|
Alpaslan Türkeş ve Devlet Bahçeli |
ALPASLAN TÜRKEŞ DEVLET
BAHÇELİ ERMENİ KÖKENLi Mİ?
Yaklaşık on yıldır, kökenlerinde 1967'lerden beri İslâm Kürdistancısı
olan Deliüzzaman-ı Said-i Kürdi bağlılığı olmalarından mıdır nedir
bilinmez (!) sürekli AKP'ye muhalefet etmelerine rağmen AKP'nin en
sıkışık zamanlarında can simidi gibi yardıma koşmalarından "Bu günlerde
başbakan RE.T.E muhakkak görevinde kalmalıdır!" tespitli şartlamalarına
kadar yürüttüğü işbirlikçiliklerinden dolayı Devlet Bahçeli'den aşırı
kıl kaptım.
Adana bölgesinin etnik yapısı ve tarihi özelliklerine dayanarak soyunun da Ermeni veya Rum olabileceği kuşkusuna kapıldım.
Bölge tarihinde, 1917'de Süveyş kanalı
galibiyeti ile Kudüs'ü ele geçiren İngiliz orduları, komutanı Sir Allenby,
1915-1917 arasında Suriye'ye sürülen 500.000 Ermeni’den 178.000'ini Adana'ya ve
Urfa'ya geri gönderdi. Urfa'da "Edesa", Adana'da Klikya Ermeni
devleti kurmaları için o zamanın PKK'sı olarak bunları kullandı. İşte Devlet
Bahçeli'nin bu geri dönen Ermenilerin soyundan olabileceğini yazmıştım.
Hatta Recep Tayyip Erdoğan'ın "Adana'da bir zalim vali varmış, dedem ona
karşı savaşırken ölmüş!" ifadesinden ve kökenini Batum/Bagata'ya dayandırmasından
yola çıkarak Gürcistan resmi sitesinde bulduğum "2003 Gürcistan Azınlık
Raporu" nu Türkçeye çevirdiğimde 1915-1917 arasında Ermenilerin durumuna
düşmemek için Gürcistan'a sığınan 68.000 Süryani'den olduğunu tespit etmiştim.
Hıristiyan-Sabi(her dine dönen, şeytana tapınan) -Yezidi (şeytana tapınan)
Süryanilerin (Suriye'li Hıristiyan Sabi Araplar, Urfa- Mardin, Maraş,
Adana, Kayseri, Dersim, Diyarbakır Ermenileri) yoğun olduğu Urfa,
Mardin,
Hakkâri, Siirt, Bitlis, Batman bölgelerinden bu Süryani-Yezidi Kürt
göçlerinin
olduğunu düşünürsek, "Adanalı zalim valiye savaşırken ölen" başbakanın
dedesinin de
Gürcistan'dan 1917'de Adana'ya gönderilen Osmanlı Türk-Müslüman askerini
sırtından vuran Süryani Vatikan işbirlikçilerinden olduğunu ortaya
çıkarmıştım.
Alpaslan Türkeş’in
gerçek kökenleri;
Ermeni-Rum-Almanya İlişkileri
04.4.2024 günü Ülkücü arkadaşımın isteği üzerine araştırmam.
|
Hamit Homriş A.Türkeş'in damadı ve MİT mensubu Damadın soyadı Homriş Türkçe değil. |
1680'de Merzifonlu Kara Mustafa paşa, 2. Viyana kuşatması için Polonya, Ukrayna(Eflak, Boğdan) ve Litvanya'da seferdeydi.
Bunu engellemek isteyen Prusya(Almanya) aslen, Fatihin 1461'de Fatih'e yerleştirdiği Sarıklı, Cübbeli Bagratuni Yahudi) Trabzon Rumları) Feneryot Rumu olan Osmanlı valisini rüşvetle Rumları isyan ettirmişti.
Eş zamanlı olarak Trabzon Hemşin Ermeni ve Rumları da isyan ettirmişti. O zaman Yunan Rumları isyana karşıydı.
Merzifonlu Kara Mustafa paşa hem Eflak hem Hemşin isyanlarını bastırıp her tarafa sürgün etmişti.
1827'de Yunanistan Bağımsız devlet olduğunda bir Alman prensi Kral tayin edilmişti. Almanya bütün Avrupa krallarını zaten 900 yıl tayin etmiştir.
Hamit Homriş bey de Almanlar(Prusya) ile o zamandan beri akrabadır diyebiliriz.
Ermeniler de o zamandan beri Rumlarla ortak isyan ederler.
|
Türkeş'in (Hüseyin Feyzullah)kızı Selcan-Selen-can(Sabi,Suryaniler adlarına CAN ekler. Sabi, Mecusi, Süryani Türkler de yapar)- Selen'in de adını Yunan Ay Tanrıçasının SELENE-MENE'den alması da şaşılacak iş değildir. |
Ayrıca,
ülkücülerin 1967’de MSP’ye, 1991’de Fethullah Gülen cemaatine üç buçuk
milyara Ülkücüleri pazarlayan Alpaslan Türkeş'tir.
Alpaslan Türkeş'in
bizzat, kökeni, Roma, Bizans zamanından beri Malatya, Kayseri, Maraş, Ermeni, Rum zenginlerinin mesire yeri (yazlık yerleşim yeri) olduğu Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde de
geçen, 1774-1864 yılları arasında geçen “90” doksan yıl boyunca Vatikan,
Moskova’dan aldıkları desteklerle Osmanlı Türk-Müslüman askerine kurşun sıkan,
asker ve vergi vermeyen, bölgeye Osmanlıyı sokmayan isyanlar çıkaran,1864’te
sultan ABDÜLAZİZ’in siyasi zekâsıyla ihanetleri bitirilen ve önce Adana-Mersin
bölgesine ardından da Kıbrıs’a sürülen Kayseri Pınarbaşı Rum ve Ermenilerine
dayanan Alpaslan Türkeş tarafından satılmaları bu ihanetin bir parçasıdır.
Yaklaşık
yüz yıl süren bu Ermeni isyanlarına Türkeş'in ailesinin sürülmesine
sebep olan 1862 Zeytun (Maraş'ın Ceyhan nehri kıyısında büyük bir köyü)
isyanıdır.
1860'ta
Süryani/Sabi Ermenilerin yoğun olduğu Lübnan'a Fransa ve öteki batılı
devletlerin baskılarıyla özerklik vermeyi kabul eden Osmanlı devletini
aynı şeyi Zeytun Ermenileri için yapamaya zorlamak amacıyla Lübnan'dan
Leon adlı bir Ermeni İşhan (prens) Zeytun'a gelmiş,Fransa kralı III.
Napolyon adına Zeytun'da Ermenilerin sözde mağduriyetlerini içeren bir
mektup yazdırıp Krala iletmiştir. Mektup'ta Ahmet Cevdet Paşa'nın
kaydettiğine göre Kılikya'da (Adana ve çevresi) 70.000 kişilik silahlı
isyancıları olduğunu, yeterli destek alabilirlerse bağımsız devlet
olabileceklerini de yazdırmışlardır.
Kanuni
zamanında "iyi niyetle" verilmiş Kapitülasyonlara Fransa'nın eklettiği
bir madde ile Fransa Osmanlı topraklarında Katoliklerin hamisi
(koruyucusu) oluyordu. Ermeniler her ne kadar Süryani olsalar da Katolik
olup olmamalarının bir önemi yoktu. Önemli olan Osmanlıyı zayıf
düşürecek her işe yarayıp yaramadıklarıydı.
Fransa
Kralının arkadaşı olarak kendisini tanıtan bu prens Zeytun isyanını
çıkartmıştır. 1867'de Milano'da ölen bu Ermeni hain bir çok Türk ve
Müslüman askerinin kıyılmasına neden olmuştur. Elbette Ermenilerin de!
Ama bölgede 20.000'den fazla Türk'ün katledilmesini Ermeni şair Beşiktaşlıyan şu dizeleriyle itiraf ediyordu;
Yevrusundan akan kana,
Bırak Türk anaları ağlasın!
(Kynk-A.Latif Dinçaslan Zeytun ve Çevrersindeki Ermenilerin İsyanları 1895-1921)
İşte 1863'de Sultan
Abdülaziz'in önce Adana, Mersin, Antalya ve çevresine sonra da Kıbrıs'a sürdüğü
Alpaslan Türkeş'in ailesi işte bu Ermenilerdendi.
Çünkü o tarihlerde
Alpaslan Türkeş takma adlı namaz kılan, Allah’a “Hay” adıyla tapınan, Gregoryen
Ermeni Hristiyanlarından Hüseyin Feyzullah’ın uydurduğu gibi devleti tehdit
eden "aşiret geçimsizliği" olaylarına rastlanmaz.
Olsa bile aşiret geçimsizliği yüzünden böyle bir sürgünün olması inandırıcı
değildir. Çünkü, devlet o bölgeye isyanlar sebebiyle giremez.
Sürgün yapacak devletin önce
bölgeye girmesi, askeri, siyasi üstünlüğünü kanıtlaması gerekir.
Türkeş’in
“sürgün iddiası” da böylece havada kalmaktadır.
Türk milleti için geçerli olan gerçek tarihtir. O tarihin belgeleri neyi işaret ediyorsa ona bakılır.
1774-1921
arasında çıkan Ermeni isyanlarının bölgelerini tam olarak anlamak için
bu günkü Kayseri-Maraş-Adıyaman, Adana bölgesinden doğu Anadolu'ya doğru
her yer dahildir.
İsyan çıkartan Süryaniler Arap'tan çok Ermenilerdir.
Yezidi Kürt isyancıları da bunlardandır. Bu günkü PKK örgütü de
bunlardan oluşur.
Gerçek
adı Hüseyin Feyzullah olan 1917 Lefkoşa doğumlu Alpaslan Türkeş, Atatürk’ün
resim ve heykellerini devlet dairelerinden kaldıran, ölüm döşeğinde 10 Kasım
1938 darbesini yapan, aslının “Bitlis Ermenisi” olduğu bizzat Türkeş tarafından
1996 yılında Star Tv’de açıklanan İsmet İnönü’nün, dönme Ermenileri devlet dairelerine
doldurmaya başladığı 1933 yılında ailesinin İstanbul’a varlarını yoklarını
satıp göç etmeleri de bir tesadüf eseri olmasa gerekir.
|
Franz Von Papen
1939-1943 Almanya Büyükelçisi |
Kuleli
Askeri
Lisesine Kıbrıs’tan veya başka yerden gelen göçmenlerin öğrenci
alınmamasına
rağmen, 1936 yılında Fevzi Çakmak paşaya yalvar yakar başta Hüseyin
Sırrı
Belliğoğlu olmak üzere bazı etkili kimselerin tesirleriyle Harp okuluna
kabul
edilmesini, 1941’de Alman ordularının Edirne sınırına dayanmaları
üzerine
korkuya kapılan İsmet paşanın emriyle faşist CMKP’yı Almanya eski devlet
başkanı ve Hitler döneminin Türkiye büyükelçisi Franz Von
Papen ile işbirliği içinde kurması ve 1942’de Rusların Almanları Moskova
ve
Leningrad bozgunlarıyla püskürtmesi üzerine de Rusları sevindirmek için
1944’te
onu hain ilân edip hapse tıkarak “Türkçülük” davasından yargılatmış,
tırnaklarını
söktürmüştür.
Aynı İsmet İnönü, Gregoryen Ermeni Hüseyin Feyzullah'ı/Türkeş'i 1947'de de Amerika'ya Harp Akademisine öğrenci olarak göndermiş, Türkeş bu eğitimini 1955'e kadar sürdürmüş ve o yıl, istihbarat eğitimi aldığı son bölümden de mezun olmuştur.
"Derin NATO" örgütlenmesini ordu içinde gerçekleştirerek 27 Mayıs 1960 darbesini bu kadro ile yapmıştır.
Bunca şike olaylarındaki işbirlikçiliklerine ek olarak, hiçbir Türk ve
Müslüman’ın
“Milliyetçilik ve Irkçılık” fikirlerine sıcak bakmadığı, hatta
lanetlediği”
dönemde bölünmeye neden olacak “Türkçülük” yaparak devleti böleceği
endişeleri
yüzünden, “kendisine Kıbrıs Rum’u” denildiğinden, zaten kendisini
Kıbrıslı
saymaz Ülkücülerin
resmi sitelerinden MHP’nin resmi sayfasına ALPASLAN Türkeş’in “uydurma
kökeni”
hakkında yer alan ortak bilgi şudur;
“Milletimizin yetiştirdiği son Başbuğ'un hayat
hikâyesinin başlangıcında da göç var. Yıl
1860 Orta Anadolu'da, Kayseri'nin,
Pınarbaşı ilçesinin Yukarı Köşkerli Köyünde meskûn Avşar Obalarından
Koyunoğlu ailesi bir toprak meselesi yüzünden kavgaya girişince (!)
Sultan Abdülaziz'in fermanıyla Kıbrıs'a sürgün edilir.
Yıl 1917 ve Kasım'ın
25'i, öğle vakti. Yer, Lefkoşe. Haydarpaşa Mahallesi Kirlizade sokağı 13
numaralı mütevazi evde, Kıbrıs'a yerleşen Koyunoğlu soyuna mensup Tuzlalı Ahmet
Hamdi Bey ve eşi Fatma Zehra Hanımın Ali Arslan adını verdikleri oğulları
dünyaya gelir…”
Oysa
1860’larda Kayseri Pınarbaşı bölgesine Ermeni, Süryani isyanları yüzünden Osmanlı henüz girememektedir. O tarihte tahtta Sultan Abdülmecit vardır.1861’de Sultan Abdülmecit ölünce
yerine kardeşi Abdülaziz padişah olur. Abdülaziz’in bölgedeki doksan yıl süren
Vatikan-Moskova destekli Rum ve Ermeni isyanlarını bastırması ve Pınarbaşı’na “Aziziye”
adını vererek Kafkaslardan Rus soykırımından kaçan Çerkezleri yerleştirdiği
tarih ise 1864 yılıdır.
Bu gün de Pınarbaşı ilçesinin halkı Çerkez’dir.
Abdülaziz
bu olaydan 12 yıl sonra 1876'da tahttan indirilir ve bilekleri Çırağan
ya da Feriye sarayı nezarethenesinde (kafesinde) kesilerek "intihar süsü" verilerek öldürülür.
Sanki Ermenileri intikamıdır?
Bence de öyledir.
Çünkü kanlı gömleği 131 yıl sonra ortaya çıkartılabilmiş ve yapılan adli
tıp incelemesinde öldürüldüğü artık kesinleşmiştir.
Atatürk'ün de 1938
Dersim isyanı başladığında hastalanması ve isyanın bastırılmasından (22
Kasım 1938) 18 gün sonra "1o Kasım 1938 Fahrettin Altay (Arnavut)- İsmet
İnönü (Bitlis Ermenisi) darbesinin olduğu gün ölümü "cinayet ve Ermeni öcü" olarak görülmelidir.
Konuya dönelim;
Pınarbaşı
1864’teki Abdülaziz’in bölgeye hâkimiyetinin ardından adı “Aziziye” olarak
değiştirilir. Cumhuriyet döneminde tekrar Pınarbaşı adını alır. Dersim- Bitlis
Ermeni ve Rumlarının birlikte yürüttükleri isyanların bir diğer merkezi de
Harput (Eski Elazığ, kalenin olduğu yer) da aynı dönemde “El Aziz”, 1876-78
Osmanlı Rus harbinde orduya erzak temin edilen yer olduğundan “El Azık”, cumhuriyet
döneminde de Elazığ adını alır.
Şimdi, "Türkçülük, Turancılık" diye ortalığı ayağa kaldıran Türk kardeşlerimiz, "bağbuğ" diye adeta tapındıkları bu gerçek adı Hüseyin Feyzullah, Türk milletini aldatmak için Alpaslan Türkeş "sahte adını" alan Gregoryen Ermeniye ne kadar "Başbuğ" diyeceklerdir?
Başbuğları Ermeni, imamları Ermeni (F.Gülen) ve Süryani Rum (Deliüzzaman-ı Said-i Kürdi) olduğu, ilkinin "Dinde peygambere gerek yoktur; En çok arzu ettiğim şey Vatikan'a gömülmektir", ikincisi de "Hristiyandan da şehit olur- Bir Türk öldürmek "70" gavur öldürmekten sevaptır" diye Atatürk'e karşı yapılan Kürt isyanları sırasında Kürtlere fetva veren Rum Deliüzzaman'ı hala imam olarak saymakta mıdırlar?
Bunları başbuğ ve imam saydıkları zaman kendilerini ne saymaktadırlar?
(Bu yazıdan sonra İnternet medyasında MHP'lilerce Kayseri Pınarbaşı tarihleri gülünç derecede değiştirilmiştir. Birilerin fena halde korkuya kapıldığına daha ne işaret edebilir ki? Bunlar Osmanlı, Cumhuriyet arşivlerini İnternet'te değiştirdiler. MHP'nin köklerinin 1943 Türkeş-Von Papen görüşmesine bağlayan MHP bu tarihini de değiştirmiştir.Ama milletin evlerindeki kitapları değiştiremeyecekler.27.9.2014 te yapılan ektir.)
Bu bilgiler
ışığında Devlet Bahçeli’ye gelelim;
Bir
Ülkücü hem Türkçü hem de Kürt İslâmcı'sı Nurcu nasıl olabilir?
Hazreti Muhammed’in Rukiye ile evli olan
halife Osman’ın, Rukiye’nin ölümü üzerine “bekârlık/Çilecilik” yaşamına” başlayacağını
söylemesi üzerine, ona öteki kızı Ümmügülsüm’ü vererek düğün derneğini de
kendisi yaparak, ardından bir hafta sonra Hz. Ömer’in dul kızı Hafsa ile
kendisi evlenerek “Hıristiyan manastır rahiplerinin tarzı olan, İslâmiyet’te Bekârlık/çilecilik” yaşamını yasaklayan Haz. Muhammet’i örnek almayan Said-i
Kürdi, Fethullah Gülen gibi Sabi-Yezidi çilecilik yaşamı süren ve Ermeni
dönmesi olduğuna dair çok sayıda belgelerin ortalıkta uçuştuğu bir Fethullah
Gülen müridi olduğu bilinen Devlet Bahçeli’nin Müslümanlığı tartışmalı değil
midir?
Cezmi Yurtsever’in Devlet Bahçeli’yi
“Türkleştirdiği” araştırma yazısında ilginçtir ki Bahçeli’nin dedesi Fethullah Efendi’nin
Osmanlı tarafından idam edildiğini inkâr edememekte ve şöyle demektedir;
“…Devlet Bahçeli’nin kökenleri hakkındaki
iddialar, iyi hatırlıyorum l999 yılında da gündeme getirilmişti. Olayları
araştırmak üzere Nisan ayı içinde Osmaniye üzerinden biraz daha kuzeydeki Bahçe
ilçesine araştırma gezisi düzenledim. O günlerde Bahçe ilçesinin Belediyle
Başkanı sayın Yaşar Fettahlıoğlu idi…
…
Birlikte Bahçe ilçesi mezarlığına gittik. İlçeye girişte hemen yolun sağ
tarafında bulunan mezarlıkta tarihin hatırası çok sayıda mezar taşı vardı…
…
Az ilerde açık alanda çalılar arasında başı fes şekilli bir mezar vardı ki onu
kolaylıkla okuyabildim: ’Maraş
nahiyelerinden Bulanık (Bahçe) nahiyesi hanedanı kadiminden Abdülfettahzade
Ağca Bey kabridir. 1271 (miladi-l854)” yazısı vardı. Burada ‘Hanedanı kadim’ sözleri eski ve köklü
bir aile olduğunu hatırlatıyordu. Türbe şeklindeki bir diğer mezarın üzerindeki
yazıda da yine Rumi:1273’de (miladi:l854) ölen Ağcabeyzade Mehmet için
yaptırıldığı anlaşılıyordu…
…Osmaniye’den
Maraş’a giden kervanların güvenliğini sağlamakta, yörede devlet adına vergi
toplayıp güvenlik işlerinde de yardımcı olmaktadır. Osmanlı’nın memurlarının da
içinde bulunduğu bir kervan Gavurdağı eteğinde eşkıyalar tarafından saldırıya
uğrar, çatışma ve ölümle sonuçlanır. Osmanlı bu olayın sorumlusu olarak Fettahlı Beyi Ağca Bey’i görür. Ağca Bey’in ölümü 1854ten iki yıl sonra
oğulları Mehmet ve Ahmet bir şekilde elde edilerek idam edilirler.
Türbelerde yatan insanların hüzün veren hikâyesi kısaca böyle idi…”
Ve
11. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in eşi ile ilgili olarak da;
“…Tarihin
gerçekleri böyle olmasına rağmen aile içinden yabancılarla evlilik yaparak
nüfus kayıtlarına yansıtmanın soy karışıklığı ile ne ilgisi olabilirdi!
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in eşi Semra hanımın da Fettahlı ailesi ile
akraba olması da onun Ermeni’den dönme olduğu kuşkusuna yol açması da bir başka
art niyet saçmalığı idi…
…Geçmişle ilgili
tarihi belgelerin olmadığı yerde karanlıkta kalan konularda fikir yürütmek ve
art niyetli görüşleri topluma sunmak mümkün olabiliyordu, Türkiye’de. Tıpkı
Devlet Behçeli, Kozanlı Çamurdanlı ve Semra Sezer olayında olduğu gibi!”
Ama işte bu kripto, ırkçı Ermeni dönmeler ya
da Osmanlı’nın mezhep ayrımcılığı yüzünden Kürtleşmiş-Ermenileşmiş Türkmenler, Atatürk’ün
öldürülmesinden sonra devleti önce İsmet paşa sonra Adnan Menderes dönemlerinde
ele geçirdiklerinden devleti bölecek “ırkçı, mezhepçi, ayrılıkçı” örgütlenmeleri
rahatça yapabildiler. Devletin zirvesini “Avrupa, Amerika bizi istiyor!” nidalarıyla
işgal edebildiler.
Aşağıda
ülkücü olduğunu ve Adanalı emekli bir nüfus memurunun gösterdiği nüfus kütük
bilgileriyle aşağıdaki yazıyı hazırladığını iddia eden nedense adını yazının
altına yazmayan (korkabilir) şahsın yazısı benim tespitlerimi doğrulamıştır.
Devlet
vatan hainlerinin elindedir. Yüzyıllardan bu yana “Türk ve Müslüman” takiyesi
yaparak, Türk ve Müslüman milletlerin batının esiri edilmesine küresel Mason sermayenin
ürünü olan “Türkçülük, İslâmcılık, Milliyetçilik, Osmanlıcılık” fikir akımlarıyla
aracı olmuşlar, her türlü yıkım, ihanet olaylarında halkın gazını alarak
tepkisini yok etmeyi çok iyi başarmışlardır.
Küresel
Mason sermaye ve AB-D, iktidarı da muhalefeti de kendileri bu “soy davası güden”
kripto işbirlikçilerden tespit etmişlerdir. Millet de böylece "uykuya"
yatırılmıştır. Bu gün AKP hükumetinin Türkiye Cumhuriyetini tasfiye etmesine
halkın seyirci edilmesini de bunların “gaz almaları” sağlamaktadır.
AKP'nin yaptıkları bu yüzden halktan gerekli cevabı alamamaktadır. Halk artık
uyanmalı ve üstündeki ölü toprağını kaldırmalıdır! Sabetaycı Yahudilerin
Yezidi- Süryani Ermeni, Arap ve Kürtlerin başını çektiği her türlü akımdan
çekilmeli ve gerçek özüne dönmelidir. Ya da işbirliği içinde faaliyet gösteren
maskeli “Kürt-Ermeni-Rum” dönme hainlerini bir an önce başından atmalıdır.
Yazımı
yine kendime ait olan bir deyimle bitiriyorum;
Tacı
Haine Giydiren Milletin Kanı Dinmez!
Takdir
okuyucunundur!
Şimdi Devlet Bahçeli'yi okuyunuz!
(Alıntı Yazı)
Devlet Bahçeli
kim!?
Devlet
bahçeli iktidar olmak için değil MHP'yi kontrol altında tutmak için var.
Alın
size devlet bahçeli ile ilgili iddiaları!!!kesinlikle provakasyon değil,
Sevgili
Ülküdaşlarım.. Şimdi yazacaklarıma eminim inanamayacaksınız. Çünkü ben de ilk
duyduğumda inanamamıştım. Adana Nüfus Müdürlüğü’nden emekli olan bir uzak
akrabamı yaptığım ziyarette, Devlet BAHÇELİ ve ailesi hakkında inanılmaz şeyler
söylemişti. O zaman son derece safkan bir ülkücü olan ben, bütün bunları
peşinen reddetmiş ve o nüfus memuruna, -bir şey yapamazdım çünkü yaşını başını
almış olgun biriydi- sert çıkıp, ülkücü harekete düşman olduğunu, bu tür uydurma
şeyleri ulu orta yerde söylememesi gerektiğini ifade etmiştim.
Adamın dedikleri
yenilir yutulur şeyler değildi. Ancak bir süre sonra tekrar karşılaştığımızda,
ileri sürdüğü iddaaların kanıtlarının artık elinde olduğunu eğer onunla beraber
evlerine gidersem bana teker teker kanıtlayacağını söylemişti. Adamın iddiasına
göre BAHÇELİ ailesi çok karışık bir nesebe sahipti. Ailesinden ERMENİ’den
YAHUDİ’ye kadar bir çok soy karışımı olmuştu… Merakımı yenemedim ve adamla
beraber evlerine gittim.
Sonra
gördüklerime inanamadım. Eminim siz de inamamayacaksınız.
‘Şimdi
okuyacaklarımı inanılmaz bulacaksını ama dediklerimde haklı olduğumu
anlayacaksın’ dedi yaşlı nüfus memuru. Yüzüne anlamsız ifadelerle baktım. Hala
bu herifin Ülkücü Harekete bir kastının olduğuna inanıyor ve attığı iftiraya
karşı doyurucu açıklama yapamazsa bizzat cezasını ben kendi elimle orada
verecektim.
Bir
tomar silik fotokopi kağıdı çıkardı adam. Masaya geçip yanına oturmamı söyledi…
Eline aldığı belgeleri sakin sakin inceleyip mırıldanarak konuştuktan sonra
hepsini kendince alt alta sıraladı. Ve hazır olduğunu ifade eden bir işaret
yaptı. Başlıyordu anlatmaya.
DUYDUKLARIMA
İNANAMIYORUM
‘Bak
evlat’ dedi, “Devlet BAHÇELİ; Salih ve Samiye oğlu 1948 Osmaniye-Hasanbeyli
nüfusuna kayıtlı.”
Bunda
şaşıracak bir şey yoktu, genel başkanımızın doğum bilgilerini MHP’nin tüm
arşivlerinde bulmak mümkündü. Tatmin olmayan gözlerle baktım adama.
Devam etti:
“Anne
Samiye BAHÇELİ… Ökkeş ve Melek kızı. 1341 Osmaniye-Hasanbeyli nüfusuna kayıtlı.
Samiye hanımın kızlık Soyadı KIRIKKANAT… Osmaniye Merkez nüfusuna kayıtlıymış.
Annesi Melek Hanım: Melek KIRIKKANAT: Hacı Hüseyin ve Melek kızı. 1318 Osmaniye
– Merkez nüfusuna kayıtlı.”
Sabrım
tükeniyordu. Bu rakamlar ve yıllar hiç bir anlam ifade etmiyordu. Yani,
annesinin ve anne annesinin kızlık soyadlarını bilmek marifet değildi ki?
Yaşlı
adamın susacağı yoktu.
“Şimdi
dedesine bakalım” dedi yaşlı adam:
|
Önce Ergenekon savunucusu şimdi yandaş gazeteci Mine Kırıkkanat Bahçeli'nin akrabası olabilir mi?
|
“Ökkeş
KIRIKKANAT: Halil-Emiş’ten olma Osmaniye Merkez kayıtlı.”
“Ve
bu kısım tamam, acele etme evlat sakin ol ve dikkatini dağıtmadan beni dinle”
Ama
benim sabrım kalmamıştı:
“Şimdi
sıra babasının soy kütüğünü takip etmekte” diyerek alttaki kağıdı çekti ve
okumaya başladı:
“Baba
Salih BAHÇELİ: Turan ve Ayşe’den olma. 1320 Osmaniye-Hasanbeyli nüfusu.
Dikkatini
şimdi çekerim, dedesinin soy ismine dikkat et:
Yani
babaennesinin babasının soyundan Dede Turan SOYLU: Ahmet ve Raziye’den olma
1278 Osmaniye Merkezine kayıtlı. Yani BAHÇELİ ailesinde SOYLU soyismine
rastlarsak şaşırmayalım ve devam edelim.
Yeğen
Ülker BAHÇELİ: Turan ve Muhterem’den olma. 1958 Osmaniye-Hasanbetli nüfusuna
kayıtlı.
Ülker
hanım evlenince soyismi ÇERÇİ oluyor.
Ve
karışıklık başlıyor:
Lyudmyla
ÇERÇİ: Mikola, Tetyana’dan olma. 1977 Osmaniye Merkez’e kayıtlı.”
İşte
buna inanmam mümkün değildi. Ancak ihtiyarın elinde tuttuğu kütük fotokopisinde
her şey kayıtlıydı. Devlet BAHÇELİ’nin yeğenleri ERMENİ olamazdı, bunana
inanmam çok zordu… Hatta ağırıma gitmişti. Nüfus memurunun yüzüne ters ters
baktım ama onun susacağı yoktu.
“İstersen
Anne tarafını takip edelim biraz da:
Nezihat
SOYLU: Süleyman ve Fatma’dan olma, 1941 Osmaniye Merkez kayıt.
Nezihat
hanım evlenince soy ismi ne oluyor dersin:?”
Yaşlı
adamın suratına “nerden bileceğim” sorusunu sorarmış gibi baktım. Cevabı
hazırdı:
“BOZDUĞAN…
bak Nezihat BOZDUĞAN’ın kaydı işte burada:
Nezihat
BOZDUĞAN: Anne adı: Fatma, baba adı: Süleyman. Doğum tarihi: 1941… İşte
Osmaniye Merkez’deki nüfus kaydı.” Sustu yaşlı adam, bir sigara yaktı. Sanki
çok önemli bir şey açıklar gibi canımı yakan cümleleri kullanmaya başladı:
“Coron
Catherine BOZDUĞAN kimdir dersin? Robert ve Hilda’dan olma 1969 doğumlu
Osmaniye Merkez nüfusuna kayıtlı?...”
Cevabını
bilmediğim bir soruydu. Robert, Hilda, Catherine… Bunlar ancak Kemal DERVİŞ’in
soy kütüğü olabilirdi. Liderimle ne ilgisi vardı ki?
“Moda
tabirle Devlet Bahçeli’nin kuzen çocukları bunlar delikanlı. Dikkatini çekerim,
kuzenleri büyük ülkücü, Türkçü liderinin!”
susmak
bilmiyordu adam:
“Bu
Catharine hanım sonra Ufuk Beyle evlendi. Ve Cem isminde bir çocukları oldu.
2001 yılında hem de.” Altlardan bir kağıt çekti.
“İşte
bak onun kaydını da buldurdum bizim emektar dostlardan. O günün doğum
tutanaklarında bir BOZDUĞAN daha vardı delikanlı. Sıla BOZDUĞAN., Ama ilk adı
ELVİN konulmuştu çocuğun. O da 2001 doğumlu ve Osmaniye Merkez kayıtlı.”
Nefesim
tıkanmış, sesim kısılmıştı sanki. Neler saçmalıyordu bu adam. Ama ben
istemiştim ve o da susmak bilmiyordu:
“Hadi
anne tarafının izini sürmeye devam edelim. Biliyorsun Devlet bahçeli’nin
annesinin kızlık soyadı KIRIKKANAT. İstersen Osmaniye Merkez’deki akrabalarına
bir bakalım.
İşte
bak Süheyla hanım Mesela. Süheyla KIRIKKANAT; İsmail ve Cemile’den olma 1949
doğumlu Süheyla Hanımdan. Süheyla Hanım sonra Hatay’a aktarmış kaydı. Reyhanlı
Nüfus memurluğunu araştırırsan, Süheyla Hanım’ın gerçek soy isminin HIZAL
olduğunu göreceksin. Ve bu ailenin çocuklarına koydukları isimlere bakalım:
Guse
Selis HIZALl; Mehmet Fırat ve Seyhan Sönmez görünüyor ebeveyn.
Enver
Jan HIZAL. Nadiye ve Fırat’ın iki yaşındaki oğulları. Yine Hatay Reyhanlı
nüfusuna kayıt ettirmişler.”
Beynim
kitlenmişti artık. Yaşlı adama durmasını söyledim. Bana bakıp gülümsedi,
‘İnanmıyordun ama bak görüyorsun’ dedi. Kağıtları bir tarafa bırakıp bana çay
getirdi. Sonra oturup devam etti.
“Bu
HIZAL ailesinde Sabiha hanım önemli bir isim. 1941 doğumlu, İslam bey ve Hava
Hanımdan olma. Ne güzel isimler değil mi? tam müslüman gibi. Bak bakalım Sabiha
Hanım’ın soy ismi neye dönüşüyor: Sabiha APİŞ!!!
Hadi
şimdi bu Apiş’lerin peşine düşelim bakalım bizi nereye çıkaracak…
Meryem
APİŞ; Ahmet Bekir, Faize, 1949, Hatay-Reyhanlı..
Meryem
Hanım’ın da soy ismi değişiyor, ŞAPSO oluyor.
MERYEM
ŞAPSO: Ahmet Bekir, Faize, 1949, Hatay-Reyhanlı..
Bak
şimdi bu ŞAPSO ailesi nasıl dönüp dolaşıp bahçeli’nin anne tarafının bir kolu
olan BOZDUĞAN’lar ile birleşecek. Dümdüz okuyorum dikkatle dinle:
Aysun
ŞAPSO: Ali Hikmet ve Elmas’tan olma, 1960 doğumlu, Hatay-merkez
Aysun
SAVAŞ: Ali Hikmet ve Elmas’tan olma, 1960 doğumlu, ama kütük değişiyor bu
sefer; Balıkesir-Manyas nüfus Müdürlüğü’ne kayıtlı.
Evlilik
filan değixl üstelik. İçinden çıkılmaz bir durum, çünkü Aysun hanımın ablası
Hülya hanımın soy ismi evlenene kadar SAVAŞ, sonra ALTUNDAĞ oluyor.
Bak
sen de gör:
Hülya
SAVAŞ: Ali Hikmet, Elmas, 1955 Balıkesir-Manyas.
Hülya
ALTUNDAĞ: Ali Hikmet, Elmas, 1955, Mardin Ömerli’ye kayıtlı.
İstersen
burada kütük bilgilerini detaylandırayım. Çünkü şimdi lazım olacak. Hülya
Hanım’ın cilt no’su: 2, Hane No’su: 81.
Aynı
cilt ve hane numarasında bir başka isim söyliyeceğim sana, yine Mardin
Ömerli’den…
Hikmet
ALTUNDAĞ: Hıdır, Sabiha, 1952, Mardin Ömerli kayıtlı.
Bu
Hikmet ALTUNDAĞ soy isminde küçük bir değişiklik yapıyor sonra: ALTUNDAĞ iken
ALTINDAĞ oluyor. Ve bu iki soy isim sonra birleşiyor BAHÇELİ VE ALTINDAĞ’lar
yani..
İşte
böyle ilginç bir çember üzerinde geziniyor Devlet BAHÇELİ’nin kökeni evlat!”
Yorulmuştum
ve kafam karışmıştı. Açıkçası daha dinlediklerimi tam sindirmeden yeni isimlere
hazmedemezdim. İzin istedim, bana nereye gittiğimi sordu, daha anlatacakları
varmış. Ertesi gün geleceğime söz verip ayrıldım. Sizi bilmem ama ben şok
olmuştum, gece boyu böylesi bir mutlak davanın liderinin bu kadar karışık bir
aileden gelmesini içime sindirememeye başlamıştım. Nasıl olur Devlet BAHÇELİ’NİN
YEĞENLERİ DENEBİLECEK İNSANLARIN NEREDEYSE TAMAMI Ermeni ya da Hıristiyan
isimleri alabiliyordu.???
ERTESİ
GÜN YAŞADIĞIM ŞOK DAHA DA BÜYÜDÜ!
Yine
emekli nüfus memurunun gecekondu mahallesindeki evinin kapısındaydım. Dünkü
gerilimli saatlerden sonra bu sefer beni güleryüzle karşıladı. Belli ki
hazırlık yapmıştı. Hemen masaya geçtik ve anlatmaya başladı:
“Bugünkülere
hiç inanmayacaksın belki ama madem başladık anlatıp bitireyim. Amca kızına
bakalım:
SERPİL
BAHÇELİ: Salih; Saniye’den olma 1946 Osmaniye-Hasanbeyli’ye kayıtlı.
Serpil
hanım’ın yeri soy ismi nedir biliyor musun: FETTAHOĞLU!
Bu
FETTAHOĞLU ailesinde AKSAY VE ÇANGA soyadları önemli. Bak şimdi bu zincir bizi
nereye çıkaracak:
AYŞE
NEZİHE ÇANGA: Mustafa ve Fatma’dan olma, 1936 Adano-kozan nüfusuna kayıtlı.
Nezihe hanım’ın esas soy ismi ÇAMURDANOĞLU. Hatta sonra OĞLU kısmın
çıkartıyorlar sadece ÇAMURDAN kalıyor. Al bakalım sana bir kaç tane aynı kütüğe
kayıtlı ÇAMURDAN soy isimli kişi:
DERYA
ERİKE ÇAMURDANOĞLU: Mustafa Ökkeş ve Ayşe Aysel’den olma 1957 doğumlu.
Adana-kozan nüfusu.
ANİTA
Deniz ÇAMURDANOĞLU: Gürkaynak ve ERİKA’dan olma. 1959. yine Adana-Kozan.
AGNES
MARİA MAGDELENE ÇAMURDAN: FRANCOUİS JEAN PİERRE VE MARİE LOUİSSE CHARLOTTE
ADREA’dan olma, Adana-Kozan nüfusuna kayıtlı.
Selçuk
Emre ÇAMURDAN: Mehmet Cihan ve AGNES MARİE MADELEİNE’den olma 1985 doğumlu
Adana-Kozan nüfusuna kayıt ettirilmiş.”
Yine
beynim uyuşmuştu. Türçülük, Ülkücülüğün sembol isminin aile kökenindeki isimler
içimi ‘cız’ ettirmişti. Boğazıma bir yumruk tıkanmıştı sanki. Yutkunamıyordum.
İhtiyar adam anladı. Gözlüklerinin üstünden bana baktı ve ‘Bunlar daha ne ki
hele bir dinle’ dedi. Devam etti:
“Aynı
ailenin çocuklarının isimleri. Artık gizlenmeye bile gerek duymuyorlar:
SÜREYYA
ELSA MİLLER: SAMUEL BERT, Sakine Sema’dan olma. 1986, Adana-Kozan..
RİFAT
ORHAN ÇAMURDAN: Mehmet Cihan, AGNES MARİE MADELEİNE’nin çocuğu. Adana-Kozan
doğumlu 1980.
SELİNA
SAKİNE MİLLER: B una annesinin ismi de konmuş: SAMUEL BERT, Sakine Sema’dan
olma. 1992, Adana-Kozan.
SERPİL
FETTAHOĞLU’nun ailesindeki Öznur Hanım’a dikkatlice bakarsak bizi çok daha
ilginç bir noktaya götürecek.
ÖZNUR
FETTAHOĞLU: Mahmut nedim, Emine kızı, 1948, Osmaniye-Hasanbeyli.
Sonra
küçük bir kayıt değişikliğini iyi farketmek lazım:
ÖZNUR
FETTAHOĞLU: Mahmut nedim, Emine kızı, 1948, Osmaniye-Düziçi!!!
Neden
düziçi? Diye soracak olursan, şimdi söyleyeceğim isim bunun cevabı olacak
sanırım:
Düziçi
Nufus memurluundaki FETTAHOĞLU kayıtlarında Algan soy ismi kimsenin dikkatini
çekmez. BAHÇELİ’NİN annesinin yakın akrabası olan bu aileden bir isim yakında
yapılacak seçimlerin kaderini belirleyen bir isimdir desem şaşırırmısın…
Şaşır
o zaman bak bu kim?
TUFAN
ALGAN: Ahmet ve Sultan’dan olma, 1939 Osmaniye Düziçi Nüfus müdürlüğüne
kayıtlı.”
Bu
tam bir şoktu. Demek TUFAN ALGAN ile DEVLET BAHÇELİ akraba idi. Hem de hiç de
uzak olmayan akraba!
İhtiyar
durdu, gözlüğünü çıkarıp masaya koydu, elleriyle gözünü oğuşturup:
“Şimdi
söyle bakalım başka hangi ülkede, birisi siyasi parti lideri, diğeri Seçim
kurulu Başkanı olan iki akraba olabilir. Üstelik bunlardan biri, Yani TUFAN
ALGAN, akrabası BAHÇELİ’nin rakiplerini ekarte etti. RECEP TAYYİP ERDOĞAN VE
NECMETTİN ERBAKAN’IN seçim yasağı almasında akrabalık bağının hiç etkisi
olmadığını kim söyleyebilir. Üstelik karar bir oy fazlasıyla alınmışken ve o
fazlalık oy TUFAN ALGAN’a aitken!! Bu seçim dürüst ve namusludur denilebilir
mi?”
Artık
kafam karman çorman olmuştu. Duyduklarıma inanamıyordum. Allah’tan bunu kimse
bilmiyor diye sevindim ilk başta.b Ama bu dürüstçe bir davranış değildi. Hem
ailesindeki Ermeniler, Hıristiyanları bilmeyen biz Ülkücü Gençlik bu adamın
ardından nasıl hala gidebilirdik ki?
Yaşlı
adam devam etmek istedi:
“Biliyorsun
Devlet BAHÇELİ’nin annesi, ÖKKEŞ ALP KIRIKKANAT’IN HALASIDIR. Bunu dün sana
ayrıntılarıyla anlattım. Hadi şimdi KIRAKKANAT ailesine bir göz atalım.
SANEM
KIRIKKANAT: Remzi, İlkin’den olma, 1974, Osmaniye merkez kayıtlı.
Sanem
hanımı takip edelim:
SANEM
GEÇER: : Remzi, İlkin’den olma, 1974, Osmaniye Merkez kayıtlı.”
“Sus
artık, tek kelime duymak istemiyorum!!”
Bağırmıştım…
Yaşlı adam tedirgin oldu. Bir an için ona zarar verebileceğimi düşünmüş olacak
ki, sandalyeden kalkacakmış gibi doğruldu. Öyle bir niyetim olmadığını belli
ettim.
“Çok
sağolasın iki gündür anlattıklarında kafamdaki sisleri dağıttın” dedim emekli
memura.
Beni
kapıdan uğurlarken gülümseyerek:
“Tekrar
gel delikanlı. Bu sefer sana DEVLET BAHÇELİ’nin annesi ile AHMET NECDET
SEZER’İN karısı arasındaki ilginç zinciri anlatırım. Ermenilerin, Yadudi
halkaların bulunduğu zinciri. Kimbilir Belki SEMRA SEZER KÜRÜMOĞLU’nun Ermeni
olduğunu ispatlarım sana!”Yine ne saçmalıyordu bu adam, Cumhurbaşkanı’nın
karısı Ermeni miydi?
Dönüp
tekrar dinleyecektim ama liderimin yıkılan kişiliğinin enkazı altında ezilmişti
ruhum. Soruyorum şimdi size, Ermeni dölü bebek katili terörist başı Apo ile
Benim Liderim arasında nasıl bir zincir vardı ve ben ne yapmalıyım!!!
İYİCE
DÜŞÜNÜP ARAŞTIRALIM!!
saygılar!""
Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz!
MHP Milletvekili Ali Güngör ve Devlet Bahçeli
Arasındaki Aponun İdamı Kavgası
Alaeddin Yavuz
Yazi
alintidir
Not:
Bu yazıyı Cezmi Yurtsever çürütmek için kendi araştırmasını yapmış ve sitesinde
yayınlamıştır. İsteyen ona da başvurabilir.
|
Yollar sonra Meral Aksener adlı, Selsnik'e ataları sürülmüş Diyarbakır ERMENİ asilerinden olan bu kadın da Kripto Ermeni Türk Irkçısı olarak parti kurdu.
|
Alpaslan Türkeş'in Kıbrıs'taki SAKALLI ERMENİ ABLALARI 29 Nısan 2024'de Ekledim.