Beni takiben sayısız kopyalarım çıktı ve beni takip ediyorlar, taklit ediyorlar.
O zamanlarda “bütün etnik ve dini farklılıkların, bastığı toprağa, özgürlüklerine sahip, sömürgeci NATO çetelerine karşı çık” ilkesi yoktu. Devlet hem iktidarın hem muhalefetin zihninde paylaşılmıştı bile.
Benim başlattığım bu kampanya ile hareket büyüdü, gelişti ve kimliğini gizlemeyen Ermeni, Rum, Musevi, Yezidi, Dürzi, Çerkez, Arnavut, Hristiyan, Yahudi, farklı İslami cemaatlerden ciddi bir muhalefet gelişti.
Bu muhalefet son referandumda AKP ve reisini YSK kararlarıyla devlete el koymaya zorladı ve “Atı alan Üsküdar’ı geçti” sloganıyla devletin gaspı ilan edildi.
Şimdi işbirlikçi, TESEV’ci CHP’nin, F.GÜLEN’vi MHP’nin başına getirilmek istenilen muhalifler hakkında benim başlattığım şekilde şu Ermeni, bu Bedirhan Yahudi Kürdi, o Hristiyan Amerikan okulu mezunu, falancanın dedesi Erzurum, ötekin dedesi Sıvas kongresini basmaya çalışmış işbirlikçi hainmiş, bilmem falanca zat Amerikan elçiliğinin avukatıymış üstüne çirkin şatanist ayin kurbanı bir kızımızın ödürülmesi ile suçlanan Cem Garipoğlu’na avukatlık yapmış, birlikte çalıştığına da hürmet ettiğimiz Ali Tezel adlı arkadaşımız saldırıyormuş..... böyle gidiyor.
Ama bunları yazanların hepsinin geçmişte de bu gün de AKP’ye hizmet ettiklerini biliyoruz.
Binali Yıldırım’ın, Ahmet Davutoğlu’nun tasfiyes ile başbakanlığa atandığı gün yaptığı açıklamada benim yıllardır başlatıığım slogan benimsenmişti.
Binali Yıldırım; “Devletin rejimi 1923’de tespit edilmiştir. Rejim sorunu yoktur, başkanlık sorunu vardır. Her din ve etnik gruptan insanımız LİYAKATına göre değerlendirilerek devlette görev alabilecektir. Bastığı toprağa sahip çıkan herkese devlette görev verilecektir...” gib i sözler söylemişti. Bunları dinlediğimde duygulanmadım desem yalan olmaz.
Binali bey bu olaydan önce de bloglarımdan birinin de takipçisiydi de. Bu konuşmanın ardından AKP’li Konsensus Araştırma şirketinden bir telefon gelmesi ve Binali bey’in açılımı hakkında fikrim sorulduğunda ise kızdım, “bunların hiç birine inanmıyorum, bunlar devleti yıkacak hepsinin idam edilmesini istiyorum” deyince kızcağız şok olmuştu. Bir ay kadar bu sürdü ve zamansız vakitlerde de aradığından oldukça da sert uyarılar almıştı.,
Bunları yapmamın nedeni ise, R.T.E’yi kimin oralara getirdiğine bizzat şahit olmam, bu siyasal değişiklikleri de onların izinleriyle yaptıklarını, henüz devletin yıkılması sürecinin tamamlanmadan ortaya çıkan siyasi ve ekonomik tıkanıklığın önünü açmak için verilen izinler olduğunu bilmemden kaynaklıydı. ABD başkanı Obama da bunu giderayak “Türkiye’nin çıkarları Avrasya blogundadır bu yüzden onlara izin verdik” demesi de şüphelerimin ve tespitlerimin doğruluğunu kanıtlamıştı.
2002’den itibaren 14 yıl 7/24 Türk milletine, Atatürk’e ve cumhuriyete her türlü küfürü, hakareti, aşağılamayı teşvik eden AKP ve başbakanlığından çok önce Trabzon’da yaptığı Atatürk rejimini yıkacağına yemin ettiğini söylediği konuşmanın videoları hala Youtube ortamında paylaşılan reisinin Atatürk ve Cumhuriyetçi olmasını asla beklemedim. Binali bey ile ortaya çıkan durum da tıkanıklığı açmak için yapılan ABD izinli bir çıkıştır.
AKP’nin demokrasi reformu olarak gösterilen bu konu hakkındaki düşüncelerimin ışığında başlangıçtaki konuya dönelim.
Fatih Sultan Mehmet’ten beri Türkler devlet idaresinden el çektirildiğinden beri Türkler asla devlet idaresinde görev almadılar. Cumhuriyetin ilanı ve Atatürk döneminde de bu olamadı.
Çünkü, 1774 Küçük Kaynarca Anlaşması ile Osmanlı ağır bir yenilgi anlaşması yapmış, bünyesindeki azınlıkları koruması için Rusya’yı hami saymak zorunda kalmış ve ardından bu anlaşmayı Kutal Roma Cermen İmparatorluğu olalar da bilinen Kutsal İttifak ülkeleriyle, bunların arasındaki anlaşma gereğince tekrar etmişti.
İşbirlikçi paşaların çıkardığı 1876,1878 yani 93 Harbi sonrası Rus, Bulgar, Yunan soykırımlarından kaçan Balkan Türkleri Bandırma limanında |
Bu tarihten itibaren, azınlıklardan alabilirse cüzi paralar karşılığında azınlıklar “askerlikten muaf sayılmışlar” ve Türlerin bundan yararlanması yasaklanmıştı. Yasal olarak bir ayrımcılık yoktu ama bir Türk askerlik görevinden ne yapsa, azınlıkların on katı da verse askerlikten sıyıramıyordu.
Bu da Türk nüfusunun bu tarihten itibaren ardı arkası kesilmeyen 150 yılllık savaşlar ve iç isyanlarda kıyılması, sağ kalanlarının da sakat, fakir, cahil kalması, askere gidenlerin karılarının ve mallarının devşirmelerce ele geçirilerek yağmalanması ile sonuçlanmıştı.
Hatta Osmanlı, Anadolu’ya 1864 yılına kadar girememişti. Sultan Abdülaziz bu isyanları bastırıp devleti devlet yapmayı başarmışsa da bir darbe ile sarayında mahkum edilmiş, bilekleri kesilip, intihar süsü verilerek öldürülmüştü. Yani faturası ağır olmuş, devlet gene işbirlikçi devşirmelerin eline geçmişti.
Balkan savaşları, I. Dünya savaşı ve Kurtuluş savaşında bu azınlıklarda askere alınan kimse yoktur. Sadece, devlette görev alanların devlete bağlı yakınlarından gönüllüler olmuştur.
İşte bu nedenlerle ülkemizde devlet içinde kökeni Türk aramak aptalca bir iştir. AKP’nin reisinin atalarının 1768 Süryani ve Yezidi Kürt isyanları sonucu Gürcistan’a sığınan asilerden olduğu için e “Bagata/Asi” adını taşıyan bir dedenin içinde tek Müslüman yaşamayan Rize kazasının Potomya nahiyesinin Pilihoz Rum köyüne yerleşmiş bir Rum Süryani olduğunu 2010’da Gürcistan 2003 Azınlık Raporu’nu dilimize çevirerek yazdığımda Reis blogumu Google müdürünü ülkemize çağırtarak yaptığı anlaşma ile sildirmişti. Daha sonra öğrendiğim danışmanı Akif Beki’nin 2001’de yazdığı Recep Tayyip Erdoğan’ın Harfleri” adlı onu putlaştıran kitabında muhteremin atalarının Siirtli imamlara dayandığını yazmış olması beni doğrulamıştır.
Karısı Siirt Süryani Arabı Emin ile evlenmesini, TBMM’ye Siirt milletvekili olarak girmesi aslında 1915 Ermeni Tehciri ve 1923 Cumhuriyetin ilanı ile Büyük Ermenistan, Süryanistan, Kürdistan hayalleri tarihe gömülenlerden olduğunun gayri resmi ilanı yatmaktaydı.
Durum öyle de oldu ve Irak’tan Akdeniz’e uzanan bir Kürdistan bu gün sayesinde ilan edilmiş haldedir ve sadece resmiyeti kalmıştır.
Şimdi ne değişti de R.T.Erdoğan ve partisi halkımız için umut olsun?
Ben, Binali Yıldırım ile yapılan bir açıklama, Atatürk’e küfür ettirilen bir kaç Fetö’cünün siyaset icabı tutuklanarak içeri atılmasından ibaret tiyatro dışında br şey görmüyorum.Onlara katılan Ergenekoncuların da AKP ile veya AKP sonrası Amerikan çıkarlarını korumak için çakma bir tiyatro ile içeri atılmış olduklarından duyduğum şüpheyi Ergenekon başladığından beri zaten yazdım.
Kısaca zaman beni yanıltmadı.
Ancak, başından beri çizgisinden dönmeyen Ümit Kocasakal ve İstanbul Barosu her zaman umut olmayı başardılar. Zaman zaman ılımlı siyaset izleyen Metin Feyzioğlu da ABD Büyükelçiliğinin avukatı da olması sebebiyle zamanın ABD elçilerini, onların aracılığıyla ABD yetkililerinin “Türkiye’de bir dini rejim kurulmamasına ikna ettiğine” ve bunun sayısız delillerine tanık olduk.
Hatta basına yansıyan ABD dış işleri bakanı bayan Hillary Clinton’un R.T.Erdoğan’a yazdığı mektupta “Biz sana sadece bize karşı olan Ergenekoncuları tasfiye et dedik, sen şeriat rejimi ilan etmeye kalktın” tazrı eleştiriler hala akıllardadır. Bu değişikliklerde bu insanların paylarının olmadığını düşünmek akıl işi değildir.
Bu gün ülkemizin en büyük sorunları, “devletin bekası ve ve Atatürk Cumhuriyeti ve demokratik parlamenter rejimin korunması sorunlarıdır.
Yüz yıldır beklenilen “21. Yüzyıl Yeni Dünya Düzeni”ne göre devletin bölünmesi ve üzerinde kurulacak muhtelif kukla, tampon devletçikleri hayal eden, devşirme, kripto dinci, kinci azınlık feodal ve ruhban yapılanması ile, onların bu hayallerine karşı çıkan ve gene onlardan olan, antiemperyalist, özgürlükçü, bastığı toprağa sahip çıkan herkesin oluşturduğu bir “Hayır Hareketi” büyümektedir.
Bu hareketin başarıya ulaşabilmesi ve devletinin hem rejiminin hem de bekasının korunabilmesi için “Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı ve Türklüğü” ilkesinde birleşen bir hareketi bölecek her türlü yazı, düşünce, eleştiriye karşıyım.
İstedikleri kadar, dindar, dinci, demokrat, Atatürkçü, Türkçü veya bilme neci olsunlar hepsi AKP’ye hizmet etmekte ve halkı AKP ve reisine mahkum etmeye, onları alternatifsiz bırakmaya hizmet etmektedirler.
Ben bu insanlarımız da bu işleri bırakmaya ve hareketimize katılmaya davet ediyorum. Zaman her an devleti bitirecek, özgürlükleri yok edecek şekilde kürese güçlerin büyük destekleriyle akmaya devam ederken, “sensin, bensin kavgası” hiç birimize çıkar sağlamayacaktır.
Gün olur bu hareket başarıya ulaşırsa herkes adil olarak yargılanır, sevapları günahları halka açık mahkemelerde tartılır ve buna uygun karar verilir.
Hiç bir makam ve mevki sahibi de bundan endişe duymasın ve ortamı germesin. Hareket olumludur, yapıcıdır, adaletli insanlardan oluşmaktadır, bizim onlara güvenmemizi nasıl istiyorlarsa onlar da muhalif harekete güvensinler. Başka seçenek yoktur. Devletin ve rejimin bekası sağlanmalıdır.
Devlet, cahil, ne ve kim oldukları belirsiz, Eşari anlayışa sahip, devşirme bir takım cemaatler ve ruhbanların eline teslim edilemeyecek kadar kıymetlidir. Bu cemaatler de bu anlayışta birleşmek zorundadırlar.
Takdir milletindir.
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.