine bir sürü sahte KARA FATMA  türemiş.
Bu gün onun çocukları bile onun soyundanız demeye korkarken, kendilerini saklarken, sen neyin kovalıyorsun?

Baban gündelik yevmiyeci olarak 86 yıl fakirlik çekerek yaşamış, sizi fakirlikle ekmek sahibi etmeye çalışmış.
Ağabeyin asker sen polis olmuşsun. Yıllarca devletin bütün pislikleriyle uğraşmışsın.
Elinde ne var?
Üç kuruş emekli maaşı.
Bir kızımız vardı, bu devleti, bu millet onu yaşamdan bıktırdı, öldü,
Sen demiyor muydun?
Biz sadece kızımızı ziyaret için çıkıyoruz evden 

-Bu devlete çocuk yapılmaz! Diye.
Onun doğruluğunu kızımızı kaybedince anladım.
Biz şimdi ölünceye kadar acımızı yaşayacağaız ya da bir şekilde öleceğiz.
Bu millet bu devleti besliyorsa sen niye yazıyorsun?
Bu millet seni Nurcu edip, öğrendiğin dinle onlarınkisi tutmayınca seni dinden kuşkulandırıp dini araştımaya sevk etmedi mi?
-Sen, bu araştırmaların yüzünden daha lise öğrencisiyken dinden çıktığını söylemiyor musun?
-Sen, 19 yaşında, fırında çalışırken seni altı yere bomba atmaktan bu devlet seni tutukllayıp içeri atmadı mı?
-Sen vatan millet için en iyisini düşünüp isterken, hiç bir çıkar gütmeden bunu yaparken bu devlet seni “vayan haini komünist” ilan etmedi mi?
-Bu yüzden polislikte bütün sınavlarda başarısız yapmadılar mı?
-Sen gene bu millet için yazarken bu millet senin çocuğunu eğitimden sokağa yaşamdan koparacak her şeyi yapmadı mı?
-Bİz, 18 yaşında kızımızın acısını yaşamıyor muyuz?
-Öyleyse bırak şu yazıları.
-Dedelerinden bizlere ölüm biçenler de ölsünler, bırak Tayyip Erdoğan ve daha kim varsa bunlara kıyameti yaşatsın.
-Sana ne?
-Bırak, biz karı-koca evladımızın acısıyla yaşayalım, ne paramız var ne pulumuz ne de evladımız kaldı, bir çocuğumuzu hayattan soğutan, her gün asker, polis, sivil gencecik çocukları tabutlara dolduran, kendi çocuklarını kışlanın yanından geçirmeyen ama millete “siz evlatlarını kaybederek kurban bayramını erken idrak ettiniz” diye utanmadan söyleyen bu devlete, bunlar asessiz kalan bu millete yazı mı yazılır?
-BIRAK!!!
- BU MİLLET LANETİN EN BÜYÜĞÜNÜ ZATEN “TACI HAİNE GİYDİREREK ASIRLAR ÖNCE HAK ETMİŞ” DİYEN SEN DEĞİL MİSİN? SENİ DİNLEYEN Mİ VAR!!!

-Karım son üç yıldır bani bu şekilde uyarıyor. Yavaş tavaş hak vermeye başladım.
-Ben de insanım.
-Uyanmayan, aymayan insanlar için uğraşmaya, kendini harap etmeye değmez çünkü: -Fahişeleşmiş, köleliği benimsemişlere özgürlüğün, doğruluğun, adaletin, onurun, şerefin, millet olmanın gururunun ne olduğunu anlatamazsın. Sen anlattıkça, işini kaybetmekten korkan köle gibi, saldırır  öldürürler.
-Bu güne kadar öldürülen aydınların benden farkları neydi ki?
-Bu millet onları öldürmedi mi?
-Her gün her türlü tehditleri saldırılar yapan bu millet niye öldürmesin ki?
-Hem yorumlarla hem de ulusal tv kanallarından bu tehditlerini yapmadılar mı?
-Yaptılar.
-Karımı dinlemeyi düşünmeye ciddi olarak başladım.
 Bunlar bana çocukluğumdan beri, beni seven, büyüklerim, arkadaşlarım, kardeşlerim, meslektaşlarım ve hizmet verdiğim halk tarafından da söylenenlerdir.
Bu görüş halkın büyük kesiminde yaygın olarak vardır.
Takdir okuyanlarındır.
 
Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc

21 Eylül 2015 Pazartesi

2015 KASIM SEÇİMLERİ HAKKINDA VATANSEVERLERE TESPİTLERİM


Geçen hafta Vatan partisinden Serkan Bolluk'un Ulusal Kanal'da yaptığı açıklamada;

"Biz CHP'ye birleşme önerisiyle gittiğimizde, karşımıza iki Kobanici kadın çıkardılar. Bize, 'bulunduğumuz coğrafyanın bu günkü şartlarında PKK'nın silah bırakması söz konusu değildir. ABD istemedikçe PKK'nın ve bölgede terörün bitmesi söz konusu değildir.Akan kanın durması için, acilen çözüm sürecine dönülmelidir" dediler. Bu durumda bizim onlarla birleşme şansımız kalmamıştı."


Yakın zamana kadar, "açılım, çözüm süreçleri nedeniyle "ver kurtulcu" olmak ve teslimiyetçilikle AKP'yi suçlayan Y-CHP, bu gün, "PKK'nın silah bırakması mümkün olamaz, Özerk Kürdistan'ı tanıyalım da kan dinsin" diyerek aynı konuyu savunur hale gelmiştir.

CHP, Ulusalcıları tasfiye etmeye başlamasından bu yana sürekli PKK-HDP ile birlikte hareket etmeyi tercih etmiş, son 07 Haziran 2015 genel seçimlerinde de HDP'ye resmen çalışmıştır. Genel başkanları Kemal Tenekedaroğlunun kendi memleketi Tunceli'den seçilememesini, PKK'nın HDP'sine şehri teslim etmelerini bile dert etmemelerinin arkasında 22 Kasım 1938'de bastırılan son dersim isyanı suçlularının Elazığ meydanında ettirdiği "İntikam Yemine" bağlı olduklarına yorarsak kimse bizi suçlamasın.

Bu konuyu 2007'lerde "Dersim yemini ve Atan'nın Ölümü" başlıklı yazımda yayınlamış, o dönemler özellikle AKP tarafından bu çok kullanılmıştı. Sanki Şeyh Saitlerin adamları 1925 ve öncesinde aynı meydanda yemin etmemişler gibi.

Tüm bunları bilip yazdığım halde, bunların Amerikancı solculuklarına rağmen, AKP'nin çizdiği karanlık tablonun her gün daha da kararması yüzünden, CHP için bir çözüm önerisi yazmıştım.

Halen Habertürk'e ait "blogcu.com" da bulunan "keykubat blogcu.com" blogumda, "CHP ALEVİ PARTİSİ Mİ?" başlıklı yazım ve öncek, yazılarımda yaptığım "Eğer gericiler emperyalistlerle pazarlık yapıyorsa siz de pazarlık yapın iktidara geli ve ülkemizde demokrasiyi koruyun ve yerleştirini PKK içinde hakim olan Dersim kökenli solcuları ikna ederek de bölünmeyi önleyin, akan kanı dindirin. Zaten çoğunuzun bunlarla göbek bağı var." önerime sıcak baktılar ve önce Deniz Baykal'ı indirdiler, bir dümenle Kılıçdaroğlunu getirdiler.

Ancak PKK'yı yola getirmek yerine kendileri PKK'nın yoluna girdiler ve CHP'yi, Ermeni dinler ve mezhepler koalisyonu partisi haline getirdiler.

Yıllardır, tehlike gördükleri Gülen cemaati ile ortak oldular.

F.GÜLEN'in evlenmeyen çilekeş rahibi Devlet Bahçeli de, Ermenistan tarzı siyaset yürüterek olaya kısmen dahil olmuştur. Şöyle ki, Ermenistan bütün geçimini Avrupa ve ABD'de yaşayan diyaspora Ermenilerinden ve bu ülkelerden gelen mali desteklerden sağlarken, askeri ilişkilerde daima Rusya yanında saf tutmayı tercih etmektedir. Devlet Bahçeli de, siyasi portresini çizerken AKP''ye muhalif, en ağır eleştirileri yapan, Gülen cemaatine yönelik operasyonlara karşı çıkarken, her sıkıştığında AKP'yi tereddütsüz destekleyen haliyle ülkemizde adını "istepne parti" ye çıkartmıştır.


Bu durumda, Y-CHP+F.GÜLEN CEMAATİ+PKK-HDP+MHP Ermeni dinler ve mezhepler koalisyonunu temsil eder hale gelmiştir.

AKP' de, Ortodoks Hristiyanlar ve Ortodoks Yahudiler/Musevilerden oluşan Rum Koalisyonunu temsil etmektedir.

Her ikisi de devleti bölmek ve iktidarı da kapmak derdindedir. 2023'e kadar iktidarı kim kaparsa, yeni dünya düzenine göre şekillenecek Ortadoğu'da da malı götüren olacaktır.

Asker-Polis ölümleri, doğu ve güneydoğuda özerklik adıyla yürütülen Rum koalisyonu AKP'nin elinden gücü alma çabalarının ürünüdür.

Bu bağlamda Gülen cemaati açılım da yaptı. Ülkemize dayatılan şeriat rejiminin, demokratik, katılımcı, baş örtüsünü dayatmayan (F.Gülen teferruat olduğunu açıklamıştı. Şimdi Gülen kanallarından hiç birinde bayan sunucuların baş örtü kullanmadıklarını görüyoruz.

Oysa Süryani rejimi dayatan R.T.E'nin TRT'sinde dahi, Siirt Süryani'si Emine Erdoğan hanımın giydiği Süryani rahibe kıyafeti ve başörtüsü taklit edilmektedir. Geçen ay Pasifik Okyanusu ülkelerine seyahat eden cumhurbaşkanı, hatırladığım kadarıyla Malezya'da yaptığı konuşmada "Din ve mezhep bağlamında değil, sadece İslam bağlamında bir şeriat" tanımı yapmıştır. Ama Süryani rahibe kıyafetine devam)

Y-CHP'nin Ermeni koalisyonu, İ.Eliaçık Hocayı da Diyarbakır'daki bu konferansa davet ederek, yeni Ermeni Şeriat rejiminin (Işıkçı Gülen İslami Rejimi) korkulacak bir şey olmadığı da kamuoyuna bildirilmiş oldu.

K.Kılıçdaroğlu'nun "Tıpış tıpiı gelip bize oy vereceksiniz" tahdidini bu seçimlerde de "Bizden başka şansınız yok, bize oy vermeye mecbursunuz"a taşımasının arkasında bunlardan başka bir şey yoktur.

10 Kasım 1938'de ölmesi sağlanan büyük kurucu Mustafa Kemal'den sonra 1950'ye kadar bu Ermeni koalisyonun "demokrat biraz sol görünümlü ama İngilizci kesimi" iktidarı kaptılar. 1946'da İngiliz ve ABDlilerin emirleriyle, İsmet paşa Celal Bayar ve Menderes'e yeni siyasi oluşumu hazırlattı ve kendi ikameti olan Pembeköşk'te meşhur "Pembeköşk Muvazaası (Şikesi)TIKLA" adıyla bilinen anlaşma gereğince daime bu kesimin hükumet olması sağlandı.

1943'te İsmet paşanın Churcil'İn, "Mustafa da öldü artık şu Kürdistan'ı kuruver" isteğini "Kürtler devlet yönetecek olgunluktan yoksun Türklerin arasında 80 yıl eğitilmeleri gerekir" diyerek devletin ömrünü 80 yıl uzatmıştır.
DİYARBAKIR'DA CHP'NİN KARŞILANMASI

Bu günler o seksen yılın bittiği günlerdir.

TBMM partileri yenilenmedikçe yani Tacı haine giydirmekten vazgeçmedikçe kanlarınız akmaya devam edecektir.

Devletin bölünmüş haliyle "federasyon dayatması" AKP'den değil CHP*'den gelmektedir. Zira 13 yılda AKP ortamı hazırlamış, kotarmak ta hep birlikte yapacakları iştir.

Yıllardır yazdığım gibi, iktidar partilerini tespit eden güçler, muhalefeti de belirlemişlerdir ve bu işbirliği içinde TBMM partilerince alınacak konsensüs kararıyla devletin sona ermesi sağlanacaktır.

Siz istediğinize oy verebilirsiniz.

Emperyalizmin güdümünde bölünen bir devletin akan kanları durdurmaktan çok yeni menfaat kavgalarını başlatıp akan kanları arttıracağı, emperyalistlerin bu hizmetlerinin karşılığını, kendileri için kan dökmelerini isteyerek sürdüreceğini benden iyi onlar bilmektedir.

Geçmişteki turnaların bir yerlerinizi tırmalamalarını durdurup, içinde bulunduğumuz yüzyılın şartlarına göre düşünerek bölünmekten kaçınmanızı, bölünmeyi doğuracak her türlü federasyon oluşumlarından da kaçınmanızın aklın gereği olduğunu kabul etmeniz gerekmektedir.

Herkese sağ duyu sahibi olmayı dilerim.

Takdir sizindir.

TBMM'YE BUNLARI SOKARSANIZ DAHA ÇOK KAN
DÖKECEKSİNİZ!

Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc

2012'de akp devleti bölmüş, anayasasını yapmış
bize tiyatro oynuyorlar;
OKUYUNUZ;http://www.democraticprogress.org/wp-content/uploads/2012/11/DPI-Roundtable-Constitution-Making-in-a-Divided-Society-TURKISH.pdf

18 Eylül 2015 Cuma

MERKEL, MÜSLÜMANLAR MEKKE'YE DEĞİL BİZE GELDİLER" DEMİŞ


Facebooktaki arkadaşlar, muhalefet olsun diye "haksız mı?" diye sormuşlar.

Muhalefet gereği yaptıklarından dolayı fazla eleştirmiyorum, ama önemli bir gerçeği gözden kaçırdıklarını belirteyim.

Muhalefet başımızdaki hükumete yapılırken, onu iktidar eden batılı devletleri görmezden gelinmemelidir.

"Haksız mı?" dorusuna gelince bence haksızdır.

Gerçekleri çarpıtmıştır.

İnsanların devletlerini 22 haçlı ülkesi bir olup, topraklarını işgal ettiniz, sahte Müslüman örgütlerinizle yerlerinden ettiniz, doğal kaynaklarına yüz yıllığına el koydunuz. 

Devletlerini yıktınız, devletlerinin verdiği hizmetlerden mahrum ettiniz, aç ve sefil bıraktınız. 

Onlar da haklı olarak, gaspçı, hırsız siz olduğunuz için mallarını takip ederek size geldiler.
 
Zira öteki Müslüman ülkelerinde onlardan farkı kalmadı. Arabistan bile yakında çabalarınızla onlara benzeyecektir.

Mültecileri kabul etmekle "merhamet göstermiyorsunuz, her şeylerini ellerinden aldığınız insanların yaşamalarına kısmen olanak veriyorsunuz. 

Akdeniz'i en büyük Müslüman mezarlığı yaptınız.

Ha, bu eleştirileri sayın Merkel'e doğrudan değil, A.B'nin motor ülkesinin hükumeti olması nedeniyle yapıyorum.
Zira, en azından Libya işgali sırasında, "Biz iki dünya savaşı çıkarttık, bu defa kusur kalalım" diyerek ülkesini işgalden uzak tutmaya gayret ettiğini göstermiştir. Önceki yazılarımda bu konuda teşekkür etmiştim.

Bu da yaptığınız gaspların yanında sinema bileti parası bile sayılmaz.
Zavallıları, sınır kapılarında, yollarda türlü işkencelerden, Akdeniz<'de topluca boğulmaktan kurtarmak sizin görevinizdir.

Bu gün Türkiye'nin "Mültecileri isteyen Avrupalı ülkeye ücretsiz, uçakla gönderebiliriz" şeklinde yaptığı öneriye batılı "demokrat, insan haklarına saygılı, demokrasi ve adaletin beşiği(!)" batı medeniyeti kulak tıkamamalıdır.

Macaristan'ın et budu ne? Adamlar, bütün mültecilerin üstlerinde kalacağından korkuya kapıldılar ve zulümde kendilerinden geçtiler.
İnsanları bu hallere düşürmeye hiç bir
devlet ve milletin hakkı olamaz.

Allah'tan Sırplar merhametli çıktılar da bir kapı açtılar.

Her şeylerini ellerinden alınca, habitatları yıkılıp yakılınca, size gelmelerinden doğal ne olabilir?

Batılı devletlerin içinde en insancıl davranan İzlanda çıktı. 

Sorgulamadan son sınırına kadar mülteci kabul etti, hala da ediyor ve İsrail'in mallarını "kafatasçı siyaseti yüzünden ülkesine sokmama kararı aldı. (Press Tv haberi dün)


Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc

16 Eylül 2015 Çarşamba

AKAN KAN DİNSİN SLOGANININ TÜRKÇESİ



Bir zamanlar aynı yere bakıyorlardı.
Şimdi de değişen bir şey yok
2013 Aralığından beri süren AKP-CEMAAT kavgası, cemaat medyasının çok zayıf olan muhalif kesime katılmasını sağladı.
Her ne kadar niyetini bilsem de, öncelikle muhalif kanalları seyretmeyi tercih ederim. Diğerlerinde de neler işleniyor diye de bakarım.
Ama, iktidar medyasının aşırı tutucu ve partizan yayınları bende aşırı sıkıntı yarattığından bu medyanın haber kanalları veya internet sitelerinde fazla kalamıyorum.

Bu yüzden muhalif medya kanallarında daha fazla zaman geçirdiğimi belirteyim.
Yukarıda belirttiğim tarihten beri Gregoryen Ermenilerin Müslüman görünen Işıkçı Cemaati ve onlarla birlikte hareket eden Bitlsi’li Said-i Kürdi Deliüzzaman’ın Şafi mezhebinin 19.yy.da üretilmiş Kürt Nakşibendiliği görünümlü Süryani İncili Pişitto esaslı Rum Nur cemaati koalisyonuna, kripto (gerçek dini, ırki kimliğini gizleyen) Ermenilerin oluşturduğu PKK kolu da katıldı.
Kökeni, Tunceli Alevilerine dayanan ve Sabetayist Yahudiler olarak da bilinen, dinci-kinci  kripto Ermenilerin ele geçirdiği Y-CHP de bunlara katılınca, muhalif medya tamamıyla Ermeni ırk, din, mezhep, tarikat koalisyonu haline geldi.

CHP’nin yayın organı olan Halk Tv, her ne kadar Atatürk eserleri pazarlamacılığı yanında Atatürk’ün kazandırdığı demokratik kazanımların koruyucusu havasında yayınlar yapsa da, bünyesinden bütün Atatürkçü, ulusalcı milletvekilleri ve parti mensuplarını attığından inandırıcı olamamaktadır.
Fethullah Gülen cemaatinin köşe yazarlarından, sol görünümlü Hakan Aygün’ü da kanalın haber ve gündem yorumcusu yapması da işin cabası.

07 Haziran 2015 genel seçimlerinde, bu koalisyonun ortak hareket ederek, Süryani-Rum-Çerkez v.s. dinci-kinci- Süryani-Selefi tarikat ve cemaatler koalisyonu AKP’nin önderi Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlık rejimini ve kendisini de devlet başkanı ilan etmesini engellemelerini gerçekten kutluyorum.
Bu konuda iyi bir hizmet verdiklerinden şüphe duyulmamalıdır. HDP’nin de, CHP-CEMAAT ile birlikte harcadığı bu konudaki gayretleri de takdir edilmelidir.

Ama, takdir edilmeyecek ve edilmesi mümkün olmayan halleri nedir?
Özellikle, cemaat kanalları ve Doğan medyasına ait kanallarda, Halk Tv’de de bazen aleni bazen üstü örtülü işlenen ortak konu, doğuda Kürt devletinin özerkliğinin tanınmasıyla akan kanların dinmesidir.
Bu da, devletin önce adının ve anayasının değiştirilerek “TÜRK-KÜRT FEDERE DEVLETİ” olması demektir ki, bunlara göre devletin adında “TÜRK” adının olması da aşırı derecede rahatsızlık verici ve istenilmeyen en önemli maddedir.

Bu durumda, Kürtçülük mücadelesi verdiğini iddia eden terör örgütünün de istediği “özgürlük” kavramının, “bireyin sosyal haklarıyla ilişkili” bir özgürlük olmadığı, “resmen Kürdistan ilan edilmesi” ile geçiş aşamasında “federe, ardından” tüm haritanın Kürdistan” olarak kabul edilmesi” olduğu açıktır.

Böyle bir özgürlüğü tanımak, Kürt olmayan Türk milletinin “özgürlüğünün elinden alınması ve köleleştirilmesi” demek olduğunu anlamamak için insanın “gerzek” olması gerekir.
Böyle bir gerzekliğe “olur” verecek bir siyasi iktidar veya devlet örgütü açıkça ihanetle suçlanacağını bilmelidir. Zaten suçlanmaktadır da.

Türk milleti buna razı olmayacaktır, şu anda akıtmaktan korktuğu kan, “Kürtçülük” maskesi altında yürütülen dinci-kinci “Ermeni-İsrail-Süryani” ihanet koalisyonunca daha feci olarak akıtılacaktır.
Yani, bunlar başardıklarında, devletlerini kurmakla kalmayıp, ellerine geçirdikleri devlet kurumlarını kullanarak açıkça bir soykırıma başlayacakları kesindir.

“Akan kan dursun” ama karşılığında “Kürdistan kurulsun” demek ihanettir. Bu kabul edilemez. Mevcut devlet örgütü de görevini yapmalı, devletin bekasını, huZurunu sağlamalıdır.
Türk milleti de destek olmalıdır.
Olması gereken budur. Ama bu işi elan TBMM’yi işgal eden dört partinin yapmasını beklemek sadece ahmaklıktır.

Bir yandan terörle savaşırken diğer yandan terör örgütünün temsilcisi siyasi parti ile “koalisyon hükümeti” kurmuş AKP’nin ve onların her şekilde arkalarında olan MH-CHP’nin yapabilecekleri işler değildir.
TBMM tasfiye edilmelidir. Yeni bir vatansever hükumet çıkartılmalıdır.

Bu milletin 01 Kasım 2015 genel seçimlerindeki görevi budur. Görevini yapmazsa, diğer Müslüman ülkelerin durumuna düşmesi, Avrupa kapılarında mülteci olacağım diye yüzyılımızın en büyük Müslüman mezarlığı olan Akdeniz’de göçmen maceralarına hazırlanmalıdır.
Ki onlar da artık mültecilerin göçlerini önlemek için gerekli tedbirleri aldılar ve bunun önünü kestiler.

Özellikle 23 Temmuz’dan beri özellikle cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın isteğiyle terör örgütüne karşı yürütülen askeri operasyonların durdurulması için HDP eş başkanı Selahattin Demirtaş’ın Almanya merkezli Avruap seyahati dönüşünden sonra terör örgütü de “silahlar bırakılsın” demeye başlamışsa da karşılığında devletin ordusunun da silah bırakmasını istediğinden bu arzunun gerçekleşmesi söz konusu olmamıştır ve olması da beklenmemelidir.

Almanya, Fransa ve diğer terör destekçisi batılı devletlerinin hükumetlerinin yapacakları her türlü sözlü, ekonomik, v.b. baskılara gereken cevaplar verilmeli ve terör örgütü bitirilmelidir.
AKP ve  doğal önderi Recep tayyip Erdoğan, yalnız ülkemizde değil, yeryüzünde 13 yıldır hiç bir hükumetin vermediği tavizleri bunlara verdiğinden, “demokrasi ve özgürlük adına “ herhangi bir suçlamayla muhatap olmaları söz konusu olamaz.
Olursa, gerekli cevapları verilmelidir.

Terör örgütüne yenilen devletler sınıfına girmemek için, siyasi iktidara her türlü hakkı 13 yıldır verdiği tavizlere rağmen hala “özgürlük” diye bağıran ve kan akıtan terör örgütü vermiştir.
Kürtlern istediği “eşit haklara dayalı devlet” mevcut devletin tasfiye edilip Kürt devletine dönüştürülmesi demektir. Bu gerçekleşirse ardından “Batı Ermenistan, Süryani özerk bölgesi, Kürt özerk bölgesi” olarak bölünecek coğrafya, İsrail-Bizans devlet oluşumuna yerini bırakacaktır.
Haberiniz olsun!
“Akan kan dinsin” sloganının Türkçesi böyledir.
Takdir sizindir.


Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc

6 Eylül 2015 Pazar

AVRUPA’LI GAZETECİLER TOPRAKLARIMIZDA NE İŞ YAPARLAR?

AVRUPA'LI AJAN GAZETECİLER...

Ülkemizde Selçuklu'dan Osmanlı'ya, Osmanlı'dan Türkiye Cumhuriyetine batılı gezginlerin, misyoner rahiplerin, rahip veya sivil-askeri ajanlara, 19.yüzyıldan beri de "gazeteci ajanlar" eklenmiştir.
Bu ajanların tümü ülkemizdeki karışıklıkların daima destekçileri olmuşlardır.
Ajan imamlardan biri.

Son günlerde gerek IŞİD gerekse PKK terörünü destekledikleri tespit edilen İngiliz ve Hollanda kökenli gazetecilerin tutuklanması batı basınında yer almakta, ülkemiz suçlanmaktadır.

Evliya Çelebi’nin “Seyahatname’sinde Bitlis anılarını anlattığı makalesinde, zamanın Bitlis hakimi Abdal Han’ın, Gürcistan, Vatikan bağlantılı Kürt isyanlarını açıklayarak işler. Kürtlerin Osmanlı’dan ilk şikayetlerinin, Yavuz Selim’in 1516’da bölheyi Osmanlı’ya katmasından da memnun olmadıklarını, sadakatlarını göstermediklerini, bu yüzden Yavuz’un onlara kırgınlığını ve Melek Ahmet paşanın Abdal Han’ın kaçıp kurtulmasıyla sonuçlanan Kürt isyanını anlatır. Kürtlerin Gürcü, Gürcülerin de Kürt köleler edindiklerini, Gürcü kralına hizmet etmiş, yükselmiş Kürtler hakkında kısa bilgiler geçer. Yıl, 1658.

1668-1774 yılları arasında süren Osmanlı Rus savaşının yenilgiyle sonuçlanmasının ardından, Osmanlı tebasında “gayrimüslümlerin haklarının koruyuculuğunu” Osmanlı’ya aynı yılda imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşmasıyla kabul ettiren Rus Çarlığı, Aleviler, Yahudiler, Museviler, Ortodoks Hristiyanlar ile Yezidi Kürtler ile Rumları içine alan tüm azınlıkların isyanlarını başlatmış, Osmanlı 93 yıl boyunca Sultan Abdülaz’in 1864’te bu isyanları bastırıp faillerini astırıp, karışanları Kıbrıs’a kadar sürgün etmesine kadar Osmanlı Eskişehir’den içeriye, yani İç ve doğu Anadolu’ya, Karadeniz bölgesine girememişti.

Abdülaziz bu başarısının karşılığını, kendi sarayında mahpus olup bilekleri kesilerek öldürülmekle görmüştü.İşin içinde yine Kürt, Ermeni, Rum koalisyonları vardı. Onu bu hale sokan paşalar içinde Gürcü, Rum, Arnavut, Kürt, Süryani kökenli paşalar vardı.
Rusların elde ettiği bu ayrıcalık, kısa sürede bütün batılı vahşi emperyalist devletlere de eski “Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu” ilkeleri gereğince kısa sürede tanındığından, batılı devletler, azınlıklar üzerinde kendi dini mezhep ve tarikatlarını da yaymak dahil etkili olmuşlardı.
“Müslüman Türkler, Hristiyanlara eziyet ediyor” yalanlarıyla, kiliselerden Pazar ayinlerinde toplanan milyonlar, batılı RAHİP AJANLARCA” ülkemize getiriliyor, “American Relief-English Relief” gibi bağış kampanyalarıyla aşiret veya dini ruhbanlara teslim ediliyordu.
Bu sayede azınlıkların, kendileriyle işbiriliği yapanların fakirlerinden olması sorunu çözülüyor, bir çok azınlık kökenli Başıbozuk da böylece “iş adamı eşkiya” haline getiriliyordu.

Doğu Anadolu’da Cumhuriyetin ilanına kadar 60 kadar din esaslı kolejler açan batılı devletlerin sağladığı zenginlikler, bazı Müslüman ve Türkleri de iştahlandırmış ve özellikle Alevilerden kendilerini bu “Gayrimüslüm statüsünde” gösterme eğilimleri artmıştı. Zira Osmanlı’nın “Sünnilik dayatması” bu ihanetin temelini atmış, onlara haklılık kazandırmıştı.

Osmanlı’yı İngiliz mandası yapmak isteyen günümüz siyasi ve askeri iktidarlarının dedelerinin çıkarttığı “93 harbi olarak ta bilinen 1876-78 Osmanlı Rus savaşında, gene batılı gazeteciler, “basın özgürlüğü” dayatması, batılı devletlerin emirleriyle, Türk askerlerinin Plevne cephelerinde nöbet yerlerine kadar resimlerini yayınlamışlardı.

Yunan ordusu 1921’de Ankara Polatlı yakınlarına geldiğinde, Sabetayis Musevi Ermeni ve Alevi Türkmenlerin yaşadığı Dersim bölgesine (Tunceli, Elazığ, Sivas bölgeleri) yine isyanlar çıkmış ve bastırılmıştı. O zaman da gene bu batılı rahip ajanların etkileri vardı.

1925’te, gene başta İngiliz rahip ajanı Mr. Robertt Frew’un her türlü siyasi desteğiyle güçlendirilen Nurcu Said-i Kürdi Deliüzzaman’ın  “ideolojik önderliğini”, Elazığ Palu’lu Şeyh Sait’in de “askeri önderliğini yürüttüğü Şeyh Sait isyanı 500.000 kadar asker ve sivilin ölümüyle sonuçlanmıştı.

1937-1938 İkinci ve üçüncü Dersim isyanlarının da arkasında gene Fransızlar başta olmak üzere İngiliz ve diğer batılı rahip ve sivil memur ajanların etkileri meydandaydı.
Bu isyanlarda İsmet İnönü’nün etkisini gören Mustafa Kemal hasta yatağındayken bile Celal Bayar’ı başbakanlığa getirip, Bitlis kökenli, günde iki rekat güneş tanrıçası Tavus’a namaz kılan şatansist dinden Yezidi olan İsmet İnönü’yü tüm görevlerinden alarak İstanbul Büyük Ada’ya sürgün ettirmişti.

Aslen Tunceli Çemişkezek kökenli olup, Dersim veya Şeyh Sait isyanlarına karıştıkları için Manisa ilimize sürgün edilenlerden olan, ABD’nin aynı Necdet Özel paşa misali taktikler Genelkurmay başkanı ettiği Kenan Evren’in, hemşehrisi Turgut Özal ile birlikte ABD’nin isteği üzerine kurduğu PKK örgütü de devlet içinde yuvalanmış, Sünni İslam-Alevi görünümlü Gregoryen ve Sabetayist Musevi yapılanmasından ibaret derin ErmeniAmerikan Gladyosu, bu kanlı günlerin temelini atmıştı.
Gene batılı devletlerin ajanları başroldeydi.
1984’e harekete geçen Ermeni-Pkk terörünün içinde bizzat askeri olarak savaşanından, haberci, gazeteci kimliğiyle gelerek terör olaylarını “ayrılıkçı Kürt İsyanları” olarak göstermekte her daim ısrar eden bu “gazeteci ajan” tayfalarının oluşturdukları kamuoyları ile batılı ülkelerin 1960’lardan beri ülkelerinde olan Kürt kökenli işçilerden de kurtulmak amacıyla bu “isyan masalına” sahip çıkarak, örgütü maddi manevi desteklemeleriyle örgüt, batının işgal ordusu olan NATO’nun yerel kara ordusuna dönüştürülmüştü.

Recep Tayyip Erdoğan’ın 2008’de Turgut Özal’ın başarısız olduğu Kafkasya’dan Rusları çıkarma projesinin Karabağ’ın işgali ve Azeri soykırımıyla sonuçlanmasının tekrarı olan Gürcü-Rus savaşından ordunun yardımı ile ülkeyi kurtarmasına kızan Gürcistan devlet başkanı Saakaivili’nin 2010’da internet medyasına açtığı, benim de dilimize çevirip yayınladığım “2003 GÜRCİSTAN AZINLIK RAPORU” belgesinin tercümesini yayınlamamı takiben “adilyargic.blogspot.com” blogumun sildirilmesne neden olan Avrupa Parlammentosuna sunulm uş bu raporda, Recep Tayyip Erdoğan’ın “Batum’lu Gürcü olarak kendini tanıtması” adeta hedef alnımş ve Batum’a 1915’de Enver paşanın Ermeni tehcirinden kurtulmak için Güğrcistan’a sığınmış 67.500 Süryani Hristiyan isyancının yerleştirildiği, 45000 kadar da Yezidi Kürt isyancının Rus çarının isteği ile Tiflis’e yerleştirildikleri açıklanmaktaydı.

Proje gereğince olası Rus saldırısına karşı Türkiye yani R.T.Erdoğan hükumeti hemen yardımına koşacaktı ama bu asla olmayınca Saakaşvili bir tepki olarak bu raporu yayınlamış ta olabilirdi.

Neyse bu zamandan sonra Gürcistan artık kıçının üstüne oturmuş, herhangi bir maceraya da teşebbüs etmemişti.

Şimdi gene aynı proje Azerbaycan-Ermeni kapışması olarak “düşük yoğunlu” sürerken, ülkemiz de birden terör örgütünce Rusya- Azerbaycan-İran üzerinden açılmış enerji hatlarına yaptırılan saldırılarla yeni boyut kazanmış, doğu Anadolu’da örgüt zabıtası, polisi, savcısı, yargıcı, yerel ve askeri yönetimlerini kurmuş, halktan kendi adına vergi toplar olmuştur.
Bütün bunlar Batum’a kaçıp canını kurtaran, 100 yıl öncesinin Süryani isyancılarının soylarının gene batılılar ve onların himayesinde çalışan bizden sandığımız ülkemizin basın yayın elemanlarınca şişirilerek devleti teslim alması sağlanmıştır.

Ülkenin her yerini özellikle terör olaylarının yoğun olduğu illeri batılı gazeteciler gene doldurmuştur.
Son günlerde batı basınında ülkemizi her zaman olduğu gibi “gazeteci düşmanı” olarak yorumlatan bu gazeteci aslen Hollanda kökenli Frederike Geerdnik adlı bir bayan basın mensubudur.
Batılı basında geçtiğine göre, Hakkari Yüksekova’da yollara çukurlar kazarak devletin güvenlik güçlerinin hareketini engelleyen, çukurları kapatma çalışmalarında güvenlik sağlayan asker ve polislere roketli, patlayıcılı saldırılarda bulunan teröristleri “”Bağımsızlık savaşçıları” gösteren bu gazeteci ajan hanım bölge savcılığınca tutuklanınca batı basını ayağa kalkmış.
Konu;
“Türkiye, Holanda’lı gazeteci güvenliği için tutuklandı”, ·  Turkey says Dutch journalist detained 'for her own safety' Reuters
“Hollandalı Gazeteci, çatışmaların Türkiye’yi sardığı sırada alıkonuldu” ·  Dutch journalist detained while covering clashes in Turkey Associated Press
gibi sürüp giden başlıklı haberlerle işlenilmektedir. Buna “·  Turkish court arrests British reporters on 'IS terror' charges AFP” haberinde de geçtiği gibi İngiliz gazeteciler de dahildir.

Zaten, Kambersiz düğün İngilizsiz ihanet terörü olmaz ki bu dünyada.

Gönül isterdi ki Recep Tayyip Erdoğan geçen 12 yıllık başbakanlığı süresince but erör örgütünün Irak’tan Amerikan ve Saddam ordusundan kalan silahları, İŞİD’den Suriye ordusuna ait silahları bünyesine katarak güçlenmesine ortam sağlamamış, kendisine yapılan uyarıları dinlemiş, Süryani, Musevi kökenleri işlenilmemiş bir siyasetçi-devlet adamı olmasını. Ama maalesef, 2015 genel seçimleri öncesi başlatılan bu terör örgütü ile savaş senaryosunun inandrıcılık sorunu da vardır ve kendisini padişah- başkan yapacak oyları alması karşılığında bu karışıklığın hemen biteceği inancı da halkımızın yaygın kesiminin sahip olduğu inançtır.
Hollanda kökenli Frederike Geerdnik(TIKLA)

Bu ülkemizin huzura kavuşmak için yürüttüğü bir “egemenlik-bağımsızlık savaşı” olarak değil de “başkanlık karşılığında verilmeyen Kürt/Ermeni desteğini yola getirme kavgası olarak algılanması milletimizi başta şehit yakınları olmak üzere isyan ettirmektedir.

Batılı Vatikan merkezli çıkar odakları bizler Hristiyan da olsak bu toprakları ele geçirmek,i sömürmek, halklarını köleleştirmekten vazgeçmemiştir ve vaz geçmeyecektir.
Birbirimizer düşürmek için rahip,memur veya gönüllü sivil ajanlarını da her zaman üstümüze sürerek iç karışıklıklar tertipleyecektir.

Batılı gazetecilerin ülkemizdeki basın yasaklarına karşı desteklerini kesinlikle olumlu bulmama rağmen, iç karışıklıkları yaratan ayrılıkçı teröristleri “bağımsızlık savaşçıları” olarak göstermelerini de yadırgıyorum.

Batılıların destekleriyle iktidar edilmiş, başımızdaki devşirme azınlıklardan ibaret, dinci-kinci devlet adamlarımız ile batılılara köle olmuş asiler acilen kendilerinin ne kadar DOĞULU veya BATILI olduklarını belirmek zorundadırlar.

Aksi halde gelecek nesillerini köle edeceklerdir.
Bunun  onlar için bir önemi varsa tabii.
Batı basını her zaman kendisine bir işbirlikçi bulamadığı gün bu topraklar özgür olacaktır.
Takdir okuyanındır.

Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc

1 Eylül 2015 Salı

PKK OPERASYONLARI, HDP KOALİSYONLARININ ARKASI



2008'DE DAĞLICA^DA VERİLEN ŞEHİTLER ARDINDAN YAPILAN OPERASYONLARDA TERÖRSİTLERE ZARAR VERİLMEDİĞİNİ, KIŞ UYKUSUNDAKİ AYILARI UYANDIRDIKLARINI YAZMIŞTIM.

BU TESPİTİM, OLAYIN YAZDIĞIM GİBİ ÇIKMASIYLA YILLARCA GÖRSEL BASINDA KATILIMCILARCA KULLANILDI, ATASÖZÜ GİBİ DEYİM OLDU.

BU GÜN DE PKK MİLİTANLARI, SEÇİMDEN ÖNCE IŞİD''E SAVAŞMAK ÜZERE, ABD EMRİ, AKP İZNİYLE DEVLETİN ARAÇLARINCA YURDUMUZDAN TAŞINARAK AYN EL RAP ŞEHRİNE TAŞINMIŞLARDI.

ŞİMDİ KANDİL'DE PKK'LI YOK DENİLİYOR, BU YÜZDEN MANTIKLI DA.

KİMİ SURİYE, KİMI IRAK'TA KİMİ DE YURT İÇİNDE KEYFİNE BAKIYOR, ASKER POLİS ŞEHİT EDİYOR, YOL KESİP HARAÇ ALIYOR.

YANİ ORTADA, CUMHURBAŞKANI VE PARTİSİNİ "TÜRK VE VATANSEVER GÖSTERMEK İÇİN" VERİLEN POLİS VE ASKER ŞEHİT CENAZELERİ, BUNLARIN YAKINLARININ KANAYAN YÜREKLERİNDEN BAŞKA BASIN ELİYLE ŞIRINGA EDİLEN BİR ALAY YALAN VAR.

BUNLAR YALAN DEĞİLSE İSPAT ETSİNLER DE GÖRELİM.

ÖNCEDEN DE DEDİĞİM GİBİ GERÇEKTEN BU İŞİN ÜSTÜNE GİDİLİP, ÖRGÜT BİTİRİLİR, ÜLKE ÖZERKLİK TANIMADAN BU İŞİ ÇÖZERSE R.T.E. DE PARTİSİ DE BÜYÜK TAKDİR ALIR.

AMA, AVRPA BİRLİĞİ, AMERİKA, RUSYA DESTEKLİ TERÖR ÖRGÜTÜNÜN BİZ İSTEYİNCE BİTMEYECEĞİ GERÇEĞİNE, YAZDIĞIM ŞARTLAR EKLENİP BİRLİKTEDÜŞÜNÜNCE ORTALIKTA ŞEHİTLER, KANAYAN YÜREKLER VE DEVLET ELİYLE ATILAN YALANLARDAN BAŞKA ŞEY YOKTUR.

SEKİZ HAZİRAN 2015 GENEL SEÇİMLERİ SONRASI BAŞLAYAN PKK SAVAŞI TİYATROSU, CUMHURBAŞKANLIĞI KOLTUĞUNDA OTURAN ZATIN ARZULARI NEDENİYLE KURULAMAYAN KOALSİYON HÜKUMETİ, AYNI ZATIN PARTİSİ AKP İLE TERÖR ÖRGÜTÜNÜN PARTİSİ HDP SEÇİM KOALİSYONUYLA SAHNELERİNİ OYNAMAYA DEVAM ETMEKTEDİR.

DEVLET, İKTİDAR İLE GÖRÜNÜŞTE AĞIR ELEŞTİRİLERLE MÜCADELE EDEN, AMA GİZLİDE, GERÇEKTE BİRLİKTE HARKET EDEN, SEÇİM ZAMANI İKTİADARA YARAYACAK, CHP'NİN DEMOKRAT, ATATÜRKÇÜ, BAĞIMSIZLIKÇI SOLCULARI TASFİYE ETMESİ, MHP'NİN, "VATAN MESELESİ" DEYİP AKP'YE DESTEK OLMASI GİBİ HER TÜRLÜ TEZGAHI YAPAN, İŞBİRLİKÇİLER TARAFINDAN İŞGAL EDİLMİŞ VE KONSENSÜ İLE BÖLÜNMEYE, TASFİYE EDİLMEYE DOĞR SÜRÜKLENMEKTEDİR.

TAKDİR SİZLERİNDİR.

Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc

28 Ağustos 2015 Cuma

MUSA'NIN FİRAVUNUNDAN TÜRKİYENİN FİRAVUNUNA


07.6.2015 genel seçimlerinin  ardından yürütülen hükumet kurma çalışmaları iktidar ve muhalefet partilerinin ortak çabalarıyla sonuçsuz kaldı.
Hükumet kurma görevinin sona ereceği son 10 günlük süreye kadar CHP-AKP görüşmeleri, hepimizi ekran başına klilitledi.

Ha kuruldu ha kurulacak haberleri beklemekten helak olduk. Sonunda AKP’nin, ya da Beştepe’deki, zatın “AKP’nin tek parti hükumeti dışında hükumet istemediği” tespitine bağlanan zorlamaları sonucu hükumetin kurulamadığı da sık yapılan tartışmaların konularından başlıca olanıydı. Bu tespitin doğruluğu da koalisyonun kurulamamasıyla doğrulanmış oldu.
Görüşmelerin kısırlıkla sonuçlanmasının ardından CHP’nin yağtığı açıklama da oldukça düşündürücüdür.

“AKP, bize sürekli koalisyon kurmak için değil, süreli seçim hükumeti kurma teklifi ile geldi” açıklaması CHP’nin, bir ay boyunca görüşmeleri ne için sürdürdüğünü sordurmaktadır. Arkadaş, sekiz saat süren görüşmelerde AKP’nin bu niyetini anladıysanız görüşmeleri neden sürdürdünüz?
Yok , bu öneri son görüşmede dile getirildiyse, 35-40 saati geçen görüşmelerde bu niyetiğni anlayamadınız mı?

Sonucunda, 45 günlük sürenin görüşen tarafların bilinçli olarak bir plan dahilinde halkın umutlarını boşa çıkarttıkları apaçık ortadadır.

Deniz Baykal’dan Kemal Kılıçdaroğlu’na CHP’nin bir yandan oldukça sert muhalefet yaparken diğer yandan AKP’nin projelerine sürekli destek vermesi, geçen seçimlerde Kemal Kılıçdaroğlu’nun oylamalar sürerken oy kullanamadığının görsel basında yayınlanması, Libya konusunda hükumete tam destek vermesi, partiden bütün Ulusalcıları tasfiye edip ABD’nin Sorosçu sivil toplum örgüğtleriyle bağları olanları, C.I.A’nın memuru olduğu deşifre olanları, kurucumuz Mustrafa Kemal Atatürk’e “Kefere” diyen bir Rum’u partinin yönetimine taşıması, 2015 Haziran seçimlerine bir yıl kala terör örgütünün partisine yaklaşması CHP’nin Atatürk’ün partisi olmaktan uzaklaştığının açık delilleriydi.

CHP, AKP’nin diktatörce idaresin e tepki gösteren halkın kendisine bir umut olarak sarılmasını değerlendirip iktidara oynayacağına, AKP-PKK-HDP koalisyonuna oynamasını “Ben iktidar olmak istemiyorum” demek değilse nedir?

Ya MHP ne yaptı?

Haziran seçimlerinden önce HDP yanlısı bir kadını milletvekili adayı yaptı. Bunu yaparak Ülkücüleri kızdırdı. Oyların AKP ve diğer partilere gitmesini sağladı. Gregoryen Ermeniliği İslami tarikat olarak gösteren Fethullah GÜLEN’in bekarlık çeken papazı olduğu, Amerikancı M.İ.T mensubu olduğu sıklıkla ileri sürülen Devlet Bahçeli de sözde AKP-CEMAAT kavgasında hem hocası F.Gülen’in mağduriyetini öne sürerek hükumete muhaalefet yaparken diğer yandan her sıkıştığında AKP’ye destek olduğundan adı “İSTEPNE”ye çıkmış Bahçeli MHP’si, “oyum boşa gitmesin” diuerek çaresiziliktren oy verenlere rağmen HDP ile aynı sayıda milletvekili çıkarması bile bence başarıydı.

Seçim meydanlarında defalarca “Bir kez hükumet olma şansını verin” demesine rağmen asla hükumet olmak için bir şey yapmayan MHP, CHP gibi hükumete karşı “sınırısız eleştiri yapan ama sınırsız da destek veren parti” olarak cumhuriyet tarihimize geçmiştir.

HDP’nin tutumu ise açıktır. O daima, PKK’nın sözcüsü, pazarlık yürüten kravatlı ekibi olmuştur.
Ancak nasılsa solculuğu tutup, Haziran seçimlerinden önce Recep Tayyip Erdoğan’a “Seni başkan yaptırmayacağız” sözüne sadık kalarak muhalefet etmesi ve AKP’den Kürt oylarını çekmesiyle ülkemizin R.T.Erdoğan diktatörlüğüne dönüştürülmesine engel olduğu için bir teşekkürü hak etmiştir. Buna diğer muhalefet partileri dehak kazanmışlardır.

Ancak temsilcisi oldukları malum terörö örgütünün, haziran seçimleri ardından yaşanan “hükumet bunalımını” fırsat bilerek, sınırları Hatay’a dayanan Kürt Koridorunu yaşama geçirme çabası ise iğrençtir ve bu çabaları kendilerine değil, gözden düşmüş AKP ve sahibi R.T.Erdoğan’a pirim kazandırmıştır.

On üç yıldır “Kürt sorunu benim sorunumdur, açılım siyasetlerinden çözüm süreçlerine kadar daima “Kürtçülüğe oynayan “AKP’yi “Türkçü” göstermeye hizmet etmiştir.

Genelkurmay başkanlığının da ısrarlarının olup olmadığını bilmediğim “Kürt Koridoruna müdahale kararı” ile Suruç patlamasını AKP’nin isteğiyle IŞİD’in yaptığına dair IŞİD militanı bir canlı bombanın cesedine dayanarak asker polis vurmaya, askeri, emniyet binalarına saldırmaya başlaması, yılların PKK ortakçısı, Kürtçülerin babası R.T.Erdoğan va  partisi AKP’yi “Türkçü” göstermekten başka işe yaramamıştır.

Her gün bir ile sekiz arasında değişen görev şehitlerinin, örgüt kamplarına yapılan hava saldırılarıyla ölenlerin canlarını vermemeleri, ailelerinin yüreklerinin dağlanması ise sadece AKP-R.T.E’ye hizmetten başka bir şey değildir.

Bence bu tiyatro, geçen 13 yılda yıpranan AKP ve R.T.Erdoğan iktidarını, muhalefetin de hükumet olmama gayretleri yüzünden “alternatifsiz” gösterip iktidarda kalmasını sağlamaya, Kurtuluş savaşı mücadelesinin başladığı 19 Mayıs 1919’un 100. yıldönümünde yani 2019’a kadar “Özerk Kürdistan’ı ilan ettirmek, Türkiye Cumhuriyetinin ilanının 100. yıldönümü olan 2023’te de “Sekiz eyalete bölünmüş federe yeni Türkiye” haritasını yaşama geçirme tiyatrosunun oynanan setlerininden sadece birisidir.

Bu tiyatro bazen AKPKK+HDP koalisyonu bazen de çatgışması ile sürecektir.
Zaten 26 Ağustos 2015’te erken genel seçime karar veren cumhurbaşkanının tekrar hükumeti kurma görevini kendi partisine vermesiyle, durumu protesto eder görünerek kurulacak seçim hükumetine bakan vermeyeceklerini açıklamalrının ardından, AKP genel başkanı Ahmet Davutoğlu,  bir yandan “terörist” ilan ettiği, il ve ilçe başkanlarını tutukjlayıp ceza evine attığı, terör örgütünün TBMM temsilcisi HDP ile koalisyon kurmaktan başka çaresinin kalmadığını açıklaması, HDP’nin kurulacak hükumete “şartsız katılacağını ilan etmesi” oynanan tiyatroyu gözler önüne sermektedir.

Bir yandan 2008’de ABD’ye giderek aldığın talimatlarla ABD karşıtı genelkurmay subaylarını mesnetsi olarak tutuklayıp, onlara özel bir Silivri yargı ve hapishaen kuracaksın, bu davanbın da “sevcısıyım” diyeceksin, sonra dönüp “kandırıldım” diyeceksin.

Bir yandan cumhurbaşkanlığı ve iç işleri bakanlığı makamlarından bu devletin anaysasını tanımadığını ilan edeceksin, devlet kurumlarından Atatürk adını,T.C. simgelerini, okullarda okutulan “andımız” marşını kaldıracaksın, bayrağı yeşile boyayacaksın, emperyalist ülkelerden aldıkları mali ve askeri desteklerle cumhuriyete ve özgürlüğe karşı savaş açmış vatan hainleri olan dünün Kürt ve Ermeni isyancıları Şeyh Saitleri, Seyit Rızaları aklayıp heykellerini diktireceksin bir yandan da kendi resmini Atatürk’ün yanına asıp, on üç yıldır yürütttüğün Kürtçülük siyasetlerinin tersine “Türkçü siyasete” döneceksin.

Bir yandan 13 yıldır birlikte çalıştığın, ergenekon yargılamalrında “gizli tanık yaptığın”, 13 yıldır Irak ordusundan ve Irak işgalinde ABD’nin bıraktığı silahlarla, artı olarak da IŞİD’in ele geçirdiği Esad rejiminin silahlarıyla silahlandırılmasına göz yuımduğun terör örgütüne “terörist” deyip saldıracaksın, her gün gelen şehit cenazelerinde kardeşlerini, evlatlarını, eşlerini kaybedenlerin yürek acılarıyla sözyledikleri sözleri “hainlik, teröristlik, Alevilik, devlet düşmanlıığı” olarak yorumlayıp haklarına davalar açacaksın, bir yandan da terör örgütünün siyasi parti,siyle hükumet kuracaksın, üç tane de de bakanlık önereceksin.

Evladını, eşini, kardeşini senin ve partinin ihanet dolu siyasetlerinin sonucu olarka kaybettiğine inanmış ama yine de “vatan hizmeti” deyip orduya evladını vermiş insanların yürek yaralarının tesiriyle söyledikleri sözler yüzünden bu şehitlerin cenzae namazlarını kıldırmayacaksın, yakınlarını da işten atma, mahkemelerde süründürme, hapislere etmekle korkutma gibi adiliklere baş vuracaksın.

Enerji bakanın Taner Yıldız, “Sandıktan başkan çıkarsaydınız bunlar olmayacaktı” ve “bize oy vermeyenleri elektrik kesintileri ile ikna edeceğiz” ifadelerini de aynen uygulamaya koyacaksınız. Kars’tan, Ardahan’dan, Artvin’den İstanbul’a kadar bu elektrik keisntilerini de uygulamaya sokacaksın.

Kusura bakmayaın ama bu yaptıklarınızla siz devlet adamı değil,  millete musallat olmuş, kendisine pas vermeyen kadına aşık olmuş magandaların “ya benimsin ya toprağın” deyip masum genç kız ve kadınları öldüren zihniyetin siyasete yansımış halisiniz.

Siz;
-“Ey millet, ya bana oy verir, iktidar edersiniz ya da sizi her türlü musibete gark ederim.”
-“Ey devlet ya benimsin ya da toprağın” diyen bir siyasi magandasınız.

Haliniz c iddi psikolojik tedavi gerektiren bir ruh bozukluğu hlidir, ya tedavi olursunuz, bir kenara çekilir torunlarınızı seversiniz ya da bu kendinizi, askerlikten kaçırmak için onca çabalayıp devletin kaynaklarını üstlerine transfer ettiğiniz çocuklarınızı, torunlarınızı de sonsuza dek bu millete lanetletirsiniz. Millete çektireceğiniz her acı size fazlasıyla bu m illetin içinden de dışından da size dönecektir. Bu yazgıyı siz kendiniz yaptıklarınızla, sözlerinizle yazdınız.
Bundan sonra da hep birlikte bunu tecrübe edeceğiz.

Tervrat’ta Mısır firavununu “inatçı, asi yapan, bu yüzden de onu helak eden Tevrat tanrısı Yahweh” bu defa firavunun kaderini size yazmış görünmektedir.

Firavunun cesedi asırlar sonra Kızıldenizde bulundu, bakalım sizin cesediniz hangi denizde bulunacak?
Bunu tarih gösterecektir.

Bu milletin sessizliği onların korkak, ürkek, tırsıklar topluluğu olduğunu size düşürmesin. Tarih, asırlarca bastırılmış, sindirilmiş milletlerin özgürlik destanlarıyla doludur.

“Yahudi kölelerim ya benim ya da toprağındır” dercesine özgürlüklerini vermeyen, onlar işkenceler eden, sonunda Kızıldenizde boğulan Mısır firavununun günümüzdeki uyarlaması olmak veya olmamak da sizin kendi tercihinizdir.

Halk, emperyalist küresel sermayenin memurluğunu yapan iktidar ve muhalefet partilerinin oynadıkları “senaryosu dışarıda yazılmış, ama ülkemizde oynatılan kayıkçı kavgasına dayalı “iktidar-muhalefet çekişmesi tiyatrosunu” yememektedir.

Türk milleti, geçen yüz yılın firavunları olan Stalinleri, Muhammet El Vehhabileri, Ayetullah Humeynileri, Saddam Hüseyinleri, Hafız Esadları, Muammer Kaddafileri, İdi Aminleri, Bocassa’ların uyarlaması olan Recep Tayyip Erdoğan’ın firavunluğunu görmek istememektedir.
Bu çağ dışı ilkellikleri yaşamak istemeyen bu millete yapacağınız her türlü dayatma büyüyen bir tepkiyle size geri dönecektir.

Zaman en iyi şahittir.

Kendi siyasi iktidar hırslarınız uğruna bu milletin 20-25 yılda binbir güçlükle yetiştirdikleri evlatlarına kıymayın efendiler, izin verin de onlar da küçük mutluluklarını yaşayabilsinler.
Takdir okuyanlarındır.