"Türkiye Türklerindir +40" Bloguna Hoş geldiniz!!!

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.
Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.
İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!
Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.
Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Hakkımda

Fotoğrafım
Balıkesir , Bandırma , Türkiye
KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER, BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI PLANLARA RAZI OLURLAR.Keykubat- ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ, ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ, ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR. VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE SAHİP,HER TÜRLÜ EMPERYALİZME KARŞI ÇIKIN!!! Keykubat

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Translate

Bu Blogda Ara

11 Nisan 2014 Cuma

MİT YASASI BU DEVLETE ATOM BOMBASI ATTIRIR

MİT YASASI BU DEVLETE ATOM BOMBASI ATTIRIR

“Başbakan en son M.İ.T'e dış ülkelerde ve içeride operasyon yetkisi vermek gibi, neden yeni, baskıcı yasalar peşinde koşuyor, neyi amaçlıyor, hangi endişelerle bu işlere kendini mecbur hissediyor, tepkiler neden geliyor?” sorusunun cevabını bilmeyenlere açıklayalım.

Amerika Birleşik devletleri ile onun siyasetlerine abone olmuş Avrupa Birliği ülkelerinin 21. yüzyılda yeni dünya düzenini kurmak, sömürgeci çıkarlarını yüz yıl daha güvenceye almak için ortaklaşa yürüttükleri Büyük Ortadoğu ve Genişletilmiş Kuzey Afrika projesinin eşbaşkanı , taşeron memuru olarak atanmış, Recep Tayyip Erdoğan’ın bu projedeki görevi 2011 Libya işgaline kadar başarıyla sürdü.

Görevinin başta ülkemizi ve proje alanına giren diğer “21” Müslüman ülkeyi, sınırlarıyla, rejimleriyle, hükumetleriyle tasfiye etmek olduğu ortaya çıkınca, bir de Yeni Osmanlı siyasetleri ifşa olunca, birden kendi başına, yapayalnız kalıverdi.

Buna, Suriye’den başka Akdeniz’de askeri üssü bulunmayan Rusya’nın tekrar bir kutup olarak ortaya çıkması ekleniverdi. Hemen Suriye’nin işgaline engel oldu ve güç dengeleri değişti. Bu defa, batılı ülkeler olası bir dünya savaşının çıkmasını önlemek, ezilen ulusların gözünde, geçen 10 yılda yerle bir olan imajlarını düzeltmek için işgalden vaz geçtiler veya ertelediler.

Ama Suriye’nin işgalini Türkiye, Suudi Arabistan, Katar, Mısır üzerinden gönderdikleri teröristler, sivilleştirilmiş paralı askerler aracılığıyla yürütme kararı aldılar.

Bu karar gereğince, asırlardır Müslüman takiyesi yapan ama açık-gizli Hristiyan ülkelerle birlikte hareket eden, Sabi, Süryani, Şemsi Yahudi, Yezidi, Yahudi Kürtlerden,  kripto Hristiyan Rumlardan kurdukları El Kaide, El Nüsra ve Türkiye’den ÖSO gibi terör örgütlerine askeri, mali, siyasi destkler verdiler ve Suriye rejimine karşı savaştırdılar. Bu halen “Cihat” adı takılarak sürdürülmektedir. Bu, sözde cihata katılan askerlerin (!) ana, bacı, kızları ile bile cinsi münasebetlerinin helal olduğuna kadar, ne İslam’da ne Hristiyanlıkta yeri olmayan, dinden çıkmayı gerektiren çirkin, Sabi, Zerdüştlük gibi antik çağ dinlerinde kalmış putperest dini geleneklere uygun fetvalar verdiler, sanki Allah’tan izin almışçasına cennetler vaat ederek gönüllü kadınlar gönderdiler. AKP hükumeti de buna katkılarını fazlasıyla yapmıştır. Delilleri tartışmasız ortadadır.

Hükumetin bu taşeron siaysetlerinin, devleti savaşa sokacağı, komşu halkarın halkımıza düşman edileceği, devletin işgale açık hale getireceği gibi mantıklı endişeler nedeniyle, halkın %57’si bir şekilde hükumetin siyasetini onaylamadığını son yerel seçimlerde de göstermiştir.

Asıl görevi, Türkiye cumhuriyetine hizmet değil, onu da tasfiye etmek olan başbakan ve partisi, başta kendi halkını bütünüyle arkasına alamadığı, Müslüman ülkelerde saygınlığını yitirdiği için amirleri olan batılı devletlerin gözünden düşmüş, onları yeni bir siyasi önder arayışına sokmuştur.

Yaptıkları yüzünden, hükumet görevinden çekildiğinde, ne kendi halkının arasında dolaşabilecek ne de sığınmak için bir ülke bulabilecek yüzü kalmadığından iktidarda kalmaktan başka çaresi olmadığını da bilmektedir.

Bu nedenle, kendisinin halâ sömürgeci batılı efendilerine hizmet edebileceğini kanıtlamak için, kendisine muhalif olan kim varsa ezmekte, sindirmekte, halkı dini ve ırki kökenlerine göre bölmekte, kendisine inanan, artık kader birliği etmekten başka çare kalmadığı için desteklemekte olan kesimle de komşu ülkelere gizli açık askeri, siyasi operasyonlarını sürdürmektedir.

Bu çaresiz çırpınışının III. Dünya Savaşını çıkarabileceğini bilerek, taşeronluk görevini kendisini emniyete almak uğruna sürdürmektedir. Bu uğurda her gün Twitter, Youtube, Google blogları gibi küresel sosyal iletişim ağlarını hiçbir hukuk kuralına bağlı olmadan yasaklamaktadır. Yasakçılığı yüzünden de uluslararası rezil olmuş, dünyanın bütün haber kanallarında her gün kendisiyle alay eden yayınlar, animasyonlar yayınlanmaktadır.
Bunlar yetmezmiş gibi, şimdi de tek ve en büyük destekçisi olan Milli İstihbarat Teşkilatını hem halkı sindirecek hem de dış ülkelere operasyonlar yapabilecek yasalarla güçlendirme çabasına girmiştir.

Oysa kısa adıyla M.İ.T olan bu teşkilatın böyle bir görevi olmadığı gibi, böyle bir görev verilmesi de kendi çıkarları açısından bile zararlıdır.

60 yaşına gelmiş bir başbakanın, en azından James Bond filmlerinden bir tanesini, ya da kendi yandaş kanallarında yayınlanan Amerikan ordusunun donanmasıyla veya bireysel casuslarıyla yaptığı operasyonları işleyen filmlerden bir kaçını seyretmiş olması gerekir.
Bu filimlerde yürütülen casusluk ve askeri operasyonlara katılanlara amirleri, “yakalanırlarsa, devletin arkalarında olamayacağını, konuşmamaları, görevli olduklarını söyleseler dahi, devletin sahip çıkmayacağı, kendi başlarına kalacakları tembih edilmektedir.

1914 Wilson ilkelerinin bütün düyada kabul görmesinin ardından, I.Dünya savaşından sonra İngiltere, Cemiyeti Akvam’ı kurmuş, II.Dünya savaşından sonra da yeryüzünün hâkimi olan A.B.D bu kurumu, Birleşmiş Milletler (U.N) adıyla yenilemiştir. Bu örgütün beş esas üyesi A.B.D, İngiltere, Rusya, Çin ve Fransa’dır. Bu devletlerin onayları olmadan da bu örgüt karar alamamaktadır.
Birleşmiş Milletler (B.M) yasasına göre, hiçbir ülke diğer komşusu üzerinde toprak işgaline kalkışamaz ya da açıktan komşu ülkelere düşmanca tavır içine giremez. Girerse bu kurumun kuracağı Uluslar arası mahkemede yargılanır ve belirtilen cezaya katlanır. O cezayı çekmezse, o ülkeye askeri baskı dahil her şey uygulanır.

B.M yasasına göre, M.İ.T’e uluslararası operasyon yetkisi vermek, açıkça yeryüzünde bütün muhalif devletlere savaş ilan etmektir. B.M.’nin kurucu üyelerinin bile kendilerini sakladıkları böyle işleri yasa çıkartarak yapmak, ancak, belediyeye topçu olarak girip muhasebeci maaşı alan, kahvede konken masasından kaldırılıp bu ülkeye başbakan yapılmış Tayyip Erdoğan ile ahmak, ırkçı Kürtçü başçavuş Hakan Fidan gibilere yakışır ama Türkiye Cumhuriyetine değil.

Ey AKPKK hükumeti, biliniz ki, başka devletler içinizde yaptığınız işlere ses etmeyebilirler veya idare edebilirler, uyarılarla, küçük yaptırımlarla sizi yola getirmeyi deneyebilirler. Ama, siz dış devletlerde operasyon yetkisini “yasa ile” verirseniz ki bu apaçık savaş ilanıdır.
İster batı, ister Avrasya blogunda olunuz fark etmez. Sizin bir casusluk faaliyetiniz suçüstü yapıldığında veya B.M komisyonunda delillendirildiğinde en başta bu örgütün vereceği ceza ile bu milleti mağdur, kendinizi mahkum edersiniz. Daha ileri giderseniz, zarar gören karşı blog üyesi ülkelerden birisi içinde en az 16 ile 20 kadar, her birisi Japonya Hiroşima’ya atılanın iki katı güçlü nükleer başlık bulunduran bir füzeyi tepemize iki dakikada dikerler. Ülkemizin atmosferinde kapakları açılan başlıktan her birisi bir şehrimize programlanmış, “20“ atom bombası bir anda, 20 şehrimizi yerle bir edebilir. Zaten bu ülkeyi sırtında taşıyan 16 şehir vardır.

Japonya’ya atılan atom bombasının birisi 100.000 kişiyi öldürdüğüne göre, onun iki katı olan her bir başlığın da 200.000 insanımızı öldüreceği hesaplanırsa toplam “4.000.000” insanımız iki dakika içinde yanarak kül olacak ve bu bölgelerde en az sekiz yıl ot bitmeyecektir.

Bu olmasa da ülkemizi açık işgale bırakacaksınız. Ki tehdidin durumuna ve sizin de suçluluğunuza bakılarak güvendiğiniz ülkeler de size silah satmayacağına göre, bu orduyla hangi işgali önleyeceksiniz?

Böyle sonuçlanması basit bir mantıkla anlaşılabilecek siyasetleriniz sonucunda ”savaş suçlusu” sayılacağınızdan zaten gidecek ülke bulamayacağınız gibi bu millet de sizi çiğ çiğ yiyecektir.

O zaman, yıllardır bunca yolsuzluk, hırsızlık, nüfuz ticaretiyle koyacak yer bulamayacak kadar çok olduğu aleni olan paralarınızı yiyebilecek, sefasını sürebilecek bir dünyanız da olmayacaktır.

Bütün dünyada istihbarat teşkilatları asla yasayla korunmazlar. Yasa dediğin, kağıt üstüne yazılmış bir metindir. Size istihbarat getirilmesini sağlamaz, tembel memura iş yaptıramaz.

Öyle ülkeler var ki istihbarat teşkilatları bile yoktur.
Adamlar, Bilişim Sistemleri Pazarlamacılığı, Bilgisayar Yazılım Teknikleri, Uluslar arası İthalat-İhracat A.Ş gibi adlarla kurdukları şirketler aracılığıyla bu hizmetleri yürütmekte ve de buna rağmen başları ağrımaktadır. M.İ.T’in de böyle bir örgütlemeye geçmesi Turgut Özal zamanında başlatılmıştı zaten.

Sen ki, açıktan cihana meydan okurcasına mevcut istihbarat kurumuna böyle bir yetki verdiğin zaman en ufak suçlamada kafadan savaş suçlusu ilan edilirsin. Hem kendinin hem de bu milleti hatta dünyanın da başını derde sokarsın.

Her salaklığı, ahmaklığı bu hükumete yakıştırırdım ama bu kadar salaklaşacağını inanın yakıştıramazdım.

Ne kadar salaksınız yahu?
Bu işler yasayla değil, kaliteli insan yetiştirerek, son teknoloji ekipmanlar üretilerek yapılır!

Ha, siz okuryazarlığın faydası olmadığını savunan Selefi, şeyhçi, pirci, dedeci, ruhçu, büyücü,muskacı Nurcular tayfasındandınız değil mi?
Öyle ya, kaliteli eğitimli adamı ne yapacaksınız ki?,

Siz, iktidara geldiğinizden beri televizyon kanallarında cin, ruh gibi üç harflilerin istihbarat işlerinde kullanıldığı fasaryasını yayan, zaten Selefi Nurcu Masonlarsınız, sizin bu yasalara neden ihtiyacınız olsun ki?
Toplayın M.İ.T memurlarını, hükumet de gitsin başlarına, çağırın Fetullah Hocayı, haydi onunla kavgalısınız, o zaman nefesi kuvvetli hocalarınızı mesela Mehmet Görmez’i, kurun bir ruh çağırma masası, yakın mumları, çalın sazları, söyleyin ilahileri, oynatın çarşaflı fahişeleri, toplayın cinleri alın istihbaratı.
Ne istiyorsa verin cinlere, Esad’ı büyülesinler, Suriye ordusunu efsunlasınlar, halkını kandırsınlar olsun bitsin?

Yoksa halka şırınga ettiğiniz bu varlıklar masallarına başta kendiniz de inanmıyor musunuz?

Yahudi tapınak fahişesi cin çağırma ayininde
Ruh gelince heykele girip konuşacak, rahibeyi becerecek, bilgi verecek

Bir zamanlar TRT’de,Lüküs Hayat adlı komedi tiyatrosu vardı, onun unutulmayan repliğinde şöyle bir ifade vardı;
“Şamama kiiim sen kimsin herkes haddini bilsin. Şamama bir ev köpeği sense sokak köpeği!”
Şöyle uyarlarsak;
“Devlet adamlığı kiiim siz kimsiniz? Herkes haddini bilsin! İstihbarat, devlet yönetmek eğitim, siyaset, akıl, tecrübe işi. Oysa siz topçu, çaycı, üçkağıtçı tayfasısınız.

Bu ülkeye atom bombası arttırıacak, işgal ettireceksiniz.
Bırakın bu işleri, ehil olanlar yapsın işleri.

Saygılarımla.


Alaeddin Yavuz
keykubat /adilyargic/ adilyargicc

4 Nisan 2014 Cuma

BAŞBAKANIN İNTERNET YASAĞININ KALDIRILMASINA TEPKİSİ BOŞTUR.



Başbakan, bir şiir okudu, içeri girdi, mağdur oldu. Yedi düvelin işbirliği ile (ben de şahidim) dışarı çıkartıldı ve başımıza getirildi.

1980 darbesinden beri halkın üzerinden eksik olmayan askeri baskıların kaldırılması için bir özgürlük kampanyası başlattı. Sonra anladık ki, bu B.O.P projesinde eşbaşkanlık görevini yerine getirebilmesi için kendisine engel olacak askeri kadroyu tasfiye etmek, kendisini padişah yetkileriyle donatmak içinmiş.

Şimdi de kendisinin oğluyla, bakanlarının oğullarıyla, başbakanın liderliğinde, devletin hükumet merkezini, kendilerine gelir sağlamak için nüfuz ticareti merkezine dönüştürmüşler.
Bu ses kayıtlarının yayınlanması yüzünden internette, twitter ve youtube sitelerini yasakladı.




Ardından, yurt içinden, dışında tepkiler gelmeye başladı. Önce Ankara Bölge İdare Mahkemesi, ardından Anayasa Mahkemesi, onun kararına dayanarak Ankara'da yerel bir mahkeme de bu gün Youtube yasağını kaldırdı.

Başbakan mart kedisi gibi.
Hiç bir hukuki gerekçeye dayanmadan, keyfi olarak, kendi rezilliklerini saklamak için, başbakanlık nüfuzunu kullanarak, emrivakiyle koymuş olduğu İnternet yasağını kaldıran mahkemelerin kararlarına sitem ediyor.

Sonra da çıktı dedi ki;
"Türkiye cumhuriyetinin başbakanı ve bakanları hakkında ahlaksız yayınlar yapıyorlar ve doğrudan küfür ediyorlar"

Ey başbakan, bu güne kadar ağzına ne "Türk" ne de "Türkiye Cumhuriyeti" adını almadın, ama hırsızlıkların, yolsuzlukların, nüfuz ticaretin ortaya çıkınca "Türkiye Cumhuriyetinin başbakanı" oluyorsun.

Başbakan, sen adam ol, başbakanı olduğun devleti satma, sahip çık, soyma, zenginleştir, evlatlarını devletin soyulmasına aracılık edip onları yarının yargılanacak ağır cezalık suçluları arasına katma, partinin adının başına koyduğun kelimenin hakkını ver, devletin ihalelerini dağıtırken adaletli ol, hep Harami Süryani, Yezidi Haşhaşileri, Ermenileri değil başkalarını da sebeplendir.
 Devleti sekiz parçaya bölmekten var geç, Atatürk rejimine sahip çık, dini ve ırki bölücülük yapma, "benim milletim" dediğim, Süryani, Yezidi-Yahudi Kürtlerini, Gregoryen Ermenileri kayırmaktan vazgeç, adam ol.

İnan bu millet başbakanına da cumhurbaşkanına da sahip çıkmayı bilir. Senin başbakanlığın ve 12 yıllık iktidarın bu milletin sana olan o  güvenden başka bir şey değildir.

Bunu en iyi bilen de sensin.
Buna rağmen, sana bu kadar güvenen bu milletin devletini, üstüne bastıkları toprağı, geleceklerini satarsan, bu millet bunu uyanırsa senin soyunu kuruturlar.

Bundan kork.

Sen görevini yap, adam ol, bu millet sana sahip çıkar. Ama sen, başbakanı olduğun devleti tasfiye etmeden önce ne varsa yağmalama çabasına düşmüş bir haramiye yakışır şekilde hareket edersen kusura bakma, bu güne kadar yaşaman ya da ailenden birilerini kaybetmemen senin başarın değil, her şeye rağmen hala senin ihanet eden bir işbirlikçi olduğuna inanmayı ret edenler yüzündendir.

Şu an senin yaptığın serzenişler boştur, her gün karşında senin düzenbaz olduğuna inanmış büyüyen kitleler göreceksin.

Sana inanmıyor, güvenmiyoruz.

Senin yasa, hukuk tanımazlığın bu güne kadar ardında durmuş, her günahına yorgan olup örtmüş insanları da bıktırmıştır.

Sen, mağdurdun, mağrur bir zalim oldun.

Hiç bir yasaya, hukuka dayanmadan kafana göre yasakları uygulayan, acze düşmüş, rezilliklerini, nüfuzunu kullanarak bastırmaya çabalayan ve artık pek de kaale alınmayan, zavallı, aç gözlü, başbakanı olduğu devleti soyan bir hırsız oldun.

Senin, hırsız Yunan tanrısı Hermes'e tapınan, günde yedi vakit namaz kılan Hristiyan Süryani bir Rum olduğunu bu millet biliyor da hala inanmak istemiyor. Ama onları buna biz inandıramıyoruz ama sen kirli ihanetlerinle onları ikna edeceksin.

İnternet yasaklarını kaldıran Anayasa Mahkemesinden yerel yargıçlara kadar emeği geçen, dava açan herkese minnettarız, ama sana değil.
Sen hesap vereceksin!



Alaeddin Yavuz
keykubat /adilyargic/ adilyargicc

29 Mart 2014 Cumartesi

SEÇİMLERDE ATATÜRK'ÇÜ VE MİLLİ MERKEZDE BİRLEŞELİM


Devrimci uyanış her günü büyümekteyse de henüz ortak bir parti altında toplanmayı başaramamıştır. Emperyalizmin Atatürk' döneminden beri yaptırdığı baskılarla sindirilen devrimci uyanış hiç bu kadar gelişmemişti. Ama şimdi ortak değerlerde birleşme konusunda çalışmak gerekir.

İçinde bulunduğumuz şartlarda ise buna zaman yoktur. AKP hükumeti 2014 seçimlerinden de galibiyetle çıkarsa,gelecek yıl İran tarzı bir Yahudi şeriat rejimi içinde kendimizi bulacağız.

Devrildi devrilecek.

12 YILDAN BERİ VATANSEVERLERİN BÜTÜN GAYRETLERİNE RAĞMEN VE ŞU AN DA HALKA, AKP'NİN HAİNLİĞİNİ BİLE ANLATAMAZKEN, EMPERYALİZMİN DESTEĞİ OLMADAN BUNLARDAN KURTULUŞUN OLANAĞI YOKTUR.

DEVRİMCİ UYANIŞ BÜYÜMÜŞTÜR AMA DAĞINIKTIR.

AYNI DİRENİŞİ GÖSTEREN FACE, TWİT ARKADAŞLARI BİLE BİR ÇOK KONUDA HEM FİKİR DEĞİLLERDİR.

BU HALDE YILLARDIR SİNSİ-AÇIK KOALİSYONLARLA DEVLETİ YÖNETEN GÜÇLERİ TAHTTAN İNDİRMEMİZ SADECE HAYAL OLUR.

MUHALEFET PARTİLERİ GERÇEĞİ BİLDİKLERİNDEN HÜKUMET SORUMLULUĞU ALMAKTAN KAÇINMAKTADIRLAR.

İKTİDAR PARTİSİ BİLE DEFALARCA "BUNLARA HÜKUMETİ TESLİM ETSEK BIRAKIR KAÇARLAR" DERKEN YALAN SÖYLEMEMEKTEDİR.

MUHALEFET PARTİLERİNİN BÜTÜN SATIŞÇILIKLARINA, KÜRESEL SERMAYE VE İŞBİRLİKÇİSİ FETOŞ GÜLEN CEMAATİ VE PKK İLE GİZLİ-AÇIK İŞBİRLİKÇİLİKLERİNE RAĞMEN, 30 MART 2014 YEREL SEÇİMLERİNDE AKPKK KOALİSYONUNUN DÜŞÜRÜLMESİ İÇİN, "ATATÜRK'TE BİRLEŞELİM" ADLI GÜÇ BİRLİĞİNE DEVAM EDİLMELİDİR.

ÖNCE AKP'DEN KURTULACAĞIZ SONRA CEMAAT'TEN VE ÖTEKİ İŞBİRLİKÇİLERDEN.

BUNU GERÇEKLEŞTİREBİLMEK İÇİN DE SEVMEDİKLERİ HALDE, "YALNIZCA BİZLERİ BÖLMEK AMACIYLA" SOLCU VE ATATÜRKÇÜ YAYINLAR YAPABİLEN AKP-CEMAAT ORGANLARI KADAR İLERİ GÖRÜŞLÜ OLMAMIZ ŞARTTIR.

30 yıldır Kürtler ayrılma psikozuna sokulmuş, onlarla diğer azınlıklar da buna hazırlanmışken, ortada da silahlı terör ordusu ile hala Irak'ta ve Karadenizde ABD-NATO donanmaları gezinirken, emperyalizmin onayı olmadan muma bile üfletmezler adamı.

Beceren varsa beri gelsin.

CHP'de bu şartlara göre siyaset yürütmektedir.

AKSİ HALDE FACEBOOK'TA BİRBİRİMİZLE KALIRIZ.

VATANSEVER HAREKET BİRAZ BÜYÜĞDÜ DİYE KİMSENİN HOYRATÇA HAREKET ETME, DAVAYI AKAMETE UĞRATMA HAKKI YOKTUR.

BU GÜN ANITKABİR BÜTÜN SPORSEVERLERİN AKININA UĞRAMIŞTIR. HALKIN BU ÇABALARINI BOŞA HARCAMAYA KİMSENİN HAKKI YOKTUR.

GAZA GELMEDEN, HAVALARA GİRMEDEN, İŞBİRLİKÇİLER KADAR MANTIKLI DAVRANARAK DEVLETİ KURTARABİLİRİZ.

AĞLAR KALIRIZ KENDİ HALİMİZE!


AKPKK KOALİSYONUNUN ORTAK HEDEFİ

Biz önce uyanışı beyinlerde sağlayacağız.

Bunda başarı sağlandı sayılır.

Şimdi taktik sorunumuz var.

Tayyip ne diyordu? 
Demokrasi amaç değil araçtır.

Bizde FETOŞ-CHP-MHP VE ATATÜRK'TE BİRLEŞMEK DE BİZİM İÇİN BAĞIMSIZLIĞA GİDEN YOLDA ARAÇTIR.

TAM BAĞIMSIZLIĞA GİDEN YOL...

ZULÜMLERİNİN ÜSTÜNÜ DEMOKRASİ, 12 YILDIZLI AB, 50 YILDIZLI ABD BAYRAKLARIYLA ÖRTEN, SÖMÜRGECİ, KÖLECİ, IRKÇI EMPERYALİZMİ ÖNLEMENİN TEK YOLU "ANTİEMPERYALİST EZİLEN MİLLETLER TOPLULUKLARI" OLUŞTURMAKTIR.


ZULÜM ÖRTÜLERİ



ZULÜM ÖRTÜSÜ

Alaeddin Yavuz
keykubat /adilyargic/ adilyargicc

15 Mart 2014 Cumartesi

NEKROFİLİ VE EGEMEN BAĞIŞ



Kökeni dinlere uzanan bu iğrenç sapkınlık konusunda yazmak en son isteyeceğim işti.Ama bu da AKPKK koalisyon hükumetinin bakanı Egemen Bağış'ın bir cenaze töreninin ardından söylediği laf bu yazıyı da yazdırdı.
Nekrofilik Egemen Bağış
Berkin Elvan adlı 16 yaşında çocuğun Gezi Olayları esnasında halkın üzerine saldırtılmış hükumetin polislerinin fırlattı bir Gaz Bombası kapsülünün başna çarpması sonucu aylardır yoğun bakımda kalmış sonunda iki gün önce vefat etmişti.

Ülkenin her yanında ölüm olayı yüzünden polisi ve hükumeti protesto eylemlerine katılanlara hükumetin bakanı Egemen Bağış (Ermeni adıdır) "Nekrofililer" demiş. İfadesi de tamamen tartışmasız, mitinge katılanları hedef almaktadır.



Oysa nekrofilinin kaynağı da Ortadoğu Sümer, Hint, Fars, Arap, Grek dinleridir. Bakan bey cenazeye katılanları aşağılayayın derken aslında kendisini tarif etmiştir.

Atatlarımız ne güzel demiş;
"Arif edermiş kendisini tarif!"

Egemen Bağış Ermenisi de kendisini tarif etmiştir. "Egemen", İncil'de Allah'ın adıdır. "Bağış"  da İran'ın Şeytan ibadeti dini olan Zervaniliğin tanrısı Ehriman/Erman ya da Arman olarak da geçen adının karşılığıdır. Dilimizi düzenleyen Ermeni Agop Dilaçar de Arman şeytanının "bağış" anlamına gelen adından "Armağan" kelimesini bize kazandırmış ya da dilimizi Ermenileştirmiştir.
Şimdi gelelim bu "Nekrfili" sapıklığına;

Nekrofili, Grek dilinde "nekros (ölü) ve philia (sevgi) sözcüklerinden türetilmiştir. Belçikalı ruh hastlalıkları uzamnalarından Joseph Guislain tarafından 1850 yılında terim olarak ilk kez kullanılmıştır. Thanatophilia (Tsanatofili) ya da Necrolagnia adlarıyla da bilinir.

Amerikan psikiystri ve hukuk dergisinden Rosnan ve Resnik adlı araştırmacılar 1989 yılında , psikiyatrist meslekdaşlarının temin ettikleri 34 olayda bireylerin, nekrofili olayına kendilerini kendilerini iten davranışlarını incelediler. Bu incelemelerini "Sexual Atraction to Corpses; APsychiatric Review of Necrophilia" (Cesetlere Duyulan Cinsel Cazibe; Nekrofiliye Psikiyatrik Bakış) adlı çalışmalarında yayınladılar.

Bu bireylerle yapılan görüşmelerde %68'i direnmeyen, ret etmeyen, %21', romantik bir ortak %15'i de cesedin cinsel çekiciliğinden, %15'i de dışlanma duygusunu yenmenin rahatlığından, %12'si de cinayet mağduruna güç uygulayarak kendine saygı uyandırdıkları gerekçesiyle nekrofilik olduklarını itiraf etmişlerdir.
Tarihte ender de olsa, özellikle Eski Mısır'da nekrofili olaylarının olduğu yazılı kaynaklarda yer alır. Anadolu'lu tarhiçi Heredot, "Tarihler" (The Histories) adlı kitabında cesetle cinsel ilişkiden vaz geçirmek için eski Mısırlıların güzel kadın cesedini çürümeden mumyalamaya vermeden önce, dört günlüğüne bıraktıklarını yazmaktadır.

Heredot'un ikinci kitabında yaptığı açıklamaya göre, ölen kadınlar hemen mumyalamaya verilmezmiş. Sebebi de ölen kadının üç veya dört gün içinde güzelliğini koruduğundan mumyacılar tarafından suistimal edilmesini önlemek içinmiş. Dört gün sonra ceset çürümeye yüz tutarmış.
Eski Mısır'da mumyalama

Eski bir Grek efsanesi olan Truva Savaşlarının kahramanı Aşil, Amazon kraliçesi Penthesilea'yı düelloda öldürür. Ancak kadın olduğunu bilmez ve başından miğferini çıkarttığında gördüğü güzellik karşısında aşık olru. Kendisini tutamaz ve onunla ilişkiye girer. Onu gören askeri Thnnersites, olayı gülünç bulur ve Aşil'i "nekrofili" olmakla suçlar. Aşil de onu bir nefesle öldürmekle yanıtlar. Ama bazı kaynaklarda bu suçlama yer almaz. Aşil'in Amazon kraliçesi Pentesile'nin güzelliğinin yarattığı cinsel arzularına gem vuramadığından ölümü sonrası ilişkiye girdiği yazılmıştır.

Bazı toplumlarda, "bakire olarak ölmüş bir kadının ruhunun huzura kavuşamayacağına olan inanç yüzünden nekrofili uygulamasına rastlanıldığı görülmüştür. Miyanmar Burma arasındaki Çin asıllı Kaçin halkının bakire olarak ölmüş bir kızın cesedinin uzatılarak ilişkiye girme gelenekleri olduğu görülmüştür.
Çağımızda Jeffrey Dahmer adlı seri katilin de nekrofiliden çektiğine tanık olunmuştur.

Cinsel arzuları kabardığında kurbanlarını, onlarla cinsel ilişkiye girmeden önce öldürmüştür. Dahmer öldürdüğü kurbanlarının ilişkiden sonra kendisinden ayrılmak istediklerini, kendilerini sürüklediği için de kendisine kızgın olduklarını ifade etmiştir. Rosman ve Resnick'in belirledikleri gibi, Dahmer, kendisi için belirlediği kriterlerini, "red etmeyen ve direnmeyen cinsel ortak" bulmaktır.
İngiliz seri katil Dennis Nilsen de nekrofilik olarak kabul edilmiştir.

Peru'da yaşayan Muçi (Moche) medeniyeti (M.S. 100-300) halkının da "ölüyle iletişim kurmak amacıyla" cinsel ilişkiye girdikleri rapor edilmiştir. Bu kabilenin insan kurban eden ve yamyamlık geleneklerini ibadet olarak sürdüklerine de rastlanılmıştır.

Günümüzde çok sayıda müzik eseri ve film bu konuyu çermektedir.
Nekrofiliye hayvanlardan ördekler il penguenler arasında da raslanmıştır."

Sonuç olarak Mısır, Grek kültünde nekrofili vardır. Hristiyanlar cenazelerini ya kendileri evlerinde mumyalayıp, en güzel elbiseleri içinde tabutuna koyarak bir hafta kadar ziyarete gelenlere gösterirler. Filmlerde buna rastlamayanımız yoktur. Aynı gelenek Grek İnciline inanmayan Gürcistan ve Süryani Hristiyanlarında da vardır.

Oysa Müslümanlarda cenaze sergilemek yoktur ve ölüm kesinleştikten sonra olanak varsa caminin morguna bırakılır, yoksa gün içinde öldüyse en kısa sürede mefta yıkanır, camiye götürülür, öğle veya ikindi namazının ardından defin işlemi yapılır.

Berkin Elvan'ın cenazesine katılanlara "nekrofili" diyen Hristiyanlığını gizleyen kripto Ermeni bir bakan olan Egemen Bağış sapığı, aslında kendisinden başkasını tarif etmeyen arif olduğunu göstermiştir.
Nekrofilik cinsellik.

İnsanın ister eşi ana-babası veya uzaktan biri dahi olsa ölüm olayları her zaman insanlarda üzüntü yaratır. Morglarda çalışanşarda bu tür sapıklıkların olduğu bilinen bir şeydir ki bu olabilir ama ölen yakınını üzüntüsünden beceren bir sapık Müslümanlardan çıkmaz ama bu iftiranın sahibi olan, kendi gerçek kimliğini gizleyen "kripto Ermeni ya da Süryani" ye yakışır. Çünkü, mefta ile 10 gün bir arada kalan dini gelenek insana her şeyi yaptırır.

Kendi halinde olan insanlar bundan alınmasın ama bu saldırı da cevapsız bırakılamazdı ve önceden bundan alınması gerekenler bu adamın ağzının payını vermeliydi ki bu yazılar yazılmazdı o zaman.

Takdir okuyucunundur.

Derleyen ve dilimize çevirip yorumlayan;
Alaeddin Yavuz
keykubat /adilyargic/ adilyargicc
Kynk- http://en.wikipedia.org/wiki/Necrophilia

5 Mart 2014 Çarşamba

RECEP TAYYİP ERDOĞAN ALLAH OLMAYA NASIL KARAR VERDİ?

RECEP TAYYİP ERDOĞAN ALLAH OLMAYA NASIL KARAR VERDİ?

Herkes bilir ki, Hristiyanlıkta Allah İsa peygamberdir, "insan şekilli" Allahtır. Süryani, Kıpti Hristiyan Araplar da onu "insan şekliyle" tanırlar ve "İbn el Allah=Allah'ın oğlu" derler. Zerdüştlük, Budizm, Yahudilikte de aynıdır.

Sadece İslam dininde Allah'ın "zati sıfatları" yani bedeni şekli "Kur'anın "Onun şeklini siz bilemezsiniz sadece o bilir" ayeti gereğince öne çıkartılmaz. Müslümanlar, insan veya hayvan resmi önünde namaz kılmazlar, namaz esnasında önlerinden insan veya hayvan geçme olasılığı varsa  önlerine bir sandalye gibi eşya koyarak secdelerine hale gelmesine engel olurlar.
Ne Allah'ı ne de meleklerini zati sıfatlarıyla yorumlamazlar ve anmazlar.


Allah'ı bu şekilde tanımlayana da sadece güler geçerler.

Atatürk'e yattığı Anıtkabir'i de yaptıran CHP'liler değil aksine sağın ilk partisi sayılan Demokrat Partinin kurucusu Adnan Menderes'tir.

1941'lerde başlandığı halde bitirilemeyen Anıtkabir 1953 yılında DP zamanında bitirilmiş, Etnografya müzesinde olan Atatürk'ün naaşı inşaatın tamamlanmasıyla buraya nakledilmiştir.

Müslüman ve Türk gelenekleri içinde mezarda tören yapılması özellikle İslam kültürü içinde yasaklandığından, Ruslardan ve batılılardan "batılılaşma döneminde" alınan kopya törenler düzenlenmeye de bundan sonra başlanmıştır.

Atatürk'ün sağlığında da devletin her kademesinde bütün azınlıklardan insanlar vardı, öldükten sonra da bunlar artarak var olmaya devam ettiler.

Sabetayist Yahudiliğe (Takiyeci Müslüman Yahudilik) geçmiş, Ermen,, Süryani, Rum, Yahudi ve Türklerin devlet ricali içinde bol olması, özü Tevrata dayalı "Anıt dikme", Anıtı kutsama" kültünü de getirmişti.

 Mesela karayolları inşaatlarında yolun meylini ölçme bahanesiyle eşek yürütenler, Tevrat, İncil'de eşeği kutsayan ayetler gereğince dik bayırlarda eşeği Mehmetçiklere taşıtırlardı.

Devlet içinde kurucu Atatürk'ün Türklerden çok Sabetaycılar ile diğer Yahudiler arasında saygınlığı çok fazlaydı. Atatürk ilk suikastten kurtulduğunda Yahudilerin sevinçlerinden Sinegoglarında ayinler yaptığı bilinmektedir.

Özünde "dindar Sünni, Şafi Müslüman" görünen Süryani Hristiyanları, Yezidi Kürtleri, Süryani Ermeni ve Gürcüler, Araplar İngiliz Mason localarında kotarılmış Mason İslam'ı olan Nurculuk akımında toplanmışlardı ve Demokrat Parti iktidarında bunlar egemendiler.

Onlar da Anıtkabir'de Atatürk'e törenler düzenleyenlerle aynı inanç kökeninden geliyorlardı. Ama aralarındaki fark, Atatürkçülerin devletin bağımsız, antiemperyalist, Kemalist öğretiyle yönetilmesiyken Nurcuların ise Atatürk'ün sağlığında ona karşı açtıkları bütün savaşları kaybetmelerinin intikamını onun kurduğu devleti de rejimi de yıkarak almaktı.

Bu yüzden Anıtkabir'de yapılan devlet törenlerini "putperestlik" olarak yorumladılar ve İslam değerleriyle birleştirerek Atatürk'ün kişiliğini halkın gözünde düşürdüler.

Oysa kendileri özünde tam putperest ve 1300 yıllık Müslüman ve Türk devletlerinin yıkılması için batılı Haçlı devletleriyle işbirliği içinde isyanlar çıkartan vatan hainleriydiler.

Ama bu hainliklerini "Müslümanlık maskesi" içinde çok iyi gizlediler. Kendilerini deşifre edenleri ya satın aldılar ya susturdular ya da bir şekilde bitirdiler.
Böylece 1950'den bu yana Nurculuk denilen sahte İslam'ı millete kabul ettirmeye çabaladılar.
Bunda da 1980 darbesinden sonra Turgut Özal hükumeti ile AKP döneminde başarılı oldularsa da halk bu arada oyunu sezdi.

Ama onlar, devleti de rejimini de yıkacak ihanetlerini engelleyecek olan sivil ve askeri kişileri, tüzel kişilikleri "Allah" adıyla linç etmeyi, Silivri mahpuslarına tıkmayı başardılar.

Bu başarıyı ele geçirinceye kadar da onları Atatürk Putunu tapınmakla" itham etmeyi sürdürdüler.

2002'den 2013'e kadar geçen zaman içinde bunların gerçek dini kimlikleri bir kaç din adamı ve benim gibi araştırmacılarca halkın gözleri önüne serildi. Yaptıkları işlerin de artık devleti yıkmak, yağmalamak olduğu tartışma götürmez hale gelince kendilerini iktidarda tutan Kürtçü, Süryani, Ermeni, Rum oylarını en azından garantiye almak için de Tayyip Erdoğan'ın "Allah olduğu" dümenini başlattılar.

Müslümanların cahilleri olduğu gibi öteki dinlerin de cahilleri az değildir. Bunlar da zaten okuryazar olmayan cahillerin oylarıyla ayakta durduklarından bu işe muhtaç kaldılar.

Bir kaç ay önce Düzce Milletvekili Fevai Aslan "Allah'ın bir çok sıfatı Başbakanımızda vardır" dedi.
Ardından Yezidi bir Kürt kadın "Tayyip Erdoğan'ın sıçtığı bok hangi kanalizasyona akıyor ise söylesinler gidip onun suyunu içeceğim" dedi.


Bunu Emine Şenlikoğlu gibi yalaka yazarların abuk subuk açıklamaları takip etti.
Ve;
"Müslümanım" diyerek hükumet olmuş, başbakan olmuş bir adam çıkıp da kendisine "Allah" yakıştırması yapan yalamalarına çıkışmadı, sessiz kalarak da bunu onayladı.

AKPKK artık sadece Kürt Yezidileri, Süryani, Ermeni, Rum dindarlarının oyuna kaldığını gördü. Başkalarından oy çıkmayacağından eminler bu yüzden bu "Allah" işine soyundular.

"Ben Müslümanım elhamdülillah" diyenlere bir çağrım var.
Özünde 1915 yılında Ermeni tehciri yapan Enver paşadan kurtulmak için Gürcistan'a sığınan 37.500 Yezidi Kürt'ü Tiflis'e, 67.800 kadar Süryani isyancı da Batum'a yerleştirilmiştir. 30 Ekim 1918'de Osmanlı Haçlı ordularına teslim olunca bunlar Adana'da "Klikya Ermeni Krallığı, Urfa'da da "Edesa Ermeni Krallığı kurmak için silahlı olarak Anadolu'ya gönderildiler. Fransız askeri üniformaları giydiler ve onların silahlarıyla Müslüman ve Türk katliamı yaptılar.Önlerinde engel olacak bir güç de olmadığı için rahatça bunu yaptılar. Recep Tayyip Erdoğan yeni başbakan olduğunda şöyle derdi;

Benim dedem haksızlığa dayanamazmış. Adana'da zalim bir vali varmış ona karşı savaşırken öldürüldü!"
Başçalanın Adana'da "zalim vali" dediği vali, Atatürk'ün emriyle bu işbirlikçi, hainlere kaşı ordusunu terhis etmemiş vatansever valiyi kastediyordu.

Bu olayı Gürcistan'ın 2003 yılında Avrupa Parlamentosuna verdiği "2003 Gürcistan Azınlık Raporunda (Tıkla)" okuyup, bu raporu Türkçe'ye çevirmemden hemen sonra başçalan yazımı yayınladığım "adilyargic.blogspot.com" adresindeki blogumu sildirtti(Tıkla) ve bir daha dedesini hiç anmadı.

Şimdi, hey Türk ve Müslüman millet!
Ya dinine, vatanına sahip çık bu putperestlerden kurtul ya da onların sana biçtiği kaderi yaşa.

Peygamberin de İslam'ın da en büyük düşmanı olan bu müşriklere verdiğin her oy senin ve nesillerinin köleliğine hizmet edecektir.

Takdir senindir.
Ben uyardım, uyarmaya da devam ediyorum.

Alaeddin Yavuz
keykubat /adilyargic/ adilyargicc

2 Mart 2014 Pazar

BİZİ SATAN DİNCİ RUHBANLAR VE FEODAL AĞALARDIR


İstanbul'da başlayan ve İstanbul'da biten polislik yaşamımda yabancı devlet misafirlerinin ağırlanmalarından yabancı devletlerden gelen yazışmaların tercümelerine kadar değişik görevlerde bulundum.

Bu görevlerimde devletin her kademesinde "devlet memuru sıfatıyla" dini, etnik kökeni yüzünden bu milleti satan, kötüleyen, düşmanlık edeninden yabancı devletlerde memuriyet kapmış hainlerine kadar hain türünü gördüm ve hepsiyle boğuştum. Bu yüzden bol bol yer değiştirdim.

Ama bunların içinde bu kadar hainden "benden daha vatansever" diyebileceğim insanları da tanıdım.

Bu tecrübelerim ışığında derim ki;

Bu halk, bütün etnik ve dini farklılıklarına rağmen birleşmeyi bilen bir halktır.

Bu gün de yeteri kadarı birleşmiştir.

Sokaklarda "TÜRK'üm" diye bağıranların daha çoğu Türk'lüğü kimlik olarak benimsemiş vatanseverlerdir.

Bizi piç, emperyalizme köle eden, işbirlikçi, dinci ve ırkçı feodallerdir.

Ben Ermeni'sinden Levanten'ine ülkemin her insanında hainini de benden daha çok vatanseverini de tanıma şansına sahip oldum.

 Bakın mücadele edilmesi gereken ihanete ve işbirlikçiliğe iten kültürdür.

AZINLIKLARIMIZ DA KENDİ İÇLERİNDE EN AZ BİZİM KADAR BOĞUŞUYORLAR.BİRLİKTE YAŞAMAK İÇİN BİZİMLE AYNI DEĞERLERE SAHİP ANTİEMPERYALİST DİNİ VE ETNİK AZINLIKLARI GÖRMEZDEN GELMEMELİYİZ.

BUNU YAPARSAK İHANETLER DAHA DA DÜŞER.

EN AZINDAN YANIMIZDAKİ AZINLIKLARI DIŞLAMAMIŞ, KÜSTÜRMEMİŞ OLURUZ.

BUNDA DA GENE ÇOK DİKKATLİ OLUNMALDIR.

Bizi bozan bu şerefsizleri iktidardan indirirsek bu toprakların hain yetiştirmediğine tanık oluruz.

Alaeddin YAVUZ

16 Şubat 2014 Pazar

BAŞBAKAN BU GÜN DE HALKI BÖLDÜ.

Başbakan, bu gün Kabataş açıklamasında kamera görüntülerini geçin, adli tıp raporuna bakın. Herkes yerini alsın!" diyerek halkı bir daha böldü.



Herkes biliyor ki Ergenekon'un 5. numaralı CD'sinin sahte olmasına rağmen adli tıptan polis laboratuvarına, ondan TÜBİTAK'ına hepsi bu CD'yi gerçek demişti.

Bu durumda Adli Tıp raporuna kim güvenir?

Başbakan arlanmazsa yalan söylemekte resmen halka "gözünüze değil bana inanın" diye halkı şaşırtmakta ve bölmektedir.

Başbakan "halkı din, ırk, ayrımcılığı yaparak halkı bölmek ve birbirine düşürme" suçunu işlemektedir.

Komşu ülkelerdeki rejim değişikliklerine verdiği siyasi, nakdi ve askeri destek dünya kamuoyunda her gün yer almaktadır. Bu da anayasal bir suç olmasına rağmen bu ülkenin bu konuda anayasa tarafından görevlendirilmiş bütün kurum ve kuruluşları da bu suça ortaklık etmektedir.

Bu ulıslararası bir suçtur ve devleti çok büyük maddi tazminatlar ödemekten işgaline kadar felaketlere götürecek sonuçları olacaktır.
AKPKK'ya oy verenler bu fatura geldiğinde utanmayacaklar mıdır?

Faturayı ödeyecek olan neslileri onlara lanet etmeyecek midir?

Takdir milletindir.

Alaeddin Yavuz
keykubat /adilyargic/ adilyargicc

ZİNCİRLERİNDEN KURTULMAKTAN KORKAN KÖLELER

16 Şubat 2014, 02:09
Köleci toplumlar okuryazarlığı engelleyip, yasaklamışlar, düzene karşı gelenleri işkencelerle zorla toplanıp getirilmiş halkın önünde en zalim, kanlı, işkencelerle öldürerek cehaleti yeryüzünde egemen kılmışlardır.

Köleci, feodal,sömürücü iktidarların uydurmaları olan dinler, asırlardır devlet eliyle, kılıçla, sopayla dayatılan köleci dinlere, başka bir şey öğretilmesinin engellenmesi nedeniyle mevcut cehaletinin bataklığından türemiş sarmaşıkların paketlediği olmayan aklıyla insanlar özgürlük, eşitlik getiren demokratik rejimlere düşman edilmektedirler.

Köleci dinleri yaşam biçimi olan "köle ticareti" ülkemizde Atatürk'ün demokratik cumhuriyeti ile kaldırılmıştır. Diğer Müslüman ülkelerde ve Asya ülkelerinde kölecilik halen yaygındır.



19. yy. ürünü olan kapitalizm 20. yy. da insanı köleci çağlardan daha ucuza köleleştiren bir hale dönüşmüştür. Bu zalimlikleri de kökleri antik çağlara uzanan dinleri kendi mantığıyla yeniden düzenleyip, dayattığı dinlerleri kendi tayin ettiği din ve devlet adamlarıyla beyinlere şırınga ederek gerçekleştirmiştir.

Oysa bu şırınga edilen kültüre kitlelerin gösterdiği bağlılık olayı; "köleliği yaşam biçimi olarak benimsemiş, azat kabul etmez kölelerin zincirlerinden kurtulurlarsa aç, barınaksız kalmakla,hiç bir delili olmamasına rağmen dayatılan cehaletle inandırılıp bağlısı edildikleri dinlerin ebedi mutluluk vaadi olan, ölüm sonrası sonsuz yaşamın nimetlerinden mahrum olmakla korkutulmalarıdır."

Böylece köleleri " özgürlüklerini ret eden, ondan korkan, sahibi olmadan yaşayamacağına tereddütsüz inanan, zincirlerini korumak için savaşan" aptallar topluluklarına çevirmişlerdir.

Kapitalizm ve onun ürünü olan devşirilmiş dinleri tek bir cümle ile ifade edersek;

"Kapitalizm ve dinleri, zincirleri için savaşan köleler üretirler."" diyebiliriz.
Özgürlük için direnenlere saldırmakla,karın tokluğuna,zincirleri için savaşan bir polis memuru.
Takdir okuyanlarındır.

Alaeddin Yavuz

keykubat /adilyargic/ adilyargicc

AZİZ VALENTİN VEYA SEVGİLİLER GÜNÜNÜN BİLİNMEYENLERİ

Bilinmesi gereken, Aziz Valentin Günü ya da Sevgililer Günü bayramı, ilk kutlandığı yer olan Vatikan Katolik Hristiyan papalığınca kaldırılmış bir bayramdır.

Dünyanın imparatoru olan İngiliz küresel sermayesince 19. yüzyılda insanları tüketime teşvik amaçlı kutlanması teşvik edilmiştir. Bu gün de Amerika üzerinden oynayan aynı sermaye tarafından teşvik edilmektedir.
Müslüman ülkelerde Hrisiyan ülkelerden geri de kalmamaktadır.

1600 ile 1800 yıl arasında geçmişi olduğundan,Hırisityan dinini sevdirme amacıyla, putperest Roma dini Grek Mitracılığından Hristiyanlığa uyarlanmış bir efsane olması ihtimali kuvvetlidir. 

Hıristiyanlık dini M.S. 325'te Bizans tarafından resmi din ilan edildi sonra Roma bu dinin merkezi ilan edildiğine göre bu azizin de Hristiyan olması gerekir.

Hristiyanların ilk kitabı Ahd-i Atik yani Tevrat'tır. Tevrat'ta Allah, Yahudilerin nüfuslarının artmasını sağlamak için yeni evli çiftlerin bir yıl birlikte kalmaları gerketiğini ve en az bir yılını dpldurmamışların askere alınmasını yasaklar. Bu emir Hristiyanlarca da uyulduğundan yeni evlilerin askere alınması dinen, Hristiyan şeriatınca yasaktır.

Benim İtalyan arkadaşlarımdan dinlediğim ve sonradan araştırmalarımda öğrendiklerime göre ortak içerikli Efsaneye göre;
Roma imparatoru I. Gelasius zamanında ülke savaşa girer ve fazla askere ihtiyaç duyduğundan yeni evlilikleri yasaklar.

 Böylece halkın dini değerlerini incitmeden asker toplayabilecektir. Ama genç aşıklar, evlendirme yetkisi kiliselerde olduğundan, evlenmek için sürekli kiliselere başvururlar. İmparatorun emrine uyan rahipler evlilikleri kutsamazlar. Sadece Valentin buna uymaz. Bir kaç kez yazılı ve sözlü uyarılmasına rağmen nikah kıymaya devam edince tutuklanır, işkence edilerek öldürülür.

Öldürülmeden önce de iyileştirdiği (şifa) hapishane gardiyanının kızına "Senin Valentin'in" şeklinde biten bir mektup gönderdiği ortaya çıkmıştır. Bu da Katolik kilisesinde rahiplere evlilik yasak olduğundan, onun dinden çıkmış, zinacı olarak suçlanmasına sebep olmuştur. Öldürülmesi de bu yüzdendir.

Ölümünden sonra nikahını kıydığı çiftler her ölüm yıldönümünde mezarına gelerek çiçek koymaya başlamışlar. Sonraları halkın ilgisi üzerine sözde kilise bu günü Aziz Valentin Günü ilan ederek bu rahibi de aziz ilan etmiştir.

Aziz Valentin'in genç sevgililerden Lucilla Jacopo ile Bass Ano'nun vaftizle nikahlarını kıyması 

Bu efsanenin doğruluğuna gelince;
Vatikan kayıtlarında,Hristiyan şehitleri arasında 11 tane "azizlik" verilmiş Valentin olduğundan bahsedilmektedir. Konumuz olan "Sevgililer günü" katledilen Aziz Valentin (Sayın, güçlü demektir) hakkında kesin bilgi olmadığıdır.

Yapılan araştırmalarda 19. yüzyıla kadar Hristiyan dünyasına bu aziz adına kutlamalara rastlanmadığı araştırmacılarca belirtilmekteyse de, Rönesans dönemi mezheplerinden, Martin Luther'in mezhebinde olan Luther kilisesi  ile İngiliz (Anglican) kiliseleri arasında bu azizin adıyla anılan kiliselerin yoğundur.

Vatikan Şehitler Ansiklopedisi kayıtlarında 14 Şubat'ta şehit edildiği geçen "sevgililer günü efsanesine" uygun iki Hıristiyan şehit rahibi tespit edilmiştir.
Birincisi Romla'lı Valentin (M.S.496'da öldürülmüştür) diğeri de İmparator Aurelian zamanında öldürülen (M.S.270-275) Terne'li Valentin'dir. Ancak Hıristiyanlık onun zamanında resmi din değil aksine yasaktı. Nitekim, II. Claudius adıyla bilinen Roma imparatoru Aurelius Marcus Claudius, Valentin'i Roma putperestliğine dönmesi için ikna etmeye çalışır. Valentin ret edince onu öldürttüğü Vatikan Şahitler Ansiklopedisinde geçmektedir.

İkisinin de mezarları Roma'nın kuzeyinde, şehirden uzakta Via Flaminia (Viya Filaminya "Filaminya Yolu-Apenin dağlarına çıkan yolmuş)dadır.

Romalı Valentin, Via Filaminina yolu üzerindeki Aziz Valentin Türbesi ve Kilisesi adlı kilisede gömülüdür. Orta çağ boyunca haç yeri olmuştur. 13.yüzyılda papa IV. Nikolas zamanında mezarı Santa Pressede basilikasına taşınmıştır. Kutsal eşyaları İrlanda Dublin'de Whitefriarstreet'de Carmelita Kilisesindedir. Aziz Valentin'in çiçekten bir taçla korunan kurukafası Roma Cosmedin'de Santa Maria (Aziz Meryem) kilisesinde sergilenmektedir.

Terne'li Valentin M.S 197'de İnteramna'nın (Terne) başrahibi olmasına rağmen her nasıl oluyorsa M.S 270-275 yılları arasında hüküm süren İmparator Aurelian zamanında katledilmiştir. Mezarı ise Via Filaminia üzerinde olsa da Roma'lı Valentin'den farklı bir yerdedir. Bunun adına da diğeri gibi 14 Şubat tarihi atfedilmiştir ve Malta (Balzan) adasında halen kutlanmaktadır. Terne'li Valenti'nin kurukafası işe İngiltere Hempshire eyaletindeki Winchester şehrindeki New Minster manastırında korunmaktadır.

Aynı şekilde Vatikan Şehitler Ansiklopedisine göre bir üçüncü Valentinin  de Afrika'da misyonerlik sırasında katledildiği geçmekteyse da hakkında fazla bilgi bulunamamıştır.

Aziz Valentin günü bayram olmaktan çıkartılışı;

1969'da Roma Katolik Kilisesi Kutsal Günler Takvimi yeniden düzenlendiğinde "Aziz Valentin Günü" kutsal gün olmaktan çıkartılmıştır. Gerekçesi de "Aziz Valentin Gününün çok eski olması, Roma'da yaşayıp yaşamadıklerının kesin olmadığı ve kutlamala arasındaki farklılıklar olmasıdır.
Romal'ı Aziz Valentin günü doğu Hristiyan kiliselerince 06 Temmuz'da, Terne'li Aziz Valentin gününü de 30 Temmuzda kutlamaktadırlar.

Vatikan tarafından bile kaldırılmış bir uygulama olan bu putperestlik kökenli bayramın bizim toplumumuzun kültürüyle bir alakası yoktur. İnsan sevdiğini senede bir gün değil her gün sevebilmelidir. Oysa köleci batı toplumu biseksüel oldukjlarından kadınlarıyla yalnız çocuk yapmak ve büyütmeleri amacıyla evlilik yapmaktadırlar. Bu nedenle böyle günleri çocukları büyüğdükten sonra görüşmeyen çiftleri görüştürmek için de teşvik etmiş olabilirler. Çünkü İncil Yuhanna'ya Vahiyler bölümü "kadınla ilişkiye giren erkeğin kirlendiğini ve cennete alınmayacağını yazar.

Takdir okuyucunundur.

Wkikpedia'dan, kısaltarak dilimize çeviren;


Alaeddin Yavuz
keykubat /adilyargic/ adilyargicc

Kaynak linki;http://en.wikipedia.org/wiki/Valentine's_Day

3 Şubat 2014 Pazartesi

ERGENEKON TİYATROSUNDA SON PERDEYE GEÇİLİYOR.


ERGENEKON TİYATROSUNDA SON PERDEYE GEÇİLİYOR.

F.GÜLEN cemmati ile AKP arasında suni olarak başlatılan kayıkçı kavgasını takiben başbakanın danışmanının " Orduya Kumpas Kuruldu" açıklamasını gün aşırı kumpas itirafları ve "önemsizlik sırasına göre" tutuklu terörist(!) subayların" birer beşer serbest bırakılmaları yanlarında yeni itiraflarla sürmektedir.



Ergenekon tertibinin dışarıda hazırlanmış ama ordu ve siyaset dahil tüm derin-şeffaf devlet yapılanmalarının elbirliği ile onanmış bir tiyatro olduğunu, ancak oyuncularının rollerini ölüm dahil gerçek olarak oynadıkları bir senaryonun bittiğinde AKP sonrasının kahramanlarını bunların oluşturacaklarını yazdığımda başta Aydınlıkçı kardeşlerimiz olmak üzere herkes bilgisayarımı virüse boğmuştu.
Tiyatronun bu özellikleri yanında bilinmesi gereken diğer özelliği de Ergenekon tiyatrosu 22 NATO ülkesinin sınırlarımızdan uzaklaşmalarına kadar sürecek, ülkeyi işgalden kurtaracak ama bölünmesine neden olabileceğiydi. Dışarıda yazıldı içeride uygulandı.Şimdi son perdeye geçiliyor. Terörist generaller ile teröristler aynı kefede tartılıp serbest bırakılacak, devlet bölünecek, yeni kahramanlarımız ve düşmanlarımız olacak....

Çok sürmedi zaman beni haklı çıkarmaya başladı. Bu haber de geçmişteki tahminlerimin gerçekleştiğine delildir.

Takdir okuyanlarındır.
İlker Başbuğ paşa dayanamadı ve isteğiyle tutuklanıp müebbet yedi.
Alaeddin Yavuz
keykubat /adilyargic/ adilyargicc

Ergenekon hakkında yıllar önce yazdıklarım ile bu tespitlerim arasında çelişki olmadığını görmek isteyenler bu linki tıklayabilirler;
http://adilyargic.blogspot.com.tr/2009/01/ergenekon-neyin-nesi.html#axzz2sGfn8Uki

YARBAY MUSTAFA DÖNMEZİN SAPANCADA BULUNAN YAZLIĞI'NIN HEMEN YANINDA BULUNAN ARAZİNİN SAHİBİ BÜTÜN TERTİP,TEZGAH,KUMPAS SÜRECİNİN TAM GÖBEĞİNDE ERDOĞAN KANADINI TEMSİLEN BULUNAN AKP DİYARBAKIR MİLLETVEKİLİ İHSAN ASLANDI YİNE ASKERİ CASUSLUK DAVASINDA BAŞ SANIK OLARAK YARGILANAN BİLGİN ÖZKAYNAĞINDA YAZLIĞI SAPANCADAYDI!!BU SÜREÇLERDE ORAYA,BURAYA GÖMÜLEN SİLAH VE MÜHİMATLARIN ÇOĞU EMNİYET ENVANTERİNE KAYITLIYDI.

BÜYÜK  BÖLÜMÜDE EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ÖZEL HAREKAT DAİRESİNE AİTTİ.BUNU BİLDİĞİ İÇİN BU DAİRENİN BAŞKANLIĞINI YAPAN VATANSEVER EMNİYET MÜDÜRÜ BEHÇET OKTAYI İNTİHAR SÜSÜ VEREREK KATLETİLER.DİĞER ORADA BURADA BULDUK DEDİKLERİ MÜHİMATLARSA POLİS EĞİTİM MERKEZLERİ, POLİS MESLEK YÜKSEK OKULLARI POLİS OKULLARINDA EĞİTİM AMAÇLI KULLLANILAN MALZEMELERDİ.ZATEN BİRÇOK ARAMADA İNSANLAR EVDE OLMADAN ÇİLİNGİR VASITASIYLA EVLERE GİRİLEREK KENDİ YANLARINDA GETİRDİKLERİ MALZEMELERİ,BELGE CD VE BENZERİ KOYDUKLARI ŞEYİ BULMUŞ GİBİ YAPIP BU YOLLA TERTİP,TEZGAH VE KUMPAS YAPIYORLARDI.GÖMÜLÜ OLARAK BULDUKLARI SİLAH VE MÜHİMMATLARI YİNE KENDİLERİ GÖMMÜŞTÜ BU SİLAH VE MÜHİMMATLARIN SARILI OLDUĞU GAZETE KAĞITLARININ 1 HAFTA ÖNCESİNE AİT OLDUĞUDA YENİ GÖMÜLMÜŞ OLDUĞUDA ASKERİ BİRİMELR TARAFINDAN RAPOR EDİLMİŞTİ.ERGENEKON TERTİBİNİ BAŞLATTIKLARI ÜMRANİYEDE BULUNDUĞU ÖNE SÜRÜLEN 27 NİSAN BİLDİRİSİNE GÖNDERME YAPMA AMACIYLA SAYISINI 27 ADET OLARAK AÇIKLADIKLARI ASLINDA BULMAYIP KARAKOLDA BULMUŞ GİBİ YAPIP TUTAAK DÜZENLEDİKLERİ EL BOMBALARI OLAYI DA AYNI EKİBİN İŞİYDİ"ŞİMDİ ADAM DİYECEK Kİ ÇATIYA BİLGİSAYARMI ÇIKARTINIZ OLAY YERİ TUTANAĞI OLAY YERİNDE TUTULUR.SORUŞTURMA ERGENEKON OLDUĞUNDA S.. HAKİMİ SAVCIYI "ÖRNEĞİNDE OLDUĞU GİBİ.SİLAH VE MÜHİMMATLARI GÖMEN EKİP ERDOĞANIN TEMSİLEN TEZGHA,TERTİP VE KUMPASTA GÖREVLİ AKP DİYARBAKIR MİLLETVEKİLİ İHSAN ASLANIN EKİBİ VE FETHULLAHIN EMNİYETTEKİ ADAMLARI RAMAZAN AKYÜREK ALİ FUAT YILMAZER VE MUTLU EKİZOĞLUNUN POLİS İÇİNDEKİ EKİBİYİDİ!!!!


ERGENEKON HAKİMİ KÖKSAL ŞENGÜN "OKUMADAN KARAR VERDİKLERİNİ AÇIKLADI


5 yıl süren ve sanıklarının çoğunun ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldığı Ergenekon davasının ilk hakimi Köksal Şengün'den bomba açıklamalar geldi.

Yargılama sürecinde bir dizi hatanın yapıldığını itiraf eden Şengün, Sıkıyönetim Mahkemelerindeki hakimlerin daha demokrat olduğunu söyledi.

Şengün'ün itirafları bunlarla da sınırlı değil. Şengün, Ergenekon iddianamesini tam olarak okumadan karar verdiklerini söyledi.

"Okuduk desek yalan söyleriz. Şimdi olsa gerekli incelemeyi yaptığım için birçok yönden o iddianameyi geri çevirirdim!"

T24'ten Hazal Özvarış'a konuşan Köksal Şengün'ün açıklamalarından bölümler şöyle:
ERGENEKON DAVASINDA YANLIŞLIKLAR ÇOK

Yanlışlıklar çok. Yalnız kararın gerekçesi ortaya konmadığı için fazla detaya girmek mümkün değil.

Bazı araştırmaların yapılamadığı kanaatindeyim. Örneğin, o CD’lerin incelemesi yapılmadı. Ben ayrılmak zorunda kaldığımda savunmalar devam ediyordu, benden sonraki gelişmeleri bilmemekle beraber söylüyorum bunları. Ceza davalarında savunma bittikten sonra delilleri okursunuz, daha sonra avukatlar delillere itirazlarını koyar. Mesela “Evde yapılan aramada şunlar şunlar bulunmadı” gibi tutanaklara karşı itirazlar yapılır. Bu itirazların giderilmesi için tutanakta imzası olan kişilerin bir kısmının huzurda dinlenmelerinde fayda var. Böylece hem kişi “nasıl, niçin düzenlendi” diye sorar, hem de gerektiğinde mahkeme de, savcı da soru sorar.

DELİLLER İRDELENMEMİŞ

Ne yanlış anlaşılmaya sebebiyet vermek isterim, ne de başkalarını suçlamak. Yargılama benden sonra yaklaşık iki sene daha devam etti, sonra karar verildi. Yani, “delil değerlendirmesi”nin de yapıldığı iki sene içerisinde olanları bilmiyorum, sadece televizyonlara yansıyan bağırmalar, çağırmalar... Ancak şimdiki gelişmeler de gösteriyor ki, bu deliller irdelenmemiş.

TÜBİTAK'IN OYNAMA VAR DEDİĞİ 5 NO'LU CD

CD, e-mail gibi dijital nitelikli deliller konusunda çok fazla bilgi sahibi değilim. Ancak öğrendiğim kadarıyla, bir bilgisayarınız veyahut akıllı telefonunuz varsa bombanın üzerinde oturuyorsunuz demektir. Yani bunlara herkes el atabilir, ben bunu öğrendim, sizden habersiz bazı şeyler yüklenebilir, istenilen tarih atılabilir... Dürüst olmayan insanların elinde çok kötü bir silah olarak kullanılabilir bu aletler, nitekim de kullanılıyor, işte yaşadık görüyoruz. Bana göre yeterli bir araştırma yapılmadı bu konuda.

DİNÇER VE GÜL DİNLENMELİYDİ

Şengün, "Davadan alınmasaydınız, Erdoğan'ın Başbakanlık Müsteşarlığı'nı da yapan “Cuntalardan haberdardık” diyen Ömer Dinçer veya Nokta’nın “Darbe Günlükleri” yayını ardından 2004’teki girişimlerden haberdar olduğunu söyleyen Abdullah Gül tanık listenizde yer alır mıydı?" sorusuna ise şu yanıtı verdi:

Bu insanların içerisinde beyanatlarıyla Ergenekon’la ilgili bilgi sahibi olduğu anlaşılan kişilerin de dinlenmesi gerekirdi. Dediğiniz beyanatlar yapıldıysa, bu isimlerin dinlenmesinin gerçeklerin ortaya çıkması açısından faydalı olacağı düşüncesindeyim.

DAVADAN ALINMASAYDI MÜDAHALE EDEBİLİR MİYDİ?

Edemezdim. Biz, bize gösterilen suçlamayla bağlıyız. O suçlamanın yargılamasını yaparken o şahsın başka bir suçunu delillerle tespit ederseniz suç duyurusunda bulunursunuz. Ama bunlar sizin elinizdeki dosyaya talep olmadıktan sonra girmez.

Suç duyurusu girişimimim olmadı. Bunların hepsini toplayıp yapacaktık suç duyurusunu. Yarı yolda bir şeyleri kesmek de doğru olmuyor çünkü elinizdekileri pekiştirmek durumundasınız. Savcı iddiada bulunur fakat mahkeme öyle değil. Hüküm veren mevkide olduğu için, afaki iddialara yönelik şeyleri hemen suç duyurusu olarak bildirmesi doğru olmuyor.

ASKERİ HAKİMLER DAHA DEMOKRATTI

Eski yasamızda da DGM’lerde askeri hâkimimiz vardı. 1999’da onu çıkarttık, tamamını sivil yaptık.

“Askeri hâkimler komutanın emrinde çalışır” derler ama gördüğüm kadarıyla bizden daha rahattılar, daha demokrattılar.

Daha objektif kararlar veriliyordu.

ERGENEKON'DA ÖRGÜT YOK

‘Ergenekon'da örgüt yok, bıraksan birbirlerini ısırırlar!’

Yanlışlıklar hakikaten var. Düşünün, benim baktığım davada içeri alınan insanların hiçbiri birbirini tanımaz. Nerededir bu örgüt? Bir örgütü devlet bulur. Devlet der ki size; “Bu örgüt şu eylemleri yapmıştır, silahlıdır.” Biz de ona göre “silahlı örgüt” deriz, “silahsız örgüt” deriz. Bizim önümüze koydukları torbanın içine herkesi atmışlar, yan yana bıraksan birbirlerini ısırırlar bunlar. Öyle insanlar var ki içerisinde, birbirlerine kurşun atarlar.

Ben bu kadar örgüt davasına baktım, bu şekilde oluşmuş bir örgüt görmedim.

Yok yani, yok.

İDDİANAMELERİ OKUMADAN KARAR VERDİK

Bir iddianame mahkemeye tebliğ edildikten sonra 15 gün süreyle incelenir. İddianamenin kabulü veya reddi diye bir müessesemiz vardır. Bu iddianameyi ve delilleri inceleme süresi bu dosya için mümkün olmayan bir süre. 2 bin 500 sayfa iddianame artı 500 klasör belge!

Okuduk ama belirli bir süre, belirli bir yere kadar okuduk. Can alıcı noktalarını okuma imkanımız olmadı. Okuduk desek yalan söyleriz. Bir insanın okuma kapasitesi var. Günde 500 sayfa okuyabilir misiniz? Okuduktan sonra da, dosyalarla da karşılaştırma yaparak “Şuraları eksik, şuraları yanlış” diyerek iddianameyi geri çevirebiliyorsunuz. Ancak biz o şansa sahip olmadığımız için kabul etmek durumunda kaldık. Çünkü yeterince incelememiştik. Şimdi olsa gerekli incelemeyi yaptığım için birçok yönden o iddianameyi geri çevirirdim. Ama o zaman kabul etmekten zorundaydık çünkü geri çevirmek için sebepleri öne sürmek gerekiyordu.

KÖKSAL ŞENGÜN KİMDİR?

Hâkimliğe 1976’da başlayan ve 37 yıl sürecek mesaisi sıkıyönetim ile devlet güvenlik mahkemelerine de (DGM) uzanan Şengün, Ergenekon davasına üç sene baktıktan sonra Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) kararıyla Temmuz 2011’de Bolu hâkimliğine atandı.

Şengün, “gözdağı” olarak nitelendirdiği tayinden bir süre sonra kanser olduğunu öğrendi.

Yaklaşık 20 iddianamenin birleştirildiği ve binlerce sayfadan oluşan dosyaya vakıf olmaya çalışan sayılı isimlerden biri olan Şengün, başta Mustafa Balbay ve Prof. Mehmet Haberal olmak üzere bazı sanıkların tahliyelerinden yana yaptığı çıkışlarla adından söz ettirmişti.""

http://www.internethaber.com/ergenekon-hakiminden-sok-itiraflar-638814h.htm

BİR EMNİYET MÜDÜRÜNÜN İTİRAFLARI

Gazeteport'un haberine göre; Bir emniyet müdürü, aman adımı yazma. Ama söyleyeceklerimi yaz diyerek başlıyor isyanını anlatmaya...

'30 yıldır Işık Evleri'nde yetişenlerin özenle yerleştirildiği polis teşkilatı artık bitti. Polis teşkilatı Gülen'in 'özel güvenlik teşkilatı' oldu diyor.

İşte o emniyet müdürünün anlattıkları;

O DELİLLERİ KİM KOYDU HERKES BİLİYOR

ÖSYM'de sorular çalındı. Uzun süre araştırma yapıldı. Sorular çalındı. Soruşturma açıldı. Ancak soruları çalan yapıya ulaşılamadı. Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner cemaate karşı soruşturma başlattığı için makamında tartaklanarak gözaltına alınarak diğer savcılara gözdağı verildi. Cemaatin toplum için yaratacağı tehlikeyi kitabında anlatan Hanefi Avcı da düzmece delillerle hala cezaevinde. Oysa odasına o delilleri makam odasına koyanları bütün Eskişehir polisi biliyor. Ancak söylemeye kimse cesaret edemiyor. Kendi varlıkları için tehlike gördükleri için insafsızca davranabilen bir yapıdan bahsediyoruz. Ya da amaçları için yapabileceklerinin sınırı olmayan bir yapılanma...

ABİLER HAFTADA İKİ KEZ TOPLANIR

Polis Kolejinde ve Akademide tanık olduğumuz kadarıyla Gülen teşkilatı mensupları haftada iki kez toplanırlar. Salı ve Perşembe günü yapılır bu toplantılar. Bu toplantılarda abiler kendilerine bağlı olan öğrencilere veya çalışan polislere tebliğleri iletir.

HER CEMAAT ÜYESİ PARA VERMEK ZORUNDA

Her cemaat üyesi maaşından bir miktar parayı cemaate vermek zorundadır. Bu para abiler tarafından toplanır. Bir kısmı abilerin ihtiyacı için ayrılırken geri kalanı ise bir havuzda toplanarak hizmet hareketine aktarılır.

TRAŞ KOLONYASI SÜRENLERE DAYAK

Polis kolejinde tanık olduğumuz olaylar ise tüyler ürperticidir. Bunları anlatsak o zaman okulu bitiremezdik. Mesela tıraştan sonra kolonya süren öğrencilere günah olduğu için dayak atılırdı. Bunu yapan Ali Osman K. idi. Bunu o koleji bitiren bütün polisler bilir. Ancak bir kişiye söylerse o okulu bitiremez. Bir şekilde oradan atılır.

ÖNCE CEMAAT KONTENJANI

Şu anda polis memuru yetiştirilen Polis Meslek Yüksek Okullarına öğrenci alınırken önce cemaatin mensupları yerleştirilir. Onlardan arta kalan kontenjana ise sıradan vatandaşlar alınır. Bu da sınavlarda sorulacak soruların önceden alınarak cemaatin bu okullara girmesini istediği elamanlarına verilir. İki veya üç soru eksik verilir ki girmesi garanti olsun, ancak tamamını yapıp dikkat çekmesin diye. Zaten bunların dışından bu okullara girecekler o kadar yüksek not alamazlar. O şekilde ayarlanır yani...

POLİS AKADEMİSİ TAMAMEN CEMAATÇİ

Şu anda Polis Akademisi öğrencilerinin ve eğitim kadrosunun tamamına yakını cemaat mensubudur. Bu okul öğrencilerinin tamamı hafta sonunda Işık Evleri'ne giderler. Bulunduğumuz görev itibarı ile MİT'in bir süre bunları takip ettiğini biliyoruz. Ancak bu daha sonra niçin bir operasyona dönüşmedi? Bu konu karanlıkta kalan bir noktadır.

YURT DIŞI GÖREVLER

Emniyetin yurt dışına göndereceği yüksek lisans eğitimi, konsolos ve misyon koruma görevlerine gidecek kontenjanının tamamı yine cemaat mensupları tarafından doldurulur.

CEMAATÇİ OLMAYANLAR TERFİ EDEMEZ

Emniyet teşkilatında uzun süredir cemaat mensubu olmayanlar terfi edemez. Emniyet teşkilatı içindeki komisyonları ele geçiren cemaat mensupları terfi sırası gelen amirleri terfi ettirmez. Terfi ettirilmeyenlerin tamamı cemaat mensube değildir. Terfi ettirilmeyenler ise mahkeme kararıyla bu rütbelerini alırlar.

Ancak cemaatin hedefine koyduğu bazı emniyet mensupları dilleriyle kuş tutsalar yine terfi edemezler. Çünkü terfide itiraz yeri olan Danıştay 5. ve 12. daireleri mensuplarına idarenin itirazı ile terfiye itiraz eder. Burada çalışanlara ise ücreti örtülü ödenekten karşılanan aileleriyle tatil, dizüstü bilgisayar gibi hediyeler verilir.

ALİ BİLKAY'IN ÖZEL TORBASI GÜLENCİLER İÇİNDİ

İl emniyet müdürlüğü yerine polis teşkilatı içinde (Al paranı konuşma) yeri olarak bilinen APK'ya atanan 25 yıllık arkadaşım 'bunları bütün teşkilat bilir. Ama dışarıya sızmaz' diyor. Mesela İzmir'de yolsuzluk operasyonundan sonra görevden alınan Ali Bilkay'ın 1991 yılında polis atamalarında çift torba yaptığı dönemin emniyet müdürü Ünal Erkan tarafından yakalanmış, Bilkay cezalandırılmıştı. Bu kadarını herkes biliyor. Ancak Ali Bilkay'ın torpilli kura torbasından Gülen Teşkilatı polislerine kura çekimi yaptırdığını kimse bilmez. Bilkay Gülen'ci olduğu için o dönemdeki görevi de oydu. Ancak yakalanınca iş ortaya çıktı. Meslekten atıldı. Ancak Gülen'in teşkilatı sahip çıktı. Mesleğe mahkeme kararıyla döndü.

GÜLEN EKİBİ ŞARK GÖREVİNE GİTMEZ

Gülen'in emniyet içindeki kadroları o dönem şark görevine çeşitli nedenlerle gitmezdi. Emniyet Genel Müdürlüğü özellikle de İstihbarat Daire Başkanlığına çöreklendiler. Sonra da büyük illerdeki istihbarat şubeleri yoğunluklu olarak görev yaptıkları yerler oldu. Buralarda birkaç nedenle özellikle görev aldılar. Hem kendilerine karşı yapılacak planlı operasyonları önceden öğrenerek karşı önlem alıyorlardı. Hem de kendilerine gösterilen hedeflere karşı operasyon yapıyorlardı.

 http://www.internethaber.com/emniyet-muduru-cemaatci-polisleri-anlatti-638794h.htm

Yargı İmamı Pensilvanya'ya kaçtı iddiası
Sabah ve Takvim Gazetesi operasyon haberciliğinin son ürünüyle okur karşısındalar. İddialarına göre yargı imamı Pensilvanya'ya kaçtı.

İNTERNET HABER - AK Parti ile Cemaat arasındaki savaşta eşi benzeri görülmemiş medya operasyonları da devrede.

İlk andan beri istihbarat destekli operasyon haberciliği ile Cemaate karşı savaş açan Sabah ve Takvim Gazetesi, bugün yeni bir iddiayla ortaya çıktı.

İddialarına göre Cemaatin Yargı İmamı Nişantaşında avukatlık yapan Ahmet Can'dı. Gazete, kimliği tespit edilen Can'ın, deşifre olunca 10 Ocak'ta apar topar Pensilvanya'ya kaçtığını öne sürdü.

İMAMLAR KAYIP

Sabah Gazetesi manşetinden verdiği haberde "İMAMLAR FİRARDA" başlığını atarak, Ahmet Can'ın ABD'ye gitmesinin ardından Emniyet İmamı olduğu iddia edilen Kozanlı Ömer'in de evini değiştirerek kayıplara karıştığını iddia etti.



sabah-imamlar.jpg

BİRBİRLERİNİ DİNLEDİLER İDDİASI

Takvim Gazetesi manşetinden "İşte o İmam' diyerek Ahmet Can'ın fotoğrafını bastı. Gazetenin iddiasına göre İmamlar da birbirini dinliyordu. Manşetten verilen haberde Emniyet İmamı Kozanlı Ömer'in yargı imamını dinlemek için ona bir telefon hediye ettiği iddia edildi. Yargı imamı bu telefondan dinlendiğini anlayınca Kozanlı Ömer'i Pensilvanya'ya şikayet etmiş.

İşte Takvim'deki operasyonel manşet;

takvim-imam.jpg


Erdoğan'a maskeli adam dedi Yüce Divan'ı gösterdi!

Ekrem Dumanlı, Erdoğan için 'maskeli adam' dedi ve Yüce Divan yolunu hatırlattı!

Zaman gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı'nın bu haftaki yazısı yine şimşekleri üzerine çekecek. Dumanlı "Maskeler düşünce" başlıklı yazısında Erdoğan'ın eski sözlerini hatırlatarak 'maskeli adam' yakıştırması yaptı.

Dumanlı yazısında köşe yazılarından yola çıkarak Erdoğan'a bir de Yüce Divan yolunu gösterdi ki çok kızdıracak! Mesut Yılmaz'ın Milliyet için yaptığından bile daha korkunç olduğunu söyleyen Dumanlı Yüce Divan'ı hatırlattı.

Paralel maralel hikâye; bu ülke resmen ‘parti devleti’ olmaya sürükleniyor. Partinin direktifleri doğrultusunda atanan ve icraat yapan bürokratlar yetmezmiş gibi, hazır ol vaziyetinde her gün manşet bekleyen medya türetiliyor.

UYDURMA DAVALAR AÇILACAK

Görünen o ki ‘örgüt’ telkini üzerinden yargıya baskı yapılacak ve belki uydurma davalar açılacak. Eski Ergenekonculardan alınan akıl ve taktikle bir yandan Camia sindirilmek istenecek öbür yandan da yolsuzluk ve rüşvet iddiaları örtbas edilecek

NE ÇOK MASKELİ ADAMLAR VARMIŞ

Ne kadar da çok maskeli adam varmış memlekette. Ve o maskenin gerisinde ne kadar perdelenmiş kin ve nefret barınıyormuş. Bilemedik. Üç günlük dünyanın şan u şöhreti, mal u mülkü uğruna bu kadar kirli bir dil kullanılabileceğini tahmin edemedik. Yaşananlar gösterdi ki bazı kişiler öteden beri maskeli bir iletişim yolunu tercih etmiş. İçlerinde biriktirdikleri kin ve öfke ile gülücükler dağıtan maskeleri arasındaki korkunç tenakuz her geçen gün biraz daha belirgin hale geliyor. Yazık ki ne yazık!

Nereden bilebilirsiniz ki daha düne kadar tekrar ber tekrar “Ben Rabb’ime söz verdim, alnı secdeli insanlar benim zamanımda zarar görmeyecek.” diyen birisi, alnı secdeli insanların ‘kökünü kurutma’ kararı almış olsun. Nereden bilebilirsiniz ki Türkiye’nin daha yaşanır bir ülke ve huzur adacığı haline gelmesi için demokratik bir şehrahta kol kola yürüdüğü bir kitleye karşı ‘insan kaynaklarını kurutma’ kararı almış olsun. Nereden bilebilirsiniz ki din, dil, ırk farkı gözetmeksizin hep birlikte huzurla yaşamak uğruna heyecanla desteklediğiniz kişiler bazı ayıplarını kapatmak için hakkınızda yalan, hakaret, iftira gibi yollara tevessül edecek...

ANANAS VE TESBİH GERÇEĞİ

Bir ‘ananas’tır tutturmuş gidiyorlardı. Telefonda ananas diyen ve Uganda’da iş yapmak isteyen işadamlarına yardımcı olmak için çırpınan kişi ortaya çıktı, “Ben Uganda fahri konsolosuyum, bu ananas sadece ananastır; bundan mana çıkaranlar hata yapıyor.” dedi; lakin bir zümre yalan yanlış yorumlara devam etti.

Şimdi de tesbihi diline doluyor birileri. O da şifreymiş. Evet, yüzlerce yıldır zikrullahın şifresidir o; villaların, katların, yatların değil...

ERDOĞAN'A YÜCE DİVANI GÖSTERDİ!

Dumanlı, Sabah ve ATV'nin satışıyla ilgili medyaya sızan ses kayıtlarından yola çıktı Mesut Yılmaz'ı örnek gösterdi ve şu anki durumun o dönemden bule korkunç olduğunu iddia ederek Erdoğan'a Yüce Divan yolunu hatırlattı:

Hafta içinde bazı köşe yazarları Sabah, Takvim ve ATV’nin satış işlemi ile ilgili ağır yazılar kaleme aldı. Sebebi, internete düşen bazı ses kayıtları. Dava dosyalarına girmiş o kayıtlara bakılırsa bu gazete ve kanalın satış işlemi bizzat Başbakan’ın emriyle ve bir bakanın talimatıyla yapılmış.

Başa dönecek olursam; yukarda özetlediğim manidar tablo karşısında birçok köşe yazarı, “Bu işlem Yüce Divan’da biter.” manasına gelen sözler söylüyor. Verdikleri misal herkesçe malum.

Eski başbakanlardan Mesut Yılmaz ile ilgili şöyle bir iddia söz konusuydu: Milliyet Gazetesi’nin satış işlemlerine müdahil oldu, hatta satış işlemini bizzat yönlendirdi, talimatlar verdi. Konu kamuoyuna mal olunca eski başbakan, Yüce Divan’a sevk edildi, orada yargılandı...

Sabah, Takvim ve ATV satışı ile ilgili mahkeme kararıyla yapılan legal dinlemeler gösteriyor ki şu anki iddialar Mesut Yılmaz dönemindekinden daha korkunç.

Aslında ahirete inananlar için bir “Yüce Divan” var. Öbür âlemde kurulacak o divana hazır olmak her inanan insan için kutsal bir vazifedir. Buradaki divan bir şekilde atlatılabilir; ancak “Hakk’ın Divanı”na varınca yalan yazıların, çarpıtılmış yorumların, kurulmuş komploların, hakarete varan lafların hesabı tek tek görülür. Esas olan da odur...

EKREM DUMANLI YAZILARI

Alaeddin Yavuz
keykubat /adilyargic/ adilyargicc

21 Ocak 2014 Salı

NEDEN HÜKUMETİN ORTADOĞU SİYASETLERİNİ ONAYLAMIYORUZ


NEDEN HÜKUMETİN ORTADOĞU SİYASETLERİNİ ONAYLAMIYORUZ?


ÇÜNKÜ BİR TAKIM İŞBİRLİKÇİ ÖZÜNDE MÜSLÜMAN OLMAYAN,TAKİYECİ DİNİ CEMAATLER, TARİKATLAR TOPLULUĞU OLAN AKPPKK KOALİSYONU KENDİ HEDEFLERİ DOĞRULTUSUNDA MÜSLÜMAN VE TÜRK DÜNYASININ COĞRAFYASINI HAÇLILARA PEŞKEŞ ÇEKERKEN HALKLARINI DA KÖLELEŞTİREN YASAL DÜZENLEMELER YAPMAKTADIR.

BU İŞBİRLİKÇİLERİN İKTİDARLARI KENDİLERİ GİBİ GELİP GEÇİCİDİRLER VE TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN HALKININ ADİL, BARIŞÇI KİŞİLİKLERİNİ YANSITMAMAKTADIR.

BU ÜLKENİN HALKI HALE BÜYÜK ATATÜRK'ÜN; "YURTTA SULH CİHANDA SULH" İLKESİNE BAĞLIDIR.

AKP GEÇMİŞ İŞBİRLİKÇİLER GİBİ GEÇİP GİDECEKTİR AMA HALK BU TOPRAKLARDA YAŞAMAYA DEVAM EDECEKTİR.

DÜNYEVİ HIRSLARI, SİNSİ DİNİ VE CEMAAT HESAPLARI UĞRUNA ATEŞE ATTIKLARI ORTADOĞU COĞRAFYASININ HALKLARI BUNLARA GEREKEN DERSİ YAKINDA VERECEKTİR.

TOPRAKLARIMIZIN, KAMU VE ÖZEL KURUM VE KURULUŞLARIMIZIN, İNSANIMIZIN ÖZGÜRLÜKLERİNİN SATILMASINA KARŞI OLDUĞUMUZ İÇİN AKPKK VE DİNİ CEMAATLERİN KOALİSYONLARINA KARŞIYIZ.


ON BİR YIL ÖNCE "ORTADOĞU'NUN ÖNDERİ" OLARAK TANITILAN BOŞBAKAN RE.T.E MASONU BU GÜN TÜM DESTEKÇİLERİ TARAFINDAN DIŞLANMIŞTIR. ÖYLE Kİ HİÇ BİR SINIR KOMŞULUĞU OLMAYAN, 2001 İKİZ KULE DÜZMECE OPERASYONUYLA "BEŞ ŞER ÜLKESİNDEN BİRİ" OLARAK İLAN EDİLEN,ON BİR YILDIR AB-D AMBARGOSUNA KATLANAN İRAN BİLE CENEVRE'DE YAPILAN SURİYE İLE İLGİLİ GÖRÜŞMEYE "ARABULUCU" OLARAK ÇAĞRILIRKEN TÜRKİYE'NİN ADI GEÇMEMİŞTİR.

BU REZİLLİĞİ GÖLGELEMEK İÇİN BİN BİR RİCA VE OPERASYONLA KENDİSİNİ "RET ETMEYECEKLERİ GARANTİSİ ALDIKTAN SONRA " BU GÜN İSVİÇRE'YE GİTMİŞ, BAZI AB YETKİLİLERİYLE YAPTIĞI GÖRÜŞMELERİ BAŞARIYMIŞ GİBİ YANDAŞ BASININA YAZDIRIP ÇİZDİRMEKTEDİR.

"SIFIR SORUN" SİYASETİ DÖNMÜŞ "SIFIR KOMŞU" OLMUŞTUR. BÖYLE GİDERSE "SIFIR DEVLET" OLARAK SONLANACAKTIR.


BU OLASILIKLARI ÖNLEMEK İÇİN;

BU TOPRAKLARDA BAĞIMSIZ, ÖZGÜR, DEMOKRATİK BİR DÜZEN KURULUNCAYA KADAR DA HALKIMIZI BİLGİLENDİRMEYE DAYALI BU BAĞIMSIZLIK VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELEMİZE DEVAM EDECEĞİZ.

SEKİZ YIL ÖNCE YAZMAYA BAŞLADIĞIMDA BİR TELEVİZYON, BİRKAÇ GAZETE VE O KADAR İNTERNET SAYFASI İLE BAŞLATILAN MİLLİ BAĞIMSIZLIK VE DEMOKRASİ MÜCADELEMİZ ARTIK SOKAKLARA TAŞMIŞTIR.

İŞBİRLİKÇİ, TESLİMİYETÇİ TAKİYECİ SAHTE MİLLİYETÇİ VE DİNDARLAR İHANETLERİYLE HER GÜN KENDİLERİNİ DEŞİFRE ETTİKÇE BU HAREKET DAHA DA GÜÇLENEREK BÜYÜYECEKTİR.

İCRAACILARI VE DESTEKÇİLERİ DE HAK ETTİKLERİ SONA KAVUŞACAKLARDIR.

MAL SAHİBİ MÜLK SAHİBİ
HANİ BUNUN İLK SAHİBİ,
MAL DA YALAN MÜLK DE YALAN,
HAÇLIYA DEĞİL HALKINA YASLAN!!!

15 Ocak 2014 Çarşamba

TARIM TOPLUMUNDAN İMAM TOPLUMUNA

TARIM ÜLKESİNDEN İMAMLAR ÜLKESİNE DOĞRU


Ülkemize elektrik bile İstanbul hariç  cumhuriyet döneminde  büyük çabalarla getirilmiştir.
Oysa elektrik 19. yüzyılda Amerika ve Avrupa ülkeleri ve bunların öteki kıta sömürgelerinde tanınır olmuştu.

Cumhuriyet kurulduğunda "tarım ülkesi" ilan edilen ülkemiz ilk sanayi kuruluşlarına cumhuriyet döneminde kavuşmuş ve Atatürk'ün başlattığı "sanayileşme çabaları" sürdürülmüştür.

1960'lı yılların sonlarına doğru ilk okula başladığımda Menderes zamanında başlamış "sanayi toplumu özentisi" gereğince biz de köyden kasabaya göçenler kervanına katılmıştık.
ABD'nin Irak'ta kullandığı iddia edilen robot asker
 O zamanlar okulda Amerikan süt tozu, vita yağları ücretsiz olarak fakir çocuklara veriliyor, ücretsiz süt tozundan pişirilen sütler bizlere içiriliyordu. Tamamıyla "sanayi" ürünü olan bu her şeyi değiştirilmiş, tabiatı bozulmuş ürünler öğretmenlerimizce bizlere abartılarak anlatılır ve büyük devletler gibi olmak için derslerimize çalışmamız öğütlenirdi.

70'li, seksenli, yıllar da anarşi, terör, darbe, cunta olaylarını es geçersek "batılı sanayi toplumu olma"  özlemi içinde geçti.

Ancak seksenlerde Amerikancı cunta sinsice toplumu "sanayi toplumu olma hevesi" yerine, "ölüm sonrası ebedi yaşamı kazanma" derdine milleti düşürmeyi başardılar.


AKPKK ve içlerinde bulunan sinsi gerici dinci tarikat örgütlenmeleri iç ve dış desteklerle Kur'an ayetleri yani "Allah'ın doğrudan verdiği emirleri" okuyup öğrenme yerine doğruluğuna din ulemalarının bile ortak karar veremedikleri 2,5milyon hadis ezberleme manyaklığına Sabi,Süryani, Yahudi kara çarşaf-peçe; sarık cübbe giyerek, cumaları mahalli camilerin müştemilatlarından dönüştürülme sohbet odalarında "kitle hipnozlarına" katılmaya özendirildiler.

Cumhuriyetin ilanından bu güne geçen 90 yıl boyunca tarım toplumu olmaktan kurtulamadıoğımız gibi asla da sanayi ülkesi olamadık.

Emperyal devletler bu gün bu sıfatımıza da göz dikmişler ve her türlü tarım ürünü üretmemizi kendilerinden ithal etmemizi salık vermişlerdir.

Başımıza getirdikleri işbirlikçi siyasiler, askerler vesaireler yardımıyla da ülkemizde tarım faaliyetleri peyderpey azalmakta bu gün kurufasulya, patates gibi en bol üretilen ürünlerimiz en pahalı tarım ürünleri olmuşlardır.

Bırakalım sanayi toplumu olmayı, Adem babadan, atadan kalma "tarım toplumu" sıfatı da çok görülmüş o da "tarımın anavatanı" olan Anadolu'dan çıkısını sopasına geçirip, omuzuna asıp yola çıkarılmıştır.

Geçtiğimiz yılın ortalarında adı lazım olmayan işbirlikçi hükumetin Milli Eğitim bakanı "büyük devletler bizim mucit yetiştirmemizi, sanayi ürünü üretmemizi istemiyorlar. Bizden 'ara eleman' istiyorlar" açıklamasını resmen yapmıştır.

Cumhuriyet döneminde geçen doksan yıllık "sanayi toplumu olma hayalimiz" kökünden dinamitlendiği gibi tarım ülkesi sıfatımız da kaybedilmiştir.

Biz "ara eleman" ülksi olacağız. Emperyal güçlerin söforü, askeri, güvenlikçisi, bekçisi, uşağı, fahişesi, rüşvetçi ahlaksız memuru olacağız anlayacağınız.


Bide içi boşaltılmış haçlı ülkelerine teslimiyeti şart koşan "Ilımlı İslam" saçmalıklarıyla da herkes "Allah'ım bende olanı bulamayanlar da var, Verdiğin nimetlere şükürler olsun" diye çöpten topladığı yemek-ekmek artıklarına şükürler eden, tepkisiz, tasasız din manyağı toplum haline getirilecektir.

Çünkü AKP eğitimde köklü reformlar yaparak 11 yaşında evliliğe kapı açmış, ülkenin meşhur fen liselerini bile İmam Hatip Liselerine çevirmiştir.

Artık AKPKK koalisyonu ile çocuklarla evlenen sübyancı, kulampara, eşcinsel, lezbiyen, biseksüel sapkın ama "çöpten aldığı yiyeceğe şükür eden ve bunun hesabını devletinden sormayan köleler toplumu oluşturmanın temelleri yükseltilmiştir.

Sanayi Toplumu olmayı bırakın Tarım Toplumu sıfatımız bari sahip çıkınız. Yoksa herkesin hem imam hem cemaat olduğu din manyağı edilmiş, birbirini mezhep, tarikat farklılıkları yüzünden helak eden köle toplum olmaya başlamış haldeyiz.

Suriye sınırında devlet kuran El Kaide ve benzeri terör örgütleri devlet eliyle besleniyorsa yakında Suriye'den sıranın bize geçeceği hesaplarını sizlere hatırlatırım.
Spor Akademisinden İmam Hatip Lisesine dönüşen bina

Bu hatırlatmayı da makarna poşet seçmenleri olan %40'a özellikle yapıyorum.

Takdir okuyucunundur.

TC Alaeddin Yavuz