"Türkiye Türklerindir +40" Bloguna Hoş geldiniz!!!

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.
Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.
İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!
Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.
Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Hakkımda

Fotoğrafım
Balıkesir , Bandırma , Türkiye
KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER, BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI PLANLARA RAZI OLURLAR.Keykubat- ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ, ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ, ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR. VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE SAHİP,HER TÜRLÜ EMPERYALİZME KARŞI ÇIKIN!!! Keykubat

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Translate

Bu Blogda Ara

Apion etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Apion etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Şubat 2012 Cumartesi

HİKSOSLAR TÜRKLER MİYDİ?


HYKSOSLAR KİMLERDİR ?

Aşağıdaki yazım ve yorumum tamamen dinlerin mantığına göre yazılmıştır. Çünkü geçmiş çağlarda yeryüzünde bütün kavimler ve Türkler de “tanrının yarattığı, kurduğu” dine dayalı devlet kültüne sahipti. Her millet tanrısı tarafından yaratılmış ve inançları da kendilerini yaratan tanrıya teşekkür etme ve ondan yardım ummaya dayalıydı. Bu durumda tarihi de materyalist açıdan yorumlamak tarihi dine dayandırılan sayısız savaşların yapılmasındaki açmazları aydınlatamayacaktır. Devletler din devletiyse icraatları da dine göreydi. İşte Türklerin savaşçılıklarının ve “şeytana tapan kavimlerce, şeytanın ordusu olma iftirasına maruz kalmalarının sırrı da gene dinlerdedir. Sabi kökenli Mason tarikatlarının ve siyonizmin dünyayı yönettiğini ve başımıza her türlü gericiliği ve pislikleri musallat ettiği dönemde bunlara karşı toplumu örgütlemek de “dini onların elinden almak” ile olacaktır. Bu çalışmam da bu amaca yöneliktir.

Hiksos adı Mısır’ı işgal eden (M.Ö.1530’larda) ve “511” yıl hükmettiği yazılan kavmin adıdır. Bu konu Mısır’lı tarihçi Maneto’nun kayıp kitabında geçmektedir. Kitabın varlığı İskenderiyeli Apion’un Yahudileri kızdıran yazıları sonucu cevap olarak “Contra Apıon” yazısını kaleme alan Yahudi tarihçi Flavius Josephus’un yazısında yaptığı alıntılardan anlaşılmıştır. Aşağıdaki kısa hikaye de o yazıdan alınım bir kısaltmadır. Tercümesi bana aittir. Önce Maneto’yu tanıyalım;

Manetho (Manethon- Maneton); M.Ö.III.yy.da Ptolomeo döneminde (Grek dönemi) yaşamış Mısırlı rahip ve tarihçidir. Aegyptiaca (Mısır’ın Tarihi) adlı kitabı yazmıştır. Firavunların saltanat dönemlerinin kronolojik tarihleri ve Mısır’ın geçmişi hakkında deliller bulmak için Mısır bilimcilerinin çok sık başvurduğu bir kitaptır. Adının anlamı günümüzde kaybolmuşsa da “Thoth’un Sevdiği”,”Thoth’un Gerçeği”,”Neith’in Sevdiği”,”Neith’in aşkı” anlamlarına geldiği hakkında spekülasyonlar yapılmaktadır. Daha az kabul edilen anlamları arasında “Seyis, At çobanı”, “Ma’ani Djehuti-( MâniYehuti)” “Thoth/ Yahudiyi* Gördüm anlamları da vardır. Eski Grek kaynaklarından olan Kartaca ve Flavyus Josephus’un eserlerinde Manethônn Plato’da ve öteki Greklerde Manethôs, Manethô, Manethôs, Manethôn ve Manethoth olarak geçmektedir. Latincede Manethon, Manethos, Manethonus ve Manetos olarak geçmektedir.
*(Djehuti, Tehuti, Jehuti tanrı Thoth’un adlarındandır ve bu adlar “Yahudi” demektir. İslam tarihinde Thoth/ Tut/ Tat ve İdris peygamber adlarıyla bilinir. Adlarından birisi de “El Lah” yani Türkçesiyle Allah’tır.)
Maneto, Mısır’ın Grek Firavunları Ptolemi I.Soter (M.Ö.323-283) ve Ptolemi II. Filedelfiyus (“Filedelfiyus”-Manisa –“Akhisar’lıoğlu” demektir. M.Ö.285-246) saltanatları döneminde yaşamış olduğu M.Ö.241/40 tarihli Hibeh Papiri’de yazmaktadır. Ayrıca Aegyptiaca’nın da yazarı olduğu ve III. Ptolemi Euergetes (M.Ö.246-222) döneminde de yaşadığı belirtilmiştir. Kendisi Mısırlı olmasına rağmen, sadece Grek dilinde eserler vermiştir. “Heredot’a Karşı, Kutsal Kitap, Din ve Antik Kültür Üzerine, Bayramlar Üzerine, Kifi’nin Hazırlanması Üzerine ve Fiziğin Lezzeti” adlı eserleri vardır. Astroloji üzerine “Sothis’in Kitabı” adlı eser ona atfedilmiştir. “Aegyptiaca- Mısır’ın Tarihi” adlı eserinde Grek hanedan dönemini ve devletin gücünü anlatmıştır.

Kendisi Heliopolis’te güneş tapınağında bir rahip olup Ra dinine inanırdı. Syncellus’a göre tapınağın başrahibiydi. Osiris- Apis boğa kültüne dayanan Sarapis kültünde otoriteydi. Bu kült, Greklerin Mısır’a yerleşmelerinden sonra doğmuş Mısır/Grek inançları harmanı bir dindi.
Akeneton- Amenofis

Şimdi Yahudilerin alınmasına neden olan hikâyeyi okuyalım;
Osarsif’in kısa hikâyesi;
Firavun Amenofis tapınaktaki tanrıları görmek ister ama ilk önce Mısır’ı cüzzamlılardan ve kirli insanlardan Mısır’ın temizlemesi gerekir o da onlardan 80.000’ini doğu deltasındaki Hiksosların eski başkenti olan Avaris’e onları hapseder ve taş ocaklarında çalıştırır. Bundan sonra Osarsif onların önderi olur ve tanrılara ibadet etmeyi bırakmalarını kutsal sayılan hayvanları yemelerini emreder. Osarsif’e inananlar bunun ardından Hyksos’ları ülkeye davet ederler onların da yardımıyla firavun Amenifisi oğlu Ramses ile birlikte Nubiya’ya sürgüne sevk ederler. Firavun ve oğlunun sürgünde oldukları 13 yıl boyunca şehirleri, tapınakları, tanrıların heykellerini, büstlerini tahrip ederler ve tapınakları da mutfağa çevirirler, kutsal hayvanları ateş üstünde kızartırlar. Sonunda firavun ve oğlu Ramses dönerler, Hyksoslar ile cüzzamlıları kovarlar, eski dini de yeniden onarırlar. Hikayenin sonuna doğru, Maneto, Osarfis’İn Musa adını aldığını bildirir.

Ayrıca Hiksosların Mısır’ı İstilası işlenirken kullanılan “Hyksos” yani Çoban/ Esir Krallar kavramı bence incelenmelidir. M.Ö. 1530’larda Türk milleti Türk adıyla anılmadığı gibi başka kavimlerde komşularının kendilerine verdikleri adlarla anılmaktaydılar.
Maneton’un kitabından;
Hiksoslar olağan üstü okçulardı ve Mısırlıların o zaman akdar bilmedikleri atların çektiği savaş arabalarına sahiptiler ve bronzdan üstün silahları vardı.(Maspero Hist.Anc.Çii.s.51.; Petrie, Hyksos and İsraelite Cities S.70)
Erman Grapow “Hyksos” adını “Yabancı Diyarların Yöneticileri” olarak açıklamıştır. (E.Grapow, Worter Buch III.S.171-29)
Hyksos adının bir başka şekli olan “Hykussos” Eusebus tarafından korunmuştur. Mısır dilinde “u” çoğul” takısıdır (Meyer). “Hyk= Kır Halklarının Yöneticisi, Şeyh” anlamına gelmektedir.
Babilli Kassitlerin dilinde “Hyksos” “işgal edenin kültürüne uyan” demektir.
Hyksos tamamen Arapça’dır. Mısır dilinde “Hyk” Çoban anlamına geldiği gibi bu kelimenin söylenişlerinden biri olan “Hak” da “esir-ler” anlamına gelmektedir. Bu çözümlemeden de “Esir Krallar” anlamını çıkarabiliriz.
Maneto’nun Mısır traihini yazdığı öteki kitabında Hyksos ırkının, “çobanlar” olarak anıldığını ve “esirler” olarak tanımlanıldığını yazmaktadır. En uzak atalarının aslında geleneksel olarak “yörük” yaşantısına sahip olduklarını ve koyun beslediklerini, “çobanlar” olarak anıldıklarını yazmaktadır. Öte yandan Mısır kayıtlarında anlaşılamayan bir nedenle “Esirler” konusu şekillenememiştir. Atalarımızdan Yakup’un anlattığı “esir” bir Mısır kralı olduğu, sonraları (“Jaru-watas- Yeru-vatas (Boğazköy metinlerinde de vardır)”  Ras es Şamra’da bulunan Kenan adlarından Salim adına sahiptir. El Amarna belgelerinde “Urusalimmu”  olarak geçen bu ad, Yerusalem- Kudüs’ten” bahseden en eski belgedir.

Ben Mısır’ın hanedan listesini araştırdığımda Hiksos istilasıyla başa geçen çoban firavunların içlerinde adı “AY” öz be öz Türkçe ad taşıyan birini görüyorum. Gene Tevrat’ta Filistin bölgesine yerleşmelerinden sonra Yahudilerin savaştıkları kavimlerden birisi de Ay Şehri halkıdır.
Tevrat Yeşu. Bölüm 7: 5Ay halkı onlardan otuz altı kadarını öldürdü, sağ kalanları da kentin kapısından Şevarim'e dek kovaladı. Bayırdan aşağı kaçanları öldürdü. Korkudan İsrailliler'in dizlerinin bağı çözüldü”.

Bu durumda bir Türk olarak, Manetho’nun “işgal yemiş mağrur Mısır’lı kişiliğinde” ortaya çıkan tarihçiliğiyle Grekler gibi “hilecilik yaparak” kendilerini işgal eden kevimleri “aşağılamak, eritmek için” onlara “uydurma” kimlik verdiğine tanık oluyoruz.
Öyle ki tarihçinin tarihinin içinden çıkabilene aşk olsun1
Maneto’ya geri dönelim. İşgalci Hiksoslar Salatis adlı birini kral yapmışlardı;
“Salatis oraya yaz zamanı gelir, kısmen tahıl hasatından alır, kısmen paralı olan askerlerinin maaşlarını öder ve düşmanlarına korku vermeye çalışırdı. Bu adam on üç yıl boyunca hüküm sürdü ve ardından Beon adlı birisi kırk dört yıllığına saltanata geçti onu Apachnas otuz altı yıl yedi ay ile takip etti. Ondan sonra Apophis altmışbir yıl, Janin 50 yıl bir ay, Asis kırk dokuz yıl iki ay olarak saltanatı sürdürdüler. Bu, Mısırlılarla savaşmaya ve köklerini kurutmaya pek istekli olan krallarının ilk altılık grubunu oluşturmaktaydı.”

İlk altı Hiksos firavunu dönemi sadece “253” yıl sürmektedir.
Bütün bu milletin adı “Hyksos” olarak şekillendi ve adın ilk hecesi olan “HYK” kutsal metinlere göre “bir kral’a” işaret ettiğinden ve “SOS” hecesinin de “Çoban’a” işaret etmesinden dolayı  geleneksel şiveye göre “Çoban Krallar” anlamında “Hyksos” deniliyordu ama bazılarına göre bunlar Araplardı.”

Şimdi yazının bir başka kopyasında “Hyk” kelimesi “kral’a” işaret etmiyordu ve aksine “esir” anlamına geliyordu ve Mısır dilinde “Sos” kelimesinin “çoban” anlamına geldiği kesin olduğundan bunlara “Esir Çobanlar” deniliyordu. Bu açıklama eski tarihin şartlarına göre bana daha uygun bir tanımlama olarak görülmektedir.

Ama Maneto şöyle devam etmektedir;

“…Bu insanlar atalarını ve krallarını adlandırmadan ve çobanlar olarak çağırmadan önce Mısır’da beş yüz on bir yıl saltanat sürdüler.”  Bundan sonra der ki;

Şimdi Hiksoslar Maneto’ya göre ne zaman Mısır’ı işgal etmişlerdi?
YENİ KRALLIK
ONSEKİZİNCİ HANEDAN
Ahmose (Nebpehtyre) 1539 - 1514 BC
Amenhotep I (Djeserkare) 1514 - 1493 BC
Amenofis yani 18. Hanedanda, I.Amenhotep döneminde yıl M.Ö.1514. Bu kral 1493’e kadar “21” yıl iktidarda kalmış. Bundan sonar firavun adlarında Türk adına rastlanıyor mu?
Evet, Tutankamon’un ardından gelen firavun Tut’u takiben Amenofis’ten “168” yıl sonra firavun Ay dönemi başlıyor; Ay (Kheperkheperure) 1325 - 1321 BC(M.Ö.)
Hatta ondan daha önce de 13. Hanedan döneminde de Akenethon’dan 127 yıl önce Firavun Ay (1664 –1641) dönemi gene var. Yani, Mısırlılar Türklere oldukça alışık bir kavim havası veriyor.
Hiksoslar Mısır’ı Maneto’nun dediği gibi “13” yılda terk etmiyorlar ve gene kendi yazdığı gibi bu kralların ilk altısının iktidar sürelerini  “253” yıl olduğunu yukarıda hesaplamıştık ve tümünün de “511” yıl olduğunu kendi yazmış;

Bu dudurmda Akeneton’un 21 yıllık iktidarı şaibeli duruma düşmektedir. Diyelim ki son döneminde işgal olayı oldu. O zamandan itibaren düşersek;
M.Ö.1493-511=M.Ö-982 yılına geliriz. Bu da Mısır kronolojisine uymadığı gibi Maneto’nun kronolojisine de uymaz. Çünkü, Amenofis’ten sonra Ramses’i firavun gösterir bu da II.Ramsestir. Ramses te (1279 – 1213) I.Seti (Şit)ten sonra kral olur ve dedesinin adını taşır ve 67 yıl krallık yapar. Amenofis’ten de “214” yıl sonra 19.Hanedan döneminde kral olur.

Bu çobanlar hem “511” yıl hüküm sürecekler, ilk altısı maşallah 40 yıldan aşağı hüküm süren yok. İşgali II.Ramses’ten başlatsak 1279-511= M.Ö.768 tarihine geliriz. Bu defa da Libya işgalleri falan güme gider. Biraz zorlasak Memluklulara çıkaracağız yani(!).
Neyse bu Greklerle Mısırlılar Hileci tanrının çocukları ne tarihleri ne kayıtları ne de tanrıları uyum içinde. Adamlar sadece kayıt tutmuşlar, yenilgilerini saklamışlar, adlarını değiştirmişler amaunutamamışlar ve ne yazdıysalar tarih de öyle olmuş.

Yukarıda da okuduğumuz gibi Hyksos/ Hiksos adı tamamen Maneto’nun uydurmasıydı. O dönemlerde bu kavimler “Türk” adı taşımıyor da olabilirler. Selçukluların yıkılışından sonra Anadolu’da kurulan beyliklerin hiçbirinin adı “Türk” adı taşımıyor, kurucu boyların veya beylerinin adlarını taşıyorlardı. Bu nedenle Mısır’ın işgalci çoban Yörüklerini araştırırken “Türk” adına değil “Türkçe” kelime, ad, belgelere dikkat etmeli ve Türklere has izlere bakılmalıdır.
Mısır’ın Akrep Krallarından sonra gelen I.Hanedan döneminde Türkçe Firavun adlarına rastlıyoruz;
İLK HANEDAN - 3050 - 2890 B.C. 
Menes – AHA (Arapçada “A” sesi karşılığı “Elif” tir. Bu nedenle Menes okunabilir. Manas ve Aha- İşte Manas anlamına da gelir. Manas Destanını hatırlayalım.)
Djer  (Diyer- Diyar olarak okunabileceği gibi “Yer” olarak da okunabilir.)
Wadj
Den - Udimu
Anedjob
Semerkat (Semerkat daha çok güney Türkistan’daki Semerkant şehrini anımsatmaktadır.)
Qa'a (Ka’a- Kâ okunur. Mısır’da evreni yaratan yaratıcı güç’ün adıdır. Türkçe’de Kara Han, Kara Bey, Kara Osman (Osmangazi), Kara Murat (Fatih’in Arnavut casusu), Karaca adlarında “KA-RA”  adlarına rastlamak çok kolaydır.)

Üçüncü Hanedan’da gene Türkçe bir ada rastlıyoruz;
Üçüncü Hanedan-- 2650 - 2575 B.C.
Sanakhte (Nebka) 2650 - 2630
Djoser - Netjerykhet 2630 - 2611
Sekhemkhet (Djoser Teti) 2611 - 2603
Khaba 2603 - 2599
Huni 2599 – 2575 (Huni- çobanların vazgeçilmez eşyasıdır kaplara süt gibi sıvıların doldurulmasına yarar. Türkçedir.)

Yedinci Hanedan döneminde bol miktarda “Kare” ulamalı adlara rastlıyoruz. “Kare” sözü “KARA” sözünün inceltilmişi, yumuşatılmışıdır.
“Kaşları kâre kâre
Açtı bağrıma yâre
Ne ban öldüm kurtuldum
Ne var derdime çare?”

Manisinde olduğu gibi “Kâre kâre” yinelemesi, “Kara” kelimesinin inceltilmiş halidir. Kara, (Kara Han) tanrının da adı olduğu gibi, kararlı, yaptığını bilen anlamına gelirken “kara kalpli”, “karadul (örümcek)” gibi adlarda da “kötü” anlamı içermektedir. Bu nedenle maniyi yazan sevgilisini incitmemek için “siyah” renk anlamına gelen “Kara” kelimesini “kâre” şeklinde yumuşatmıştır. Ama Türk Dil Kurumuna bakarsan “Kare Kare” deyişi “kareli karelere bölünmüş” olarak karşılık bulmaktadır. Oysa “Kare” anlamındaki “Dördül- eşkenar dörtgen” anlamına gelen”Kare” sözünün kaynağı olarak da aynı sözlük Fransızca “ Carre” kelimesini karşılık göstermektedir.

Oysa manide kullanılan “kare kare” yinelemesi tamamen “kara kara” anlamında renk belirtmektedir. Yoksa Türkçede ve başka dillerde “kare kaşlı, üçgen, altıgen kaşlı” deyimi olduğuna rastlamadım.
Bu yüzden Türk Dil Kurumunun adını “Ermeni Dil Kurumu” olarak değiştirmek gerekir ya da bu kurumu Agop Dilaçar ve İsmet paşanın doldurduğu Ermenilerden kurtarmak gerekir. Onlar devleti tasfiye etmeden önce.
Şimdi Hanedan listesindeki “Kâre” lere bir bakalım;
SEVENTH & EIGHTH DYNASTIES (Yedinci Sekizinci Hanedanlar)
Netrikare
Menkare (Men, Man, proto Türkçe’deki “İnsan, adam” anlamındadır. “Teo-man” “Tanrı Adam” anlamındadır. Menkâre”- “Kara adam” demektir Sümerde Adapa soyu olan insanlara “Karabaşlılar” denilmesini hatırlayalım.)

Neferkare II (“Neferkâre” bilşik adder. Nefer Türklerle aynı soydan yani Yafes peygamberin oğullarından Meday’ın soyundan olan İranlıların dili olan Farsça’da “Nefer” asker ve birey- kişi” anlamına gelir. Nefer – kâre- Fiavunun doğal olarak “asker” olması şartına bağlı olarak da “kara asker” anlamında bu ad açıklanabilir. Dil bilimine girersek Arap dili ve eski Mısır dilinde bunun anlamı yaptığım tespitlerle asla uyuşmayacak çözümlemeler verebilir. Dil bilimi derin bir oyundur ve ona kız giren dul çıkar. Bu yüzden burada keselim ve aynı listedeki öteki “kâre’lere” bakalım;

Neferkare III
Djedkare II (Ced kâre- Kara baba- CeddArap tanrılarından birisidir ve Türkçe’ye Arapça’dab “Baba-Âta” anlamında geçmiştir. Örnek, “Ben senin yedi ceddini sayarım…” )
Neferkare IV
Merenhor (Meren-Farsa Maran- Yılan “Hor Farsça “Ateş- aşağılamak, değersizleştirmek “ anlamındadır. Burada “Ateş- Yılanı” anlamındadır. Tanrıların yılan ve kurbağa şekillerinden hareketle bu ad verilmiştir. İran ve Türk kültürü tarih boyunca iç içe geçmiş bir kültürdür.
Menkamin I
Nikare
Neferkare V
Neferkahor
Neferkare VI
Neferkamin II
Ibi I
Neferkaure
Neferkauhor
Neferirkare II
Wadjkare (Vedj bir Arap tanrısıdır. Kara Vedj demektir.)
Sekhemkare
Iti
Imhotep
Isu
Iytenu
THIRTEENTH DYNASTY- (Onüçüncü Hanedan)
Wegaf 1783-1779
Amenemhat-senebef
Sekhemre-khutawi
Amenemhat V
Sehetepibre I
Iufni
Amenemhat VI
Semenkare
Sehetepibre II
Sewadjkare
Nedjemibre
Sobekhotep I
Reniseneb
Hor I  (“Hor Farsça “Ateş- aşağılamak, değersizleştirmek “ anlamındadır.Bu addaki anlamı “ateş” olmalıdır. Horlayan, aağılayan veya aşağı görülen olması söz konusu değildir.)
Amenemhat VII
Sobekhotep II
Khendjer
Imira-mesha
Antef IV
Seth
Sobekhotep III
Neferhotep I 1696 - 1686
Sihathor 1685 - 1685
Sobekhotep IV 1685 - 1678
Sobekhotep V 1678 - 1674
Iaib 1674 - 1664
Ay 1664 – 1641 (AY- Bu ad tamamıyla öz Türkçedir. Gökteki “ay” demektir. Mısır’ın “Ay Tanrısı Kültünde” Takvimlerinin de 30 günlük ay takvimidir. Türklerle aynı külte sahiptirler. Buna ek olarak, Yahudilerin sürgün sonrası yerleştikleri Judae- Yuda şehrini de inşa etmiş olan Hiksosların Yuda yakınlarında “Ay Şehri” halkı konusunu hatırlayalım. Görüldüğü gibi 13. Hanedan Türk hanedanıdır. Firavun adı Türk adı, Yahudilere şehir kurup yerleştiren ve nankörlük gören Hiksos adını verdikleri Yörükler Türklerdir.)
Ini I
Sewadjtu
Ined
Hori
Sobekhotep VI
Dedumes I
Ibi II
Hor II
Senebmiu
Sekhanre I
Merkheperre
Merikare
Firavun adlarında “Ay” adına, “513” yıl süren Çoban Krallar döneminin sonuna doğru olan Yeni Krallık dönemindeki Onsekizinci hanedan döneminde de rastlıyoruz.;
THE NEW KINGDOM- (Ye
Onsekizinci Hanedan  M.Ö.1539-1295
Ahmose (Nebpehtyre) 1539 - 1514 BC
Amenhotep I (Djeserkare) 1514 - 1493 BC
Thutmose I (Akheperkare) 1493 - 1481 BC
Thutmose II (Akheperenre) 1491 - 1479 BC
Hatshepsut (Maatkare) 1473 - 1458 BC
Thutmose III (Menkheperre) 1504 - 1450 BC
Amenhotep II (Akheperure) 1427 - 1392 BC
Thutmose IV (Menkheperure) 1419 - 1386 BC
Amenhotep III (Nebmaatre) 1382 - 1353 BC
Amenhotep IV / 
Akhenaten 1353 - 1334 BC
Smenkhkare (Ankhkheperure) 1336-1334 BC
Tutankhamun (Nebkheperure) 1334 - 1325 - 
King Tut B.C.-M.Ö.
Ay (Kheperkheperure) 1325 - 1321 BC
Horemheb (Djeserkheperure) 1323 - 1295 BC
Firavun Ay

“Ay” adı taşıyan bu çoban kralın adına bir de Mısır adı olan “Keperkeperure- Ra’nın hoşnut olduğu” adı ulanmıştır.
Bir de “Thutmose” adına bakalım. Firavun adları İngilizce dilinde yazılmıştır. Şit peygamberin adı “Seth” şeklinde yazıldığı gibi “Musa” peygamberin adı da “Moses” şeklinde yazılır. Biz çevirilerde bu yüzden bazı gerçekleri gözden kaçırmaktayız. Şimdi Tevrat Eksodus/ Çıkış 2.bölümünden bir ayet koyalım Çıkış 2:21.ayet;;

Exodus- 2:21 Moses agreed to stay with the man, who gave his daughter Zipporah to Moses in marriage.”
Ayette geçen iki tane “Moses”  (Mosis okunur)adı Musa peygamberin adıdır.
Firavun’un adı  iki addan oluşmaktadır-“Thut” Mısır tanrısı Thoth/ Tut’un yani İdris peygamberin adıdır.”Thutmose” adı çoğunlukla  “Thutmoses”  şeklinde yazılır ve eskiden bu adı bize “Tutmosis” olarak okuturlardı. “Tutmosis” adında “Musa” adını kolayca görmekteyiz. Yani “Musa” adı Musa peygamber doğmadan önce Mısır Firavunlarınca kullanılan bir addı.


Bu durumda Yahudilerin (Cüzzamlı ve bulaşıcı hastalıklılardan oluşan topluluk) Mısır’dan sürülürken, bşr kısmının boğulup kurtulsunlar diye Sina Yarımadasının Kızıldeniz kıyısında bataklık bölgeden geçirilmeleri olasıdır. James Churchward Mu’unun Çocukları kitabında Yahudilerin buyerdeki bataklıktan geçtikleri için tapınak rahibi Osarsif’in “Musa” adını aldığını kaydeder.
Osarsif’in bir tapınak rahibi olarak “Moses=Musa” adını alması çok doğaldır. Kendisini ululamıştır.
Mısır tarihini yazan milliyetçi Manetofiravun adlarından kaçTürk adını saklamıştır? Bilemiyoruz. Bir de Maneto’nun Mısır tarihini Grek işgalinde ve Grek dilinde yazdığını düşünürsek, Grek işgalinin yarattığı ruhsal eziklikle kim ne adları ne kayıtları değiştirmiştir bilemeyiz.
Maneto’nun tarihi çelişkilerle doludur. Hem “511” yıl bu çoban kavimler firavun tayin edecekler hem de işgaliden “13” yıl sonra Amenofis oğlu Ramsesle gelip onları hastalıklı Yahudilerle birlikte “barış yoluyla” sürecekler ve Mısırlı Ramses saltanatı devralacak?

Bu nasıl tarihtir?
Benim aklım almadı alan varsa beri gelsin!

Yerleşik kavimler tarihi ne kadar değiştirirlerse değiştirsinler, 5050 yıl geriden bu kadar izi görmek mümkünse, kazmayı dibine vurunca nelere rastlanır hesap ediniz! Benim gibi bir emekli polis memuru bulabiliyorsa tarihçiler bu güne kadar ne yaptı diye de sormadan edemiyorum.
Tabi ki yeryüzünde Siyonist Mason Sabi/ Yezid küresel sermaye iktidarı olunca tarih ancak bu kadar yazılır(!).

Türkler Mısır’a Bozulmuş Dini Onarmaya Geldiler;

En eski yaratılış miti olarak Kabul edilen Sümerlerin “Enuma Eliş Destanında” Tiyamat (dünya) ile savaşan Marduk, ona katılan öteki tanrıları yani (Yedi gök cismini) gezegenleri ( 1-Merkür, 2-Venüs, 3-Dünya, 4-Ay, 5-Mars, 6-Jüpiter, 7-Saturn) heykele dönüştürmüştür. Bu kurala gore Sabiler halen bu yedi gök cisminin tanrıların heykelleri olduğunu kabul ettiklerinden mezheplerine göre her gezegen için üç ile yedi vakit namaz kılarlar. Ay da bu gök tanrılarından birisiydi ve Marduk onun kanından insanı yaratmış Ay’ı da dünyanın uydusu yapmıştı. Bu durumda ister Mısır ister Babil ister Sümer olsun Ay da bir tanrı adı olduğundan firavun ve olağan insan adı olarak da karşımıza çıkmaktadır.

Eski Mu kıtasının dini olan Ra- Mu (Mu Güneş) dini Mısır ve Sümer dinlerinin aslıydı. Bu dinde “kölecilik” tapınaklara doluşarak ibadet, insan ve hayvan kurbanı yoktu ve sadece tanrıya yardım için yakarılırdı. Yeryüzünde yaşayan gök halkları (Cinler/ Fatihler /Şeytanlar) tufan sonrası kendi göklerine döndükten sonra bizleri denetlemekle görevli cinlerden tanrı edinip büyücülük öğrenip yeryzünde güç sahibi olanlar bu dini değiştirdiler ve Ra- Mu dini bu kavimlerce (Sümer, Hint, Çin, İran, Mısır) değiştirildi. İşte Türkler bu bozulmaları yaratan kavimleri cezalandırmak için onlara savaşlar ilan ediyorlardı.
Yahudiler ile Grekler ise halkları tarafından yoldan çıktıkları (cinlere şeytanlara ibadet ettikleri) için eski zamanlarda kovulmuş kavimlerdir. Köken olarak eski kavimlere aittirler. Bu yüzden bütün kültürleri başkalarına aittir. Ama kayıtları onlar tutmuşlar ve zamanla tarih onların yazdığı gibi Kabul edilir hale gelmiştir. Bu şeytana  ibadetin bir kazancı gibi görünmektedir.

Cinlere ve şeytanlara tapan büyücülerin hâkim olduğu bu kavimlerin kitaplarında Türklerin kıyamette “şeytanın ordusu-Yecüc- Mecüc Ordusu” olmakla suçlanmaları bu büyücülerin “şeytana tapınmalarının üstünü örtme” kurnazlıklarından kaynaklanmaktadır.
Mısır’ı işgal eden Hiksosların (Yörüklerin) gelişleriyle firavun olan Akeneton /Amenofis ilk olarak bütün tanrı heykellerini kırmış bütün putperest tapınaklarını yıktırmış ve Aten adını verdiği Güneş Tanrı dinini kurmuş Amarna’ya tek bir Aten tapınağı yaptırmıştı. Tam bir Kültür İhtilali.

Tapınaklar tanrıların ikametleri için yapıldığından tanrı da “tek” olduğundan ona “tek” tapınak yeterliydi. Buna günümüzden örnek verirsek Hindistan’da yarım milyara yakın Hindu yaşamasına rağmen tek bir tapınak olmasını gösterebilirim. Aslında Kur’an da “Tapınaklar Allah içindir. Oralarda onun adını boş yere ağzınıza almayın” ayeti ile bunu doğrulamaktadır.
Yahudi, Hıristiyan ve Müslümanların her yere tapınak yaparak içlerine girerek ibadet etmeleri putperestlik döneminin kalıntıları olan geleneklerin “kitle uyutma merkezleri, halkı yönlendirme kurumları” olarak kullanılmalarındandır.

İslâm öncesi Arapların Kâbe ve öteki putperest tapınaklarına, doğuracak kadınların, iyileşmeyen hastaların “tanrı iyileştirsin diye” bırakıldıklarını İbn’i Hişam El Kalbi Kitab-ul Asnam’ında yani “Putlar Kitabında” yazmaktadır.
Mısır’a Yörüklerin gelişi ile “tek tanrıcılık” faaliyetinin başlaması Türklerin her zaman “Tek Tanrıcı” ve yeryzünde gerçek dinin koruyucuları olduklarının açık delilidir.

Babil ve Asur tarihçisi Theophilus G.Pinches LL.D (London College University- Londra Kolej Üniversitiesinden) Babil ve Asur Dinleri ( The Religion Of The Babilonian and Assurian) adlı kitabında Sümerleri yıkan Akadların Moğol veya Türk kökenli olduklarını yazmaktadır. Aynı yazar Asur tanrısı Aşşur’un karısının da adının “Auşar” yani “Avşar- Sulak Yer” olduğunu yazmaktadır. Tevrat Hezekyel bölümünde Türklerden “Su kenarında yaşayanlar” olarak bahsedilmesi ile “Avşar- Sulak yer” anlamı örtüşmektedir. Yani Türkler her zaman dünyanın her yerinde vardılar ancak savaşlar ve entrikalar ile bilgelerini yitirdiklerinden ya da aralarında yaşadıkları kavimlere “fazla uyum sağladıklarından” önceleri Cin, Hindu, Brahman, Mitra/ Mihr, Zerdüşt, Sabi, Yahudi, Hıristiyan ve Müslüman inanışlarına girmeleriyle erimeye başlamışlardır ve bu gün eridiklerinden aralarında bağ kalmamıştır.
Ben yaptığım tespitlere göre kanaatimi yazdım takdir okuyucunundur!
Yazıyı Türkçeye çeviren ve yorumlayan,




25 Aralık 2011 Pazar

YAHUDİLER ÜSTÜN IRK MI CÜZAMLILAR ORDUSUNUN SOYU MU


YAHUDİLER ÜSTÜN IRK MI YOKSA CÜZAMLILAR ORDUSUNUN SOYU MU?


Asırlardır Yahudiler tartışılıp durmaktadır. Kimine ve kendi kitaplarına göre hatta onlardan türeyen kitaplara göre tanrının seçtiği "üstün ırk ve seçilmiş kavimdirler." Böyle olduğunu büyük ölçüde kabul ettirdiler. 


Kimine göre de yersiz yurtsuz başıboş ve kovulmuş kavimdiler. Bu yazı onların hakkında en çarpıcı gerçekleri M.Ö.3.yy. da açıklayan Maneto'nun kitabından kısacık bir anlatıdan oluşmaktadır. Bu kitap yazıldıktan sonra kaybolmuş ancak izleri kitaptan dört yüzyıl sonra Apion adlı bir İskenreriye'li Grek tarafındant tekrar gündeme getirilince Yahudiler çok sert cevap vermişler.
Türklere de asırlardır "Şeytanın askerleri" anlamında "Yecüc- Mecüc- Gog- Magog" diye adlar takanlar da bu Yahudilerdir.
İki gün önce de bir Macar Yahudi'si olan Fransa Cumhurbaşkanı Nikolas Sarkozy "vatanlarını savunan dedelerimizi SOYKIRIMCI" ilân etti.


Elimiz boş mu duralım?
Onların inançlarının, kökenlerinin neye dayandığını yazmayalım mı?
Bakalım bu "üstün ırk" kendi kitaplarında başkalarınca nasıl yorumlandığını yazmış mı?
Macar Yahudi'si Sarkozy

Şimdi Tevrat’ın şu ayetlerine bakalım;

Yar.43: 32 “Yusuf'a ayrı, kardeşlerine ayrı, Yusuf'la yemek yiyen Mısırlılar'a ayrı hizmet edildi. Çünkü Mısırlılar İbraniler'le birlikte yemek yemez, bunu iğrenç sayarlardı.”

Yar.46: 33 “Firavun sizi çağırıp da, 'Ne iş yaparsınız?' diye sorarsa,”
Yar.46: 34 '”Atalarımız gibi biz de çocukluktan beri hayvancılık yapıyoruz' dersiniz. Öyle deyin ki, sizi Goşen bölgesine yerleştirsin. Çünkü Mısırlılar çobanlardan iğrenir."
Musa'nın Sudan gelen sepet çocuğu efsanesi
Asur'un Sargon'una aittir.

Bu ayetlerin ışığında soralım da birisi bize açıklasın;

-Allah aşkına bu Yahudilerin neresi “Sam soyu” yani “Semitik”?

İnanın bunlar kuraklıktan göçmüş, başkalarına karışmamış, sanatıyla ekmeğini kazanan çingene bile değiller.

Şimdi işin aslını öğrenelim;

Osarseph (Osarsef) veya Osarsiph (Osarsif) Mısır’ın peygamber Musa’ya karşılık gelen efsanevi bir şahıstır. Hikayesi Ptolomeo döneminde yaşamış olan Mısır’lı tarihçi Maneto’nun yazdığı Aegyptiaca (Eciptiyaka-Mısır’ın Tarihi) adlı eserde  yer almıştır. Ancak eser kaybolduysa da Yahudi tarihçi Josephus ondan yoğun alıntılar yapmıştır. (Kimin neden çaldığı belli olmuş.)

Hikâye, Osarfis’in dinden dönmüş bir rahip olduğu ve cüzzamlılardan kurduğu ordusu ile firavun Amenophis’e (Amenofis) karşı savaşmış ve firavuna karşı Hyksoslarla da işbirliği yaparak firavunun Mısır dışına çıkarlmasını sağlamış ve ardından Mısır’ın tanrılarına firavunun dönmesine kadar büyük saygısızlıklar yapmıştır. Firavun Mısır’a döndüğünde Osarfis Mısır’dan sürülmüş, ömrünün sonuna doğru da “Musa” adını almıştır.

Çok tartışılmasına ve ret edilmesine rağmen tarihi gerçekler insanların önünde durmaktadır. M.Ö. birinci ve ikinci yüzyıllarda, Tevrat’ın “Mısır’dan Çıkış” bölümünün “tersine çevrilmişi” olarak suçlanıp “Yahudi karşıtlığı” ile ilişkilendirilmiştir. Fakat Mısır bilimcisi Jan Assmann, efsanenin arkasında hiçbir kimse veya olayın kast edilmediğini ve zamanın travmalar yaratan olayları ile Akheneton (Amenophis IV)’un kayda değer icraatlarını dile getirdiğini belirtmiştir. Akenethon bilindiği gibi “Tek Tanrılı Dini” Mısır’da kuran ve “put ticaretini” ortadan kaldırarak devlet bütçesine zarar verdiği için rahiplerce öldürülen ilk firavundur.
Tek Tanrıcılığı başlatan
ilk firavun Akeneton

Yukarıdaki açıklamalar ışığında Maneto’nun Osarsif/Musa’nı okumadan önce sırasıyla yazarı Maneto ve onu yüzyıllar sonra gündeme getirerek başını Yahudilerle derde sokan Grek Apion’u tanıyalım;

Manetho (Manethon- Maneton); M.Ö.III.yy.da Ptolomeo döneminde (Grek dönemi) yaşamış Mısırlı rahip ve tarihçidir. Aegyptiaca (Mısır’ın Tarihi) adlı kitabı yazmıştır. Firavunların saltanat dönemlerinin kronolojik tarihleri ve Mısır’ın geçmişi hakkında deliller bulmak için Mısır bilimcilerinin çok sık başvurduğu bir kitaptır. Adının anlamı günümüzde kaybolmuşsa da “Thoth’un Sevdiği”,”Thoth’un Gerçeği”,”Neith’in Sevdiği”,”Neith’in aşkı” anlamlarına geldiği hakkında spekülasyonlar yapılmaktadır. Daha az kabul edilen anlamları arasında “Seyis, At çobanı”, “Ma’ani Djehuti-( MâniYehuti)” “Thoth/ Yahudiyi* Gördüm anlamları da vardır. Eski Grek kaynaklarından olan Kartaca ve Flavyus Josephus’un eserlerinde Manethônn Plato’da ve öteki Greklerde Manethôs, Manethô, Manethôs, Manethôn ve Manethoth olarak geçmektedir. Latincede Manethon, Manethos, Manethonus ve Manetos olarak geçmektedir.

*Djehuti, Tehuti, Jehuti tanrı Thoth’un adlarındandır ve bu adlar “Yahudi” demektir.

Maneto, Mısır’ın Grek Firavunları Ptolemi I.Soter (M.Ö.323-283) ve Ptolemi II.Filedelfiyus (285-246) saltanatları döneminde yaşamış olduğu M.Ö.241/40 tarihli Hibeh Papiri’de yazmaktadır. Ayrıca Aegyptiaca’nın da yazarı olduğu ve III.Ptolemi Euergetes (M.Ö.246-222) döneminde de yaşadığı belirtilmiştir. Kendisi Mısırlı olmasına rağmen, sadece Grek dilinde eserler vermiştir. “Heredot’a Karşı, Kutsal Kitap, Din ve Antik Kültür Üzerine, Bayramlar Üzerine, Kifi’nin Hazırlanması Üzerine ve Fiziğin Lezzeti” adlı eserleri vardır. Astroloji üzerine “Sothis’in Kitabı” adlı eser ona atfedilmiştir. “Aegyptiaca- Mısır’ın Tarihi” adlı eserinde Grek hanedan dönemini ve devletin gücünü anlatmıştır.

Kendisi Heliopolis’te güneş tapınağında bir rahip olup Ra dinine inanırdı. Syncellus’a göre tapınağın başrahibiydi. Osiris- Apis boğa kültüne dayanan Sarapis kültünde otoriteydi. Bu kült, Greklerin Mısır’a yerleşmelerinden sonra doğmuş Mısır/Grek inançları harmanı bir dindi.

Apion (M.Ö.20-MS-45-48); -M.S.I.yy.da Siva Oasis’de yüzyılın ilk yarısında doğmuş, Homer üstüne yorumlar yapan sufi, Mısır/Grek dil bilimcisidir. İskenderiye’de yetişti ve Caludius zamanında Roma’da bilinmeyen bir yere yerleşti. Çok sayıda yazdığı eserlerden hiç biri günümüze kalmadı. En çok bilinenleri “Androclus and the Lion –Androklus (Kaçak kölenin adı)ve Aslan” Aulus Gellius’ta korundu, diğeri de “Aegypiacorum (Mısır’ın Harikaları) dır. 
Apion’un Yahudi kültürüne yaptığı eleştiriler Josephusún “Against to Apion- Karşı Apion” yazısıyla cevaplandırıldı. Josefusun cevabında “Yahudiler inançları için ölmeye hazırdırlar” ifadesini “ölüm tehdidi” olarak algılamış olsa gerek ki Roma’ya adresi meçhul bir yere göçerek kendini emniyete almaya çalışmıştır. Eserlerinin “Anti-semitik” olması yüzünden Maneto’nun “Aegyptiaca’sının kaderini paylaşarak hiç birisinin bulunamaması da bu savı desteklemektedir.

Ayrıca, dünya imparatorluğunu henüz Roma’ya kaptırmış olan Greklerin kendi kültürlerini korumak için Yahudilere karşı verdikleri kültürel mücadelede Apion mükemmel bir kişilik olmasına rağmen ne yazık ki, Roma- Bizans’ın, İran Mitra/ Mehr ve Zerdüşt dinî kültür emperyalizminden kendisini kurtarıp kendilerine uygun yeni bir din kültürü yaratmak isteyen ve bunu Yahudi uydurmalarından temin eden Grek rahiplerinin Yahudi ürünü olan İsevilik/ Hıristiyanlığı devlet dini yapmaları yüzünden bu güne kadar batı dünyası bir Apion çıkarmış değildir. Hele Grekler, atalarının başlarını taşlara vurduracak derecede Hıristiyanlığa bağlanarak tam bir Yahudi mevalisi/ kölesi olmuşlardır. Aynen öteki kavimler gibi.

MISIR’IN MUSA’SI / OSARSİF’İN HİKÂYESİ;
"On Emir taş tabletini tutan
Mısır'ın Musa'sı /Osarfis mi
Yoksa Peygamber Musa mı?
Josephus’un “Against to Apion” adlı çalışması Maneto’nun Agyptiaca’sından çok sayıda alıntıya yer vermektedir. İlk olarak Hyksosların  (bu ad Maneto’ca verilmiştir) kovulmaları ve Judae/ Yuda’da yerleşmeleri ardından Jerusalem (Kudüs) şehrini kurmaları anlatılmaktadır. Maneto kendisi bu konuda herhangi bir tespit yapmazken, Josefus, Maneto’nun Hiksoslarının kovulmalarını Yahudilerin Mısır’dan Çıkışları olarak altını çizerek belirtmiştir.
İkinci olarak Osarfis’in hikâyesi ondan iki yüz yıl sonra anlatılmıştır. Josefus’a göre, Maneto, Osarfis’i Heliopolis’teki Osiris mabedindeki korkunç bir yüksek rahip olarak tanımlamıştır.

Firavun Amenofis tapınaktaki tanrıları görmek ister ama ilk önce Mısır’ı cüzzamlılardan ve kirli insanlardan Mısır’ın temizlemesi gerekir o da onlardan 80.000’ini doğu deltasındaki Hiksosların eski başkenti olan Avaris’e onları hapseder ve taş ocaklarında çalıştırır. Bundan sonra Osarsif onların önderi olur ve tanrılara ibadet etmeyi bırakmalarını kutsal sayılan hayvanları yemelerini emreder. Osarsif’e inananlar bunun ardından Hyksos’ları ülkeye davet ederler onların da yardımıyla firavun Amenifisi oğlu Ramses ile birlikte Nubiya’ya sürgüne sevk ederler. Firavun ve oğlunun sürgünde oldukları 13 yıl boyunca şehirleri, tapınakları, tanrıların heykellerini, büstlerini tahrip ederler ve tapınakları da mutfağa çevirirler, kutsal hayvanları ateş üstünde kızartırlar. Sonunda firavun ve oğlu Ramses dönerler, Hyksoslar ile cüzzamlıları kovarlar, eski dini de yeniden onarırlar. Hikayenin sonuna doğru, Maneto, Osarfis’İn Musa adını aldığını bildirir.

APİON’A KARŞI veya KARŞI APİON
Yahudi Kabalası
“Karşı Apion “ latince “Contra Apionem veya İn Apionem” Josephus Flavius’un klasik felsefenin ve Yahudilik  (Judaism) dininin, Greklerin çok daha eski geçmiş geleneklerindeki algılanmasına karşı vurgulama yapmak ve savunmak için yazdığı ihtilaflı bir yazıdır.

“METİN”
Karşı ApionYahudi metinlerinin olduğu kitabın olduğu gibi görülmesini tanımlar;
“Greklerde de olduğu gibi birini yalanlayan ve onunla anlaşmazlığa düşen sayısız çoklukta kitaplara sahip değiliz ama eski zamanlara ait kayıtlar içeren sadece “22” kitabımız vardır. Bunların beşi Musa’ya ait olup, insanlığın kökenleri, gelenekleri, onun yasaları hakkında ölümüne kadar yazdığı ve ilahi olduğuna inanılan kitaplardır. Küçücük üç bin yıllık bir dönemin araya girmesi hariç Musa’nın ölümünden sonra Zerkses’ten saltanatı devralan Pers kralı Artakzerkses’in saltanatları boyunca gelen peygamberler on üç kitap yazdılar. Kitapların kalan dördü insan yaşamının idare edilmesi ve tanrıya ilahileri içermektedir.
Tarihimizin Artakzerkses’ten beri çok özel olarak yazıldığı doğrudur ama o cetlerimizce biçimlendirilmiş bir otorite gibi kabul edilmemelidir çünkü o zamandan beri peygamberlerin mutlak tahta geçmeleri olmamıştır ve geçtiğimiz çaplarda olduğu gibi milletimizin bu kitaplara ne kadar bağlılık ve güvenleri ve sıkı bağlılıkları yapabileceklerimizin kanıtıdır. Hiç kimse onlara ne bir şey eklemeye ne de çıkarmaya cesaret edememiştir ve bütün Yahudiler o ilahi ilkeleri içeren kitaba bağlılıklarını sürdürmeye ve uğrunda hemen gönüllü ölmeyi doğal görmektedirler.
Yahudiler ve Hyksoslara dayanan Maneto’nun görünür kafa karışıklıkları olmasına rağmen yaşlı Maneto’nun olduğu kadar Apion’a (Josephus onların Grek olmadığını ifade eder) bazı Semitizm karşıtı iddialar Josephus tarafından atfedilmiştir.
Maneto’nun işaret ettiklerine tamamen alışık olan Josaephus’un farzettiği gibi, Maneto bütün Semitik insanları tamamen susturacak kolay bir suçlama yazmıştır. Hyksosların bilindiği gibi kuzey Asya kökenli Semitik kavim olmaları olasıdır. Onların tam kökenleri ve milli kimlikleri bilinmemektedir.

Josephus’un Apion’un üzerine “Kan Davası Yazısı” (Karşı Apion 2:8)

Apion’un öteki insanların da peygamberi olması sebebiyle der ki; “Antiokus/ Nemrut bir gün tapınağımızda yatağın üzerinde uzanmış, üzerinde denizin balıklarından kuru toprakların kümes hayvanlarına kadar çeşitli leziz yitecekler bulunan önünde küçük bir masa bulunan bir adam bulmuş ve adam hemen dizleri üzerine çökerek salıverilmesi için yalvarmaya başlamış. Kral ona oturmasını, kim olduğunu orada neden oturduğunu, böyle yürek parçalayıcı iç geçirmeleri, gözlerinde yaşları ile içinde bulunduğu durum hakkında rahatsızlık yaratan şikayetler yapmasıyla masadaki çeşitli yiyeceklerin ne anlama geldiğini sormuş.

Ve, adam kendisinin Grek/ Yunan olduğunu, bu eyalete geçimini sağlamak için geldiğini ve birden yabancılar tarafından tutlarak tapınağa getirilip içeri kapatıldığını ve kimseye gösterilmediğini ve önceden yapılmış sinsi planla, görünüşte büyük bir ikram gibi görünen leziz bol yiyecekler verilerek şişmanlatıldığını, bir ara yanına gelen hizmetçilerden ona söylenmemiş bir Yahudi yasasına göre bütün yıl boyunca onu şişmanlatıp  bir ormana salacaklarını ve öldürerek ayinlerinde kurban edeceklerini, barsaklarının tadına bakacaklarını ve her yıl bir Grek yabancıyı böyle yakalama adetlerinin  ve Greklere düşmanlıklarının olduğunu ve sonunda vücudunun kalan parçalarının da bir çukura atılacağını öğrendiğini anlatmıştır.”

Böyle bir hikâye zalimlik ve terbiyesizlikten başka hiçbir şeydir. Greklere karşı sinsi işbirliğine gizlice yemin etmek ve onlara tuzak kurup kanlarını akıtmak nasıl olabilir? Ya da Apion’un yaptığı gibi bütün Yahudiler nasıl olur da bir araya gelerek bir insanı kurban ederler kanını akıtırlar ve barsaklarının tadına bakarlar ve o adam binlercesine nasıl yetebilir? Ya da nasıl olur da kral bu adamın her kim veya her ne adı taşıdığına dikkat etmeden büyük bir törenle onu gerisin geriye ülkesine göndermez?

Bu vesile ile kendini dindar ve Greklerin büyük dostu olarak sayan ve bu sayede kendisini nefret edilen Yahudi doğumlulara karşı bütün insanlığın büyük yardımlarını sağlayan biri olarak görmek istemekteyiz. Ama şimdi bunu bırakalım ve “kendilerini onlara karşı yapan şeylere başvurmak” için, aptalları kandırmanın çok özel yolu olan “ kelimelerin çıplak anlamlarını” kullanmayalım.

Yahudilerin Apion’a karşı duyguları ne olursa olsun ama bu ihtilaf bazı gerçekleri ortaya sermiştir;
Resimde de görüldüğü gibi geçimleri doğal olarak
tarım ve hayvancılık olan Mısır'lıların
çobanları aşağılaması olanaksızdır.

1-Yahudiler, bu hikâyeyi üstlerine alınarak doğrudan kendilerinin “üstün ırk-tanrının seçtiği kavim” değil de “cüzzamlılar ordusunun soyu” olduklarının anlaşılmasından endişeye düşmüşlerdir.

2-Kitabı çalarak başkalarının okuyup öğrenmelerini engellemişlerdir. Bu sayede yalanlarına inanılacak “rakipsiz kültür ortamı” yaratmışlardır.

3-Yok ettikleri kutsal hayvanların kutsallıkları, Mısır gibi ekvator ikliminde her türlü zararlı canlının kolay ürediğinden bu hayvanlar onları yiyerek halkı zararlı hayvan istilalarından koruyorlardı. Mısır tanrılarının çoğunun Kartal, İbiş kuşu (Kelaynak kuşu/ Kara Leylek), doğan şahin, kedi, aslan gibi yılan, çiyan, akrep gibi zararlıları tüketen hayvanlar olmalarından gelmektedir.

4- Yahudilerin neden diğer halklara kolayca karışamadıkları ve çölde “kırk yıl dolaşma” cezasına çarptırıldıkları da böylece ortaya çıkmıştır. Cüzzamlıların sağlıklı nesilleri seçilerek çölde “yeni bir kavim” yaratılmıştır. Hastalıklı olanların ölerek tükenmeleri beklenmiştir.
3000 yıl önce Mısır'da tarım

5-Yahudilerin “üstün ırk” saçmalıkları da asırlardır yaşadıkları bölgede “cüzzamlılar” diye iğrenilmelerinin bir “ruhsal bozukluk” olarak bilinçaltlarına yansımasının sonucu olduğu tartışma götürmez bir gerçek olarak bu efsaneyle ortaya çıkmıştır.

6-Tevrat’ın şu ayetini bir okuyalım; Yar.43: 32 “Yusuf'a ayrı, kardeşlerine ayrı, Yusuf'la yemek yiyen Mısırlılar'a ayrı hizmet edildi. Çünkü Mısırlılar İbraniler'le birlikte yemek yemez, bunu iğrenç sayarlardı.”

Ayette görüldüğü gibi, Yusuf bir başbakan/  Baş vezir (Köle başbakan) olmasına rağmen Mısırlılar ne Yusuf’la ne de Yusuf’un kardeşleriyle yemek yememişlerdir ve bunu “iğrenç” saymışlardır. Nedeni de “cüzzamlı soyundan” gelmelerinden başka ne olabilir ki? Oysa bu ayetin devamında “Mısırlıların çobanlardan iğrendikleri” belirtilerek Mısırlılar resmen karalanmış, insanların gözünde düşürülmüştür. Oysa Osarfis’in yazarı Maneto’nun adının anlamlarından birisinin de “At Çobanı-Seyis” olduğu gerçeğidir. 

Tanrıların ve kralların bile “insanların çobanı” olduğunu yazan dinlere inanan, tarım, hayvancılık ve çobanlıkla geçinen Mısır’da nasıl olur da “çobanlık” iğrenç meslek olur?


Günümüzden 350 yıl önce Evliya Çelebi zamanında da Yahudilerin "Cüzzamlı olmaları" iddialarının konuşulduğuna ve "Musa'nın inkârının İslâmı inkâr" olarak görüldüğünden ret edildiğine tanık oluyoruz;



Yahudilerin (Musa) Cüzzam Sorunları;
Hazreti Musa beyaz elini ve tecelli görmüş nurlu vücudunu halktan saklardı. Bu yüzden halk;
-“Musa’nın vücudunda CÜZZAM” var derlerdi.
Bir gün Musa elbiselerini bir taş üstüne koyarak Nil’e girdi. Çıkıp elbiselerini almak istediği vakit taş yürüdü. Musa arkasından koştu. Böylece şehre çıplak olarak girince halk onun vücudunda bir hastalık olmadığını gördüler. Hz. Musa asasıyla “12” kere vurdu. Taş dile gelip;
-“Ya Musa, ben Allah’ın emriyle şehre girdim ve halkın seni çıplak görmesini teminettim! Dedi. Hz. Musa da;
-Ya taş bilmedim sana vurdum, hele dervişe dervişan! Deyip özür diledi….” (Seyahatname C-3,S-206)

Elbette açıklaması işte bu “Osarfis” efsanesi olunca her şey yerli yerine oturmaktadır. 

Su arayan Yahudilere ille de
"kayadan su çıkarmaya" çalışan Musa.
Musa’nın ve tanrısının neden Mısır’ı “düşman” olarak gördükleri de bu sayede ortaya çıkmıştır. Yahudilerin her şeylerinin komşu kavimlerden çalınma ya da işgalleri altında yaşadıkları dönemde kendilerine yapılan dayatmalardan ibaret olduğu ortaya çıkmıştır. İsrail asla bağımsız olmamıştır ve Tevrat bağımsız ortamda yazılmadığı gibi, başka kavimlerin efsanelerinin Yahudilere göre uyarlanması olarak karşımızda durmaktadır.

7- Yahudilerin ne İsmail ne Lut ne Kenizeliler ne Amorlular ne Hititlilerle ne de Semitik Araplarla ve Greklerle asla akrabalıkları yoktur.

8-Bütün yaptıkları kendilerinin açıklarını keşfeden aydınları tehdit etmek, öldürmek veya bir şekilde aşağılamaya dayalı sinsi komplolarla varlıklarını sürdürmek olduğu Aion’a yazdıkları tehditkâr yazıdan da açıkça anlaşılmaktadır.

9-Ülkemizde, salak Osmanlı padişahlarınca devletin teslim edildiği bu adamların seçkinleri gizli açık dışardaki Mason yapılanmalarına ülkeyi peşkeş çekmiş, insanımızın cahil bırakılmasından emperyalizmin köleliğini kabul etmesine kadar her pisliğin içinde olmuşlar, Kürtleri ve Tatarları Yahudi olduklarına inandırarak komşularına düşman etmişlerdir. Yüzyıllardır akıtılmış sayısız masum kanın sorumluları bu işleri örgütleyenlerdir.

10-Televizyon, sinema, yazılı medyada sürekli olarak “soyluluk” kavramını utanmadan öne çıkararak halk arasında olmayan “sınıf farkı” yaratarak insanları bölmüşlerdir.

11-Josephus’un yazısı, Yahudilerin İran himayesindeyken İran etkisinde Tevrat’ı yazdıklarını da itiraf etmesi, “Değişmiş Tevrat” iddialarını da doğrulamaktadır.

12- “Soy davası güdenin soyuyla sorunu vardır” tespitim de böylece bir kez daha kanıtlanmış oldu.

Aslan bedenli, insan başlı Akeneton Güneş diski ile
13-Akeneton ((ack-en-AH-ten) Mısır firavunları içinde sadece tanrı “Aten’e”  Güneş diskine” tapınmayı şart koşarak “tek tanrıcılığı” başlatan ve bu yüzden öldürülen tek Mısır Firavunudur. M.Ö.1350’de iktidara geldiğinde bütün tapınakları kapatıp, rahipleri işsiz bıraktığı, tanrıyla sadece kendisinin iletişim kurabileceğini, tanrıdan dileği olanların kendisine bakmasının yeterli olacağı ilkelerini getirerek M.Ö.1346’da Amarna’da Aten tapınağını yaptırmış ve kendisini “tek rahip” tayin etmiştir. Firavunların ve eşlerinin öldükten sonra “tanrı” olacakları inancına sahip Mısır toplumu için geliştirdiği “kendisi ve eşi Nefertiti’ye” tapınılmasından ibaret inanç sistemi günümüze göre kusurlu da olsa hiç te yadırganacak bir “tek tanrıcı” din değildir. Bu durumda işsiz kalan sihirbaz kekeme rahip (Tevrat’ta Musa kekemedir) Osarfis’in Akeneton’a düşmanlığı hiç de anlamsız değildir. Bu durum da Yahudilerin önceden neden “putlara” taptıklarını açıklamaktadır. Yani Musa tam bir “sihirbaz ve putperestpiramit rahibiydi. Tevrat’ın günümüzdeki haline İran dönemindeki Zerdüştlük etkisiyle gelmiş olması gerekir. Günümüz Hıristiyanları, tanrıları olan İsa/ Hristos/ Christ’in başının arkasına koydukları bir güneş halesiyle halen Akeneton’un Aten güneş diskine tapmaktadırlar. Yahudilerin yaptıklarının gerisine artık siz karar veriniz.

Yazıyı Türkçeye çeviren ve yorumlayan;

Alaeddin Yavuz

Keykubat/adilyargıç


İşte İsraillilerin Gerçek Renkleri. Mısır'da Köle İsrailliler. Asla bağımsız olmadılar. Asla bağımsız Tevrat yazmadılar. Her şeyleri yalan. Başka milletlerden çaldılar, insanları kandırdılar.Seyredin İngilizcedir.