İSLAM'A İLK YABANCI DÜZENİ;
İNGİLİZ MODELİ İLK ILIMLI İSLAM=VEHHABİLİK
İslamı ılıtmada ilk etkili faaliyet;
İslam'a açıkça çekinmeden ilk şekil vermeye girişen İngilteredir.İngiliz casusu Hemper’in Kars’ta Ahmed adlı bir şeyhin yanında İslamiyeti öğrendikten sonra Basra’ya (Irak) “Müslüman olmuş bir İngiliz şahsiyetinde gittiğinde tanıştığı,Mehmed bin Abdülvehhab isimli iyi niyetli,İslami bilgisini arttırmak için Mekke’den ailesi tarafından eğitim amacı ile gönderilmiş,Necef'li bu genç adamı sapıttırması ile başlayan ve 1738 yılında İngiliz hükümetinin maddi destekleri ile Mekke’li Suud ailesinin işbirliği sayesinde“Vehhabilik” tarikatını ilan etmesi ile İslam’da en büyük kırılma veya "Yeni İslam Modeli " bu günkü adıyla "İlk Ilımlı İslam" işlemi Haçlı zihniyetince başarılmıştır.
Bunlar daha sonra İngiliz sermeyesi ile güçlenecek,Medine'de 1789 yılında Hz.Muhammed'in mezarını "Putperest Türkler mezara gelip mum yakıp bez bağlıyorlar" gerekçesiyle top atışı ile yok edeceklerdir.Osmanlı bunu onaracaktır.
Sıra Mekke'ye de gelmiş,ancak Kabe top atışlarından bu Vehhabi isyancıların ve Mekkeli Sünni Arapların da desteği ile def edilmiştir.Ancak 1900'lere doğru geldiğimizde ortaya çıkacak olan İngiliz yüzbaşısı Lawrence Vehhabilerin askeri örgütleme işini de tamamlayacaktır.
İki yıl önce yıkılp turistik otel yapılan o meşhur Ecyad Kalesi de Kabe'yi bu İngiliz uşağı Vehhabilerin saldırısından korumak için yapılan kaledir.
Onun otel yapılması da Osmanlı'dan 1789 yılındaki bozgunun "öcünün alınmasından" başka bir şey değildir.
Bu kırılma daha sonra Osmanlı’da 1900’lerde “Türkçülük” akımının doğmasına ve Arapların İngilizlerle birleşerek Vehhabi olan Mekke Emiri Şerif Hüseyin'in 80.000 kişi ile katılıp Türk askerini içeriden vurması ile Osmanlı’ya son darbeyi 1917 Süveyş Kanalı Savaşlarında vurması ile son şeklini alacaktır.
Ardından "Mecidiye altını" olarak aldıkları maaşları yutmuşlardır diye Türk askerlerinin karınları yarılarak bağırsaklarında "Mecidiye altını" arayacaklardır.
AMERİKA-İNGİLTERE ŞERİAT DEVLETİ DENEMELERİ
İran-Şah Dönemi;
1921 yılında kazaklardan kurulu bir İran alayı ile darbe yaparak yeni bir Hükümet kuran Rıza Han,1926'da kendini şah ilan eder.1941 yılında İran’ın Almanya yanında savaşmasını engellemek isteyen Rusya ve İngiltere’nin İran'ı işgal etmesi ile tahtı bırakmak zorunda kalan Şah Rıza Pehlevi'nin yerine İngilterenin desteği ile 1945'de oğlu Muhammed Rıza Şah tahta geçer, başlangıçta kendisinden beklenilen siyaseti gütmüştür.Bu İranda rahatsızlıklara neden olmuş ve 1953’de Başbakan Musaddık’ın ABD petrol şirketinin haklarını millileştirmesini gerçekleştiren operasyonu ile Musaddık'ı görevden alırken kendisi de tepkilerden dolyaı İran’dan kaçmıştır. Daha sonra ABD destekli AJAX operasyonu adı verilen bir operasyonla geri döner.
1954'de İngiliz,Fransız,Hollanda ve ABD şirketlerinden oluşan uluslararası bir ortaklık kurularak İran petrollerine el koyar ve İran'ın hakkı %50 olarak tespit edilir.
Sonra 1956’da CIA ile birlikte çalışan SAVAK adlı İran İstihbarat örgütünün kurar ve bir takım modernleşme faaliyetlerine başlar.Ancak,Şah'ın milliyetçi çizgisinden korkan aynı güçler sigorta olarak,Humeyni ile 1958’de ülkede rejim karşıtı faaliyetlerini de başlatırlar.
Tamamen ABD himayesinde olan Şah Muhammed Rıza Pehlevi 1963'de beyaz devrim adı ile “Pers Milliyetçilik Akımı”nı başlatır.
Kurduğu milliyetçi gençlik örgütleri ile özellikle Güney Azerbaycan olarak bilinen Türkiye sınır bölgesinde yaşayan Azeri Türklerini “Kızılbaşlık”la suçlamakta ve bunlara işkenceleri başlatır.Türkler sokaklara çıkamaz hale gelirler.Milliyetçi İran gençleri tarafından her türlü tecavüz ve tacizlere maruz kalırlar.
Bir yandan da Almanya’dan Leopar Tanklarından 60 adetlik birkaç posta ısmarlar,Fransa’dan son model kıtalararası füzeler ısmarlar.Rusya ve doğu bloku ülkelerinden silah alımlarını hızlandırır.Ülkeyi silah deposu haline getirir.Yalnız adı geçen tanklar uluslar arası bir kararla ücreti ödenmiş olduğu halde verilmez.
Büyük Krus’un sınırları Atina’ya kadar uzanan M.Ö.3.yy.a kadar yaşamış Pers İmparatorluğunu yeniden diriltme faaliyetlerine başlar.Soğuk savaş nedeniyle silahlanması engellenemeyen Şah Rıza Pehlevi 1971 yılında “Pers İmparatorluğunun 2500.yılını kutlama törenlerinde eşi Sarah Diba’ya(Azeri kızıdır) Pers İmparatoriçesi tacı giydirmesi ile iş iyice çığırından çıkar.
Humeyni Dönemi;
Şahı devrimek ve nereye varacaklarını bilmedikleri bir devrim uğruna yapılan İran teröründen bir görüntü.
Bu durum başta İran’ın komşu ülkeleri olmak üzere tüm dünya devletleri tarafından endişe ile karşılanır.Tedbirler de geciktirilmez.Büyük devletler ve İran komşuları gizli planlar yaparak projeleri belirlerler.
1965 yılında Türkiye’ye sürgüne gönderilen Molla Ruhullah Mustafi veya Ayetullah Humeyni Fransa’ya götürülerek dört yıl burada Üniversite hocalarınca ve Amerikan ajanlarınca eğitime tabii tutulurken de bütün istihbarat örgütleri de İran'da Solcu,İslamcı ve Şeriatçıları tek potada toplayan siyasi eylemler başlatırlar.
1979’da da Ayetullah Humeyni hazır yapılmış ihtilalin üzerine gelerek devlet sahibi edilir.
Kusursuz bir ortak operasyonla hazırlanan İran Devriminin başına "Fransa'da Üniversitelerde ABD ve Fransız ajanlarınca eğitildikten" sonra getirilen Ayetullah Humeyni.
1979'da hazır devrime getirilip kondurulan Humeyni'nin ardılları da, Şah Rıza Pehlevi ve Saddam Hüseyin gibi "Büyük Devlet Olma" siyaseti ahmaklığına kapıldılar.Böylece ülkelerini yeniden hedef haline getirmişlerdir.Bu yıl mayıs ayına kadar İran'a yapılacak bir Amerikan saldırısı beklenmektedir.
Belki de "İktidar Pazarlıklarının "ardında "ÜLKEYİ TESLİM ANLAŞMASI" yatmaktadır, bilemiyoruz.
Türkiye-Said Nursi hareketi;
Said-i Nursi veya Kürt Said.
Avrupa'da elektrik ampullerini görünce "Allah Nurunu bunlara vermiş,hak müslüman bunlardır" diyen ve günümüzün "Ilımlı İslam,Nurculuk "akımlarının yaratıcısı.
"Radyoyu "içinde meleklerin konuştuğu alet " olarak tanımlayan ,bazı şaşkınlara göre de 20.yy.Peygamberi.Aslında iyi niyetli saf bir müslümandan başka biri de değil.Dış ilişkiler hariç.
Bizde de bu proje,1926’da Atatürk tarafından Isparta’ya zorunlu ikamete gönderilen Said-i NURSİ yandaşları ile sürdürülmektedir.1958 yılında Menderes Hükümetinin Said Nursi’yi mahkeme kararı ile beraat ettirmesi ile bu gün Fethullah GÜLEN’in hakkındaki davadan gıyabında beraat etmesi arasında ne fark var ki?Olay öncekinin tekrarıdır,o kadar.
Necmettin Erbakan dönemi;
Prof.Dr.Necmettin ERBAKAN Hoca.O da diğer ülkelerde aynı amaç için kullanılanlar kadar vatanseverdi aslında.(Ben bu adamı gene de severim.Onu dinlemek ayrı bir coşkudur zaten.)
Ayrıca Necmettin ERBAKAN’ın Almanya Aachen Teknik Üniveristesi Mezunu bir Makine mühendisi olarak Almanya’da başmühendis sıfatıyla araştırma ve geliştirme projelerinde çalıştığı yıllarda Leopar Tanklarını Alman ordusuna kazandıran Necmettin ERBAKAN’1954’de Türkiye’ye gelerek Celal BAYAR’dan Ağır Sanayi Bakanlığı kurulmasını istemesi ve o zamanki idarenin “Avrupa” korkusu ile buna cesaret edememesi veya edilememesi olayının ardında da Türkiye’de daha o zamandan önce dış kaynaklı bir Şeriat Devleti hareketinin olup olmadığı kuşkusunu da uyandırmaktadır.
Afganistan-Topal Molla Devrimi;
08.Ağustos 1919'da ülkesinin dış işlerinin İngilizlerden bağımsız yürütme hakkını Ravalpindi savaşı ile kazanan Emanullah Han 1923’de kendisini padişah ilan eder.Ancak, Lawrence tipi bir İngiliz ajanı, o tarihe kadar o bölgede İngilizlerden ülkesinin bağımsızlığını kurtaran tek lider iken,bu ajan “Müslüman Olmuş İngiliz” kisvesinde halkın arasına girer.Kısa zamanda tarikat şeyhi olur ve halkı Kral Emanullah Han'a karşı kışkırtır.Sonunda 1928'de Halkı daha da karşısına almaktan korkan Emanullah Han halkına bu şahsın “ajan” olduğunu bildiği halde söyleyemez ve ülkeyi terk etmek zorunda kalır.Bir daha da ülkesine dönemez.
Kabil Hava limanında İtalya’ya gitmek üzere uçağın hareketini bekleyen,bastonlu,İngiliz tipi takım elbiseli,beyaz şapkalı sarışın bir adam yaklaşır.Kralı selamlar ve hemen sorar.;
“Benim ajan olduğumu bildiğin halde neden bunu halkına söylemedin?Bu benim en büyük korkumdu, ama sen bunu bile yapamadın.” Deyince Emanullah Han da “Söyleseydim halkımın size olan güveni o kadar yüksekti ki,söylediğimde daha da kötü olayların olabileceğinden korktum” dediğini bu İngiliz ajan daha sonra anılarında anlatır.
Olayın ilginçliği ,bizim ahmak Müslümanların emirlerine uydukları bu insanın,Kral ile birlikte aynı gün ülkeyi terk etmesi halinde bile aymamış olmalarıdır.
Sonrası;
Bu olayın ardından ülke,1929'da Muhammed Nadir Şah tarfından 1933'te öldürülmesine,ardılı Muhammed Zahir Şah tarafından da 1973 yılına kadar yönetilir.1973'de de 1946'da başbakanlık yapan Davud Han ülkede Cumhuriyet ilan eder ve 24 Aralık 1979’da Rusya tarafından ,son olarak da ABD ve koalisyon güçlerince işgal edildi.2001 yılından beri de Zahir Şah'ın oğlu olan Hamid Karzai yine aynı güçlerce Ekim 2002'de Dublinde Loya Jirga adı verilen ABD destekli uluslararası bir kuruluş tarafından Afganistan Devlet Başkanı seçilerek ülkenin başına getirildi..2004 seçimleri ile de (5) yıllığına Devlet Başkanı olarak seçildi.1999 yılında babası Zahir Şahın taliban üzerine atılı faili meçhul bir cinayete kurban gitmesi ile daha önce yer aldığı Taliban hareketine kin duymaya başlaması ile ABD'nin dikkatini çeker.Talibanı terörist ilan eder ve "Amerika'ya ulaşmadan" terörü durduracağını vaad eder.
Onun liderliği altında da yıllardır Rus işgaline karşı ABD’nin örgütlediği ve "Özgürlük savaşçıları olarak adlandırılanTaliban grupları Rusya'nın ikinci kutup özelliğini kaybetmesinin ardından G.W.BUSH’un İkiz Kule operasyonu ile dünya’ya tanıttığı Suudi ortağının oğlu Usame Bin Ladin’e kurdurdukları El Kaide örgütleri terörist ilan edilmişler,bunların bahanesi ile Afgan halkının soykırımı bütün dünyanın gözleri önünde acımasızca sürdürülmektedir. Bu olaylar Pakistan’da ve tüm dünya’da yaşanan son “İslami Terör” adını verdikleri olayların da kaynağıdırlar.
Türkiye-İran;
İran’da Humeyni’nin böyle faaliyetleri olduğunu tespit eden Şah Rıza ,o zaman bu mollayı Türkiye’ye sürgüne göndermiştir.
Türkiye’de Said Nursi 1926’dan 1958’e kadar zorunlu ikamette tutulduğu Isparta’da yerinden oynatmamış ve 1961’de vefatının ardından, hareketi devir alan Alman eğitimli N.Erbakan’ı “Batı Korkusu” bahanesi ile işlevsiz bırakmıştır.
İki komşu ülkede yürütülen AB kaynaklı “Köktendinci Devrim” hareketleri başarılı operasyonlarla bu tarihlerde hezimete uğratılmıştır.
Ama bu güne gelince;
İran Cumhurbaşkanı Ahmedi Necad Tahran Belediye Başkanlığından gelmedir.
Recep Tayyip Erdoğan da İstanbul Belediye Başkanlığından gelmedir.Muhalefet kuvvetli olmasaydı Şimdi Cumhurbaşkanı olacaktı.
Bunlara tesadüf mü denmelidir?
Daha devam ediyoruz.
İran İslam Devriminin İç Yüzü;
İran Şahının silahlanması ise dünyayı telaşa verince 1979 İran İslam devrimi dünya devletlerinin her türlü istihbarat desteği ile gerçekleştirilmesi ile de “Köktendinci şeriat Devleti” operasyonu sonunda gerçekleştirilmiştir.”Humeyni’yi kurtarıcı gören Azeriler de İran’lı solcularda büyük hüsrana uğramış her gün açıklanan “200 kişilik” idam listeleri ile halkın önünde idam edilmişlerdir.Azeriler bu defa da Devrim Muhafızlarınca Şah gençlik örgütlerinin yaptıklarından daha beter aşağılamalara maruz kalmışlardır.
Bunda da ülkemizin Amerikan idaersinde bulunmasında duyulan bir korku da yok değildir.12 Eylül 1980 ihtilali sonrası Saddam Hüseyin'in Hürmüz Körfezinde petrol taşıyan "Büyük Hun" adlı tankerimizi ve diğerlerini de batırmasının ardında yine bizden Amerika eliyle bir tehlike geleceği korkusu mu yatmaktadır bilinmez.
(Ektir)12 Haziran 2008 günü Ali Kırca'nın siyaset Meydanı proğramnına katılan eski AKP milletvekili Prof.Sayın Nevzat Yalçıntaş şöyle bir ifedede bulundu;
"İran'da Şah devrildiği zaman bize bir gazete gösterdiler.Bu gazetenin baş sayfasında Şah'ın generalleri kurşunlarla delik deşik edilmiş olarak yatmaktaydılar.Bu bir gazete sayfasıydı."
Bu olayda çok ince bir uluslararası istihbarat teşkilatlarının (Derin Nato) birlikte çalışarak bu ihtilali gerçelkleştirdiklerine dair benim çok duyumum da olmuştur.
Şahın bir çok yüksek rütbeli askeri Türkiye ve çoğunluğu İstanbul'da,ve diğer dünya devletlerinde İran devrimi sonrası bilinmeyen kişilerce öldürülmüştür.İstanbul-Küçükyalı'da öldürülen rütbeli bir İran subayının cesedini de koku nedeniyle komşuların haber vermesi üzerine kaldırmaya görevli olarak gelen polislerin onu evden çıkarmak için neler çektiklerini de gördüm.
Gençler bunları uyanmalıdır.İran İslam Devimi bir halk hareketi değil,tamamen bir tertiptir ve düzendir.Fethullah Gülen hareketi Humeyni hareketinin geliştirilmiş bir kopyası gibidir, hatta öyledir.Ordu'ya ve yargıya fütursuzca yapılan suçlamalar ve asılsız iddialar da bu operasyonun kıymetli parçalarını oluşturmaktadırlar.Umarım bu kadarla kalır.
1979'da İran'da Şah Rıza Pehlevi'nin heykeli il yaşanan bu olayı 2003'de Saddam Hüseyin'in heykeli ile insanlık yeniden yaşadı.R.T.Erdoğan Hükümetinin getirmek istediği yer de böyle olacağı belli iken biz de yaşamasak olmaz mı yani?
09.Nisan.2003'de Irak aynı manzarayı tekrarladı.
Şimdi de bizim Atatürk'ün heykelini aynı şekilde yıkmamızı ve tarihte bize hizmet edenlere "küfür etmemizi isteyecekler.Komşular cezalarını çekiyorlar.Biz bundan kusur kalsak olmaz mı?
Büyük İmparatorluk “ hedefleyecek kadar aptallaşan ve yaşadığı dünyayı tahlil edemeyen Şah ,sonunda tacını bıraktığı gibi ülkesini de “ABD-AB destekli dincilere ve bir çok kan ve ölümlere terk etmiştir.
Batı,İran'da istediğini sonunda gerçekleştirmiştir.Daha sonraları çıkarılacak olan İran-Irak savaşı ile de Şahın bu silahlarının bir şekilde imha planı gerçekleştirilmiş olacaktı.
12.Eylül 1980 Askeri Darbesi Sonrası Gelişmeler;
Türkiye’de ise 1958’de Menderes’in Said Nursi’yi beraat ettirmesi ve ABD’nin İncirlik ve o zaman Samsun’da bulunan Radarında görevli Amerikan askeri birliklerinin 1958 yılında gece bölge halkına baskın yaparak toplu tecavüz olayları da eklenince,Nato antlaşmasını imzalayan Menderes ve arkadaşları idam edilmişler ve “gerici ve köktendinci “ bu hareket bastırılmıştır.
Ancak 1980’de ise “Sosyalist Rusya’nın himayesine girmesi hedeflenerek “ başlatılan Sol Kürtçülük hareketi, PKK’nin de orduyu eğitme amacı ile güçlendirilmesi askeri ihtilal kadrosunca desteklenirken,halkın da “Köktendinci Şeriat propagandasına “ açık hale getirilmesi ile ters bir şekilde sonuçlandırılmıştır.İmamhatip okulları teşvik edilmiş,Kürtler düşman haline getirilmiş,devlet zayıf gösterilmiştir.Kürtlerde “devlet kurma” arzusu güçlendirilmiştir.
Yani B.O.P 1992’de Huntington tarafından değil,1980’lerde Turgut ÖZAL ve destekçisi Kenan Evren tarafından oluşturulmuştur.
Aynı zamanda da Rusya'nın sosyalist sisteminin iflas etmesi ise onun varlığına tönelik yapılan "Terörle gelişme projesinin "Türkiye'nin bölünme hareketine" geçişi sürecini yaratmıştır.
Bu olayların ardındaki sırrın anlaşılması ise 1992’de T.ÖZAL’ın esrarlı ölümüne,1997’de Necmettin ERBAKAN başbakanlığındaki “Refah-Yol hükümetinin 28 Şubat olayı ile devrilmesine,bu arada da İstanbul Belediye Başkanı olan R.Tayyip ERDOĞAN’ın da “yaratılmasına” ile, şeriat hareketi yeni bir kimlik kazanmıştır.
Fethullah GÜLEN'in Halife,R.T.Erdoğan'ın ise Cumhurbaşkanı olması planlarının yapıldığı günlerden bir anı.
İngiltere Başbakanı Tony BLAIR’in 2004’te dile getirdiği “Artık Türkiye’ye bir halife getirmenin zamanı gelmiştir” sözü bir şeyler düşündürmüyormu?Olayların açıkça “dış güçlerce yönlendirildiğini göstermiyor mu?
Artık,Türkiye’nin Köktendinci Şeriat Devleti” macerası oldukça yol almıştır.Bir şiirle mağdur edilerek halkın gözüne sokulan R.T.Erdoğan,ABD-AB ülkelerinin açık destekleri ile “ikinci beş yıllık “ iktidarını da kurmuştur.
Ülkemizde de bu gün B.O.P projesi kapsamında “Mağdur İslamcı halk kesimi “Zalim Asker,Yargı,Üniversite ve bazı Alevi-Kızılbaş Türk-Kürt oligarşi tarafından baskı altında tutulduğu iddiası ile Almanya ve diğer AB ülkelerinde yetiştirilmiş “Şeriatçı” gruplar ortak operasyonlarla iktidara getirilmiştir.Fethullah Gülen Hoca'da "Halife " olarak projede yerini almıştır.
Papa desteği ile Halife olacak olan Papa ile Fethullah Gülen Hoca 2004'de Vatikan'da Papa XVI.Benedıctus ile.İslamın Haç'a teslim oluşu.
Şimdi de sistem kendi “nefsi müdafaasını” yapmaya çalışmaktadır.Son olarak AKP kapatma davası ardında bazı sistem savunucularının da “Ergenekon operasyonu” adı verilen bir “karşı operasyonla” çatışmalar hızlanmıştır.
Dün Anayasa Mahkemesinin AKP kapatma davasını görüşmeye değer bulup kabul etmesinin ardından iktidar partisinin kapatılacağı korkusuna kapılan yerli gayrimüslüm din kurumları ve onların desteğindeki sermaye kurum ve kuruluşlarına ilaveten ABD-AB tarafından da ülkemize yapıla gelen açık tehditler de artmaya devam etmektedir.
AKP’nin kapatılması ile sonuçlanabilecek bir yargı kararının ardından İran tipi bir iç savaş içine düşmemiz ise hiç de uzak bir olasılık olarak görülmemelidir.Yukarıda yazdığım tecrübeler ışığında da beklenmelidir.
Çünkü Batı ülkeleri bu olayı yıllardır örgütlediler.Ellerinden gelen her şeyi,herkesi kullanacakları da kesindir.Yaptıkları açıklamaları her akşam haber bültenlerinde yorumlamak için filozof olmaya da gerek yoktur.
1960’lara kadar Said Nursi ile1961 sonrasında da Necmettin ERBAKAN Hoca ile Şeriat hareketini başarsaydılar İran’da “Türk tipi” devriminden bahsedilebilirdi.Ancak tersi gelişti.Şimdi Türkiye’de “İran tipi “devrimden bahsediyoruz.
Herkesin anlaması gereken şey ise Afganistan-İran ve Türkiye’de bu tür siyasi oyunların eş zamanlı olarak yürütüldüğü de bu yazımla göz önüne tekrar serilmiştir.
Halkımızın olabildiğince sağduyulu olmalarını, “devleti zaafa uğratacak” her türlü eylemin karşısında olmaya gayret göstermesini dilemekten başka çare de yoktur.Uyarmak görevi dışında elbette.
Çok tehlikeli bir viraja ülke olarak girmiş bulunuyoruz.Ne Topal Molla,ne Humeyni,ne Erbakan ne de Tayyip hepsi biz Türkiye Halkının üzerine kurgulanmış sinsi planların uygulayıcılarından başka kimseler değillerdir.
Hedef Türk Halkının batı tarafından “köleleştirilmesi ve şartlar oluştuğunda da imha planı”dır.Bunu görelim yeter.
Türkiye'nin İslami Rejim'e geçmesi,Haçlı seferlerini başlatanların saldıracakları hedefleri tam olarak oluşturması işlemini tamamlayacaktır.Ardından da yavaş yavaş Hz Muhammed karikatürleri, Almanya'daki Türk İşçilerin evlerinin yakılmaları,nazi gençlik örgütlerinin oluşturulmaları,Avusturya'da memurlara "eşcinsel ilişkilere girip girmedikleri yönündeki anketlerle hazırladıkları kendi kamuoylarını tahrikle planlarını eyleme sokacaklardır.
Yıllardır kendi halklarını uyuşturucu ve seks kampanyaları ile uyutan Avrupa devletleri Avusturya ile cinsellik kampanyasını sona erdirme çalışmalarını başlatmışlardır.Tevrat'a göre eşcinselliğin cezası yakılarak öldürülmektir.Bu nedenle,İsa Mesih'i beklemek için kuracakları "Kutsal İncil Şeriat Devletinde" bu tür ilişkiler olmamalıdır.(Eşcinsellik ve din başlıklı yazımı okuyunuz.)
Eşcinsellik dayatmalarını ise AB üyelik şartları kapsamında kabul ettirmek için resmen zor kullanmaktadır.
Oysa Tevrat'ta Allah Hz.Musa'ya der ki;"Erkek erkekle cinsel ilişkiye girmeyecek.Girerse öldürülecek ve yakılacaktır."
-"Önünüzden kovacağım uluslardan bu yüzden nefret ettim.Onlar gibi yaparsanız siz de aynı cezaya uğrarsınız"."Askerleri kadın gibi olan bu ulusları önünüze katıp yok edeceğim.Onları çoluk çocuk demeden öldürüp yakacaksınız" emrini verir.("Din ve eşcinsellik " başlılı yazıma bknz.Blog Arşiv)
Hıristiyan ve Yahudiler halen Müslüman olmadıkları için bize "eşcinsel" gözüyle bakmaktadırlar.Cengizhan'dan Atatürk'e kadar bütün "Sam Soyu " olmayan önderlerin ve büyük insanların hakkında fütursuzca "eşcinsel" oldukları iftirası yapılmaktadır. Kendilerininkini de "özgürlük olarak sayıyorlar,Papaza günah çıkartınca kurtulacaklarına mı inanıyorlar her ne ise ortada asırladır Papalık marifeti ile süren bu amansız savaş sürdürülmektedir.
Başınıza gelecekler konusunda uyarılmadığınızı söylemeyin.Benim gibi bir deli bunu yaptı.
Devletin başında olan vatanseverlerin bu konudan haberdar olmaları ise şarttır.
Şimdi ülkemize dayatılan "Eşcinsellik" zorlamasının nedenini anlamışsınızdır umarım.
ABD-AB koalisyonu,Afganistan,İran,Türkiye zincirinde bir tek Türkiye'de başarı sağlayamamıştır.Bunun devamı için hepimiz çalışmalıyız ki dünya'da herkes huzur içinde kalsın.
İktidar sahiplerinin çocukları ABD’nin güçlü kollarına emanet edilmiştir.Bunlar sıkıyı görünce kaçar giderler ama millet olarak bizim gidebileceğimiz herhangi bir yerimiz yoktur.
Ortada devlet olmayınca ne din kalır ne siyaset.Bunu en iyi bilen de Erbakan hocadır.Ona da sorabilirsiniz.
Saygılarımla.
Keykubat
01.4.2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.