"Türkiye Türklerindir +40" Bloguna Hoş geldiniz!!!

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.
Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.
İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!
Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.
Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Hakkımda

Fotoğrafım
Balıkesir , Bandırma , Türkiye
KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER, BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI PLANLARA RAZI OLURLAR.Keykubat- ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ, ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ, ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR. VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE SAHİP,HER TÜRLÜ EMPERYALİZME KARŞI ÇIKIN!!! Keykubat

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Translate

Bu Blogda Ara

23 Ekim 2011 Pazar

PKK TARİHİ BAŞINDAN BU GÜNE 3

PROJE MİMARI UYGULAMA TEKNİKLERİ GÖSTERİYOR



Kenan Evren: DTP Meclis'e girmeli


'Baraj yüzde 7'ye inebilir. Baraj düşerse DTP Meclis'e girer. Girsin, Meclis'te yumuşarlar.'


26.02.2007 09:50

Ege Akdeniz Genç İşadamları Federasyonu (EGAFED) temsilcilerini Marmaris'teki evinde kabul eden 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren, siyasi ve ekonomik gelişmelere ilişkin konuşurken seçim barajının yüzde 7'ye indirilebileceğini söyledi. 12 Eylül sürecinin geride kaldığını belirten Evren, "Şu an baraj yüzde 7'ye inebilir. Artık o dönemleri geçtik, olgunlaştık. 'Baraj düşerse DTP Meclis'e girer' diyorlar. Girsinler, Meclis'te yumuşarlar, olgunlaşırlar. Bakın Leyla Zana eskisi gibi değil. Şartlar onu olgunlaştırdı. DTP de Meclis'e girerse orası onları da yumuşatır, olgunlaştırır'' diye konuştu. Türkiye'de tek parti hükümetlerinin daha başarılı olduğunu belirten Evren şunları söyledi: "50'lerde DP geldi güzel işler yaptı, 60'larda Demirel tek başına geldi güzel işler yaptı. Biz koalisyonda çalışmaya alışmamışız. Ne kadar çok parti varsa o kadar sömürü var. İster komünist olsun ister şeriatçı olsun ama tek parti olsun. Bu ülke koalisyonlardan çok çekti.'' Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili görüşlerini de aktaran Evren, "Başbakan, yaptığı işleri devam ettirmek istiyorsa cumhurbaşkanı olmamalı, yerinde kalmalı" dedi.


Evren'in sözleri çok tartışılacak




7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren,SABAH gazetesine konuştu. İŞTE O SÖZLER!

28.02.2007 15:04


Kerkük'te haklarımız var ama gidip de işgal etmemize karşıyım. Türkiye, Kerkük'e girerse bütün dünyayı karşısına alır. Kürtlere kardeş muamelesi yapmalıyız."


DTP MECLİS'E GİRSİN
"Meclis'e komünist de İslamcı da giriyor. Bu da girsin. Biz seçim barajını, bu partiler Meclis'e giremesin diye çıkarmış değiliz.''


ZANA İLE GÖRÜŞÜRÜM
"Bugüne kadar Leyla Zana'nın randevu talebi olmadı. Ama olsa görüşürüm. Kimseden çekinmem.''


KÜRT DEVLETİ KURULDU
"Biz istediğimiz kadar 'Hayır' diyelim, orada bir Kürt devleti var. Çünkü biz zamanında gerekeni yapmadık."


EYALET SİSTEMİ OLABİLİR
"Bölge valiliklerini eyalet olur diye düşünmüştük. Türkiye ilerde eyalet sistemine geçebilir."




ABD ile imzalanan Sekiz (8) Eyaletli Kenan Evren haritası



Kürt Genelkurmay Başkanı bile oldu

"Diyorlar ki, 'Kürtler bağımsızlığını ilan eder.' Edemez! Aynı haklar tanınırsa niye ayrılmaya kalksınlar? Bu ülkede Kürtler Genelkurmay Başkanı bile oldu. Cemal Gürsel için de 'Kürt' derlerdi."
Kenan Paşa'nın bu sözleri çok tartışılır


1 - Artık bir Kürt devleti var Kerkük'ü işgal doğru olmaz 2 - Eyalet sistemine geçebiliriz Haklar tanınırsa ayrılma olmaz 3 - Leyla Zana ile görüşebilirim DTP Meclis'e girmeli, yumuşar.


7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren, Kuzey Irak'ta Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesud Barzani'nin ''Türkiye'nin, bağımsız Kürt devleti fikrine alışması gerektiği" sözleri için "İstediğimiz kadar hayır diyelim, Kürt devleti kuruldu artık'' yorumunu yaptı. Türkiye'nin ileride eyalet sistemine geçebileceğini ifade eden Evren, "Bundan korkmamak lazım. Diyorlar ki, 'Kürtler bağımsızlığını ilan eder. Edemez! Aynı haklar tanınırsa niye ayrılmaya kalksınlar? Kürtlere kardeş muamelesi yapmalıyız" diye konuştu.


'KABAHAT BİZDE'


Kenan Evren, Barzani'nin Kürt devleti, Kerkük, PKK konusunda yaptığı açıklamaları SABAH'a değerlendirdi. Barzani'nin, "Kürtler'in bağımsız olma hakkına sahip bulunduğu, Türkler, İranlılar ve Arapların bu fikre alışmaları gerektiği" yolundaki açıklamasına Evren, şunları söyledi: "Söylediği Irakta'ki Kürt devleti. Adamların parlamentosu var mı, var. Liderleri, Cumhurbaşkanı seçildi mi? Talabani, seçildi. Barzani'de onların başına geçti mi? Geçti. Biz istediğimiz kadar 'hayır' diyelim, orada bir Kürt devleti kuruldu. Kabahat bizde zamanında gerekeni yapmadık. Bu saatten sonra yapacak bir şeyimiz yok. 'Burası Irak toprağı. Kürt devleti derken', Irak içinde bir federasyon olacak belki. Vaktiyle bunlara, kırmızı pasaport verdik. Hep yumuşak davranıldı. Ben bunlara taraftar değildim o zaman. O tarihlerde reaksiyon göstermek gerekirdi. Barzani'ye şimdi nasıl tepki vermek gerekiyor bilmiyorum. Düşmanla konuşamazsan savaşacaksın. O nedenle konuşulmalı. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün, 'Düşmanımızla bile konuşmalıyız' sözlerine katılıyorum."


'KARDEŞÇE GEÇİNEBİLİRİZ'


Evren, Türkiye'nin Kerkük'e girmemesi gerektiğini de söyledi. Evren, ''Kerkük'te haklarımız var onları savunmalıyız ama gidip de işgal etmemize karşıyım. Türkiye Kerkük'e girerse bütün dünyayı karşısına alır'' görüşünü savundu. 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren, Demokratik Toplum Partisi'nin (DTP) Meclis'e girmesinden rahatsızlık duymayacağı görüşünü de tekrarladı. DTP'nin parlamentoda yer almasının Türkiye'ye uzun vadede fayda getireceğini savunan ve "DTP Meclis'e girerse bir şey olmaz'' diyen Evren, sözlerini şöyle sürdürdü: "İlk zamanlar belki çatışmalar olur ama yavaş yavaş durulur. Türkiye'de ortam yumuşar, Meclis'e komünist olan da sağcı olan da İslamcı olan da giriyor. Bu da gelsin girsin. Meclis'e girmeyecekse parti neden kuruluyor. Kardeşçe geçinmeyi öğrenmeliyiz. 'Baraj yüzde 7'ye indirilebilir' dedim." Bugüne kadar Leyla Zana ile görüşmediğini belirten Evren, "Zana'nın benden bir randevu talebi olmadı. Ama olsa görüşürüm" dedi.


'İLERİDE EYALET SİSTEMİNE GEÇİLEBİLİR'


Türkiye'nin ileride eyalet sistemine geçebileceğini ifade eden Kenan Evren, yıllar önce bölge valiliği hakkında kanun hükmünde kararname çıkardıklarını ancak Özal hükümetinin bunu onaylamadığını belirtti. "Yetkilerin bu kadar dağıtılması iyi değil'' diyen Evren, "Bu bölge valilikleri belki de eyalet olur diye düşünmüştük. Bundan korkmamak lazım. Diyorlar ki, 'Kürtler bağımsızlığını ilan eder. Edemez! Aynı haklar tanınırsa niye ayrılmaya kalksınlar? Kürtlere kardeş muamelesi yapmalıyız. Kaç senesi var bilmiyorum ama Türkiye ileride eyalet sistemine geçebilir" diye konuştu. Türk ve Kürtler'in tek bir hamur olduğunun altını çizen Kenan Evren, bu konuda ise şunları söyledi: "Bizde ayrı gayrı yok. Askerler arasında Kürtler orgeneralliğe kadar çıkmış, general olmuştur. Hatta Genelkurmay Başkanı olan Cemal Gürsel için de 'Kürt' derlerdi. Belki yanlıştır bilmiyorum. Ama bizim böyle bir ayrımımız yoktu."

'ABD İNTİKAM ALIYOR'


DTP Diyarbakır İl Başkanı Hilmi Aydoğdu'nun tutuklanmasına neden olan "Türkiye Kerkük'e girerse karşısında bizi bulur!'' sözlerine tepki gösteren 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren, "Bu sözler suçtur. Bu lafı beni rahatsız etti" dedi. Evren şunları söyledi: "Böyle konuşursa, kanun ne gerekiyorsa yapılır. Parti, anayasaya aykırı eylemlerde bulunursa kapatılır. Onun için, bölücülük yapmamaları lazım. Yoksa Meclis'e girme şansını da kaybederler. Orada artık ayrı bir Kürt devleti kuruldu. Ama bunun suçu bizde. Irak'a düzenlenen son harekâtta ABD üslerimizi kullanmak istedi. Hükümet söz verdi ama sözünü tutmadı. Bu çok kötü oldu. ABD bunun hıncını çıkarıyor bizden.''


Kenan Paşa’nın direktiflerini halen emir kabul eden bir hükümet vardır. Hemen gereği yapılır.ABD-AB işbirlikçilerive sözcüleri kollanır ve onlara her alanda sahip çıkılır.Ve sonuç;






VATAN HAİNLERİ VE GEREKSİZLER CUMHURBAŞKANLIĞI KÖŞKÜNDE.


Abdullah Gül, Sezer’in ambargo koyduğu pek çok isme Çankaya kapılarını açıyor. Sezer döneminde isimleri çizilen Orhan Pamuk, Sezen Aksu, İbrahim Tatlıses yine protokol listesine alınıyor
Çankaya Köşkü’nün protokol listesi değiştiriliyor. Listeyi 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel dönemindeki gibi genişletmeyi planlayan Abdullah Gül, “seçkinci” bir yaklaşım yerine, her görüş ve kesimden sanatçı, yazar ve sivil toplum örgütü temsilcilerine protokolde yer vermek istiyor.
Sezer, Ermeni soykırımına ilişkin değerlendirmeleri nedeniyle Orhan Pamuk’u listeye almamış, Nobel kazandığında kutlamamıştı. Sezer, eşi türbanlı siyasilere eşsiz davetiye gönderirken, Cumhuriyet Bayramı ve yeni yıl resepsiyonlarına çağrılan isimleri de tamamen değiştirmişti. TV ekranlarının ünlü isimleri yerine opera, bale, tiyatro sanatçılarıyla ressam, yazar ve orkestra şeflerine davetiye gönderen Sezer, Demirel döneminde 2 bin 500 kişiden oluşan protokol listesini bin kişiye indirmişti.


ANAYASA DEĞİŞİYOR,EGEMENLİK OLİGARŞİYE GEÇİYOR.


AKP ''Sivil Anayasa'' adı altında kendi ilkelerini dayatıyor. Atatürk ilke ve inkılâpları yeni anayasada yer almazken ''egemenlik'' tanımı da değişiyor


AKP'nin; AB'nin isteği üzerine Prof. Ergun Özbudun başkanlığındaki bir heyete hazırlattığı Anayasa taslağında, ''Türklük'',tanımı bile değişirken, Kürtçe eğitimin önündeki Anayasa engeli de kaldırılıyor. Anayasa taslağında dinsizlere özgürlük veriliyor.Taslakta ''egemenlik'' tanımını değiştiriyor. 1982 Anayasası'nda yer alan ''Türk Milleti, egemenliğini yetkili organlar eliyle kullanır'' cümlesi ''Türk Milleti egemenliği yasama, yürütme, yargı organları eliyle kullanır'' şeklinde değiştiriliyor.


METHEDİLEN KÜRESEL SERMAYEYE ÖDENEN FAİZLER DEVLETİ BATIRACAK:


ATO'nun araştırmasına göre, bütçeden faiz ödemeleri için ayrılan pay arttıkça yatırım payı azaldı. Faiz payının yüzde 20'yi aştığı 1990'da yatırımın payı yüzde 15'e geriledi. Faiz ödemelerinin bütçede yüzde 44 pay aldığı 2000 yılında yatırımın payıysa yüzde 5.3'e indi. Türkiye'nin vergi gelirlerinin faiz ödemelerine yetmediği 2001 yılında bütçeden yatırıma ayrılan pay yüzde 5.2'ye kadar geriledi. Yatırımların bütçeden en az pay aldığı yıl ise yüzde 5.1 ile 2003 yılı oldu. 2008 yılı bütçesinde 12.4 milyar YTL ayrılması, bütçe harcamaları içerisindeki payının da yüzde 5.5'e gerilemesi bekleniyor.
1983-2007 yıllarını kapsayan 25 yıllık dönemde Türkiye'nin toplam bütçe harcamaları 1 trilyon 316 milyar dolara ulaştı. Bu harcamanın 373.9 milyar doları iç, 59.4 milyar doları da dış olmak üzere toplam 433.3 milyar doları faiz ödemelerine gitti.
Aynı dönemde devletin yatırıma ayırdığı tutar 100 milyar dolarda kaldı. Başka bir ifadeyle devlet 25 yılda 100 milyar dolarlık yatırım parası ayırırken, dört katını faize ödedi.


YENİ SOYKIRIM İDDİASI OLUŞTURMA ÇABALARI


DTP'nin açıklamasında şu görüşlere yer verildi:


"En son Şırnak'ın Uludere ilçesi kırsalında yapılan operasyonda 11 kişi yaşamını yitirmiş ve cenazeleri ailelerine verilmemiştir. Cenazelerin çeşitli bahaneler ileri sürülerek ailelerine verilmemesi operasyonda kimyasal silah kullanıldığı iddiasını güçlendirmektedir. Nitekim operasyon ardından bölgede hayvanlarını otlatan köylülerin 2 atı ve 8 koyunu olay yerinde yedikleri otlardan zehirlenerek telef olmuştur. Savcılar bu olay ve iddiaları araştırmak yerine cenazeleri ailelerine vermeme kararı alarak; sis perdesini kalınlaştırmakta ve kuşkuların artmasına neden olmaktadır. Cenazelerin ailelerine derhal teslim edilmesi insani ve dini vecibelerin yerine getirilmesi kamuoyu vicdanı açısından elzemdir."


MADEM ÖYLE MECLİSTE NEYİ ÇÖZECEKSİNİZ?


2007-09-02 02:32


:Ahmet Türk'ten Şok Yanıt


"PKK'ya terörist diyemeyiz"
DTP Grup Başkanı Ahmet Türk, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ'un sözlerine karşılık "PKK'yı terör örgütü kabul etsinler diyorlar. Biz birileri istiyor diye öyle bir açıklama yapmayız" dedi.


BAYRAĞIMIZLA DOLAŞAMAYACAĞIZ.


Muğla-Turgutreis Beldesi'nde bir ekmek dağıtım şirketinde şoför olarak çalışan evli ve 4 çocuk babası emekli üsteğmen Ertuğrul Gültekin'i 30 Ağustos Zafer Bayramı için Türk Bayrakları'nı astığı otomobinin önü yolda giderken 4 kişi tarafından kesildi. Olay anında otomobilinden inmeye çekindiğini belirten Gültekin bayrakları indirmemesi nedeniyle 4 kişinin sözlü tehditlerine maruz kaldığını ileri sürdü.

Timimizin tuzağı 'Gabar aynası' mı


10 Ekim 2007



Saygı ÖZTÜRK/ANKARA Gabar'da şehit düşen askerlerin gözyaşları arasında yapılan otopsilerine katılan Şırnak Cumhuriyet Başsavcısı Hakan Aslan, PKK'lı kalleşlerin nasıl insanlıktan yoksun olduklarının anlaşıldığını anlattı. Bir güvenlik yetkilisi de, timimizin 'Gabar aynası' denilen coğrafi oluşum nedeniyle pusuya düşmüş olabileceğini iddia etti.


TÜRKİYE, Şırnak'ın Gabar Dağı'nda pusuya düşürülüp şehit edilen askerlerine ağlarken, PKK'lıların şehit ettikten sonra da askerlerin gözlerine yakın mesafeden kurşun sıktıkları ortaya çıktı. Günlük arama-tarama faaliyetinden sonra üslerine dönülürken güvenlik nedeniyle geride 'artçı tim' bırakıldı. Diğer timler üslerine çekilirken, artçı tim pusuya düşürüldü. Yaklaşık 15 kişi olduğu tahmin edilen PKK'lılar, 13 askeri şehit etti. Şırnak Cumhuriyet Başsavcısı Hakan Aslan, "Şehitlerimizin her birinde en az 10 kurşun deliği vardı. Otopsileri gözyaşları içinde yapabildik" dedi. Otopside, PKK'lı kalleşlerin şehitlerimizin yanlarına gelip yarım-bir metre mesafeden gözlerine, alınlarının tam ortasına ateş ettikleri de anlaşıldı.

10 METRE İLERİSİ GÖRÜLMEZ
Güvenlik güçlerinden bir yetkili de, olayın yaşandığı bölgede 'Gabar aynası' denilen, parlaklığı yüzünden insanının önünü görmesini zorlaştıran bir coğrafi yapı bulunduğunu kaydederek, bu durumda insanın 10 metre ötesini görmekte bile zorlandığını söyledi. Gabar Dağı'nda yaklaşık 4 yıldır 'Hakkı' kod adlı İskan Akyüz liderliğinde 'kemikleşmiş bir PKK grubu' bulunduğunu belirten güvenlik yetkilisi, "Teröristler araziyi çok iyi bilmeleri nedeniyle güvenlik güçlerine önemli kayıplar verdirdi" dedi. Aynı bölgede geçen yıl da bir mevzi basılmış, 5 şehit verilmişti.




Abi bana bir ses ver


10 Ekim 2007



Murat SANDIKÇI- Hasan BÖLÜKBAŞ/AYVACIK (Samsun), AKSARAY, (DHA) Şırnak'ın Gabar Dağı'nda PKK'lı teröristlerin pususunda şehit olan 13 askerden Piyade Çavuş 23 yaşındaki Seyfi Altuntaş, bugün Samsun'un Ayvacık İlçesi'nde 3 bin kişinin katıldığı törenin ardından gözyaşları arasında toprağa verildi. Şehidin cenazesi, 7 yıl önce doğum sırasında kaybettiği annesi Fadime Altuntaş'ın yanına defnedildi. cenaze sırasında ilaçlarla ayakta duran kızkardeşleri güçlüklü yatıştırılabildi.

Dün askeri uçakla Samsun Çarşamba Havaalanı'na getirilen ve buradan da Askeri Hastane'nin morguna kaldırılan Piyade Çavuş Seyfi Altuntaş'ın Türk bayrağına sarılı tabutu, bu sabah Ayvacık İlçesi'ndeki Yunus Emre Mahallesi'ndeki evinin önüne getirildi. Ardından şehit Seyfi Altuntaş'un tabutu törenin yapılacağı Müftülük önüne kortej eşliğinde getirildi. Türk bayraklarıyla donatılan ilçede, teröre lanet yağdırıldı. Yaklaşık 3 bin kişinin katıldığı törende, ellerinde Türk bayrakları ile ‘Şehitler ölmez vatan bölünmez’, ‘Kahrolsun PKK’ sloganları atıldı.
Samsun Valisi Hasan Basri Güzeloğlu, Amasya Garnizon Komutanı Tuğgeneral Mustafa Küçükayan, Samsun Garnizon Komutan Vekili Deniz Kurmay Kıdemli Albay İlyas Koçak, askeri erkan, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ve ilçe halkının katıldığı törende şehidin yakınları gözyaşlarına boğuldu. Kız kardeşi Selime Altuntaş ve amcasının kızı Cemile Altuntaş sinir krizi geçirdi. Fenalaşanları kadın subaylar sakinleştirmeye çalıştı. Güçlükle ayakta durabilen ve 2 çocuğundan birini şehit veren baba 51 yaşındaki Menteş Altuntaş'ı ise Samsun Garnizon Komutan Vekili Deniz Kurmay Kıdemli Albay İlyas Koçak, teselli etmeye çalıştı.
Törende konuşma yapan Samsun Garnizon Komutan Vekili Deniz Kurmay Kıdemli Albay İlyas Koçak, şehidin kanının yerde kalmayacağını söyleyerek,“Şehidimizin ailesinin bizden iki isteği oldu. Biri vatan sağolsun, diğeri şehidin kanı yerde kalmasın. Şehidin kanının yerde kalması mümkün değildir. Seyfilerimiz oldukça, Mehmetçikler oldukça, vatan sağolsun diyen analar oldukça o bayrak hiç inmeyecek. Vatan bölünmeyecek. Terörist öldürdükçe kendini tüketir. Ama Türk milletinin Seyfileri, Mehmetçikleri tükenmez. Son terörist yok edilinceye kadar mücadelede kararlıyız”dedi.
Törenin ardından şehidin Türk bayrağına sarılı tabutunun önüne gelen ailesi gözyaşlarını tutamayarak ağıtlar yaktı. “Seyfim bizi bırakıp nereye gidiyorsun?” diyerek tabuta sarılan yakınları sinir krizi geçirdi. Kız kardeşi Selime Altuntaş ise kendisine verilen sakinleştirici ilacın etkisiyle hiç tepki vermeden kardeşinin bayrağa sarılı tabutuna baktı.
Törenin ardından Ayvacık İlçesi Yeşil Cami'nde öğle namazından sonra kılınan cenaze namazının ardından şehit Piyade Çavuş Seyfi Altuntaş'ın tabutu askerler tarafından omuzlara alınarak cenaze aracına konuldu, daha sonra da Yunus Emre Mahallesi'ne götürüldü. Piyade Çavuş Seyfi Altuntaş'ın naaşı, 7 yıl önce doğum sırasında bebeğiyle birlikte hayatını kaybeden annesi Fadime Altuntaş'ın yanına defnedildi. Cenaze törenine Genel Kurmay Başkanı ve kuvvet komutanları da çelenk gönderdi.

Askerin ailesine vasiyeti


10 Ekim 2007



Turgay İPEK- Onur SAĞSÖZ/ERZURUM, (DHA) ŞIRNAK Gabar Dağı'nda PKK'lı teröristlerin pusuya düşürüp şehit ettiği 13 askerden 20 yaşındaki Erzurumlu Onbaşı Şükrü Karataş'ın son mektubuyla gönderdiği fotoğrafındaki ‘vasiyet’ adlı komando şiiri yine yürek dağladı. Fotoğrafı taziye evinin baş köşesine koyan yakınları, terhisine 29 gün kala şehit düşen Onbaşı Karataş'ın sanki şehit olacağını bildiğini söyledi.

İŞTE O ŞİİR

Vasiyet


Olur ya bir çatışmada ölürsem
Arkamdan yas tutmayın
Bırakın toprağımda rahat uyuyayım
Bedenimden elbisemi çıkarmayın
Onlar benim gururumdur
Ölünce kefenim olacak
Başımdan beremi çıkarmayın
O benim şanım şerefim olacak
Ayağımdan botları çıkarmayın
Onlar nice yollar aşacak
Sırat köprüsünden geçecek
Elimden tüfeğimi almayın
O benim namusumdur
Mezarıma sembol olacak
Yaramın kanını silmeyin
Ahirette hesabı sorulacak
Göğsümden kör kurşunu çıkarmayın
O benim madalyam olacak



Annesi Rasime Karataş'ı geçen yıl kemik kanserinden kaybeden şehit onbaşı Şükrü Karataş'ın, Erzurum'un Karayazı İlçesi'ne bağlı Tosunlu Köyü'ndeki evinde gözyaşı dinmiyor. 4'ü kız 9 çocuğundan birini şehit veren Alaattin Karataş, oğlunun gönderdiği son mektubundan çıkan fotoğrafını evinin baş köşesine koydu.


Şehit Onbaşı Şükür Karataş'ın komando üniformalı fotoğrafındaki kımızı fonda, askeri bir birliğin helikopterle indirilmesi resmediliyor. ve Fotoğrafın üzerinde ‘vasiyet’ adlı komando şiiri yer alıyor. Yürek parçalayan fotoğrafa bakıp, şiirin iç yakıcı mısralarını okuyan yakınları gözyaşı döktü.


Cenazesi memleketine helikopterle getirilen şehit onbaşının gönderdiği fotoğrafdaki ‘Vasiyet’ şiiri, 12 Aralık 1993'te Hakkari’nin Çukurca İlçesi'ne bağlı Üzümlü Jandarma Sınır Karakolu’nda şehit düşen Jandarma Komando Onbaşı Zekeriya Gözyuman’ın cebinden çıkmış, daha sonra asker menktuplarında ve fotoğraflarda ‘komando şiiri’ olmuştu.


Edirne'den Kars'a protesto

Şırnak ve Diyarbakır'da 24 saatte 15 askerimizin şehit edilmesiyle sonuçlanan terör saldırıları, yurdun dört bir yanında yürüyüş ve etkinliklerle protesto edildi.




Çarpıcı fotoğraflar için tıklayın

Ellerinde Türk bayraklarıyla sokaklara dökülen vatandaşlar, PKK'ya lanet yağdırdı. Törenlerde şehit askerlerin adı okundu ve kalabalık hep bir ağızdan "Buradayım" diye bağırdı.

"Sabrımız taştı" mesajı

Edirne'den Kars'a tüm Türkiye, dün tek yumruk oldu ve "Kahrolsun PKK", "Mehmetçiğe uzanan eller kırılsın", "Şehitler ölmez, vatan bölünmez" sloganları atarak meydanlara döküldü. Şehitler için saygı duruşunda bulunan on binler, "Sabrımız taştı" mesajı verdi.


Bir dakika suskunluk


Türkiye çapında yaklaşık 60 bin öğretmen, derslere siyah kurdele takarak girdi. AKP'nin 30 kadın milletvekili ise teröre karşı yaptıkları ortak açıklamada, şehit evlerinden yükselen feryatları duymak için "bir dakika suskun durma" önerisinde bulundular


İşte Hükümetimizin Hali


23/10/2007 - ŞEHİTLER,HALK ve HÜKÜMET ÇALIŞMALARI


ŞEHİTLERİN ARDINDAN NELER OLUYOR?

Hükümet ne yapıyor?


İngiltere Gezisi;


Başbakan;Başbakan Erdoğan, ''Türkiye-İngiltere stratejik ortaklık belgesi üzerinde mutabakata varıldığını'' bildirdi.Bu belgenin, ilişkilerin kazandığı kapsam ve önemi ortaya koyduğunu vurgulayan Erdoğan, ''İlişkilerimizin bundan sonrası için bize sağlam bir temel sunmaktadır. Türk tarafı olarak belgede yer alan hususların uygulanmasının sıkı takipçisi olacağız'' dedi.Toplantıda Brown,İngiltere ve Türkiye arasındaki ilişkilerin giderek güçlendiğini ifade ederken,


"Terör konusunda da yan yana duracağız. Türkiye ile ilişkilerimiz daha da güçlenmeye devam edecek" dedi. Brown şöyle devam etti: "Biz de PKK'yı lanetliyoruz. PKK konusunda birlikte çalışacağız."


ABD ilişkileri;


Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül ve ABD’li meslektaşı Robert Gates 30 dakika süren bir görüşme yaptı. Dün yapılan bu görüşmenin detaylarını Gönül ve Gates, Amerikan Associated Press ajansına açıkladı.Gönül, ABD Savunma Bakanı’ndan Amerika’nın PKK ile ilgili olarak derhal harekete geçmesini istedi. Türk bakan, “Amerika’nın bir şeyler yapması gerek. Kamuoyu baskısı çok büyük. Elle tutulur bir şey istiyoruz. Ne olursa olsun. Çocuklarımız ölüyor. Ordu sınırötesi operasyon planlıyor. Sınırı geçmeyi düşünüyoruz ama hemen değil. Bu işi Amerikalılarla birlikte yapmak istiyoruz” dedi.
*(Bir ellerini öpmediği kalmış.Ne de olsa T.ÖZAL zamanından beri CIA ajanlarının en iyi adamıdır.Samuel Ziskikind diye bir Fransızca Dili Profesörü olduğunu söyleyen CIA ajanının evine aylarca kaldığını bu isim söylüyordu.O da İstanbu Vilayetler evinde devlet bütçesinden az ağırlanmadı.Bakanımızın Özal dönemi bakanlığı zamanlarında.Ortadoğu projesinin mucididir.Mucitler hep böyle yalvarıcı oluyorlar.)

ABD’li meslektaşı Robert Gates;


Vecdi Gönül ile yaptığım görüşmede tek başlarına harekete geçmekten çekindiklerini gördüm ve rahatladım. Bu iyi bir şey. Acil bir operasyon olacağı izlenimini edinmedim. Türk bakana itidal ile zayıflığın birbirine karıştırılmaması gerektiğini söyledim. Bu işte beraber çalışmamız gerektiğini belirttim. Operasyonun hem Türkiye’ye, hem Irak’a, hem de ABD açısından olumsuz olacağını, sınır ötesi operasyon yapılması durumunda ABD Kongresi’nde bulunan Ermeni soykırımı yasa tasarısının geçmemesine yönelik çabalarımızın da zarar göreceğini anlattım.


Türkiye Eksik İstihbarata sahipmiş;


Teröristler konusunda en önemli şey güvenilir istihbarat bilgileridir. Bu bilgileri alırsınız ve buna göre askeri operasyonunuzu yaparsınız. Türk bakana güvenilir istihbarat bilgileri ve belirli nokta hedefler olmadan Kuzey Irak’a büyük bir Türk gücünün gönderilmesi durumunda bunun büyük kayıplara yol açabileceğini söyledim.


*(Anlaşıldı nasihat almaya gitmişler.Kapıda iş bekleyen gariban gibi davranan bir hükümetimiz var.Evlere şenlik.Adamlar makara yapıyor.)


IRAK;


Irak hükümet sözcüsü Ali El Dabbagh, Türkiye'nin sınırötesi operasyon yapması halinde tavırlarının ne olacağının sorulması üzerine “Bu olursa Türklerle çatışacak durumda değiliz, ancak Türk ordusunun girmeye niyeti olduğunu sanmıyorum” dedi.


Ayrıca Dış İşleri Bakanı Ali BABACAN da dün "Türkiye'ye hiç bir kürdü vermem,hatta kedi bile vermem" diyen Talabani ile görüşüp destek istedi.


*(Ne surat var yani.Vatan aşkı nelere maruz bırakıyor insanı):=))


Örgüt;


PKK Silah Bırakmadık;


Kongra-Gel tarafından yayınlanan bildiride silah bırakmadıklarını, koşulları gerekli görmediklerini açıkladılar.


*(Buraya kadar T.C.Hükümetini herkes “Ti” ye almış görünüyor.Hükümette iş yok.Hani çok kızmışlardı?Tepki böyle mi gösterilir?)


Şimdi de bir basın dedikodusu ve hükümete teselli;


ABD’de yayımlanan Chicago Tribune gazetesi, Amerikan yönetiminin Türkiye’yi sınır ötesi operasyon yapmaktan caydırmak için terör örgütü PKK’nın Irak’ın kuzeyindeki hedeflerine hava taarruzu planladığını ileri sürdü.
Gazetenin haberine göre, Amerikalı yetkililer, Türkiye, ABD ve Irak arasında üçlü görüşmelerin artık yeterli olmadığını, "bir şeyler yapılması gerektiğini" belirttiler.
Başkan George W. Bush’un krizin çözümü amacıyla dün akşam Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile yaptığı telefon görüşmesi hakkında bilgi veren kaynaklar, Bush’un Gül’e, ülkesinin Irak’ın kuzeyinden gelecek terör saldırılarını durdurmak için diplomasinin ötesindeki seçenekleri ciddi şekilde değerlendirdiği yolunda güvence verdiğini belirttiler.


Halkımız;


Hakkari'deki hain pusuda şehit edilen vatan evlatları memleketleri Eskişehir, Aydın, Afyon, Yozgat, Ordu, Adıyaman, Kars, Kırıkkale, Bursa ve Gaziantep'i yasa boğdu.
Ancak binlerce kişi acısına tuz bastı ve tüm dünyaya birlik olduğunu göstermek için şehit cenazelerine koştu.


ÜNİFORMASINI KIZ KARDEŞİ GİYDİ


Hakkari'deki çatışmada şehit olan Piyade Astsubay Soner Özübek'in cenazesi, Eskişehir'de düzenlenen törenin ardından toprağa verildi.
SON NÖBETİNİ KARDEŞİNİN TABUTU BAŞINDA TUTTU
Şehit Özübek'in erken terhis edilen ağabeyi Serdar ile üniforma giyen kız kardeşi Gamze Özübek, Türk Bayrağına sarılı tabutun önünde bir süre nöbet tuttu.
YOZGAT'TA ÖFKE
Hakkari'nin Yüksekova ilçesinde askeri birliğe düzenlenen saldırıda şehit olan Piyade Onbaşı Lokman Eker, Yozgat'ta törenle toprağa verildi.


KORE SAVAŞI'NDA GAZİ OLAN DEDESİNİN MEZARI YANINDA TOPRAĞA VERİLDİ
Hakkari'de şehit olan Piyade Er Vedat Kutluca, Keskin'de toprağa verildi. Şehir Piyade Er Kutluca'nın cenazesi öğle saatlerinde, Kırıkkale'den bayraklarla süslenmiş araçlardan oluşan konvoy eşliğinde Keskin Çarşı Camii'ne getirildi.
Bu sırada ailesi, evlerinde, komşularının ve diğer vatandaşların taziyelerini kabul etti.
Şehit Er Kutluca'nın annesi Gülhan Kutluca, sakinleştirici iğne ile ayakta durabilirken, babası Abidin Kutluca da sağlık görevlilerince kontrol altında tutuldu.


ORDU'DA BÜYÜK ÖFKE
20 yaşındaki Zekeriya Yatı, bugün memleketi Ordu’nun Kumru İlçesi’nde düzenlenen askeri törenin ardından gözyaşları arasında toprağa verildi. Şehir Stadı’nda yapılan ve yaklaşık 20 bin kişinin ellerinde Türk bayrakları ile katıldığı törende ‘Meclis'te PKK istemiyoruz’, ‘Ankara uyuma askerine sahip çık’, ‘Şehitler ölmez vatan bölünmez’ sloganları atıldı. Şehit er Zekeriya Yatı’nın cenaze törenine İzmir’den gelen nişanlısı Aliye Yığınak, “Zekeriya, düğün yapacaktık nereye gidiyorsun” diyerek gözyaşı döktü.


Acaba;


UNAKITAN: HEPSİNİN HESABI SORULACAK
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, gazetecilere yaptığı açıklamada, evladını kaybeden Eskişehir'in en üzüntülü günlerinden birini yaşadığını belirterek, üzüntüyü paylaşmak için cenaze törenine katıldığını söyledi.
Türkiye'nin Hakkari'deki saldırı sonucu 12 evladını kaybettiğini ifade eden Bakan Unakıtan, şöyle konuştu:
“Hepsinin acısını içimize gömdük. Şehitlerimizin hesabını soracağız, soruyoruz da ama daha fazla soracağız. Bu işte kararlıyız. Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek'in de dediği gibi sözün bittiği yerdeyiz. Onun için çok fazla konuşmak istemiyorum. Hepimizin başı sağ olsun.”


*(Halkımız isyanlarda, lider bekliyor. Bulamazsa kendileri bir şeyler başlatacak gibi)


Başbakanımızın İngiltere Gezisi;


Oxford öğrencisi Türk kızı Lale Can İngiltere’ye destek aramaya giden Başbakanımıza sorar:
Lale Can,
“Hayatımda beni en çok etkileyen, 7 yaşımdayken üsteğmen Erol amcamın bana kestane şekeri aldıktan sonra PKK’yla savaşmaya gidip geri dönmemesi. Bunu asla unutamıyorum. 'Geri döneceğim, söz geleceğim' dedi ama asla geri dönmedi" dedi.
Can, Amerika’nın terör konusundaki hassasiyetini hatırlatan Erdoğan'a, “Bizim subaylarımız şehit olurken neden biz hiçbir şey yapamıyoruz, terörle uğraşan ülkelerden bizim ne farkımız var?” diye sordu.


Başbakandan el cevap;


-“Biz siyasetçiyiz,siyasi yönünü hesaplarız.Pratik yönünü asker olduğu için onlar daha iyi bilirler.Babana sor”


Not:Haberler Hürriyet.com'dan alınmadır.






Dün akşamki yazımda "Acaba Ecevit gibi bir (Ayşe Bacı) şifresi çıkar mı"dedim ama beklentim de yoktu.Hükümet beni yanıltmıyor.Hani hamasi "Çok öfkelendik-İnceldiği yerden kopsun" gibi diğer sözlerine değer vererek böyle "belkisinden" umutlanmıştım ama nerdeeeee.

Artık hükümetimiz ne yapıp yapamayacağını göstermiştir.Sekize,ona bölününceye,yok oluncaya kadar bekleyeceğiz canlarım.


Siyasetçi böyle olur.Büyük-küçük ayrımını iyi bilir.Karşında büyük devlet varsa kuyruğunu kısıp oturacaksın.Yoksa kıstırırlar haa, bunu bileceksin.Milletini ateşe atmayacaksın.Bırak millet kendi kendini atsın.


Yarın bir başarısızlık olunca yine sen suçlanırsın deyip seçime kadar işleri idare edeceksin.


Borazancı muhalefet,basın,blogcu mlogcu bunlara bakmayacak işini yapacaksın.Çocuklarına gemiler alıp şirketler kuracaksın.


Sorunları sen mi çıkardın? Kim çıkardıysa o çözsün! Millet dediğin oyunu bir kilo kurufasulye ye satıyorsa seni haliyle satar diyeceksin.Bunları bileceksin.


Sadece seçim masrafı da 200.000YTL ona göre tedbirli olacaksın.


Yoksa sen olsan ne yapardın? İyi ki hükümette değilsin! :=))

22/10/2007 - TERÖRÜN BAŞLARI:BARZANİ VE TALABANİ




Bu iki adam artık haddini iyice aştı




Türkiye; Kuzey Irak sınırından geçerek saldırı düzenleyen PKK’lıların şehit ettiği askerlerinin acısını yaşarken, Irak Devlet Başkanı Celal Talabani ve Kuzey Irak’taki bölgesel Kürt yönetimi lideri Mesut Barzani gerilimi tırmandırıyor
Talabani, “Hiçbir Kürt’ü Türkiye’ye teslim etmeyiz hatta bir kediyi bile’’ derken; Barzani, “Türkiye PKK’ya barışçıl bir plan sunar ve bu plan PKK tarafından reddedilirse, PKK’yı terör örgütü sayarız ama şu anda böyle birşey yok’’ sözlerini sarf etti
PKK TERÖR ÖRGÜTÜ DEĞİLMİŞ!
Kuzey Irak’taki yerel Kürt yönetiminin lideri Mesud Barzani de, PKK’yı terör örgütü olarak görmediklerini açıkladı. Barzani, ‘’Türkiye PKK’ya barışçıl bir plan sunar ve bu plan PKK tarafından reddedilirse, PKK’yı terör örgütü sayarız ama şu anda böyle bir şey yok. Ayrıca PKK ile Türkiye savaşırsa taraf olmayız. Ancak topraklarımız hedef alınırsa, halkımızı koruruz” dedi.
PKK TAHRİK EDİYOR
Kürt Yönetiminin Dış İlişkiler Sorumlusu Safin Dizai de, PKK’nın saldırısını kınadı. Dizai, saldırıları “tahrik” olarak nitelerken, Türk Ordusu ile Kuzey Irak’taki Kürt bölgesinin karşı karşıya getirilmek istendiğini söyledi. “Bu tür eylemlerin sona ermesi için yapılması gerekenlerin önlerinde olduğunu” anlatan Safin Dizai, görüşmelerin devam ettiğini ve diyalog ortamının yakalanmak üzere olduğu bir dönemde meydana gelen olayın üzüntü verdiğini söyledi.


Hükümetin ABD-AB kumandasında olduğunu bildiklerinden karınlarının gazlarına göre konuşurlar.


Kedi bile vermeyiz!
Hakkari’deki kanlı saldırının ardından Selahaddin kentinde apar topar biraraya gelen ikili düzenledikleri ortak basın toplantısında, küstahlık sınırını aştı. Irak Devlet Başkanı Celal Talabani, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın PKK liderlerinin iadesi yönündeki çağrısının, “hiçbir zaman gerçekleşmeyecek bir hayal” olduğunu söyledi. Talabani, “‘Biz hiçbir Kürt’ü Türkiye’ye teslim etmeyiz hatta bir kediyi bile...’’ dedi.
Talabani, “PKK liderleri dağlık bölgelerde. Güçlü Türk ordusu onları yok edemedi veya tutuklayamadı, o zaman biz onları nasıl yakalayıp Türkiye’ye teslim edebiliriz? Kürt yetkililerin bunları yakalaması ve teslim etmesi gerçekleşmeyecek bir hayal. Türkiye, PKK’nın üstüne gittiği kadar El Kaide’nin üstüne gitmiyor. Bunun tanımını yapmak zorundayız; tanımı diyalogtur. Bu yüzyıl barış çağıdır. Askeri müdahaleye karşıyız. Çok büyük bir üzüntü içineyiz. Biz barış yolunu gösteriyoruz” şeklinde konuştu. “Konuyla ilgili olarak önümüzdeki günlerde Türkiye Dışişleri Bakanı ile bir araya geleceğini’’ söyleyen Talabani, Hakkari’de şehit olan askerlerin ailelerine başsağlığı diledi.


İRAN KADAR OLAMIYORUZ..


Çünkü:


Hükümette Türk Yok


T.C.Başkanı Kayseri’ye göç etmiş Siirt'li bir Yezidi Kürt'ü. Çünkü aşırı ABD hayranlığı,onun böyle anlaşılmasını sağlıyor.Başbakan Gürcü olduğunu söyleyen, 1915 Ermeni isyancılarından kaçıp Gürcistan'a sığınanlardan.Yardımcısı Şeyh Sait’in Torunu,Danışmanlarının Kırkı da İslami Kürdistancı.
.Başkalarının da aklına ülkemizin pasifliği takılmış ve yazmışlar,okuyun;

Akıllara takılan soru şu: Türkiye, İran gibi neden Kuzey Irak'taki PKK kamplarını vuramıyor? İran, PJAKkendi toprak bütünlüğüne saldırıda bulunduğu için Kuzey Irak'a giriyor. Ancak, Türkiye'nin olası harekatına, ABD ve AB karşı çıkıyor İstanbul Kültür Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Fakültesi Öğretim Üyesi ve Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı (TESEV) Dış Politika Programı Direktörü Doç. Dr. Mensur Akgün, gerekçeleri şöyle sıralıyor:
" ABD ile İran arasında hemen hiç ilişki yok. İran'da, ABD'nin büyükelçiliği bile bulunmuyor. ABD'nin caydırıcı olabilmesi için tek yol, müdahale etmek. Ancak, PJAK nedeniyle müdahale etmek söz konusu değil." Doç. Dr. Mensur Akgün, ABD'nin Türkiye'yi tehdit etmediğini, telkinde bulunduğunu söylüyor: "Türkiye, karar verir de, kendi ulusal çıkarlarının buna uygun olduğu kararına varırsa, -ki şu ana kadar inanmıyor gibi- ABD bu konuda ikna edilebilir. ABD, Irak'taki varlığının tehlikeye girmemesi ve kaosun daha da artmaması için Türkiye'ye bu telkinde bulunuyor. Ayrıca Türkiye, Kuzey Irak'a girerse, 'kalıcı olur' korkusu var. Bu, İran için geçerli değil. Aksine, Irak bölünürse, topraklarının bir bölümü zaten İran'ın nüfuzu altına girecek. Yani Türkiye gibi bölünme korkusu yok." Sonuçta İran'ın, ABD ile ekonomik ve siyasi ilişkileri olmadığı için Kuzey Irak'a rahatlıkla girip çıkıyor. Türkiye ise, ilişkilerinin zarar görmemesi için ABD'nin, "Kuzey Irak'a girme" uyarısını ciddiye alıyor.


Süleyman Demirel’in Yorumu:


Irak’ın kuzeyinin, Türkiye’ye karşı girişilen terörist faaliyetler için bir üs ve dolayısıyla Irak’la ilişkileri sürekli yıpratan bir unsur olmaya devam ettiğini vurgulayan Demirel, “Irak hükümeti, PKK’yı yasadışı ilan etmek ve kendi topraklarındaki mevcudiyetini ortadan kaldırmak suretiyle buna bir son vermelidir. Irak, Türkiye’nin sabrının tükenmekte olduğunu ve tahammül sınırları zorlanmaya devam ettiği takdirde sorunun çözümü için Türkiye’nin önünde kendi başına inisiyatif almak dışında bir seçeneğin kalmayacağını artık anlamalıdır” dedi.

15 yıl sonra kavuştuğu oğlunu şehit verdi

22 Ekim 2007

Hakkari'de, terör örgütü üyelerince şehit edilen 12 asker arasında bulunan Jandarma Komando Er Samet Saraç'ın, öz annesiyle 15 yıllık oradan sonra buluşabildiği ortaya çıktı.


Şehit erin babası Mustafa Saraç ile annesi Filiz Turan, Samet Saraç henüz 5 yaşındayken boşandı. Filiz Turan, İlhan Turan ile evlenirken, Mustafa Saraç da Fahriye Saraç ile dünya evine girdi. Bu arada, babasıyla kalan Samet Saraç, o günden sonra annesiyle hiçbir şekilde görüşemedi.


Askere gitmeye karar verdikten sonra annesinin izini arayan Samet Saraç, bir yakınının aracılığıyla Filiz Turan'ın, İhsaniye Mahallesi'nde oturduğunu tespit etti. Şehit er, vatani görevine başlamadan 2 ay önce tam adresine ulaştığı annesiyle buluşarak, aradan geçen uzun yılların biriktirdiği özleme son verdi.
Filiz Turan'ın eşi İlhan Turan, çok iyi bir genç olan Samet Saraç'ın, bir an olsun annesinin yanından ayrılmadığını ifade ederek, şöyle konuştu:
“İki ay boyunca, askere gidene kadar anne-oğul sık sık bir araya geldiler. Son olarak Ramazan Bayramı'nda telefonla arayıp, annesinin bayramını kutlamış. Annesini bulduğu andan itibaren sürekli ona sarılıyordu. 'Anne, çok özlediğim kokuna doyamıyorum' deyip, sürekli sarılıp, öpüyordu. Eşim, dün oğlunun şehit olduğu haberini aldıktan sonra bir türlü kendine gelemedi. 15 yıl aradan sonra kavuştuğu oğlunu şehit vermenin üzüntüsünü yaşıyor.”
Bu arada, oğlunu kaybetmenin büyük üzüntüsünü yaşayan ve adeta perişan olan Filiz Turan, sakinleştirici iğnelerle ayakta durabiliyor.




10 Ekim 2007



Bu arada Ordu da Profesyonelleşme faaliyetleri hayta geçmeye başlar.Polisliktenmidir nedir uzun zamandır beklediğim bu gelişmeye yine kuşku dolu bakmaya başlarım.


Profesyonel orduya 15 bin başvuru



Şirnak'taki 13 Mehmetçik'in pusuya düşürülerek şehit edilmesinin ardından gözler yine 'profesyonel ordu' çalışmalara döndü. 6 komando tugayından oluşacak özel orduda savaşmak için şimdiye kadar 15 bin kişi başvuru yaptı.


Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ'un haziran ayındaki açıklamasından bu yana terörle savaşmak için Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na 15 bine yakın kişi başvuru yaptı.


3 bin 678 başvuru, öğrenim durumunun uygun olmaması, askerlik sevk tarihinden itibaren 3 yıl geçmesi, yaş haddini geçmesi ve doğum tarihinin belirtilmemesi gerekçeleriyle reddedildi. Kabul edilen başvuruların 7 bin 932'sini piyade komando branşı oluştururken, bin 198 kişi muharebe telsiz işletmeni, 838 kişi tank şoförü, 613 kişi tank nişancısı, 361 kişi ise hava savunma araç şoförü branşlarında yazılı sınava girmeye hak kazandı.


Adaylar, 12-30 Kasım tarihleri arasındaki ön sağlık, fiziki kabiliyet yeterlilik testinin ardından 3-20 Aralık tarihleri arasında mülakata alınacak. Asil ve yedek adaylar, 28 Aralık'ta duyurulacak. Özel ordunun kurulmasıyla 2008'den itibaren yedek subaylar, 2009'dan sonra da erler komando olarak görev almayacak.

Kaçırılan 8 asker tutuklandı 11 Kasım, 2007


Hakkari'nin Dağlıca bölgesinde PKK tarafından kaçırılan 8 asker, çıkarıldıkları Van Askeri Mahkemesi tarafından tutuklandı.


Ankara'da Genelkurmay Başkanlığı'nca yapılan soruşturmadan sonra Van'a gönderilen 8 asker, Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Askeri Savcılığı'na çıkarıldı.


İfadelerine yeniden başvurulan 8 asker, "Suçun vasıf ve mahiyeti askeri disiplini aşırı derecede sarsmış olması, büyük zararlar doğuran emre itaatsizlikte ısrar suçunun işlendiğini gösteren kuvvetli delillerin bulunması ve izinsiz olarak başka ülkenin topraklarına geçmek" suç ve gerekçeleriyle tutuklanma talebiyle Askeri Mahkeme'ye sevk edildi.


Askeri Mahkeme 8 askerin ifadelerini aldıktan sonra, tutuku yargılanmalarına karar verdi.


Tutuklanan askerler Van Askeri Cezaevi'ne gönderildi.


Van Barosu tarafından görevlendirilen Av. Ramazan Korkmaz, sanık askerlerin ifadelerinde söz konusu suçlamaları reddettiğini ve emre itaatsizlik yapmadıklarını belirttiklerini söyledi.


DTP'li vekil polis tartakladı


11 Kasım 2007



Ümit KOZAN- Turan GÜLTEKİN- M.Ali BULUN/NUSAYBİN (Mardin), (DHA) - Hamit ERKUT/YÜKSEKOVA (Hakkari) , (DHA)

GÖSTERİDEN FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYIN


Mardin'in Nusaybin İlçesi'nde DTP'nin düzenlediği, yaklaşık 5 bin kişinin katıldığı ‘Barış ve Kardeşlik' mitingi terör örgütü PKK ve teröristbaşı Abdullah Öcalan gösterisine dönüştü. Miting alanına girerken kendisine aratmak istemeyen bir grup polise karşı koydu. Çıkan arbedede DTP Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici'nin bir polis memurunu tartıkladığı öne sürüldü. Kapatılan DEP'in eski milletvekili Selim Sadak, bölücübaşı Abdullah Öcalan'ı selamlayarak başladığı konuşmasında, “Barış Öcalan'ı muhatap almakla olur” iddiasında bulunurken DTP Mardin Milletvekili Emine Ayna, Öcalan'a ‘sayın’ dedi ve “Eğer bugün ‘Kürkçe diye bir dil var’ deniliyorsa, silahlı ve silahsız bir mücadele sonucundadır” dedi.


İlçenin Çağ Caddesi'nde içinde DTP Mardin Milletvekili Emine Ayna, Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici, kapatılan DEP'in eski miletvekili Selim Sadak ile diğer partililerin bulunduğu otobüs, Nevruz Alanı'ndaki mitinge giderken, arkasında yaklaşık 500 kişilik grup, teröristbaşı Abdullah Öcalan'ın posterlerini taşıyarak yürüdü. Polisin arama noktasına gelen grup, üzerlerinin aranmasına karşı çıktı. Geniş güvenlik önlemi alan polis grubun alana girişine izin vermedi. Bunun üzerine grupta bulunanlardan bazıları taş atınca polis, gaz bombası kullanıp grupu dağıtmak istedi. Bu sırada DTP Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Binici'nin arbede sırasında bir polisi tartaklaması dikkati çekti. Atılan taşlardan 3 polis memuru yaralandı.


Çıkan arbede ardından alana girenler arandı. Mitingte Kürtçe, ‘Yaşasın Apo', ‘Nusaybin Ovası, Apocular Yuvası', ‘Gençlik Apo'nun fedaisidir' sloganları attı. Mitinge katılanlar, ‘Onurlu barış için dialog', ‘Özgür yaşamın gerekçesi olan rehber Apo'nun özgürlüğü için gençler özgür dağlarda', ‘Tecrit ve operasyonlara son' yazılı döviz ve pankartlar taşındı. Mitinge katılanlar demokrasi şehitleri adına saygı duruşunda bulundu.


SADAK: ÇARE ÖCALAN'I MUHATTAP ALMAK


Mitingde konuşma yapan kapatılan DEP'in Şırnak eski Milletvekili Selim Sadak, “Başta Öcalan olmak üzere tüm cezaevlerindekileri selamlıyorum” diye başladı. Sadak, şöyle dedi:


“Adalet Bakanı 8 askerin kurtulmasına sevinmediğini söylüyor. 8 askerin kurtarılmasına sevinmeyen böyle bir ülkenin vatandaşı olmaktan utanıyorum. Bu bakanın ve bunların hiç ana- baba olarak evlat acısı yaşamadığı ortadadır. Bu askerler öldürülselerdi, yine timsah gözyaşları dökeceklerdi bunlar. Bayrak taciri milliyetçiliği ekmek kapısı haline getirmişler. Baykal da yaptığı yanlıştan döndü ve operasyonların çare olmadığını söylüyor. Ancak, Zaho'daki Erbil'deki Kürtler'i asimile etmekten söz ediyor. Çare asimile etmek değil, barıştadır. Barış; Öcalan'ı muhatap almakla olur. Bu şekilde barışa ulaşılır.”


Miting öncesi yaşanan arbedede polis memuru tartakladığı iddia edilen DTP Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici, Kürtçe yaptığı konuşmada, Başbakan Recep 'ın, “75 Kürt milletvekilimiz var” sözlerine atıfta bulundu. Binici, “O 75 Kürt milletvekili ihanet içerisindedirler. Boğulmaya gelince, ‘Biz kartalız. kimse bizi boğamaz” diye konuştu.


DTP Mardin Miletvekili Emine Ayna, mitinge katılanları Kürtçe selamladığını belirtirken, Kürtçe bilmediği eleştirilerine yanıt verdi. Ayna, “8 Mart Kadın Emekçileri Günü'nde bu meydanda size Kürtçe konuşmaya söz veriyorum. Bu ülkede her şey serbestmiş. Ben bir Kürt kızı olarak, her şey serbest olduğu için mi kendi ana dilimi, Kürtçe'yi bilmiyorum ve konuşamıyorum” dedi. Ayna şunları söyledi:


“Türkiye’nin demokratikleşmesi için, bizi kullanmaları için hükümete açıkça konuştuk. Ancak, onlar bizi Kürt halkının onuruyla oynamak için kullanmışlar. Başbakan Erdoğan, 75 Kürt milletvekiliyle Avrupa ülkelerine gidecek ve AB'ye ettiği yalanlara AKP'li Kürt milletvekilleri devam edecekler. 1984'te PKK kendini ilan etti. Eğer bugün ‘Kürtçe diye bir dil var 'deniliyorsa, silahlı ve silahsız bir mücadele sonucundadır. Bu gerçeği yatsıyamayız, Bu Türkiye'nin bir gerçeğidir. Kültür, sosyal ve siyasal anlamda Türkler'le eşit olmak istiyoruz. Anayasal güvence istiyoruz. Kürtler'in kimliklerinin Anayasal güvenceye alınması niye sakıntı oluyor? Biz hak ve özgürlüklerimizden asla vazgeçmeyeceğiz. Kan ve gözyaşının dinmesi için operasyonların durması lazım. Sadece sınır ötesini kastetmiyorum. 8 asker alındı ve başka ülkelerde 1 tek asker verilmesi için talepler olurdu. Hiç talep olmadı. Öldürülüp bir kenara atacaklardı ve öldürülüp attılar, diyeceklerdi. İmralı cezaevi hukuki değildir. Bir birey için yasa çıkartılmaz, bu yasal değildir. İmralı Cezaevi kapatılmalıdır. Diğer hükümlü ve tutukluların TC Anayasası eksik olmasına rağmen, TC Anayasası ve diğer yasalardan da diğerleri nasıl faydalanıyorsa, sayın Abdullah Öcalan da onları o hakları kullanmalıdır. Ne eksiği, ne fazlasıyla.”


HAKKARİ'DE MOLOTOFLU EYLEM

Hakkari’nin Yüksekova İlçesi’nde PKK lehine sloganlar atarak izinsiz yürüyüş yapan DTP'lilere polis müdahale etti ve ilçe savaş alanına döndü. Molotofkokteyli ve taşla saldıran göstericilere karşı biber gazı kullanan ve havaya uyarı ateşi açan polis, bazı kişileri gözaltına aldı.

DTP Yüksekova İlçe binasında öğlen saatlerinde toplanan bir grup, saat 14.00'te Demokrasi Meydanı'nda basın açıklaması yapacaklarını söyleyerek yürüyüşe geçti. Terör örgütü PKK ve Abdullah Öcalan lehine sloganlar atan, ‘Operasyonlar durdurulsun’ pankartı açan göstericilere polis dağılmalarını söyledi.

Yaklaşık 500 kişilik grup uyarıları dinlemeyip yürüyüşü sürdürünce polis müdahale etti. Taş ve molotof kokteyli atan göstericilere biber gazı kullanan polis, bir ara havaya uyarı ateşi açtı. İlçe savaş alanına dönerken, esnaf zarar görmemek için işyerlerinin kepenklerini indirdi.

Göstericilere müdahale için İlçe Jandarma Komutanlığı'ndan takviye ekip geldi. Bunun üzerine ara sokaklara kaçarak barikat kuran göstericiler, malatofkokteyli ve taş atmayı sürdürdü. Polis ve jandarma sokak alaranıda gösterici kovaladı.

Yüksekova'da yaklaşık 1 saat süren olaylar göstericilerin dağılmasıyla son bulurken, bazı kişiler gözaltına alındı. İlçede güvenlik önlemleri artırıldı.


ELİF KORAP –SABAH


 22/10/2007 - ABD'den şartlı vize


Harekata şartlı vize

Terör örgütü PKK’nın Hakkari’deki kanlı saldırısına Amerikan yönetiminden sert tepki geldi. ABD Başkanı George Bush, PKK’nın saldırılarının kabul edilemez olduğunu ve hemen durması gerektiğini söyledi. Bush, Beyaz Saray tarafından yapılan açıklamasında, Bağdat hükümetine ve Iraklı Kürtlere, terör örgütü PKK’ya karşı harekete geçmeleri çağrısında bulundu. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi sözcüsü Gordon Johndroe tarafından yapılan açıklamada, “Başkan Bush, Hakkari’deki saldırıları şiddetle kınar ve hayatını kaybedenlerin ailelerine ve bütün Türkiye halkına başsağlığı diler” dedi.
Kürt olmayana kiralık ev bile yok-K.Irak’ta Irkçılık,aldı başını gidiyor.

Ülkenin nispeten güvenli bölgesi olan Erbil’e gelmek isteyen Kürt olmayan Iraklılar kefil bulamazsa apartman dairesi bile kiralayamıyor. Etnik yasağın gerekçesi ise "şehrin yeniden Araplaşmasını" engellemek.


Fransız haber ajansı AFP,’ın kuzeyindeki bölgesel yönetimin başkenti Erbil’i mercek altına aldığı özel haberinde, şehirde Kürt olmayan hiç kimseye ev veya daire satılmadığını bildirdi.


Michel Moutot’nun kaleme aldığı habere göre, Iraklı Kürtlerin "etnik yasağının" gerekçesi "şehrin yeniden Araplaşmasını" engellemek. Ülkenin diğer bölgelerine göre daha güvenli olan bölgeye akın eden ve Kürt olmayan Iraklıları durdurmak için, Kürt yetkililerin "oturma izni" uygulamasına geçtiği bildiriliyor. Kendisine bir Kürt kefil bulamayan hiç kimse, ev satın almak bir yana, apartman dairesi bile kiralayamıyor. Oturma izinleri her ay veya üç ayda bir yenilenmek, ev sahipleri de "yabancı" kiracıları sürekli denetlemek zorunda. Dört yıldır Erbil’de bulunan Avrupalı bir gözlemci, oturma izinlerinin çok sıkı biçimde denetlendiğini söyledi. Kürtlerin kefil olduğu yabancılarla ilgili bir şüphe bulunması durumunda kefil olan kişinin bu yabancıyı kendilerine getirmek zorunda olduğu aksi halde tutuklandığı belirtiliyor.


Kürt emniyet gücü Asayiş’in yerel bir yetkilisi olan Sabah Kerim, bölgedeki birkaç Arap köyünü de dikkatle incelediklerini belirterek, Mesud’nin partisi KDP’nin şehirdeki her mahallede bir ofisi olduğunu söyledi. Tüm bunların güvenliği sağlamak amacıyla yapıldığını ileri süren bir başka Kürt yetkili de, "Birinin Erbil’den olup olmadığını şivesinden anlıyoruz. Tanımadığımızı sorguluyoruz" dedi.
Haber Tarihi : 07.04.2007

BAZI AVRUPALILAR DA UYARMAYA ÇALIŞIR AMA SAĞIR BİR ÜLKE VARDIR

İsviçreli Profesör Finger: Özelleştirme ve AB Sizi Yok Edecek


Türkiye’nin AB’ye girme konusundaki ısrarını anlayamadığını ifade eden Türk dostu İsviçreli Profesör Finger, tarihi uyarılarda bulundu "kimliğinize sahip çıkın"


Jeopolitik öneme sahip Türkiye’nin AB’ye girmeden ‘bağımsız’ olarak kalması gerektiğini vurgulayan Lozan Üniversitesi Dekanı Prof. Matthias Finger, “Bakın bir tarafta AB, diğer tarafta Asya var. Türkiye, AB’nin içine girip kaybolmak mı istiyor?” dedi.


Özelleştirmenin Türkiye için yol açacağı tehlikelere de dikkat çeken Prof. Finger, şöyle konuştu: Stratejik önem taşıyan bazı kurumların özelleştirilmesi boyunduruk altına girmek olur ki, bunun sonucu Türk kimliğinin kaybedilmesine kadar varabilir.


Şaşkınlık içindeyim
Prof. Finger, üyeliğin Türkiye için tehlikelerini anlatıp, “AB’de ne işiniz var?” diye sordu.
“Türk dostu” olarak tanınan Lozan Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Akademisi Dekanı Prof. Dr. Matthıas Finger bile şaşırdı:


Neden AB diye ısrar ediyorlar anlamıyorum!
Bazı kurumların özelleştirilmesi boyunduruk altına girmek olur ki, bunun sonucu Türk kimliğinin kaybedilmesine kadar varabilir.


AB’nin Türkiye’ye ihtiyacı var, Türkiye’nin AB’ye değil. Çünkü Türkiye her şeyiyle kendi kendine yeten bir ülke. AB’ye girmeniz çıkarınıza olmaz.


Ne sizi birliğe almak istiyorlar, ne de başka mecralara kaymanızı... Oyalama taktiği güdüp geleceğin büyük gücünü şimdiden parçalamak istiyorlar


Birliğe girip kaybolmak mı istiyorsunuz?
Türkiye’nin AB’ye altenatif olabilecek projeleri neler olabilir size göre?
Bakın bir tarafta AB, diğer tarafta Asya var. Türkiye Jeopolitik olarak önemli bir yerdedir. AB’nin içine girip kaybolmak mı istiyorsunuz? Türkiye’nin bence AB’ye girmeden ‘bağımsız’ olarak kalması ve öncelikle Asya ile özellikle Türk Cumhuriyetleriyle ilişkilerini güçlendirimesi lazım. Türkiye kararlı politikalar izlerse büyük bir aktör olabilir. Örneğin doğalgaz ve petrol sıkıntısı çeken Avrupa ile, enerji kaynakları açısından zengin olan Orta Asya arasında köprü görevi yapabilir. Kararsız politilarla oyalandıkça Türkiye kaybeder. Türkiye’nin AB’ye girmesi de Asya ve Avrupa arasındaki güç dengesini Avrupa lehine çevirebilir.

Dengeler değişir
AB zaten Türkiye’ye az bile olsa bir ışık yakıyorsa, Rusya’ya göz kırpıyorsa, Asya ekonomisinin sessiz ve derinden büyümesinden çekindiği içindir. Aynı zamanda Avrupa, Türkiye’nin Asya ve Rusya ile birlikte bölgede yeni bir güç oluşturmasından korkuyor, ve bu nedenle oyalama taktiği uyguluyor. Ne içine almak istiyor, ne de başka mecralara kaymasını; dayatmalarını yapıp oyalama taktiği güdüyor. Sizi Asya’dan koparmak ve gelecekte oluşacak olan bir gücü şimdiden parçalamak istiyorlar.


Bir dizi temaslarda bulunmak üzere Türkiye’ye gelen Lozan Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Akademisi Dekanı Prof. Dr. Matthias Finger ile Ankara’nın özelleştirme politikalarını ve AB sürecini konuştuk. Özelleştirmenin Türkiye’nin geleceği için bir tehlike oluşturacağını, toprak bütünlüğümüzün tehlikeye gireceğini belirten Prof. Dr. Finger, Türkiye’nin AB’ye girme çabalarının boşuna olduğunu ifade etti. Fınger, AB’nin de kendi değerleri ile birlikte Hıristiyan geleneklerinin olduğuna değinerek Müslüman bir ülke olarak asla Türkiye’yi aralarına almayacaklarını söyledi.
Türkiye’de stratejik önem taşıyan kurumlar özelleştirilmektedir. Son olarak da TPAO’nun özelleştirilmesi gündemde. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle devletin stratejik yönden önem taşıyan, haberleşme, su, elektrik, rafineri, gibi kurumlar özelleştirilmemeli, özelleştirilecekse bile bazı kriterler gözönünde bulundurularak özelleştirilmeli. Mesala özelleştirme yapıldıktan sonra bir rekabet ortamı doğacak mı ve rekabet oranı ne olacak? Bence özelleştirmenin de bir limitinin olması gerekir. Hizmetin devamlılığı bakımından bazı kurumların kamunun elinde kalması gerekir. Devlet, bu hizmetlerin garantörüdür. Örneğin bir su şirketi yaptığı dağıtımda belirli bölgelere öncelik tanıyabilir, bazı bölgeleri ihmal edebilir. Bir haksızlığa sebebiyet verebilir. Bu adaleti ve eşit dağıtımı ancak devlet sağlayabilir. Örneğin Fransa ve Almanya, elektrik ve suyun idaresini stratejik açıdan önemli gördüğü için kurumlarını özelleştirmeye yanaşmıyor. Stratejik öneme sahip, elektrik, doğalgaz, haberleşme, su gibi kurumlarına başkalarını ortak yapabilir, ancak tamamen elden çıkarılması durumunda kontrol elden kaçar. Bazı kurumların özelleştirilmesi boyunduruk altına girmek olur ki, bunun sonucu Türk kimliğinin kaybedilmesine kadar varabilir.

Özelleştirme bir ülkeyi nasıl bölebilir ki?
Doğal ve tabii kaynakların hiç bir zaman özelleştirilmemesi gerekir. Bunlar o ülkenin, o vatanın insanlarının malıdırlar.
Bu kaynakları yabancı birine sattığınızda bunu nasıl kullanacağını kontrol altına alamayabilirsiniz Bu da ülkenizin ekonomik açıdan güç kaybetmesine, yıpranmasına neden olabilir. Burada Rusya örneğini vermek istiyorum. Rusya hiç bir kurumunu özelleştirmeye yanaşmıyor. Bunları uluslararası platformda bir silah olarak kullanıyor.
Mesela Moskova geçtiğimiz günlerde doğalgaz vanasını kapatınca Avrupa ile kriz yaşandı. Neden? Çünkü güç Rusya’nın elindeydi. Rusya kendi kuralını koymuştu. Ve biliyorlardı ki doğalgazı özelleştirdiklerinde Rusya’nın gücü de elinden alınmış olacaktı. Diğer bir tehlikede şudur ki; böyle bir stratejik önem taşıyan kurum özelleştirildiğinde bunu satın alan şirket istediği fiyatı koyar. Ve devlete şantaj yapabilir. ’Ben bunu işlettiğim için istediğim fiyatı koyarım’ diyebilir. Buda bir yabancı şirketin boyunduruğu altına girmekten başka bir şey değildir. Bu stratejik kurumların üzerinde bir yetkiniz ve gücünüz kalmadığında, pek bir şeyiniz de kalmamış demektir. Özelleştirme ancak %20 civarında olmalıdır.

Arjantin gibi aynı durum yaşanır.
Ancak şu anda Türkiye’nin Dünya Bankası’na ve IMF’ye milyarlarca dolar borcu bulunmaktadır. Türkiye’nin bu durumda geleceği ne olur? Bir Arjantin örneğini yaşar mı?
Kesinlikle aynı durum yaşanır. Bir devlet ne kadar borçlanırsa o kadar çok şantaj hedefi haline gelir. Devlete söz geçirebilmek için bazı özel kanunlar çıkartılır ve bazı kişilere tavizler verilir. Borcunuza karşılık doğal kaynaklarınızın satılması istenir. Çünkü burada önemli olan zaten bu doğal kaynaklardır. Suyunuz ve petrolünüz ön plana çıkar. Bir devleti zaten ayakta tutan bunlardır. Türkiye’nin AB’ye değil , AB’nin Türkiye’ye ihtiyacı var.
Türkiye’ye AB yolunda sürekli bir takım dayatmalar yapılmaktadır. Ancak son zamanlarda AB’nin de kendi arasında sorunlar yaşadığını görüyoruz. Diğer taraftan Türkiye AB’nin peşinde koşuyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bütün Avrupa ülkelerini bir kenara bırakarak Türkiye’nin İsviçre’yi örnek alması gerekir. Çünkü İsviçre AB’ye girmedi; ancak ikili anlaşmalar yaptı. Yapılan bu anlaşmaları da kendi lehine çevirdi ve aslında İsviçre işin içinden kârlı çıktı. Türkiye’nin de aynı şeyi yapması gerekir. Türkiye, AB’nin peşinden koşup onun birliğine girmektense -istiyorsa- karşılıklı ikili anlaşmalarla ekonomik bir çıkar sağlamalı ve boyunduruk altına girmemelidir. Benim anlamadığım şu, aslında AB’nin Türkiye’ye ihtiyacı var, Türkiye’nin AB’ye değil. Ben Türk siyasetçilerini anlayamıyorum. Çünkü Türkiye her şeyiyle kendi kendine yeten bir ülke. Türkiye’nin AB’ye girmesi çıkarına olamaz.


Müslüman bir ülkeyi aralarına almazlar
Ancak başta Başbakan olmak üzere diğer Bakanlar da Türkiye’de ekonominin iyiye doğru gittiğini söylemektedirler...
Her şey özelleştirildiğinde, bütün kamu kurumları satıldığında devletin kasasına belli bir miktar para girdiğinde sevinebilirsiniz. Ancak bu size sadece belli bir dönem rahatlama getirebilir. Sıcak para bir sirkülasyon sağlayabilir.
Ancak özelleştirmeden gelen para zaten IMF ve Dünya Bankası’na aktarılıyor, bu gerçek de halktan gizleniyor. Gidişatın iyi olduğunu gösteren bugünkü rakamların etkisi geçici olacaktır. Bugün yapılan istatistikler ekonomik durumu iyi gösteriyor olabilir ama, önemli olan kırsal kesimlerle şehirler arasında yapılan istatistiklerin ortaya koyduğu verilerdir. Belli şehirlerde yapılan istatistikler asla gerçeği yansıtmaz. Bir ulusal araştırma yapıldığında gerçekler zaten ortaya çıkar. Özelleştirmeler yapıldığında gelen paralar nerelere yatırılıyor? Bu paralar acaba bazı çevrelere mi, tarıma mı, iş çevrelerine mi, sanayiye mi yatırılıyor....Rakamlar başka ancak gerçekler başkadır.

Uzun vadede de olsa AB Türkiye’yi kabul eder mi?
Türkiye’nin AB’ye girme çabaları boşuna. Çünkü AB’nin kendi değerleri var. Gelenekleri, Hıristiyan bir kimliği var...AB’de laik bir kesim de vardır, aynı Türkiye’de, laikliği savunanlarla Müslüman değerleri savunanlar olduğu gibi. Ama AB’de esas olan, baskın olan ideolojik yapı Hıristiyanlık üzerine kuruludur. Bundan dolayı zaten Türkiye’nin AB’ye girmesi mümkün değildir. Türkiye bir Müslüman ülke olduğundan aralarına almazlar. Bugün AB üyesi ülkelerin zaten kendi aralarında iç sorunları vardır. Bugün AB bir iç çatışma yaşayan bir sözde birliktir. Birbirlerini zaten sevmemektedirler. Bir Katolik-Ortodoks çatışması yaşanıyor. Bir de buna Müslüman unsurun eklendiğini düşünürsek sonucun ne olacağı zaten ortaya çıkar. Bir tarafta aşırı dinci kesimin yanında laik kesim de var. Bir problem yaşanmaktadır. Problemler içinde olan bir AB, yeni bir problem olarak Türkiye’yi aralarına almayı elbette ki istemez.

Prof. Dr. Finger kimdir?
İsviçre’nin Lozan kentindeki, Lozan Üniversitesi’nin İktisadi İdari Bilimler Akademisi Dekanı... İsviçre’nin ünlü bir antropologu olan annesinin görevi dolasıyla çocukluğundan bu yana sık sık Türkiye’ye gelip giden Prof. Dr. Finger’in yardımcısı da ” Dr.Selin N. Şenocak “ isimli bir Türk.
Yeniçağ gazetesi.com


 23/10/2007 – 11 EYLÜL 2002 SONRASI GELİŞMELER


1-AMERİKAN SİYASETİNİ BELİRLEME ADIMI


2000 Yılında Amerikan seçimlerini mahkeme kararı ile kazanan George Walker BUSH,ilk konuşmalarından birinde yeni dünya düzenini kastederek “Crusade” yani Haçlı seferi kelimesini kullanmıştır.G.KORE-IRAK ve İRAN ülkelerini “Şer Odakları olarak göstermiştir.


Irak olayı artık bitmiş sırada İran bulunmaktadır.


2- EL KAİDE-S.ARABİSTAN İŞBİRLİĞİ VEYA “İSLAMİ TERÖR”ADIMI


Buna gösterilen tepkiler sonucu sözünü geri almışsa da amaç değişmemiştir.İlk önce kendi petrol şirketinin ortağı olan Arabistanlı “Ladin Ailesinin” küçük oğlu “Usame Bin Ladin’e el altından kurdurmuş olduğu “El Kaide” isimli taşeron örgüte New York’un en güzel ikiz kulelerini uçak kaçırma operasyonu ile yıktırmıştır.


3- HAÇLI SEFERİ KAMPANYASI ADIMI


Ardından,İngiltere ve bazı Avrupa ülkelerinde kamu oyunun nefretini çekecek bir takım metro bombalama eylemleri ile de Avrupa Halklarının vezenginlik,uyuşturucu,seks sarhoşluğu içinde sapıklaşmış,uyuşuk gençliklerine de yeni “Nazi” duyguları aşılamak için bahane yaratmıştı.


4- AFGANİSTAN VEYA “DEMOKRASİ GÖTÜRME” ADIMI


Bu olayları bahane ederek,SSCB’nin yıkılmasına sebep olan Afganistan’a sığınan bu taşeron örgüt bahanesi ile “Koalisyon Güçleri “ ile birlikte buraya “Demokrasi getirmeye” girmiştir.


Rejim kavgalarını kesip,İtalya’da 1958 yılından beri sürgünde bulunan devrik Afgan Kralı Karzai’yi de kurdukları hükümetin başına Başkan atayarak,vatansever “Taliban” Afganların kanların döken ama,ellerinin altındaki “Usame Bin Ladin”i ve örgütü “El Kaideyi bir türlü ele geçiremeyen (!) bu “Adaletin Kılıçları(!) “İslami Terör” deyimini kullamarak sürekli bir “Müslüman düşmanlığını” körüklemektedirler.


5- İSLAMİ KIYAFET YASAKLARI ADIMI


Buna ilave olarak da kendi ülkelerindeki müslüman azınlıkları da Ülkemizden başlattıkları “Türban-Çarşaf “meseleleri ile yasaklamalar ile “Öcü” haline getirmişlerdir.


“Bu kıyafet yasakları “Türkiye’den başladı biz de uygun gördük.Türkiye tek demokratik müslüman ülkesidir” diyerek de yasak koyucusu olmadıklarını da açıklamaktadırlar.






6-YENİ NAZİZM KAMPANYASI ADIMI


Kendi çabaları ile iş dünyasında yer edinmiş müslüman iş adamlarını da “Yahudi” gibi gösterme çabasına da girişmişlerdir.


Kasıtlı olarak bazı gazete ve dergilerde yayınlattıkları “Hz Muhammed Karikatürleri” ile de hem İslam ülkelerinden toplu tepki çekmeyi hem de ülkelerindeki müslüman azınlıkların tepkileri ile doğan terör olaylarını yaratmışlardır.


Tüm İslam dünyasından alınan bu tepkiler de “Hristiyan hakimiyetine başkaldırı ve Haçlı Seferi Gerekçesi” olarak gösterilemktedir.

7- IRAK ADIMI


İkinci olarak “El Kaide’ye destek,komşularını tehdit,azınlıklara soykırım uygulama,nükleer silah bulundurma iftiraları ile 2003’de Irak işgal edilmiş,devlet başkanının idam sehpasında koparılan kafası yerlerde yuvarlanırken tüm dünyaya gösterilmiştir.


Devamında Irak üç parçaya bölünmüş,”Teba-ı Sadıka” olan Kürtler baş tacı edilerek iktidarın başına getirilmişlerdir.El altından kendi ordularına ait komşu devletlerde bile olmayan bazı ağır silahlarla donatılan “ “Kürt Ordusu” veya “yeni “Irak Ordusu” ile Haçlı hareketinin en önemli adımlarından biri daha başarılmıştır.

8- TÜRKİYE ADIMI


İslami kıyafet ve yaşam biçimlerinin kendi ülkelerindeki müslümanlara yasaklanmasında “Laik,Demokratik, Sosyal,Batı idare sistemini “ benimsemiş “Müslüman Türkiye” nin koyduğu yasaklar bahane edilirken ,aynı dönemde iktidara getirilen “İslamcı Parti” AKP hükümeti de “Ilımlı İslam,Yumuşak İslam,Dinler arası Diyalog” faaliyetleri ile tanıtılarak,Demokratik Türkiyenin de “İslami ve Haçlı Karşıtı “ oluşu da batı halklarının bilinçaltlarına yerleştirilmiş oluyordu.


Irak’taki Kürtlerle işbirliği içinde olduklarını söylemekten çekinmeyen,hatta “Neşirvan BARZANİ Liderimizdir “ diye Tv kanallarında rahatça beya verenbölücü terör örgütü temsilicilerinin de “Demokrasi adına” TBMM”’ye sokulmaları bu işbirlikçi hükümet sayesinde 2007 Temmuz seçimleriyle alenen sağlanmıştır.Çünkü önceden gizli olarak yapılan bu eylem böylece meşrulaşmış oldu.


60.TBMM Hükümetini kurulması daha tamamlanmadan,Türkiye’ye 90 yıldır yapılan “Ermeni Soykırımını kabul ettirme “baskılarına ilave olacak bir iddia da meclisteki terör örgütü temsilcilerinden gelmiştir.


Artık resmi sıfata haiz olan bu zatlar,Türkiye Ordusunun Hakkari cıvarında “Kimyasal Silah Kullanma “ suçlamasını hemen meclis açılmadan yapmıştır.Bu gerekçe Irak’ı işgal gerekçelerinden biriydi.


El Kaide Örgütünün finansörü olan,t Yasin Elkadı isimli iş adamı ile işbirlikçi Başbakan “R.Tayyip Erdoğan’ın geçen yıllarda meclisten yapt üm koalisyon ülkelerinde mal varlıklarına el konulduğu yazılıp çizilen ığı “Yasin El Kadı’ya param kadar kefilim ve arkadaşıyım”sözü de aynı gün İngilterenin kıtalararası basın organlarında gündeme gelmiştir.


Daha hükümetin kurulması ülkemizi 1980’lerde Kenan Evren’in kabul ettiği (8) eyaletli Türkiye projesine uygun veya bilmediğimiz yeni eyaletlere bölecek “Yeni Sivil Demokratik Anayasa” (!) hazırlanması beklenmeden emperyalistlerin içerdeki işbirlikçileri ile aynı anda saldırıya geçmesini “İşbirlikçi Hükümete Güvensizlik” veya “Tabansızlık etmeyin” tehdidi olarak yorumlamak da mümkündür.


Son Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi Başbakan ve Genelkurmay arasındaki görüşmelere ,hükümet kanadının sürekli olarak “Vatana İhanetle Bizi Suçlamayın,Bu bizim Çalışma Azmimizi Kırar,Biz Hain Değiliz” türü açıklamaları ve terör örgütüne aralıksız yapılan operasyonlar da “Hükümetin tabansızlık gösterdiği veya “davadan döndüğü” şeklinde “Batı’nın Teba-ı Sadıka” sı yani Batıya Sadık Halkı olan İşbirlikçi Kürt temsilciler tarafından bir “müzevirleme “ olayı sonucu da olabilir.


Ya da bu kadar gelişmeyi yeterli görüp “Koalisyon Güçleri “ K.Irak-Ermenistan-Gürcistan’daki üslerinden bu ülkelerin de katılımları ile doğu,güney doğu ve kuzey doğudan toplu bir harekete karar vermiş olabilirler.


Çünkü geçen hafta Rus Uçaklarının Gürcistan’a “patlamayan bomba” atması,İran’ın Irak’taki PKK kamplarına saldırıları,Ural Dağlarında halen süren RUS-ÇİN ortak tatbikatı,güvenlik güçlerimizin terör örgütüne sürekli operasyonları da ancak böyle bir askeri operasyonun beklentisi içinde olanın sadece ben olmadığımın da bir kanıtı olarak açıklanabilir.


1980 yılından beri G.A.P projeleri adı altında “Doğu Anadolu’da devlet yardımı almamış eşek dahi bırakmayan uygulamalar yanında,Diyarbakır’ı geçerek Irak’a bağlantı kuran “Otoyollara son olarak “Karadeniz Oto Yolu”nun eklenmesi de yeni yapılacak “Haçlı seferi “ hareketinin,”Doğu-G.Doğu” dan ve Kuzey doğudan” başlayacağı işaretini vermektedir.


1.Dünya savaşı sonrası Yunanlılarla başaramadıkları “Batıdan Doğuya Sürme” taktiğinin yerini bu defa “Doğudan Denize Dökme “ şeklinde planlandığı anlaşılmaktadır.


Rusya-Çin,Yeni Türk Cumhuriyetleri ile birlikte hareket ederek korumaları altına giren İran’ın öncelikli hedef olmaktan çıktığı ve ülkemizin yeni hedef olduğu da artık şüphe götürmemektedir.


İslamcı bir hükümetin devlet idaresinde bulunması ABD-AB koalisyonunun eline çok önemli kozlar vermiştir.




Sevr Antlaşması Haritası- Sarı Türkiye-Sarı-Kırmızı Çizgi Kürtler Mavi Ermenistan, Lacivert Yunanistan, Mor Fransız,Kırmızı İngiliz,Beyaz portakal rengi çizgi Uluslararası kontrol bölgesi diğer çizgiler de renklerine göre kontrol bölgeleri







1-Lozan antlaşmasında OTİ (Osmanlı-Türk-İslam) fanatizmi yapmayacağımız taahhüdü ortadan kalkmış ve lozan antlaşmasını çiğnememiz sağlanmıştır.


2-1989 yıllarında BM’ce hazırlanan “Yeşil Hat” projesi kapsamında,ülkemizin “Demokratik Rejim “ dışına çıkması olasılığı kesinleşmiştir.


3-Başbakanımızın Yasin El Kadı hakkındaki sözleri bu işin de mührü olmuştur.Artık terörü “Başbakan “düzeyinde destekleyen bir ülke durumundayız.


Bütün bunlar koalisyon güçlerinin ülkemize müdahele için gerekli mazeret ihtiyaçlarını fazla fazla karşılamaya yetmektedir.


Bu bizi korkutur mu?


Bizi korkutur ama, “kızılbaş,alevi,kürt ve gayrimüslüm dönmelerin iktidarından kurtulma” amacı doğrultusunda iktidara gelen hükümetin verdiği tavizlerin daha başlangıcı olduğundan hükümeti korkutmamaktadır.


. O nedenle bütün bunlar olurken,hükümetin,basının,iş dünyasının borsa ve döviz olayları ile meşgul olması


kadar aptalca bir şey olamaz.Hala yerini belirlememiş,halkına bile çimdik operasyonu bile başlatmayanlar ve hiçbir şeyle ilgilenmeyenler suçludurlar.


Kendilerine vaad edilen Anadoluda küçük bir toprak parçası üzerinde bir “Şeriat Devleti” vaadi varmıdır? Varsa bu onlara yeterse de millet buna neder? Sormuşlarmıdır? Bilinmez.Ancak büyük bir yanlış içindedirler.


Birkaç yıl sonra Anadolu işgal edilirse,yapılacak soykırımlardan kendini kurtaracağını sanan başta zenginler zarar edeceklerdir.


Böyle bir işgal tamamen “Ortadoğuda Etnik Temizlik” şeklinde sonuçlanacaktır.Hirant DİNK’in dediği gibi “Bu topraklar “Pis Türk ve Müslüman kanlarından “Ermenilerin temiz kanlarıyla yıkanarak temizlenecektir” Şimdi buna yukarıda sayılan ülkeleri de ekleyerek,kıyamet öncesi ”Mesih’i beklemek üzere sadece “İbrani-İshak kavminden olan halkların kuracağı “Kutsal İncil Şeriat Devleti” mi her ne deniyorsa bu devletin kurulmasına geçilecektir.


Takvim artık dolmak üzeredir.İş uzatılmayacak,İndus-Nil nehirleri(Hint-Mısır) arasındaki topraklar tamamen bu kavimlerin elinde olacaktır.Karışık yani Ham-Sam ve İnkarcı Yafes kavimlerinin kanlarına bu topraklarda yer yoktur.Koalisyon güçlerinin hedefi budur.


Yangın bacaya uzanmaktadır.Herkes zamanında yerini tespit etmelidir.Rahmetli İsmet .İNÖNÜ’nün dediği gibi “BİTARAF OLAN BERTARAF OLUR”


Bu böyle biline!


PKK TARİHİ BAŞINDAN BU GÜNE 4


G.W.BUSH,T.ERDOĞAN ve YECÜC-MECÜC


İslamiyet de “İbrahim” kavmine gelen “Tevrat ve İncil’in” devamıdır.Her üç kitapta “Gok-Magok veya Yecüc-Mecüc” yani “Cüceler ve Devler” kavimlerinin kıyamet öncesi bu “İbrahim kavimlerinin üzerine felaket yağdıracağından bahsetmekte ve bunu tehdit olarak göstermektedir.


GOG-MAGOK =YECÜC-MECÜC;
Kuran Kehf Suresinde Yecüc -Mecüc,Tevrat ve İlk Ahit'te Gog-Magog Devler ve Cüceler dendiğinde ilk düşünülmesi gereken Tevrat,İncil ve Kuran'da adı geçen II.Adem olarak da bilinen Nuh Peygamberin çocuklarını lanetlemesi ile başlayan insanların üreme ve dağılım olaylarıdır.
Nuh Peygamberin oğlu Yafes'in "Tanrı'nın yeryüzünde insanları tyfana terk edip cezalandırmasını adaletsiz olduğunu söyleyip Tanrı'ya tapmayacağını söylemesi sonucu Yafes ve soyu Nuh tarafından lanetlenmiştir.Bu yüzden Tevrat'a göre Yafes soyunu incelememiz gerekir;



Yafes'in Yedi Oğlu
---Gomer'in çocukları ‘Aşkenaz, Rifas, ve Togarmah’tır. (Yaradılış 10:3). Tevrat'ta Aşkenaz diye geçer.

---Mecüc. Ezekyel'e göre, Mecücler kuzeyde yaşardı (Ezekyel 38:15, 39:2). Josephus'a göre Grekler'in Saytiyalılar diye çağırdıkları bunlardır, (Romanya ve Ukrayna'nın eski adı
Saytiya )

---Sam'ın oğlu Elam'la , Maday Iranlıların atasıdır. Josephus der ki Maday'ın çocukları Greklerce Medes diye bilinirdi. Med'ler Tevrat'ta da geçer. Sayrus'tan (Büyük Krus) sonra, Med'ler daima Persler ile anılır (Tevrat'ta). Onlar tek krallıkta birleşmiştir —‘Med ve Persler Kanunu’ (Danyel 6:8, 12, 15). Sonra sadece Persler diye çağrıldılar. Medler Hindistan'a da yerleşmişlerdir’


---Yavan’ın oğlu Elişa, Tarşiş, Kittim, ve Dodanim (Yaradılış 10:4), Yunanlılar ile alakalıdır. Elisyalılar, isimlerini Elişah'tan almışlardır. Tarşiş ve ya Tarsus Kilikya olarak bilinir.
----Tubal. Ezekiel Yecüc ve Meşeç ile anar (Ezekyel 39:1). Tiglath-pileser I, M.Ö.1100 yılındakiAsur kralı, Tubal'den Tabali diye bahseder. Josephus onların adını Thobelit'ler diye kaydetti ki, sonra Iber'ler olarak bilinir.Gürcistan'ın başkenti (Tubal'dan gelen) Tiblistir. Buradan bu insanlar, Kafkas dağlarının geçip, kuzey doğuya, Tobol nehrine isim vermiş, ve Tobolsk şehrinin isim sahibi olmuşlardır.’


----Meşeç, diğer torunu adı, Moskova'nın eski adıdır. Rusya'da bir alan hala "Mesçera Altı" diye bilinir.
----Tiras'ın çocukları Thracia'lılar olarak bilinirdi. Grekler ismi Traklar olarak değiştirdiler.Tras'ın insanları vahşi Hint-Avrupalılardı. Tiras'a daha sonralarıThuras, ya da Thor, yani Yıldırım tanrısı olarak tapılırdı.


Yukarıdaki alıntı yorumlardan da anlaşılacağı gibi işin aslında başta Gürcüler ve Tüm Kafkas halkı da Yecüc Mecüc sıfatında olup,oradan Sibirya ve Asya steplerine göç eden kavimlerin Yecüc Mecüc olduğu da göz önüne alınmalıdır.

Yukarıda görülen ve yine Hıristiyan dünyasınca İncil-İlk Ahit ve Tevrat'a göre hazırlanmış Kavimler haritasında Tubal'ın veya "Gog-Yecüc kavminin" İç Anadolu'dan yukarı Kafkasya,"Magog-Mecüc kaviminin" ise yarinin Diyarbakır civarı ve doğusu olarak gösterildiğini görmekteyiz.

Ancak Tuval-Tubal adı ile o anılan bu bölgeleri Arap yarımadasında da uzak Kuzey Asya'da Tuva Cumhuriyeti,Çin,Moğolistan Sarı Deniz sahillerinde de aynı adla anılan bölgeleri bulmak mümkündür.

Kur'anda da Tuva bölgesinin kutsallığından bahsedilir.

Sonuç olarak yeryüzüne insanlığın Tufan sonrası dinlere göre Anadolu ve Kafkaslar üzerinden dağıldığı kabul edildiği açısından baktığımızda adı geçen bölgelerden dağılan insanlar gittikleri yerlere geldikleri toprakların adını vermiş demek te mümkündür.Tabii ki hiç bir şeyi net tüm açıklığı ile tespit etmek ve doğrulamak da mümkün değildir.

ÜSTÜN IRK
Tevrat'ta İbrahim Peygamberin,yeryüzündeki diğer kavimlerin çok tanrıya tapmaları ve sapık cinsel ilişkiler ve yaşam tarzları içinde olduklarından dolayı Tanrı Yahve'nin onları cezalandırmak için İbrahim Peygamberin neslini seçtiği işlenir.
İncil Tevratında bahsi geçen,Mısır Kralı Tutmosis II.'nin hediye ettiği Kuzey Afrikalı köle Prenses "Hagar veya Hacer'den olan İsmail peygamberin soyunu annesi "asil" kavim olmadığı için yüceltmez.
Babaları bir anaları ayrı kız kardeşi olan Sara'dan olan İshak peygamberin iki oğlundan küçüğü olan "Yakup " ile güreşir ve ona "İsrail=Tanrı ile güreşen" adını verir ve onun soyundan peygamberler getirir.Bildiğimiz Yahudiler veya Museviler Yakup soyundan gelenlerdir.
Hz.Muhammed de İsmail soyuna verilen bir teselli'dir.Bu yüzden de Kuran-ı Kerim;
Şuara Suresi -7:"Şehirlerin anası Mekke ve çevresinde bulunanları şüphe götürmeyen o kıyamet gününün dehşetinden haber veresin diye sana Arapça okunan bir kitap vahiy ettik.Mahşerde toplananlardan bir kısmı da cehenneme gider"
ayeti ile Kur'anın gelişinin Allahü Teala'nın İsmail soyunu sonunda onurlandırması dile getirilmektedir.Yani Kuran=İslam sadece "Mekke ve Çevresinde " yaşayan İsmail soyu Araplarına gelmiştir.Diğer Araplar ise İbrahim soyundan çokçok eski kavimlerdir ve coğrafi ortaklık dışında hiç bir bağları yoktur.
Bu yüzden Mekke Arapları kendilerini üstün ırk saymaktadırlar.Oysa bunlar yeni oluşmuş kavimlerdir ve yeryüzündeki bütün kavimleri yok etmekle görevlidirler.Tevrat,Zebur,İncil ve Kuran hepsi İbrahim Peygamber soyuna inmiş kitaplardır.
Diğer kavimleri de aldatarak özlerinden koparıp kendilerine hizmet ettirmektir.Bunu da başarmışlardır.
İşte onların bu amaçla "SEÇİLMİŞ ÜSTÜN IRK" olduklarını gösteren Tevrat ayetlerinden bir kaçı aşağıdadır.


Şekem'de Yenilenen Antlaşma
BÖLÜM 24
Yeşu.24: 1 Yeşu İsrail oymaklarının tümünü Şekem'de topladıktan sonra, İsrail'in ileri gelenlerini, boy başlarını, hakimlerini, görevlilerini yanına çağırdı. Hepsi gelip Tanrı'nın önünde durdular.
Yeşu.24: 2 Yeşu bütün halka, "İsrail'in Tanrısı RAB şöyle diyor" diye söze başladı, "'İbrahim'in ve Nahor'un babası Terah ve öbür atalarınız eski çağlarda Fırat Irmağı'nın ötesinde yaşar, başka ilahlara kulluk ederlerdi.
Yeşu.24: 3 Ama ben atanız İbrahim'i ırmağın öte yakasından alıp bütün Kenan topraklarında dolaştırdım; soyunu çoğalttım, ona İshak'ı verdim.
Yeşu.24: 4 İshak'a da Yakup ve Esav'ı verdim. Esav'a mülk edinmesi için Seir dağlık bölgesini bağışladım. Yakup'la oğulları ise Mısır'a gittiler.
Yeşu.24: 5 Ardından Musa ile Harun'u Mısır'a gönderdim. Orada yaptıklarımla Mısırlılar'ı felakete uğrattım; sonra sizi Mısır'dan çıkardım.
Lev.20: 22 "'Bütün kurallarıma, ilkelerime uyacak, onları yerine getireceksiniz. Öyle ki, yaşamak üzere sizi götüreceğim ülke sizi dışarı kusmasın.
Lev.20: 23 Önünüzden kovacağım ulusların törelerine göre yaşamayacaksınız. Çünkü onlar bütün bu kötülükleri yaptılar. Bu yüzden onlardan nefret ettim.


Lev.20: 24 Oysa, Siz onların topraklarını sahipleneceksiniz. Bal ve süt akan bu ülkeyi (*)size mülk olarak vereceğim, dedim. Sizi öteki uluslardan ayrı tutan Tanrınız RAB benim.


"Siz Tanrınız RAB'bin çocuklarısınız. Ölülere ağıt yakmak için bedeninize yara açmayacaksınız. İki kaş arasındaki tüyleri almayacaksınız. Tanrınız RAB için kutsal bir halksınız. RAB öz halkı olmanız için yeryüzündeki bütün halkların arasından sizi seçti."
(Yasanın Tekrarı Bölümü,14/1-2)
"Siz Tanrınız RAB için kutsal bir halksınız. Tanrınız RAB, öz halkı olmanız için, yeryüzündeki bütün halkların arasından sizi seçti."
(Yasanın Tekrarı Bölümü, 7/6)
Başka bir kaynakta Yahudilerin ağzından kendi üstün ırk fikirleri. "Tanrı tüm evreni dört temel ayırım yani,mineral, bitki, hayvan ve insan üzerine kurmuşsa da, aslında beşinci bir türün var olduğu yazılmıştır. Bu da Am İsrael, yani Yahudilerdir. O'nun dördüncü türden, konuşanlar topluluğu insanlardan ayıran mesafe,
insanı hayvandan ayıran mesafeden daha az değildir."
(Rav Yoel Kahn,"La cinquieme dimension" Rencontres Habad no.25,1989,sf.15)Şimdi


İslam'da Yecüc Mecüc hakkında neler var ona bakalım;


İşte aşağıda Hz.Muhammed (S.A.V)’nin bizzat kendi hadisleri;


“Mirac gecesi Allah beni Yecüc ve Mecüclerin yanlarına gönderdi; Onları dine davet ettim; kabul etmediler.. Onun için onlar, Adem ve İblis neslinden Allah’a asi gelenlerle birlikte cehenneme gireceklerdir”.


Bir diğer hadis;


“Küçük gözlü, kırmızı yüzlü ve suratları kalın deriden yapılmış kalkanlara benzer Türkler’e (Yecuc- Mecuc’e) karşı savaşlar yapmadıkça hüküm günü gelmiş olmayacaktır.”


Buhari-K. Cihad 95,96; Müslim K. Fitan 63,64-66


İşte bir de Hz.Ömer’in Taberi’den alınan bir kaygısı:


“Keşke oralara kadar ordu göndermemiş olaydım.Ceyhun nehri ile aramızda ateşten bir deniz olmasını ne kadar isterdim.Çünkü oraların ahalisi (Türkler)oradan çıkacak ve üç defa dağılarak yeryüzünü istila edeceklerdir.Üçüncüsü onların sonu olacaktır.Bu bela ve müsibetin Müslümanların üzerine gelmesinden ziyade Horasan ehlinin üzerine gelmesi benim için evladır.”


Bir başka tanımlama;


“Yüzleri deriden kalkanlar gibi yuvarlak ve geniş,gözleri sanki katır boncuğu gibi ürkütücü olan kavimlerden çekininiz.Onlar size ilişmedikçe siz de onlara ilişmeyiniz.”


“Türkler ne yaman bir düşmandır.Onların düşmanlarına verecekleri ganimet, çok az,alacakları pek çoktur” dediğini okuyoruz.


Abdullah Bin Büreyde’nin babasından hikaye ederek anlattığına göre Hz.Peygamber buyurmuştur ki;


“Sizler,şüphesiz,çekik gözlü,bir kavimle çarpışacaksınız.Onlar sizleri üç defa sürüp kovalayacaklar ve sonunda Arap yarımadasında size yetişeceklerdir.


*(Cengizhan,Hülagü Han ve Timur İstilaları olarak algılanmıştır.)


Birinci istilada onların önünden kaçanlar kurtulacaklardır.İkinci takipte de bazılarınız kaçıp kurtulacak,bazılarınız helak olup gideceklerdir.


Üçüncüde ise onların istilalarının kökü kesilecektir.”


İslam Hadis İlminin büyük yazarlarından biri olarak tanınan Aliyyül Kari’nin “Türklere dokunmayınız,ilişmeyiniz” hadisine ilişkin islamcı açılımı ise aşağıdaki gibidir;


“Türklerde insanlığa has yumuşaklık ve çelebi insanlara mahsus merhamet yoktur.Belki onlar başka bir tür insan cinsidirler.Onlara insan değil de nesnas (uzun kuyruklu bir maymun türü)denilse daha uygundur.Türkler,Yecüc ve Mecüc artıkları ve onların kardeşleri ve temsilcileri olduklarını söylemek onların nemenem insanlar olduklarını beyan etmeye kafidir.Bununla beraber hiçbir şek ve şüphe edilmemelidir ki onlar son derece zararlı ve fesad ehlidirler.İslam ülkelerine ve Müslümanlara verdikleri zararın haddi hesabı yoktur.Allah onların yüzlerini kıyamete kadar bize göstermesin.


*Kaynak:” Mirkatü’l Mefatih)


Bize gelmeden önce de Zerdüşt olan Kürtleri de ciddi bir soykırımdan geçirmişlerdir.Süleymaniye’de bulunan bir belgede Arap işgali şöyle anlatılır;


Bir hadiste Hz. İsa’nın Peygamberimiz (sav)’e Mirac sırasında şunları söylediği bildirilmektedir:


“Yecüc ve Mecüc her tepeden saldırmaya başlarlar. Ve uğradıkları her suyu içip tüketirler, karşılaştıkları herşeyi bozup altüst ederler, bunun üzerine halk feryad ederek Allah’tan yardım diler. BEN DE (HZ. İSA) ALLAH’A DUA EDEREK Yecüc ve Mecüc’ü öldürmesini isteyeceğim. Bu duam kabul olacak ve yer onların leşleriyle pis pis kokacak. Ben Allah’a tekrar dua edeceğim. Allah da bir su gönderecek ve o su onları taşıyıp denize atacaktır”


Hadislerde bu yok oluşun nasıl olacağı şu şekilde tarif edilmektedir:

“Sonra Allahu Teala, Yecüc ve Mecüc'ü gönderir... Sonra Allah'ın peygamberi HZ. İSA ve arkadaşları ALLAH'A DUA EDERLER DE, Allah Teala düşman ordusu içinde deve ve davarların burunlarında olan BİR KURDU GÖNDEREREK ONLARIN HEPSİNİ, bir tek insanın ölümü gibi helak eder.”

Hz. İsa arkadaşlarıyla birlikte onların şerrinden kurtulmaları için Allah’a dua edecekler. Allah onlara gökten boyunlarındaki kanı emmek için kurtlar gönderecek, hepsi ölecekler ses ve sedaları çıkmaz olacak.

Yecüc ve Mecüc’e musallat olacak olan hastalık hakkında hadislerde birçok bilgi verilmektedir:

Allah onlara gökten boyunlarındaki kanı emmek için kurtlar gönderecek, hepsi ölecekler.
Müteakiben (ardından) Yüce Allah onların başlarına (bela olarak) boyunlarına ve kafataslarına koyun ve deve kısmının burun kurtlarını gönderir de bu kurtlar onların hepsini (bir anda) öldürüp helak eder.
Sonra Allah Teala onların üzerine deve ve koyun cinsine ait burun kurdu denilen hayvanlar ve mikroplar yağdırır da bu mikroplar onların enselerinden yakalayıp hepsini öldürür.


Said Nursi bir sözünde Dabbetü’l Arz’ı şu şekilde tarif etmektedir:


O Dabbe bir nev'dir (tür, çeşit). Çünki gayet büyük bir tek şahıs olsa, her yerde herkese yetişmez. Demek dehşetli bir taife-i hayvaniye (hayvan topluluğu) olacak. Belki "bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi..." (Sebe Suresi, 14) âyetinin işaretiyle, o hayvan, Dabbetü’l Arz denilen ağaç kurtlarıdır ki; insanların kemiklerini ağaç gibi kemirecek, insanın cisminde (bedeninde) dişinden tırnağına kadar yerleşecek.32
...Allahu a'lem, o Dabbe bir nev'dir. Çünki gayet büyük bir tek şahıs olsa, her yerde herkese yetişmez. Demek dehşetli bir taife-i hayvaniye olacak...


Bediüzzaman bu sözünde, Dabbenin tek büyük bir hayvan olursa heryere yetişmesinin mümkün olmadığına, bu nedenle de bir tane hayvan değil, bir hayvanlar topluluğu olduğuna dikkat çekmektedir.


„...’bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi.’ (Sebe Suresi, 14) âyetinin işaretiyle, o hayvan, Dabbetü’l Arz denilen ağaç kurtlarıdır ki; insanların kemiklerini ağaç gibi kemirecek, insanın cisminde dişinden tırnağına kadar yerleşecek...“


Ve Kur’an-ı Kerim;


Dediler ki: "Ey Zu'l-Karneyn, gerçekten YE'CÜC VE ME'CÜC, YERYÜZÜNDE BOZGUNCULUK ÇIKARIYORLAR, bizimle onlar arasında bir sed inşa etmen için sana vergi verelim mi?" (Kehf Suresi, 94)


Dedi ki: "Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı (güç, nimet ve imkan), daha hayırlıdır. Madem öyle, bana güçle yardım edin de, SİZİNLE ONLAR ARASINDA SAPASAĞLAM BİR ENGEL KILAYIM."


"Bana demir kütleleri getirin", iki dağın arası eşit düzeye gelince, "Körükleyin" dedi. Onu ateş haline getirinceye kadar (bu işi yaptı, sonra:) dedi ki: "Bana getirin, üzerine eritilmiş bakır dökeyim."


Böylelikle, NE ONU AŞABİLDİLER, NE ONU DELMEYE GÜÇ YETİREBİLDİLER. (Kehf Suresi, 95-97)


Dedi ki: "Bu benim Rabbimden bir rahmettir. RABBİMİN va'di geldiği zaman, O, bunu dümdüz eder; Rabbimin va'di haktır." (Kehf Suresi, 98)


YECÜC VE MECÜC(ÜN SEDLERİ) AÇILDIĞINDA, ONLAR HER BİR TEPEDEN AKIN EDERLER; GERÇEK OLAN VAAD YAKLAŞMIŞTIR, işte o zaman, inkar edenlerin gözleri yuvalarından fırlayacak: "Eyvahlar bize, biz bundan tam bir gaflet içindeydik, hayır, bizler zalim kimselerdik" (diyecekler). (Enbiya Suresi, 96-97)


Hadislerle Arap Milliyetçiliği örnekleri.İşte;


“Arap’lar Arap’ların eşitidir. "MEVALİ" de "MEVALİ"’nin. Ey "MEVALİ", içinizde Arap’lar ile evlenmiş olanlar suç işlemiş olurlar, kötü yapmış olurlar.”


*Kaynak-Muttaki 8/24-28- Lewis Çevirisi


“Ey Arap kendinden olanla ve kendi denginle evlen ve yapacağın çocukların safiyeti bakımından dikkatli ol ve asla zenci ile evlenme. Çünkü zenciler çarpık yaratık olduklarından onlarla evlenenlerin çocukları sakat ve çarpık doğar.”


*Kaynak-Muttaki 8/24-28- Lewis Çevirisi


*(Burada yapılmak istenilen,Tevrat’ta,Hz.İbrahim'in çocuklarına kendi ırkından olan "Hititli gelinler alması ve yaşadığı yere kendinden önce gelmiş kendi ırkından olan insanlarla evlenmelerini salık vermesine bir özentidir. Kendi kız kardeşi ile evli olan Hz.İbrahim,oğlu İshak'a ağabeyi İsmail'in neslinden kız alması ile ilgili bir nasihatı yoktur.Karısı Sara öldüğünde de Hitit topraklarından mağaralı bir arazi satın alarak karısını da "Hitit Toprağına" gömer.Açıkça kavmiyetçilik yapılmaktadır.Tevrat Yaratılış-Hititli Gelinler" bölümüne bakınız. Hz.Muhammed’in Araplara Irkçılık telkin ederken Yahudilerin”Hz.İsmail’in varlığı” olayını red ettiklerini de biliyordu.Hz.İsmail Kur’anda vardır.Tercüme Tevrat’lara, tercüme edenlerce konulduğu görülür.)


Hadislerin yol göstermeleri üzerine Araplar İran ve Anadolu üzerine saldırmış ve ele geçirmiştir. Bize gelmeden önce de Zerdüşt olan Kürtleri de ciddi bir soykırımdan geçirmişlerdir.Süleymaniye’de bulunan bir belgede Arap işgali şöyle anlatılır;


”Kutsal yerler yakıldı.Ateşler söndü ve büyüklerin en büyüğü kendisini gizledi.Arap zülmü Şehrizara kadar olan tüm köyleri harap etti.Kadınlar ve kızlar esir alındı.Erkekler kendi kanlarında boğuldular.Zerdüşt inancı yalnız bırakıldı.Hürmüz’ün hiçbirisi için bağışlaması olmayacaktır.”


Bu kavimleri ele geçirdikten sonra da


İ.S.650’den İ.S.950’ye kadar geçen sürede Araplar sonradan “Mavera ün Nehr” yani “nehrin öte yanı” adını verecekleri Seyhun-Ceyhun nehirlerinin arasında bulunan ve “Güney Türkistan” olarak bilinen bölgeye saldırmışlar ve Hz. Muhammed’in hadisleri doğrultusunda Yecüc-Mecüc” kavmi olarak niteledikleri atalarımızı “Soykırım”a tabii tutmuşlardır.Hz.Ömer'in yukarıdaki hadisinde bu adres açıklıkla görülmektedir.


Oysa Yahudiler tarafından bile "İbrahim Nesli" olarak kabul edilmeyen,bu güne kadar da Yahudi ve Hristiyan dünyası tarafından "Şeytani İnanç" sahipleri olarak tanımlanan Arapların,"İbranilikte direnmeleri, bizim AB kapısında "üyelik " beklememize mi yoksa kılıç zoruyla kabul ettiğimiz "İslam" sıfatı yüzünden "Yecüc-Mecüc" nesli olarak nitelenmemize "alınmamak"onu kardeş kavimler olan Moğol veya Tatarlar'a yamamaya çalışma özelliğimize mi (*)benzer düşünmek gerekir.


* (Evliya Çelebi,Erzurumlu İ.Hakkı gibileri).


Çünkü Türk tarihinde sadece "Tatarlar"ın ve Cengiz Han'ın oğul ve torunlarının ortadoğuyu yakıp yıktıktan sonra geriye dönerken kendi istekleri ile müslüman oldukları yazılıdır.


Bunda eski kavimlerin,yenilenen kavimlere verilen "İlahi Mesajları" takip ederek "İbret alma" geleneklerinin etkili olduğu açıktır.


Musa ve İsa'nın doğumlarında İran'lı Zerdüşt rahiplerin İran'dan taaa Mısır diyarına gittiklerini her iki peygamberin efsanesinde de görmekteyiz.Yani eski kavimler olay beklenen olaysa takip ederler ve "son emirleri " alarak uygularlar.Ama kendilerini ayırırlar.


Hititlerin idarelerindeki tüm halkların tanrılarını kabul etmeleri, Bizans İmparatorunun,İ.S.530 Jüstinyen dönemine kadar idaresindeki tüm dinlerin "en üstün temsilcisi" olmaları ve en büyük dinlere ait Tanrı Heykellerinin Yerebatan Sarnıcı yanındaki Milenyum taşının olduğu yerdeki büyük bir taş takın üzerinde bulunması hep dinlerin kökeninin bir olduğu kavramıyla ilişkilidir.Ancak,son yenilenen kavmin kitabı ve yaptırımları ona ait olup,bilge sayılan inisiye rahipler bu mesajdan "eskilere gelen emirleri" ayırma işlemini yaparlar.


İ İsevilikle başlayan "Tanrı'yı Resmetme" yasağı ve Tanrı sayısını "Tek" e düşürerek " Çok Tanrılığı Yasaklama" İslamiyetle de sürdürülmüştür.


Bu da putperestliği önlemekte ve insanların daha ulu,güçlü,,tüm tanrıların özelliğini kendinde toplayan tek bir tanrıya tapmalarını sağlarken öncekilerle olan bağlantısını inkar ederek de kavram kargaşalarına neden olmuştur.


Eskilerde verilen bilgiler yenilerde tekrar edilmemiş,eskiden kalmış bir çok ritüel,kıyafet,tapınak özellikleri ,inançlar,v.s. yenilerinde açıklanmadığından bu kavram karmaşaları oluşmuş olup,tanrı kavramını ve tanımını yüceltirken ,dinleri köklerinden koparmakla da,onları eskilerin ilahi masalları olarak nitelemekle de anlaşılmaz hale gelmişlerdir.


Örnek olarak,”Tevrat’ın okunmadan İncil ve Kur’anın anlaşılamamsı gibi.


Eski kavimlerin alması gereken en önemli ibret de budur.


Görüldüğü gibi İslam dini tamamıyla Hz.İbrahim soyu sayılan bir kavime hitap etmektedir.(*)Müslüman da olsa düşman ilan edilen bu kavimlerin bu inanca göre "cennetlik" olmaları mümkün müdür?Gerisine siz karar veriniz


*(“Nuh Tufanı ve Kavimler Tarihi 8” başlıklı araştırma yazımı okuyunuz.)


AB’DE İSLAM DÜŞMANLIĞI


AB İSLAM İÇİN NE DÜŞÜNÜYOR


İsveç'te, "Nerikes Allehanda" adlı yerel gazetenin karikatürist Lars Vilks'in Hz. Muhammed'in başını bir köpek bedenine monte edilmiş olarak gösteren tasvirlerini yayımlamasının ardından Danimarka'nın önde gelen gazeteleri de söz konusu çizimleri yayımlayacaklarını bildirdiler.
2005'te Hz. Muhammed'i aşağılayan karikatürleri ilk kez yayımlayarak dünya çapında bir krize neden olan "Jyllands-Posten" gazetesi bir kaç gündür İsveçli karikatüristin çizimini yayımlarken, muhafazakâr eğilimli "Berlingske Tidende" gazetesi de yakında çizimleri yayımlayacağını duyurdu.
"Politiken" gazetesi genel yayın yönetmeni Thöger Seidenfaden, çizimlerin "aktüel haber" olması nedeniyle gazetesinde yayımlayacağını belirtti. "Kristeligt Dagblad" gazetesi genel yayın müdürü Erik Bjerager, provokasyon olarak nitelendirdiği çizimleri, "tarihe not düşmek" amacıyla yayımlamak istediklerini söyledi.


İsveç'in başkenti Stockholm'de 300 kadar Müslüman önceki gün Hz. Muhammed'e hakaret edilen karikatürün yayımlanmasını protesto etti. Göstericiler, Hz. Muhammed'e yönelik hakaretlerin yasaklanmasını ve 18 Ağustos'ta karikatürü yayımlayan yerel "Nerikes Allehanda" gazetesinin özür dilemesini istedi. Örebro'da cuma namazı kıldıkları kültür merkezinden çıktıktan sonra gösteri yapan grup pankart açıp sloganlar atarak Nerikes Allehanda gazetesinin merkezine dek yürüdü. Müslüman gruptan 1 saat önce de iktidar ortağı Folk Parti'nin liberal gençlik örgütü, gazete önünde toplanarak basın özgürlüğü lehinde gösteri yaptı. İki gösteri de olaysız geçti.
Karikatürist Lars Vilks'in ise ölüm tehditleri aldığı bildirildi. İsveç resmi haber ajansı (TT) tarafından verilen haberde, Lars Vilks'in web sitesine, özel mail adresine ve telefonuna bırakılan mesajlarda sanatçının öldürüleceğinin söylendiği belirtildi.


İSRAİL DE BUNLARA KATILIYOR.


ADL’nin (Anti-Defamation League / İnkarla Mücadele Birliği) 1915’i ’soykırım’ olarak tanımasına geçen hafta hükümetimiz nasılsa tepki göstermişti.?


Maccabi Tel Avivli futbolcu ve taraftarlar, Erciyes spor maçı öncesi Türkiye'ye gelirken bindikleri uçakta Hazreti Peygambere hakaret içeren şarkılar söyledi. İğrenç olayın tüm ayrıntılarını kameralar görüntüledi. Haber Kayseri 'de infiale neden olmaması için yayınlanmadı. Uçakta bulunan kulüp yöneticilerinin kameralar önünde Hz. Peygambere hakaretler edilmesine ses çıkarmamaları ve İsrail gazetelerinin maç öncesi olayı haber yapmaları Kayseri seyircisini tahrik etmeye yönelik bir provokasyon olarak nitelendi.


İşte Arapların bize karşı hisleri;


İNTİKAM EKMEĞİ;


Dağıstan’da İ.S.716’da Cürcan’da esir aldıkları Türklerden 12.bin kişiyi değirmen bulunan bir su yatağına götürüp keserler ve akan kanları ile DEĞİRMENDE ÖĞÜTTÜKLERİ BUĞDAY UNUNDAN EKMEK YAPIP YERLER.Buna da “İntikam Ekmeği” derler.Sadece bu şehirde kırk bin Türk Halife YEZİD tarafından vahşice katledilirler.


Yecüc-Mecüc nitelemesinde Arap/İslam bakış açısından Türkler,başta Araplar olmak üzere insanlığa felaket getirici bozguncu,baş belası,bu nedenle de kıyamete kadar insanlıktan duvarla ayrılmayı hak eden bir kavim olarak görülüyor.


Bu noktada kimse Türklerin böyle bir duvarla insanlıktan ayrılmadığı,dolayısı ile Yecüc-Mecüc’den kastedilenin Türkler olmadığını söylemesin.Çünkü bu durumda başka bir kavim de yoktur ve de olmamıştır.


Şimdi de Hıristiyan Evangelist İnanışa göre Yecüc ve Mecüc konusu nasıl işleniyor bakalım;


" Ve Gog İsrail diyarına karşı geldiği zaman, Rab Yehovanın sözü, o günde vaki olacak ki, ateş püsküreceğim. " Hezekiel 37. Bab 18


" Ve Magog üzerine, ve adalarda emniyette oturanlar üzerine ateş göndereceğim... "


Hezekiel 39. Bab 6


" Ve de : Rab Yahova şöyle diyor; Roşun, Meşekin ve Tubal'ın beyi Gog, işte ben sana karşıyım” Hezekiel 38.Bab, 3


" İşte ey İsrail evi uzaktan üzerinize bir millet getireceğim, Rab diyor; o zorlu bir millet, eski bir millettir ki, sen onun dilini bilmez, ve ne dediklerini anlamazsın. "


"..güvenmekte olduğun duvarlı şehirlerini kılıçla vurup yıkacaklar. " Yeremya 5. Bab, 15-17


" Bin yıl dolunca, şeytan zindanından çözülecektir; ve yerin dört köşesinde olan milletleri, Gog ve Magog'u, saptırmak ve onları cenk için bir araya toplamak üzere çıkacaktır. Onların sayısı denizin kumu gibidir.” İncil /Vahiy 20. Bab 7-8


Kıyamet yaklaştığında Kudüs yakınlarındaki Magedon denilen yerde, Şeytanın önderliğinde Gog Magog denilen yaratıklar türeyecek, Armageddon savaşlarını yaparak tüm dünyada karışıklık çıkaracaklardır .


Bunun akabinde Hz. İsa yeryüzüne inecek, kendisine inanan geçmişteki insanları dirilterek bin yıl


( Milenyum ) yer yüzünde adalet ve egemenliği sağlayacaktır.


" Rab'bin kendisi, bir emir çağrısıyla, baş meleğin seslenmesiyle ve Tanrı'nın borazanıyla gökten inecek. Önce Mesih'e ait ölüler dirilecek.” Selaniklilere 4. Bab, 16-17


Bundan sonra Kıyamet olacak, İsa ve inananları Hiristiyan ve Yahudiler cennete gideceklerdir.


Ermeni Soykırım Tasarısının ABD Senatosundan geçmesinin ardında George W.Bush’un “Crusade” yani “Haçlı Seferi “ zihniyeti yatmaktadır.Türkiye’nin “İncirlik “ üssünü kapatacağı tehdidi ise artık yerine alternatif bulunduğundan önemini kaybetmiştir.


Amerika İncirlik’ten taşıyacağı üssü Kuzey Irakta İran-Türkiye Irak üçgeninde hakim bir noktaya taşıyacağını Soykırım Tasarısının oylandığı gün açıklamıştır.Bir de Güney Kıbrıs iddiaları da gündemdedir.


Bizim İçin Neler Düşünülüyor Acaba?


Sevr Antlaşması sonrası halkımızı Yunanlılara kıydırarak “Yecüc-Mecüc” kavminden kurtulma planları başarısızlığa uğramıştır.Bu savaşta,Türk halkını ve askerini “Batı’dan doğuya” sürmek denenmiş ve başarılı olamamıştır.


Bu defa çıkarılan “Kürt isyanları” ile yeni hükümetin “Eyaletler bölünme” kavramını kabul ederek yeni anayasaya ekleme çalışmaları yeni kavramlar olduğunu göstermektedir.


Doğuda kurulacak bir “Kürdistan Eyaleti” ile bu bölgeye de koalisyon güçleri yerleşecektir.Irak’tan Gürcistan’a kadar üslerini kurmalarını tamanladıktan sonra “Kıyım” başlayacaktır.Belki de bunu hızlandırmak için de fiili olarak kendileri de karşımıza çıkabilirler.


Bu defa da “Yecüc –Mecüc” (*) kavminin imhasında da yine bu kavimden olan halkların birbirne kırdırılması şeklinde bir başlangıç görülmektedir.Ermeniler de Kürtler’de “Turani” kavimlerdir.Bu kavimlerin işbirlikleri ile Anadolu Türkleri bu defa “Doğudan batıya” sürülerek bitirileceklerdir.


*(Bu tür aşağılayıcı tanımlar bu İbrani sapıklara ait olup,kendilerini İnsanlık ailesinin üstünde gören bu paranoyak yeni yetme kavimlerin ciddi bir sopaya ihtiyaçları vardır.)


“Etrak-ı B’idrak” (Anlama özürlü)olarak tanımlanan Anadolu Türklerine de böyle bir planın işbirlikçisi bir hükümet “Hizmet” politikaları ile seçtirilmiştir.


Bush ve ekibinin TÜRKİYE yanlısı tutumlarına rağmen tasarının oylanıp geçmesi ise sadece bir kayıkçı kavgasından başka bir şey değildir.Ülkemizdeki ortakları timsah gözyaşları içindedirler.Sözcüleri olan bazı satılmış keskin gazeteciler, "Türkiye bir Diyaspora'nın tehditleri ile yönetilemezdi son verdik" gibisinden başlıklarla olayı zafer gibi göstermeye çalışmaktadırlar.Oysa bu daha Özal-Kenan Paşa ortaklığının kabul ettiği (8) eyaletli Türkiye haritasına zemin hazırlamaktır.


Bundaki amaç ise yeni oluşumların gerçekleşeceği zamana kadar sıkıntıya düşmelerini önlemektir.Ülke üzerinde bulunan mülklerine ve menfaatlerine halkça yapılabilecek bazı eylemleri önleme amaçlıdır.


Bu gün basında yer alan Türkiye ziyaretleri ile ilgili haberler ise buna yönelik bir “avutma” taktiği ve ülkemizdeki işbirlikçilerin korunması olarak algılanmalıdır.Yaptıkları her şeyi bilinçli olarak yapmaktadırlar.


Son zamanlarda haberlere dikkat ettiyseniz Gürcistan’da Azeri azınlığa Türkçe eğitim veren okulların kapatılmaya başlandığı görülmektedir.Bu okulların müdürleri “Gürcüce” sınavına çağırılmakta,ve dil bilgileri yetersiz bulunarak görevden çekilmekte ve okulları kapatılmaktadır.Benzer eylemi Ermeni azınlık içinde denemelerine rağmen Ermenistan’ın protestosu tesirli olmuş ve bu uygulama dışında kalmıştır.


Azerbaycan’ın burada yetersiz olduğu gibi,Ülkemizin Gürcü” Başbakanının da hiçbir faaliyeti de görülmemektedir.


Başbakanımız “Gürcü’dür.En azaından “Ben Gürcüyüm,karım ise Kürt’tür “demektedir.Bu ayrımı biz değil kendi yapmaktadır.
1945 yılında Stalin'in emri ile Gürcistan'ın Doğu Karadeniz Bölgesini Sinop’a kadar gönderdiği iki Gürcü profesöre istetiyordu. Bu iddianın gerçek olmadığı anlaşıldıysa da bu konu NATO’ya giriş mazeretimiz olarak yıllarca işlendi durdu.






Kategori: ABD-AB


Genelkurmay'dan Hükümete İlk Uyarı.
28.04.2007 01:03


Genelkurmay Başkanlığı'ndan yapılan açıklamada, son günlerde, Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde öne çıkan sorunun, laikliğin tartışılması konusuna odaklanmış durumda olduğu belirtildi. Açıklamada, ''Bu durum, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından endişe ile izlenmektedir. Unutulmamalıdır ki, Türk
Silahlı Kuvvetleri bu tartışmalarda taraftır ve laikliğin kesin savunucusudur. Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetleri yapılmakta olan tartışmaların ve olumsuz yöndeki yorumların kesin olarak karşısındadır, gerektiğinde tavrını ve davranışlarını açık ve net bir şekilde ortaya koyacaktır. Bundan kimsenin şüphesinin olmaması gerekir'' denildi.
İŞTE GENELKURMAY'IN O AÇIKLAMASI:
Türkiye Cumhuriyeti devletinin, başta laiklik olmak üzere, temel değerlerini aşındırmak için bitmez tükenmez bir çaba içinde olan bir kısım çevrelerin, bu gayretlerini son dönemde artırdıkları müşahede edilmektedir. Uygun ortamlarda ilgili makamların, sürekli dikkatine sunulmakta olan bu faaliyetler; temel değerlerin sorgulanarak yeniden tanımlanması isteklerinden, devletimizin bağımsızlığı ile ulusumuzun birlik ve beraberliğinin simgesi olan milli bayramlarımıza alternatif kutlamalar tertip etmeye kadar değişen geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır.


Bu faaliyetlere girişenler, halkımızın kutsal dini duygularını istismar etmekten çekinmemekte, devlete açık bir meydan okumaya dönüşen bu çabaları din kisvesi arkasına saklayarak, asıl amaçlarını gizlemeye çalışmaktadırlar. Özellikle kadınların ve küçük çocukların bu tür faaliyetlerde ön plana çıkarılması, ülkemizin birlik ve bütünlüğüne karşı yürütülen yıkıcı ve bölücü eylemlerle şaşırtıcı bir benzerlik taşımaktadır.


Bu bağlamda;


Ankara’da 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamaları ile aynı günde kuran okuma yarışması tertiplenmiş, ancak duyarlı medya ve kamuoyu baskıları sonucu bu faaliyet iptal edilmiştir.


22 Nisan 2007 tarihinde Şanlıurfa’da; Mardin, Gaziantep ve Diyarbakır illerinden gelen bazı grupların da katılımı ile, o saatte yataklarında olması gereken ve yaşları ile uygun olmayan çağ dışı kıyafetler giydirilmiş küçük kız çocuklarından oluşan bir koroya ilahiler okutulmuş, bu sırada Atatürk resimleri ve Türk bayraklarının indirilmesine teşebbüs edilerek geceyi tertipleyenlerin gerçek amaç ve niyetleri açıkça ortaya konulmuştur.


Ayrıca, Ankara’nın Altındağ ilçesinde “Kutlu Doğum Şöleni” için ilçede bulunan tüm okul müdürlerine katılım emri verildiği, Denizli’de İl Müftülüğü ile bir siyasi partinin ortaklaşa düzenlediği etkinlikte ilköğretim okulu öğrencilerinin başları kapalı olarak ilahiler söylediği, Denizli’nin Tavas ilçesine bağlı Nikfer beldesinde dört cami bulunmasına rağmen, Atatürk İlköğretim Okulunda kadınlara yönelik vaaz ve dini söyleşi yapıldığı yolunda haberler de kaygıyla izlenmiştir.


Okullarda kutlanacak etkinlikler, Milli Eğitim Bakanlığı’nın ilgili yönergelerinde belirtilmiştir. Ancak, bu tür kutlamaların yönerge dışı talimatlarla yerine getirildiği tespit edilmiş ve Genelkurmay Başkanlığınca yetkili kurumlar bilgilendirilmesine rağmen herhangi bir önleyici tedbir alınmadığı gözlenmiştir.


Anılan faaliyetlerin önemli bir kısmının bu tür olaylara müdahale etmesi ve engel olması gereken mülki makamların müsaadesi ile ve bilgisi dahilinde yapılmış olması meseleyi daha da vahim hale getirmektedir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.


Cumhuriyet karşıtı olan ve devletimizin temel niteliklerini aşındırmaktan başka amaç taşımayan bu irticai anlayış, son günlerdeki bazı gelişmeler ve söylemlerden de cesaret almakta ve faaliyetlerinin kapsamını genişletmektedir.


Bölgemizdeki gelişmeler, din ile oynamanın ve inancın siyasi bir söyleme ve amaca alet edilmesinin yol açabileceği felaketlerin ibret alınması gereken örnekleri ile doludur. Kutsal bir inancın üzerine yüklenmeye çalışılan siyasi bir söylem veya ideolojinin inancı ortadan kaldırarak, başka bir şeye dönüştüğü, ülkemizde ve ülke dışında görülebilmektedir. Malatya’da ortaya çıkan olayın bunun çarpıcı bir örneği olduğu ifade edilebilir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin çağdaş bir demokrasi olarak, huzur ve istikrar içinde yaşamasının tek şartının, devletin Anayasamızda belirlenmiş olan temel niteliklerine sahip çıkmaktan geçtiği şüphesizdir.


Bu tür davranış ve uygulamaların, Sn. Genelkurmay Başkanı’nın 12 Nisan 2007 tarihinde yaptığı basın toplantısında ifade ettiği “Cumhuriyet rejimine sözde değil özde bağlı olmak ve bunu davranışlarına yansıtmak” ilkesi ile tamamen çeliştiği ve Anayasanın temel nitelikleri ile hükümlerini ihlal ettiği açık bir gerçektir.


Son günlerde, Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde öne çıkan sorun, laikliğin tartışılması konusuna odaklanmış durumdadır. Bu durum, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından endişe ile izlenmektedir. Unutulmamalıdır ki, Türk Silahlı Kuvvetleri bu tartışmalarda taraftır ve laikliğin kesin savunucusudur. Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetleri yapılmakta olan tartışmaların ve olumsuz yöndeki yorumların kesin olarak karşısındadır, gerektiğinde tavrını ve davranışlarını açık ve net bir şekilde ortaya koyacaktır. Bundan kimsenin şüphesinin olmaması gerekir.


Özetle, Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün, “Ne mutlu Türküm diyene!” anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır.


Türk Silahlı Kuvvetleri, bu niteliklerin korunması için kendisine kanunlarla verilmiş olan açık görevleri eksiksiz yerine getirme konusundaki sarsılmaz kararlılığını muhafaza etmektedir ve bu kararlılığa olan bağlılığı ile inancı kesindir.


Kamuoyuna saygı ile duyurulur.

Büyükanıt: Direktif bekliyoruz, geldiği an gireriz


09 Kasım 2007

Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt, gazetelerin Ankara temsilcilerinin katıldığı toplantıda PKK terörü, sınır ötesi harekât, Türkiye'nin Amerika temasları ve Dağlıca'da 12 askerin şehit edilmesi olaylarıyla ilgili görüşlerini açıkladı.


Hükümete sınır ötesi harekât yetkisi veren tezkerenin 19 Ekim 2007 günü Resmi Gazete'de yayımlandığını belirten Org. Büyükanıt, "24 Ekim 2007 günü Başbakanlık bize bir yazı yazarak tezkere kapsamındaki operasyonla ilgili görüşlerimizi sordu. Biz de görüşlerimizi 1 Kasım 2007 günü Başbakanlığa bildirdik. Tekliflerimizi Başbakanlığa iletmiş olduk. Başbakanlık ve Dışişleri bu teklifler üzerinde çalışıyor. Bu bir hükümet direktifine dönüşecek ve bize gelecek. Zaten normal planlama usulü de budur. Şu anda yetki hükümette. Değerlendirilecek. Eğer harekâtın gerekli olduğuna inanırlarsa 'şu operasyonlar yapılır' denilecek.
Zaten biz asker olarak her türlü olasılığa karşı önceden planlama yaparız. Bir çatışma çıktıktan sonra planlama olmaz. Askeri birliklerimiz bir görev verildikten sonra kısa süreli bir ikazı müteakip son hazırlıkları yaparak operasyonu gerçekleştirebilecek durumdadır. Geldiğimiz nokta bu. Şimdi hükümetten gelecek direktifi bekliyoruz. O direktife göre, gereğini yapacağız. Bu süreçte bir gecikme yok" dedi.

Org. Büyükanıt, gazetecilerin "Kapsamlı bir operasyon mu olacak, yoksa nokta operasyonları mı" sorusuna, "Sırf operasyon yapmak için operasyon yapılmaz. Askeri gerekçeleri ve hedefi olur. Birazcık operasyon yapalım diye operasyon yapılmaz. Nokta veya nokta değil diye bir şey söylenemez. Bizim kafamızdaki şey, bunun ciddi bir hedefi olduğudur" yanıtını verdi.


Org. Büyükanıt, muhtemel operasyonun boyutları ile ilgili olarak da "Önce hükümet direktifini görmemiz lazım. O direktifte bazı sınırlamalar olur. O sınırlamalara bakacağız" yanıtını verdi.


KİMSEDEN İCAZET ALMAYIZ

Org. Büyükanıt, "Neden ABD'ye sormuyorsunuz" şeklindeki soruları yakışıksız bulduğunu belirterek "Böyle bir durum söz konusu olamaz. ABD'ye soruldu mu, diye soruyorlar. Biz kimseden icazet almayız. Bizim icazet alacağımız yer bellidir. O da kanunlarımız ve Atatürk'ün yol göstericiliğidir" yanıtın verdi.


Büyükanıt, "ABD'nin tutumunu güvenilir, inandırıcı ve samimi buluyor musunuz" sorusuna "Bulunduğum konumda düşüncelerim var ama açıkça ifade etmeyi uygun görmem. Biz düşman kazanmaya değil, dost kazanmaya çalışacağız. Toplumda negatif duygu ve düşünceler var" yanatını verdi. Büyükanıt, "Bu negatif düşünceler var mı" sorusu üzerine de "Bilemiyorum" karşılığını verdi.


OPERASYON YAPILMAYACAKSA İSTİHBARATI NE YAPALIM


Org. Büyükanıt, Başbakan Erdoğan'ın ABD'deki temasları ve ABD Başkanı George Bush ile yaptığı görüşmelere ilişkin olarak şu değerlendirmeyi yaptı: "Bu tür üst düzey görüşmelerin politik, diplomatik ve askeri yönü vardır. Ben askeri yönüne, Erdoğan-Bush'un basın toplantısına bakıyorum. Başkan Bush'un konuşması tamamen istihbarat üzerine kurulmuştu. Tabii istihbarat önemli. İstihbarat olursa gider orayı, o noktayı tahrip edersin. Operasyon yapılmayacaksa istihbaratı ne yapalım? Turşu kurmuyoruz. Operasyon yapılmayacaksa onun geçerliliği kaybolur."


ÜÇLÜ MEKANİZMA OYALAMAYI HATIRLATIYOR


Org. Büyükanıt, üçlü mekanizma kavramını kullanmadığını belirterek, bu kavramın kendilerine oyalamayı hatırlattığını söyledi . Büyükanıt, "Ben buna 'üçlü sistem' diyorum. İşte komutanlar arasında kırmızı telefon hattı olacağı da söylendi. Bu, operasyonel bir sistemdir. Sınır ötesi harekât olduğunda biz orada uçaklarımızı uçuracağız diyelim. ABD uçakları da var. Başka devriye gezenler var. Bu bakımdan birbirimizle çatışmamamız için, istemeden bir çatışma olmaması için koordine edilmesi gerekiyor. Kurulan üçlü sistem bu"açıklamasını yaptı.


DAĞLICA'DA KÖSTEBEK TARTIŞMALARI


Org. Büyükanıt Dağlıca'da 12 askerin şehit edilmesi ve 8 Türk askeriyle irtibatın kesilmesi olayıyla ilgili olarak, kaybolan askerlerin arasında PKK terör örgütüne çalışan köstebeklerin olduğu şeklindeki iddialar ilişkin olarak da "Bana ulaşan böyle bir bilgi yok. Mehmetçiklerin yaşadıkları veya bulundukları yer itibarıyla onlara şüphe ile bakmak, son derece tehlikeli ve yanlış olur. Biz, etnik kökene bakmayız. O güvene sahibiz. Böyle bir yaklaşım bizi rahatsız eder. Öyle bir şey olsa, tekrar Türkiye'ye teslim ederler miydi? Etnik kökenleri ne olursa olsun Türkiye'ye vatandaşlık bağı ile bağlı herkes bizim kardeşimizdir" yanıtını verdi.

Büyükanıt Dağlıca olayı ile ilgili şu açıklamaları yaptı:


"Dağlıca olayında şu anda neredeyiz, ne yapılacak? Şu anda kaçırılan erlerle ilgili olarak idari soruşturma yapılıyor. Bu 8 erle sınırlı değil. Dağlıca Taburu'ndaki herkesle görüşülüyor. Askerlikte 'faaliyet sonu incelemesi' yapılır. Şu anda o kapsamda inceleme yapıyoruz. İdari soruşturma sonrasında ortaya bir resim çıkacak. Bu 8 erin hemen suçlu ilan edilmesi yanlış olur. Bir kusurları varsa, tabii ki o kusura göre sorumlu kişi veya kişiler hakkında işlem yapılır. Bazı yayın organlarında bu çocuklar için esir kavramı kullanılıyor. Bundan büyük hata olamaz. Cenevre Sözleşmesi'ne göre ancak 'savaş esiri' olur ve savaşan iki devlet varsa kullanılabilir. Terör örgütü kendini bu anlamda taraf yapmaya çalışıyor."

"Dağlıca olayı 21.10.2007 günü gece yarısı oldu. Üç koldan saldırılıyor. Çatışma aralıklarla 36 saat sürdü. 12 personeli kaybettik. 8 personelle de irtibatımız kesildi. Sonra bunların terör örgütünün elinde olduğu ortaya çıktı. Birlik Dağlıca'daki normal piyade taburudur. Taburun ilerisinde hududa yakın yerde taburun emniyetini sağlayan unsur ile yine o unsurdan daha ileride emniyet sağlayan ufak bir gruba saldırı yapıldı. Zayiat emniyet grubundadır.


Küçük grubun başında bir asteğmen vardı. Yaralanmasına rağmen çatışmayı sürdürdü. Ve zayiat vermedi. O asteğmene üstün cesaret ve feragat madalyası verilmesini önerdim. Nasıl bir coğrafyada mücadele ettiğimizi sizler biliyorsunuz. Oraya gitmeyenlere Dağlıca'yı tarif etmek olanaksızdır. Örnek, Gabar Dağı 40 km. genişlikte, 30 km. derinlikte, 1200 kilometrekare yüzölçümü olan bir coğrafyadır.


Bunun içinde 100 tane terörist arıyorsunuz. Kumluğun içinde toplu iğne aramak gibi bir şeydir. O zor araziye rağmen tabii ki bunu yapacağız. Bizim görevimiz budur. Bir İngiliz sözü vardır. Başarısızlığın 40 bin tane nedeni olabilir, ama mazereti olamaz."


BASIN BAKANI DOĞRU YORUMLADI

Org. Büyükanıt, Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in "Kurtulduklarına pek sevinemedim" şeklindeki açıklamasının sorulması üzerine, "Benim yorumlamam doğru olmaz. Basın sanıyorum doğru yorumladı" yanıtını verdi.


Orgeneral Büyükanıt, yaşanan son olaylar ve şehitlerin verilmesi sonucu şehit aileleri başta olmak üzere, halkın tepkisinin mükemmel olduğunu belirtti ve şunları söyledi:


"Son olaylara bakınca halkımızın duyguları, düşünceleri mükemmel. Halkımız metin ve milletine bağlı. Şehit ailelerini metanetli görmek beni derinden etkiliyor. Ben, şehit annelerinin ellerini öperim, yaşları benden küçük olsa da. Babaların da gözlerinden öperim.


Haymana'da bir şehit annesinin elini öpmüştüm. Sonra o köye gazeteciler gitmiş ve şehit annesinin benim onun elini öptüğümde ne hissetiğini sormuşlar. Şehit annesi ise 'Ben o zaman kendimde değildim. Eğer kendimde olsam ben O'nun elini öperdim' demiş. İşte bizim milletimiz böyle büyük bir millettir.


Türkiye güçlü bir ülkedir. Tehdit olmak başkadır, o tehditi yaşama geçirmek başkadır. Kimsenin gücü Türkiye'yi bölmeye yetmez. PKK'nın gücü Türkiye'nin gücüne yetmez. Şimdi kendimizi Atatürk'ün yerine koyun. 15 Mayıs 1919'da daha Samsun'a çıkmadan, o koşullarda Samsun'a çıkma kararı alır mıydınız? Para yok, pul yok, ordu yok.


Ülke işgal altında. 17 yıldır savaşan bir ülke, okuma oranı erkeklerde yüzde 10, kadınlarda yüzde 1. Bu durumda gider miydiniz? Ama Atatürk'ün sezisi bu kararı aldırmış. Şimdi koşullarımız daha mı kötü? Kimse Türkiye'ye hayalindekileri dayatamaz."

DTP'NİN ADINI ANMAK İSTEMİYORUM


Org. Büyükanıt, gazetecilerin DTP kongresiyle ilgili soru sormaları üzerine de şu yanıtı verdi:


"O siyasi partinin adını ağzıma almak istemiyorum. Bunların yaptığı gerçekten kabul edilemez. Bazıları terör örgütü olayını çok uluslu hale getirmeye çalışıyor. Perde açıldığında başka bir şeyle karşılaşabilirsiniz. Yaptıkları kabul edilemez.


Böyle devam ederse toplumda bir kutuplaşma ve çatışma ortamı ortaya çıkabilir. Herkesin bu konuda sorumluluğu var. Buna uygun davranmaklazım. Biz hep halkı ve teröristleri birbirinden ayırdık. Diyarbakır, Türkiye'de en çok sevildiğim yerlerden biridir."demektedir.


ELLERİ KINALI ASKERLER YİNE GÖRÜLMEYE BAŞLANIR

Mehmetçiğin elleri neden kınalı?

İşte Anadolu'dan duygulandıran bir geleneğin öyküsü...

14.11.2007 19:00