İngilizler,Hollanda'lılarla birlikte 1730'larda tamamen Hint,İran ve çevresini ele geçirdiklerinden beri,Osmanlı'yı tüketmek için, "bataklık balıkçısı" anlamına gelen Rus'ları kendi elleri ile güçlendirdiler.Daha sonra kendileri için "tehlike olmaya başlayan Rusları da "Güney Denizlerine" inmesini engellemek için de Osmanlı dahil Asya Müslümanlarını "Yeşil Kuşak" adını verdikleri çizgi ile önlemeyi sürdürdüler.
Rusların karşısına hep bu milletler çıkarıldı.Hatta,I.Dünya Savaşında Osmanlı'ya karşı bile bu insanları savaştırmayı da başardılar.
Türkiye halkını da önce "Almanya ve diğer AB" ülkelerine "işçi" gibi alıp,örgütlediler ve içinde bulunduğumuz kavgaların içine soktular.
I.Dünya Savaşı sonrası Rusya Devrimi dahil olmak üzere yeni bir "Yeni Dünya Düzeni"ni İncil ayetlerine göre düzenlediler.Rus Devrimi Londra'da 1903 RSDP toplantısı ile başladı,14 Aralık 1984'te Gorbaçev'in İngiltere ziyaretinin ardından (Kaynak Milliyet Almanak 1985) 1985'de SSCB Başkanı seçilmesinden "6" yıl sonra bitti.
Rusya her ne kadar "kutup" olduysa da bu da bu işin bir parçasıydı.Sonunda dediğim gibi birleştiler.Bu birleşme gereğince Afganlılarla savaşmak için artık ABD ve müttefiklerini Rus topraklarından ve olanaklarından da yararlanacaklar.
Son olarak da Obama ve Medvedev 2009 Temmuzunda Rus-Amerikan ilişkilerine bir bilgisayar terimi olan "reset" yani geçmişi bir yana bırakıp sıfırdan ilişkileri düzenleme kararı alırlar.
Malum,ABD başkanı Willson'da 1918'de yayınladığı 13 maddelik ilkelerinin 6.maddesinde "Rusya'daki yapılanmanın "desteklenmesini" istemişti.
1970 sonrası da Talibanları kurarak Afganları Ruslara kıydırdılar şimdi de Obama-Medvedev buluşmasında Ruslarla bir olup kıyma planlarını yaptılar.
Plana göre,onlar Afgan,Pakistan,İran ve Ortadoğu ile uğraşırken Çin'de içindeki Türkleri temizleyecekti.
Son olarak hedefe "Çin" konulmuş gösterilip,Çinli'lere Uygur ve diğer Türkleri kıydırma planlarını uygulamaya koydular.
Bildiğim kadar ile Çin'de 120 milyon kadar Uygur ve diğer Türk halkları var.Çin ise yaklaşık 1.5.milyar.Bir Türk'e 10-15 Çinli düşmektedir.
Dün akşam,CNN'de bir kadın konuşmacı,"Obama,21.yüzyılda,Bush sonrası Amerika'daki "En Beyaz Şeydir" demişti.
O beyazlık umarım "Armageddon Yapılandırması" yolunda olmaz.Ama,onu iktidar eden güçler Bush'tan bu yana değişmediler ki?
Başımızda da "Anti Semitizm" karşıtlarına "Karşı" olduğunu söyleyen,kendisinin aklınca "Gürcü-Semitik" karısının da "Arap-Kürt-Semitik" olduğuna inanan ve "Müslüman olduğunu söyleyen bir başbakanımız ile neye hizmet ettikleri pek anlaşılamayan bir takım partilerimiz ve siyasilerimiz de varkenABD-AB de arkamızdayken 1941deki Irak olaylarında giden 3.milyon Türkmenin kaderine benzetmeyecek şekilde ülkemizin "Dış Türkleri" korumaya yönelik bir siyaseti olur inşallah.
İşte,her konuda insanlar "ortak duygular-düşünceler" oluşturabilmektedirler.Bu yüzden de aşağıdaki yazıyı da "e-postam" dan seçip koydum.
Rahatlayarak okuyunuz.:))
Keykubat
-->
Tunca Arslan / Odatv - 9 Temmuz 2009
Pekin 2008 olimpiyatlarının hemen öncesinde, Çin’deki beş özerk bölgeden biri olan Tibet’in başkenti Lhasa’da Çin merkezi yönetimine yönelik baş gösteren iki günlük protesto ve isyan hareketleri sırasında merkezi Almanya’da bulunan Dünya Uygur Kongresi’nden bir açıklama yapılmış ve “Tibet’te komünist Çin’e karşı yürütülen özgürlük mücadelesinin desteklendiği, Tibetlilerin ve Uygurların, merkezi yönetime karşı işbirliği yapmaları, dayanışma içinde olmaları gerektiği” vurgulanmıştı.
Açıklamanın altında, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Condoliza Rice’ın, 2005’teki Çin ziyareti sırasında, casusluk yaptığı gerekçesiyle altı yıldır tutulduğu cezaevinden neredeyse bizzat çıkardığı, hemen ardından da ABD’de güllük gülistanlık “sürgün hayatına” başlayan Rabiya Kader’in imzası vardı. Kader, Uygur ayrılıkçılara yönelik “Cesur ve büyük eylemler yapmalısınız” çağrısını daha sonra da yineledi. Aynı çağrı, 5 Temmuz olaylarının hemen öncesinde de duyuldu. Aynı Rabiya Kader kışkırttığı isyan bastırıldıktan sonraysa, “Halkım için korkuyorum, ailem için korkuyorum” demekte.
Çin’in en büyük idari bölgesi olan, Moğolistan, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Afganistan, Pakistan ve Hindistan olmak üzere sekiz ülkeyle sınır çizen Xinjiang-Uygur Özerk Bölgesi, dünyanın en sorunlu coğrafyasıyla komşu olması dolayısıyla, Çin hükümetinin deyimiyle “Üç Kötülük”ün (Terör-Bölücülük-Aşırı Dincilik) sızma yapıp zaman zaman kargaşalığa yol açabildiği bir yer. Aynı zamanda da uluslararası arenada, özellikle ABD tarafından Çin’in karşısına neredeyse rotasyonla çıkartılan üç sorundan biri olan (diğer ikisi, Taiwan ve Tibet sorunları) “Uygur sorununun” yatağı…
Güzide Türk basınında son iki üç gündür palavradan geçilmiyor. Hamile Uygur kadınların karnındaki ceninlerin vakumla çıkarıldığı, Çinlilerin Uygur kızlara tecavüz ettiği, Uygurca konuşmanın, Kuran okumanın, namaz kılmanın yasaklandığı, etnik temizlik ve toplu katliamlar yapıldığı gibi bin türlü küflenmiş yalan, Ahmet Altan’ından Mahmut Övür’üne, Nazlı Ilıcak’ından Yağmur Atsız’ına kadar bilumum antikomünist / Amerikancı kalem tarafından tekrarlanıp duruyor.
Çin’de yüzde 92’lik nüfus oranıyla çoğunluğu oluşturan (ama toprakların yüzde 34’ünde yaşayan) Hanlar dışında, toprakların yüzde 66’sına yayılmış bulunan 55 etnik milliyete pozitif ayrımcılık uygulanır. Mao Zedung’un 1950-1970 arasındaki yaklaşık her 10 konuşmasından biri, devrim öncesindeki “Büyük Han Şovenizmi”nin izlerini silmek ve azınlıklara hak ettikleri değeri vermek üzerinedir. Çinli azınlıklar, kültürlerini geliştirmeleri, korumaları konusunda teşvik edilirler… Ekonomik açıdan, bir Han Çinlisi’ne göre daha çok desteklenirler. Örneğin, 1981’den beri “Tek çocuk” politikasının son derece sıkı uygulandığı Çin’de, azınlıklar bu uygulamanın dışındadır. Aynı şekilde üniversite giriş sınavlarında azınlık milliyetlerden öğrenciler, puanlama açısından ciddi avantajlara sahiptirler.
Kısacası, medyamızın Çin düşmanı çığırtkanlığına pek kulak asmayın. ABD ve Avrupa’nın yönlendirdiği bazı Uygurlar, açıkça ve örgütlü biçimde “bağımsızlık” istiyor, bu uğurda ölümü göze aldıklarını ilan ediyor… Sınırlarını korumak isteyen merkezi hükümet de bu isyanı bastırıyor ve bu konuda kararlı olduğunu gösteriyor. Olan biten, özetle bundan ibaret…
Yoksa, olimpiyatlardan beri beklenen olaylar, neden 16 Haziran’da Rusya’nın Yekaterinburg kentinde yapılan Şangay İşbirliği Örgütü zirvesinden iki üç hafta sonraya denk getirildi dersiniz… Acaba Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin dörtlüsünün (21. yüzyılda ABD’nin en büyük dört rakibi!) gene 16 Haziran’daki devlet başkanları zirve toplantısı mı bir “gözdağını” gerektirdi?
Tüm bunlardan sonra, bir de Abdullah Gül’ün “Uygurlar, Çin’le aramızdaki dostluk köprüsüdür” vb. diyerek Xinjiang’ı da kapsayan bir Çin gezisine çıkması mı bardağı taşıran damla oldu acaba?