"Türkiye Türklerindir +40" Bloguna Hoş geldiniz!!!

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.
Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.
İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!
Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.
Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Hakkımda

Fotoğrafım
Balıkesir , Bandırma , Türkiye
KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER, BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI PLANLARA RAZI OLURLAR.Keykubat- ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ, ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ, ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR. VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE SAHİP,HER TÜRLÜ EMPERYALİZME KARŞI ÇIKIN!!! Keykubat

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Translate

Bu Blogda Ara

21 Eylül 2011 Çarşamba

GURCISTAN AZINLIK RAPORUNDA YEZIT KURTLER SURYANILER VE OTEKILER


2003 GÜRCİSTAN'IN AZINLIK RAPORU- KÜRT YEZİTLER,SÜRYANİLER VE ÖTEKİLER

1812'den itibaren Kafkasların Rus Çarlığı idaresine tamamen geçmesini takiben, Rusya,Vatikan ve batılı sömürgeci devletler bölgede kendisine ortak aramış ve Ermeniler, Süryani Yezit ve Hristiyanlar (Süryani=Suriye kökenli gayrimüslüm Araplar-Sabi-Yezit,Hıristiyan) ile Yezit Kürtleri bulmuşlar ve onlara bölgede devlet vât ederek,çok sayıda para ve mühimmat yanında siyasi destekler vererek isyanları körüklemişlerdi.

23 Aralık 2023'te eklendi.


Bu isyanlara destek veren,Sünni Kürtlerin de düşman oldukları şeytana tapan Yezid Kürtler ve Süryaniler de Ermenilerle birlikte Türk ve Müslümanlar üzerinde bir çok Müslümanın kıyımlarına katılmışlardı.
1915-1917 yılları arasında Ermeni İsyanlarının bastırılması  üzerine Osmanlı Ermenileri tehcir etmeye yani Suriye bölgesine sürme işlemini başlatmıştı.

Olası bir toplu kıyımdan korkan bu işbirlikçiler Rusya'nın desteği ile kurulmuş Gürcistan'a sığınmışlardı.
Gürcistan  Sünni Kürtlerden korkan Yezit Kürtleri Tiflis ve Erivan'a,Süryanileri de Batum'a yerleştirmişti.

Dünyayı 1000 yıldır yönettiklerini iddia eden Mason yapılanma


O zamanın Batum ve Tiflis'i günümüzün Yunanistan'ın Lavrion PKK kampıydı.
Bu rapor, 1925'de Şeyh Sait isyanına fikir babalığı etmekten dolayı İstiklal Mahkemesince Isparta Barla'ya sürülen,1950'de Menderes hükümetinin çıkardığı af yasasının ardından serbest kalan Said-i Kürdi (Nursi) nin yazıcısı Hüsrev'e bu sürgün sırasında yazdırdığı "Tahrir-i Hayatım- Hayatımın Okunması" adlı risalelerinde 1915 yılında Gürcistan Tiflis'e gittiği ve orada Çarlık Rusya'sının istihbaratından bir polis ile görüşmesini anlatır. Aynı yıl Bitlis'e geldiğinde Rus işgali başlar. Said-i Kürdi kaynağı kendisi olan anılarına göre bir çok kahramanlıklar göstermesine rağmen 1916'da Bitlis düşer ve Sait de esir olarak Rusya'ya götürülür.
Atatürk'ün,1915 Çanakkale Zaferinin ardından Kafkas Orduları Komutanlığına getirilmesinin ardından Bitlis 1916 Ağustos başlarında kurtarılır.
Burada dikkat edilecek en önemli nokta,yazı yazmayı bilmediği için *  İstanbul'da Volkan Gazetesinde çıkan yazılarını yazan ve akıl hocası olan İngiliz rahip ajan Mr. Frew'un talimatı ile Said-i Kürdi Deliüzzaman'ın Rus istihbaratından polisle görüşmek için Tiflis'e gitmiştir. Oradan Bitlis'e geldiğinde Rus işgali başlamıştır.


12.yy.'da Kürt milliyetçiliğinin temeli  Kürt Yezitliği Dinini kuran
Şeyh Hadi bin Emevi El Hekkari (Hakkari'nin Allah'ı)

*(Yezitlikte okumayazma büyük günahtır.Bu yüzden Deliüzzaman-ı Said-i Kürdi (Nursi) yazı yazmayı öğrenmemiştir.Kuran'da Yahudi ve Hıristiyanlara "Kitap Ehli" denilmesi bu yüzdendir.Rum Suresi Tefsiri Elmalılı H.Yazır Oku) Ona ilk inananlar da  Siirt, Mardin,Hakkari ve o bölgenin Yezit Kürtleridir.Said'in kötüleyip "onun ilmini anlamamakla suçladıkları" ise aklı başında Sünni mezhepten olan Şafii Kürtlerdir.

Demek ki bu görüşmede Said, Rus polisine Tiflis'in bütün askeri,nüfus,coğrafi özelliklerini vermiştir. Ruslarda Said'i kahraman yapacak jestleri de ona sunmuşlar ve "sözde esaret" döneminde ona çiftlik hayatı yaşatmışlardır.
Atatürk'ün Bitlis'İ kurtarması Rusların ve İngilizlerin kuracağı Kürdistan hayalini yıktığı için ömrü boyunca Atatürk düşmanı olmuştur.
Gene Isparta sürgünü ile başlayan sürgün hayatında 1925 Seyh Sait isyanının sorumlusu olduğu için idam edilen Palu'lu Şeyh Sait için şöyle demektedir;
"Biraderiazamım Şeyh Sait'in öcünü alacağım dedim aldım"
Peki ölümünden sorumlu tuttuğu kimdi?
Mustafa Kemal?
Mustafa Kemal hem ilaçlanarak hem de Veda filminde olduğu gibi başına kurşun sıkarak değil,10. Kasım 1938'de İsmet İnönü darbesi ile Dolmabahçe sarayına giren darbecilerin başında bulunan İsmet paşa nezaretindeki subaylarca, belki onun tarafından, başına kurşun sıkılarak öldürülmüştür inancı bende iyice yer etmiştir.

İsmet paşa'nın 12.Mayıs 1939'da İngiltere Kredi antlaşmasını takiben1950'de NATO'ya üyelik müracaatı,DP iktidarı ile Said-i Kürdi ve diğer isyancıları serbest bırakan yasaların çıkartılması her şekilde intikamı değil midir.?
1950'de başlatılan "Yeni Kemalizm" anlayışı ile İngiltere ve ABD mandalığını benimseyen Kemalizm ise Kemalizm'ın de mandalaştırılması değil midir?
Önce İnsan M.Kemal, ardından onun Kemalizmi katledildi.

Önce insan Mustafa Kemal öldürüldü ardından da ideolojisi olan Kemalizm öldürüldü.
Sizce Deliüzzaman-ı Said-i Kürdi, Şeyh Sait'in intikamını pek de güzel almamış mıdır?
Deliüzzaman-Zamanının delisi,işbirlikçisi.

Deliüzzaman'ın esaret anılarına döndüğümüzde, Rusya'da özellikle Türk ve Müslüman halklarla konuşur onları devrimci Leninistlerin safına değilde İngiliz+Çarlık yanlısı olmaya iknaya çalıştığı, bunda da Bitlis'in savunmasında "esir düşmesinin,Osmanlı Müslümanı olmasının etkisi büyüktür.
1917 devriminin ardından Sait, Polonya üzerinden serbest bırakılır ve İngilizlerin yardımıyla Türkiye'ye gelir. Ektiği tohumlar yüzünden Sosyalistlere cephe alan Müslüman Türkler, özellikle Kırım Türklerinin II.Dünya savaşı sırasında Almanları desteklemeleri yüzünden de Stalin tarafından Sibirya'ya sürülmeleriyle sonuçlanır. Milyonlarca Türk ve Müslüman "Karşı Devrimcilikle" suçlanarak katledilir. Bu Türk ve Müslüman kıyımının da sorumlusu Deliüzzaman-ı Said-i Kürdi'dir.

Osmanlının teslim olmasından Cumhuriyetin ilanına ve oradan Atatürk'ün ölümüne,1970'lerde başlayan sağ sol olaylarından günümüzdeki bölücü örgütün kurulmasına palazlanmasına her ihanet olayında buralarda eğitilip gönderilen işbirlikçi ajanlar çok yıkıcı roller oynamışlardır.

Sevr Haritası-Sarı Türklere bırakılan bölge,Mavi Ermenistan,Lacivert Yunanistan,Mor Fransa,Kırmızı İngiliz-Boğazlar Uluslararası kontrol bölgesi,diğer çizgili yerler de renklerine göre ülkelerin kontrol bölgeleri.Ayrıca Adana'da Klikya, Urfa'da da Edesa Ermeni Krallıkları  kurulması için isyanlar da işgalcilerin destekleri altında sürdürülmektedir.Sarı Kırmızı çizgili İngiliz kontrol bölgesi de Kürdistan olarak düşünülmektedir.İhanetin nedeni bu haritadır.
Said-i Nursi'den Fethullah Gülen'e Adnan Menderes'ten AKP'ye kadar özellikle 1950den itibaren devleti ele geçiren Mason Kürt- Süryani, Ermeni İslam'ı olan Nurculuk ve Fethullahçılığın hem ülkemizde hem de "Arap Baharı" adı verilen Mason İslam hareketlerinin temelinde de bunlarla işbirliği içinde olan Semitik Arapları (Grek-Yahudi-Bedevi harmanı) Harran,Babil-Bağdat,Basra,Kuveyt, Bahreyn,Dakar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Necd'li Vehhabi  Suud ve El Halife ailelerini ve akrabalarını görmekteyiz.

İşte Osmanlı'nın yıkılmasından Kore'de,Somali'de,Libya'da ve son olarak Suriye üzerine yapılacak Haçlı Seferlerinde Türk Ordusunu Haçlı Ordusu haline getiren  ihanet yapılanması budur.

Bu yapılanma İngiliz İskoç Mason Locası merkezli Mısır'da Molla Efgani, İran'da Bahaullah Mazenderani, Hindistan'da Moğol Ahmed-i Kadıyani dinlerinden İngiliz rahip Ajanı Mr. Frew, Hamper, Lawrence gibi iyi yetiştirilmiş ajanlarca üretilmiş Kürt İslam'ı olan Nurcular ve bağımlıları siyasetin köktendinci "SAĞ-sağcı" tarafını oluşturur.

Osmanlı'nın Balkanlarda ve Kafkaslarda elden çıkmasına neden olmuş,dönme dedelerinden kalma işbirlikçiliklerini sürdüren ve göçmen olarak bilinen,kendilerinini,Balkan Alevileri, Alevi Kürtler olarak tanıtan Gnostik Ermeniler,şeytana tapan Bogomil Bulgarlar,Üniteryan Hırsitiyanlar ile Sabetayist Yahudiler, Nasyonal Sosyalist=Faşist Yezidi Kürtler de İttihat Terakki kökenli Moskova Mason Locasına bağlı Mason yapılanma da "SOL-solcu" siyasi kanadı oluşturdular.

Cumhuriyet döneminde Türkiye'nin İngiliz mandası haline getirilmesini takip eden soğuk savaş yıllarında Amerika'nın kuklası olmamıza tepki gösteren SSCB'nin Müslüman ve Türklere uyguladığı baskı yüzünden yapılan göçlerde,göçmenlerin aralarına karışarak yurdumuza giren bu işbirlikçiler,sinsice aldıkları desteklerle devleti ele geçirip palazlanmışlardır.
Bizim Ünlü Masonlarımız!!!
Dünün Osmanlısının Vatikan-Fener-Moskova bağlantılı işbirlikçi hainleri günümüzün Mason,Yezit,Haham imamları sözde solcu Che Guveraları oldular.

12.Mayıs.1950'de İngiltere- Türkiye Kredi Antlaşması ile İngiliz mandası haline getirilen devletimiz, teslimiyeti yapan İsmet paşa bile Emperyalist devletlerce tehlikeli görüldüğünden "Dörtlü Takrir" dümeni ile CHP'den istifa ettirilen, Tatar devleti kurmak isteyen, bu yüzden Yunan işgalinde Yunan askerlerine istihbarat taşıyan, hizmetlerini yapan Kırım Tatarlarından olan Adnan Menderes, Celal Bayar ve iki arkadaşlarının idaresinde kurdurulan Demokrat Partiye gereksinim duymuşlar ve Cumhuriyet tarihi boyunca bu parti ve türevlerini iktidara getirmişlerdir.
Adnan Menderes

Adnan Menderes'in,1955'de, küresel sermayenin Mason ağababası Rockefeller'in ABD hükümetine önerisiyle "Türkler köklü bir imparatorluk geçmişine sahiptir. Onlara nakdi yani nakit kredi vermeyi sürdürürsek gelişirler ve rakip olurlar. Bu yüzden onlara ayni yani mal şeklinde kredi verelim" önerisi yüzünden kesilen krediler sayesinde bütün projeleri yarım kalmıştır.
Mason Menderes ile Deliüzzaman ve kuryeleri
1958'lere gelindiğinde ABD Almanya'ya verdiği 150. milyon ABD Doları krediyi Türkiye'ye yönlendirdiyse de , hükümetin ihtiyacı olan en az 270.000.000ABD Dolarıdır. Bu yüzden SSCB'ye İş Bankası hisselerinin yarısı satmayı önermiş ve Ağustos 1960 tarihine randevu almıştı.

Menderes'in SSCB saflarına geçmesi demek NATO'nun güney kanadının yara alması-çökmesi demekti. ABD buna izin vermedi ve SSCB gezisine sayılı günler kala, Menderes iktidarı zamanında kurduğu Derin NATO terör örgütüne yaptırdığı darbe ile onu idam ettirdi. Pakistan'da Z.Ali Butto, Yunanistanda dede George Papandreu aynı dönemlerin benzer kurbanlarındandır.Başkaları da vardır.

ABD halen bu şekilde kredi vermeyi sürdürmekte olup,ordumuzun sahip olduğu silah,araç,gereç,donanım bütünüyle ABD Ordusu zimmetinde olup, NATO hizmetinde kullanılmak üzere Türkiye'ye teslim edilmiş olarak kayıtlarda yer almaktadır.
Bitlis'li Ermeni olan İsmet İnönü ile Bitlis'li Yezid mi Ermeni mi Yahudi mi olduğu belli olmayan İngiliz işbirlikçisi, 1952'de Zehra adlı saçmalığı yüzünden Vatikan'dan ödül almış Said-i Kürdi Deliüzzaman bu devleti parçalayacak olan Bitlis Makasının bıçakları olmuşlardır.
Bitlis Makası

Tam içinde bulunduğumuz bu gün TBMM'deki siyaset yapılanmasına baktığımızda,"dedesinin 1917'de Adana'daki zalim bir valiye savaşırken öldüğünü söyleyen,ama araştırıldığında,1917'de Cemal paşanın Süveyş Kanal yenilgisini takiben Kudüs'e giren, 1918'de de Suriye ve güney Doğu illerimizi ele geçiren,30 Ekim.1918 Mondros teslimiyet antlaşmasından sonra da  Fransız,İngiliz orduları,1099 I.Haçlı seferinden sonra Haçlı Ordularının Urfa'da EDESA, Adana'da Klikya Ermeni Devletlerini yeniden  kurmak için, Ermeni çetecilere Fransız asker  üniforması giydirerek silahlandırıp isyana teşvik etmişlerdir. 
1099-1135 arasındaki I.ve II.Haçlı Seferlerinde
Kurulan Klikya ve Edesa Ermeni Devletleri


Adana ve çevresinde bu isyancılara karşı savaşan Osmanlı askerine kumanda eden bu vatansever Osmanlı Valisine "Zalim" diyen, dedesinin haksızlığa dayanamadığı için (!),aslında Rus Çarının emri ile Batum'lardan ona karşı savaşa gitmiş  ve öldürülmüş işbirlikçi olduğu anlaşılan,Batum'lu  başbakan (Önce Rize'ye sonra İstanbul'a gelirler.) RE.T.E'nin AKP'si Yezit Kürtler,Yezit- Hristiyan Süryaniler, Gregoryen dönme Ermeniler ile Yahudi sermaye ülkemizin ABD'ci sağını temsil etmektedir.

CHP'de gene Dersim İsyancıları,bölücü terör örgütü PKK'nın resmi temsilcisi BDP ile MHP'de gene bir Adanalı parti liderini görmek sizce tuhaf değil midir?

Bunca yıldır kökenleri Marmara, Ege, Akdeniz ve İç Anadolu'ya dayanan milletin bağrına basacağı bir siyasi önder ne yerli dönme ne de yabancı sömürgeciler tarafından halka hiç pompalanmamıştır.

Buralardan adam mı çıkmaz yoksa sömürgeciler ve işbirlikçileri mi tercih etmez?
Bence ikincisi geçerlidir.

Atatürk'ten bu yana siyasi önderlerin hepsinin doğulu,Güneyli, Kuzeyli dönme,göçmen ve işbirlikçilerden seçilmesi sizce tuhaf değil midir?

Demirel Arnavut'tur.Deniz Baykal da Yahudi Kırım-Hazar Tatarı'dır. İkisi de göçmendirler. Bahçeli Osmaniye'li, Fetoşçu kökenleri yüzünden şüphelensem de Türk olduğu kanısındayım.Yani sömürgeciler "yerli Türk veya 1876-1878 Balkan göçmenleri olan Evlad-ı Fatihanları" sevmezler.


Derdimiz "Irkçılık,kafatasçılık" değil ülkemizi ve Ortadoğu'yu haçlılara satan işbirlikçileri sergilemektir. Bu işbirlikçilerin anlaşılıp tanınabilmesi için tarihi,başımızdakilerin de tarihini bilmek gerekir. Tarihe baktığımızda bırakın işbirlikçi iktidarları,en azılı muhaliflerinin bile hep aynı kökenden,inançtan insanların devleti idaresinin başında olduklarını görmek sizce tuhaf değil mi?

Bir de siz araştırınız!
Ama haçlı seferine çanak tutan siyasetçilere muhalefet hareketine katılmaktan da geri durmayınız!
Kimseye de "Sen şusun" demeyiniz!
Sadece biliniz!

Silivri'de Amerikan Güneşine karşı işemekten yargısız mahkum edilmiş, olmamış darbenin suçluları arasında bile bunlarla aynı köken bağları olanlar başı çekmektedir. Hangisi gerçek vatansever hangisi vatanseverleri satan işbirlikçi ajan belli değildir. Umarım hepsi vatanseverdir.İnanmak istediğim de budur.

Mason küresel sermayenin hazırladığı "çok bilinmeyenli denklemler tiyatrosunun" anlaşılmasının güçlüğü tarihimizi öğrendikçe kolaylaşacaktır.

Bu belge işte bunca ihanet ve işbirlikçiliklerin kökenlerini ispata yarayan büyük bir önem taşıdığından kıymetlidir. O yüzden dilimize çevirmeyi,yayınlamayı uygun buldum.

Saygılarımla!

Keykubat


NOT; Gürcistan Batum 'dan Rize Potomya'ya  oradan Kasımpaşa'ya göçen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "Zalim Osmanlı Valisine direnen dedesini anlatması ile dedeleri hakkında o kadar çok yazıldı ki ben Başbakanın kendi telaffuz ettiği Adana bağlantısını benimsemiş olduğumdan bu konuya vurgu yapıyorum.

İster Gürcü,ister Süryani ister Oset olsun,ister Kars'ta ister Adana'da öldürülmüş olsun ama soyunun Türk olmadığı,isyancı olduğu kesinleşti.İster Osmanlı ister Ermeni-Gürcü,Süryani yanlısı olsun.
Başbakan adama Ermeni isyanında işbirliği yapmış dedenin torunu denir mi hiç?
Bu kadar bilgi karmaşası ve şüphe yaratılırsa,şüpheler gerçekleşiyorsa ,tespitlere uyuyorsa deniyor işte.


 Sıradan biri veya geçmişteki düzen partilerinden birisinin başı tarzında birisi olsa umurumda bile olmazdı. O da her şeye rağmen bir memur bir iş üstlenmiş yiyiyor içiyor,çalışıyor, bir yerlere hesap veriyor.Umarım tespit ettiğimiz karakterlerden değildir de,bir sürpriz olur da, bakın ülkemde herkes bana düşman oldu, soyumun emniyeti bile tehlike içinde, ben bu oyunu bırakıyorum gibi bir şeyler yapar da bir şeyleri durdurur da her şeyi unutulur.
Şehitler her gün artıyor,terör bitmiyor

Bu kadar açılımın ardından, Güneysu yerine Potomya dense n'olur demesinden Sümela, Akdamar kiliselerini, apartman kiliselerini ibadete açmaktan, patrikhane mallarının iadesine,terörü durdurmasından Müslüman ülkelerin işgaline ordu göndermesine kadar yaptığı işler onu benim tespitlerime oturtmaktadır.

Şu gerçek ki,Haçlı Seferlerinin bunca işbirlikçisi varken de bu seferlerin de durma ihtimalini hiç göremiyorum. RE.T.E gider işbirlikçinin başkası gelir, getirilir.Bu yüzden yazıyorum.
1978-79'da Kenan Evren benzeri operasyonla Kurmay başkanı yapılan
ABD onaylı,II.Kenan Evren  Necdet Özel Paşa.
Umarım hayırlı olur  (!)

N'apçaz yani demeyin sizde bir çözüm üretin ama akıllıca olsun!
Saygılar-Keykubat



2011-2012 Lise İnkılâp Tarihi derslerine Pontus İsyanları Atatürk'ün tanıtım ünitesinin ardından başlatılmış.Şöyle bir de Pontus isyan bölgesi haritası çizilmiş.
Yani Geçmişin acıları temizlenirken Pontus'ta kusur kalmayacak!
İ.Ö.89 Pontus ve Ermenistan Haritaları.


Ey Türk Milleti soyun mu kurudu azınlığa mı düştün?
Nerdesin?


Tacı Haine Giydiren Milletin Kanı Dinmez.
The Yezidi Kurds and Assyrians of Georgia ;
(Gürcistan’ın Yezidi Kürtleri ve Süryanileri)


The Problem of Diasporas and Integration into Contemporary Society
Iraklii Chikhladze
Executive Director,
International Eurokavkazasia Association
Tbilisi, Georgia

Executive Director, Profile Journal
Tbilisi, Georgia
Journal of the Central Asia & the Caucasus (3 /21, 2003)
Center for Social and Political Studies
www.ca-c.org
Sweden

Makalede,Süryanilerin,13 Süryani papazın Urfa’da bulunan Edessa Krallığından Gürcistan’a ilk gelişlerinin İ.S.6.yy’a dayandığını ve bu rahiplerin “13 Süryani aziz” olarak bilindiğini yazılıyor.


Yezidi Kürtlerin ise Çar III.Gregory zamanında 12.yy.ortalarında,Horasan’dan Mezopotamya ve Kafkaslara-Ermenistan’a  göçlerinin başladığı dönemlerde olduğu anlatılıyor.Gürcü Çarına hizmet etmeye başlayan Yezidi Kürtlerden,Hıristiyan bir aile tarafından evlatlık alınarak yetiştirilmiş  Ivo ve Zaa adlı kardeşlerin Kraliçe Tamara dönemindeYoani ve Zekeriya Mıkarrgzeli adlarını alarak,Çarın yakın korumasında ve askeri komutan olarak ün kazandıkları yazılı.

15.yy’da İstanbul’un düşmesi ile Bizans’ın sona ermesini takiben,İran ve Osmanlı imparatorluklarının kafkaslar ve Ortadoğu’da hakimiyet için aralrında savaştıkları dönemde,Gürcistan’ın 300 yıl Hıreistiyan bir devlet olarak bağımsızlığını koruduğu,Yezidi ve Süryanilerin ise eyaletliklerini kaybederek aralarında düşmanlıkların çıkmasına sebep olmuşlar.
1760’larda,Süryaniler ve Kürtlerin,Doğu Suryani Kilisesi Mar Avraam’ın patriği aracılığıyla
Yezidi Kürtler ile Süryaniler arasında yakın bağlar kurulması için Gürcü Çarı II.Irakli’den yardım istemişlerdir.25 Eylül 1768’de  Osmanlı’nın Rusya’ya açtığı savaş ile beklenen zaman da gelmişti.Irakli II’le uzun müzakereler yürüten Rusya,Türkiye’ye karşı Gürcüleri savaşa sokmaya ikna etmişti. Bu ikna Gürcü heyetinden Artemii Andronikashvili’nin elinden
”Opısane sosednikg s Gruziey starn i narodov” (Gürcistan’a Bitişik Halklar ve Ülkeler” başlıklı, Konr Nikita Panin’in  aldığı talimatlar sayesinde olmuştu.

Belge,Yezidi Kürtlere ve Süryanilere geniş yer vermiş,Çar Irakli’nın savaşta ,Osmanlı ve İran arasındaki dağlarda ve yaylalarda yaşayan sayıları milyonları bulan ve savaş tecrübesine sahip bu Hıristiyanlardan oluşan azınlıkların  merkezi rol oynayabileceklerine inanmasını sağlamıştı.Belgeye göre, Çar Irakli, rahiplerini,keşişlerini,piskoposlarını,prenslerini  göndermeye başlayan bu halkarın,askeri ustalıklarına işaret ediyordu.


1770 Nisanında Rusya ile yapılan antlaşmaya göre,Irakli Akhaltsikhe’ye (Ahıska) birlikleri sevk etmişti.Aynı anda da Süryani piskopos İsaiyah da Tiflis’i terk etmişti.Yezidi Kürt önderi Çoban Ağa ile Süryani önderi Simon’e önceden verdikleri sözler uyarınca,Çar Irakli yanında,ortak düşmanları Türkiye’ye karşı savaşa girmelerini bildiren mektubu taşıyordu.Bu plan,Rus Generali Totleben-Irakli’nın müttefikliğine rağmen birliklerini,ihanet anlamına gelen  Kartlı’ya çevirmesi yüzünden başarısız kaldı.

Eylül 1770’de Çar Irakli mektubuna yanıt aldı.Süryani Katolik Kilisesinden Simon,1770 Temmuzunda yazdığı mektubunda ;”İsa’ya yardımları için teşekkür ederiz,istediğiniz anda 20.000 kişilik ordu emrinize hazırdır.Lütfen,Osmanlı Türklerinden korkmamamız için cesaretlendirici bir yazı gönderiniz.Bize yaklaştığınızda birbirimiz daha iyi görebiliriz.Vakarla size hizmet edebileceğimiz günleri görmeyi hepimiz istiyoruz.”

Süryani piskopos İsaiah,”Yezidi Kürt önderlerine mektubunuzu göstermek için Müslüman Kürdistan’a gittim,sevindiler,mektubunuzu ellerine aldılar,sadık naçiz hizmekarlarınız olduklarını söylediler.Zaferleriniz için dua ettiklerini ve onlara Koşaba Hisarını vermenizi istediklerini bildirdiler.Onlara hisarı veriniz ve size hep birlikte katılacaklar,sürülere ihtiyaçları yoktur.Sadece bu iyiyliğinizi istiyorlar.Söyleyebileceğim budur.Hepsi iyi savaşçılardır ve önderlerini Çoban ağa gibi biliniz.” diye yazıyordu.

Çoban ağa kendisinin onayladığı bu mektubunda,Çar’a ”Biz Mahmudi Yezidileri,sizlere güvenebileceğimiz,güvenliğimizin sizler tarafından sağlanacğını temin eden bir emirname yayınlamanızı bahşetmenizi istiyoruz.Allah bilir,size bağlandığımızı size geldiğimizde nasıl sizlere hizmet edeceğimizi göreceksiniz.” Diyordu.

Akhaltsikhe (Ahıska) harekatı başarıyla sonuçlanınca Gürcü Çarı bölgenin Süryan ve Tezidi Kürtlerine bölgenin coğrafi yapısının değiştiği gerekçesiyle birleşmelerini bildirmek için yaklaşım gösterdi.Şüphe yok ki Çarın desteği olmaksızın Süryani ve Kürtlerin Türkiye’ye karşı savaşmak için harekete hazırlıkları olamazdı.
General Totleben’in ihaneti Çarı planını değiştirmeye zorlamıştı.Gürcü Çarı,Süryani ve Kürtlerin sadece Türkiye’ye karşı Çarın yanında yer almalarını değil,Ortadoğu’dan Gürcistan’a doğru harekata başlamalarını da istiyordu.Dört bin Kürt ailesinin Kakheti’ye (Azerbaycan Sınırında bir eyalet) yerleştirildiklerine dair bilgiler vardır.
Bu dönem,Gürcistan’da muhtelif düzineler halinde Süryani ailelerinin ortaya çıktığı dönemdir.Osmanlı imparatorluğu ve  ve İran’dan gelenler Mukhrani bölgesine (Azerbaycan Sınırı) yerleştirilmişlerdi.
Rusya 1828’de İran ile Türkçmençay Antlaşmasını imzaladığında,İran’lı Süryani ve Kürtler Gürcistan’da kiraladıkları yerlere gelmeye fırsat bulmuşlardı.19.yy.ın ikinci yarısında sayıları büyük rakamlara ulaşmıştı.Diğer büyük Yezidi göçmen dalgası 1915-1917 döneminde ortaya çıkmıştı.


Türkiye’den hayatlarını kurtarmak için kaçmışlardı.Belgelere göre,sadece Türklerin değil Müslüman Kürtlerin de Yezidilere karşı oldukları bilinmektedir.


Yezidi tarihçiler,sadece bir günde 56.000 Yezidi Kürtünün Aras Nehrinde Müslüman Kürtlerin elleriyle öldürüldüklerini yazmaktadırlar.

50.000 kadar Süryani de benzer bir kaderden kurtulmak içi Ermenistan’a gelmişlerdi.

20.yy.da Yezidi Gürcistan’daki Kürtlerinin rönesansları geriye gitmeye başlamıştı.
1915-17 dönemlerinde büyük kalabalıklar halinde Gürcistan’a göçen Süryani ve Yezidi Kürtleri ,özellikle Yezidi Kürtlerin dediklerine göre 1960-80 arası onların en iyi çağlarıydı. Tiyatroları,dramaları,radyoları,Kürt dilinde haftalık yayınları,profesörleri,akademisyenleri, artistleri,sanatçıları,sporcuları,partilerde boy gösterenleri vardı.

Ne zaman Sovyet dönemi sona erip Gürcistan bağımsızlığını kazandı ki,sayıları birden azalmaya başladı.
1989 nüfus sayımına göre 35.000 olan sayıları bu gün bazı Kürt derneklerinin ve kuruluşlarının bildirdiğine göre “6” binden fazla değildir.Göç eden Kürtlerin oranı kıyaslanan bütün diğer diyasporalardan fazladır.
1990’larda,Kürt dilindeki tiyatroları, radyoları,dans grupları kapandı,durdu.Diyaspora şöyle diyordu;”Basitçe,göçe zorlandık.
1990 önces Milliyetçilik krizlerinin olmanaında da göçe zorlandık.Aklıma gelmişken, Gamzakurdiya,dünyada bir tek Kürt Drama Tiyatrosunun ülkesinde olduğundan gurur duyduğunu söylerdi.Ancak eşitlik ve demokrasi vaazları veren Şevardnadze zamanında o da kapanmıştır.”

Kürtlerin çoğunluğu küçük köylerde,şehirlerde ve başkentte yaşayanlar ya ülkeyi terk etmişler ya da Tiflis’e göçmüşlerdir.
Tiflis’te dört okulda test kitapları ve yardımcı eğitim kitapları yanında çocuklara Kürt dili konuşma dili olarak öğretilmektedir.Sovyet dönemlerinde olduğu gibi bu gün de Kürt nüfusunun çoğunluğu Yezidi Kürtlerden oluşmaktadır.
1937-1946 dönemlerinde Ahıska Türkleri ile birlikte bütün Müslüman Kürtler de  Samstkhe-Javekheti Batum ve Acarya bölgesinden Müslüman Kürtler de sürülmüşlerdir.

Günümüz Yezidi Kürtleri,tek ana sorunlarının bir tapınak eksikliği olduğunu söylemektedirler. Onlar,dünyanın en genç dinlerinden birisi olan Yezidizm’in takipçileridirler.
Gürcistan’da asla bir tapınağa sahip olmamışlardır.2002’de yaptıkları bir tapınak planı için seçilen arazinin fiyatını ödeyemediklerinden dolayı tapınak yapamadılar.Bu gün bundan bahseden kimse yoktur.
Makale bundan sonra da Yezidi örgütlenmeleri ve diğer konulşar hakkında bilgi vermeyi sürdürmektedir.Ben bu kadarını meramım için yeterli buldum.


Tercüme eden; 
Blog yazarı Alaeddin Yavuz/Keykubat/adilyargic

Gürcistan Haritası


Yaklaşık Bir Yıl sonra
Yaptığım tespitleri zaman harfiyen doğrulamaktadır.
Resim 24 Haziran 2012'de eklendi.

Raporun Orjinal İngilizce Metni


Iraklii CHIKHLADZE

The Yezidi Kurds and Assyrians of Georgia
The Problem of Diasporas and Integration into Contemporary Society
Iraklii Chikhladze
Executive Director,
International Eurokavkazasia Association
Tbilisi, Georgia
Giga Chikhladze
Executive Director, Profile Journal
Tbilisi, Georgia
Journal of the Central Asia & the Caucasus (3 /21, 2003)
Center for Social and Political Studies
www.ca-c.org
Sweden
We have deliberately selected the Assyrians and the Yezidi Kurds from among numerous
ethnic minorities living in Georgia as a subject of this article because both have no
independent national-autonomous entities except their autonomies in the north and
northeast of Iraq. This shows that the diasporas cannot communicate with their historical
homeland at the state level. At the same time, the expected state structure of postwar Iraq
may greatly affect the life of the Kurdish and Assyrian communities in Georgia that share
some of the problems with other ethnic minorities and have specific concerns of their
own. There are indications that these communities have stepped up their activeness partly
in response to the Georgian domestic problems and partly because of the coming
geopolitical changes in the Middle East. The Southern Caucasus has been serving as
home to the majority of the Kurds and Assyrians since the early 20th century when their
ancestors fled Turkey.
Today their diasporas may gain more weight in the context of possible geopolitical
changes that are expected soon.
Survey of History
Assyrians in Georgia were first mentioned in the 6th century A.D. It was at that time that
13 Assyrian monks from the city of Urhai (Edessa, Mesopotamia) came to Georgia.
History knows them as 13 saint Assyrian fathers. Later scholars likened their contribution
to the enlightenment of the newly Christianized Georgia to what Saint Nino had done to
convert the pagans. The monasteries and churches they founded are still standing.
The Yezidi Kurds probably came to Georgia during the reign of czar Georgy III (second
half of the 12th century) when one of the Kurdish tribes had to leave Mesopotamia and
settle in Armenia.
Later some of them started serving the Georgian czar. It is known for a fact that two
Yezidi Kurds, brothers Ivo and Zaa adopted Christianity and new names: Ioane and
Zakharia Mkhargrdzeli. Later they earned great fame as military leaders and personal
bodyguards of Queen Tamar (late 12th-early 13th century).
When the Byzantine Empire had fallen Turkey tried several times to spread its influence
to its neighbors.
For 300 years, starting with the late 15th century Persia and the Ottoman Empire were
waging wars for the domination over the Caucasus and the Middle East. The Assyrians
and Yezidi Kurds who by that time had lost their statehoods were the first to be caught in
the hostilities. Georgia also had to fight for its independence against Turkey and defended
it.
Georgia remained a free and non-Muslim state that attracted its neighbors living under
Turks. According to historical documents in the 1760s Assyrians and Kurds asked the
Georgian czar Irakly II for help—he had already been engaged in a secret correspondence
with the Patriarch of the Assyrian Church of the East Mar Avraam and wanted closer ties
with the Assyrians and Yezidi Kurds. The right moment came on 25 September, 1768
when the Ottoman Empire declared a war on Russia.
After long negotiations Russia convinced Irakly II to enter a war against Turkey. It was
on his instruction that Opisanie sosednikh s Gruziey stran i narodov (Description of
Lands and Peoples Adjacent to Georgia) was drawn for Count Nikita Panin who received
it from Georgian envoy Artemii Andronikashvili.
The document gave much space to Kurds and Assyrians who, Irakly expected, could play
a certain role in the war. It said, in particular: “The Assyrians who are living between
Persia and the Ottoman Turks and who are numerous and own mountains and valleys are
all Christians; there are several millions of them and they have military experience. It is
for a year now that they have been sending clerics, priests and bishops, and princes with
requests to be allowed to move to our country.” The document says less about the Kurds
yet Irakly specially pointed to their military skills.
In April 1770, according to his understanding with Russia, Irakly II sent his troops
toward Akhaltsikhe.
Simultaneously Assyrian Bishop Isaiah left Tbilisi. He was carrying letters to Assyrian
Catholicos Simon and Kurdish leader Choban-aga in which the Georgian czar invited
them to fight together against their common enemy, Turkey, and promised his all-round
support. These plans failed because Russian General Totleben, Irakly’s ally, changed his
mind and turned his detachment back to Kartli that amounted to a betrayal.
In September 1770, the Georgian czar got replies to his letters. Assyrian Catholicos
Simon wrote in a letter dated July 1770: “We all thank Jesus Christ for your benevolence
to us… An army of 20 thousand will be at your disposal… Please, send us a grant charter
that would encourage us and allow us not to be afraid of the Ottoman Turks. Approach us
so that we can see each other better. After that we shall be prepared to die for your
happiness… We all hope to see the time when we can serve you with dignity.” Assyrian
Bishop Isaiah wrote: “I went to Islamic Kurdistan to meet the Yezidi leaders and show
them your letter.
They were very happy, placed the letter on their heads and became your humble servants.
They are praying for your victory and ask you to give them the fortress of Khoshaba.
Give them the fortress so that they can gather together there; they do not need cattle.
They ask you for this favor—this is what I can tell you.
They are all good warriors and recognize Choban-aga as their leader.”
Choban-aga himself confirmed this in a letter to the czar, in which he said: “We the
Mahmud Yezidis ask you for a grant charter so that we can come to you safely, so that
we become assured of our safety.
God knows that when we come and bow to you, you will see that we know how to
serve.”1
Had the Akhaltsikhe operation been successful and had the Georgian czar approached the
lands of the Kurds and Assyrians their unification could well have changed the
geopolitical situation in the region. There is no doubt that both the Kurds and Assyrians
were prepared to move against Turkey if supported by Irakly II. It was General
Totleben’s betrayal that forced the Georgian czar to change his plans.
The Georgian czar not only wanted to side with the Kurds and Assyrians in his struggle
against Turkey but also wanted to move them from the Middle East to Georgia. There is
information that about four thousand Kurdish families did arrive and settled in Kakheti
(eastern Georgia).
It was at the same time that the first Assyrian community of several dozen families
appeared in Georgia. They arrived in Mukhrani (Mtskheta District) from Iran and
Ottoman Empire.
When Russia signed a Turkmanchai Peace Treaty with Iran in 1828 Iranian Assyrians
and Kurds got an opportunity to come to Georgia as hired hands. In the latter half of the
19th century they started arriving in great numbers. Another great wave of Yezidi
immigrants occurred even later, in 1915-1917.
They fled Turkey to save their lives. There is information that not only Turks but also
Muslim Kurds were also against the Yezidi Kurds. Yezidi historians believe that in one
day 56 thou of their compatriots died at the hands of Muslim Kurds at the River Arax.
About 50 thou Assyrians came to Georgia and Armenia to avoid a similar sad fate in
Turkey.
Yezidi Kurds in Georgia in the 20th Century: From Their Renaissance Back to Decline?
Yezidi Kurds and Assyrians arrived in Georgia in great numbers in 1915-1917.
According to what they say themselves the 1960s-1980s were the best time for Yezidi
Kurds: they received their own drama theater (the only in the world) and a folk dance
group; days of Kurdish culture became a regular feature while the radio ran weekly
broadcasts in the Kurdish language. “It was at that time that Kurdish intelligentsia
appeared:”there were professors and academics, artists and actors, sportsmen and party
functionaries among them.
When Georgia became independent the number of Kurds in it began to reduce: there were
about 35 thou of them according to the population census of 1989; today, according to
various Kurdish organizations (their figures are very close) there are not more than six
thou. The share of emigrating Kurds is the highest compared to all other diasporas.
Early in the 1990s the theater and the dance group were closed down while the radio
stopped its broadcasts in Kurdish. The diaspora has the following to say about the
situation: “We are simply forced to migrate. The majority left not during the nationalist
hysterics of the early 1990s but during Shevardnadze’s time. By the way, Gamzakhurdia
said many times that he was proud of the fact that the only Kurdish drama theater in the
world worked in his republic. Under Shevardnadze who preaches democracy and equality
the theater was closed down.”3
Before that the majority of the Kurds were urban dwellers and lived in the capital and
other large cities yet in Kakheti there were several predominantly Kurdish villages.
Today, they stand empty or received new migrants. Those who used to live there either
left the country or moved to Tbilisi. It is interesting to note that in the capital Kurds form
compact communities mainly in the outskirts where the flats are much cheaper than in the
center. The majority is engaged in hard manual labor.
The Kurdish language is taught in four schools in Tbilisi that lack curricular, textbooks
and teaching aids. The children are taught mainly the spoken tongue.
Today, like in Soviet times, the Kurdish population of Georgia is mainly Yezidic. In
1937-1946 nearly all Muslim Kurds were deported from Samtskhe-Javakheti together
with Meskhetian Turks; the same fate befell the Muslim Kurds from Batumi and
Adzharia in general.
Today, the Yezidi Kurds believe that lack of a temple is one of their main problems. They
are the followers of Yezidism, one of the earliest religions in the world yet they have
never had a temple in Georgia. In 2002, there were plans to build one yet the leaders of
the community could not pay for the land on which the temple was expected to stand the
price that was asked. Today, there is no talk about this project.
The Organizations of Yezidi Kurds
In 1988, the Yezidi Kurds formed an organization called Runai that existed from 1988 to
1998. Later they set up a Society of the Kurdish Citizens of Georgia that became a Union
of the Yezidis of Georgia in 1998. By early 2002 the country had several Kurdish
(Yezidic) structures. According to Chairman of the Union of the Yezidis of Georgia
Rostom Atashov, the majority did nothing to protect the interests of the Yezidis.He has
said: “They are much more concerned with their personal interests. Certain politicians
profit from the continued existence of these organizations because they can use them at
opportune moments.” The majority of the Kurdish diaspora is convinced that today only
the Union of the Yezidis and the International Foundation for Protecting the Rights and
the Religious-Cultural Heritage of the Kurds (registered in May 2001) are the only
efficient structures.
In 2003, the Union of the Yezidis with the support of the New Right Party started
publishing a Russian-language newspaper. The first Kurdish newspaper Glavezh (The
Morning Star) is published irregularly.
Ethnic Self-Awareness: Activization under Pressure
The largest number of Kurds and Yezidis are living in Turkey, Iran, Iraq, Syria, Lebanon,
and Germany.
On the former Soviet territory they are concentrated in Russia, Georgia, Azerbaijan, and
Armenia.
They are mainly Muslims, the smaller part of them follow Yezidism. All clashes that
happened between them in the past were triggered by religious contradictions. In the
Soviet Union there were no clashes because all religious and ethnic issues were carefully
avoided. This was a time of partial assimilation that was cut short in the early 1990s
when leaders of the first wave of national-liberation struggle headed by Gamsakhurdia
came to power in Georgia. Ethnic tension and ethnic conflicts became common. In
response the diasporas were forming their ethnic self-awareness at a fast pace. The Yezidi
Kurds were no exception.
Under Shevardnadze they started defending their rights—today this has become
especially clear. In the religious sphere the situation is less clear: though being aware of
their ethnic affiliation the Yezidis celebrate Christian Orthodox and Catholic Christmas
together with the rest of the country, as well as Georgian national holidays. This is an
eloquent fact: first, for many centuries the diaspora could not practice its religion in
Yezidi temples; second, all local national minorities appreciated Georgian tolerance,
evident at all periods except the last decade.
The community is not represented in the higher echelons of power yet Levan Gvindzhilia,
Chairman of the Georgian State Linguistic Chamber, says: “The Kurds are an inalienable
part of Georgian culture. I should say that many of their complaints and demands are not
justified. In a democratic state the authorities look after all population strata not only the
ethnic diasporas. Democracy cannot accept such division. Under the Georgian
Constitution each person has the right to profess any religion; all ethnic groups are equal
in Georgia. All people are living in equally difficult economic conditions. The
authorities should not be blamed for an absence of Kurds from the state structures. The
deputies are not elected because of their ethnic affiliation—they are expected to have
their voters and to know the Georgian language. It was only in the U.S.S.R. that they
compiled lists and quotas for the deputies: one milkmaid, two tea growers, three
Armenians, etc. In a democratic state that would spell violation of the laws and
Constitution.”5
Complete Integration of the Kurds (Yezidis) into Society—Is It Still Far Away?
It turned out that Georgian society is not ready to adequately respond to the desire of the
Yezidi Kurds to become its component part. Those of the members who tried to
consolidate the diaspora’s position in Georgian society found themselves in a conflict
with it. Here is a confirmation. At a conference held in October 2002 the Kurds voiced
their disapproval of the authorities. Several newspapers and journals published in Tbilisi
responded with highly subjective publications that accused those who spoke at the
conference of anti-Georgian feelings, separatism and extremism with no reason at all.
Some of them even carried articles entitled: “Georgian Ocalans,”“Is There a Threat of
Kurdish Separatism?”“Shevardnadze Is Fanning a Conflict Between the Kurds and the
Georgians,”“Kurds Are Threatening Georgians,”etc. The press treated negatively the
fact that the Kurds asked the authorities to pay attention to their needs. Such response
(even if of a small part of the media) testifies that today people as a whole are not
prepared to look at the diaspora as part of Georgian society.
The Kurdish and Yezidi communities interpreted these publications as an attempt of
certain political forces to provoke ethnic tension and to divide the diaspora. Some people
even said that it was an attempt to use the Kurdish issue against the president of Georgia:
“Kurds are a good target for such provocations because they are defenseless. Our
diaspora is poorly organized, politically indifferent and mainly poorly educated. Similar
attempts aimed at other diasporas are fraught with complications: there is Russia
behind the Russians, Armenia behind the Armenians, etc.”10
It seems that these publications were prompted by the fact that Georgian society is still
not ready to accept the Yezidi Kurds as its part. This however does not justify the
publications that infringe on the democratic rights and freedoms not only of the Kurds
and Yezidis but also all Georgian citizens irrespective of their ethnic origins.
The Assyrian Community
Few people know that there is a small namesake of one of the most powerful states of the
ancient world, Assyria, in Georgia. I mean the village of Asurety some fifty kilometers
away from Tbilisi. I do not know how it happened but I do know that the relations
between Georgia and Assyrians started several centuries ago.
According to the 1989 population census, there were 8,600 Assyrians in the republic, that
is, they were fewer than the Kurds. The Assyrian National Congress insists that there
were much more of them, up to 12 thousand. Half of them left Georgia in the 1990s;
today there are approximately six thousand. Like the Kurds they prefer to live in compact
groups; their villages are scattered across the republic.
The largest and the oldest of them is Dzveli Kanda (Mtskheta District) with 350 families
(about 1,500 people), 80 percent of them are Assyrians. In the village of Gardabani there
are 110 families (600 to 700 people). It is commonly believed there are 2,000-2,500
Assyrians living in Tbilisi where one of the compact settlements is found in the Kukia
locality (about 800 people). There are Assyrians in Kutaisi, Batumi, Senaki, Zugdidi, and
Zestafoni.
More About History
I have already written that Assyrians started arriving in Georgia in the latter half of the
19th century; they mainly settled in Tiflis and became Russian citizens. By the end of the
19th century there were over five thousands of them living in Georgia.
It was at that time that the Tiflis Assyrians received an Assyrian church, a school, and a
newspaper Modynkha (The East) in their tongue. In 1912, Assyrians acquired a drama
circle, the first in their history.
There was a theater troupe headed by public figure Freidun Aturaya that acted in the
Zubalov People’s Theater (now the Mardzhanishvili Theater). During World War I the
local Assyrian community organized a Committee in Tiflis aided by the government that
helped Assyrian refugees. At that time the Assyrians fled Turkey in great numbers; the
Assyrian National Council in exile also functioned in the Georgian capital while Dr.
Freidun Aturaya set up an Assyrian Socialist Party of the Transcaucasus, the first step
toward political organizations of the Assyrians of later times.
Under Bolsheviks the community published a newspaper Kokhva d Modynkha (The Star
of the East), ran all sorts of circles and three newly opened Assyrian schools in Tiflis.
The community flourished until 1937 when the greater part of intellectuals and the clergy
was repressed, the schools and newspaper closed down. There were attempts to transfer
the Assyrian written language to Latin script. Ten years later a wave of repressions
returned: Assyrians were deported to Siberia and Kazakhstan in huge numbers—many of
them came back only after the rehabilitation of 1954.
In 1956, an Assyrian public figure Angelina Grigoria created an Assyrian folk dance and
song ensemble, the first in the Soviet Union, and a Club of Lovers of Assyrian Literature.
In 1989, a Center of Assyrian Culture was set up that in 1992 became the Assyrian
National Congress of Georgia with a youth department, two groups of folk dance, and a
newspaper Aviuta (Harmony). In 1996, a mission of the Assyrian-Chaldean Catholic
Church appeared in Tbilisi.
The Assyrian Community Today
As distinct from other ethnic communities of Georgia the Assyrian community lost few
of its members during the years of independence. What is more, even those who left
home to make money in other countries did not sell their houses and preserved their
Georgian citizenship. Many of them do come back.
According to the Assyrian National Congress of Georgia, the larger part of those who had
gone to make money in the Krasnodar Territory and Moscow returned because of the
wave of chauvinistic sentiments in Russia (especially in the south and in Moscow). Some
of those who had emigrated to Germany also returned.
From the very beginning the migrants were mostly the Russian-speaking members (who
know next to nothing of Georgian) of the community because they had found it hard to
integrate into Georgian society in which the Russian language no longer plays the role it
used to play. Such people cannot find jobs and have to live in a certain limited linguistic
space. The Assyrians of Gardabani (Kvemo Kartli) have found themselves in the most
difficult situation. They are divided according to their confessions: there are Catholics
and Orthodox Christians among them; until recently there were no mixed marriages
between the two religious communities.
The Gardabani District is mainly populated by ethnic Azeris who speak poor Georgian.
This has placed the local Assyrians into a reservation of sorts. On the one hand, they
cannot assimilate and continue living as a community; on the other, they are excluded
from society by the integration processes going on everywhere in the country.
Those who live in another Assyrian village, Dzveli Kanda, are in a different situation—
the local Assyrians have a good command of Georgian (which they use in everyday life);
many have Georgian relatives. The same applies to the Assyrians of western Georgia.
They integrate easily and less frequently leave their homeland.
Teaching the Assyrian language is another problem: it is taught in the village of Dzveli
Kanda and in Tbilisi where there are special language courses at the Assyrian-Chaldean
Catholic Church headed by priest Benyamin Bit-Yadgar. Like the Kurdish community,
the Assyrian village school and the courses in the capital lack books and textbooks in the
Assyrian. The local Assyrian community maintains close contacts with the Assyrian
autonomy in the north of Iraq (the historical homeland of all Assyrians) that periodically
sends them textbooks, the number of which are not nearly enough.
In August 2002, the sport teams of the Assyrians of Georgia took part in the Pan-
Assyrian Games (the so-called Tammuz Games) in the city of Urmia (Iran) that in the
18th century was one of the largest Assyrian cultural centers. The Georgian Assyrian
team came third—the fact that says that the community has a future.
What Next?
There is an opinion that the relations between the state and ethnic minorities can be
regulated through laws. The ethnic communities agree with this. “We are convinced that
a law on ethnic minorities is necessary and that it can be used to regulate the relationships
between the state and the communities. Today we cannot do this. This is especially
important for the minorities that have no statehoods anywhere in the world. I have in
mind not only Assyrians but also the Kurds and the Yezidis.”11 Members of the Kurdish
diaspora believe that its continued existence is threatened. Georgy Shamoev has said:
“The Kurdish diaspora in Georgia is a political, economic, and social outsider. If we fail
to overcome this inferiority complex the Georgian Kurds as a community will be doomed
to extinction.”12
Epilogue
The above suggests at least two conclusions.
First, the communities have no representatives in the echelons of power; they play an
insignificant role in the country’s social and political life. The international and regional
conferences and seminars convened to discuss the problems of diasporas and ethnic
minorities often ignore the problems associated with the Kurds and Assyrians living in
Georgia. Their political passivity increases the communities’ isolation from Georgia’s
public life while their poor command of Georgian and the difficulties of learning it make
their isolation from the rest of the population even more complete.
Second, while practically the entire population of the country is very concerned with the
problem of migration the Yezidi Kurds are afraid that their community may disappear
altogether13; at the same time, the majority of the Assyrians plan to stay in Georgia. If the
economic crisis drags on and if the old territorial conflicts breed new problems more
people may wish to leave the republic. On the other hand, if the country recovers one can
expect many of the emigrants to come back. In addition, if an independent Kurdish state
is set up in Iraq the Kurdish community in Georgia may become more active because it
maintains close ties with the Kurdish autonomy in Iraq. The Assyrian autonomy in Iraq
may also strengthen its position that will boost the public and political activity of the
Assyrian community of Georgia.
There is no doubt that both communities will survive. The question is: how deep will they
integrate into contemporary society and what role will they be prepared to play in the
country’s public and political life? It seems that this will depend on the geopolitical
realities and the democratic processes in the republic of Georgia.
Notes
V.G. Macharadze, Materialy po istorii russko-gruzinskikh otnosheniy vtoroi poloviny XVIII v., Part 2,
Tbilisi, 1968, pp. 230-237.
From a speech of historian and ethnographer Kerim Ankosi delivered at a conference in the Caucasian
House that discussed the problems of the diaspora of Yezidi Kurds, October 2002.
From a speech of the former art director of the Kurd theater M. Dzhafarov at a conference in the
Caucasian House that discussed the problems of the diaspora of Yezidi Kurds, October 2002.
See: Kavkazskiy aktsent, No. 4 (53), 2002.
From a speech at a conference in the Caucasian House that discussed the problems of the Yezidi Kurds,
October 2002.
See: The Georgian Times, No. 045, 21-28 November, 2002.
See: Tbiliselebi, No. 49, 2002.
See: Akhali taoba, No. 336, 6 November, 2002.
See: Kviris palitra, 25 November-1 December, 2002.
10 From an interview of President of the International Foundation for Protecting the Rights and the
Religious-Cultural Heritage of the Kurds Georgy Shamoev, 27 January, 2003 (the authors’ archives).
11 From an interview of Vice-President of the Assyrian National Congress of Georgia David Adamov, 16
October, 2002 (the authors’ archives).
12 See: Institute for War and Peace Reporting (IWPR), CRS No. 166, 13-Feb-03. “Gruzia: Kurdskoe
menshinstvo mozhet prosto ischeznut,” 2003.
13 See: Institute for War and Peace Reporting (IWPR), CRS No. 166, 13-Feb-03. “Gruzia: Kurdskoe
menshinstvo mozhet prosto ischeznut,” 200
http://www.aina.org/reports/tykaaog.pdf

20 Eylül 2011 Salı

İNTERNET SOYGUNU

İNTERNET SOYGUNU

1996 yılında İnternet’in ülkemizde faaliyete başlamasından bu yana insanımızın bilgiye olan açlığına devlet eliyle de reklamı yapılan, yaygınlaşması da desteklenen bilgisayar iletişim teknolojisi dünyada en pahalı iletişim hizmeti olarak verilmesi yanında birçok olumsuzlukları da sineye çekilerek her gün daha da yaygınlaşmaktadır. Yaygınlaşması da olumludur.

Peki bu hizmetin tüketicileri ahlaka mugayir ve hükümet karşıtı yazılar yazan sitelere girişlerinin engellenmesi dışında korunmakta mıdır?

Size kendi başımdan geçen maceralarımı yazayım da gerisine siz karar verin. Böyle yazılar yazıp çiziktiriyoruz diye her şeyi en iyi şekilde takip ettiğimizi sanmayın. Ben de herkes gibi avlanabiliyorum, güvenim suiistimal edilebiliyor hatta salaklıklar da yapabiliyorum.
Malum ben de insanım ve bunları yaşamam da doğaldır diyorum her ne kadar hoş olmasa da!

UYDUNET MACERAM!

2008 yılında yaygın olarak başlatılan “Sabit ücreti protesto etme” kampanyasına naçiz olarak “gerekli” notunu vermemden sonra TTNET aboneliğimi bu gerekçe ile sonlandırmıştım. 16.01.2009 tarihinde de sabit hatta ihtiyacı olmayan Uydunete kayıt oldum ve son iki yıldır bunu kullanıyordum.
İyi mi yaptık? Hayır, TTNET’i sabit ücret yüzünden terk ettik, Uydunet’in Kablo TV’sine mahkûm olduk.
Malum siz sadece “İnternet” istiyorsunuz ama size ihtiyacınız olmayan bir sürü yan hizmetleri dayatıyorlar. Neyse başka şansımız da yoktu zaten, en azından ben bulamamıştım. İşte onun hikayesi.

 Bu yıl okullar tatile girince 24.Haziran.2001’de Uydunet hesabımı “tatil gerekçesiyle”  geçici olarak kapatıp aynı gün memlekette hasta olan babamın bakımı ve ameliyat işlemlerinde yanında bulunmak için tayfayı toplayıp yola çıktım. İDO ile Bandırma yolcuğu yaparak memlekete vardık. Biletlerim bile halen evdedir.
Yola çıkmadan önce internet ve uydu net ile birlikte “zorunlu dayatılan” kablo Tv hizmetlerinin de kesilmiş olduğunu memnuniyetle gördüm.

Elimde de bu hizmetlerin kesilmiş hatta internet hesabımın geçici değil bütünüyle iptal edilmiş olduğunu da fark ettim.
Neyse işleri yoluna koyduktan sonra Temmuz ayında İstanbul’a gelip ıvır zıvırları aldıktan sonra da Adapazarı’na gittim.

Bu arada UYDUNET kampanya başlatmış beni haberdar edip yeni kampanyayı tanıtarak birçok saatimi aldı. Evde olmadığım için katılmayı ret ettim. Sonunda Ağustos ortalarında ağzı iyi laf yapan Murat adlı bir eleman kampanyayı “Devlet” sihirli kelimesini kullanarak bana kabul ettirmeyi başardı.
Aslında hoşnut değildim, ben ne HD cihazına ne sinema kanalına ihtiyaç duyuyordum. Benim istediğim sadece gene İnternet’ti ama “kampanya” vb adı altında bunları da dayatıyorlar insana. Çaresizlikten mecbur kalıp “evet” diyoruz.
İşte bu dayatma olayının konuşması esnasında kapatmış olduğum “Kablo Tv” hizmetinin sürdüğünü, Temmuz ve Ağustos ayına ait iki fatura göründüğünü söyleyince soğudum itiraz ettim.

Uyanık memur hemen onları iptal ettiğini söyleyerek beni inandırdı. 09. Temmuz.2001’de eve döner dönmez ertesi gün 10.09.2011 de eve gelip HD cihazından kablosuz modeme kadar her şeyi kurdular.

İstanbul dışında iken internete de giremediğim için internet açılır açılmaz e postalarıma baktığımda “44.20TL lik internet faturasını gördüm. Fena halde içerledim. Teknik elemanların ayrılmasını takiben ilk yarım saat içinde, tam İnternet faturalarımı incelediğim sırada bu maillerimin engellendiğini bundan birkaç dakika sonra da internet bağlantısının kesilmesi de üstüne tüy dikti.

Yapıştım telefona bu fatura nasıl olur, bağlantı niye kesildi.?

-Beyefendi, hesabınız 24 saat içinde aktive edilecek acele etmeyiniz?
-İptal ettirip kapattırdığım halde Kablo Tv faturasını nasıl kesersiniz?
Beyefendi siz “Kablo Tv “ iptal edilecek dememişsiniz ondan!

Nasıl olur elimde belgem var,siz kablo Tv’yi internet paketi içinde dayatıyorsunuz. Ben uydu anteni kullandığımdan sizin kablo yayınınızı hiç kullanmadan yıllarca internet hatırına para ödedim. İlk sözüm de kablo Tv’nin iptal edilmesiydi.
-Beyefendi deseydiniz iptal olurdu. Dememişsiniz!

-Siz bana yalancı mı diyorsunuz? Ben dediğimi ispat edemeyeceğime göre siz de “demediğimi ispat edemezsiniz! Sonra sizin “-Bu hizmetimizi almaya devam etmek istiyor musunuz?” diye sormanız gerekmez mi? Sözleşmeye bakınız İnterneti iptal gerekçemi “tatile çıkıyorum” diye yazdınız. Tatilde Kablo yayınınızı ben ne yapayım? Bunun akla sığar bir mantığı var mı?

-Beyefendi Kablo Tv’yi iptal ettirmemişsiniz hata sizin?
-Beni utanmadan üç kuruş para için kendi paramla yalancı çıkarıyorsunuz şu an bağladığınız hizmeti geri iade ediyorum.
-Edemezsiniz, istediğiniz mahkemeye gidin!
-Ben giderim, sizi dava edeceğim!

O arada biri müdahale ediyor ve “cihazları kendiniz getirmeniz şartıyla iade alıyoruz.” Sözü geliyor.
-İyi diyorum. Cumartesi yani bu gün kurdunuz hemen getiriyorum!

-Hayır hafta sonu iade almıyoruz, Pazartesi getiriniz.
Gene de teşekkür edip kapatıyorum.
Aradan 10-15 dakika geçiyor, kapı çalıyor, bakıyorum boynunda “UYDUNET” ve AKAYLAR şirketi yazılı adı Murat olan bir memur;
-Uydunet bağlantınızı gördüm, hizmetimizden memnun musunuz?
Şu ana kadar memnundum ama artık değil durum bu bu!

Üzüldüm beyefendi, siz giderek cihazları teslim etmek zorunda değilsiniz, kuran ekip yönlendirilecek ve onlar gelip iadeyi alacaklar. Kural böyle. Maltepe şubesinin telefonunu veriyor. Zaten bölgede onlar var.
Arıyorum, bir bayan memur;

“Hemen ekipleri yönlendiriyorum beyefendi!”
Teşekkürler. Sağolun.

Akşam oluyor, Pazar geliyor ekip mekip yok. Hak getire!

Pazartesi aynı numaraya bir telefon bu defa bir erkek;

-Size yanlış bilgi vermişler böyle bir hizmetimiz yok. Cihazları kendiniz getireceksiniz!

Anlıyorum ki, Murat adlı memur  yanıltmayacaya düşürüp iadeyi önlemek için gönderilmiş birisi. Amacı, adamı “Gelip alacaklar” beklentisine sokup zamanında iade yapmasını engelleyerek mağdur etmek. Ya 495TL veya üzeri cihaz ve cayma parası ödeyeceksiniz ya da hizmeti eşşek gibi kullanacaksınız.

Haliyle sinir basıyor, işin kötüsü insanla oyun oynanması insanın ağrına gideni, bundan kızıyorum. Merkez şubeye telefon sonuç değişmiyor. Vatandaşa “zorluk çıkaran, yokuşa sürenin” dediği oluyor.

Kapıp cihazları gidiyorum, teslim ediyorum. Sözleşmenin iptal edildiğine dair belge istiyorum ama laf kalabalığında sonra;

-Gerek yok içiniz rahat olsun” deyip uğurluyor.

Eve geliyorum içim rahat ama bir yandan da olayı abarttım mı diye soruyorum kendime!
Haksız yere fatura düzenlenmesi ve yalancı çıkarılmamı hatırlayınca kendime hak veriyorum. Gene de kızgınlığıma rağmen şirketin iade almasını da takdir ediyorum, bu da beni üzmedi değil yani.
Ertesi gün HD cihazından kalan kablo uçlarını çıkarıp eski ucu  takıp televizyona bağladığımda gene Kablo Tv’nin iptal edilmediğini görüyorum.

Bir telefon;
-Kimliğim,bu neden Kablo Tv’yi  iptal etmediniz?
El cevap;

-Beyefendi  sizden cihazları alan benim, siz Kablo Tv’yi iptal ettirmediniz! İptal için tekrar gelmelisiniz!
Yalanın bu kadarına da pes doğrusu. Üşenmiyorum ve gidiyorum ve sıra var bekliyorum.

Askerlik için iş yerini kapatıp giden bir gençten kampanya hizmetini süresi içinde iptal ettirmediğinden 495 TL para kestiklerine tanık oluyorum. Memure, bunu bir yere nakledin de bu kadar para ödemeyin diye uyarıyor ama vatandaş bıkmış, lanet okurcasına;

-Şirketinizle hiçbir ilişiğim kalmasın istiyorum, olan paraya olsun! Diyor.
Diğer masada beni yalancı çıkaran memur türbanlı bir hanımın kredi kartından dört-beş kez pos çekiyor, o da “ilişiğim kalmasın” derdinde.

Ben de, “-bundan sonra benim gibi daha çok gelirsiniz!”  Diye aklımdan geçiriyorum.
Sıra bana geliyor.
-Hadi iptal et şu kablo Tv’yi bakalım!

-Siz istemediniz de bizi suçluyorsunuz da ,dilekçe yazmanız gerekiyor da…. ! Şeklinde devam etmeye başlayınca patladım;

“-Ulan utanmazlar, ben sizden bu hizmeti dilekçeyle mi aldım? Dün iptal ettirirken her cihaz ve hizmet için ayrı ayrı nüfus cüzdanı fotokopisi yok dilekçe imzalatmalar her türlü zorluğu çekinmeden çıkardınız. Paket olarak verdiğiniz hizmetin her birini iptal ettirmek için dilekçe imzalatıp kimlik fotokopisi aldınız,her gün dilekçe yazıp buraya mı geleceğim? Bu ne utanmazlık, bu ne işkence?  Sülük gibi yapıştı mı insanı bırakmıyorsunuz! Diyerek sesimi yükseltince vatandaşlar araya girdiler. Durumu anlatınca vatandaşlar memuru suçladılar. Sonunda onlar da benim gibi tüketiciler.

Eylül ayından da seyretmediğim Kablo Tv 13 gün için “4”TL” de ek ücret istediklerinde artık ağzıma geleni sayarak ödedim. Eve gelince de daire girişindeki kabloyu evden sinyal almasınlar diye yerinden çıkardım.
İnanın Kablo Tv daha dün 19 Eylül’de kesildi. Onun için de fark alacaklar mı bilmiyorum.

Kablo Tv sadece İstanbul’da değil her yerde var. Ablam hastalanmış, Bandırma gibi yerde devlet hastanesinde bir MR (Emar) cihazı olmadığı için İzmir’e hastaneye gitmiş malum onun da kalbi falan var, pil mil mevzularını anlatırken kaç yıldır iptal ettiremediği Kablo Tv için gelen faturadan şikâyet etmez mi?
Uydu Net Hizmet Bölgeleri

Bildiğim kadarıyla en az beş yıldır Uydu anteni kullanıyorlar. İlk okul mezunu olduklarından evde İnternet falan da bulunmuyor.
Defalarca Kablo Tv iptali için müracaat etmesine rağmen “Fatura Ankara’dan geliyor” diye yıllardır ödüyorlarmış.

Kaymakamlığa tüketici bürosuna müracaat etmesini salık verdim. Dönüşünde uğraşacağım diyor.
Bu olay da UYDUNET şirketinin bir sülük gibi vatandaşa yapıştığını kafasına sülük gibi sigara bastırmadan bu sülük şirketten kurtulunamayacağını  bu olayla tespit ettim.

Düşünün 1.000.000 (Bir milyon) aboneye bunu yapsalar kafadan ayda “9.000.000”TL gelir.
Bu hizmet değil soygundur başka da bir şekilde açıklanamaz!
İnsanları “Üç kuruş paraya mı kaldın, bırak öde de uğraşma, oralarda rezil olma”  düşüncesine sevk ediyorlar insanı. Hatta mecbur ediyorlar.

İADE KABUL ETMEYEN TURKCELL VINNN MACERAM!

Yukarıda geçen olaydan sonra internet kullanmamaya karar verdim. Ancak hem blog yazarı olup hem de internet kullanmamam da geçen bir hafta içinde beni rahatsız etmeye başladı. Bloglarımı özlediğimi fark ettim.
Bir araştırdım, diğer şirketlerin hizmetleri 54,50TL civarında seyredince bana pahalı geldi. Hadi dedim şun Vınnları bir deneyelim.

Gittim bir Turkcell bayisine bayi hoş sohbet adam tavlamasını bilen birisi.

-Benim,10 yaşlarında masaüstü bir bilgisayarım var, bu vınnn bu cihazda çalışır mı? Dedim.

Elbette beyefendi, size bir numara veriyoruz, cep telefonu ile alakası yok, ayrı bir numaradan internete bağlanıyorsunuz, sabit ücret, sürpriz fatura yok,4GB kolay kolay bitmez, Hemen modemi takıyorsunuz, kurulum otomatik başlıyor, şu numaraları giriyorsunuz, anında internettesiniz. Üstelik “29”TL diye tanıtınca, ”- Eh canıma minnet “ deyip kaptığım gibi eve geldim.

Önceki tecrübenin ışığında, malum bir olumsuzluk olduğunda geri iade hakkım da var diye düşünüyorum. Ama fiyat uygun niye iade edeyim, zaten öbürünü de fatura sorunu olmasaydı gene iade etmeyecektim diyorum.
Paketi açtım, talimatları uyguladım, vınnn cihazını USB fişine soktum ama öyle vınnn diye bir şey olmadı aksine, bilgisayar cihazı okuyamıyordu. Kurulum programını açmaya kalktığımda daha sağ tuşu tıkladığımda kum saati çıkıyor dakikalarca sürüyor ve programı açamıyordu. Uzun uğraşlar sonunda tükendim bayiye gidip teknik yardım alayım dedim.

Sen misin yardım isteyen, hemen cihazı aldı, laptopuna taktı cihaz orada çalıştı.

Gördüğünüz gibi beyefendi, cihazda sorun yok bilgisayarınızı bir bilgisayarcıya götürün!

İyi de diğer internet hizmetlerinde olağan çalışan, printerinden dijital kameraya kadar her türlü USB cihazını sorunsuz çalıştıran bu bilgisayarım, sizin dandik cihazınızı okuyamıyorsa demek ki cihazınız masaüstü bilgisayara göre değil. Bilgisayar tamircisine gereksi z yere gideceğime iki saat önce aldığım hizmetinizi iade ederim. Alın mallarınızı geriye! Deyince o kibar esnaf gitti yerine bir canavar geldi.

-Biz burada oyun oynamıyoruz, sözleşme yaptınız, imza attınız iadeniz karşılığında 152 TL cihaz parası ödemek zorundasınız! Deyince ben de koptum ama o benden önce koptu elleri havaya kalktı, yumruk oldu benim ki de öyle oldu. Sonra önce o sonra ben elleri indirdik.

-Sözleşmede “idam edileceğim yazsa idam edersin değil mi, tereddütsüz yaparsınız değil mi? Diye çıkıştım ve;
-Bunu sen mi almıyorsun Turkcell mi almıyor bana onu söyle, ben de armut toplamıyorum! Deyince yumuşadı ve;
-Şirket almıyor. Ama senin yüzünden beş tane müşterim kaçtı!
-Bana başında “iade olmadığını” neden söylemedin?
-Sen de sormadın ki?
-Yasal olarak hakkım var bunu almazsanız yasal işleme başvururum!
-İstediğin mahkemeye git!
-Giderim!
Neyse sonunda cihazı iade edemedik. Vakit de geç olduğundan eve geldik. İnternet de ucuz olduğundan aslında vermek de istemiyordum bir yandan. Ama bir kurabilsem sorun yok.

Gece saat 02.00’de uğraşmayı bıraktım. Sabah 08.00’de gene oturdum başına bir deneyelim deyip başladım gene aynı sorun, Bilgisayarım sekmesinde “Turkcelvınn” simgesini tıkladığımda çıkan kum saati çıldırtıyor.
Sorunun bayii ile değil Turkcell ile olduğunu bildiğimden gece 20.00’den sonra aradığımda, Bilgisayar uzmanı Cihan adında bir memur çıktı bana takip etmem gereken adımları anlatıyor, o arada bilgisayar nasıl olduysa okudu programı açtı ancak bir uyarı mesajı geldi;

“BİLGİSAYARINIZDA FRAMEWORK DOSYASI OLMADIĞINDAN KURULUM GERÇEKLEŞMEMEKTEDİR, YAZILIMI YÜKLEMEK İÇİN İNTERNETE BAĞLANIN!”
Başımın belası Vınnn modemi

Ulan internete bağlanmak için bunca mücadele veriyoruz, internet olsa seninle ne diye uğraşayım diyorum. Telefondaki memura da;

-Senin söyleyeceğini bilgisayar söylüyor, ben senle ne konuşuyorum deyince;
-O yazılımı bir şekilde kurmanız gerekiyor! Dedi.

İyi de siz bunu sim karta veya bir CD’ye yükleyip niye vermiyorsunuz ki? Diye çıkıştım;
- Sim karta yükleyemeyiz! Diyor ve hala bana kurulum adımlarını anlatıyor.

-Yahu, bu yazılım olmayınca bu kurulum olmuyorsa bana niye telefon parası yazdırıyorsun kapatalım şunu kardeşim beni de yok yere masrafa soma deyip görüşmeye son vermiş, bir esnafın bilgisayarından yazılımı indirim bir harici belleğe yükleyip gelmiştim.

O da İnternet bağlantılı kuruluyormuş, sonunda gene modem “Framework2” yazılımı diye bir uyarı yapınca gittim onu da buldum. Allah’tan bu yazılım internet bağlantısı gerektirmiyormuş. Bu yüzden kolayca kurdum ama gene kurulum gerçekleşmiyordu.

Sonunda gidip o programı da indirdim, önceki yüklediklerimi de silip temizledikten sonra kurulumu da gene başaramayınca yatmıştım.
İşin pis tarafı USB Vınnn cihazını bilgisayar açamıyor. Sorun buradan kaynaklanıyor. Yoksa ben o programı çoktan kurardım.

Sabah ta aynı olay çıldırtınca gene sarıldık “0532” Turkcel’e , Gaye adlı kendine uzman diyen bir hanım çıktı o da çıldırttı çünkü ben ondan daha da uzmanım. İade konusunda “Arıza bizden değil bilgisayarınızdan kaynaklandığı için iade alamayız!” ifadesi üzerine, “Malının sağlam olması halinde bile 15 gün içinde iade hakkımın olduğu” konusunda tartışırken bir saat kadar zaman geçmiş o arada bilgisayar da kurulum programını nasılsa açmış. 
Onu görünce baktım bunlardan hayır yok kurulumu başlattım. Bilgisayarın gözleri mi açıldı ne olduysa sorunsuz olarak programı tamamladım ve yeniden başlattıktan sonra internete bağlandım.
Her iki olayda da sorunların memurlardan kaynaklandığı kanaatindeyim. Çünkü asgari ücret uygulanan bu işyerlerinde memurlar bankaların kredi pazarlamacıları gibi vatandaşı tavlamak, kandırıp aldatmak için çok çaba sarf ediyorlar.

Geri iade demek onların komisyonlarının da iadesi demek olduğundan bilerek vatandaşa zorluk çıkarıyorlar.
Olan da garibim benim gibi saftirik vatandaşa oluyor. Her gün internet almıyoruz ya!

Bunca eziyetin ardından sadece şirketler kazanıyor, memurlar kazanıyor ama vatandaş her şekilde mağdur edilip sömürülüyor, eziliyor, aşağılanıyor, hiç tanımadığı insanlarla önce satın alırken “kardeş” ama iade etmek istediğinde ise “kanlı bıçaklı” oluyor. Ya da sineye çekiyor.

Dün kızım okuldan geldiğinde bize gelen bir arkadaşının ki babası garson, annesi ev temizliğine giderek dört çocuk bakıyorlar, bu insanlar Vınnnlayamadıkları(!) için aynı gün iade ettikleri halde “152TL “ ödemek zorunda bırakılmışlar. Sınıfında birçok arkadaşı sinirden bilgisayarı kırmış.

Uydunet  ve Vınnn reklamları ile ekranlardan gazetelere kadar milleti kandıranların “vınnn”ladıkları gerçek ama millet ise “ıhhhhlıyor, içi kan ağlıyor!” Ama “üç kuruş para için” kendini rezil etmemek uğruna sineye çekiyor.
Ama yüzbinlerce, milyonlarca tüketiciden haksızca gasp edilen bu paraları hesap ettiğinizde ortaya çıkan trilyonlarca TL lik soygunlarla gerçekleşen zenginliğin nasıl olduğunu hesap etmek zor değil.

Ama bu soygunların en pisini, en büyük aldatmaca ve yalancılığını yapan ise bankalarım memurlarıdır.
İki lafta sizden kopardığı bir “onaylıyorum” ifadesi ile hayatınızı karartmaları an meselesidir. Allah bu tür belalardan, musibetlerden başta fakir fukarayı, beni, benim gibi emeklileri ve herkesi korusun!

Malum devletin koruma sistemi işlemiyor. Reşitsin, nasıl inandın, niye aldın, senin aptallığınla biz mi uğraşalım deyip baştan savıverirler adamı.

Bakalım bu soygun düzeni ne kadar sürecek, halkımız da nereye kadar sabredecek?

Saygılarımla!

Keykubat!

22 Haziran 2011 Çarşamba

SECIMLERIN ARDINDAN ULKEMIZ VE DUNYADAKI GELISMELER

SEÇİMLERİN ARDINDAN ÜLKEMİZDE VE DÜNYADAKİ GELİŞMELER

12.Haziran.2011 genel seçimlerinin ardından, meclis te tatilde olduğundan yeni seçilen milletvekilleri halen mazbatalarını almaya devam etmektedirler.

Diğer yandan terör örgütü endeksli BDP’nin “6”, CHP’nin “2” ve MHP’nin “1” milletvekilinin durumları ise yavaş yavaş kesinleşmeye başladı.

Önce BDP milletvekili Hatip Dicle’nin terör örgütü ile derin bağlarından dolayı aldığı 20 aylık hapis cezası gerekçesiyle milletvekilliğinin düşürülmesini diğer milletvekillerinin de cezaevinden çıkmalarını ve vekilliklerini engelleyen YSK kararı takip etti.

Bunu da Mehmet Haberal ile başbakan RE.T.E.’ye karşı “ayağa kalkmama suçundan” sanık generalin milletvekilliklerinin reddi izleyecek gibi görünmektedir.

İşte bu nedenle BDP ile “kader ortağı” olan CHP ve MHP ise mecburen Hatip DİCLE’yi savunma durumunda kaldılar. İlk açıklama CHP’li bayan Tamaylıgil’den geldi ve “yargının siyaseti belirleyemeyeceği” iddiası ortaya atıldı.

Oysa bütün hesaplar önceki genel seçimlerde AB-D baskılarıyla meclise sokulan BDP’li Sabahat Tuncel’in durumu göz önüne alınarak yapılmıştı.

AKP’nin YSK’sı ise bu resti görmüş ve Dicle’yi düşürerek Diyarbakır’dan bir AKP milletvekili daha çıkararak bundan sonra olacakların ilk işaretini vermiş oldu. Bu durum daha çok su kaldıracak gibi görünmektedir.

Nazımiye'de Saldırı sonrası
Mesela bu kararların ardından ülkemizde meydana gelen olaylara baktığımızda her şey ortadadır. Kemal Kılıçdaroğlu’nun memleketi olan Nazimiye yakınlarındaki bir köy yakınında karayoluna önceden yerleştirilen uzaktan kumandalı bir bomba polis otosunu 20.m öteye fırlatmış, parçalarını 200.m. uzağa uçurmuş, içinde bulunan  Hakan Yavuz ile Gökhan Büyükaslan adlı iki polis memurunu şehit etmiştir.Topraklarında dinlensinler.

Mersin’de polis karakoluna yapılan bombalı saldırıda bir polis yaralanmış ve maddi hasar oluşmuş, Diyarbakır’da üç yere ses bombası atılmış, AKP il başkanının çocuğu kaçırılmış, AKP’den istifa etmesinden sonra geriye verilmiş, başbakan hakkında şikâyetler, eleştiriler uzayıp gitmiştir.

Buraya kadar olayların yorumlanmasında AB-D ülkeleri nasıl 1968- 1980 arasında “tam bağımsızlık ve sömürge karşıtlığını savunan solcuları ANARŞİST” ilan ettiyse gene aynı siyasetle ANARŞİST ilan edilecekler listesine bu defa MHP de girmek üzeredir. Ancak MHP seçimler öncesinden tedbirini almış ve gece yarısından sonra veya geç saatlerde yayınladığı programlarda solcuları “inceden” hedefe oturtmuştur.

CHP ise 12 Eylül sonrası yeniden kurulmasından bu yana hazırladığı “Kürt açılımı projeleriyle” zaten halkın gözünde yediği “PKK’lı, Kürtçü” damgasını daha silememişken tekrar onlarla kader birliğine sürüklendiğini görememiştir bile. Her iki muhalefet partisine de dayatılan görevler bunlar olsa gerekir. Seçimlerden önce Kılıçdaroğlu’nun bir Tv kanalında kendisine sorulan;

- “Ülkenin bölünme tehlikesi var mı?” sorusuna;

- “Böyle bir tehlike yok!” cevabını vermesinden işbirlikçiliği belli olmuştu.

Herhalde, Amerikan uşaklığı sağ ve sol muhalefetimiz için geçici bir şey olmasa gerek!

Seçimlerden 50 gün kadar önce başbakan RE.T.E.’nin “Libya’nın işgal edilmesi akıl işi midir?” sorusuna hemen çözüm bulunmuş ve Libya işgali başlatılmış, bu günlerde Kaddafi’yi hizaya getirmeye iyice yaklaşmış olan mason küresel sermayenin ordusu NATO’ya bizim NATO ordusu olan ordumuz da “kerhen” (!) destek vermeyi de sürdürmektedir.

Yakında üç vakte kadar Libya’dan kesin sonuç alacağı kesinleşmiş olan mason küresel sermayenin ülkeleri olan AB-D hem bu ülkede hem de diğer ülkelerde, “50” yıllık diktatör ortaklarını yenileri olan başta bizim Bitlisli yezit Said-i Kürdi’nin adıyla yazılmış saçmalıklar ile yetiştirilmiş, teslimiyetçi papaz imamların yarattığı yarı Hıristiyan Nurcularla değiştirmek niyetindedir.

Hangi İslam ülkesine baksanız “İslam Baharı” adı verilen bu sözde “demokrasi” aslında “köleci- teslimiyetçi” zihniyete sahip sapıtmış köle mason kullarını olayların içinde görürsünüz. Adları ister Fethullahçı ister Nurcu ister başkası olsun hepsi bu mason dininin üyelerdir.

Libya’nın ardından sıranın Suriye’ye sıranın geldiği ise ülkemize göç eden Nurcuların, Yezidi Kürtlerin sayılarının 12.000’i aşmasından ve son olarak bu gün Suriye Dış işleri Bakanının Türkiye’yi suçlamasından, dün Rusya’nın “Suriye’ye müdahaleye karşıyız” beyanından da anlaşılmaktadır.

Öte yandan, 2002 ve 2003’de işgal edilen Afgan ve Irak’tan da yavaş yavaş çekilmekte olan NATO ordusundan görevi devir alacak olan “işbirlikçi yapılanmalar” ise yedi düvele bağımsızlık savaşı vermiş Atatürk edasıyla açıklamalar yapmaktadırlar.

İki gündür Afganistan’in işbirlikçi Cumbabası Karzai efendi ve kurmayları konuşuyor;

-“ABD Afgan topraklarında kendi çıkarları için bulunmaktadır ve terk etmelidir!” diyor ve Taliban ile El Kaide örgütlerini Afgan ordusu ve devleti ile birleşme konularında bir toplantıda birleştiriyordu.
Hamid Karzai

Bu gün Savunma bakanı;

-“Afganistan artık kendi sorununu çözecek güçtedir!”

Eee anladık, malum Obama bunun sinyalini vereli epey oldu zaten ve şimdi zaman doldu ya konuşun bakalım işbirlikçiler, konuşun!

Ama Gazne’de yapılan bir saldırıda bu gün “9” Afgan askeri de öldürüldüğünü de ajanslarda gördük.

Irak ise bir başka alem güler misin ağlar mısın?

AB-D NATO saldırılarını davet eden ve yıllardır işbirlikçilik yapan Ahmet Çelebi’nin tarikatından petrol konularında bakan olan soyadı da Çelebi olan bir işbirlikçi bir haftadır ABD’yi hırsızlıkla suçluyor!

Suç;

“Amerika Irak’ın “18.milyar” ADB Doları petrol parasını çalmıştır geri istiyoruz!” Haydee ne bağımsızlık mücadelesi ama değil mi?

Millet zaten savaşlardan, yokluktan, günde “8” saat verilen kısıtlı elektrikten bırakın dünya ile ilgilenmeyi donunun söküğünü dikmek için sabahı bekler hale gelmiş olduğundan bu “kofti çıkışları” yer mi yer!

Ama durum hiç de öyle değil sadece dün bu gün gene Irak’ta “20’nin” üzerinde insan patlamalarda hayatını kaybetti. Nato askerleri hem Irak hem de Afganistan’da “Er George Baskınları” adını verdikleri gece yarısı baskınlarını ve gündüzleri ev aramalarını da aralıksız sürdürmektedirler. Yani direniş devam ediyor.

Öyle görünüyor ki Araplar işbirlikçi Kürtlere devleti pek de kolay yedirmeyecek gibi görünüyorlar.

Geçen yıldan beri Kuzey Kore’yi tehdit etmeye devam eden ABD ordusu Çin’in tepkisi ile biraz geri adım atmıştı. Bunu Çin ve Amerika’da art arda gelen çok sayıda insanı mağdur eden sel baskınları takip etmiş daha “15” gün öncesinde Çin’de 500.000’den fazla Çinli yeni yerleşim yerlerine yerleştirilmiş, yüzlerce insan sellerde kaybolmuştu.

İnsan sayısı Çin kadar olmasa da ABD’de sel baskınlarından milyarları aşan Dolarlarla ifade edilen maddi ve insan kayıpları yaşamıştı.

Artık deprem, sel felaketi gibi doğal olayları da “savaş türleri” içinde algılamak zorundayız. Çünkü doğaya hükmetmek artık bir gerçektir.

ABD bunlarla da yetinmedi ve iki gün önce ABD sömürgesi olan Filipinler donanması Güney Çin denizinde devriye gezen bir Çin askeri gemisine müdahalede bulundu, ardından Filipinler güney Çin Denizini kendisine ait “Batı Filipinler Denizi” olarak ilan ediverdi.

Tabii ki ortalık karıştı ve hemen büyük ağabey ABD devreye girdi ve “ikili görüşmelere” dayalı bir siyasi çözüm önerdi.

Evvelki akşam Çin’in resmi yayın organı olan İngilizce yayın yapan Çin CCTV9 tv’sinde durum bir saat kadar ikisi Çin’li olmak üzere Filipin Savunma Bakanlığından bir bayan profesör ile Beyaz Saray’dan bir uzman arasında tartışıldı.Küresel sermayenin petrol iştahı konuşuldu.

Sonuç mu sonuç “ikili görüşmelere” devam!
Güney Çin Denizi

Bu ne demek mi oluyor bu ABD’nin Çin’in başına yeni bir sorun daha demek oluyor, Armagedon savaşlarına bir adım daha demek oluyor!

Avrupa kıtasında ise komşumuz Yunanistan’ın iflasına AB’nin “12.milyon” Avroluk yardım kararı Yorgo Papandreu’yu olanlardan “AB’yi” suçlamaya kadar götürdü. Yunanistan durulacak gibi görünmüyor.

İspanya’da sayıları yüzbinleri aşan kitleler işsizlik ve ekonomik krizler nedeniyle hükümeti ve AB’yi protesto ediyor.

Libya saldırısına “İki dünya savaşı çıkardık, bu Haçlı Seferine Katılmayalım” diyen Almanya birden karşılaştığı “EHEC Virüsü” nedeniyle önce İspanyol sonra Polonya ve Romanya hıyarlarını suçladı, sonra temize çıkardı. Fatura 200. Küsür milyon Avro.

İspanya Almanya’dan tazminat istemeyeceğini açıkladı.

Bu arada Almanya’nın 1915 ve 1939’da üstlendiği “iki dünya savaşındaki” rolün Türkiye’ye biçildiğini de son ABD News Week’te yayınlanan Osmanlı Haritasından sonra görmeyenler varsa görsünler.

Siyasetçilerimiz belki de milyonlarca insanın ölümü ile sonuçlanacak pis senaryolardan oluşan bu işbirlikçiliğin sorumluluğu altındadırlar. Ayrıca İran’ın da bu senaryoda olduğunu açıkça belirteyim.

Bu çok sinsi bir şeytan oyunudur. Malum masonlar şeytana taparlar derler!

Görüldüğü gibi küresel sermaye kendi “işgal ve soykırım suçlarını” yasallaştırmak için ortaklık teklif ettiği ülkeleri her ne bahasına olursa olsun zorlamayı sürdürmektedir.

İran bildiğimiz gibi şimdi de savaş- savunma sanayi kurmaya karar vermişler yeni protot tip uçaklarını sergiliyorlar diğer yandan Avusturya’da toplanacak Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu kararıyla ilgilenirken de kadınları hoşnut edecek bazı uluslararası organizasyonlarla da sempati çekmeyi sürdürmektedir.

Ama 2002’de yavru Bush’un ilan ettiği “5” Şer Ülkesi olmaktan halen kurtulmuş değillerdir. İşgali Suriye’den ya da bizden önce mi, sonra mı yerler hep birlikte göreceğiz.

Dünyaya şekil ve düzen veren güçlü ülkelerin siyasetçilerinin yüreklerine merhamet bizimkilerin de bunları önleyecek anlayış ve izanda olmalarını dilemekten başka yapacak bir şey varsa o da halkların küresel sermayenin mallarını protesto edip almamalarını, yabancı bankalarla ilişkilerini kesmelerini, her türlü sivil tepkiyi medenice göstermelerini beklemektir.

Saygılar!

Keykubat/adilyargic

10 Haziran 2011 Cuma

SECIMLERE BIR GUN KALA


GENEL SEÇİMLERE BİR GÜN KALA

03. Kasım. 2002 genel seçimleriyle iktidara gelen AKP, 12.Eylül.1980 darbesinin ardından Dersim kökenli Yezit Kürt *ya da dönme Ermeni olma olasılığı yüksek Kenan Evren ile aynı memleketin Çemişkezek kazasının Yezitlerinden olan Turgut Özal ile birlikte oluşturdukları, Ermeni terör örgütü ASALA’nın yerini alacak ve memleketin başını onmaz dertlere sokacak “Kürtçülük” belasının yeni adı olan PKK örgütü üzerinden yürütülen “B.O.P” projesinin kapsamı dairesinde yürütülen sinsi, teslimiyetçi, işbirlikçi siyasetleri uygulamak amacıyla görevliydi.

*Kürt Yezidiliği, Kürtlerin Adem-Havva’nın terinden yaratılmış üstün ırk olduğunu iddia eden İ.S.1110’larda Emevi kökenli Halife Mervan soyundan Hicaz Arap’ı Yezit, Vatikan işbirlikçisi Şeyh Hadi Bin Musafir El Emevi sapığının Selçuklularla Kürtlerin arasını açarak Türk hakimiyetini kırmak amacıyla uydurduğu temeli Hicaz ve İran Mitracılığına dayanan uydurma bir dindir. Tanrıları, Şeytan-Tavus kuşu Şeyh Hadi, Hz. Ebubekir, Muaviye ve Halife Yezit’tir. Peygamber Muhammet kötüdür. Hind Budizminin kast sistemini yani köle doğumu kader sayan Kinist (Köpekçi) inançları esas alan köleci bir inanıştır. Adeviye Dini ya da tarikatı olarak ta bilinir. Abdullah Gül’ün de annesinin adı Adeviye’dir.
Birbirlerinin karılarını kızlarını ayartıp kaçırmayı, kendilerinden olmayanları dolandırmayı, mallarını yağmalamayı ganimet sayarlar. Her evlenen Kilise ziyareti yapar. Tanrı dedikleri önderlerinin mezarlarından toprak alıp yerler.(Şeyh Hadi’den Abdullah Öcalan’a kadar)

Ermeniler, Süryanilerle isyanlara katılan,Vatikan uşağı
1915'de Gürcistan'a kaçan  Tiflis Yezitlerinden bir aile!
Bu yüzden Kürtler toprak reformu istemezler. Okuma-yazma bilmek “köle olan marabalar” için çok büyük günahtır. Bu yüzden okul yakıp öğretmen öldürürler. Sünni Kürtler diye geçen aslında İslam ile alakası olmayan ama namaz dahil İslami birçok ibadeti farklı şekilde eski Mitracılık- Mecusilik geleneklerine uygun olarak yapan bu sapıklar AKP’nin, BDP’nin ve CHP’nin en ileri gelenleridirler.


Projenin denetçisi ABD-AB, finansörü de Suudi Arabistan ve Suud ailesi ile kan bağ olan, B.A.E’den Katar, Bahreyn, Kuveyt, Basra’ya kadar kukla sultanlıkları idare eden işbirlikçi Necd’li Yezit El Halife ailesiydi. Projenin militanları ise, bu işbirlikçi soyacağı ile akrabalıkları olan Harran Sabileri, Aramiler, Süryaniler, Yezit Kürtler ve Ermeniler ile Sünni ya da Alevi maskeli sağcı-solcu bu köklerden gelen dönmelerdi.
1950 genel seçimleriyle iktidar olan Demokrat Parti ile devlet içine doldurulan Atatürk ve devrimlerinin baş düşmanı olan bu işbirlikçi yapılanma Anadolu coğrafyasındaki Türk adlı bu devleti yıkma görevini son AKP hükümeti ile gerçekleştirmeyi başarmayı amaçlıyordu.

Bu yüzden 1950’den bu güne kadar olan seçimlerde ABD- İngiltere istemiyor bahanesiyle CHP “ortanın solu” saçmalığı ardında çekilerek bu yezitlerin iktidarda kalmalarını sağlamıştı. Halk,

Ağustos 1950’de DP’ce çıkarılan bir kanunla “Solcuyum diyen veya bu konuda yazılı-sözlü faaliyet gösterenlere” idam cezası ya da yurt dışına sürgün cezası getirilmesinin ardından soldan ürkütülmüş, 1960 darbesinden sonra çıkartılan “141. ve 142. Maddelerle” yıldırılmış, 12 Eylül 1980 darbesiyle de solun üstünden silindir gibi geçilerek, Amerikan- İngiliz işbirlikçisi, Kürtçü, bölücü, gerici teslimiyetçi yapılanma millete kurtarıcı gösterilmişti.

AKP “60” yıllık bu siyasetlerin sonuçlanmasını temin etmekle görevli Siyonist, Mason dini olan Vehhabilik, Bahailik (Nurculuk), Yezidilik karışımı Said-i Kürdi delisine söyletilen saçmalıkları ilke edinmiş “papaz imamların, ırkçı Yezit Kürtlerin” partisidir.

AKP aynen Menderes ve Özal hükümetlerinde uygulanan ağır sansür ve sivil faşizm uygulayan ABD-AB kumandalı, askeri- sivil- ekonomi işbirlikçi yapılanmanın desteğinde ülkeyi parçalama taşeronluğunu sürdürmektedir.

Bu güne kadar icraatlarına baktığımızda, birçok internet sitesinin silinmesi, yasaklanması, cezalandırılmasından, genel yayın yapan muhalif televizyon kanallarının ve yazılı basının sindirilerek susturulmasına kadar yasakçılığı ilke edinmiştir.

Balıkesir Gönen ilçesinin kaymakamı Bekir Dınkırcı’nın, genel seçimler nedeniyle ilçede içkili lokantalarda içki yasağı koyduğunu örnek olarak gösterebilirim. Basına yansımayan daha niceleri vardır kim bilir.

Bütün halka yapılan uyutmacalara, dayatmalara rağmen, bu güne kadar meydanı bunlara bırakan meclis içi ve dışındaki muhalefet de bundan nemalanma gayretinde olan destekçileridir. Yoksa bu millet bu kadar sessiz uyuşuk bir millet değildir. Destekçiler halkı on yıllardır uyutmaktadırlar.

23. Kasım.2008’de yazdığım “CHP ALEVİ KÜRT PARTİSİ Mİ?” başlıklı yazımın ardından bir buçuk ay sonra Türban açılımını gerçekleştiren CHP bir kaset operasyonuyla Deniz Baykal’ı indirerek PKK oylarına talip olmak için Kılıçdaroğlunu başa getirince de 22.Mayıs.2010’da “CHP’DE TAKKE DÜŞTÜ KEL GÖRÜNDÜ” diye yazdım. Aynı yazıyı farklı adlarla diğer bloglarımda da yayınladım.

19.Temmuz.2010’da da “Hileci Tanrının Çocukları” ve “Sola Açılan Haçlı Seferleri” başlıklı yazımla da Atatürk’ün ardından gelen cumhuriyet tarihimiz boyunca CHP-SAĞ işbirliğini önceki yazılarımı da toparlayan bir yazı dizisi haline getirmiştim.
Kenan Evren

15 Eylül.2010’da da sözde “12 Eylül Darbecilerini yargılatmaya” yönelik olarak tanıtılan çakma referandum olayında da muhalefet partilerinin halkın oylarına sahip çıkmadığını “HALK OYLAMASINDA ŞİKECİLER VE İŞBİRLİKÇİLER” başlıklı yazımda yaptığım tespitlerle gözler önüne sermiştim. Yazımı, genel basında da bu yönde yazıların yazılması takip etti.

Bütün bu yazılardan sonra başta meclisteki ve meclis dışı muhalefet üzerinde halkın tepkisi yoğunlaşmaya başladı ve sonunda bu güne kadar yaşadığımız ve yıllardır özlemini çektiğimiz “iktidara oynayan” muhalefetin olduğu zevkli bir seçim kampanyası yaşadık.
Şebinkarahisar mitingi

Halkımızın baskılara karşı direnişi seçim meydanlarına yansımıştır. Hopa’daki AKP seçim konvoyunun taşlanması olayı bir öğretmenimizin ölümüyle, bir polisin yaralanmasıyla sonuçlanmış , meydanlar tıka basa dolmuş ve öyle ki, dün hava muhalefeti nedeniyle helikopteri kalkış yapamayan Kılıçdaroğlu’nun Şebinkarahisar mitingine katılması olanaksız hale gelince, Kemal beyin “telefonla” gerçekleştirdiği seçim konuşması bile kalabalık toplamıştır.

Diğer yandan Amerika Dış İşleri Bakanlığı Sözcüsü Mark Toner, Atlantik okyanusunun öbür ucundan ülkemizdeki seçimlere ABD’nin ilgisini net olarak gösteren bir açıklama yapmış ve "-Çıkarımız her zaman özgür ve adil seçimlerin olduğunu görmekten yana. Türkiye, güçlü bir demokratik geleneğe sahip" diyerek sözlerini sürdürmüştür. Bu da B.O.P projesinin işbirlikçi eş başkanı olan “adamımızı seçin, o kadar para harcadık boşa gitmesin” mesajı olarak algılanmaktadır.

Son Suriye göçleri 1990’ların Irak’tan gelen Peşmerge göçleri ve ardından düşürüldüğümüz rezil durumları hatırlatmaktadır. 20 yıllık filim aynen aynı senaryo ile başka bir komşu ülke üzerinde oynanmaktadır.

Böyle giderse Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti “İslam’ın Kılıcı- Bekçisi” değil, “Haçlı Ordusu” olarak tarihe geçecektir.

Nurculuk, Fethullahçılık sayıklamaları ile de Müslümanların “Hıristiyanlaştırılması” ABD-Vatikan- AB destekleri ve işbirlikçi AKP- Yandaş camiası tarafından hızla sürdürülmektedir.

Her seçimde oy sayımlarında muhalefetin oylarına sahip çıkmamasının yanında bir de ABD patentli bir bilgisayar programıyla seçim sonuçlarının hükümet lehine değiştirildiği iddiaları da hatırımıza gelince bu seçimlerde de “Muhalefetin heyecanlı bir seçim kampanyası dışında” bir değişiklik olmayacağı, halkın oylarının gene sahipsiz kalacağı kaygısı yüreklere karabasan gibi çökmektedir.

01.Mayıs.2011 tarihinde yazdığım, “Muhalefetten Basına Herkes Halkın Gazını Alıyor” başlığı ile yayınladığım yazımı haksız çıkaracak sonuçların alınması, herkesin oylarına sahip çıkmalarını diliyorum.


Saygılar!

Adilyargic/keykubat