Ülkemizin bitmeyen kısır çekişmeler içinde bocalaması vatandaşı olarak beni çok üzmektedir.Tabi benim üzülmemden kime ne ama görüyorum ki devletimizi yönetmekle halkımızın oyları ile görevlendirilmiş siyasi partisi AKP ille de bu konuda bastırmaktadır.
Olay tabii ki bu kadarla kalmadığı ve ardında da “Şeriat Kürdistanı” kurmak isteyen “Nurcu” gruplarla birleştirilmiş devletin rejimini değiştirme niyetleri de bilindiğinden bu kavga bir çıkmaz içinde başını almış gitmektedir.Yoksa kimse baş örtüsü ile uğraşmaz bu zamanda.
Dünya ülkelerinin gelecek üzerine yapmış oldukları derin planlarını gerçekleştirme yolunda kocaman adımlarla ilerlediği bir zamanda bizler akıntıya kürek çekerek devletin zamanını boşa harcamakta ısrarla direniyoruz.Bu ısrar da bizi her saniye geriye ve daha geriye,halkı da yoksulluğa ve çaresizliğe itmektedir.
I.ve II.Dünya savaşlarından sonra yeni şekillenmeler bir yana bir çok ülke yine eski Monarşi ve “din temelli” yapılanmalarını korumalarına rağmen,sömürgelerinden ve diğer geri kalmış yarı sömürge ülkelerden gelen yabancılar içinde hatırı sayılır adilane düzenlemeler yapmışlardır.
Çocuklarımıza birer hedef ve özlem olarak gösterilen bu ülkelerin eğitim kurumlarında okuyan ,bazı ülkelerde ise sadece mezuniyet törenlerinde giydirilen siyah etekli cüppeler ile keşiş başlığını temsil eden başlıklar da alelusul giydirilmeye devam edilmektedir.
Bunun da temelinde ilk çağda ve çok uzun sürmüş ortaçağ boyunca eğitimin sadece devletin ileri gelenlerine veya tapınaklarda görev alacak olan seçkin insanlara ruhban sınıfınca verilmesi yatmaktadır.
Binlerce yıl eğitim hep “din temelli” olmuştur.İslam döneminde de bu sistem aynen bir kopya halinde biraz daha iyileştirilerek uygulanmışsa da ,din temelli eğitim öğrenciyi yaşadığı dünya gerçeklerinden çok “öbür dünyaya “ hazırlama amaçlı olduğundan olsa gerek bilim ve teknoloji binlerce yıl hep aynı kalmıştır.
1789 Fransız Devrimi ile ilk defa yeni bir bakış açısı Fransa için faydalı olunca diğer ülkelerce de kopya edilmekte geç kalınmamıştır.
19.yy.da Karl Marx’ın geliştirdiği “Sosyalist” üretim toplumu yapılanması Avrupa’da İngiltere,Fransa gibi ülkeler başta olmak üzere geniş kitleler tarafından sevilmiştir.
Ancak Avrupa ülkeleri bu sistemden korkmuş,halkında, küçük zenginlerinde memnun edilebileceği “Faşist” yapılanmalar şeklinde kendini göstermiştir.
1917’de Rusya’da meydana gelen Ekim devrimi de tedbir olarak 1919’da Almanya’da ve sırası ile İtalya ve diğer ülkelerde “Kendine sosyalist ya da Milliyetçi Sosyalizm” olarak adlandırdıkları Faşizm ile halkın önüne çıkmışlarıdır.Londra,Paris gibi bir çok Avrupa başkentinde “şehir merkezlerindeki” evlerin toplu konut usulü inşa edilmiş,mülkiyetinin devlete ait olduğunu halka da duruma göre kiraya verildiğini biliyoruz.Bu sayede o güzel sokaklı,caddeli şehirleri oluşturmuşlar.
Oraları gören solcularımızın “Avrupa zaten sosyalistmiş” şaşkınlıkları da buradan kaynaklanır.
Avrupa demokrasisi dediğimiz de aslında budur.
Faşizm Hitler’in Yahudileri soykırıma uğratması demek değildir.Almanya o olağanüstü patlamasını bu yolla gerçekleştirmiştir.
Bu gün bütün Avrupa ülkelerinde bu yapılanma mevcuttur.
Bizim oraya gönderdiğimiz öğrenciler ise bu yapılanmayı bize ya “Evrensel Sosyalizm yani Komünizm “ olarak taşımışlar ya da “asla anlayamayacağımız,sadece “Avrupalıların” yapabileceği bir gelişme olarak sunmuşlardır.
Bu da onların buraya ülkeyi düzeltmek için değil, ülkeyi Avrupa’ya bağlanması için her şeyi yapmaya gönderilmiş ,kökü bizde ama aklı dışarıda idareciler olarak karşımıza çıkmalarına sebep olmuştur.
Oysa Avrupa kolonilerini asla “eğitim” veya adaleti ile kazanmamıştır.Kolonileri sağlayan topları,tüfekleri ve bunları kullanan eşkıya,korsan,maceracı toplum dışı insanlar olmuştur.
Daha zenginledikçe uzun menzilli toplar ve tüfekleri ile bunu kalıcı kılmışlardır.
Bizdeki uzantıları olan Jön Türk’ünden İttihatçısına hepsi bunu “eğitimi” öne çıkararak anlatmaları ise zaten cahil olan kafaları sadece onlara “hayran” olmaya itmiştir.
Avrupa’ya giden o kadar insandan bir tanesi gelip de menzili 50,150 km ‘ye ulaşan namlulu,mermi şeklinde bomba atan bir top projesi ile gelmemiştir.
Oysa her gün,1683 II.Viyana bozgunundan sonra özellikle bizim tek ihtiyacımız buydu.
Bu gün de “İslam,Müslüman” edebiyatı ve Amerika’nın kıçına takıl hayatını yaşa edebiyatı ile aynı aymazlık sürmektedir.
1703’lerde Sultan I.Mustafa topçu askerlerine “enlem-boylam” hesabı yapmaları için matematik eğitiminde üsteleyince kahraman yeniçerilerimiz adamı halledivermişlerdir.
Bu adamlar II.Mahmut’a kadar padişah indirme-bindirme işlerini başarıyla yürütmüşler ve devleti,”Irkdaşları” olan Avrupa’ya teslim etmeyi sonunda başarmışlardır.
II.Mahmut sonrası bir şekilde devleti yine ele geçirirler ve II.Abdülhamit’i tahttan indiren İttihat ve Terakkici”ler olarak yine sahnede yer almışlarıdır.
Memleketi sonu belli olan I.Dünya Savaşına sokup ardından da “merikan ve İngiliz mandacısı kesilmişlerdir.
Bu günkü ardılları ise, neymiş,Üniversiteye “türbanlı kızlarımız” giremiyormuş.Eğitim hakları verilmiyormuş.Bunu çözmeliymişiz.
80 yıldır bizim Üniversitelerimiz kaç tane Nikola Tesla,Graham Bell,kaç tane Albert Einstein,Von Braun yetiştirdi de, bu bayanlardan ne çıkmışta ve ne çıkacak ta bu işler devletin gelişmesinin önüne engel olarak konuluyor?
Bunlar türban denen o bezi geçirince sıralarda zihinleri mi açılacak?
Türbanla girdikleri,Profesör ve Doçent kadrosunun dört kişiden ibaret olduğu, bir asistanın 300 kişiye seslendiği amfilerde bu eğitim sisteminde bunların her biri birer Madam Curie mi olacaklar birdenbire?
Bu “sömürge” kültürüne yaraşır kısır tartışmaları yaratanları başta hükümeti kınıyorum.Bunu hiç yoktan sorun haline getirerek efendilerine şirin görünmeleri halkın derdi değildir.
Bu millet çektiği yoksulluğun,terörün,işsizliğin verdiği çaresizlikle hepinize her an lanet okumaktadır.
Ülkemizi “Boş İşler Cumhuriyeti” haline getirenlere tekrar lanet ediyorum.
Bilmeyenler için aşağıya Madam Curie’ hakkında kısa bir bilgi ekledim;
Marie Curie, Madam Curie olarak da bilinir. (Asıl adı Maria Skłodowska), 07.Kasım 1867-1934 Plonya asıllı Fransız fizikçi.1895’de piezoelektriği keşfeden Endüstriyel fizik ve kimya okulu başkanı olan Piere Curıe ile evlendi.
Radyoaktivite üzerine yaptığı çalışmalarla iki kez Nobel ödülü kazanmıştır. Uranyumla yaptığı deneyler sonucu radyoaktiviteyi keşfetti. Thoryum’un radyoaktif özelliğini buldu ve Radyum elementini ayrıştırdı. 1903 Nobel Fizik Ödülü,1911 Nobel Kimya Ödülü sahibi ve Radyoloji biliminin kurucusudur. Çalışmalarıyla bir çığır açan Curie, Nobel Ödülü'nü alan ilk kadın, bu ödülü iki kere alan ilk bilim insanı olmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.