Ey Türk Milleti! Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz
Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar. Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır. İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz! Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir. Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.
KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER, BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI PLANLARA RAZI OLURLAR.Keykubat-
ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN
YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ, ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ, ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat
İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR.
VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE SAHİP,HER TÜRLÜ EMPERYALİZME KARŞI ÇIKIN!!! Keykubat
YAHUDİLER ÜSTÜN IRK MI YOKSA CÜZAMLILAR ORDUSUNUN SOYU MU?
Asırlardır Yahudiler tartışılıp durmaktadır. Kimine ve kendi kitaplarına göre hatta onlardan türeyen kitaplara göre tanrının seçtiği "üstün ırk ve seçilmiş kavimdirler." Böyle olduğunu büyük ölçüde kabul ettirdiler.
Kimine göre de yersiz yurtsuz başıboş ve kovulmuş kavimdiler. Bu yazı onların hakkında en çarpıcı gerçekleri M.Ö.3.yy. da açıklayan Maneto'nun kitabından kısacık bir anlatıdan oluşmaktadır. Bu kitap yazıldıktan sonra kaybolmuş ancak izleri kitaptan dört yüzyıl sonra Apion adlı bir İskenreriye'li Grek tarafındant tekrar gündeme getirilince Yahudiler çok sert cevap vermişler. Türklere de asırlardır "Şeytanın askerleri" anlamında "Yecüc- Mecüc- Gog- Magog" diye adlar takanlar da bu Yahudilerdir. İki gün önce de bir Macar Yahudi'si olan Fransa Cumhurbaşkanı Nikolas Sarkozy "vatanlarını savunan dedelerimizi SOYKIRIMCI" ilân etti.
Elimiz boş mu duralım? Onların inançlarının, kökenlerinin neye dayandığını yazmayalım mı? Bakalım bu "üstün ırk" kendi kitaplarında başkalarınca nasıl yorumlandığını yazmış mı?
Macar Yahudi'si Sarkozy
Şimdi Tevrat’ın şu ayetlerine bakalım;
Yar.43: 32 “Yusuf'a ayrı,
kardeşlerine ayrı, Yusuf'la yemek
yiyen Mısırlılar'a ayrı hizmet
edildi. Çünkü Mısırlılar İbraniler'le
birlikte yemek yemez, bunu iğrenç sayarlardı.”
Yar.46: 33 “Firavun
sizi çağırıp da, 'Ne iş yaparsınız?' diye sorarsa,”
Yar.46: 34
'”Atalarımız gibi biz de çocukluktan beri hayvancılık yapıyoruz' dersiniz. Öyle
deyin ki, sizi Goşen bölgesine yerleştirsin. Çünkü Mısırlılar
çobanlardan iğrenir."
Musa'nın Sudan gelen sepet çocuğu efsanesi
Asur'un Sargon'una aittir.
Bu ayetlerin ışığında soralım da birisi bize açıklasın;
-Allah aşkına bu Yahudilerin neresi “Sam soyu” yani “Semitik”?
İnanın bunlar kuraklıktan göçmüş, başkalarına karışmamış, sanatıyla ekmeğini kazanan çingene bile değiller.
Şimdi işin aslını öğrenelim;
Osarseph (Osarsef) veya Osarsiph (Osarsif) Mısır’ın peygamber
Musa’ya karşılık gelen efsanevi bir şahıstır. Hikayesi Ptolomeo döneminde
yaşamış olan Mısır’lı tarihçi Maneto’nun yazdığı Aegyptiaca
(Eciptiyaka-Mısır’ın Tarihi) adlı eserde
yer almıştır. Ancak eser kaybolduysa da Yahudi tarihçi Josephus
ondan yoğun alıntılar yapmıştır. (Kimin neden çaldığı belli olmuş.)
Hikâye, Osarfis’in dinden dönmüş bir rahip olduğu ve
cüzzamlılardan kurduğu ordusu ile firavun Amenophis’e (Amenofis) karşı savaşmış
ve firavuna karşı Hyksoslarla da işbirliği yaparak firavunun Mısır dışına
çıkarlmasını sağlamış ve ardından Mısır’ın tanrılarına firavunun dönmesine
kadar büyük saygısızlıklar yapmıştır. Firavun Mısır’a döndüğünde Osarfis
Mısır’dan sürülmüş, ömrünün sonuna doğru da “Musa” adını almıştır.
Çok tartışılmasına ve ret edilmesine rağmen tarihi gerçekler
insanların önünde durmaktadır. M.Ö. birinci ve ikinci yüzyıllarda, Tevrat’ın “Mısır’dan
Çıkış” bölümünün “tersine çevrilmişi” olarak suçlanıp “Yahudi
karşıtlığı” ile ilişkilendirilmiştir. Fakat Mısır bilimcisi Jan Assmann,
efsanenin arkasında hiçbir kimse veya olayın kast edilmediğini ve zamanın travmalar
yaratan olayları ile Akheneton (Amenophis IV)’un kayda değer icraatlarını dile
getirdiğini belirtmiştir. Akenethon bilindiği gibi “Tek Tanrılı Dini” Mısır’da kuran ve “put ticaretini” ortadan kaldırarak devlet bütçesine zarar verdiği
için rahiplerce öldürülen ilk firavundur.
Tek Tanrıcılığı başlatan
ilk firavun Akeneton
Yukarıdaki açıklamalar ışığında Maneto’nun Osarsif/Musa’nı
okumadan önce sırasıyla yazarı Maneto
ve onu yüzyıllar sonra gündeme getirerek başını Yahudilerle derde sokan Grek Apion’u tanıyalım;
Manetho (Manethon-
Maneton); M.Ö.III.yy.da Ptolomeo döneminde (Grek dönemi) yaşamış Mısırlı rahip
ve tarihçidir. Aegyptiaca (Mısır’ın Tarihi) adlı kitabı yazmıştır. Firavunların
saltanat dönemlerinin kronolojik tarihleri ve Mısır’ın geçmişi hakkında
deliller bulmak için Mısır bilimcilerinin çok sık başvurduğu bir kitaptır.
Adının anlamı günümüzde kaybolmuşsa da “Thoth’un Sevdiği”,”Thoth’un
Gerçeği”,”Neith’in Sevdiği”,”Neith’in aşkı” anlamlarına geldiği hakkında
spekülasyonlar yapılmaktadır. Daha az kabul edilen anlamları arasında “Seyis,
At çobanı”, “Ma’ani Djehuti-( MâniYehuti)” “Thoth/ Yahudiyi* Gördüm anlamları
da vardır. Eski Grek kaynaklarından olan Kartaca ve Flavyus Josephus’un eserlerinde
Manethônn Plato’da ve öteki Greklerde Manethôs, Manethô, Manethôs, Manethôn ve Manethoth
olarak geçmektedir. Latincede Manethon, Manethos, Manethonus ve Manetos olarak
geçmektedir.
*Djehuti, Tehuti, Jehuti tanrı Thoth’un adlarındandır ve bu
adlar “Yahudi” demektir.
Maneto, Mısır’ın Grek Firavunları Ptolemi I.Soter
(M.Ö.323-283) ve Ptolemi II.Filedelfiyus (285-246) saltanatları döneminde
yaşamış olduğu M.Ö.241/40 tarihli Hibeh Papiri’de yazmaktadır. Ayrıca
Aegyptiaca’nın da yazarı olduğu ve III.Ptolemi Euergetes (M.Ö.246-222)
döneminde de yaşadığı belirtilmiştir. Kendisi Mısırlı olmasına rağmen, sadece
Grek dilinde eserler vermiştir. “Heredot’a Karşı, Kutsal Kitap, Din
ve Antik Kültür Üzerine, Bayramlar Üzerine, Kifi’nin Hazırlanması
Üzerine ve Fiziğin Lezzeti” adlı eserleri vardır. Astroloji üzerine
“Sothis’in Kitabı” adlı eser ona atfedilmiştir. “Aegyptiaca-
Mısır’ın Tarihi” adlı eserinde Grek hanedan dönemini ve devletin gücünü
anlatmıştır.
Kendisi Heliopolis’te güneş tapınağında bir rahip olup Ra
dinine inanırdı. Syncellus’a göre tapınağın başrahibiydi. Osiris- Apis boğa
kültüne dayanan Sarapis kültünde otoriteydi. Bu kült, Greklerin Mısır’a
yerleşmelerinden sonra doğmuş Mısır/Grek inançları harmanı bir dindi.
Apion (M.Ö.20-MS-45-48); -M.S.I.yy.da Siva Oasis’de yüzyılın ilk yarısında
doğmuş, Homer üstüne yorumlar yapan sufi,
Mısır/Grek dil bilimcisidir. İskenderiye’de yetişti ve Caludius zamanında
Roma’da bilinmeyen bir yere yerleşti. Çok sayıda yazdığı eserlerden hiç biri
günümüze kalmadı. En çok bilinenleri “Androclus and the Lion –Androklus
(Kaçak kölenin adı)ve Aslan” Aulus Gellius’ta korundu, diğeri de “Aegypiacorum
(Mısır’ın Harikaları) dır.
Apion’un Yahudi kültürüne yaptığı eleştiriler
Josephusún “Against to Apion- Karşı Apion” yazısıyla cevaplandırıldı. Josefusun
cevabında “Yahudiler inançları için ölmeye hazırdırlar” ifadesini “ölüm tehdidi” olarak algılamış
olsa gerek ki Roma’ya adresi meçhul bir yere göçerek kendini emniyete almaya
çalışmıştır. Eserlerinin “Anti-semitik”
olması yüzünden Maneto’nun “Aegyptiaca’sının kaderini paylaşarak hiç birisinin
bulunamaması da bu savı desteklemektedir.
Ayrıca, dünya
imparatorluğunu henüz Roma’ya kaptırmış olan Greklerin kendi kültürlerini
korumak için Yahudilere karşı verdikleri kültürel mücadelede Apion mükemmel bir
kişilik olmasına rağmen ne yazık ki, Roma- Bizans’ın, İran Mitra/ Mehr ve
Zerdüşt dinî kültür emperyalizminden kendisini kurtarıp kendilerine uygun yeni bir din kültürü yaratmak isteyen ve
bunu Yahudi uydurmalarından temin eden Grek rahiplerinin Yahudi ürünü olan İsevilik/ Hıristiyanlığı devlet
dini yapmaları yüzünden bu güne kadar batı dünyası bir Apion çıkarmış değildir.
Hele Grekler, atalarının başlarını taşlara vurduracak derecede Hıristiyanlığa
bağlanarak tam bir Yahudi mevalisi/ kölesi olmuşlardır. Aynen öteki kavimler
gibi.
MISIR’IN MUSA’SI /
OSARSİF’İN HİKÂYESİ;
"On Emir taş tabletini tutan
Mısır'ın Musa'sı /Osarfis mi
Yoksa Peygamber Musa mı?
Josephus’un “Against to Apion” adlı çalışması Maneto’nun
Agyptiaca’sından çok sayıda alıntıya yer vermektedir. İlk olarak
Hyksosların (bu ad Maneto’ca
verilmiştir) kovulmaları ve Judae/ Yuda’da yerleşmeleri ardından Jerusalem
(Kudüs) şehrini kurmaları anlatılmaktadır. Maneto kendisi bu konuda herhangi
bir tespit yapmazken, Josefus, Maneto’nun Hiksoslarının kovulmalarını
Yahudilerin Mısır’dan Çıkışları olarak altını çizerek belirtmiştir.
İkinci olarak Osarfis’in hikâyesi ondan iki yüz yıl sonra
anlatılmıştır. Josefus’a göre, Maneto, Osarfis’i Heliopolis’teki Osiris
mabedindeki korkunç bir yüksek rahip olarak tanımlamıştır.
Firavun Amenofis tapınaktaki tanrıları görmek ister ama ilk önce Mısır’ı
cüzzamlılardan ve kirli insanlardan Mısır’ın temizlemesi gerekir o da onlardan
80.000’ini doğu deltasındaki Hiksosların eski başkenti olan Avaris’e onları
hapseder ve taş ocaklarında çalıştırır. Bundan sonra Osarsif onların önderi
olur ve tanrılara ibadet etmeyi bırakmalarını kutsal sayılan hayvanları
yemelerini emreder. Osarsif’e inananlar bunun ardından Hyksos’ları ülkeye davet
ederler onların da yardımıyla firavun Amenifisi oğlu Ramses ile birlikte
Nubiya’ya sürgüne sevk ederler. Firavun ve oğlunun sürgünde oldukları 13 yıl
boyunca şehirleri, tapınakları, tanrıların heykellerini, büstlerini tahrip
ederler ve tapınakları da mutfağa çevirirler, kutsal hayvanları ateş üstünde
kızartırlar. Sonunda firavun ve oğlu Ramses dönerler, Hyksoslar ile
cüzzamlıları kovarlar, eski dini de yeniden onarırlar. Hikayenin sonuna doğru,
Maneto, Osarfis’İn Musa adını aldığını bildirir.
APİON’A KARŞI
veya KARŞI APİON
Yahudi Kabalası
“Karşı Apion “ latince “Contra Apionem veya İn Apionem”
Josephus Flavius’un klasik felsefenin ve Yahudilik (Judaism) dininin, Greklerin çok daha eski
geçmiş geleneklerindeki algılanmasına karşı vurgulama yapmak ve savunmak için
yazdığı ihtilaflı bir yazıdır.
“METİN”
“Karşı Apion”
Yahudi metinlerinin olduğu kitabın olduğu gibi görülmesini tanımlar;
“Greklerde de olduğu gibi birini yalanlayan ve onunla
anlaşmazlığa düşen sayısız çoklukta kitaplara sahip değiliz ama eski zamanlara
ait kayıtlar içeren sadece “22” kitabımız vardır. Bunların beşi Musa’ya ait
olup, insanlığın kökenleri, gelenekleri, onun yasaları hakkında ölümüne kadar
yazdığı ve ilahi olduğuna inanılan kitaplardır. Küçücük üç bin yıllık bir
dönemin araya girmesi hariç Musa’nın ölümünden sonra Zerkses’ten saltanatı
devralan Pers kralı Artakzerkses’in saltanatları boyunca gelen peygamberler on
üç kitap yazdılar. Kitapların kalan dördü insan yaşamının idare edilmesi ve
tanrıya ilahileri içermektedir.
Tarihimizin Artakzerkses’ten beri çok özel olarak yazıldığı
doğrudur ama o cetlerimizce biçimlendirilmiş bir otorite gibi kabul
edilmemelidir çünkü o zamandan beri peygamberlerin mutlak tahta geçmeleri
olmamıştır ve geçtiğimiz çaplarda olduğu gibi milletimizin bu kitaplara ne
kadar bağlılık ve güvenleri ve sıkı bağlılıkları yapabileceklerimizin kanıtıdır.
Hiç kimse onlara ne bir şey eklemeye ne de çıkarmaya cesaret edememiştir ve
bütün Yahudiler o ilahi ilkeleri içeren kitaba bağlılıklarını sürdürmeye ve
uğrunda hemen gönüllü ölmeyi doğal görmektedirler.
Yahudiler ve Hyksoslara dayanan Maneto’nun görünür kafa karışıklıkları olmasına rağmen yaşlı
Maneto’nun olduğu kadar Apion’a (Josephus onların Grek
olmadığını ifade eder) bazı Semitizm karşıtı iddialar Josephus tarafından
atfedilmiştir.
Maneto’nun işaret ettiklerine tamamen alışık olan Josaephus’un
farzettiği gibi, Maneto bütün Semitik
insanları tamamen susturacak kolay bir suçlama yazmıştır. Hyksosların
bilindiği gibi kuzey Asya kökenli Semitik kavim olmaları olasıdır. Onların tam
kökenleri ve milli kimlikleri bilinmemektedir.
Josephus’un
Apion’un üzerine “Kan Davası Yazısı” (Karşı Apion
2:8)
Apion’un öteki insanların da peygamberi olması sebebiyle der
ki; “Antiokus/ Nemrut bir gün
tapınağımızda yatağın üzerinde uzanmış, üzerinde denizin balıklarından kuru
toprakların kümes hayvanlarına kadar çeşitli leziz yitecekler bulunan önünde
küçük bir masa bulunan bir adam bulmuş ve adam hemen dizleri üzerine çökerek
salıverilmesi için yalvarmaya başlamış. Kral ona oturmasını, kim olduğunu orada
neden oturduğunu, böyle yürek parçalayıcı iç geçirmeleri, gözlerinde yaşları
ile içinde bulunduğu durum hakkında rahatsızlık yaratan şikayetler yapmasıyla
masadaki çeşitli yiyeceklerin ne anlama geldiğini sormuş.
Ve, adam kendisinin Grek/ Yunan
olduğunu, bu eyalete geçimini sağlamak için geldiğini ve birden yabancılar
tarafından tutlarak tapınağa getirilip içeri kapatıldığını ve kimseye
gösterilmediğini ve önceden yapılmış sinsi planla, görünüşte büyük bir ikram
gibi görünen leziz bol yiyecekler verilerek şişmanlatıldığını, bir ara yanına
gelen hizmetçilerden ona söylenmemiş bir Yahudi yasasına göre bütün yıl boyunca
onu şişmanlatıp bir ormana salacaklarını
ve öldürerek ayinlerinde kurban edeceklerini, barsaklarının tadına
bakacaklarını ve her yıl bir Grek yabancıyı böyle yakalama adetlerinin ve Greklere düşmanlıklarının olduğunu ve
sonunda vücudunun kalan parçalarının da bir çukura atılacağını öğrendiğini
anlatmıştır.”
Böyle bir hikâye zalimlik ve terbiyesizlikten başka hiçbir şeydir.
Greklere karşı sinsi işbirliğine gizlice yemin etmek ve onlara tuzak kurup
kanlarını akıtmak nasıl olabilir? Ya da Apion’un yaptığı gibi bütün Yahudiler
nasıl olur da bir araya gelerek bir insanı kurban ederler kanını akıtırlar ve
barsaklarının tadına bakarlar ve o adam binlercesine nasıl yetebilir? Ya da
nasıl olur da kral bu adamın her kim veya her ne adı taşıdığına dikkat etmeden
büyük bir törenle onu gerisin geriye ülkesine göndermez?
Bu vesile ile kendini dindar ve Greklerin büyük dostu olarak
sayan ve bu sayede kendisini nefret edilen Yahudi doğumlulara karşı bütün
insanlığın büyük yardımlarını sağlayan biri olarak görmek istemekteyiz. Ama
şimdi bunu bırakalım ve “kendilerini onlara karşı yapan şeylere başvurmak”
için, aptalları kandırmanın çok özel yolu olan “ kelimelerin çıplak
anlamlarını” kullanmayalım.”
Yahudilerin
Apion’a karşı duyguları ne olursa olsun ama bu ihtilaf bazı gerçekleri ortaya
sermiştir;
Resimde de görüldüğü gibi geçimleri doğal olarak
tarım ve hayvancılık olan Mısır'lıların çobanları aşağılaması olanaksızdır.
1-Yahudiler, bu hikâyeyi üstlerine alınarak doğrudan
kendilerinin “üstün ırk-tanrının
seçtiği kavim” değil de “cüzzamlılar
ordusunun soyu” olduklarının anlaşılmasından endişeye düşmüşlerdir.
2-Kitabı çalarak
başkalarının okuyup öğrenmelerini engellemişlerdir. Bu sayede yalanlarına
inanılacak “rakipsiz kültür ortamı”
yaratmışlardır.
3-Yok ettikleri kutsal hayvanların kutsallıkları, Mısır gibi
ekvator ikliminde her türlü zararlı canlının kolay ürediğinden bu hayvanlar
onları yiyerek halkı zararlı hayvan istilalarından koruyorlardı. Mısır
tanrılarının çoğunun Kartal, İbiş kuşu (Kelaynak kuşu/ Kara Leylek), doğan
şahin, kedi, aslan gibi yılan, çiyan, akrep gibi zararlıları tüketen hayvanlar
olmalarından gelmektedir.
4- Yahudilerin neden diğer halklara kolayca karışamadıkları ve
çölde “kırk yıl dolaşma”
cezasına çarptırıldıkları da böylece ortaya çıkmıştır. Cüzzamlıların sağlıklı
nesilleri seçilerek çölde “yeni bir
kavim” yaratılmıştır. Hastalıklı olanların ölerek tükenmeleri beklenmiştir.
3000 yıl önce Mısır'da tarım
5-Yahudilerin “üstün
ırk” saçmalıkları da asırlardır yaşadıkları bölgede “cüzzamlılar” diye iğrenilmelerinin
bir “ruhsal bozukluk” olarak
bilinçaltlarına yansımasının sonucu olduğu tartışma götürmez bir gerçek olarak
bu efsaneyle ortaya çıkmıştır.
6-Tevrat’ın şu ayetini bir okuyalım; Yar.43: 32 “Yusuf'a ayrı, kardeşlerine ayrı, Yusuf'la yemek yiyen Mısırlılar'a
ayrı hizmet edildi. Çünkü Mısırlılar İbraniler'le
birlikte yemek yemez, bunu iğrenç sayarlardı.”
Ayette görüldüğü gibi,
Yusuf bir başbakan/ Baş vezir
(Köle başbakan) olmasına rağmen Mısırlılar ne Yusuf’la ne de Yusuf’un
kardeşleriyle yemek yememişlerdir ve bunu “iğrenç” saymışlardır. Nedeni de “cüzzamlı soyundan” gelmelerinden başka ne olabilir ki? Oysa
bu ayetin devamında “Mısırlıların çobanlardan iğrendikleri” belirtilerek
Mısırlılar resmen karalanmış, insanların gözünde düşürülmüştür. Oysa Osarfis’in
yazarı Maneto’nun adının anlamlarından birisinin de “At Çobanı-Seyis”
olduğu gerçeğidir.
Tanrıların ve kralların bile “insanların çobanı”
olduğunu yazan dinlere inanan, tarım, hayvancılık ve çobanlıkla geçinen
Mısır’da nasıl olur da “çobanlık”
iğrenç meslek olur?
Günümüzden 350 yıl önce Evliya Çelebi zamanında da Yahudilerin "Cüzzamlı olmaları" iddialarının konuşulduğuna ve "Musa'nın inkârının İslâmı inkâr" olarak görüldüğünden ret edildiğine tanık oluyoruz;
Yahudilerin
(Musa) Cüzzam Sorunları;
Hazreti Musa beyaz elini ve tecelli görmüş
nurlu vücudunu halktan saklardı. Bu yüzden halk;
-“Musa’nın vücudunda CÜZZAM” var derlerdi.
Bir gün Musa elbiselerini bir taş üstüne
koyarak Nil’e girdi. Çıkıp elbiselerini almak istediği vakit taş yürüdü. Musa arkasından
koştu. Böylece şehre çıplak olarak girince halk onun vücudunda bir hastalık
olmadığını gördüler. Hz. Musa asasıyla “12” kere vurdu. Taş dile gelip;
-“Ya Musa, ben Allah’ın emriyle şehre girdim
ve halkın seni çıplak görmesini teminettim! Dedi. Hz. Musa da;
-Ya taş bilmedim sana vurdum, hele dervişe
dervişan! Deyip özür diledi….” (Seyahatname C-3,S-206)
Elbette açıklaması işte bu “Osarfis” efsanesi olunca her şey yerli yerine oturmaktadır.
Su arayan Yahudilere ille de
"kayadan su çıkarmaya" çalışan Musa.
Musa’nın ve tanrısının neden Mısır’ı “düşman” olarak gördükleri de bu sayede ortaya çıkmıştır. Yahudilerin
her şeylerinin komşu kavimlerden çalınma ya da işgalleri altında
yaşadıkları dönemde kendilerine yapılan dayatmalardan ibaret olduğu
ortaya çıkmıştır. İsrail asla bağımsız olmamıştır ve Tevrat bağımsız ortamda
yazılmadığı gibi, başka kavimlerin efsanelerinin Yahudilere göre uyarlanması
olarak karşımızda durmaktadır.
7- Yahudilerin ne İsmail ne Lut ne Kenizeliler ne Amorlular ne
Hititlilerle ne de Semitik Araplarla ve Greklerle asla akrabalıkları yoktur.
8-Bütün yaptıkları kendilerinin açıklarını keşfeden aydınları
tehdit etmek, öldürmek veya bir şekilde aşağılamaya dayalı sinsi komplolarla
varlıklarını sürdürmek olduğu Aion’a yazdıkları tehditkâr yazıdan da açıkça
anlaşılmaktadır.
9-Ülkemizde, salak Osmanlı padişahlarınca devletin teslim
edildiği bu adamların seçkinleri gizli açık dışardaki Mason yapılanmalarına
ülkeyi peşkeş çekmiş, insanımızın cahil bırakılmasından emperyalizmin
köleliğini kabul etmesine kadar her pisliğin içinde olmuşlar, Kürtleri ve
Tatarları Yahudi olduklarına inandırarak komşularına düşman etmişlerdir.
Yüzyıllardır akıtılmış sayısız masum kanın sorumluları bu işleri
örgütleyenlerdir.
10-Televizyon, sinema, yazılı medyada sürekli olarak
“soyluluk” kavramını utanmadan öne çıkararak halk arasında olmayan “sınıf
farkı” yaratarak insanları bölmüşlerdir.
11-Josephus’un yazısı, Yahudilerin İran himayesindeyken İran
etkisinde Tevrat’ı yazdıklarını da itiraf etmesi, “Değişmiş Tevrat” iddialarını da doğrulamaktadır.
12- “Soy davası
güdenin soyuyla sorunu vardır” tespitim de böylece bir kez daha
kanıtlanmış oldu.
Aslan bedenli, insan başlı Akeneton Güneş diski ile
13-Akeneton ((ack-en-AH-ten) Mısır
firavunları içinde sadece tanrı “Aten’e” Güneş diskine” tapınmayı şart koşarak “tek
tanrıcılığı” başlatan ve bu yüzden öldürülen tek Mısır Firavunudur. M.Ö.1350’de
iktidara geldiğinde bütün tapınakları kapatıp, rahipleri işsiz bıraktığı,
tanrıyla sadece kendisinin iletişim kurabileceğini, tanrıdan dileği olanların
kendisine bakmasının yeterli olacağı ilkelerini getirerek M.Ö.1346’da Amarna’da
Aten tapınağını yaptırmış ve kendisini “tek rahip” tayin etmiştir. Firavunların
ve eşlerinin öldükten sonra “tanrı” olacakları inancına sahip Mısır toplumu
için geliştirdiği “kendisi ve eşi Nefertiti’ye” tapınılmasından ibaret inanç
sistemi günümüze göre kusurlu da olsa hiç te yadırganacak bir “tek tanrıcı” din değildir. Bu
durumda işsiz kalan sihirbaz kekeme rahip (Tevrat’ta Musa kekemedir) Osarfis’in Akeneton’a düşmanlığı hiç de
anlamsız değildir. Bu durum da Yahudilerin önceden neden “putlara” taptıklarını açıklamaktadır. Yani Musa tam bir “sihirbaz ve putperest” piramit rahibiydi. Tevrat’ın
günümüzdeki haline İran dönemindeki Zerdüştlük etkisiyle gelmiş olması gerekir.
Günümüz Hıristiyanları, tanrıları olan İsa/ Hristos/ Christ’in başının arkasına
koydukları bir güneş halesiyle halen Akeneton’un Aten güneş diskine tapmaktadırlar.
Yahudilerin yaptıklarının gerisine artık siz karar veriniz.
İşte İsraillilerin Gerçek Renkleri. Mısır'da Köle İsrailliler. Asla bağımsız olmadılar. Asla bağımsız Tevrat yazmadılar. Her şeyleri yalan. Başka milletlerden çaldılar, insanları kandırdılar.Seyredin İngilizcedir.