"Türkiye Türklerindir +40" Bloguna Hoş geldiniz!!!

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.
Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.
İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!
Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.
Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Hakkımda

Fotoğrafım
Balıkesir , Bandırma , Türkiye
KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER, BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI PLANLARA RAZI OLURLAR.Keykubat- ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ, ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ, ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR. VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE SAHİP,HER TÜRLÜ EMPERYALİZME KARŞI ÇIKIN!!! Keykubat

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Translate

Bu Blogda Ara

1 Haziran 2013 Cumartesi

AKP HALKA SAVAŞ AÇTI


AKP HALKA SAVAŞ AÇTI

İstanbul Taksim meydanını düzenleme bahanesi altında kamu binalarını ve arazilerini yabancılara peşkeş çeken, bunun için Topçu kışlasını yıkan, ağaçları söktüren, daha dün akşam saatlerinde yıkımı durduran mahkeme kararına dayanarak meydana gidip ağaçlara sarılarak ağaçların kesilmesine karşı mücadele veren, ellerinde taş bile olmayan, müzik çalıp halay çeken insanların üzerine polisi saldırtan AKP hükumeti yeryüzünde eşi az görülen bir zulme imza atmıştır.
Toma adlı su topu püskürten arazöz tarzı zırhlı araçlarla halkın üzerine aşırı tazyikli su fışkırtarak insanları dört beş metre uzağa top gibi döndürerek fırlatan, kafasının üstüne düşüren, eskiden üzerlerine ithal edildiği ülkenin adı, üretim tarihi v.b bilgileri barındıran etiketlerini de “Amerikan karşıtlığını körüklediği için sildirdiği menşei belirsiz gaz bombalarını” fırlattırıp halkını zehirlemiş, kendi halinde insanları devletine, polisine düşman ilan etmiştir.

 TOPÇU Kışlası yerine AVM (Alışveriş Merkezi) yapılacağını büyük şehir belediye başkanı Kadir Topbaş televizyon ekranlarından yalanlamışsa da gene AKP’nin yandaşı Bugün adlı haber kanalında gece haberlerinde inşaatı yürüten şirketin yetkilisi AVM inşaatını doğrulamıştır.


Mahkeme kararına rağmen kanunsuz emirlerle halkı kendi güvenlik ordusu olan Polis teşkilatı ile çatıştırarak düşman ettirmiştir.
Otuz yıldır polis teşkilatının büyük emeklerle yarattığı “halkının yanında yardımcı, sevilen, sempatik polis imajı” yerini 12 Eylül 1980 darbesi öncesinden daha kötü bir imaja terk ettiyse tek sorumlusu hükumet ve onun emir eri, kanunsuz emirlerini harfiyen uygulayan, hırslarını halkının üstünde tutan köle bürokratlarıdır.
Televizyon kanallarında olay futbol maçı anlatımını andırır biçimde ifadelerin kullanıldığı Polis-Halk savaşı tanımlamalarıyla dolmuştur.
Kadıköy'de toplanı Boğaz Köprüsünü geçen halk, Beşiktaş'ta coplanıp gazlanmıştır.

Bu ifadelerden birisi;
“-Polis … caddede gaz bombaları fırlatarak göstericilere karşı ilerlemektedir!”
-“Polisin üzerlerine gaz bombaları atmasına, araç sürmesine rağmen halk kaçmayarak direnmektedir”
Polis, otuz yıldır süren PKK eylemlerine bile bu şiddetle müdahale ettirilmemiştir.
Ellerinde bu ülkenin bayrağını taşıyan, devletin “T.C” olan adının değiştirilmesine karşı çıktıkları için orantısız güç kullanan polis saldırılarına maruz bırakılmıştır.
Amerika ve Avrupa birliğinin açık destekleriyle iktidar edilen AKP hükumetinin ülkemizin topraklarını, kamu kurum ve kuruluşlarını tek tek tabancılara satan siyasetlerine ellerinde bu devletin resmi bayraklarıyla “Tam Bağımsız Türkiye” diyen insanları tutuklanmış, hapislere tıkılmış, suçları hakkında iddianame bile hazırlanmadan yıllarca suçlarını bilmeden hapsedilmiştir.
 
   “Yargı bana engel oluyor, hükumetin uygulamalarını engelliyor” gibi bahanelerle yargı kurumlarının başlarına kendi yandaşlarını geçirmiş, yargıyı sadece hükumetin icraatlarını aklayan, başta başbakan olmak üzere siyasi yandaşlarını koruyan kurum haline getirmiştir.
Her gün çıkardığı sözde “uyum yasalarıyla” çalışan işçi ve memurların hak ve özgürlüklerini kırpmış, köleleştirmiştir. Emekçi, özgürlük düşmanı olduğunu kanıtlamıştır.
Ortaçağ köleciliğini özendiren yayınlar yaparak halkı karanlık ortaçağ şartlarında yaşamaya zorlamaktadır.
Kendi yaptıklarını eleştiren köşe yazarından internette eleştiren lise öğrencilere kadar herkesi tutuklatıp yargı önünde mahkûm ettirmiştir.
Avrupa Birliği uyum yasalarıyla olsun, çağdaş hukuk devleti gereği olmak amacıyla olsun geçmişte verilmiş bir hak olan toplantı ve gösteri yürüyüşleri yasalarını iptal etmiş, kendi aleyhinde olacak hiçbir basın açıklamasından mitinge, köşe yazısından görsel medya yayınına izin vermemiş, bütün basını etkisi altına almıştır.
 
Son 36 saattir İstanbul’dan Ankara’ya ve ardından bütün yurda yayılarak devam eden İstanbul’a destek eylemlerinde yüzlerce yaralı ve yoğun bakıma alınmış insanlar varken haber kanalları dahi yemek, moda, vahşi yaşam belgeselleri yayınlamaktadır. Bu hükumet korkusundan halkının hükumetçe sindirildiği baskılara gözlerini kapayan böyle bir basın örneği ilk kez yaşanmaktadır.
Halkına karşı körleşmiş, iktidarın kölesi olmuş böyle bir basın yakında her gün artan halk eylemleriyle bu hükumet gönderildikten sonra ne yapacaktır? Halkının yüzüne nasıl bakacaktır? Hiç düşünmez mi?
AKP yalaması Ciner grubuna bu gün de Show Tv grubunun peşkeş çekildiği haberlerini basından aldık. AKP tüm basını tekeline geçirmeyi hala sürdürürken bu ülkede basını hükumetten ihale almak için kullanan patronlar yarın halk tarafından linç edildiklerinde bunu karşılığını alacaklardır.
 
Taksimdeki yıkım faaliyetlerini durduran mahkeme kararına rağmen polise halka orantısız güç kullanma emrini veren başta başbakan, içişleri bakanı, İstanbul valisi, İstanbul emniyet müdürü ve sıralı alt grup bürokratları polise “Kanunsuz emir vermek ve uygulatmaktan, halkı devlete karşı kin ve nefret duygularına teşvik etmekten” yargılanacaklardır.
Hiçbir bürokratın ve kamu görevlisinin “yasalarla belirlenmiş görevlerinin dışına çıkmaya hakları yoktur.” Çıkmaları halinde idari olarak mesleklerinden men, adli olarak yasada belirtilen hapis cezalarını hak etmiş olmaktadırlar. Bunların sorulacağı günler yakındır. Eylemler bunu göstermektedir. Çünkü hiçbir emperyalist ülke, bir günde İstanbul gibi bir şehrin göklerini gaz bombalarının dumanlarıyla kaplatan, halkını sopaya çektiren, evlerinde gazdan oturama hale getiren, gecenin üçünde tencere tava çaldırarak sokaklara döken, zehirleyip, dövdürüp hastanelere dolduran “yıpranmış işbirlikçi siyasi iktidarlarını” o ülkenin halklarına karşı desteklemezler.
Dün akşam Amerika ve Avrupa Parlamentosu merkezli gelen açıklamalar bunu göstermektedir. Onlar başbakanın bu gün yaptığı tehditlerden korkacak yerli basın patronlarına benzemezler. Başbakan bu tehdit işine öyle alıştı ki artık kendini iktidarda tutan sahiplerini de tehdit eder hale geldi.
Bu durumu da onun fırıldaklığının son demini yaşamadığına işarettir.
Batının AKP’ye verdiği krediyi sonlandırmaması halinde yakın gelecekte bu ülkede batıya ait hiçbir şeyin kalmayacağını da hesaplaması gerekir.
CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bu gün Kadıköy mitingini iptal ederek Taksim’de direnen vatanseverlere destek kararı almıştır. Kutlarım.
Halka gaz maskesi dağıtan Harbiye Askeri Müzesi komutanına ve askerlerine de teşekkür ederim. Bu komutanın “halkı koruyan tutumu yüzünden” yakında en uygun olarak “Hakkâri taraflarına sürgün yiyeceğini” garanti ederim.
Ayrıca gecenin geç saatlerinde Tarlabaşı mevkiinde bazı araçların yakıldığı haberleri çıkartıldı. Bunun AKP hükumetinin emriyle, halkın haklı eylemini “terör eylemi” olarak göstermek için derin devlet güçlerine yaptırıldığını düşünüyor ve inanıyorum.
Derin devlet-M.İ.T- Polis İstihbaratı-Askeri İstihbarat-PKK işbirliği çerçevesinde bu eylemler gerçekleştirilmiş olabilir ki öyledir.
Çünkü halkın haklı eylemi karalanmazsa hükumetin bunca rezillik karşısında artık istifadan başka şansı yoktur!
 
Komşumuz Bulgaristan’da dört, beş ay önce, bir mitingde “polisin halka orantısız güç kullanması yüzünden”  mevcut hükumet, “Polisinin halkına şiddet uyguladığı bir ülkenin başbakanı olamam!” diyerek istifa etmiş seçi kararı almıştır.
Bizimkilerin ise yüzlerine tükürsen “Ya Rab Şükür daha yok mu?” yüzsüzlüklerinin kendilerini rahatsız etmemesine, hatta “uyanıklık olarak saymalarına” rağmen, bu aşağılık halleri, sıradan bir insanın bile onurunu rencide etmektedir.
Böyle kazanılan bir gücü, zenginliği, iktidarı istemem ben! İsteyeni de devletimin başında “temsilcim” olarak göremem!
Son 36 saattir süren direnişlerde yaralanan, hastanelere düşen, her türlü sıhhi rahatsızlık geçirenlere acil şifalar diliyor, her şeye rağmen uykusuz, aç, sırılsıklam ıslanmış, solunum rahatsızlıkları çekerek, polis copları yiyerek direnenlere de selam olsun!

Yazacak o kadar şey var ki ama gereksiz uzatmanın faydası yoktur. İstenilen dile getirilmiştir. Yazımı, “Bir zamanlar bir yar vardı bakmaz oldu yüzüme…” diye devam eden eski bir halk türküsünün tarafımdan uyarlanmış dörtlüğüyle devam ediyorum.

Bir zamanlar Tayyip vardı,
Umut idi ülkeme,
Başkasına bel bağlamış,
Düşman oldu millete!

Dönme bana ey hain,
Amerika’dır yerin,
Git görünme gözüme,
Valla seni ezerim!

Halkının üzerine güvenlik güçlerini bu derece, insafsızca saldırtan hiçbir iktidar o halkın hizmetçisi olamaz!
O ülkede adalet ve demokrasiden bahsedilemez.  O iktidara bel bağlayan güçler de zarar ederler!

Başta halkına savaş açan “eşbaşbakan”, yandaşları ve ailesinin sokaklara çıkamayacakları, Filipinli Ferdinand Marcos gibi sahiplerinin kucaklarına kaçacakları, sahiplerinin de “Halkını soyan siyasilerin mallarına el koyma yasası” gereğince gizli hesaplarına el koyacakları ve kıçlarına tekmeyi basacakları günler yakındır!

Parasına ABD el koyduğu için gurbette züğürt olan F.Marcos
Her hainin, işbirlikçinin bir son kullanma tarihi vardır. Bunların da o tarihleri gelmiştir.

Ellerinde hiç bir şey olmayan ve sadece polisin karşısında dikilen insanların masum bir şekilde başlattıkları Gezi Parkı ve Topçu kışlası yıkımı ve yerine AVM inşaatı protestosuna katılanları "şiddet ve aşırı güç" kullanarak darp, taciz, hastanelik eden AKP hükumetinin "yıldırma siyaseti" geri tepmiş, ülke çağında yayılan bir halk hareketine dönüşmüştür.
Bu da AKP ve ona bel bağlayanların ümitlerini boşa çıkarmıştır.

Artık RE.T.E Masonu Tayyip "Sopayla da iş yapamaz!"

Halkını arkasına alacağı ve Ortadoğu’yu ABD-AB koalisyon sömürgeci güçlerine teslim edeceği umulan AKP umulanın aksine her yaptığı ile önce Türkiye sonra da bölge halklarını karşısına almıştır.

Bu da başarısızlıklarının son örneğidir.

Def ol Tayyip def ol def ol!
Al tayfanı def ol def ol!

Takdir okuyanındır!

BABAMI DA TOPRAĞA VERDİM!

15 Şubat 2013 günü kızımı toprağa vermemin acısını henüz sindiremeden, iki yıldır alzheimer tedavisi gören babam 05.6.2013 günü sabah saatlerinde vefat etmiştir.
15 gündür babamın ölümü ve ardından yapılması gerekenlerle meşgul olduğumdan piyasadan kaybolmak zorunda kaldım!



 Ölümler başladığı zaman art arda geliyor.
Kızımın ölümünün ardından geçen yaklaşık beş ayın sonunda babamı da ebediyete uğrladık ve kızımı toprağa ellerime verdiğim gibi babamı da ellerimemezarına yerleştirdim.

Toprağın bol olsun baba!


 BİR YASTIKTA YETMİŞ YIL!


Evlendikleri zaman babamın 16, annemin yaşı ise 15'miş. Babam 86 yaşında 05.6.2013 günü vefat ettiğinde evliliklerinin 70'nci yılındaydılar.
Şimdi annem eşinin özlemini çekmeye şimdiden başladı ve kavuşacağı günleri saymaya başladı!



Alaeddin Yavuz
keykubat /adilyargic/ adilyargicc

 

16 Mayıs 2013 Perşembe

MUTLU BİR EVLİLİĞİN ANAYASASI


MUTLU BİR EVLİLİĞİN ANAYASASI

Ben, biri beş yıl diğeri 20 yıl süren iki evlilik, 25 yıllık deneyim süresince bile evliliğin istediğim gibisini kuramadım. Mutlu bir yuvayı bari birileri kursun veya bizim tecrübelerimizi de değerlendirerek bir yerlerden başlasın diye düşüncelerimi, tespitlerimi yazayım dedim ve yazdım. 

Bu yüzden ilk cümleden itibaren bana “salak” diyenlerin olabileceğini düşünüyorum.

Bu gibi konuları biz dâhil, doğulu toplumlar paylaşmadıkları için aile hekimlerimiz bu paylaşımı yapabilen batılı toplumlarda yapılmış paylaşım sonuçlarını alarak bize bu bilgileri verdiklerinde bizim bünyemize uymadığından ilgi görmemektedir. Sorulduğunda hepimiz kendi toplumumuzun mazideki gibi yeryüzünde sözü geçen toplum olmasını isteriz. 


Her tarafımızdan muhtelif milliyetçilikler, vatanseverlik, yardımseverlik akmaktaysa da toplumu toplum yapan kültür paylaşımını ihmal ettiğimiz için yabancıların elbiseleri de bize uymadığından sömürge toplum olmaktan da kurtulamıyoruz.  Toplumumuzda birilerine derdinizi açtığınızda sadece sizi “enayi” terine koyarlar. Çünkü onlar “saklarlar!”. Bizde buna “kurnazlık” denilir. Bu salaklığı kimseye bırakmayan bir kurnazlıktır.
Oysa batılılar, bu salaklığı çok yaparlar, yazarlar, çizerler, ölçerler, tartışırlar ve paylaşırlar. Böylece daha az hata yapan insanların oluşturduğu toplumu kurmuş olurlar. Söylediklerine, ürettiklerine güvenilen toplum olmalarının arkasında bu paylaşımları vardır.

Toplumumuzu bir basamak yukarı taşıyabilmek için böyle ailevi konuların da halkımızın eli kalem tutanlarınca tespit edilerek bilim insanlarımıza katkıda bulunmaları gerekmektedir. Bu nedenle başkalarına olumlu örnek olabilmek için bu yazımın önemi olduğunu düşünüyorum.
Hem şahsımın, hem polisliğimin verdiği tecrübeleri de ekleyerek, sosyalden özele doğru maddeleri sıraladım. Bence olsa olsa bu kadar olur. :))

Meraklısı buyursun;

TEMEL İLKELER;
 
A-MUTLU BİR YUVA, İLK KEZ EVLENİRKEN KURULUR. ÇİFTLER BİRBİRLERİNİN ARTILARINI VE EKSİLERİNİ AÇIKÇA ORTAYA KOYMALI, TARTIŞMALI VE ÖYLE KABUL ETMELİDİRLER. EVLİLİKLERİ BOYUNCA DA BUNA SADIK KALMALIDIRLAR. EKSİLERİNİ SORUN ETMEKTEN KAÇINMALIDIRLAR.
İLK EVLİLİKTE YAPILAN YANLIŞ ÖMÜR BOYU SÜRER. BOŞANMADAN SONRA GERÇEKLEŞECEK EVLİLİKLER DE İLK EVLİLİĞİN YANLIŞLARI ÜZERİNE KURULACAĞINDAN MUTLULUK ASLA YAŞANAMAYACAKTIR. EN İYİ OLASILIKLA “EH BUNUNLA İDARE EDELİM” TARZINA RAZI OLUNABİLİR.

B-EVLİLİKTE AMAÇ, AZA KANAAT EDEN, KARŞILIKLI SEVGİ VE HOŞ GÖRÜYÜ HEDEFLEYEN MUTLU BİRLİKTELİK OLMALIDIR. AKSİ HALDE İSTANBUL’DAN BURSA’YA GİTMEK İSTEYEN BİRİSİNİN İZMİT’E KADAR DOĞRU GİDİP YANLIŞLIKLA ADAPAZARI, ESKİŞEHİR, BİLECİK, ANKARA YOLLARINA SAPARAK KAYBOLMASINA BENZER BİR YAŞAM ÖMÜR BOYU SİZİ YAKACAKTIR. YA DA BURSA’YI BULUNCAYA KADAR EPEY BİR YOL KAT ETMENİZ GEREKECEKTİR.

C-EVLİLİK ADAYLARININ BAĞIMSIZ KARAR VEREBİLME YETENEKLERİNE SAHİP OLMALARI VE KENDİ EKONOMİK BAĞIMSIZLIKLARINI KAZANMIŞ OLMALARI ESASTIR. PARAYLA SAADET OLMAZ AMA PARASIZ DA OLMAZ!

D-KİMSE KENDİSİNİ OLDUĞUNDAN FARKLI GÖSTEREREK DİĞERİNE KAKALAMA DERDİNE DÜŞMEMELİDİR. BU YANLIŞ TAVIR KURULACAK YUVAYI YIKACAK KADAR TEHLİKELİDİR. ÇOCUKLARIN KESİN RUHSAL SORUNLU OLMASINA SEBEP OLUR. KARŞILIKLI AÇIKLIK, GÜVENİ SAĞLAR VE MUTLU BİR BİRLİKTELİĞİN DE TEMELİDİR.

E-SİNSİ HESAPLAR, YALAN DOLAN, HİLE ÜZERİNE EVLİLİK KURMAK EN AŞAĞILIK İŞTİR. KİMSEYE YARAR GETİRMEZ. SADECE EVLİLİK KURUMUNA GÜVENEN MASUM TARAFIN YAŞAMINI, DOĞACAK ÇOCUĞU VE AİLESİNİ PERİŞAN EDER. İNSANLARA GÜVENİNİ SARSAR. BUNU YAPMAYA KİMSENİN HAKKI YOKTUR. DOĞRU SÖYLE DOĞRU ÇIKSIN CANIN İLKESİNDEN ŞAŞMAYINIZ! YAPANIN DA YANINA BIRAKMAZLAR. 

Şimdi diğer yaşamsal ilkeler;
Bir yastıkta kocamak herkesin harcı değildir.

1-Ülkemizde özellikle doğu ve güneydoğu bölgesinde çok, orta ve batı Anadolu’da daha az yaygın olan yakın akraba evlilikleri sakat doğumlara yol açtığından kesinlikle tercih edilmemelidir. Hatta kan uyumu varsa bu evlilikler de aynı gerekçe ile tercih edilmemelidir. Zira sakatlık en ağır yıkımı doğan çocukta sonra anne ve babasında ve sırasıyla aile yakınlarında yıkım yapar. Devlet açısından da istihdam sorununa sebep olur. Bu evliliklerin yaygın olması yüzünden devlet siyasi hesapları uğruna çok çocuk yapmayı teşvik etmemelidir.

2-Cahil, kişiliği gelişmemiş, kendisine güveni olmayan, işsiz, sefil, sakat, alil ve aciz insanlar ve çocuklar evliliğe teşvik edilmemelidir. Çocuklar ne şekilde olursa olsun engellenmelidir. Topluma kendileri yük olan bu insanların yeni yükler üretmeleri engellenmelidir.

3-Görücü usulü, etnik veya dini kökenlerden doğan töre evliliklerinin engellenmeleri her ne kadar zor olsa da yasaklanmalıdır. İnsanlar bunları tercih etmeyerek devlete ve en başta kendilerine yardımcı olmalıdırlar.

4-Çiftlerin işleri, gelirleri arasında uyum olmalıdır. Farklı iş ve gelir düzeylerindeki evlilikler beklenmedik nedenlerle sonu ölüme varan kötü olaylarla sonuçlanabilmektedir.

5-Mümkünse evlenecek çiftlerin en az altı ay birbirlerini tanıyabilmeleri sağlanmalıdır. Karşılıklı istek oluşmamışsa evliliğin hüsranla biteceği bilinmelidir. Zorla güzellik olmaz.

6-İlk evlilikte her ne kadar karşılıklı hoşgörüye dayalı kabuller yaşanmaktaysa da bekâret şarttır. Cinsel yaşam da kadın için de bir ihtiyaç olduğundan bekâretin erkeğin başına kakılması gereken bir özelliği yoktur. Kadının bakire olması onun eşinden doğacak çocuğa analık etmek üzerine kurulacak olan evliliğe uygun olduğunu göstermekten başka işe yaramaz. Bu toplumda kural budur.

7-Kadın evlenirken başkasından hamile kalarak erkeği aldatarak eve hediyeli (!) gelmemelidir. Hiçbir erkek başkasından olmuş çocuğa “evladım” demek zorunda bırakılarak cezalandırılmayı hak etmez. Sonradan boşanmaya veya cinayete sebep olabilecek böyle sinsiliklerle bir erkeğin hayatı perişan edilemez.

8-Evlilik törenleri ve sonrası yaşam, ailelerin gösteriş arenası değildir. Çiftlerin veya ailelerinin gereksiz borçlanmasına sebep olur. Bu da kurulan yeni ailenin erken çökmesiyle, karşılıklı düşmanlıkların doğmasıyla sonuçlanabilir. Âlemin evine eşya alınmaz, kiralık eve pahalı eşya almak sadece salaklıktır. Genç evlilerin kendi tecrübeleri ile kendi kişiliklerini kurmalarına fırsat tanınmalıdır. Aksi halde o aileden bir hayır gelmez.

9-Çalışan çiftler iş yaşamının getireceği zorlukların bilincinde olmalıdır ve bu zorlukları taşıyabileceklerine emin olduktan sonra evlenmelidirler. Aileleri de zorlamada bulunmamalıdır.

10-Evlilik öncesi çiftler birbirlerine açık olarak geçmişlerini anlatmalıdırlar. Sonradan ortaya çıkacak gerçeklerin yaratacağı yıkıma böylece engel olunabilir. Evlilik, özellikle kadının kirli mazisini örtmek için kullanacağı bir örtü değildir. Ortaya çıktığında çok ağır şiddetin sebebi olabilir. Kadın veya erkek kirli mazilerini evlilikle örtmeyi asla düşünmemelidirler. Aksi halde kendilerinden başka doğacak çocuklarına da bu pislikleri bulaşacağından mutsuz, intihara veya suça meyilli yeni sorunlu insanlar üretmiş olurlar.

11-Uzaktan kumandalı evlilikler engellenmelidir. Kadın veya erkek veya ikisinde de “kendine güvensizlik yoğunluğu” varsa, kararsız, aile içi, çevresi ya da başkalarının destekleri olmadan karar alamıyorlarsa, bedenen sağlıklı olsalar da “evden bir boğaz eksilsin, ne yaparlarsa yapsınlar” ya da “evlenince düzelirler” mantığıyla evlenmeleri engellenmelidir. Bu evlilikler hem kendileri, aileleri ve toplum için de büyük sorunlara gebe olacaktır. Aksi halde ülke psikopatlar ülkesine dönecektir.

12-Evlilik, mal, şöhret, kariyer gibi hırslara kurban edilemeyecek kadar kutsaldır. Bu değerler için evlenenler kendilerini değerleri için kurban etmiş olacaklardır.

13-Başkasında gönlü olduğu halde çaresizlik karşısında evlenerek mutsuz aile kurmayı garantileyen taraf, bu durumu ortaya çıktığında hukuken de ağır şekilde cezalandırılmalıdır. Böyle birini evliliğe zorlamak ta aynı şekilde cezalandırılmalıdır. Aksi halde bu evlilik kendisi sorun olmakla kalmayıp büyük sorunlara gebe olacaktır.

14- En büyük aşk evliliklerinin on beş gün ile altı ayda bittiğine toplum her gün tanık olmaktadır. Dışarıdan birbirine çekici gelen çift âşık olup evlendiklerinde, evliliğin getirdiği birliktelik, çiftlerin bilmedikleri yönlerini ortaya çıkardığında bu aşkların nefrete dönüştüğünden aşk kısa sürede bitebilmektedir. Çiftlerin arasındaki uyum yerleştiğinde, aralarındaki olası şüphelerden kurtulduktan sonra çiftlerin çocuk yapmaya karar vermeleri ve bunun gününü dahi kendilerinin kararlaştırılmasına önem verilmelidir. Aksi halde evlilikleri en fazla üç-beş yıl içinde boşanmayla sonuçlanacaktır. En iyi halde çocuğa dayalı bir mantık evliliğine dönüşerek ebedi işkence halini alacaktır.

15-Koca ve çocuk, kadının hayat sigortası değildir. Ülkemizde dini kökenli gelenekler yüzünden ev kadınlığı teşvik edildiğinden, “bekâretini verdiği adamdan boşanma halinde mal ve nafaka alabilmek” amacıyla “ilk geceden hamilelik” kız tarafınca teşvik edilmektedir. Yaygın olan bu gelenek parçalanmış aile çocuklarının sayılarının artmasına yaramaktadır. En büyük acıyı da çocuk yaşamaktadır. Çocuk olmadan boşanma halinde olayın tek mağduru kadın iken buna günahsız bir çocuğu eklemek o çocuğa yapılabilecek en büyük kötülüktür. Erkeğin de baba olmaya karar verme hakkı vardır. Bu hak hiçbir şekilde elinden alınamaz. Alınan erkeğin kadına her türlü şiddet vs. uygulaması doğaldır.

16-Çiftlerden birisi çoğunlukla kadının gizlice evin parasını ailesine, yakınlarına veya gizli sevgililerine aktarma olayı çok sık yaşanan bir haldir. Erkeklerin de evinin ihtiyaçlarını ihmal edip dışarıda harcamasına da sıklıkla rastlanılmaktadır. Böyle aşağılık davranışları yapan bir kadın veya erkek bağışlanamaz. Böyle hallerde ortaya çıkacak şiddetten kimse şikâyet etmemelidir.

17-Eşler, birbirlerinden emin olduktan, kendi başlarına borçlarını düzene soktuktan sonra çocuk yapmaya karar verilmelidir. Aileler çocuklarının evliliklerinde aldıkları kararlarda onlara saygılı olmalı, kişiliklerinin gelişimlerinin böyle olacağını anlamalıdırlar.

18-Eşler arasında sır olmamalı, “ben konuşmayı sevmiyorum” gibi bahanelerle içine kapanarak eşini yalnız bırakan taraf kesinlikle kötüdür. Eşler birbirleri ile daima açık olmalıdır. Sonu boşanma olacaksa da eşler gizlerini paylaşarak çözüm üretmelidirler. Aile içinde eşten ayrı gizlilik, kendi aile fertleri, arkadaşları ile bir odaya kapanıp gizli kapaklı konuşmalar güveni sarsar, yuvayı çökertir.

19-Birbirlerine rahatsız edici şekilde hitap kesinlikle olmamalıdır. Saygılı hitabet her güzelliğin başıdır. Tatlı dil yılanı deliğinden çıkartır. Buraya kadar sayılanlara aklıyla çözüm bulmuş bir çiftin de başka şekilde davranması zaten beklenemez.

20-Çiftler toplumun temelinin aile olduğunu bu yüzden en kutsal kurumu kurduklarının bilincinde olmalıdırlar. Kendilerine en azından bu nedenle saygı duyabilmelidirler.

21-Çiftlerin evlerine geliş gidiş saatleri olmalıdır. Eşin biri diğerinin ne zaman gelip gideceği hakkında kesin bilgi sahibi olmalıdır. Buna uyulmalıdır.

22-İleride doğacak huzursuzluklar yüzünden “nikâh altındayken ihanete” teşebbüs edilmemelidir. Geçimsizlik varsa çözülmelidir. Çözülemiyorsa boşanılmalıdır. Ancak bunlar çocuk olmadan önce kararlaştırılmalıdır. Ebeveynin salaklıklarını masum bir çocuğun taşıması akli değildir. Hiçbir çocuk anne babasına doğmak için dilekçe yazmamıştır. Çocuk varsa, mümkünse evlilik sürdürülmelidir.

23-Her ne kadar iğrenç bir durum olsa da yaşamın gerçeklerinden biri olan tecavüz gibi olaylardan doğan hamileliklerde doğum beklenmemelidir. Çocuk bir şekilde aldırılmalı veya düşürülmelidir. Ülkemizdeki mevcut yasalar nedeniyle buna engel olunamamış, çocuk doğurulmuşsa, posta ücretinin “teslimde ödemeli ve iadesiz taahhütlü” olarak başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile eski Sağlık Bakanı Recep Akdağ’a postalanması cihetine gidilmelidir. Çünkü bu yasayı siyasi çıkarları uğruna çıkartan onlardır.

24-Evlilikten sonra hilesi, hurdası meydana çıkan taraf medenice hiçbir hak talep etmeden çekip gitmelidir.

25-Herkes ağzından çıkan lafın nereye gideceğini hesap ederek söylemelidir. Davranışları ve sözleri ile eşinin lafını esirgemeden sarf etmesine neden olunduğunda bunun arkası gelmez. O aileden de hayır gelmez. Erkek gibi “kahvehane kültürü” de denilen toplum terbiyesi alması, geleneklerimiz gereği mümkün olmayan kadınlarımızın kendilerine güvensizlikleri, aile fertlerine bağlılıkları yüzünden uzaktan kumandalı olmaları, evin içini dışarı açmaları, şüphecilikleri, yukarıda sayılan eksiklikleri yapmaları ve bunu yalanlamaları yüzünden sayısız yuvaların içinde gece gündüz ateşler yanmakta, kendileri, çocukları ruh hastaları haline dönüşmektedir.

26-Kadınların en çok şikâyet ettikleri “aile içi şiddetin” temelinde bu olaylar yatmaktadır. Bu yüzden yetişmesinden kaynaklanan kusurlarından ekonomik bağımsızlığının olmamasına kadar birçok neden de dâhil olmak üzere, şiddete maruz kalan kadınlara da toplum hoş bakmamaktadır.

27- Bu yazıda daha çok “kadın kusurlu” olarak gösterilmişse de ne yazık ki bu toplumsal bir gerçektir. Yeryüzünde her toplumda da yaşanmaktadır. Çocukların ilk öğretmeni annelerdir. Annelerini yani kadınlarını eğitmeyen, iş hayatına katmayan bir toplumun erkekleri de beyinlerini annelerinin beyinlerine göre geliştirebildiklerinden bizim “aile modellerimiz” böyle “arızalı tipler” olmaktadır.

Bu yazımı, yazının başında açıkladığım gibi özleyip de kuramadığım, ama mutlu bir aile kurmak isteyen birilerine faydalı olacağını umarak yazdım. 

Çünkü kim;
- “Ben gerçekten kusursuz, mükemmel, huzurlu bir aileye sahibim, çok mutluyum!” diyorsa biliniz ki yalancıdır. Her ailenin gizli saklı sırları muhakkak vardır. Büyük çoğunluğu evlerindeki hasırlarının altında nelerin gizli olduğunu kendileri bile hatırlamak istememektedirler.

Barlar, pavyonlar ve sokaklarda satılan genç kız, erkek ve kadınlar, madde bağımlılarının tedavi edildiği sağlık kurumlarında şifa umanlar, ceza ve tutukevlerinde gün dolduran kendilerine “kader mahkûmları” diyenler, hırsızlar, gaspçılar, ırz düşmanları, devleti milleti satanlar, soyanlar, katiller, din bezirgânları, dolandırıcılar, sekreterlerinin kocalarına avanta vermemek için zinayı suç olmaktan çıkartan hükumet üyeleri ve milletvekilleri, tefeciler, savaş ve terör tüccarları kimlerin evlatlarıdır?

Karakollar, adliye koridorları, avukatlık büroları, gazete manşetleri, televizyonların haber başlıkları, hep bu “sahte mükemmellerle” doludur.

Çünkü toplumumuzda henüz bu “mutlu, huzurlu model insan” yetişmemiştir. Yeryüzünde de öyledir.
Sokağa çıktığınızda insanların yüzlerine bakınız. Kaç kişi gülümsüyor, karşılıksız, gözleri parlayarak, insan sevgisiyle size yaklaşıp selam veriyor?

Hiç kimse!

Bu yüzden suratına bakıp insan sandığınız ama ne olduklarını bilmediğiniz insanların sözleri, görünümleri, yaşamları karşısında kendinizi aşağılamaktan uzak durunuz. Kendinize saygı duyunuz, başarılarınızla pekiştiriniz. Atatürk’ün, “Başarı başaracağım diyenindir!” ve “Türk, öğün çalış, güven” dediği gibi başarılarınızla övününüz. Kendinize saygınız oldukça başarmak, başardıkça mutlu olmak için ümidiniz var demektir.

Herkesin hakkı olan mutlu bir yuva kurması ve ömür boyu sürdürmesini dilerim. Belki biri kurar mı kurar da bu yazı da sebep olursa benden mutlusu olamaz. 

Takdir okuyanındır.

Alaeddin Yavuz
keykubat /adilyargic/ adilyargicc



Bu yazımda öne çıkardığım konular, bir hafta önce (13-14 Haz.2013) Yusuf Kavaklı Hoca'nın malum kanalında da aynı mantıkla işlenmiştir. Diğer din adamlarının da bu konulara vurgu yapmalarında yarar vardır. Takdir okuyanındır.


6 Mayıs 2013 Pazartesi

ZEYTİNYAĞLI SEVERİM AMAN


Zeytin Yağlı Severim Aman


Menderes, Özal, Erdoğan Emperyalizmin üç atlı kölesi
14 Mayıs 1950 seçimleriyle  iktidar olan Osmanlı'nın ve cumhuriyetin yıkıcı isyanlarını çıkartan Şemsi, Yakubi, Yezidi Kürt, Süryani Arap isyancılar devletin başına Osmanlı'nın tasfiyesini yapan Nemrut Mustafa Paşa ve işbirlikçilerinin devamı olarak geçirilmişlerdir.

Adnan Menderes
İlk işleri de iktidar borçlarını ödemek için hiç sorunumuz olmayan Kore'ye asker göndererek sayıları hala açıklanmayan vatan evlatlarını kırdırmak, "Haçlıların köleleri" olarak yok yere ölmelerine neden olmak oldu.
Öte yandan kurtuluş savaşımızda bize askeri, mühimmat ve siyasi destekler yanında ülkemize demirçelik fabrikalarının da kurulmasına ve aklıma gelmediğinden sayamadığm nice yardımları yapan SSCB ile de yok yere ilişkilerimizin gerilmesine sebep olmuşlardır.

Dünyanın en büyük mısır üreticisi olan ABD'nin mısırdan elde ettiği fabrikasyon sıvı ve margarin (Vita yağları) gibi yağlarına pazar olmamızı da temin edebilmek için bölgemizde binlerce yıldır yenilen, hem Tevrat, hem İncil hem de Kur'an'da (Tin Suresi 95:1 ayeti "Andolsun Tine ve zeytuna!" yani "İncir ve Zeytin'e yemin olsun ki!" ayetiyle başlar, bir çok ayette zeytinin ilahiliği anlatılır.

Sabiler ve Yunanlı komşularımız yeni doğan çocuklarını zeytin yağıyla ovarak vaftiz ederler.
Zeytinin bu kadar kutsallığı ve kullanışlılığ hem dinen hem de el ve ayaklardaki mantarlardan, cilt tahrişlerine kadar bir çok hastalıkta da sürüldüğünde hızlı hücre yenilediğinden şifasının kısa sürede görülmesine de rağmen zeytin uydurma bir türkü ile tarih boyunca verdiği hizmetlere nankörkük edilerek kötülenmiştir.

Yetmezmiş gibi Ege ve Marmara bölgesinde 3.000.000 zeytin ağacı köklenerek araziler yabancı madencilere bilmem haçlılara, kâfirlere açılır.

İ
Turgut Özal
şte Haçlıların 1200 yıllık köleleri olan Müslüman ve Türk takiyesi yapan Süryani, Yahudi Arapları, Yezidi Kürtleri, Yahudi Tatarlarının iktidarı olan Kırım Yahudi Tatarı Adnan Menderes'in Demokrat Partisi (asla demokrat değildir aksine diktatördür), Dersim Çemişkezek Süryanisi Turgut Özal'ın Ana Vatan Partisi (PKK'yı kurmuşlardır) ve Enver paşadan korkuya Gürcistan'a 1915'te sığınan ve Batum'a yerleştirilince "kurdukları kasabaya "Bagata=İsyancı" adını vermiş, Süryani isyancıların soyu, Osmanlı teslim olunca da Rize'ye yerleşmiş, aldığı emirle günümüz PKK militanları gibi Adana'da Fransız üniforması giyerek Türk askerlerine kurşun sıkan Suriye'den İngilizlerin geri  getirip yerleştirdikleri Ermenilere yardım ederken helal süt emmiş bir vatan evladı tarafından öldürülen Süryani dedenin torunu 'Recep Tayyip Erdoğan'ın Adalet ve Kalkınma Partisi hep bu "teslimiyetçi, takiyeci vatan hainlerinin soylarıdır.

Tayyip Erdoğan'ın yazılarımdan sonra internetten kaldırttığı "Adana'da zalim bir vali varmış. Haksızlığa dayanamayan dedem ona karşı savaşırken vurulmuş" dediği dedesi işte bu dededir.
İşte kendilerini "Önemli olan boy değil soydur!" diye üstün gören, memleketi satan, Müslüman maskeli namaz kılan, yalanı, hileyi kendini gizlemeyi dinlerinin temeli sayan Hazreti Yahya Hıristiyanlarına Süryani  demekteyiz.

Recep Tayyip Ersatan/Erdoğan

İşte bunlar bu hainlerdir. Akıl hocaları Masonlar ve Vatikan ile işbirliği ile yüceltilmiş Müslüman maskeli Said-i Kürdi Deliüzzaman Menderes ile, Fethullah Gülen de Recep Tayyip Ersatan şey Erdoğan ile ikitdara getirilmişlerdir.

Ben de o türküyü olması gerektiği gibi yazdım.
Çünkü bunlar neyi "doğru" diye öğretirlerse siz tersini yaparsanız o zaman önünüzü görebilirsiniz.
Tabi şaşırtmacalar dikkat edecek kadar da uyanık olun:))
 

Şimdi "asi türküme" geçelim.
Hece ve kafiye konusunda hiç bir sorunu yoktur. Menders'ten günümüze ihanet sırlaması yapar.
Eserin bazı yerleri kendine has bırakılmış olmakla birlikte tümü bana aittir.
Hiç bir yerde yayınlanmamıştır.

Zeytinyağlı Severim Aman

Zeytinyağlı severim aman
Basma da fistan giyerim aman (2 kez tekrar)
Senin gibi haine
Ben devletlim diyemem aman(2 kez tekrar)

Kaldım duman içi dağlarda
Müslüman bildiğim haçlılarla
İngiliz uşağı,asrının Deliüzzamanı Bitlis'li Said-i Kürdi Süryanisi
Kaldım duman içi dağlarda
Müslüman Sait haçlılarla

Asmadan üzüm aldım
Sandıkta Adnan baktım(2 kez tekrar)
Kovun gitsin haini
Atamdan izin aldım(2 kez tekrar)

Kaldım duman içi dağlarda
Müslüman Adnan haçlılarla
Kaldım duman içi dağlarda
Müslüman Özal haçlılarla


Erdoğan'ın azması
Ah memleketi satması (2 kez tekrar)
Ben ülkemden Ayrılmam
Git emperyalist bozması (2 kez tekrar)

Kaldım duman içi dağlarda
Müslüman Tayyip haçlılarla
Kaldım duman içi dağlarda
Müslüman Fetoş haçlılarla
Alaeddin Yavuz
Emekli Polisi Memuru
Keykubat, adilyargıc bloglarının yazarı.

Alaeddin Yavuz
keykubat /adilyargic/ adilyargicc 

Uydurma efsaneli, işbirlikçi, teslimiyetçi Türkünün aslı;

Zeytin Yağlı Yiyemem Aman


Zeytinyağlı yiyemem aman,
Basma da fistan giyemem aman,
Senin gibi cahile,
Ben efendim diyemem aman.
Kaldım duman içi dağlarda, 
Sevgili yârim nerelerde.
 Kara üzüm asması,
Yeşil olur yazması,
Ben yârimden ayrılmam,
Kara yazı yazması,

Kaldım duman içi dağlarda, 
Sevgili yârim nerelerde.

Asmadan üzüm aldım,
Sapını uzun aldım,
Verin benim yârimi,
Annemden izin aldım. 

Kaldım duman içi dağlarda, 
Sevgili yârim nerelerde.

Hepsi aynı tayfadır!