"Türkiye Türklerindir +40" Bloguna Hoş geldiniz!!!

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.
Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.
İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!
Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.
Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Hakkımda

Fotoğrafım
Balıkesir , Bandırma , Türkiye
KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER, BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI PLANLARA RAZI OLURLAR.Keykubat- ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ, ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ, ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR. VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE SAHİP,HER TÜRLÜ EMPERYALİZME KARŞI ÇIKIN!!! Keykubat

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Translate

Bu Blogda Ara

28 Temmuz 2014 Pazartesi

KELİME-İ ŞEHADET GETİREN MÜSLÜMAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN'A OY VEREMEZ.


27 Temmuz 2014, 22:58

İslam dinine inanan her Müslümanın bildiği bir gerçek vardır. O da "imanın ve İslamın birinci şartıdır.

Nedir o birinci şart?

Allah'ın varlığına ve "Bir"liğine/tekliğine iman etmek ve bunu "kelime-i şehadet getirerek "dili ile söylemektir.

Şimdi "Kelime-i Şehadet'i" (Şahitlik Kelimesi) yazalım;

"Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulühu"

Türkçesiyle;

"Allah'ın varlığına, "Bir"liğine ve Muhammed'in onun elçisi/resulü olduğuna şahitlik/tanıklık ederim."

Bunu söyleyen Müslüman, İslam'ın mitolojisi olan Keldanilik, Sabilik, Süryanilik, Hicaz ve Kürt Yezidiliği, Gregoryen Ermeni ve Mısır Kıpti Hristiyanlığı inançlarında geçen "Allah'ın ölmesi ve insan bedeninde dirilerek tekrar dünyaya gelmesi, yani, "ruh tenasülü/geçişi", meleklerin insan bedeninde ortaya çıkmaları gibi putperestliklere inanmamasıdır.

Buna inanan dinden ve imandan çıkmış sayılır.

1400 yıllık İslam tarihinde Halifelerin bile dinin temsilcisi sayıldıkları için Müslümanlar onların Allah'tan yardım alarak Müslümanlara şefaat edebileceğine inandırılmışlardı. Bu nedenle halifenin önünde konuşurken hatta onun geçtiği yerde secde ederek onu selamlardı. Bu gayrimüslüm diğer dinlerde de olan kökeni feodaliteye dayanan bir gerçektir.

Buna rağmen hiç bir halife ve hatta peygamberin bile öldükten sonra dirilip Müslümanlara önderlik edeceğini bizzat peygamber Muhammed ret etmiş, bu yüzden, halifeliği de Ebubekir'e bırakmıştır. Çünkü Ömer Muhammed'i tanrının görüntüsü sayıyordu. Peygamberin vefatını ve imametin devrini anlatan bölümü bütün siyer kitaplarında bulup okuyabilirsiniz.

İslam'ın temeli olan "Allah'ın ezel-ebed, tek/bir" oluşuna "Tevhid" denir. Tevhidi ret eden Müslüman olamaz. Müslüman bir din adamı ne kadar sevilirse sevilsin, "Allah yerine" konulamaz. Birileri koyarsa önce onun bunu yapanların cezasını vermesi gerekir ki o da ölümdür.

Bunlara rağmen Recep Tayyip Erdoğan Süryani-Mason Yahudi'sinin bu güne kadar bir tek itirazı olmamıştır.

Hatta Twitter yasağının kalması konusunda açıklama yapan yardımcısı Bülent Arınç bile;

"Allah isterse Twitter açılır" diyebilmişti.

Bu putperest inanış, AKP'yi iktidara getiren ve Mason İslam'ı olan Nurculuk, Işıkçılık (F.Gülen) tarikatlarının da temelidir.

Yani bu tarikatlar İslam dininin temeli olan "Tevhid" inancını tanımamaktadırlar.

Peki, yıllardır kendisini İslam dininin bir mümini olarak tanıtan, bu siyaset ile devletin başına getirilen, Allah, Muhammed, Kuran adlarını kullanarak milleti aldatanlara, imanlı bir Müslüman nasıl oy verir?

Verirse hesabını da ahrette verir diyebiliriz.

Şimdi, AKP Düzce milletvekili Feavi Aslan'ın Recep Tayyip Erdoğan'ın "AllahIn vasıflarının çoğunu taşıdığını söyleyen konuşmasının video kaydını izleyelim;


Cumhurbaşkanı,"Çalmaya, çabalamaya devam edeceğiz" Diyor.


Takdir okuyanlarındır.

Kendisine Allah dedirten başbakan Müslüman görünen kripto gayrimüslümlere oynamaktadır. Yani, kendi milletine...

Alaeddin Yavuz
keykubat /
adilyargic/
adilyargicc






 










Merkel, Yahudi haham Rav Haleva

Siirt'li Süryani olan Arap Emine Erdoğan Mardin Süryani kilisesinde







Ahmet Davutoğlu Dış İşleri bakanı Suriye'li Süryani papazlarla







 



Her zaman sinsice hainliklerini yaptılar






Asla Türk'üm demedi. Gerçek soyu da Rum'dur.


Merkel, Yahudi haham Rav Haleva








22 Temmuz 2014 Salı

TÜRK VE MÜSLÜMAN DOKTORLARIN KANLARI MI KURUDU?



TÜRK VE MÜSLÜMAN DOKTORLARIN KANLARI MI KURUDU?


Yıllardır televizyonlarda seyrettiğim belgesellerden, savaş muhabirlerinin yaptığı uzun soluklu savaş alanlarından haber aktarmalarına kadar bir çok savaş, anarşi, kıtlık, kuraklık, salgın hastalık olaylarında daima bu felaketler koşan Avrupa'lı, Amerika'lı gönüllü doktorlar, öğretmenler, din adamları ve hepsini içeren örgütlü sivil toplum örgütlerini görmekteyim.

Ülkemizde hala, bir hemşirelik okulu böyle bir  insanın adını taşır. I. Dünya Savaşında rahibe olduğu halde gönüllü olarak gelip İstanbul'da yaraları askerlerimize hizmet eden İngiliz hemşire Florans Nihgtingale. Ülkemizde iz bırakmış, bilinen en eski yabancı gönüllü insandır.

Özellikler son bir kaç yılda, Somali'de böyle bir gönüllü hareketine ülkemizden katılım olduğu haberleri geçti geçmesine de bunlar hükumet destekli gösteriş amaçlıydı.

 Bir de NATO operasyonları gereği görev alan ordumuzun yaptığı, kendi içi yapısından kaynaklanan benzeri olaylar oldu. Ordumuz bunu Afganistan'dan Bosna'ya yapmıştır. Ama sonunda bunlar devlet merkezli çabalardır ve "siyasi amaçlar" taşır.

Bunun dışında bireysel olarak kendisini ortaya atan, insani değerleri gelişmiş gönüllülerimize nedense rastlamıyoruz.
Filistin'de gönüllü görev yapan doktor  Mads Frederick Gilbert

Hristiyan olmasına rağmen Norveç'li bir doktor uzun zamandır, başbakanımız R.T.E, Katar Emiri, ABD ve AB'nin destekleriyle sürdürülmekte olan "Müslüman Filistinlilerin soykırım savaşında" korkunç silahlarla öldürülen, yaralanan, parçalanan insanlara sağlık hizmeti verebilmek için masrafları cebinden olmak üzere Filistin'de gönüllü olarak hizmet vermektedir.

Biz sözde Müslüman ve Türk İslam sentezi yapan bir millet olmamıza rağmen Türkiye'den insani duyguları gelişmiş bir tane doktor neden buralara gitmez?

Neden Sudan'da, Nijer'de, Somali'de, Filistin'de, Irak'ta soykırıma uğratılan Türkmen kardeşlerimize koşan bir tane Müslüman veya Müslüman Türk ya da dinsizinden çıkmaz?

Yoksa bizim doktorlar sadece paraya, ilgiye, lüks ışıklı salonlarda, zengin, güzel kadın-erkek avlayan, güce ve zenginliğe tapınan, yüreğinde insanlık değerleri kazınmış, batılı ilaç ve medikal şirketlerinin pazarlamacılığını yaparken dünyevi değerlerin düşkünlüğünde boğulmuş karaktersizler sürüsü müdür?

Bu gönüllü hareketleri papalığın idare ettiği "misyoner faaliyetleri" diye yorumlayanlar da olabilir.

Her Hristiyan dinin misyoneridir ve Müslümanın "dinini yayma görevi" yok mudur?

Bu görev de misyonerlik olarak yorumlanabilir.

Mücrimi dindar veya dinsiz olması pek farketmeyen böyle insani gönüllü faaliyetlerinin halkımıza ve ülkemize ve gönüllü olan kişiye ne kadar onur, saygınlık kazandıracağını kimse görememekte midir?

Bence son Osmanlıların batı ile İslam dünyasını kıyaslamak için yaptıkları tespitler bu ilgisizliğin, duyarsızlığın yegane açıklamasıdır;
"Batı Hristiyandır ama Müslüman gibi, sahabe gibi yaşar, İslam dünyası Müslümandır ama Hristiyan gibi yaşar.

Felakete uğramış devletlere, milletlere, kabilelere, insanlara koşacak "gönüllüler" ille de doktor olmak zorunda da değillerdir. Neye ihtiyaç varsa o konuda koşacak her mesleki daldan, sermaye grubundan insana, kuruma, sivil toplum örgütlerine ihtiyaç vardır.

Büyük millet olmak için, milleti büyük olarak saydıracak işlerle uğraşmak gerekir. Büyüklük, insanın, milletin kendisine "büyük" demesiyle değil, başkalarının demesiyle olur.

Bize Türklük ve Müslümanlık konu olunca mangalda kül kalmaz. İnsanlık adına parmağını oynatan yok bu ülkede. Herkesin gözü bir diğerinin cebinde, ırzında, karısında, kızında. Şeyhülislam Mustafa Sabri gibi böyle durumlarda benim de hem Müslümanlıktan hem Türklükten istifa edesim geliyor.
Takdir sizlerindir.

Alaeddin Yavuz
keykubat /
adilyargic/
adilyargicc

19 Temmuz 2014 Cumartesi

EMİNE ERDOĞAN "EN BÜYÜK TEHLİKE TEKNOLOJİDİR" DEMİŞ!



EMİNE ERDOĞAN "EN BÜYÜK TEHLİKE TEKNOLOJİDİR" DEMİŞ!

Başbakanın eşleri Arap Emine inciler dökmüş.
Neymiş o inciler?
Teknoloji, en büyük tehlikeymiş.

Siirt'li Süryani Arap Emine

Haksız değil.
Amerika, bunların Yahudi Şeriatı düzenini İSLAM ŞERİATI diye kurmalarına, Arap baharı gibi çakma devrimlerde kullansınlar diye İnternet teknolojisinin alt yapısını Özal zamanında kurdurdu.
1996'da İnternet ülkemize girdi ve her yer dini dogmalara boğuldu.

AMA AKPKK kardeşliği döneminde tersine döndü ve teknolojik savaşı kaybettiler.
Bu yüzden büyük tehlike.
Her saniye yandaşlarıyla birlikte güç kaybediyorlarsa teknoloji sayesindedir.

Düşünelim, 10 Ağustos'ta kocası cumbaba seçilemesin, 2015 seçimlerinde parti muhalefete düşsün. Altı ay içinde hepsi gidecekleri adresleri biliyorlar. Kendi yaptırdıkları Silivri, Hasdal cezaevlerine.
Boşuna mı kanun, yasa tüzük dinlemeden, istifa etmeden, haksız bir seçime utanmadan girebiliyorlar?
Bu gün istifa etse zaten anında tutuklanacağını bildiğinden bütün telaşı zaten.

Nasıl teknolojiden şikayet etmesin bu kadın?
Ömrünce bu günkü hırsızlığa, nüfuz ticaretine dayalı zenginliklerinin hayalleri, rüyalarıyla yaşadılar, 12 yılda gerçekleştirdiler.
13. yılda teslim mi etsinler?
Ama her şeyi zaman gösterecek,ömrü olan görecek.

9 Temmuz 2014 Çarşamba

DİKTATÖRLER VE İLAHLAŞMALARI

DİKTATÖRLER VE İLAHLAŞMALARI


İnsan tabiatı genelde ortak özellikler gösterse de herkesin kendisine özel bir tabiatı vardır.
Önce merhamet sömürüsü.
Her insanın bir başı, dünyaya açılan penceresi olan iki gözü vardır. İnsanı farklı kılan o iki gözün arkasındaki beyinde oluşmuş düşüncelerdir. Bu düşüncelere göre;

Bazıları günlük geçimini temin edince “yarına Allah kerim” der tatmin olur, şükür eder, dinlenmeye geçer ya da sosyal konulara, yardım, hayır, hasenat işleri denilen konulara bakarlar, adaleti üstün tutarlar, zayıf , düşkün insanları, hayvanları, tabiatı, hayvanlardan bitkilere, sulardan bulutlara gözlerler, gözetirler, her şeyin bir denge üzerine kurulu olduğu mantığıyla, iyi-kötü,az-çok arasında adaletli olmaya çabalarlar. Bunlarla da mutlu olurlar.

Bazıları da hırslıdır, kazandıkça kazanmak, büyüdükçe büyümek, herkesi kendisine kul köle etmeye varan büyük hırsların adamları olurlar.

Sahip oldukları gücü, toplumun onlara verdiği idare, yönetim yetkisini beyinlerindeki fikirlerle elde ettiklerinden,her şeyin en doğrusunu, en mantıklısını hesaplayacak yetenekte olduklarına inanırlar ve bütün toplumun itirazsız olarak kendilerine itaat etmelerini, kendi gibi düşünmelerini beklerler.
Zaman içinde bunu emirlerle, yasalarla, yasaklarla topluma dayattıklarında, kendilerini durdurabilecek yeterli bir güçle karşılaşmadıklarında, kendilerini büyük görme duyguları yani egolar şişer daha da zalimleşirler.

Bu gün ülkemizin 12 yıllık başbakanı ve cumhurbaşkanı/başkan adayı Recep Tayyip Erdoğan gibi “her işi bileni, her göreve talip, havada, karada,denizde, her yerde tek olduklarına inanırlar. Düzce milletvekili Fevai Aslan’dan yardımcısı Bülent Arınç’a herkes onun “ilahi sıfatları” olduğunu iddia eder, Hristiyanların son ölen tanrısı İsa gibi, onun da yaşayan tanrı olduğunu savunmaya başlarlar. Kendi yaptıkları doğru-yanlış ayırmadan her işlerini, doğru, adil, hırsızlıklarını, cinayetlerini hak görür ve gösterirler.

İşte, kendisinden önceki askeri diktatörlüğü kaldırmakla övünürken, kendi diktatörlüğünü görmezden gelen ilahlaşmanın ülkemizdeki en son örneği de AKP hükumetinin “her şey olan adam” olan yaşayan/ölen tanrıları Recep Tayyip Erdoğandır.


Oysa diktatörlük, “dini değerleri kullanarak” hükumet olan ve hala topluma “din diye şırınga ettiği” ne idüğü belirsiz, bilmem hangi sömürgeci devletin istihbarat masalarında düşünülmüş, üniversitelerinde düzenlenmiş, çağdaşlığı değil, 2000 yıl önceki sapkınlık, cehalet içeren hurafelerden ibaret şeylerdir.

Oysa, bu toplumun din kitabı Kur’an’da bir tanrı vardır, o tanrı, Allah (Allah’a Müslümanlardan başkaları da tapınır) dini topluma biraz baskıyla dayatmaya kalkışan peygamberine “ Biz, isteseydik herkesi Müslüman yaratırdık,  sen dini kimseye zorlama, sen yalnızca tebliğci/bildiricisin. Biz iman etmeyenler için cehennemde korkunç bir son hazırladık” Der. Yani, sen bildirme işini yap, kabul veya ret insanlara kalsın, yargılama işi de bizim katımıza aittir diyerek diktatörlere açıkça meydan okur.
Diğer yandan, insanları, kendisinin yerine bu dünyanın halifesi ilan etmiştir. Böylece de insanların kendileriyle olan ilişkilerinden tabiatla olan ilişkilerine sorumlu kılmış, her zaman adaleti öğütlemiştir.


Asırlardır, dini kitaplarını bile okuyarak anlamayacakları bahanesiyle, kendi dinlerindeki aklı, mantığı, adaleti, ahlakı bile anlamaları engellenmiş, eğitimleri engellenmiş, devletten, din uleması denilen ruhbanlardan (İslam’da din adamlarında uluhiyet yoktur, Allah bunu yasaklamıştır ve bunlar bilgilerine göre cemaatçe seçilirler) gelecek her emre, her isteğe, önüne “Allah, Kur’an, Muhammed” adları konulmuş her cümleye “uğruna can verecek” mal, köle bir toplum yaratılmıştır.
  
Dini de sapıklıklarına alet ederler.

Başımızda, “Allah, Kur’an, Muhammed” sözlerini kullanarak diktatörlük edenler de işte Allah’ın bile ne kendisine ne  de peygamberine tanımadığı yetkilerle kendilerini ilahlaştırmış, zalimleşmiş, her gün Müslüman toplumunu sömürgeci devletlere köle edecek yasalar çıkartmak, birbirine kırdıracak, batılı ülkelerden getirilmiş adları Sünni, Selefi, El Nüsra, El Kaide, Boko Haram ve daha çıkacak olan nicelerine kıydırmakta, emzikli kadın- çocuklardan yetişkinlere katlettiren ihanetlerini işlemektedirler.

Bu egoları şişmiş, tanrılaşmış, ruh hastası, zenginlik, iktidar, güç hırsıyla gözleri, beyinleri kararmış insanları ayakta tutanlar da, kimisi günlük rızkı, kimisi devamlı bir iş kimisi de devletten ihale gibi ballı kaynaklı çıkarlar sağlayanlar sayesindedir.

Böyle zalimlerle dünyevi çıkarları için ortak hareket eden, çıkar ve güç birliği edenler de gerçekten topluma dayattıkları dine/dinlere inanıyorlarsa, bu dünyanın bir de öbür tarafı vardır.
İnanmıyorlarsa, çok yakında bu milletin ve milletlerin tarihte Greklerin Olimpos’taki tanrılarına savaş açtıkları, onlara düşman oldukları gibi, bu çakma ilahlara savaş ilan edeceği, birbirini yemek yerine, hep bir olup bu çakma ilahları tarihten silecekleri, adaleti sağlayacakları günler de uzak değildir.

Ülkemizde bu gün .R.T.Erdoğan varsa dünyanın her ülkesinde de onun benzeri kürsel sömürgeci güçlerce tayin edilmiş memurlar vardır, oralarda da onlara da direnecek bir halk vardır. Bu direniş beklenmelidir. Ya da bu çakma ilahlar kendilerini, “halkın hizmetkarı” olduklarını hatırlamalıdırlar.

Akla, bilime, mantığa dayalı adalet rehberiniz olsun. Çünkü bütün din kitapları da yalnızca “aklı olanlara hitap ederler ve akıl sahibi ya da özgürlüğü elinden alınmış olanları” dinden, ilahi emirlerden sorumlu tutmazlar. Müslümanların da kitaplarında “aklı öneren” yüzlerce ayet vardır.

Takdir okuyanlarındır.

Alaeddin Yavuz
keykubat /adilyargic/ adilyargicc





3 Temmuz 2014 Perşembe

CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİNDE İKTİDAR MUHALEFET EL ELE

CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİNDE İKTİDAR MUHALEFET EL ELE



Altı yıl önce yazdığım ve Türkiye Türklerindir” başlıklı blogumda yayınladığım araştırma, çeviri ve derlemelerden oluşan “Sola Açılan Haçlı Seferi” başlıklı tarihi çalışmamda 1946 yılında zamanın cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün İngiltere’nin emri ile çok partili döneme geçilmesi için Demokrat Partinin kurulabilmesi için harekete geçtiğini, düzmece “Dörtlü Takrir” olayıyla Celal Bayar ve Menderes’in diğer iki arkadaşıyla CHP’den istifa ettirilerek DP’yi kurdurduğunu, bundan sonra CHP’nin sürekli muhalifette kalması, İngilizci-Amerikancı azınlık Yahudi, Nurcu, Süryani, Yezidi yapılanmasının iktidara getirildiğini, bu gizli anlaşmanın da İsmet paşanın köşkünde yapıldığı için “Pembe Köşk Muvazası (Şikesi)” adıyla tarihe geçtiğini rahmetli Atilla İlhan’ı da kaynak göstererek yazmıştım.

14 Mayıs 1950’den beri de CHP’nin bir daha iktidar olamamasının sebebinin da bu gizli muvaza olduğunu üsteleyerek yazmış ve CHP’den şu istekte bulunmuştum;

“Eğer CHP hala bu ülkenin birliği ve bütünlüğü için mücadele ediyorsa, geçmiş 65-70 yıl boyunca sürekli iktidarda kalmak için bu İngilizci yapılanma emperyalizm ile hangi pazarlığı yaptıysa siz de bir pazarlık yapınız ve ülkemizi iran tarzı şeriat devleti olmaktan, Atatürk rejimin kazandırdıklarını kaybetmekten kurtarın!”

Bu yazımdaki dileklerimi ilk blogum olan hala da kapalı olan “keykubat.blogcu.com” adresindeki blog yazılarımda da dile getirmiştim. Ayrıca, yalnızca ülkemiz içinde değil, komşu ülkelerde de bağları olan ve PKK örgütünde de kurucu olan Tunceli kökenlileri CHP ye kazanabilmeleri, PKK bölücü hareketini ülkenin birliğine kazandırabilmeleri için de Tunceli’li Atatürkçü, demokrat birinin de CHP’nin başına getirilmesiyle devletin birliğinin bekasının sağlanabileceğini yazmıştım.
Yazılarım sayın Gürsel Tekin’i öyle etkilemişti ki katıldığı bütün Tv mülakatlarında benim kullandığım deyimlere kadar kullanıyordu.
 Bu beni çok sevindirmiş ve umutlandırmıştı. Sonunda yazdıklarım harfiyen gerçekleşmeye başladı. Önce bir CHP heyeti ABD’ye gitti, demokratlarla ve zamanın cumnhuriyetçi iktidar partisiyle ve bazı lobilerle görüşüp geldiler.

Önce düzmece bir kaset operasyonuyla Deniz Baykal tasfiye edildi, bir iki yolsuzluk dosyasıyla piyasaya tanıtılan Kılıçdaroğlu CHP’nin başına getirilince ben de “”adilyargic.blogspot.com” adresindeki blogumda “CHP MUVAZAALARI VE BAYKAL’IN İSTİFASI” başlıklı yazımda bu olayları da anlatmıştım.
CHP artık ciddi olarak muhalefet başlamış, iktidar için oynadığına halkı inandırmaya başlamıştı. Ama Kılıçdaroğlu’nun yürüyen merdiven sakarlığından seçim günü oy kullanamamasına, Libya işgalinde hükumetin yanında durmalarıyla işgali onaylamalarına, durmadan anayasada suç teşkil eden, komşu devletlerde savaş çıkartmak, gizlice yabancı devletlerle anlaşmalar imzalamak gibi anayasal suçlardan, her türlü yolsuzluk ve adam kayırmacılığına, devletin tasfiyesinden yağmasına uzanan suçlara karşı sesiz kalması gibi kasti eylemleriyle AKP genel başkanının yerini doldurabilecek bir önder olamayacağını kanıtlaması başta Tuncelililer olmak üzere CHP’den umutlu olan herkesi hayal kırıklığına uğratmıştı.

Bu gün de, Allah’a inanan, namaz kılan, Müslüman görünen Gregoryen Ermeni olan Fethullah Gülen’i CHP’ye montajlayarak onun gösterdiği, bu güne kadar da hiç bir CHP’linin adını dahi anmadığı, Atatürk cumhuriyeti ve rejiminin korunmasından devletin geleceği hakkında bu güne kadar tek bir endişesini belirtmemiş, hiç bir mücadele vermemiş, hatta 2007’de AKP’nin cumhurbaşkanı adayı olması konuşulmuş Yozgat Ermeni’si Ekmeleddin İhsanoğlu’nu devletin en yüksek makamına taşımakta karar kılması bütün CHP’yi değil tüm Türkiye’yi hayal-i sükuta uğratmıştır.

Yukarıda andığım yazılarımdan önce “CHP ALEVİ PARTİSİ Mİ” başlıklı yazımda da CHP’nin sadece Alevileri değil Sünnileri de kucaklaması gerektiğini, aksi halde asla iktidarı göremeyeceğini de yazmıştım.
Benim bu yazımdan sonra Baykal’ın Sünni diye, çarşaflılara rozet takmasının yarattığı komedi, bu gün Kılıçdaroğlu’nun Ekmeleddin’i aday göstermesiyle tekrar edilmektedir.

Artık, İsmet paşanın Pembe Köşk Muvazaasının Yeni CHP için de geçerli olduğuna herkes ikna olmuştur. Çünkü İran tarzı şeriat getireceğinden dolayı kurtulmak istediğimiz AKP ve başbakanı R.T. Erdoğandan CHP’nin hiç bir farkı kalmamıştır.
Türk siyaseti, iki tarafı da aynı resimli bir paraya benzmiştir. Yazı istemeyenin Tura atma şansı kalmamıştır.
MHP’nin başında ise zaten Fethullah Gülen hocanın Gregoryen Ermeni papazı olan Devlet Bahçeli bulunduğundan, MHP’lilerin çoğunun da Nurcu ve Gülenci oldukları ortadayken MHP’nin hiç bir alternatif olabilme şansı olmadığı açıktır.
Umutlar TBMM dışına taşınmıştır.
Atatürk’ü ve getirdiği rejimi İslam Kürdistan’ı ve büyük Ermenistan kurmak isteyenlerin engellemek için dış güçlerden destek alara çıkartıkları 26 isyanda hüsrana uğrayanların iktidarı olan AKPPKK, aynı istekte olanların ellerinde bulunan CHP ve MHP muhalefeti el birliği ile devleti bölmeyi, tasfiye etmeyi sürdürmektedirler.
Artık Ortaokul ders kitaplarında bile Lazistan, Kürdistan, Ermenistan haritaları yer almaktadır. Günümüz çocukları, bölünmüş bir devlete beyinleri alıştırılmış olarak okullardan mezun edilmektedirler.
Demokrasi, eşitlik, işçi ve memurların kazanılmış sendikal hakları ile kadın ve çocuk haklarının tu kaka edildiği, adı İslam olan kendisi özünde Süryani, Ermeni İncilleri ile Yahudi Tevrat'ının “özü alınmış İslam” harmanı yeni Mason islamı çocuklarımıza aşılanmaktadır.

Ortadoğu bölgesi halklarının dinin zaafiyetlerinin ırzlarına geçilerek dindarlık adı altında köleleştirilecekleri yeni bir dünya düzenine iktidar ve muhalefetin elbirliği ile yaptıkları katkılarla itildikleri bir ortamda artık çağdaş demokrasi ve özgürlüklerin terk edildiği bir süreci yaşamaktayız.
CHP ile AKP arasında tercih yapmamıza neden olabilecek hiç bir seçenek kalmamıştır. Al birini vur ötekine.
Atatürk cumhuriyetinin kazanımlarını koruyabilmek için, Amerika tarafından önerilmiş, köktendinci, ilmi kendinden menkul bir kuklaya umut bağlamak ancak YENİ CHP’nin aklına gelebilecek bir çözümdür. Ya da ihanettir.
Yıllardır yazdığım gibi, “iktidar muhalefet el ele Türkiye’yi ve özgürlükleri koy sepete” tiyatrosuna dur demek için TBMM dışı tercihler tek seçenek kalmıştır.
Takdir okuyanlarındır.

Alaeddin Yavuz
keykubat /adilyargic/ adilyargicc

19 Mayıs 2014 Pazartesi

AVRUPA VE BİZDE GELİŞEN FAŞİZMİN GETİRECEKLERİ

AVRUPA FAŞİZM YOLUNDA MI?

Geçen yıl kızımı genç yaşta kaybettiğimden beri çektiğim yürek acısı yüzünden yerli ve yabancı kaynakları taramayı terk etmiştim.
Bu gün de biraz yabancı bloglara takılmayı tercih ettim ve birisindeki tespitler beni ürküttüğü gibi herkesi de ürkütecek gerçekleri dillendirmekteydi.

Huff Politics bloglarında American Prospect'in kurucusu ve yazarı Robert Kutner, 2007-2008 ekonomik krizinden sonra Avrupa devletlerinin uygulamaya koyduğu kemer sıkma politikalarının halk arasında işsizliği, bunun  da ucuz iş gücü olan göçleri körüklediğine dikkat çekerek, işsiz kalan Avrupalıların da doğal olarak yabancı düşmanlığını körükleyen faşist aşırı sağ partilerde toplandıkları için son AB parlamento seçimlerinde, meclis dışı partilerin oylarının, 751 sandalyeli AB parlamentosunda 218'e yükseldiğine dikkat çekmiştir.

Almanya ve başbakanı A. Merkel hanımın ekonomi siyasetlerinin sonucu finans kurumlarının başa, emekçi kesimleri de sona oturtulduğunu, kendisini dışlanmış hisseden ve her gün kalabalıklaşan düşük gelirlilerin de demokratik partilerden çok milliyetçi, aşırı sağcı Türk-İslam karşıtları gibi partilere kaydıklarına ve demokratik rejimin çökmesiyle sonuçlanabileceğini öngörmüş. Bazı Avrupa ülkelerinden de örnekler vermiştir.
Bu siyasetlerin aynısını da bizde başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan uygulamaktadır.

Batılı kredi derecelendirme kuruluşlarının gerçek olmayan puanlamalarıyla ekonomik durumu her ne kadar parlak göstermeyi başarsa da hatta bunu gizlemek için arada bir bu kurumlarla kendi kendine ağız dalaşına girse de 12 yıldır devletin bütün kamu kurum ve kuruluşlarından taşınır taşınmaz tüm mallarını özelleştirme adı altında satmasına rağmen her yıl cari açığı bir türlü tutturamamış, cumhuriyet tarihinin gelmiş geçmiş en büyük dış borcunu almış, işsizliği arttırmış, AKP büroları işçi bulma kurumları haline getirilmiş, iş bulunan kişilerin aile ve arkadaş çevreleri de AKP için siyasi çalışma yapmaya zorlanmış, ülke tamamıyla "Tek Adam" rejiminde boğulmuş, tüm demokratik haklar çalışanların ellerinden alınmış, emeklilerin ücretsiz sağlık hizmeti almaları ortadan kaldırılmış, katıksız bir faşizme ülkemiz fırlatılıp atılmıştır.
Rus füzeleri.
Ülkemizdeki durum Avrupa ülkelerinden daha korkutucu olmakla birlikte, yeryüzünü yönettiğine inanılan Amerika merkezli küresel sermaye'nin 21. yy. Yeni Dünya Düzeninin yollarından biri olan III. Dünya Savaşı ortamı yaratma siyasetlerinin de hızla uygulandığı sonucunu çıkartmak gerekir.

Kürsel sermayenin, Ortadoğu, Afrika, Asya ve Pasifik ada devletlerinde baskıcı, köktendinci, feodal yarı demokrasi veya diktatörlüklerle yönetilen halklarının çoktan ekonomik krizler, siyasi çalkantılar, iç karışıklıklarla kanlar akıtmaya başladığını 11 Eylül 2001 İkiz Kuleler olayının ardından yavru G.W. Bush'un ilan ettiği "Crusade/Haçlı seferi kampanyası ilan ettiğini biliyoruz.


Saddam'ın devrilişi
2007, 2008'lerden beri de yazılarımda, küresel sermayenin gelişmiş Avrupa, Kanada, Avustralya toplumlarını savaşa zorlamak için ekonomik krizler çıkartarak, işsizliği arttıracağını, yabancı işçi göçleriyle kendi halklarını faşist, yabancı düşmanı partilerde örgütlenmeye zorlayacağını, İslamofobi ve öteki yabancı düşmanı siyasi parti, derneklerle bu işi başaracağını, bu şartlar olgunlaşıncaya kadar da bizim gibi ülkelerde epey kan akıtılarak Hristiyan AB-D düşmanlığının körükleneceğini dile getirmiştim.

Robert Kuttner'in dünkü tespitlerinin doğruluğunu her gün olmasa da en az haftada bir kaç kez Ak deniz, Ege Denizinde Avrupa'ya kaçak işçi taşıyan botların batırılmaları haberlerini hatırlamamız, Yunanistan, İspanya, Fransa, Portekiz,Romanya, Bulgaristan'da tasarruf politikaları yüzünden sokaklara dökülen halkları ve bu ülkelerde aşırı sağ siyasi partilerin güçlendiğine bütün haber programlarında tanık olmamız yeterlidir.

Kürsel sömürgeci Mason sermaye hedefine hızla ulaşmaktadır. Gerek ülkemizdeki siyasi partilerin gerekse yurt dışındaki işçilerimizin kanallarıyla ülkemizde pompalanan "Türkçülük" siyaseti de 30 yıldır artık hükumetle ortak yasa çıkartır hale gelerek yarı resmi Kürtçülük hareketinin itmesiyle hızlanmaktadır.

Almanlar ve Japonlara verdiği paralar ve el altından teknoloji transferiyle iki dünya savaşı çıkartarak altı kıtadaki bütün feodal ve dini devlet rejimlerini, demokrasi ve milliyetçilik akımlarıyla yıkan küresel sermaye şimdi de mikro milliyetçilik ile mevcut devletleri de eski Yunan ve Çin'deki şehir devletlerine bölmeyi heveslemektedir.

2001'de İkiz Kuleler tezgahının ardından ilan edilen Haçlı Seferiyle başlatılan Afganistan İşgali, 2003'de Irak, ardından Somali, Tanzanya, Libya, Suriye, Ruanda, Nijer, Nijerya işgalleriyle 22 Nato ülkesi çete tarafından sürdürülürken sıra Suriye'ye geldiğinde, uyanan dev Rusya'nın işe el koymasıyla çeteler geri çekilmek zorunda kalmıştır.
Bu defa Ukrayna ve balkanlar üzerinden Rusya'yı kıskaca almaya çalışan küresel çeteye karşılık Rusya Çin, Hindistan ile karşı blog oluşturma çabasına girmişse de Çin hala rengini tam olarak göstermemiştir.
Buna rağmen duraklayan Haçlı Seferi, batı Afrika ülkeleriyle Suriye'de paralı askerlerden oluşan terörist çetelere açık gizli yapılan AB-D ve Türkiye yardımlarıyla yürütülmektedir.

Küresel sömürgeci Haçlı sermayesi, Rusya'nın dikilişi ile hedeflerine doğrudan saldırıyı kesmiş, dikkatini Rusya'ya merkezlemiş, diğer hedeflerine de dolaylı saldırıya geçmiştir. Bu onların siyasetlerine hala bağlı olduklarına işaret etmektedir. Ezilen ülkelerin kanları da akmaya devam etmektedir.

Aynı güçlerce dünyanın her ülkesinde desteklenen milliyetçilik akımlarının hızlanarak arttırılmasının sonucu olarak her biri dünyaya sahip olmak isteyen 196 bağımsız devlet, diğerleriyle toplam 220 devlet en az beş bin kadar etnik ırkçı kavim demektir.
Bu kadar kavim her birisi büyük olmak için yola çıktığında bunun sonucu güneşe üçüncü yakın gezegen olan dünyamızın, "ikinci ve küçük bir güneş olabileceğini" işaret etmektedir.
İstanbul Fikirtepe. 100 yıl önce geyik avlanılan bir bölgeydi.
Eğer, küresel sömürgecilikten oldukça fazla pay alan batılı emekçiler, refahları yerindeyken solcu, ekmekleri kesilince faşist olmaktan vazgeçip, küresel ezilen emekçi kardeşlikleri tarzı bir örgütlenmeye geçerek bu faşizm açılımlarını engellemekte öncü olmazlar, diğer ezilen dünya emekçileriyle birlikte hareket ederek sömürgeci küresel sermayenin memurlarını başlarından atmazlar ise yeryüzü kısa sürede bol kanlı bir III. Dünya Savaşını tecrübe edecektir.

Henüz başka bir gezegende yaşama şansı yakalayamamış dünya milletlerinin biricik evleri Dünyamızı, hırslarıyla ateş topuna çevirdiklerinde ise büyük imparatorluk yerine alevler içinde, canlı yaşamının mümkün olamayacağı bir gezegenin ne işe yarayacağının düşünülmesi gerekir.

Herkes canından bezdiyse de diyecek sözüm yoktur.

Dünyamız her milletin büyük dünya imparatorluğu kurabileceği kadar geniş, dünyamızın ekolojik şartları de bu amaçla yapılacak savaşları kaldıracak kadar sağlıklı değildir. Son 300 yılda yeryüzünün bütün ekolojik dengesi tahrip edilmiş, insanların yaşayabilecekleri ömür en azından bir milyon yıl kısaltılmıştır.

Her türlü dini ve ırki milliyetçilik, aşırı, kökten dincilik akımlarını ret ederek, evrensel ezilen emekçilerin birliği için çabalar hızlandırılmaz, aç gözlü savaş tüccarları ile koloniciler engellenmez ise, kötü kader, kader değil, halkların arzusu olarak gerçekleşecektir.
Bundan da kimsenin şikayet etmeye hakkı yoktur.

Alaeddin Yavuz
keykubat /adilyargic/ adilyargicc

11 Mayıs 2014 Pazar

DEMOKRATİK İSLAM KONGRESİ OLASI KÜRDİSTAN’IN SİYASİ YAPISINI BELİRLEDİ

OLASI KÜRDİSTAN’IN SİYASİ YAPISI BELİRLENDİ


Bu gün Diyarbakır’da Kürtler düzenledikleri Demokratik İslam Kongresinde önce emperyalizmin taşeronu Abdullah Öcalan’ın İmralı’dan gönderdiği bildirisini okudular.
Bu bildiride benim dikkatimi çeken en önemli cümle şuydu;
“Çoğulcu, demokratik İslam Birliğini kuracağız.” İfadesiydi.

Diyarbakır'daki Kürt İslam Kongresinden görüntü.

Yaklaşık 15 gün kadar önce bu kongreye davet edilen Sosyalist İslamcı hareketin önderi İhsan Eliaçık’ın davet edildiğini biliyoruz.
09.5.2014 akşamı CNNTURK kanalında da konuşan İhsan Eliaçık, bu toplantıya katılacağını, daha önceden Hikmet Kıvılcımlı ile Abdullah Öcalan’ın kitaplarını da okuduğunu, yapılan davetten memnuniyet duyduğunu v.b. anlatmıştı.
Bu gün de 12 yıllık AKP siyasetleri sayesinde kuruluşunu resmen ilan etmek için gün sayan olası Kürdistan’ın siyasi rejiminin sosyalist İslam temeli olacağı açıklandı.
Kürt siyasi hareketinin kanallarından birisinde de bu konu yaklaşık üç saat kadar tartışıldı.

Geçtiğimiz yıllarda özellikle üç seçim dönemi boyunca geçen AKP iktidarı boyunca Nurcuları, Zerdüştleri ve son olarak da Fethulah Gülen’in Işıkçılarını Kürt siyasi ideolojisine dahil eden Abdullah Öcalan’ın bunları geri itip, son zamanlarda hızla gelişen sol ve en azından Atatürk Cumhuriyetinin getirilerini korumakta birleşen sol, Kemalist, demokratik hareketleri dikkate alarak çağdaş bir siyasi rejimi benimsemesi dikkat çekicidir.

20. yüzyıl başlarından beri doğu bölgelerimizde batılı sömürgeci devletlerce desteklenerek büyütülen Işıkçı ve Deliüzzaman’ın Nurcu hareketi nasıl olduysa başbakan Erdoğan’ın da başını çektiği Nurcular ile Işıkçıların iktidarı olan uzun AKP hükumeti döneminde gözden düşmesine de dikkat etmek gerekir.
Yeni yetişen gençlik ister köyde, ister şehirde isterse Kandil dağlarında olsun Işık ve Nur cemaatlerini benimsemediğini göstermiştir.

Öcalan da, kurmay kadrosu da buna dikkat etmiş olsalar ki “çoğulcu, demokratik İslam” da karar kıldıklarını ilan etmeye karar vermişler.

Kongre metinlerinde dikkat çeken ikinci önemli konu ise AKP döneminde sürgünden dönen  Ertuğrul Kürkçü Kürtçüsünün idaresinde yeni kurulan siyasi partinin Türkiye’nin genelinden oy almak için çalışırken mevcut BDP’nin de Kürdistan olarak ilan edilecek bölgede etkin olacağı ilan edildi ve bir cümle ile ifade edildi.
“Türkiye HDP’ye, Kürdistan BDP’ye emanet”. Bu cümlenin diğer anlamı da Kürtlerin özerklik istediklerini ve mevcut devleti bölmek istemedikleridir


A.Öcalan
Bu günkü kongrenin derin analizlerinin yapıldığı programda, AKP siyasetlerinin Suriye ve Kürt hareketi üzerindeki işbirlikçi, baskıcı eylemleri eleştirildi, kınandı. Esad rejimine destek verildi, Hatay’dan Urfa’ya her yerde AKP ve başta ABD, Fransa, İngiltere olmak üzere 22 NATO ülkelerinin askeri, mali, siyasi desteklerini alan kripto Hristiyan Rum Selefi çetecilerin faaliyetlerine karşı mücadele edileceği, “yeni Kürtçülük hareketinin” bütün Ortadoğu ve hatta bütün dünyaya örnek teşkil edeceği işlendi.

Doğrudan sosyalizme geçmenin stratejik hata olduğunu, ilk görevimizin, Nurcu-Işıkçı cemaatlerin AKP hükumeti eliyle ilan edecekleri Yahudi-Süryani-Yezidi harmanı Mason İslam rejimini önlemek için bütün sosyalist, demokratik, dindar, antiemperyualist kesimin önce Atatürk cumhuriyetinin kazanımlarının korunmasında, azınlıkların kendi dillerini konuşmasında, eğitiminde serbest ama milli eğitimde Türkçe’nin varlığının korunmasını, sonra dini serbest bırakan ama misyonerliği yasaklayan, kıyafet, harf, kısaca Kültür devrimini koruyan bir çizgide “ileri demokrasi” dönemine geçmenin, silahlı mücadele yerine Gandi tarzı pasif anarşinin daha mantıklı olduğunu yedi yıldır ben de yazmaktayım.
Bunu da bir çok demokratik internet sitesinde yazdığım yazılarımda dile getirdim.
Bu durumda, bizim ile PKK arasında birkaç önemli vergu dışında bir fark kalmadı denilebilir.

Buna sevinelim mi dövünelim mi dersek, Kürtlerin, mevcut Kemalist rejimin Ulusalcı yapısı içinde “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkes Türktür” ilkesine hoş bakmadığını, sosyalizmi “Kürt” adıyla uygulamaya geçirmekten hatta bütün Ortadoğuyu “Kürdistan” olarak ilan etme hayalinden vazgeçmediklerini de bana düşündürmüşlerdir.
Bunun   adı da bizim Nasyonal Sosyalizm yani Faşizmdir.

Ha böyle olmazda bütün ülkeyi kucaklayacak yeni Kürt partilerinin içine, idaresine Türkleri ve diğerlerini da alarak, hatta bu partiyi lağv edip, bütün sosylaistleri, devrimcileri, demokratları, Sünni ve Alevileri ve diğerlerinin de yer alabilecekleri “ulusal” karakterli bir devrimci parti kurabilmeyi hesaplarına dahil etmeleri halinde işin rengi değişebilir.

Aksi halde, ne kadar özgürlük vaat ederlerse etsinler, “Kürtçülüğü” ön planda tuttuklarından ulusal ve hayal ettikleri gibi evrensel bir kimlik kazanmaları zor olacaktır.

Gene de, derin NATO yapılanmasının ülkemizdeki kolunun eseri 12 Eylül 1980 askeri darbesinin darbecileri ile zamanın Nurcu-Gülenci ANAP hükmetinin destekleriyle kurulan PKK örgütü, geçen otuz yıl içinde aslında NSK (Nato Silahlı Kuvvetleri) olan TSK ile sokluduğu bir kayıkçı kavgasıyla büyütülmüş, bazı Kürtleri “Kürt Bağımsızlık Hareketinin” önderi olduğuna inandırdıysa da her alanda bunu sağlayamamış, ama NSK’yı eğitmiş, Saddam rejiminin devrilip ülkenin batı emperyalizmine peşkeş çekilmesinde Talabani- Barzani aşiretleriyle koordineli çalışarak emperyalizmin yıllarca taşeronluğunu yapıp, şimdi devrimci oluvermiştir.

Olası Kürdistan’ın siyasi rejim tercihi görünüşte güzel olmasına güzeldir. Çünkü, binlerce yıldır aşırı dini şeriat yasalarıyla yönetilmiş bölge halklarının mevut zihniyetleri göz önüne alındığında “bundan iyisi Şam’da kayısı” denilebilir.
Ama buna “asla Kürt devrimi” denilemez. Denilse denilse “Küresel Mason sermayenin ikramı” denilir.

Çünkü bu kongrede her ne kadar sol siyaset ve “iyi, demokratik yanları öne çıkarılmış İslami rejim” konuşulduysa da “asla emperyalizm karşıtlığı” işleyen tek cümleye rastlanılmamıştır.

PKK, Iraklı Yahudi, Yezidi soydaşları, Ermeni, Süryani işbirlikçileri ile birlikte 1000 yıldır Vatikan’ın destek ve idaresinde yürütülen “Kripto Rum/Grek/Yunan milliyetçiliğini, her ne kadar “Kürt Devrimi” diye savunsa da buna kendisi bile inanmamaktadır.
Dört ülkeden toprak almaya dayalı büyük Kürdistan hayaline konu olan bölgeler, o zaman Güney Azerbaycan olarak bilinen İran sınırımız, şimdi Güney Kürdistan ilan edilen Barzani, Talabani aşiretleri ile Süryani vilayetinin olduğu bölgeden Hatay’a kadar Suriye sınırı olmak üzere Atatürk’e de önerilmiş, ardından Adnan Menderes’e dayatılmıştır.

Her ikisi de komşularımıza ihanet sayılacağı endişesi başta olmak üzere, batı emperyalizminin zulmu altında inleyen bütün doğulu kavimlerle kader ortaklığı nedeniyle ret etmişlerdir ve “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesine bağlı olduklarını açıklamışlardır.

Bu durumda PKK’nın ve işbirlikçilerinin yaptıkları da bütün komşularına ve ezilen Ortadoğu-Doğu halkarına ihanettir. Bırakın sosyalizmi, isterse Komünizmi getirsin, “antiemperyalist” olmadıkça, sömürgeci, işgalci, adları bile “Harry=yağmacı “ olan milletlerin taşeronu oldukça evrenselleşebileceklerini sanmıyorum.
Çünkü, Irak, Suriye’de ve ülkemizde 30 yıldır akan kanlar hala unutulmamıştır, acıları tazedir ve AKP’ye baskı yapmak uğruna son günlerde bu yola başvurmaktadır.

Oysa en temel demokratik ilke, “insanların doğumla kazandıkları kimlikleri yüzünden yargılanamayacakları, bu sebeple her türlü dini ve ırki ayrımcılığın yapılmaması” değil midir?


Fransızlar 1987'de ASALA liderini öldürüp, görevini PKK'ya devrettiler.Tıkla


Ama bir tutturmuşlar, Kürt, Kürt, Kürt.
Rus tarihçinin tespitine katılarak Kürtçeyi yasaklayan Çemişkezek'li Rum Kenan Evren'in ad takmasına hak veresi geliyor insanın. “Kart, Kurt, Kürt”. 

 Paranın Kürt yüzünün arkasını çevirdiğimizde, Derin Nato, Asala, Mossad, Vatikan projeleri çıkıyor.
Güzel bir deyişimiz vardır. “El şeyiyle gerdeğe girilmez.”  O halde, “emperyalizmin icazetiyle devlet kurulmaz, kurulur da umutla bakılmaz.”
Takdir sizindir.


Alaeddin Yavuz.

2 Mayıs 2014 Cuma

SEVGİ



SEVGİ



Sevgiye kimin ihtiyacı yok ki?

Konuşulunca dallanıp budaklanmayan,

Çiçeklenmeyen bitki var mı?



Bir arslan, bir kaplan yavrusunun bile

Başları okşandığında şirinleşmesi,

Başından ensesine okşanan kedinin,

O sevimli, yüreği yumuşatan sürtünmesi,

Kendini sevdirmek isteyen köpeğin,

Sahibinin bacaklarına dolanışı,

Dikilerek ön ayaklarını omuza dayaması,



Hatta bütün soğukluğuna rağmen

başı okşanan bir yılanın sevgisini kazanmışların

Yılanla birlikte evlerinde yaşamaları,



Sırtı sıvazlanan, başı okşanan,

Harçlığı cebine konulan bir çocuğun

Birden kendine güvenini kazanması,



Bir caninin bile, karşılıksız, içten

Sevgi karşısında sinivermesi,

Sevginin o üstün gücü sayesinde değil mi?



Sevgi tabiatta bu kadar tesirliyken,

Çözülmez sanılan sorunları çözecekken,



Birilerinin kinleri niye?



Son model korkunç silahlarla,

Her gün hayvanların, gençlerin katledilmesi,

Tabiatın, zenginlik, güç hırsıyla yok edilmesi,



Sütten kesilmemiş bebeklerin

Açlığa mahkum edilmesi,

Başkalarına nefretle yetiştirilmesi



O sevilesi küçük yavruların analarının

Irzlarına geçilmesi, canlarına kıyılması

Asker isteyenlerin işi değil mi?



Hak arama bayramlarında o anaların

Babaların, evlatların dövülmeleri,

Sorgusuz sualsiz tutuklanmaları,




Hangi sevgisiz yüreğin işi?


Bazen devlet  zulümle anıt diker
Bazen o anıt böyle tersine döner. (Resim Yunanistan'da çekilmiş)


Alaeddin Yavuz
keykubat /adilyargic/ adilyargicc

15 Nisan 2014 Salı

BİGA'LI KARA FATMA

GÖNENİ KURTARAN BİGA'LI KARA FATMA


KARA FATMA Lakabı Hakkında Açıklama;
KARA FATMA namında geçen KARA adı, kendisine kişiliğinden ve askeri işlerindeki başarısından dolayı halk tarafından verilmiştir. Kendisi beyaz tenliydi.

Türk kültüründe "Kara" adının kökeni Orta Asya yerleşimlerimize uzanan KARA BALGASUN, Horasan da KARASU, Bursa'da KARACABEY gibi yer adlarında rastlanması yanında, "kararlı, cesur, zorlu, sert, gözü pek, yiğit savaşçılara" verilen addır. 

Çocukluğumun geçtiği Bandırma Edincik nahiyesinde yanında çalıştığım ilk kahvecinin de namı KARABEY'di ve Yunan işgaline karşı savaşan çetecilerdendi. Osmanlı devletinin kurucusu Osman Gazinin de lakabı KARA OSMANdır. Bu ne KARA'lığından, ne KARA/SİYAH sevgisindendir.

Savaşçı, yiğit, gözünü kırpmadan tehlikeye atılan, zorlu, savaşkan anlamındadır. Türk kahramanlığını ve tarihini karalamanın devlet eliyle yapıldığı günümüzden önce de bu şerefsizler bu adı bir haşaratın adıyla eşleştirerek alay konusu yapma gayretlerinde bulunmuşlardır. Hala bu salaklığı yapanları kesinlikle kuşkuyla karşılayınız.

Gönen Kaymakamlığı önündeki Atatürk heykelinin solundaki kadın Kara Fatma'dır.


KARA FATMA, resmi adıyla FATMA KOCAKUŞ, Gönen'i Yunan işgalinden kurtaran bir çok asker, çete başı, üyeleri arasında, şahsına özel başarılarıyla Kadın Kahraman olarak bilinir. 
Aslen Çanakkale, Biga, Sinekçi nahiyesi Yenimahalle köyü kökenlidir. 93 muhacirlerindendir. Yenimahalle de Bulgaristan Eski Cuma Pop köyü kökenli olup, 1882'de Biga'ya yerleşmelerine izin verildikten sonra kurulan Biga Pop Köy doğumlu olması da muhtemeldir. 


Zira, anneannem ve annemin doğum yeri de bu köy geçmektedir. Daha sonra Yenimahalle Köyüne yerleşmişlerdir. Köyün arazisi az olması yanında eşinin vefat etmesi, anne annemin de dedemle evlenmesi üzerine Fatma teyzem yalnızlık çekmesin diye  Yenice ilçesi Taban köyüne akrabasının yanına göç etmişlerdir. Vefatı da kurtuluş savaşında tanışıp birlikte savaştığı ve evlendiği eşinin köyü Gönen Obaköy'de 1994 yılında olmuştur.

Babasının adı Ömer’dir. Benim anneannemin kız kardeşi, annemin öz teyzesidir. Çanakkale Yenice ilçesi  Taban köyünden teyzem Kara Fatma, annem anlattığına göre, annesi vefat etmiş, anne annem de evlendirildiğinden evde tek başına kalmaktansa, 14-16 yaşında Kuvvacılara katılan babasının arkasından giderek "Kuvvayi Milliye Hareketine katılmıştır.

Torunlarından , teyzem, Gülten'in bana anlattığına göre,14-16 yaşları arasında ailesince evlendirildi. Aynı yaşlarda babası ve eşiyle birlikte Gönen çayı boyunca kağnı arabası kayık, sal ile Kuvvacılara cephane taşırken şüphelenen Yunan işgal askerlerince kocası vuruldu.

Çanakkale Yenice İlçesine bağlı Taban köyü

Annem ve babamın anlattığına göre de, babası Ömer dayıyı sorgulayan Yunan askerleri onu ciddiye almazlar serbest bırakırlar, İşin ciddiye gittiğini gören Kara Fatma da kayıktan aldığı Rus tüfeği ile Yunan devrileyelerini vurarak babasına da yardım etti. Böylece KARA FATMA adını aldı. 

Cephaneleri teslim ettiği Kuvvacıların başında bölgeye gizlice gelmiş Mustafa Kemal Atatürk’le görüştü. İlk madalyasını o zaman aldı. Daha sonra Atatürk’ün isteğiyle bağımsızlık hareketinin içine girdi. Ülkenin bağımsızlık savaşı verilen her yerinde göreve gönderildi.

Biga, Bursa, Sakarya, Eskişehir bölgelerinde görev almıştır. Tek başına Gönen, Edincik Yunan karakollarını bastığı hala anlatılır. Postacı elbisesi giyerek askerlerin şüphesini dağıttığını, yanlarına gelince de baskına başlardı.

Edincik'li meşhur Kuvvayı milliye çetecilerinden Bacak Hasan, Çakmaklı Kazım ve Pıtır Hüseyinlerle çalışmıştır. Tek başına Edincik'e gelip, Yunanlılarla işbirliği yapan, koruculuk yaptırdıkları  Naim ağa lakaplı Tatar bir ajanı Yunan karakoluna ekmek götürürken şehir meydanında döverek işi bıraktırmış, Edincik'li efelerden Pıtır Hüseyin'i, Yunanlıların Taban köyündeki Yunan kuşatmasından tek başına seri ateş ederek kalabalık havası verip, kargaşa çıkartarak kurtardığını, babamla Pıtır Hüseyin Efenin konuşmalarında çocukken dinlediğimi hatırlıyorum.Video'da da yer almaktadır.

Dul olmasının verdiği olumsuzlukları önlemek için babası Kara Fatma’yı ikinci evliliğe ikna etmiştir.

Balıkesir Gönen ilçesine bağlı
Oba köy yeni adı Hacıvelioba

Komutanı “Kızım, gaziye gazi yakışır, bu adam senden yaşlı ama sana sahip çıkabilecek yetenekte bir gazidir. Senin onunla evlenmeni uygun gördüm” Diyerek Kadir Kocakuş ile evlendirmiştir. Bu evliliğinden bir kızı Feride bir de erkek oğlu olmuştur. Kadir beyin erken ölümüyle tekrar dul kalan Kara Fatma eşinin değil babasının adını kullanmıştır.

Bu oğlundan olan torunu Gülten Doğan’ın anlattığına göre 1994’de ölümünden önce rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldığında, eve giren hırsızlarca tabancaları, tüfeği, gazilik ve diğer madalyaları çalınmıştır.

Cumhuriyetin ilanından sonra TBMM’ye çağrıldı. Ankara’da karşılayan olmayınca taksi tutup gittiğini, meclisin kapısına geldiğinde silahını havaya iki kez ateşleyince herkesin dışarı çıkartarak kendisini karşılattığını gülerek anlatırdı. 

“Biz bütün orduyu kovduk, hazır devlet kurduk, ise bir karşılama bile yapamıyorsunuz!” diye fırça atıp, özürler dilettiğini anlatırdı.

TBMM’de kendisine, bir kılıç, bir tabanca ve çok sayıda madalya ile gazilik maaşı bağlanmış, yanında bir köşk ile rahat bir hayat sağlayacak kadar arazi verilmişse de bunları geri çevirmiştir. İki Rus tüfeği bir de karadağlı toplu tabancasıyla görevlerine gitmiştir.

Gülten Doğan’ın oğlu Cevdet Doğan da 1990’lı yıllarda askerlik görevi esnasında terörle mücadele gazi olmuştur. Geleneğe uyarak o da gazilik maaşını kabul etmemiştir. Edincik Belediyesinde belediye otobüs şoförü olarak işe girmiş, evli bir çocuk babasıdır.

En son 1980'de Edincik'in kurtuluş törenlerine davet edildiğinde bize gelmişti. Kendi ailesi onu araştıran tarihçilerin belge derlemesini engellemiştir.

Kendisinin çifte Rus tüfekleriyle postacı kıyafetiyle Gönen Karakolunu postacı kimliğinde basıp dehşet yarattığı anda boşluktan istifade gelen  Kuvvacılar ile Gönen'i kurtardıklarını annem, rahmetli babam  ve bu teyzemin torunundan ve torunlarından dinledim.

Torunundan dinlediğime göre ölmeden önce en son Adana Valiliğince davet edilip ağırlanmıştır. Devlet erkanının kendisine ettiği iltifata bayılırdı. Ölmeden önce torununa anlattığına göre, Adana'ya, Valiliğin Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına katılması için yaptığı davet üzerine sırtında mavzeriyle gitmiş, Valiliğin önüne geldiğinde olaydan haberi olmayan polis memuru tüfeğini almak istemiş o da havaya ateş açarak direnmiş, tartışma büyümeden tesadüfen valinin dışarı çıkıp onu davetiyle tartışma engellenmiş olduğunu torunu daha bu yaz bana bilmem kaçıncı tekrar olarak anlattı.

Asla kimse ondan tüfeğini alamazdı. Sebebi de, çoluk çocuğun eline geçmesin, bir kazaya meydan vermesini önlemekti. Bize geldiğinde bile dizlerinin üstüne koyar, pencereden kurusıkı-gerçek karışık sallardı.

Asker arkadaşım olan torunlarından Osman Ayvaz'da onun bir çok anılarını anlatmıştır. Osman Ayvaz Gönen Sarıköy'de yaşıyordu.

Ben askere gittiğim 1981'den sonra kendisini görmedim. Ancak Gönen şehir meydanında onun bir heykeli, parkta büstü vardı. Şimdi hepsi yok olmuş.

AKP döneminde Kürtçü Nurcular bu heykeli kaldırmışlar.

Oysa onun kızları da aşırı dindar olduklarından resimlerinin yayılmasını, tarihe geçmesini engellediler. 

Kürt Yezidi İslamı olan daha da özünde Süryanilik (Namaz kılan Hristiyan Suriye’li Yunanlılar) olan bu dinin Gönen bölgesinde yaygın olmasının sebebi, bölge halkının 1876-78 Osmanlı Rus harbinde alınan yenilginin sonucunda Balkanlar ile Kafkaslardan gelen göçlerin yarattığı karışık halkların varlıklarıdır.

Özellikle, 1860’tan beri bölgeye yerleştirilen Tatarlar, Çerkezler, İngiliz ajanı Hemper’in Necd’li Mehmet Abdülvehhap aracılığıyla 1740’lardan itibaren yayılarak Arapları Siyonizm etrafında toplayıp Osmanlı’ya karşı kışkırtan İngiliz İslamı Vehhabiliği benimsemiş, siyonisttiler. Nurculuk da Kürtler için üretilmişi olduğundan, bölgede Çanakkale harbinden kaçarak yerleşmiş Kürtler, Müslüman Gürcüler bu akımın yayılmasında öncülük etmişlerdir. Nurculuğun, Efganiliğin, Vehhabiliğin yayılması II. Abdülhamit’in devrilmesinden sonra gelen işbirlikçi, Kürt, Yahudi, Hristiyan Rum asıllı sahte Müslüman şeyhülislamlarca sağlanmıştır.

Teyzemin köyü de bizim köylülerde ince siyaseti takip edecek bilgi ve yaşam düzeyine sahip olmadıklarından bunlara inanmış olmalıdırlar. 

Bu gün de Gönen’in Balıkesir, Çanakkale havalisinde gericilikte bir numara olmasının ardında azınlık göçmenlerin çok olması yatmaktadır. 

Özellikle Tatarların, Gürcülerin, Çerkezlerin, ve onlara uyan Pomakların bu çakma İslam olan Nurculuk, Gülencilik- Işıkçılık etrafında “siyonizm mantığıyla” toplanmaları, aşırı namaz ağırlıklı ibadet düşkünlükleri, gerçek Sünnilik olan Hanefilik ile arasındaki farkı ayırt edememeleri, bunların devletten aldıkları büyük destekler il halkımızın devlete bağlılıkları arasında olumlu bağ kurmaları, insanımızı aldatmaktadır.

TBMM'ye Atatürk'ün izniyle atıyla girişini rahmetli babam, defalarca anlatmıştır.

Bunun hakkındaki belgeleri yok eden kendi kızlarıdır. Kadıncağızın bu yüzden ağladığına, kızına darıldığına bizzat annem şahittir.

Babam ölmeden önce Fatma teyzemin hakkında bir söyleşiyi kayıt edebildim. Ama ne bizde ne de kızları ve torunlarında resmi yoktur. Bütün Türkiye'nin vilayetlerinde resmi bayram törenlerinde resminin bulunması gerekir. Resmi muhafaza eden Belediyeler varsa yardımlarını bekliyorum.
İşi araştırmacılık olanlar, hala bu kadın kahramanımız hakkında yeterli bilgi bulabilirler.

Bigalı da Gönenli de denilse de bunu ancak geniş bilgisi olanlar söyler.

Genel olarak o tektir ve herkes onu “KARA FATMA” olarak anarlar.

Teyzem Kara Fatma'nın Erzurumlu Kara Fatma'yla ilişkisi yoktur.

Onun uydurma olduğu inancındayım. Çünkü teyzemin bölgesinde de görev yapması bende kuşku uyandırmaktaysa da bizim teyzeme sahip çıkacak, onu yaşatacak maddi, manevi birikimden eksik olmamız, Türk milletinin kahramanlarını tarihe gömüp, kendilerine uyarlama derdindeki kriptoların sinsi siyasetleriyle baş edecek güçte olmayışımız nedeniyle bu iddiamızı kanıtlayamam.

Torunu Gülten Doğan teyzem, ellerinde olmadığı gerekçesiyle bir resim veremedi. Kendisini çocukluğumdan beri tanıyıp, evine gittiğim bir insan olduğundan sözüne güvenmekten başka yapacak şey yoktur.
İşte annem ve babamın anılarının olduğu video;



  

Alaeddin Yavuz

keykubat /adilyargic/ adilyargicc


EKTİR;

Bu yazıdan çok sonra yazdığım bir anı yazımı da farklılık olabilir diye ekledim;


BU RESİMDEKİ KARA FATMA GERÇEK DEĞİLDİR.


Gerçek Kara Fatma benim annemin teyzesiydi. O kimseye belge vermedi. Sadece bayramlarda katıldığı davetlerde resimleri o yerlerin resmi dairelerinde kayboldu gitti. Kendilerini gizliyorlar. 


Bu kara Fatma sahtedir. Teyzem ile
hiç bir alakası yoktur. 

Paylaşım sahiplerinden aldığım bilgilere göre teyzem dahil 4'ü Ege, Marmara bir de Erzurum kökenli 5 Kara Fatma olduğunu öğrendim.
Ne diyelim her yerde gözü kara Fatma kadınlarımız çokmuş.
Ne mutlu bizlere.

Alaeddin Yavuz

TEYZEM KARA FATMA'nın Taban nahiyesi baskınından kurtardığı Pıtır Hüseyin Efenin Anıları https://www.google.com/url?q=https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/20633&sa=U&ved=2ahUKEwj4i83v08v2AhUrlIsKHR4mDLkQFnoECAkQAg&usg=AOvVaw3AlaLEpgaMka_cwMOm6eKq

13 Nisan 2014 Pazar

KIRK İLDE KIRK KEDİ

KIRK HARAMİ KEDİ

Kırk harami kedi,
Kırk ilden kalktı geldi,
Kırk haramiyle görüştü,
Kırkı da kırk ile döndü
Kırk ilde aynı gece
Kırk ilin oy sayımında
Kırk ilde birden
Kırkı birden
Kırk trafoya girdi
Kırk trafoyu patlattı
Kırk haramiler seçimleri kazandı.
Kırk kediye tam
Kırk kilo ciğer verildi.

Alaeddin Yavuz