AKP HALKA SAVAŞ AÇTI
İstanbul Taksim meydanını düzenleme bahanesi altında kamu
binalarını ve arazilerini yabancılara peşkeş çeken, bunun için Topçu kışlasını
yıkan, ağaçları söktüren, daha dün akşam saatlerinde yıkımı durduran mahkeme
kararına dayanarak meydana gidip ağaçlara sarılarak ağaçların kesilmesine karşı
mücadele veren, ellerinde taş bile olmayan, müzik çalıp halay çeken insanların
üzerine polisi saldırtan AKP hükumeti yeryüzünde eşi az görülen bir zulme imza
atmıştır.
Toma adlı su topu püskürten arazöz tarzı zırhlı araçlarla
halkın üzerine aşırı tazyikli su fışkırtarak insanları dört beş metre uzağa top
gibi döndürerek fırlatan, kafasının üstüne düşüren, eskiden üzerlerine ithal
edildiği ülkenin adı, üretim tarihi v.b bilgileri barındıran etiketlerini de “Amerikan
karşıtlığını körüklediği için sildirdiği menşei belirsiz gaz bombalarını”
fırlattırıp halkını zehirlemiş, kendi halinde insanları devletine, polisine düşman
ilan etmiştir.
TOPÇU Kışlası yerine AVM (Alışveriş Merkezi) yapılacağını
büyük şehir belediye başkanı Kadir Topbaş televizyon ekranlarından yalanlamışsa
da gene AKP’nin yandaşı Bugün adlı haber kanalında gece haberlerinde inşaatı
yürüten şirketin yetkilisi AVM inşaatını doğrulamıştır.
Mahkeme kararına rağmen kanunsuz emirlerle halkı kendi
güvenlik ordusu olan Polis teşkilatı ile çatıştırarak düşman ettirmiştir.
Otuz yıldır polis teşkilatının büyük emeklerle yarattığı “halkının yanında yardımcı, sevilen,
sempatik polis imajı” yerini 12 Eylül 1980 darbesi öncesinden daha kötü
bir imaja terk ettiyse tek sorumlusu hükumet ve onun emir eri, kanunsuz
emirlerini harfiyen uygulayan, hırslarını halkının üstünde tutan köle
bürokratlarıdır.
Televizyon kanallarında olay futbol maçı anlatımını andırır
biçimde ifadelerin kullanıldığı Polis-Halk savaşı tanımlamalarıyla dolmuştur.
|
Kadıköy'de toplanı Boğaz Köprüsünü geçen halk, Beşiktaş'ta coplanıp gazlanmıştır. |
Bu ifadelerden birisi;
“-Polis … caddede gaz bombaları fırlatarak göstericilere
karşı ilerlemektedir!”
-“Polisin üzerlerine gaz bombaları atmasına, araç sürmesine
rağmen halk kaçmayarak direnmektedir”
Polis, otuz yıldır süren
PKK eylemlerine bile bu şiddetle müdahale ettirilmemiştir.
Ellerinde bu ülkenin bayrağını taşıyan, devletin “T.C” olan
adının değiştirilmesine karşı çıktıkları için orantısız güç kullanan polis
saldırılarına maruz bırakılmıştır.
Amerika ve Avrupa birliğinin açık destekleriyle iktidar
edilen AKP hükumetinin ülkemizin topraklarını, kamu kurum ve kuruluşlarını tek
tek tabancılara satan siyasetlerine ellerinde bu devletin resmi bayraklarıyla “Tam
Bağımsız Türkiye” diyen insanları tutuklanmış, hapislere tıkılmış, suçları
hakkında iddianame bile hazırlanmadan yıllarca suçlarını bilmeden
hapsedilmiştir.
“Yargı bana engel oluyor, hükumetin uygulamalarını
engelliyor” gibi bahanelerle yargı kurumlarının başlarına kendi
yandaşlarını geçirmiş, yargıyı sadece hükumetin icraatlarını aklayan, başta
başbakan olmak üzere siyasi yandaşlarını koruyan kurum haline getirmiştir.
Her gün çıkardığı sözde “uyum yasalarıyla” çalışan
işçi ve memurların hak ve özgürlüklerini kırpmış, köleleştirmiştir. Emekçi,
özgürlük düşmanı olduğunu kanıtlamıştır.
Ortaçağ köleciliğini özendiren yayınlar yaparak halkı karanlık
ortaçağ şartlarında yaşamaya zorlamaktadır.
Kendi yaptıklarını eleştiren köşe yazarından internette
eleştiren lise öğrencilere kadar herkesi tutuklatıp yargı önünde mahkûm
ettirmiştir.
Avrupa Birliği uyum yasalarıyla olsun, çağdaş hukuk devleti
gereği olmak amacıyla olsun geçmişte verilmiş bir hak olan toplantı ve gösteri
yürüyüşleri yasalarını iptal etmiş, kendi aleyhinde olacak hiçbir basın
açıklamasından mitinge, köşe yazısından görsel medya yayınına izin vermemiş,
bütün basını etkisi altına almıştır.
Son 36 saattir İstanbul’dan Ankara’ya ve ardından bütün
yurda yayılarak devam eden İstanbul’a destek eylemlerinde yüzlerce yaralı ve yoğun
bakıma alınmış insanlar varken haber kanalları dahi yemek, moda, vahşi yaşam
belgeselleri yayınlamaktadır. Bu hükumet korkusundan halkının hükumetçe sindirildiği
baskılara gözlerini kapayan böyle bir basın örneği ilk kez yaşanmaktadır.
Halkına karşı körleşmiş, iktidarın kölesi olmuş böyle bir
basın yakında her gün artan halk eylemleriyle bu hükumet gönderildikten sonra
ne yapacaktır? Halkının yüzüne nasıl bakacaktır? Hiç düşünmez mi?
AKP yalaması Ciner grubuna bu gün de Show Tv grubunun peşkeş
çekildiği haberlerini basından aldık. AKP tüm basını tekeline geçirmeyi hala sürdürürken
bu ülkede basını hükumetten ihale almak için kullanan patronlar yarın halk
tarafından linç edildiklerinde bunu karşılığını alacaklardır.
Taksimdeki yıkım faaliyetlerini durduran mahkeme kararına
rağmen polise halka orantısız güç kullanma emrini veren başta başbakan,
içişleri bakanı, İstanbul valisi, İstanbul emniyet müdürü ve sıralı alt grup
bürokratları polise “Kanunsuz emir vermek ve uygulatmaktan, halkı devlete karşı
kin ve nefret duygularına teşvik etmekten” yargılanacaklardır.
Hiçbir bürokratın ve kamu görevlisinin “yasalarla
belirlenmiş görevlerinin dışına çıkmaya hakları yoktur.” Çıkmaları halinde
idari olarak mesleklerinden men, adli olarak yasada belirtilen hapis cezalarını
hak etmiş olmaktadırlar. Bunların sorulacağı günler yakındır. Eylemler bunu
göstermektedir. Çünkü hiçbir emperyalist ülke, bir günde İstanbul gibi bir
şehrin göklerini gaz bombalarının dumanlarıyla kaplatan, halkını sopaya
çektiren, evlerinde gazdan oturama hale getiren, gecenin üçünde tencere tava
çaldırarak sokaklara döken, zehirleyip, dövdürüp hastanelere dolduran “yıpranmış
işbirlikçi siyasi iktidarlarını” o ülkenin halklarına karşı desteklemezler.
Dün akşam Amerika ve Avrupa Parlamentosu merkezli gelen
açıklamalar bunu göstermektedir. Onlar başbakanın bu gün yaptığı tehditlerden
korkacak yerli basın patronlarına benzemezler. Başbakan bu tehdit işine öyle
alıştı ki artık kendini iktidarda tutan sahiplerini de tehdit eder hale geldi.
Bu durumu da onun fırıldaklığının son demini yaşamadığına
işarettir.
Batının AKP’ye
verdiği krediyi sonlandırmaması halinde yakın gelecekte bu ülkede batıya ait hiçbir
şeyin kalmayacağını da hesaplaması gerekir.
CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bu gün Kadıköy
mitingini iptal ederek Taksim’de direnen vatanseverlere destek kararı almıştır.
Kutlarım.
Halka gaz maskesi dağıtan Harbiye Askeri Müzesi komutanına
ve askerlerine de teşekkür ederim. Bu komutanın “halkı koruyan tutumu yüzünden”
yakında en uygun olarak “Hakkâri taraflarına sürgün yiyeceğini” garanti ederim.
Ayrıca gecenin geç saatlerinde Tarlabaşı mevkiinde bazı
araçların yakıldığı haberleri çıkartıldı. Bunun AKP hükumetinin emriyle, halkın
haklı eylemini “terör eylemi” olarak göstermek için derin devlet güçlerine
yaptırıldığını düşünüyor ve inanıyorum.
Derin devlet-M.İ.T- Polis İstihbaratı-Askeri İstihbarat-PKK
işbirliği çerçevesinde bu eylemler gerçekleştirilmiş olabilir ki öyledir.
Çünkü halkın haklı
eylemi karalanmazsa hükumetin bunca rezillik karşısında artık istifadan başka
şansı yoktur!
Komşumuz Bulgaristan’da dört, beş ay önce, bir mitingde “polisin
halka orantısız güç kullanması yüzünden”
mevcut hükumet, “Polisinin halkına şiddet uyguladığı bir ülkenin
başbakanı olamam!” diyerek istifa etmiş seçi kararı almıştır.
Bizimkilerin ise yüzlerine tükürsen “Ya Rab Şükür daha
yok mu?” yüzsüzlüklerinin kendilerini rahatsız etmemesine, hatta “uyanıklık
olarak saymalarına” rağmen, bu aşağılık halleri, sıradan bir insanın
bile onurunu rencide etmektedir.
Böyle kazanılan bir gücü, zenginliği, iktidarı istemem ben!
İsteyeni de devletimin başında “temsilcim” olarak göremem!
Son 36 saattir süren direnişlerde yaralanan, hastanelere
düşen, her türlü sıhhi rahatsızlık geçirenlere acil şifalar diliyor, her şeye
rağmen uykusuz, aç, sırılsıklam ıslanmış, solunum rahatsızlıkları çekerek,
polis copları yiyerek direnenlere de selam olsun!
Yazacak o kadar şey var ki ama gereksiz uzatmanın faydası
yoktur. İstenilen dile getirilmiştir. Yazımı, “Bir zamanlar bir yar vardı bakmaz
oldu yüzüme…” diye devam eden eski bir halk türküsünün tarafımdan uyarlanmış dörtlüğüyle
devam ediyorum.
Bir zamanlar Tayyip vardı,
Umut idi ülkeme,
Başkasına bel bağlamış,
Düşman oldu millete!
Dönme bana ey hain,
Amerika’dır yerin,
Git görünme gözüme,
Valla seni ezerim!
Halkının üzerine güvenlik güçlerini bu derece, insafsızca saldırtan hiçbir
iktidar o halkın hizmetçisi olamaz!
O ülkede adalet ve demokrasiden bahsedilemez. O iktidara bel bağlayan güçler de zarar ederler!
Başta halkına savaş açan “eşbaşbakan”, yandaşları ve ailesinin
sokaklara çıkamayacakları, Filipinli Ferdinand Marcos gibi sahiplerinin
kucaklarına kaçacakları, sahiplerinin de “Halkını soyan siyasilerin mallarına
el koyma yasası” gereğince gizli hesaplarına el koyacakları ve kıçlarına
tekmeyi basacakları günler yakındır!
|
Parasına ABD el koyduğu için gurbette züğürt olan F.Marcos |
Her hainin, işbirlikçinin bir son kullanma tarihi vardır. Bunların
da o tarihleri gelmiştir.
Ellerinde hiç bir şey olmayan ve sadece polisin karşısında dikilen
insanların masum bir şekilde başlattıkları Gezi Parkı ve Topçu kışlası yıkımı
ve yerine AVM inşaatı protestosuna katılanları "şiddet ve aşırı güç"
kullanarak darp, taciz, hastanelik eden AKP hükumetinin "yıldırma
siyaseti" geri tepmiş, ülke çağında yayılan bir halk hareketine
dönüşmüştür.
Bu da AKP ve ona bel bağlayanların ümitlerini boşa çıkarmıştır.
|
Artık RE.T.E Masonu Tayyip "Sopayla da iş yapamaz!" |
Halkını arkasına alacağı ve Ortadoğu’yu ABD-AB koalisyon sömürgeci
güçlerine teslim edeceği umulan AKP umulanın aksine her yaptığı ile önce
Türkiye sonra da bölge halklarını karşısına almıştır.
Bu da başarısızlıklarının son örneğidir.
Def ol Tayyip def ol def ol!
Al tayfanı def ol def ol!
Takdir okuyanındır!
BABAMI DA TOPRAĞA VERDİM!
15
Şubat 2013 günü kızımı toprağa vermemin acısını henüz sindiremeden, iki
yıldır alzheimer tedavisi gören babam 05.6.2013 günü sabah saatlerinde
vefat etmiştir.
15 gündür babamın ölümü ve ardından yapılması gerekenlerle meşgul olduğumdan piyasadan kaybolmak zorunda kaldım!
Ölümler başladığı zaman art arda geliyor.
Kızımın ölümünün ardından geçen yaklaşık beş ayın sonunda babamı da
ebediyete uğrladık ve kızımı toprağa ellerime verdiğim gibi babamı da
ellerimemezarına yerleştirdim.
Toprağın bol olsun baba!
BİR YASTIKTA YETMİŞ YIL!
Evlendikleri zaman babamın 16, annemin yaşı ise 15'miş. Babam 86
yaşında 05.6.2013 günü vefat ettiğinde evliliklerinin 70'nci
yılındaydılar.
Şimdi annem eşinin özlemini çekmeye şimdiden başladı ve kavuşacağı günleri saymaya başladı!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.