"Türkiye Türklerindir +40" Bloguna Hoş geldiniz!!!

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.
Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.
İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!
Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.
Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Hakkımda

Fotoğrafım
Balıkesir , Bandırma , Türkiye
KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER, BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI PLANLARA RAZI OLURLAR.Keykubat- ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ, ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ, ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR. VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE SAHİP,HER TÜRLÜ EMPERYALİZME KARŞI ÇIKIN!!! Keykubat

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Translate

Bu Blogda Ara

27 Mart 2011 Pazar

DERSIM'IN ILK GANDISI

DERSİM’İN İLK GANDİ’Sİ

1990 ile 1993 yılları arasında şark hizmet sıram geldiğinde tayinim Tunceli il merkezine çıkmıştı. O zamanlar İstanbul Emniyet Müdürlüğünde Turizm Şube Müdürlüğünde İngilizce tercüman olarak görev yapıyordum. Şube müdürümüz Tuncelili olduğu gibi hemşerisi olan iki de polis arkadaşımız vardı. Şubede görevli olanlar veya başka yerde görevli olan meslektaşlarımdan “istifa” etmem yönünde uyarılar almaya başladım. Ama ben onlar gibi düşünmüyordum ve “bayrağın dalgalandığı her karış toprak vatandır orada da görev yapılır” diyordum. Bana Tunceli’de nasıl polis düşmanlığı olduğundan tutun da yalan gerçek karışımı bazen de çok abartılı anekdotlarla korkutuluyordum.
Seyd-ü Şen veya Sevişen Hüseyin,İnönü Mahallesi durağı.
Onlara şunu dedim. “Ben  zaten devrimciyim, onlar da bu ülkede devrimciliğin en keskin savunucularıdır.12 Eylül paşası bir Amerikan oyunu ile bu PKK tezgahını kurdu, bu insanlar bu tarafa kaydırıldı. Onlarla bir anlaşma yolunu bulurum. Siz kendi derdinize yanın. Tuncelililer bana asla zarar vermezler. Göreceksiniz oradan sapasağlam döneceğim” deyince diyecek bir şeyleri kalmamıştı.
Tuncelili olan bu iki arkadaşım da bana gelerek özel olarak “-Biz Sünni olup da devrimci olan bir Türk’ü ilk kez seninle gördük, biz sana yardımcı oluruz. Orası aslında Türkçe’nin de halk tarafından yaygın olarak konuşulduğu tek şehirdir. Köylüsüne bile rahatça meramını anlatırsın. Sen halk çocuğu gerçek bir devrimcisin korkma” demişlerdi.
Gün geldi, İstanbul’dan ilişiğimi kesip yollara düştüm ve görevime başladım. Görevimde Tuncelililerden çok başımdaki amirlerimle uğraştım. Bana bir tek Tuncelili sorun çıkarmadı üç yıl içinde.
Günün 12 saati görev 12 saati istirahat, haftada 24 saat dinlenme şeklindeydi. Silahlı taciz olayları olduğunda ve ya da mitingler, terörist cenazelerinde ise bu istirahatler de güme gidiyordu. Günün 12 saati gündüz ya da gece olarak üç ile altı ay hiç hafta tatili yapmadan çalıştığımız çok oldu.
Tunceli şehir merkezinin Erzincan istikametinde Esentepe adlı bir mahalle vardı. Buraya devriye çıktığımızda, mahallenin girişinde bir YİBO (Yatılı İlköğretim Bölge Okulu” vardı. Bu okulun üst tarafında üzeri toprak kerpiç bir ev vardı. Bu evi sürekli Terörle Mücadele Şubesinde görevli arkadaşlar gözlem altında tutuyorlardı.  Benden önce şehre gelmiş meslektaşlarım bu evde Almancı genç bir terörist olduğunu, gençleri örgütlediğini bu yüzden evin gözetim altında olduğunu söylüyorlardı.
Günün 12 saatini aynı adamla devriyede geçirirseniz onula her şeyi konuşmaya başlarsınız. Öyle de oldu. Derken bütün meslektaşlarım arasında sivrildim, dostlarım ve sevmeyenlerim de oluştu. Sonunda;
-“Bilgine saygımız var, sana laf yetiştirmek imkansız , ancak kendine çok güveniyorsan Doğan ile tartış ta görelim bakalım boyun kaçmış?” önerisiyle karşılaştım.
Sol-üst taraf Esentepe mevkii ve Munzur köprüsü
-“Yahu siz fikir teatisini bile bilek güreşi veya savaş olarak görüyorsunuz, bu şekilde düşündükçe hiçbir sorunu çözemezsiniz. Devletin de yaptığı budur ve sonunda kendi halkına silah doğrultuyor. Aslında bu daha sinsi projelerin ürünü olan bir şey ama görünen budur. Ama olanak yaratırsanız Doğan denen arkadaşla da zevkle konuşurum. Belki bilmediğim bir şeyler öğrenirim!
-“Yemedi değil mi, hemen kıvırıyorsun!” diye üstüme geldiklerinde, ben de;
-“Getirin adamı çok merak ettim” diye samimiyetle söyleyince, hiç birisi gidip de adamı çağırmaya kalkmadı.
Neyse aradan bir-iki hafta geçti, gene Doğan’ın evinin yanından mahalleye çıkarken, Samsunlu Alevi bir polis olan devriye arkadaşım;
-“Al işte, Doğan yolun sonunda kütüğün üzerinde çocuklara ders veriyor!” deyince hızlanarak yürüdüm ve selam verdik başladık konuşmaya.
İlk karşılaştığımda, doğal olarak üzerindeki giysilerinden ayakkabısına, saçlarından, sakalından duruşuna dikkatle baktığımda, karşımda doğulu bir gençten çok Hippi tarzı saç-sakalı ve giysileriyle Sultanahmet’in “backpackers”larını andıran sırt çantalı, işsizlik maaşı ile dünya turuna çıkmış, saçı sakalı karışmış, barışçı-savaş karşıtı-uyuşturucu kullanan, otostopçu  turistleri görür gibi oldum.
İlk sorum, Almanya’da arkadaş çevresinin bu tipler olup olmadığı yönünde olmuştu ve olumlu yanıt aldığımda, gençlerin ilgisi üzerime toplanmıştı. Doğan bu teşhisimle dikkati toplamamı hazmedememiş;
-“Onu bildin şimdi yaşımı da söyle bari?” deyince ;
-“Yahu ben falcı değilim, senin gibi tiplerden İstanbul’da çok var, o tecrübemle tespit yaptım” desem de üsteledi. Nerden bileyim ben oralarda böyle şeyleri söyleyince insana “sır sahibi” gibi bakıldığını.
Onu da söyleyince tesadüf bir yaş fazla söylemişim diye;
-“O kadar yaşlı görünüyorum?” diye sormuştu.
Sonra, Alman bir eşinin, ondan iki çocuğu olduğunu öğrenmiştim. Bunları söylemese de zaten önceden biliyordum ve o da buna istinaden anlatmıştı.
İlk konuşmamız böyle olmuştu.
Sonra konu sağ-sol mevzusuna gelince;
-“Sen polissin senin solculuğundan ne olur?” diye sormuştu. Ben de;
-“Amerika-Avrupa desteğiyle yaptığınız bu saçmalığa sen devrimcilik mi diyorsun? Yaptığınız devrimcilik değil emperyalist uşaklığıdır. Ezilen kardeş halklara kurşun sıkmaktır!”
O da “Emperyalist Türkiye” kavramını ortaya atmıştı. Bu kavramı gerçek bir solcuyla tartışmaya kalkmak gerçekten gülünçtür çünkü bunun hiçbir akıllı açıklaması yoktur. O da fazla savunamamıştı zaten.
Konuştukça bana güveni artıyordu ve Almanya’da hippilerin arasında yaşarken mide kanserine yakalandığını ve midesinin alınarak yerine bir barsak dikildiğini, ömrünün de “yedi” yıl kadar olduğunun söylendiğini anlattığında gencecik birisinin talihsizliğine gerçekten üzülmüştüm. Tabiat herkese eşit davranmıyordu, ona da oyununu oynamıştı.
Neyse gençlerin bana ilgisi artmış her gördükleri yerde beni selamlıyorlardı, ben de çiklet, çekirdek gibi şeyleri mahalle bakkalı Zühtü’den alıp veriyordum. Küçük çocuklar evlerinin damına çıkıyorlar, hazır ola geçerek asker selamı vererek bağırıyorlardı;
-“Merhaba polis amca”. Artık polis amcaları olmuştum. Bazılarının anneleri çocukları bu yüzden azarlarlardı;
-“Polise selam mı verilir lan pezevengin oğluuuu, in aşağı!”
Kim dinler ki çocukların biri bitiriyor öbürü başlıyordu.
Zamanla Ortaokul veya Liseye gidenlerin İngilizce derslerine yardımcı olsun diye dil bilgileri de vermeye başlamıştım. Gençler ilk defa polisi sevdiklerini söylüyorlardı.
Bu arada Doğan hangi mahallede ya da lokantada olsam, yanıma geliyor ve benimle tartışma ortamı yaratmaya başlamıştı. Tartışmalarımız birkaç ay sürdü. Sonunda;
-“Eğer PKK işinde devlet parmağı varsa ben o işte olmam, olduğuna da beni ikna ettin. Söyle bakalım ben ne yapacağım şimdi. Bu millet beni anında terk edecek kimse selam vermeyecek ve “dönek” diyecekler, söyle ben nasıl yaşayacağım? ”
-“İnsan vücudu bile her gün değişir, yediğimiz yemeklerle hücrelerimiz değişir, ölen hücrelerimizi kir, tırnak olarak, vücudumuzun içindekileri de sindiremediğimiz yemek artıkları ile birlikte dışkı veya idrar ve de ter olarak atarız. Doğumdan başlayarak bebekliği, emeklemeyi, yürümeyi, konuşmayı, çocukluğu, gençliği, olgunluğu ve yaşlılığı yaşayarak tecrübe ederiz. Bu arada aileden okula ve yaşam mücadelesinde da her an yeni şeyler öğreniriz ve tecrübelerimiz sürekli yeni sonuçlar çıkarmamızı sağlar. Böyle öğrenmek de  “değişim” demektir. Yani, değişim doğanın şartıdır.
Bir insan “ben şuyum dedim ya artık dönmem bu böyledir” dedikçe orta çağın engizisyon mahkemelerinin Galile’yi “Dünya Güneşin etrafında dönüyor” dedi diye yargılamasına benzer ki saçmalık olduğu açıktır.
Ayrıca da, dostluğumuz ilerledikçe, mide ameliyatından sonra Alman istihbaratından bazı polislerin gelerek, ”daha fazla yaşamasının mümkün olduğunu bunun için de hayatını bir davaya adaması gerektiğine” onu ikna etmişler. Sonra onu bir süre eğitime tabii tuttuktan sonra Tunceli’ye göndermişler ve eşi vasıtasıyla da maddi yardım da gönderdiklerini anlatmıştı.
Turizm Şubesinde Turistlere yardımcı olurken 2000'ler.
-“Eğer sen beni Kürtlerin haklı bir mücadelesi olduğuna ikna edebilseydin ben belki de seninle dağa bile çıkabilirdim. Ama gerçekler ortadayken bunları görüp de “yanlışta ısrar
etmenin” acizliği içinde de “dönek olmamak uğruna” bunu yaparsan önce kendine saygın kalmaz hatta o davaya da hizmet yerine zarar verirsin tarzında konuşmalarımızın ardından ona Hindistan’ın bağımsızlığını “tek kurşun atmadan” kitle eylemleri ile kazandıran Mahatma (Derviş) Gandi örneğini anlatmıştım.
Ona bundan hiç kimse bahsetmemişti. Gandi’yi hiç duymamıştı. Merak etti ben de açıkladım.
Bu da kısaca şu demekti;


“PKK’nın sürdürdüğü SİLAHLI ANARŞİZM yerine PASİF ANARŞİZM geçsin ve masum insanların kanları dökülmesin!”
Doğan bunu tutmuştu ama Tuncelililer tutmamıştı, dediği olmuştu. Ancak kendisine inanan birileri halen bu mücadeleyi yürütmektedirler. İşte son olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nun “GANDİ” liği de farklı bir şey değildir.
Benim tanıdığım, inançlarına, davasına bağlı, halkların kardeşliğine, gereksiz yere kan dökülmesine karşı gerçek bir mücadele insanıydı. Memleketlileri anmasa da en azından bloglarım yaşadığı sürece de bu yazılarımda yaşayacaktır.

Çünkü, Doğan, davayı bıraktıktan iki üç ay kadar sonra mide görevi yapan barsağın patlaması yüzünden iç kanamadan ölmüştü. Cenazesinin olduğu gün de görevdeydim, mezarlığa götürülürken gördüğümde;
-“Güle güle git, uğurlar olsun, yüreği, aklı aydınlık, insan sevgisiyle dolu insan!” diyebildim.
Tuncelililerin devrimci karakterlerine, kişiliklerine bu gün ülkemizin içinde bulunduğu şartlar yüzünden büyük gereksinim vardır. Rus generalinin verdiği yardımları Munzur dağlarına taşırken yanında gelen Rus askerlerini bir punduna getirip de öldürdükten sonra yardımları da alarak çetesinin başına dönen Ali Şir’in, Diyab Ağaların Atatürk yanında verdikleri bağımsızlıkçı devrimci kişiliklerinin yeniden ortaya çıkması günüdür! 

Emeperyalizmle kol kola olmanın değil!

Anadolu’da hiçbir kesim Dersimliler kadar uzun “kimlik mücadelesi vermemiştir. Çünkü Dersimliler, Pers İran’ından Roma ve Bizans’a, Emevi işgalinden Osmanlı’ya sürekli kimlik savaşı vermişlerdir.

Günümüzde şartlar öyle bir hale gelmiştir ki beğenmediğimiz Cumhuriyetin kazanımlarının bile geri alındığı bir sürecin içinde boğulmaya başladık. 2011 seçimleri demokrasi için son şansımızdır.

Haydi Dersim’in Gandi’leri, haydi Karadeniz’in, Kürtlerin, Arapların, Çerkezlerin, Türklerin ve her kesimin özgürlük savaşçıları olan çocukları, Mason Nurcu Vatikan mamulü Küresel Sermayenin “teslimiyetçi” oyunlarını hep birlikte bozalım, gösterelim şu hamam oğlanlarına kim olduğumuzu, yakalım yüreklerde yeniden bağımsızlık ve özgürlük ateşini!

Kovalım topraklarımızdan emperyalistleri, işbirlikçilerini !!!

Haydi Gandiler !!!

25 Mart 2011 Cuma

EY EZILEN MILLETLER MUSLUMANLAR TURKLER HAÇLI MISINIZ?

EY EZILEN MILLETLER MUSLUMANLAR TURKLER HAÇLI MISINIZ?

Libya Saldırısının Haçlı Seferi Olup Olmadığını Kavramak İçin Bazı Tarihlere Bakalım;

19 Mart 1916 Meksikalı köylü devrimci Panço Villa devrimcileri üzerine Amerika sekiz uçakla tarihinin ilk uçak saldırısını gerçekleştirdi.
18.Mart 1915 Çanakkale Zaferi
19 Mart 1962 Cezayir Savaşında Ateşkes Sağlandı.
19 Mart 1982 İngiltere-Arjantin arasında Falkland Savaşı başladı.
19.Mart 2003 G.W.Bush Irak’a savaş ilan etti.
19 Mart 2011 Fransa,İtalya,İngiltere,Kanada,Amerika Libya’ya hava saldırısı başlattı.


Şu an Arapça bilmediğim halde Libya televizyonunu seyrediyorum alt yazılarında İngilizce şöyle geçiyor;

Obama RA,hatun İsis
Military Sources; Tagiura region in Tripoli attacked by crusader’s coloniolist forces a few minutes ago.….”  şeklinde devam ediyor.Yani diyor ki;”
-“Kolonici Haçlı Güçlerince birkaç dakika önce Trablus’ta Tegvira bölgesine saldırı yapıldı….”
Birleşmiş Milletler sözcüsü açıklama yapıyor;
-“Türkiye beş gemi ve bir denizaltı ile operasyona katılacak”

Diğer yandan her iki dünya savaşına Amerikan vaatlerine kanarak neden olmuş Almanya bu operasyonda yer almamak için elinden geleni yaptı.

18.Mart Çanakkale Zaferini kutladığımız günün akşam saatlerinde uçak saldırıları ve füzelerle Libya’yı ilk vuran Fransa operasyonlarda çatlak yarattı.

İtalya gerekirse ben de üslerimi kapatırım  dedi.
Çin ve Rusya kınadılar.
Ertesi gün Vladimir Putin açıkça “Bu bir Haçlı Seferidir” dedi.

Peki biz ne yaptık?

İşgalin başladığı günün akşamı Suudi Arabistan yollarına düşen başbakan R.T.Erdoğan ertesi gün yaptığı  açıklamada;

“Bir an önce bitirin” dedi.Yani “-fazla acı çektirmeyin,erken kafasını koparın”  dedi.

Bundan bir gün sonra da ;
-“Kardeş Libya halkına silah doğrultan ülke olmayacağız” da dedi.

Mason Tapınak Şövalyesi
Bir aya kadar önce de ;

“-Kim Libya’ya saldırabilir ki*” diyordu.

Abdullah Gül ise;”Libya’nın devlet olma hakkına müdahaledir” diyebildi. İlk ve doğru laf eden ilk önce o oldu.

Yarın Akp TBMM’de Libya’ya asker göndermek için askeri güç göndermek için tezkere çıkaracak.

Kıytırık nedenlerle bu güne kadar “Rejimi korumak bahanesiyle” sayısız darbe ve muhtıra verenler,siktiriboktan suçlamalarla vatan sever evlatlarını yaşlarını büyüterek idam sehpalarına çıkaran sözde Atatürkçü-ler (!) nerede?

İki üç gün önce 18 Mart kutlamalarında Harp Okullarında yapılan kutlamalara şahsen teşrif etti bu işbirlikçi.Devletin başına getirdiği işbirlikçi soydaşlarıyla birlikteydi

Ne zaman onları göreceğiz?

O-nları yakında ortalarda görebiliriz!
Nerede mi?
Libya’da Müslüman ve Türk çocuklarına kurşun sıktırıp füzeler attırırken Haçlı Ordusu yaptıkları askerlerimizin,çocuklarımızın başında ya da anti emperyalist,Amerikan-Haçlı karşıtı mitinglerinde “kanı durdurun” diyen halkımıza kurşun atarken!

Artık bu işin başka açıklaması yoktur.

Haçlı işgali hızlanmıştır.

Tapınak Şövalyelerinin Deniz Feneri
İşbirlikçilerini örgütlemiştir.

Gün “Hristiyan imamların, Yezit dervişlerin,işbirlikçi şerefsizlerin günüdür!

Halklar ve halkımız yıllardır darbe ve muhtıralarla köpekleştirilmeye programlanmıştır.

Şu an Libya televizyonunda Libyalı halk yollara dökülmüş tekbirler getirerek işgalci güçlere karşı direniş yapıyor.

-Ey Müslümanlar, Türkler ve ezilen hedef Orta Doğu ve Doğu Milletleri!

-Sizin kanınız ne tarafa akıyor?

İşbirlikçi,Mason Tapınak Şövalyelerinin yandaşı AKP-Nurcu Yezid Kürt,Süryani,Arami-Arman (Ermeni),İlluminatici (Nurcu) Grek kökenli Semitikler tarafına mı yoksa Müslüman- Haçlı karşıtı,bağımsızlıkçı,anti emperyalist kardeşlerinizden yana mı?

Eğer işbirlikçilerden ya akıyorsa,gecenin bu saatinde Libya sokaklarında “Allah,Muhammed” diyerek işgale direnen bütün Libyalıların,bölünen Sudanlıların ve diğer ezilen milletlerin laneti üzerinize olsun!!!

AKP'nin deniz feneri
Ey zenginler, anlık menfaatleriniz için AKP’ye yaptığınız yalakalık,seçimlerden sonra holdinglerinizden mahalle bakkalına kadar,”51” hisse ile şirketleriniz Hristiyan ortaklarla tanışacak,ve ufak ufak övündüğünüz zenginliğinizin elinizden kaydığına şahit olduğunuzda size destek olacak bir halk ta kalmamış olacaktır.

Her türlü işgal ve işbirlikçilik ;

Hayırsız olsun!!!

Lanet olsun!!!!



TÜRK ORDUSU ABD’NİN NATO ORDUSU AKP KÜRESEL SERMAYE HÜKÜMETİDİR.

Bu yazıyı yazdım henüz yayınlamadan ortaya çıkan gelişmelerde, Deniz Kuvvetleri Komutanı bazı gemilerimizin Libya açıklarına ulaştığını bildirdi.
Abdüllatif Şener,Ulusal Kanal’da Haçlı Ordusu saflarında yer almamamızın içler acısı halini vurguladı.
Türk Milleti,bunca yıldır “Tacı Haine giydirdin” ve hainler her türlü çirkinliklerini senin adınla “Türk Devleti Cumhurbaşkanı,başbakanı,bakanı,vekili” adıyla işlediler.
Öyle hale gelindi ki,bu çirkinlikler daha da sürerse yeryüzünde adın “İhanetle,şeytanla işbirliği etmekle” bir anılacaktır.”

Ordun Nato denen terörist işgal ordusunun parçası, hükümetin Mason küresel sermayeyi elinde tutan Tapınak Şövalyelerinin ortağıdır.

Ben bildirdim!

Takdir sizindir.



1912 Uşi Antlaşmasıyla İtalyan ve Fransızlara Libya,Cezayir,Tunus'u terk ettik.

Özgürlüğünüze,bağımsızlığınıza,adalete sahip çıkınız.


21 Mart 2011 Pazartesi

YEZIDI MASON HAÇLI SEFERINDE LIBYA FIYASKOSU

YEZİDİ-MASON HAÇLI SEFERİNDE LİBYA FİYASKOSU ve NURCULARIN MASON SEMBOLLERİ


İşte sözde Müslüman AKP'nin ve de Nurcuların gerçek yüzü solda göreceğiniz resimlerdedir.Gerçeklere şahit olmaktan korkanlar yazıyı okumasınlar.Keykubat asla iftira ve yalan yazmaz.Zaten "+40" uyarısı mevcuttur.Kolay gelsin!!!
Önce “Şeytan’a ya da Lusifer’e tapanları” bir yazalım sonra konuya geçelim.

LUSİFER’E (Şeytan) TAPINANLAR
Şeytan Lucifer-Düşmüş melek
1-Rus kahin Madam Balavatski’nin teolojisinin takipçileri;
2-Vatikan;
3-Masonlar;
4-Rotschild ailesi ve Uluslar arası bankerleri;
Ve de bizden;
5-Yezidi Kürtler;
6-Bahailer (Nurcular);
7-Aramiler-Armanlar ve Süryanilerdir.(Dakar’lı,Irak Basra’lı,Harran’lı ve Suriye’li Arap Hıristiyanlar ile bu soydan olan İlluminator (Nurcu) Gregor’cu Ermeniler-kısaca Harran-Yemen Sabileri.)
8-Yahudilerdir.

Deniz Feneri Derneğinin kendi sembolüTapınak Şövalyelerinin
Deniz Feneri.
Gerçek Mason Deniz Feneri
18 Mart’ta “gemisiz” Çanakkale Deniz Zaferimizi kutladığımız günün akşam üstü,”Zaferinizi kutlayın durun, zafer öyle değil böyle olur.1911’de sizin çöküşünüzü başlattığımız yerden silinişinizi başlatalım da yiğitliğinizi görelim bakalım” dercesine, Tunus ve Mısır’daki senaryonun Libya’da Kaddafi direnişi nedeniyle tutmaması üzerine önce Mason Yahudi asıllı Sarkozy’nin Fransa’sının başlattığı Libya müdahalesi İtalyan,Kanada, İngiltere’nin ve İtalya’nın katılımlarıyla bir “Haçlı korosu”  halinde sürerken gecenin 24.00 ü gösterdiği ve  tarihin “19.Mart 2011çaldığı saatlerde ABD’nin de dahil olmasıyla gerçek bir Haçlı Seferi haline dönüşmüştü.



Resimde,arka  planda Caminin minare ve kubbesine çekilmiş İtalyan bayrakları sağda padişah V.Mehmet Reşat'ın önünde secde eden çare uman sancak ve Osmanlı bayraklarıyla gelmiş Arap Müslümanlar, ortada antlaşmayı yapan Osmanlı ve işgal ülkelerinin heyetleri,solda Arap kadınlarına sözde özgürlük getiren başında güneşi şey NUR'u ile Roma tanrıçası Venüs Arap kadınını "nurlandırırken"  resmedilmiş.
Haçlı seferinin müttefik ülkelerinden İtalya’nın Berlusconi’sinin çocuğunun  nikah şahidi ve de kendisinin kankası olmasına rağmen “19 Mart’ta” “One Minute” bile diyemeyen hatta,”19 Mart” tarihini bu yönde adamları kızdırmayalım kankalığımız baki kalsın gibisinden ağızlarına bile alamayan başbakanımız Recep Tayip Erdoğan,ziyarette bulunduğu diğer işbirlikçi ülke olan Suudi Arabistan’da olayın ertesi günü yapabildiği açıklamada “Van Minüt” yerine ancak “bir an önce bitirin” diyebildi.
Yani,kurbanı acı çektirmeden bir an önce kesin demiş oldu.

İsrail Mason Nur Locası
Oysa o Kaddafi Kıbrıs çıkarmasında ABD’nin vermediği yedek parçalar ve sayısız mühimmat için ülkesinin depolarının kapılarını ardına kadar açmış bir kişiydi.
Ama,o dönemin iktidarı Tayyip’e göre de,yolunda gittiği işbirlikçi Yezid Mason Said-i Kürdi sayıklamalarına göre “anti-emperyalist” olduğu için hem anarşist hem de asayişi bozan bir hükümetti.Bu nedenle Kaddafi’nin yardımı Yahudi Cesaret madalya’lı, muhtemelen Batum Süryani’si başbakanımıza mevcut devlet zaten fazla büyük geldiğinden Mason ABD-AB’li işbirlikçileri ile Sevr haritasını aratacak “36” parçalı Anadolu İslam Cumhuriyeti haritasının sinyallerini sekiz yıldır vermektedir.
Ayrıca,Kaddafi’ye karşı direnenlerin de “Yezid-Dürzi ve dönme Müslümanların” çoğunlukta olduğu şehirler olması dikkat çekicidir.

ABD ve haçlı korosu olan sözde NATO birlikleriyle, baba Bush’un 11.Eylül 1991’de açıkladığı “Yeni Dünya Düzeni’nin 10.yıldönümünde”,Suudi petrol ortakları olan Ladin ailesi ile birlikte tezgahladıkları “İkiz Kule Dümeni’nin” ardından, ikiz kule olayı ile ilişkilendirdikleri,Suudi Ladin ailesinin haşarı küçük çocuğu Usame Bin Ladin’in Afganistan’da olduğu gerekçesiyle 2001’de Afganistan’ı işgal eden ve halen kan akıtan,Haçlı Birlikleri,şimdi 1911’de kıytırık bir muhtıra ile işgal edilip,1912 Uşi Antlaşması ile Osmanlı’dan koparılmış olan Libya’ya tam da “18 Mart 1915 Çanakkale Zaferi kutlamalarının ardından saldırmışlardır.
El Kaide’nin Irak yapılanmasının,1991 sonrası çizdikleri ve Çekiç Güç adını verdikleri işgal ordusunu yerleştirdikleri 36. ve 42.paraleller arası Kuzey Irak topraklarındaki,Yezidi Kürtlerin yoğun olduğu ve kendisini Tanrı-Şeytan ilan eden Şeyh Hadi’nin de mezarının da bulunduğu  şeytanın mekanı Laleş yerleşimini de içine alan Sincar bölgesinde olduğu,Türkiye’nin PKK terör örgütüne karşı operasyon bile yapmasına sekiz yıldır izin vermediği kendi idare bölgesindeki bu “işbirlikçi El Kaide” yapılanmasını AB-D kendileri semirtmekteydi.Ama bir şekilde “düşman” görünmeyi işbirlikçi medya sayesinde başarmışlardı.
.
Terörsit Devletler (-İşte bize saldıranı buldum)-Keçiymiş.
Ancak bu defa işler karıştı. ABD’nin eski başkanı G.W.Bush’un Haçlı Seferi öncesinde “terörist-şer ülkesi” olarak ilan ettiği,Kuzey Kore,Afganistan,İran,Irak ve Suriye’nin arasında maalesef Libya yoktu.

ABD’de El Kaide militanlarının çoğunu Libya’nın Bingazi, Tobruk ve diğer Yezidi ve dönmelerin olduğu bölgelerinden temin ediyordu.
Kaddafi’nin direnişi,”Allah bilir işini muhallebi yerken kırar adamın dişini” öz deyişimizi doğrularcasına, Libya’da ABD-EL KAİDE’yi aynı safta buluşturmuştur.

İşte bu olayla ilgili olarak Hürriyet Gazetesinin haberinden bir kesit;

Bu locanın 13.000 Türk üyesi var.
Türkçe yazıları var
Mavi Boncuk Ermeni Nur Masonları
“…1980’li yıllarda Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgali sırasında İslamcı savaşçıları eğiten ve silahlandıran CIA, en büyük sayıda gönüllüyü Libya’dan ve özellikle bu kentlerden buldu. ABD’nin Taliban ve El Kaide’ye ilk desteği Afganistan oldu. …
2007’de Irak’ın Sincar bölgesinde El Kaide üssünde ele geçen gönüllü liste ve belgelerinde yine Bingazi ile karşılaştı. Dikkat çeken ülkelerin nüfuslarına göre en büyük katılımın Libya’dan olmasıydı. Özellikle de yine Bingazi, Tobruk ve Misrata kentleri öne çıkıyordu. Libya’dan gelenlerin büyük bir bölümü ise, intihar komandosu olmak istiyordu. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın terör örgütleri listesinde Kaddafi’ye karşı mücadele eden Bingazi merkezli bir çok örgüt de bulunuyor….”
Vladimir Putin Rusya Başbakanı
Şeytana tapan Mason ABD’nin şeytanlıklarının böyle bir fiyaskoya uğraması,1991’den beri ABD projelerine işbirliği yapan,zaman zaman da sessiz kalan,bazen de tepki gösteren Rusya BDT’si önce üzüntülerini dile getirdi.Bunu Çin izledi.
Çünkü,Rusya ve Çin hatta bütün Asya ülkeleri Japon felaketinin ardından gelişen nükleer santral krizinin etkileriyle meşguldüler.

Hatta Rusya Japonları Sibirya’nın boş olan Yakut Türklerinin yaşadığı bir bölgeye göçmeleri için çağrı yapmıştı.Her geçen gün kötü haberler getiren nükleer santral depremin etkisiyle ve ardından gelen Tsunami felaketinin açtığı yaralarla hasar görmüş ve aşırı ısınmaya başlamıştı.
Halen soğutulamayan tesisin bir bölümü “öleceklerini bildikleri halde orada çalışan gönüllü bilim insanlarınca” bu gün terk edildi.

İşte ABD tam “bu meşguliyet” esnasında,on yıl önceki terörist devletler listesinde olmamasına rağmen batıdan Libya’yı vurdu.Tepkiler de ancak iki gün sonra kendisini bulmaya başladı.Üzüntü mesajlarını bu gün Çin’in ve Rusya Başbakanı Vladimir Putin’in sert tepkileri takip etti.İşte tepkiler;
Çin Dışişleri bakanlığı;"Çin'in Libya'da sivil kayıpların artmamasını ve durumun mümkün olan en kısa sürede istikrar kazanmasını ummaktadır." Şeklindeydi.
Japon felaketi
Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Aleksandr Lukaşeviç  de yaptığı yazılı açıklamada, "Bir dizi ülkenin hava kuvvetleri, 19 Mart'ta Libya'ya karşı askeri  eylemlere başladı. Moskova, bu askeri eylemi üzüntüyle karşılamaktadır" şeklinde oldu.

Bunu takiben Vladimir Putin’in açıklaması, Muammer Kaddafi’nin yaptığı tanıma uygun olarak olayı tam olarak teşhis ediyordu;”Bir dizi batılı ülkenin orta çağın Haçlı seferlerini hatırlatan bir şekilde Libya’ya saldırmaları kabul edilemez” şeklindeydi.
Ancak, yakın zamanda ABD ve batılı devletlerce “akıllı çocuk” ilan edilen Cumhurbaşkanı Medvedev ise,günümüzün Rusya başbakanı ”Putin sayesinde” geldiği koltuktan yaptığı açıklamada “Haçlı Seferi” tabirini beğenmediğini belirtmiştir.Malum yakında başkanlık seçimleri var.Herkesin hesabı var değil mi dostlar?

Kendilerinden başka üstün ırk tanımayan, İlluminatici (Nurcu) Tapınak Şovalyelerinden oluşan Masonik Haçlı Seferine karşın, Rusya ve Çin’in “ikinci bir kutup” olarak belirmeleri artık dünya barışı açısından zaruret haline gelmiştir.
ABD Arap Nur Mason Locası
Aksi halde günümüzde küçük bir köy haline gelen dünyamız, kökenleri İran Mecusiliğine dayanan Yezidi Mason-Nurcu tayfası olan Semitik kökenli Tapınak Şövalyelerinin cenneti, ezilen, köleleştirilen milletlerin, halkların da cehennemi olacaktır.




Masonların ve Yahudilerin kıyamette Allah'ın yeryüzünü Yahudilere teslim edeceği inancına dayalı olarak Türk ve Müslümanlar üzerinde "soykırımı içeren "Yecüc-Mecüc" siyaseti güttüklerine delil benim çok sayıda yazımın dışında yabancı kaynaklar da önemle işaret etmektedirler.
Başbakan RE.T.E'nin (RITE) ağzına "TÜRK" adı almamasındaki işin sırrı kendisinin de Mason Rotschild'lardan aldıkları desteklerle,Türk askerini arkadan vuran sıkıyı görünce de Ermeni ve Yezidi Kürt çetecilerle birlikte Ermenistan ve Gürcistan'a 1915'de kaçan, Süryanilerin yerleştirildiği Batum'lu olması yetmez mi?;
İşte bir video ama İngilizce;"10" bölümlük videonun ilki;

11 Mart 2011 Cuma

METROPOLLERIN KAYBEDENLERI VE GELECEGIN MAGARA ADAMLARI

Metropolde gecekondu mahallesi-Hindistan
METROPOLLERİN KAYBEDENLERİ ve GELECEĞİN MAĞARA ADAMLARI

İnsanlığın ilk yerleşim biçim olan mağara devrini taş devrine, avcı-toplayıcı toplumdan yerleşik köy-tarım toplumuna onun da yerini şehirlerde kurmaya başladığı medeni şehirli toplum kültürünü tecrübe etmeye başlamasından bu yana binlerce yıl geçti.

15.yy. içinde hızlanan coğrafi keşifler teknoloji üreten keşiflerle desteklendi ve 18.yy.içinde sömürgeciliğin yarattığı sermayeye dayalı sanayi devrimi 19.yüzyılda hızlandı ve başta ABD ve İngiltere olmak üzere Hıristiyan Avrupa’sını ele geçirdi.

Batının ürettiği uzun menzilli toplara ve tüfeklere rakip olacak etkili silahlar üretemeyen diğer toplumlar gittikçe sömürgeleştiler ve kendilerine plan yapmak yerine kendileri için batının hazırlamış olduğu ve batının çıkarlarına uygun projelere razı edildiler.
Nükleer Santral-ABD

Günümüzde batıya karşı proje üretemeyecek kadar gerilediler.20.yy. başlarında, ABD ve Avrupa’da olağanüstü gelişme gösteren metropolleşme geri kalmış toplumlara “kalkınma modeli” olarak dayatıldı. Onlarda belki bir umut olur gibisinden ya da karşı gelemediklerinden bu projeye sarılmak zorunda kaldılar. İlk ve ortaokul kitaplarımı hatırlıyorum, sayıları on milyonları aşan nüfuslarıyla New York,Londra,Paris gibi şehirler “Sanayi Devriminin esas unsurları” olarak gösteriliyor ve ülkemizin de sanayi ve teknoloji üretebilmesi için acilen metropolleşmeye geçmesinin gereği vurgulanıyordu.

Sonunda “sanayileşmek ve teknoloji üretmek” hariç, İstanbul, İzmir, Ankara, Mersin, Kayseri gibi metropollerimiz oldu. İşçi, öğrenci ve anarşi eylemlerine, kitlelerin mal gibi pazarlanmasına  yataklık ettiler.  12 Eylül 1980 askeri darbesi ile, SSCB saflarına geçmesi engellenen ülkemiz bütünüyle sömürgeci AB-D merkezli ekonomik ve siyasi projelere mahkum edildi. Henüz, 12 Eylül öncesi olayların davaları devam ederken,1967’lerde başımıza  musallat edilmiş ASALA Ermeni terörüne bir de “ayrılıkçı Kürt terörü” de eklenmişti. 
Ülkenin batısında en ufak asayiş olayına en sert şekilde müdahale eden hükümetler ve cunta yapılanması, doğudaki ayrılıkçı terörü görmezden gelerek büyüttü. Terör örgütünün baskılarından yılan halk büyük şehirlere göçe zorlandı, halkımızın tahılından etine kadar her türlü besin zincirini oluşturan ürünleri üreten çiftçi-hayvan üretici kesimi kasaba görmeden metroplollere yığıldı. Bu hem doğudan hem de ülkemizin bütün bölgelerinden değişik eylemlerle teşvik edildi. Örneğin doğuda “ayrılıkçı terör” bunu yaptıysa diğer bölgelerde çiftçinin mahsullerini tarlada bırakan siyasetlerle onlar da projeye dahil edildiler.
Ülkemizin en büyük metropolü İstanbul

Kimi sermaye-yetenekleri ölçüsünde başarılı oldu ve geldikleri yeni yerlerde güç sahibi oldu ama sermaye-eğitim yani yetenek yoksunu olan büyük kesim ise, siyasi olaylarda yevmiye ile figüran  edildiler, kimi dağlara kimi şehirlerin sefalete boğulmuş köşelerinde sefilliklerine katlanmak zorunda bırakıldılar. Başka şansları da zaten yoktu. Adını dahi telaffuz edemedikleri siyasi gelişmeler, idealler uğruna evlatlarını kurban vermeye başladılar. Bu kurbanlık çocukları ya dağlarda veya şehirlerde ayrılıkçı terör olaylarında yer almak, hayatlarını vermek ya da karın tokluğuna bazı kurnazların korumaları-teşvikleri ile metroplollerin karanlık sokaklarının sefil kadın-erkek-çocuk fahişeleri haline getirildiler.

Yalnız bizim ülkemizde değil, dünyanın her yerindeki ülkelerde bu insanlara verilen ad sadece “kaybedenler” di. Evet, onlar sömürgeci toplumların her türlü gücünü ellerinde tutanların ürettikleri “ yeni dünya düzeninin” kaybedenleriydiler.
İst-Sultanbeyli-Gecekondu direnişçisi
Her gün sayıları sınırsız ve sorumsuz biçimde artmakta, tarım toplumunun ve taşra şehirli kültürünün kültürel değerlerinden bile yoksun, her türlü insani değerden uzak bırakılmış olan bu sefil kalabalıklar bir yudum ekmek uğruna her türlü adi, aşağılık davranışta bulunabilecek, her türlü suça meyilli birbirinden bağımsız yürüyen, gezen, düşünen ama beyni boş  serseri mayın sürülerini oluşturdular. Ebeveynleri tarım ve hayvancılık kültürüne ve öyle bir toplumun yerleşik kültürüne sahip olan bu insanlar, patatesin ağaçta mı, toprağın altında mı yetiştiğinden habersiz, süt hayvansal bir besin midir yoksa sanayi mamulümdür bilmeden tüketen ve sadece tüketen insan şekilli hayvanlar haline geldiler.

1990’lardan 2003’e kadar geçen sürede Irak’ın işgaline psikolojik zemin hazırlayan sömürgeci ülkelerin yerli işbirlikçisi olan basınımız, Saddam Hüseyin’in İstanbul, Ankara, İzmir şehirlerimiz başta olmak üzere 16 büyük şehrimize cehennem topları, nükleer füzelerle saldıracak diye korkutuldu. Oysa, zalim diye korkutulan o adam 1999 depreminde ülkemize koca bir şehir kurdu, bağışladı ama, canımız devletimiz bu şehri depremzedelere çok gördü. Hesap edin asıl zalim kim? Diye.

Rus-Gürcü Savaşı nedenleri haritası
15 Ağustos 2008’de,Gürcü-Rus Savaşı ile ilgili olarak “Savaşa Adım Adım Yaklaşırken”  başlıklı makalemde, bu gün de geçerliliğini daha hissedilir biçimde sürdüren şu sözleri yazmış olduğumu görüyorum;
Türkiye Cumhuriyetinin milli çıkarlarının tümüyle ABD-AB'ye teslimi, halkımızın da onların Ortadoğu ve Kafkaslarda "askeri" olmasını sağlayacaktır.

Halk da kaderine razı olduğuna göre yapacak bir şey yoktur. 

Soros'un dediği gibi "Ordunuzdan başka İhraç Malınız Yok" sözü artık terör örgütü ile yeterince eğitilen ordumuzun ABD-AB çıkarları için korkunç Rus ve Çin silahları önünde "ERİTİLMESİ" ile sürecektir. Rusya bu gün "Nükleer silah" kullanacağını da açıkladı. Her iki taraf da kararlı olduklarına, Gürcistan'dan sonraki piyon da biz olduğumuza göre "geçici refah döneminin" faturasını ödeme vakti gelmiş görünüyor.
Poşet dolusu hediyelerin, köy ortasına dökülen kömürlerin sandık kenarında dağıtılan paraların faturalarını evlatlarının canları ile öderken bile bu milletin ayacağı inancında değilim.

O zaman da "Şeriat ve din" uğruna savaş yalanları içinde avutulacağı şimdiden belli değil mi?
Gürcistan da aynı vaatlerle uyutulmuş, her şey kuzu kuzu yolunda giderken, daha refah bir Gürcistan umudu beklentisi içinde giderken birden nasıl savaşın içinde kendini bulduysa bizim de aynı olasılığı "çok yakında" yaşamamamız için hiç bir neden yoktur.


Saakaşvili'nin, Gürcistan ordusu, şehirleri ve halkı Rus ordusu ve silahları karşısında perişan olurken Türkiye'den, Amerika'dan yardım isteyen  acı acı "İnsanlık daha ne bekliyor, Amerika, Türkiye nerede?" diyen imdat çığlıklarını hatırlayınız.

Tatlı tatlı yemenin acı acı osurması olur değil mi?
Şimdi acı acı osurma vaktinin geldiğini bu gün büyüklerin Tv kanallarında, ABD ve Rusya'nın "Nükleer Silahların kullanılması tehdidine kadar uzanan restleşmeleri ile bir daha gördük.
Tadını çıkarın ey millet, şimdilik alabileceğiniz zevki alın, yakında acılardan bu günleri hatırlamayacaksınız bile.”

Mağara Adamı
1950’lerde  Menderes’in Demokrat Partisine de aynı hedefi gösteren ABD bu gün aynı projeyi aleyhimize daha da bozulmuş haliyle önümüze koymuştur.2011 genel seçimlerinden sonra ya tek başına AKP veya AKP-CHP koalisyonu şeklinde gelmesi muhtemel bir hükümet ne yazık ki bizi Gürcistan’ın 2008’de tecrübe ettiği savaş kumpasının içine çekecektir. 

Bu savaş kumpası, Arap ülkelerinden Asya’nın kuzeyinden doğusuna doğru uzayan bir şekilde metropollerde birikmiş insanımızı önce asker olarak, ardından yapılacak nükleer dahil her türlü ağır ve teknolojik silahların etkilerinin denendiği sokaklardan insan kanlarının dere gibi aktığı bir geleceğe insanımızı taşıyacaktır.

İşte bu silahlar göklerden başımıza yağmaya başladığında, ülkenin enerji santralları yıkılacak, elektrik, petrol ürünlerinin olmadığı, dünyanın parasını verdiğimiz otomobillerin ve benzeri motorlu araçların çalışmadığı, mikserlerin süt, puding karıştıramadığı, bilgisayarların çalışmadığı 15- 20 katlı binaların tepelerine çalışmayan asansörler yüzünden çıkılamadığı, suların akmadığı, yeşilin ve doğanın olmadığı metropollerden kaçışı getirecektir.

Bir Atom Bombası resmi.-ABD
İşte bu kaçışta, bir tek ağacın bile bırakılmadığı, ormanların, akarsuların hatta küçücük derelerin bile sularının sahiplenildiği, ot bile yetişmeyen cascavlak bir doğada yaşam savaşı vermek zorunda kalacak olan “metropol insanı” başlangıçta büyük çoğunluğunu kaybedecektir.

Yaşama şansı bulabilecek olan küçük bir kısmı ise inekten süt sağmayı bilmeyen, hangi otun yenilip yenilmediğinden habersiz mağara devri insanından daha geri bir vaziyette asrımızın ilk “ilkel toplumlarını” kuracaklardır.
Yeryüzünün belirli bölgelerinde uzay teknolojisine sahip toplumlar diğer bölgelerinde tarım toplumunun gerisinde taş devri kültürünün gerisinde vahşi insan toplulukları, gücü elinde bulunduran toplumların köleleri olacaklardır.

Sümer, Mısır, Grek ve diğer toplumların din kültürlerinde işlenegelen, göklere, yıldızlara çıkan, ısı, ışın, ses silahları ile insanlara hükmeden, kendilerine karşı direnen insanları sfenkslere yediren, bu gün de tapınılan dinlerin temelini oluşturan  işgalci göksel kavimlerin efsaneleri yeniden yaşanır hale gelecektir.

Bu topraklar yani Anadolu ve Ortadoğu Tanrı-Köle kavimlerin yaşadıkları merkezdi. Bütün büyük dinlerin ve peygamberlerin bu bölgede görünme, ortaya çıkma nedeni de bundan başka bir şey değildir.
Henüz hafızamızda olan bu “köleci Tanrılar ve köleleri olan atalarımız” kültü bir şekilde hafızalarımızda mevcutken, bu toprakların insanlarını güvenleri ile devletlerin başında bulunan gönüllü- gönülsüz işbirlikçi devlet adamları, en azından “numune medeniyet” yaşayabilecek bir yapılanmayı oluşturmalıdırlar.

1945 Hiroşima Atom bombası mağdurları
Bu onların kendilerini oralara getiren halklarına karşı yapabilecekleri en temel görevleridir. Medeni yaşam şartlarını barındıran, dağılmış kalabalıklara “önder” olabilecek bir “çekirdek medeni yaşam bölgesi”  acilen yaratılmalıdır. Bunun için her ne kadar geç kalınmışsa da henüz barış ortamındayken fazla harcama gerektirmeyen yöntemlerle böyle bir “çekirdek medeniyet bölgesi” oluşturulabilir inancındayım.

Aksi takdirde, sömürgeci devletlerin “jandarmalığına” soyunmuş olan devletimiz, en yok edici en yakıcı-yıkıcı savaşların merkezi olacak bir bölgededir. Biz istesek de istemesek de I. Dünya savaşında olduğu gibi bu karanlık-insan yiyen savaş denilen mekanizma bizim kapımızı muhakkak çalacaktır.
Kapımızı çalmadan ülkemizin siyasileri oluşumlardan birisine ülkemizi yamamaya gayret etmektedirler. Bu gayretlere “barışçı” olarak, “savaş dışında alternatifler oluşturulması amacıyla”  devletin proje uygulayıcılarını yerip durmaktayız.

Bunu AB-D ülkelerinde de yapan “barışçı-savaş karşıtı” insanlar çabalarını sürdürmektedirler. Biz de sürdürüyoruz. Kertenkele tanrılarını doyurmak için, II. Dünya Savaşında 60 milyonu bulan kurbanlar alan bu aşağılık, rezil, adına “savaş” denilen eylemlerin bitmesini istiyoruz. Bunun için yazıyoruz. Ama, hükümran güçler insanlığı bu pisliğe sürüklemek için eknomik,din dahil kültürel her şeyi kullandıkları günümüz ortamında insanlığın kurtulabileceği bir tuzak olmaktan öte geçmiş, kaçınılmaz bir kader haline gelmiştir. Son, ”sözde Arap Devrimleri” bu pis geleceğin ayak seslerinden başka bir şey değildir.
Albümümden-Doğayı koruyalım,daha çok lazım olacak !!!
Devlet adamlarımızdan en azından sömürgeci devletlerin bu tuzağını kısmen bozabilecekleri böyle bir uygulama başlatmalarını “insanlık adına” rica ediyorum. Aleyhlerinde o kadar yazıp çizdim ki beni dinleyeceklerini sanmamama rağmen, bunu yapmalarının da kendi soyları için bile gerekli olduğundan yabana atmayacaklarını umuyorum.

Beni “karamsarlıkla” suçlayarak geçiştirebilirsiniz ama , “Su Dünyası”  vb. sayısız bilim kurgu filmleri de mi karamsarlık sizce?
Saygılarımla!

3 Mart 2011 Perşembe

DEMOKRASI IHRACINDA OBAMA FARKI








DEMOKRASİ İHRACINDA OBAMA FARKI

Küresel sermayeye direnen tek Arap önder.
Amerika Cumhuriyetçi,Neo Conservatist  kısaca “neo-con” olarak bilinen “yeni muhafazakar” yapılanmasının,hileli seçim dümeniyle Bill Clinton’u devirerek iktidar olduğu 21.yy. başında,hemen “5” şer ülkesi ilan edivermişti.

Bu beş şer ülkesinin Afganistan,İran,Suriye ve Irak “Müslüman” olanlardı ve “terörist” olmakla suçlanıyorlardı.
Ermenistan,Bulgaristan gibi küçücük Hıristiyan ülkelerde yıllardır nükleer santrallerin varlığı sorun olmazken İran’ın,Irak ve Suriye’nin “kurma girişimleri” ve bu konuda üretilen dedikoduları bile onların terörist ilan edilmelerine yetmişti.
ABD demokrasisini tanımış bir Afgan taşınıyor.
İngiltere İran’da 19.yy.da Bahaullah ile gerçekleştiremediği “Hıristiyan İslam” rejimini ABD desteği ve Humeyni ile 1979’da gerçekleştirmişti.
Uluslar arası işbirliği ile Şah Rıza devrilmiş,ABD-İngiltere koalisyonunca,ideolojisini kendilerinin yazdığı  “Hıristiyan İslam” veya “İran Vehhabiliği” adını verdiğim yeni dinci-şeriat yapılanması İran’da  iktidar edilmişti.
Irak ise tamamen ABD tarafından iktidar edilmiş Saddam Hüseyin’i işleterek önce,10 yıl boyunca Şah Rıza döneminden kalma İran silahlarının eritilmesi için İran’la savaştırılmıştı.
Onun ardında da Kuveyt’i işgal ettirerek “işgalci” ilan etmişlerdi ve yok cehennem topuydu yok atom bombasına sahipti,yok yer altında nükleer tesis kurmuştu gibi  iftira kampanyaları ile ABD Saddam rejimini terörist ilan ettirmişti.
Haçlı Komutanı Bush
Suriye ise başından beri SSCB ile birlikte olmuş,ABD projelerinden uzak kalmıştı ve 1991 SSCB’nin çöküşü ile sahipsiz kaldığından,İsrail karşıtlığı yüzünden de tamamen hedef olmuştu.Bu yüzden “terörist” damgası yemesi zor olmadı.Malum,ABD,nin kendi kurduğu PKK yapılanmasına Suriye’nin destek vermesi vb.vb.mazeretlerin ardında onun ne olacağına ABD karar verince iş bitiyordu zaten.

Afganistan’da,ABD ve işbirlikçileri 1980’li yıllarda,varoluş kavgası veren SSCB rejiminin işgaline karşı “Allah-İslam” maskeli kökten dinci Taliban yapılanmasını örgütlemiş,Rambo filmleri ile Afgan-Talibanları desteklemiş sonunda SSCB Afganistan’dan çıkarılmıştı.Ortada kalan ve ABD ve işbirlikçilerine karşı da hoş bakmayan savaşçı Taliban çetelerinin eritilmesi, diğer yandan Çin’in etki alanlarını genişletmesini engellemek bahanesiyle de bu ülkeye yerleşmek için dünkü “müttefiklerini” de “terörist” ilan edivermişti.
11.Eylül 2001 olayı Devlet Suçu
Peki Kuzey Kore Müslüman da değildi ama neden “terörist” ilan edilmişti?
Çünkü iktidar gücünü Çin’den alıyordu,Çin ile kan bağları vardı,rejim Çin malıydı,Çin’in Güney Kore üzerinden sıcak sulara inmesinin engellenmesi için Kuzey Kore de “terörist” ilan edilmeliydi ve öyle de oldu.

Sıra son aşamaya gelmişti artık o da bu ülkelere karşı hem ABD hem de NATO örgütünü ve kamuoylarını ikna edecek şerefsiz bir hile ile mazeret üretilmesi gerekliydi.

Onun da çaresi önceden düşünülmüştü.”Terörist İslam” kavramı.

Kuleler Özgürlüğün Faturası -Uçak-Vatansever Harekatı
Peki,19.yy.dan beri Necd’li Muhammed Vehhabi,Mazenderan-Nur’lu Bahaullah,Muhammed Abduh ve Cemaleddin Efgani ve son olarak ülkemizin medarı iftiharı,20.yüzyılın Deliüzzaman’ı gibi “Kripto Yahudilerin” saçmalıklarının Müslüman toplumlara enjekte edilmesiyle İslam dünyasında “Emir-Şeyh-Pir” feodal yapılanmaları iktidar edilmişti ve hepsi de “Komünizm” korkusuyla ABD-AB koalisyonunun sadık müttefikleri olmuşlardı.

Yani onlara karşı savaşacak terör üretecek hiçbir kadro yoktu.Müslümanlar böyle bir kölelik içindeyken nasıl olacaktı da “terörist” olacaklardı ve Haçlı yapılanmasına savaş açacaklardı?
O da,Vehhabi Suudi Kralı Fahd’ın akrabalarından,G.W.Bush’un iş ortaklarından “Ladin” (Dinsiz) ailesinden bir deli bu işi üstlenecekti.

Usame Bin Ladin (Dinsiz oğlu Usame) yeteri kadar banka hesabıyla birlikte Afganistan’a gönderilecek,Taliban’a maddi destek çıkarak göreve başlayacaktı.O orada projenin temelini atarken,G.W.Bush’un kardeşinin “özel güvenliğini” sağladığı New York’un İkiz Kuleleri de önce çelik kolonlarına yerleştirilen patlayıcılarla havaya uçmaya hazırlanıyordu.Bunu takiben de içinde yolcu olmayan iki adet uçak da bu binalara çarptırılıyor,aynı anda ateşlenen patlayıcılar da koca çelik kuleleri bir anda olduğu yere çökertiyordu.

Olay öncesi bazı “önemli şahsiyetler” uyarılarak binadan uzaklaştırılmış,yabancı,göçmen ya da önemsiz silik kişilikli insanlar da projenin kurbanlarını oluşturmuşlardı.Olayın suçluları da önceden tespit edilmişti. Asla uçakta bulunmayan Müslüman gençlere ait pasaportlar hemen haber kanallarına verildi ve “Terörist İslam” kavramı beyinlerde oluşturuldu.

Bu uçak saldırısı operasyonunu gerçekleştirirken öldükleri ifade edilen gençlerin yaşadıkları yer ve fotoğraflarıyla tespit edildiyse de geçen zaman içinde Hıristiyan dünyasında,yapılacak “Haçlı Seferi” için  gerekli ikna ortamı oluşturulmuştu.

G.W.Bush hemen “CRUSADE” diyerek Haçlı seferini ilan etmişti.Düşünün,”Haçlı Seferi” ilan ediliyor ve bu seferin en büyük proje ortakları Suudi Arabistan,Türkiye,Mısır gibi Müslüman ülkeler.İlginç değil mi?
ABD Demkorasisi her şekilde "ölüm" halinde gelir!

Müslüman ülkelere yapılacak Haçlı Seferi öncesinde bu ülkelerin siyasal-ekonomik,kültürel analizleri de yapılmıştı.
Analizler bilinen gerçeklerdi ve Müslümanların “feodal-dinci” rejimlerle yönetilmesi bu günleri hazırlamıştı ve tez elden Müslüman haklara “Demokrasi”(!) ulaştırılmalıydı.Onlara göre şeytana tapan ve  “şeytanın çocukları” dedikleri Müslümanlara “demokrasi ihracı zorunluluktu.

“Haçlı Seferi” veya “Demokrasi İhracı” aşamasına hemen geçildi.

Oysa ABD,II.Dünya Savaşının ardından haritalarını cetvelle çizdiği bu ülkelerdeki yapılanmayı “Cumhuriyetler Çağı” adını verdiği gene bir ,”Demokrasi İhracı” projesiyle gerçekleştirmişti.
I.ve II.Dünya savaşlarının asıl amacı,batılı sömürgeci devletleri silmek ve ABD’yi yeryüzünün “Tek Gücü” haline getirmekti.O da başarılmıştı.

Demokrasinin hükmüne izin verin!
Bu aşamada,demokrasiden “demokrasi” adıyla kurtulunmalı, “Feodalite Çağı” geri gelmeli ve milyarlarca köle yeni uzay çağı projeleri için bedavaya ABD için çalışmalıydı.Bu yüzden amacı,yeryüzü milletler ailesini ABD kölesi edecek yeni “Demokrasi İhracı Projesi” yürürlüğe girmeliydi.
Şimdi gerçekleştirilecek olan buydu bana göre “1.”ve “2.” Dünya savaşlarından sonra .“3.” aşamaydı.

2002’de ABD+NATO Afganistan’ı işgal ediyor ve Irak aşaması için de,ülkemizde,12 Eylül 1980’lerden beri yürütülen “Kökten dincilerin iktidar edilme projelerinin” yarattığı AKP’nin 03.Ekim 2002 genel seçimlerinden “tek parti” olarak çıkması hedefleniyordu.O da oldu.Abdullah Gül ABD dışişleri bakanı Powel ile “9” maddelik gizli bir antlaşma imzalıyordu.
ABD bizden 11 şehre üstlenmek için “üs” talebinde bulunuyordu.AKP bunu vermişti ama, ”ülkenin işgal edileceğinden korkan” bazı asker-sivil” yapılanma buna engel oluyorlardı.

Başarılı da oldular ve ABD’ye üsler verilmedi,hatta meşhur 01.Mart 2003 tezkeresi de hem AKP hem de muhalefet milletvekillerinin oylarıyla geçmedi.Bu AKP milletvekilleri bir daha meclise giremediler ve 2008’lerde hızlandırılan bir operasyonla tezkereyi engelleyenler
“Cuntacı”  ilan edilerek “yargısız infazlarla” cezaevlerine dolduruldular.
ABD'de Obama karşıtlığı
ABD-NATO orduları ülkemizde gerek gördükleri her yeri kullandılar,Irak işgal edildi, Afganistan’ın üzerine çöküldü, Karzai başa getirildi.Irak’da Saddam’ın kafası idam ipiyle uçuruldu,yerlerde yuvarlandı.işbirlikçi Yezidi Kürtler devletin başına geçirildi.
Sonuç Irak’ta 1.5.milyon ölü,8.milyon savaş mağduru,yıkılan bir Irak,perişan milyonlarca halk.

Guantanamo Adası denilen yere ABD karşıtı düşünceye sahip genç-yaşlı,asker-sivil,halk-aydın ne varsa dolduruldu ve korkunç işkencelerle cezalandırıldılar.
Erkek-kadın,yaşlı-genç,ergin-çocuk-bebek demeden tecavüzün akılları zorlayan çeşitleri bu insanlara karşı yapıldı.

Bütün bu pislikler de ABD’yi bölgede istenmeyen ülke haline getirdi.ABD işgalinden korkan ezilen ülkelerin korkularına dayalı verdiği tepkilere,bu düzmece savaşta gereksiz yere evlatlarını kaybeden ABD ve AB’li annelerin de tepkileri eklenince G.W.Bush iktidarı devrildi.
Yerine,melez zenci bir Köle Kral getirildi,azıcık veya yerine göre tam bir  Müslüman olduğu işlendi,Müslümanları kurtaracağı telkin edildi.Bu da onun ülkesinde “vatan haini” ilan edilmesine,nüfus kayıtlarından ABD vatandaşlığının reddine kadar sürdü.Onun bu şekilde tanıtılması,Haçlı kampanyasının artmasını sağladı.
Ama,küresel sermeyenin Bush döneminden kalan “Demokrasi ihracı” sürmeliydi ama bu önceki gibi değil de farklı olmalıydı.
Demokrat olan yeni Köle Kral,demokrasiyi “halkın istemesi” gereğine inanıyordu,böylece ABD sempatik de olacaktı ve bu da hemen uygulamaya konuldu.
Prf.Yalçın Küçük

Önce,Amerikan ordusundan bir Albay devletin uluslar arası istihbarat dosyalarını Avrupa’da bir İnternet sitesinde yayınlatıyordu.Albay hemen tutuklanıp içeri atılıyordu.Ama belgeler bitmek bilmiyordu.
Adı Wikileaks olan bu İnternet operasyonunun aslında “Tilkilik” olduğu da hemen ortaya çıkmıştı.
Ülkemizde ve AB devletlerinde ciddi bir hasar yapmayan bu operasyon ilk etkisini,20 küsür yıldır ABD-AB işbirlikçisi olan Tunus devlet başkanını koltuğundan etmiş,”domino etkisi” dedikleri şekilde,Müslüman ülkelerdeki ruhban-feodal işbirlikçilerinin halklarını kışkırtmaları sonucu bütün Müslüman ülkelerde halklar sokaklara dökülmüş,sıra ile devlet başkanları yerlerini yeni işbirlikçilere bırakıyorlardı.

Obama'nın Savaş gemisi Demokrasi (!) hizmetinde
Obama tarzı demokrasi ihracının başlaması ile sokaklarda öldürülen insanlar,yakılan devlet kurum ve kuruluşları ve haliyle kan ve talan Müslüman ülkeleri gene kucaklamıştı.Ama “demokrasi geliyordu” ya,Arap sürüleri bunu sevmişti.

Ancak,Libya’da,yılardır büyük devletler arasındaki uyuşmazlıklar sayesinde iktidarını sürdüren Muammer Kaddafi ciddi bir engel olarak ortaya çıkmıştı.
Libya’da aşiretler vardı ama feodalite hakim değildi,halk yıllardır devlet korumasındaydı, İslam-Sosyalizm arası bir devletçilikle halk yattığı yerden az-çok geçiniyordu.Petrol gelirinden az-çok faydalanıyordu. Sağlık,sosyal güvence sorunları yoktu.Sınıf farkı derin değildi,bazılarına göre sınıf da yoktu.Devlet tüm hizmetleri bedava veriyordu.

Onu devirmek için de Obama hükümeti hemen bir uçak gemisini Libya üzerine yönlendirmiş, işbirlikçileri olan devlet adamlarından ülkenin insanlarına kadar bütün ortaklarıyla Kaddafi üzerinde ciddi bir baskı oluşturmuştu.

Şimdi bekliyoruz bakalım hangi gün hangi saatte Libya’ya “Demokrasi İhracı” gerçekleşecek diye.
Gazeteci Nedim Şener

Ülkemizde de keza,”Ergenekon” operasyonları adı altında sürdürülen baskıcı eylemler gene hızlanmış,işbirlikçi hükümet ve AB-D aleyhinde yazan,çizen,söz eden göze batan asker-sivil kişilikler gene sabah operasyonları ile ceza evlerine dolduruluyorlardı.
Bu gün bu bağlamda Yalçın Küçük ve Nedim Şener ve eski bir M.İ.T. memuru askerin de dahil edildiği operasyonunun basını süslediğine tanık olduk.

Ayrılıkçı Yezidi Kürtçü hareket dün Hakkari Yüksekova’da bir Polis Memurunun görev başında resmen linç etti ve hükümetin İnegöl ve Dörtyol olaylarında gösterdiği kararlılıktan Kürtlere karşı en ufak bir kıvılcım yok.Çünkü hükümetin bütün bakanları Yezidi-Kürtlerden oluşmaktadır ve onlarca yıldır Yezidi Kürt hareketinin öncülerindendirler.

Yüksekova'da Linç edilen Polis Memuru!
Ana muhalefet partisinin yayın organı Halk Tv,hükümete muhalefet eden ART televizyonlarının da uydu yayınlarının sona erdiğini de eklemek gerekir.
İşte,demokrasi ihracında Obama farkını böyle dile getirmeye çalıştım.
Müslüman ülkelerin halkları, kendilerinin “dini” değerlerinin sömürülerek köleleştirilip Hıristiyanlaştırıldıklarını,vatanlarının ayaklarının altından işbirlikçi hükümetler sayesinde kaydırıldığını görme zamanıdır.
Yoksa yazık olacak hem de çok yazık.
Burkalı kadının "Kutsal İncil" elinde

Uğur Dündar bile "korkuyorum" diyorsa,ithal edilen demokrasinin hakkında çok çok düşünmek gerekir!!!


keykubat

Masonların ve Yahudilerin kıyamette Allah'ın yeryüzünü Yahudilere teslim edeceği inancına dayalı olarak Türk ve Müslümanlar üzerinde "soykırımı içeren "Yecüc-Mecüc" siyaseti güttüklerine delil benim çok sayıda yazımın dışında yabancı kaynaklar da önemle işaret etmektedirler.
Başbakan RE.T.E'nin (RITE) ağzına "TÜRK" adı almamasındaki işin sırrı kendisinin de Mason Rotschild'lardan aldıkları desteklerle,Türk askerini arkadan vuran sıkıyı görünce de Ermeni ve Yezidi Kürt çetecilerle birlikte Ermenistan ve Gürcistan'a 1915'de kaçan, Süryanilerin yerleştirildiği Batum'lu olması yetmez mi?;
İşte bir video ama İngilizce;"10" bölümlük videonun ilki;