"Türkiye Türklerindir +40" Bloguna Hoş geldiniz!!!

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.
Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.
İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!
Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.
Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Hakkımda

Fotoğrafım
Balıkesir , Bandırma , Türkiye
KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER, BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI PLANLARA RAZI OLURLAR.Keykubat- ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ, ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ, ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR. VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE SAHİP,HER TÜRLÜ EMPERYALİZME KARŞI ÇIKIN!!! Keykubat

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Translate

Bu Blogda Ara

18 Ekim 2012 Perşembe

ALPASLAN TURKES DEVLET BAHCELI ERMENI KOKENLI MI



Alpaslan Türkeş ve Devlet Bahçeli
ALPASLAN TÜRKEŞ DEVLET BAHÇELİ ERMENİ KÖKENLi Mİ?

Yaklaşık on yıldır, kökenlerinde 1967'lerden beri İslâm Kürdistancısı olan Deliüzzaman-ı Said-i Kürdi bağlılığı olmalarından mıdır nedir bilinmez (!) sürekli AKP'ye muhalefet etmelerine rağmen AKP'nin en sıkışık zamanlarında can simidi gibi yardıma koşmalarından "Bu günlerde başbakan RE.T.E muhakkak görevinde kalmalıdır!" tespitli şartlamalarına kadar yürüttüğü işbirlikçiliklerinden dolayı Devlet Bahçeli'den aşırı kıl kaptım.

Adana bölgesinin etnik yapısı ve tarihi özelliklerine dayanarak soyunun da Ermeni veya Rum olabileceği kuşkusuna kapıldım.

Bölge tarihinde, 1917'de Süveyş kanalı galibiyeti ile Kudüs'ü ele geçiren İngiliz orduları, komutanı Sir Allenby, 1915-1917 arasında Suriye'ye sürülen 500.000 Ermeni’den 178.000'ini Adana'ya ve Urfa'ya geri gönderdi. Urfa'da "Edesa", Adana'da Klikya Ermeni devleti kurmaları için o zamanın PKK'sı olarak bunları kullandı. İşte Devlet Bahçeli'nin bu geri dönen Ermenilerin soyundan olabileceğini yazmıştım.

Hatta Recep Tayyip Erdoğan'ın "Adana'da bir zalim vali varmış, dedem ona karşı savaşırken ölmüş!" ifadesinden ve kökenini Batum/Bagata'ya dayandırmasından yola çıkarak Gürcistan resmi sitesinde bulduğum "2003 Gürcistan Azınlık Raporu" nu Türkçeye çevirdiğimde 1915-1917 arasında Ermenilerin durumuna düşmemek için Gürcistan'a sığınan 68.000 Süryani'den olduğunu tespit etmiştim.

Hıristiyan-Sabi(her dine dönen, şeytana tapınan) -Yezidi (
şeytana tapınan) Süryanilerin (Suriye'li Hıristiyan Sabi Araplar, Urfa- Mardin, Maraş, Adana, Kayseri, Dersim, Diyarbakır Ermenileri) yoğun olduğu Urfa, Mardin, Hakkâri, Siirt, Bitlis, Batman bölgelerinden bu Süryani-Yezidi Kürt göçlerinin olduğunu düşünürsek, "Adanalı zalim valiye savaşırken ölen" başbakanın dedesinin de Gürcistan'dan 1917'de Adana'ya gönderilen Osmanlı Türk-Müslüman askerini sırtından vuran Süryani Vatikan işbirlikçilerinden olduğunu ortaya çıkarmıştım.

Alpaslan Türkeş’in gerçek kökenleri;


Ermeni-Rum-Almanya İlişkileri
04.4.2024 günü Ülkücü arkadaşımın isteği üzerine araştırmam.




Hamit Homriş 
A.Türkeş'in damadı ve
MİT mensubu
Damadın soyadı Homriş 
Türkçe değil. 

1680'de Merzifonlu Kara Mustafa paşa, 2. Viyana kuşatması için Polonya, Ukrayna(Eflak, Boğdan) ve Litvanya'da seferdeydi.
Bunu engellemek isteyen Prusya(Almanya) aslen, Fatihin 1461'de Fatih'e yerleştirdiği Sarıklı, Cübbeli Bagratuni Yahudi) Trabzon Rumları) Feneryot Rumu olan Osmanlı valisini rüşvetle Rumları isyan ettirmişti. 

Eş zamanlı olarak Trabzon Hemşin Ermeni ve Rumları da isyan ettirmişti. O zaman Yunan Rumları isyana karşıydı. 

Merzifonlu Kara Mustafa paşa hem Eflak hem Hemşin isyanlarını bastırıp her tarafa sürgün etmişti.

1827'de Yunanistan Bağımsız devlet olduğunda bir Alman prensi Kral tayin edilmişti. Almanya bütün Avrupa krallarını zaten 900 yıl tayin etmiştir. 

Hamit Homriş bey de Almanlar(Prusya) ile o zamandan beri akrabadır diyebiliriz.
 
Ermeniler de o zamandan beri Rumlarla ortak isyan ederler.

Türkeş'in (Hüseyin Feyzullah)kızı Selcan-Selen-can(Sabi,Suryaniler adlarına CAN ekler. Sabi, Mecusi, Süryani Türkler de yapar)- Selen'in de adını Yunan Ay Tanrıçasının SELENE-MENE'den alması da şaşılacak iş değildir. 


Ayrıca, ülkücülerin 1967’de MSP’ye, 1991’de Fethullah Gülen cemaatine üç buçuk milyara Ülkücüleri pazarlayan Alpaslan Türkeş'tir. 


Alpaslan Türkeş'in bizzat, kökeni, Roma, Bizans zamanından beri Malatya, Kayseri, Maraş, Ermeni, Rum zenginlerinin mesire yeri (yazlık yerleşim yeri)  olduğu Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde de geçen, 1774-1864 yılları arasında geçen “90” doksan yıl boyunca Vatikan, Moskova’dan aldıkları desteklerle Osmanlı Türk-Müslüman askerine kurşun sıkan, asker ve vergi vermeyen, bölgeye Osmanlıyı sokmayan isyanlar çıkaran,1864’te sultan ABDÜLAZİZ’in siyasi zekâsıyla ihanetleri bitirilen ve önce Adana-Mersin bölgesine ardından da Kıbrıs’a sürülen Kayseri Pınarbaşı Rum ve Ermenilerine dayanan Alpaslan Türkeş tarafından satılmaları bu ihanetin bir parçasıdır.

Yaklaşık yüz yıl süren bu Ermeni isyanlarına Türkeş'in ailesinin sürülmesine sebep olan 1862 Zeytun (Maraş'ın Ceyhan nehri kıyısında büyük bir köyü) isyanıdır.
1860'ta Süryani/Sabi Ermenilerin yoğun olduğu Lübnan'a Fransa ve öteki batılı devletlerin baskılarıyla özerklik vermeyi kabul eden Osmanlı devletini aynı şeyi Zeytun Ermenileri için yapamaya zorlamak amacıyla Lübnan'dan Leon adlı bir Ermeni İşhan (prens) Zeytun'a gelmiş,Fransa kralı III. Napolyon adına Zeytun'da Ermenilerin sözde mağduriyetlerini içeren bir mektup yazdırıp Krala iletmiştir. Mektup'ta Ahmet Cevdet Paşa'nın kaydettiğine göre Kılikya'da (Adana ve çevresi) 70.000 kişilik silahlı isyancıları olduğunu, yeterli destek alabilirlerse bağımsız devlet olabileceklerini de yazdırmışlardır.

Kanuni zamanında "iyi niyetle" verilmiş Kapitülasyonlara Fransa'nın eklettiği bir madde ile Fransa Osmanlı topraklarında Katoliklerin hamisi (koruyucusu) oluyordu. Ermeniler her ne kadar Süryani olsalar da Katolik olup olmamalarının bir önemi yoktu. Önemli olan Osmanlıyı zayıf düşürecek her işe yarayıp yaramadıklarıydı.

Fransa Kralının arkadaşı olarak kendisini tanıtan bu prens Zeytun isyanını çıkartmıştır. 1867'de Milano'da ölen bu Ermeni hain bir çok Türk ve Müslüman askerinin kıyılmasına neden olmuştur. Elbette Ermenilerin de!


Ama bölgede 20.000'den fazla Türk'ün katledilmesini Ermeni şair Beşiktaşlıyan şu dizeleriyle itiraf ediyordu;

Yevrusundan akan kana,
Bırak Türk anaları ağlasın!

(Kynk-A.Latif Dinçaslan Zeytun ve Çevrersindeki Ermenilerin İsyanları 1895-1921) 

 İşte 1863'de Sultan Abdülaziz'in önce Adana, Mersin, Antalya ve çevresine sonra da Kıbrıs'a sürdüğü Alpaslan Türkeş'in ailesi işte bu Ermenilerdendi.

Çünkü o tarihlerde Alpaslan Türkeş takma adlı namaz kılan, Allah’a “Hay” adıyla tapınan, Gregoryen Ermeni Hristiyanlarından Hüseyin Feyzullah’ın uydurduğu gibi devleti tehdit eden "aşiret geçimsizliği" olaylarına rastlanmaz. 

Olsa bile aşiret geçimsizliği yüzünden böyle bir sürgünün olması inandırıcı değildir. Çünkü, devlet o bölgeye isyanlar sebebiyle giremez

Sürgün yapacak devletin önce bölgeye girmesi, askeri, siyasi üstünlüğünü kanıtlaması gerekir.

Türkeş’in “sürgün iddiası” da böylece havada kalmaktadır.

Türk milleti için geçerli olan gerçek tarihtir. O tarihin belgeleri neyi işaret ediyorsa ona bakılır.

1774-1921 arasında çıkan Ermeni isyanlarının bölgelerini tam olarak anlamak için bu günkü Kayseri-Maraş-Adıyaman, Adana bölgesinden doğu Anadolu'ya doğru her yer dahildir. 



İsyan çıkartan Süryaniler Arap'tan çok Ermenilerdir. Yezidi Kürt isyancıları da bunlardandır. Bu günkü PKK örgütü de bunlardan oluşur.

Gerçek adı Hüseyin Feyzullah olan 1917 Lefkoşa doğumlu Alpaslan Türkeş, Atatürk’ün resim ve heykellerini devlet dairelerinden kaldıran, ölüm döşeğinde 10 Kasım 1938 darbesini yapan, aslının “Bitlis Ermenisi” olduğu bizzat Türkeş tarafından 1996 yılında Star Tv’de açıklanan İsmet İnönü’nün, dönme Ermenileri devlet dairelerine doldurmaya başladığı 1933 yılında ailesinin İstanbul’a varlarını yoklarını satıp göç etmeleri de bir tesadüf eseri olmasa gerekir. 


Franz Von Papen
1939-1943 Almanya Büyükelçisi
Kuleli Askeri Lisesine Kıbrıs’tan veya başka yerden gelen göçmenlerin öğrenci alınmamasına rağmen, 1936 yılında Fevzi Çakmak paşaya yalvar yakar başta Hüseyin Sırrı Belliğoğlu olmak üzere bazı etkili kimselerin tesirleriyle Harp okuluna kabul edilmesini, 1941’de Alman ordularının Edirne sınırına dayanmaları üzerine korkuya kapılan İsmet paşanın emriyle faşist CMKP’yı Almanya eski devlet başkanı ve Hitler döneminin Türkiye büyükelçisi Franz Von Papen ile işbirliği içinde kurması ve 1942’de Rusların Almanları Moskova ve Leningrad bozgunlarıyla püskürtmesi üzerine de Rusları sevindirmek için 1944’te onu hain ilân edip hapse tıkarak “Türkçülük” davasından yargılatmış, tırnaklarını söktürmüştür.

Aynı İsmet İnönü, Gregoryen Ermeni Hüseyin Feyzullah'ı/Türkeş'i 1947'de de Amerika'ya Harp Akademisine öğrenci olarak göndermiş, Türkeş bu eğitimini 1955'e kadar sürdürmüş ve o yıl, istihbarat eğitimi aldığı son bölümden de mezun olmuştur.
"Derin NATO" örgütlenmesini ordu içinde gerçekleştirerek  27 Mayıs 1960 darbesini bu kadro ile yapmıştır. 

Bunca şike olaylarındaki işbirlikçiliklerine ek olarak, hiçbir Türk ve Müslüman’ın “Milliyetçilik ve Irkçılık” fikirlerine sıcak bakmadığı, hatta lanetlediği” dönemde bölünmeye neden olacak “Türkçülük” yaparak devleti böleceği endişeleri yüzünden, “kendisine Kıbrıs Rum’u” denildiğinden, zaten kendisini Kıbrıslı saymaz Ülkücülerin resmi sitelerinden MHP’nin resmi sayfasına ALPASLAN Türkeş’in “uydurma kökeni” hakkında yer alan ortak bilgi şudur;

 “Milletimizin yetiştirdiği son Başbuğ'un hayat hikâyesinin başlangıcında da göç var. Yıl 1860 Orta Anadolu'da, Kayseri'nin, Pınarbaşı ilçesinin Yukarı Köşkerli Köyünde meskûn Avşar Obalarından Koyunoğlu ailesi bir toprak meselesi yüzünden kavgaya girişince (!) Sultan Abdülaziz'in fermanıyla Kıbrıs'a sürgün edilir. 
Yıl 1917 ve Kasım'ın 25'i, öğle vakti. Yer, Lefkoşe. Haydarpaşa Mahallesi Kirlizade sokağı 13 numaralı mütevazi evde, Kıbrıs'a yerleşen Koyunoğlu soyuna mensup Tuzlalı Ahmet Hamdi Bey ve eşi Fatma Zehra Hanımın Ali Arslan adını verdikleri oğulları dünyaya gelir…”
Oysa 1860’larda Kayseri Pınarbaşı bölgesine Ermeni, Süryani isyanları yüzünden Osmanlı henüz girememektedir. O tarihte tahtta Sultan Abdülmecit vardır.1861’de Sultan Abdülmecit ölünce yerine kardeşi Abdülaziz padişah olur. Abdülaziz’in bölgedeki doksan yıl süren Vatikan-Moskova destekli Rum ve Ermeni isyanlarını bastırması ve Pınarbaşı’na “Aziziye” adını vererek Kafkaslardan Rus soykırımından kaçan Çerkezleri yerleştirdiği tarih ise 1864 yılıdır. 

Bu gün de Pınarbaşı ilçesinin halkı Çerkez’dir.

Abdülaziz bu olaydan 12 yıl sonra 1876'da tahttan indirilir ve bilekleri Çırağan ya da Feriye sarayı nezarethenesinde (kafesinde) kesilerek "intihar süsü"   verilerek öldürülür. 

Sanki Ermenileri intikamıdır? 
Bence de öyledir. Çünkü kanlı gömleği 131 yıl sonra ortaya çıkartılabilmiş ve yapılan adli tıp incelemesinde öldürüldüğü artık kesinleşmiştir. 
Atatürk'ün de 1938 Dersim isyanı başladığında hastalanması ve isyanın bastırılmasından (22 Kasım 1938) 18 gün sonra "1o Kasım 1938 Fahrettin Altay (Arnavut)- İsmet İnönü (Bitlis Ermenisi) darbesinin olduğu gün ölümü "cinayet ve Ermeni öcü" olarak görülmelidir.

Konuya dönelim;

Pınarbaşı 1864’teki Abdülaziz’in bölgeye hâkimiyetinin ardından adı “Aziziye” olarak değiştirilir. Cumhuriyet döneminde tekrar Pınarbaşı adını alır. Dersim- Bitlis Ermeni ve Rumlarının birlikte yürüttükleri isyanların bir diğer merkezi de Harput (Eski Elazığ, kalenin olduğu yer) da aynı dönemde “El Aziz”, 1876-78 Osmanlı Rus harbinde orduya erzak temin edilen yer olduğundan “El Azık”, cumhuriyet döneminde de Elazığ adını alır.

Şimdi, "Türkçülük, Turancılık" diye ortalığı ayağa kaldıran Türk kardeşlerimiz, "bağbuğ" diye adeta tapındıkları bu gerçek adı Hüseyin Feyzullah, Türk milletini aldatmak için Alpaslan Türkeş "sahte adını" alan Gregoryen Ermeniye ne kadar "Başbuğ" diyeceklerdir?




Başbuğları Ermeni, imamları Ermeni (F.Gülen) ve Süryani Rum (Deliüzzaman-ı Said-i Kürdi) olduğu, ilkinin "Dinde peygambere gerek yoktur; En çok arzu ettiğim şey Vatikan'a gömülmektir", ikincisi de "Hristiyandan da şehit olur- Bir Türk öldürmek "70" gavur öldürmekten sevaptır" diye Atatürk'e karşı yapılan Kürt isyanları sırasında Kürtlere fetva veren Rum Deliüzzaman'ı hala imam olarak saymakta mıdırlar?




Bunları başbuğ ve imam saydıkları zaman kendilerini ne saymaktadırlar?

(Bu yazıdan sonra İnternet medyasında MHP'lilerce Kayseri Pınarbaşı tarihleri gülünç derecede değiştirilmiştir. Birilerin fena halde korkuya kapıldığına daha ne işaret edebilir ki? Bunlar Osmanlı, Cumhuriyet arşivlerini İnternet'te değiştirdiler. MHP'nin köklerinin 1943 Türkeş-Von Papen görüşmesine bağlayan MHP bu tarihini de değiştirmiştir.Ama milletin evlerindeki kitapları değiştiremeyecekler.27.9.2014 te yapılan ektir.)
Bu bilgiler ışığında Devlet Bahçeli’ye gelelim;

Bahçeli herkesten zılgıt yer!
Bir Ülkücü hem Türkçü hem de Kürt İslâmcı'sı Nurcu nasıl olabilir?  

Hazreti Muhammed’in Rukiye ile evli olan halife Osman’ın, Rukiye’nin ölümü üzerine “bekârlık/Çilecilik” yaşamına” başlayacağını söylemesi üzerine, ona öteki kızı Ümmügülsüm’ü vererek düğün derneğini de kendisi yaparak, ardından bir hafta sonra Hz. Ömer’in dul kızı Hafsa ile kendisi evlenerek “Hıristiyan manastır rahiplerinin tarzı olan, İslâmiyet’te Bekârlık/çilecilik” yaşamını yasaklayan Haz. Muhammet’i örnek almayan Said-i Kürdi, Fethullah Gülen gibi Sabi-Yezidi çilecilik yaşamı süren ve Ermeni dönmesi olduğuna dair çok sayıda belgelerin ortalıkta uçuştuğu bir Fethullah Gülen müridi olduğu bilinen Devlet Bahçeli’nin Müslümanlığı tartışmalı değil midir?  




Cezmi Yurtsever’in Devlet Bahçeli’yi “Türkleştirdiği” araştırma yazısında ilginçtir ki Bahçeli’nin dedesi Fethullah Efendi’nin Osmanlı tarafından idam edildiğini inkâr edememekte ve şöyle demektedir;


“…Devlet Bahçeli’nin kökenleri hakkındaki iddialar, iyi hatırlıyorum l999 yılında da gündeme getirilmişti. Olayları araştırmak üzere Nisan ayı içinde Osmaniye üzerinden biraz daha kuzeydeki Bahçe ilçesine araştırma gezisi düzenledim. O günlerde Bahçe ilçesinin Belediyle Başkanı sayın Yaşar Fettahlıoğlu idi…
… Birlikte Bahçe ilçesi mezarlığına gittik. İlçeye girişte hemen yolun sağ tarafında bulunan mezarlıkta tarihin hatırası çok sayıda mezar taşı vardı…

… Az ilerde açık alanda çalılar arasında başı fes şekilli bir mezar vardı ki onu kolaylıkla okuyabildim: ’Maraş nahiyelerinden Bulanık (Bahçe) nahiyesi hanedanı kadiminden Abdülfettahzade Ağca Bey kabridir. 1271 (miladi-l854)” yazısı vardı. Burada ‘Hanedanı kadim’ sözleri eski ve köklü bir aile olduğunu hatırlatıyordu. Türbe şeklindeki bir diğer mezarın üzerindeki yazıda da yine Rumi:1273’de (miladi:l854) ölen Ağcabeyzade Mehmet için yaptırıldığı anlaşılıyordu…

…Osmaniye’den Maraş’a giden kervanların güvenliğini sağlamakta, yörede devlet adına vergi toplayıp güvenlik işlerinde de yardımcı olmaktadır. Osmanlı’nın memurlarının da içinde bulunduğu bir kervan Gavurdağı eteğinde eşkıyalar tarafından saldırıya uğrar, çatışma ve ölümle sonuçlanır. Osmanlı bu olayın sorumlusu olarak Fettahlı Beyi Ağca Bey’i görür. Ağca Bey’in ölümü 1854ten iki yıl sonra oğulları Mehmet ve Ahmet bir şekilde elde edilerek idam edilirler. Türbelerde yatan insanların hüzün veren hikâyesi kısaca böyle idi…”

Ve 11. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in eşi ile ilgili olarak da;

“…Tarihin gerçekleri böyle olmasına rağmen aile içinden yabancılarla evlilik yaparak nüfus kayıtlarına yansıtmanın soy karışıklığı ile ne ilgisi olabilirdi! Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in eşi Semra hanımın da Fettahlı ailesi ile akraba olması da onun Ermeni’den dönme olduğu kuşkusuna yol açması da bir başka art niyet saçmalığı idi…

…Geçmişle ilgili tarihi belgelerin olmadığı yerde karanlıkta kalan konularda fikir yürütmek ve art niyetli görüşleri topluma sunmak mümkün olabiliyordu, Türkiye’de. Tıpkı Devlet Behçeli, Kozanlı Çamurdanlı ve Semra Sezer olayında olduğu gibi!”

 Ama işte bu kripto, ırkçı Ermeni dönmeler ya da Osmanlı’nın mezhep ayrımcılığı yüzünden Kürtleşmiş-Ermenileşmiş Türkmenler, Atatürk’ün öldürülmesinden sonra devleti önce İsmet paşa sonra Adnan Menderes dönemlerinde ele geçirdiklerinden devleti bölecek “ırkçı, mezhepçi, ayrılıkçı” örgütlenmeleri rahatça yapabildiler. Devletin zirvesini “Avrupa, Amerika bizi istiyor!” nidalarıyla işgal edebildiler.

Aşağıda ülkücü olduğunu ve Adanalı emekli bir nüfus memurunun gösterdiği nüfus kütük bilgileriyle aşağıdaki yazıyı hazırladığını iddia eden nedense adını yazının altına yazmayan (korkabilir) şahsın yazısı benim tespitlerimi doğrulamıştır. 

Devlet vatan hainlerinin elindedir. Yüzyıllardan bu yana “Türk ve Müslüman” takiyesi yaparak, Türk ve Müslüman milletlerin batının esiri edilmesine küresel Mason sermayenin ürünü olan “Türkçülük, İslâmcılık, Milliyetçilik, Osmanlıcılık” fikir akımlarıyla aracı olmuşlar, her türlü yıkım, ihanet olaylarında halkın gazını alarak tepkisini yok etmeyi çok iyi başarmışlardır. 

Küresel Mason sermaye ve AB-D, iktidarı da muhalefeti de kendileri bu “soy davası güden” kripto işbirlikçilerden tespit etmişlerdir. Millet de böylece "uykuya" yatırılmıştır. Bu gün AKP hükumetinin Türkiye Cumhuriyetini tasfiye etmesine halkın seyirci edilmesini de bunların “gaz almaları” sağlamaktadır.

AKP'nin yaptıkları bu yüzden halktan gerekli cevabı alamamaktadır. Halk artık uyanmalı ve üstündeki ölü toprağını kaldırmalıdır! Sabetaycı Yahudilerin Yezidi- Süryani Ermeni, Arap ve Kürtlerin başını çektiği her türlü akımdan çekilmeli ve gerçek özüne dönmelidir. Ya da işbirliği içinde faaliyet gösteren maskeli “Kürt-Ermeni-Rum” dönme hainlerini bir an önce başından atmalıdır.

Yazımı yine kendime ait olan bir deyimle bitiriyorum;
Tacı Haine Giydiren Milletin Kanı Dinmez!
Takdir okuyucunundur!

Alaeddin Yavuz
keykubat /adilyargic/ adilyargicc


Şimdi Devlet Bahçeli'yi okuyunuz!
(Alıntı Yazı)

Devlet Bahçeli kim!?

Üniversite öğretim üyesi olmasına rağmen tek bir çevirisi, yazılı eseri olmayan bir profesör(!)


Devlet bahçeli iktidar olmak için değil MHP'yi kontrol altında tutmak için var.
Alın size devlet bahçeli ile ilgili iddiaları!!!kesinlikle provakasyon değil,
Sevgili Ülküdaşlarım.. Şimdi yazacaklarıma eminim inanamayacaksınız. Çünkü ben de ilk duyduğumda inanamamıştım. Adana Nüfus Müdürlüğü’nden emekli olan bir uzak akrabamı yaptığım ziyarette, Devlet BAHÇELİ ve ailesi hakkında inanılmaz şeyler söylemişti. O zaman son derece safkan bir ülkücü olan ben, bütün bunları peşinen reddetmiş ve o nüfus memuruna, -bir şey yapamazdım çünkü yaşını başını almış olgun biriydi- sert çıkıp, ülkücü harekete düşman olduğunu, bu tür uydurma şeyleri ulu orta yerde söylememesi gerektiğini ifade etmiştim. 

Adamın dedikleri yenilir yutulur şeyler değildi. Ancak bir süre sonra tekrar karşılaştığımızda, ileri sürdüğü iddaaların kanıtlarının artık elinde olduğunu eğer onunla beraber evlerine gidersem bana teker teker kanıtlayacağını söylemişti. Adamın iddiasına göre BAHÇELİ ailesi çok karışık bir nesebe sahipti. Ailesinden ERMENİ’den YAHUDİ’ye kadar bir çok soy karışımı olmuştu… Merakımı yenemedim ve adamla beraber evlerine gittim.
Cemaat ilişkisi

Sonra gördüklerime inanamadım. Eminim siz de inamamayacaksınız.
‘Şimdi okuyacaklarımı inanılmaz bulacaksını ama dediklerimde haklı olduğumu anlayacaksın’ dedi yaşlı nüfus memuru. Yüzüne anlamsız ifadelerle baktım. Hala bu herifin Ülkücü Harekete bir kastının olduğuna inanıyor ve attığı iftiraya karşı doyurucu açıklama yapamazsa bizzat cezasını ben kendi elimle orada verecektim.

Bir tomar silik fotokopi kağıdı çıkardı adam. Masaya geçip yanına oturmamı söyledi… Eline aldığı belgeleri sakin sakin inceleyip mırıldanarak konuştuktan sonra hepsini kendince alt alta sıraladı. Ve hazır olduğunu ifade eden bir işaret yaptı. Başlıyordu anlatmaya.

DUYDUKLARIMA İNANAMIYORUM

‘Bak evlat’ dedi, “Devlet BAHÇELİ; Salih ve Samiye oğlu 1948 Osmaniye-Hasanbeyli nüfusuna kayıtlı.”
Bunda şaşıracak bir şey yoktu, genel başkanımızın doğum bilgilerini MHP’nin tüm arşivlerinde bulmak mümkündü. Tatmin olmayan gözlerle baktım adama. 

Devam etti:

“Anne Samiye BAHÇELİ… Ökkeş ve Melek kızı. 1341 Osmaniye-Hasanbeyli nüfusuna kayıtlı. Samiye hanımın kızlık Soyadı KIRIKKANAT… Osmaniye Merkez nüfusuna kayıtlıymış. Annesi Melek Hanım: Melek KIRIKKANAT: Hacı Hüseyin ve Melek kızı. 1318 Osmaniye – Merkez nüfusuna kayıtlı.”

Sabrım tükeniyordu. Bu rakamlar ve yıllar hiç bir anlam ifade etmiyordu. Yani, annesinin ve anne annesinin kızlık soyadlarını bilmek marifet değildi ki?
Yaşlı adamın susacağı yoktu.

“Şimdi dedesine bakalım” dedi yaşlı adam:

Önce Ergenekon savunucusu şimdi yandaş gazeteci Mine Kırıkkanat Bahçeli'nin akrabası olabilir mi?

“Ökkeş KIRIKKANAT: Halil-Emiş’ten olma Osmaniye Merkez kayıtlı.”
“Ve bu kısım tamam, acele etme evlat sakin ol ve dikkatini dağıtmadan beni dinle”

Ama benim sabrım kalmamıştı:
“Şimdi sıra babasının soy kütüğünü takip etmekte” diyerek alttaki kağıdı çekti ve okumaya başladı:
“Baba Salih BAHÇELİ: Turan ve Ayşe’den olma. 1320 Osmaniye-Hasanbeyli nüfusu.
Dikkatini şimdi çekerim, dedesinin soy ismine dikkat et:
Yani babaennesinin babasının soyundan Dede Turan SOYLU: Ahmet ve Raziye’den olma 1278 Osmaniye Merkezine kayıtlı. Yani BAHÇELİ ailesinde SOYLU soyismine rastlarsak şaşırmayalım ve devam edelim.
Yeğen Ülker BAHÇELİ: Turan ve Muhterem’den olma. 1958 Osmaniye-Hasanbetli nüfusuna kayıtlı.
Ülker hanım evlenince soyismi ÇERÇİ oluyor.

Ve karışıklık başlıyor:
Lyudmyla ÇERÇİ: Mikola, Tetyana’dan olma. 1977 Osmaniye Merkez’e kayıtlı.”
İşte buna inanmam mümkün değildi. Ancak ihtiyarın elinde tuttuğu kütük fotokopisinde her şey kayıtlıydı. Devlet BAHÇELİ’nin yeğenleri ERMENİ olamazdı, bunana inanmam çok zordu… Hatta ağırıma gitmişti. Nüfus memurunun yüzüne ters ters baktım ama onun susacağı yoktu.

“İstersen Anne tarafını takip edelim biraz da:
Nezihat SOYLU: Süleyman ve Fatma’dan olma, 1941 Osmaniye Merkez kayıt.
Nezihat hanım evlenince soy ismi ne oluyor dersin:?”

Yaşlı adamın suratına “nerden bileceğim” sorusunu sorarmış gibi baktım. Cevabı hazırdı:
“BOZDUĞAN… bak Nezihat BOZDUĞAN’ın kaydı işte burada:
Nezihat BOZDUĞAN: Anne adı: Fatma, baba adı: Süleyman. Doğum tarihi: 1941… İşte Osmaniye Merkez’deki nüfus kaydı.” Sustu yaşlı adam, bir sigara yaktı. Sanki çok önemli bir şey açıklar gibi canımı yakan cümleleri kullanmaya başladı:
“Coron Catherine BOZDUĞAN kimdir dersin? Robert ve Hilda’dan olma 1969 doğumlu Osmaniye Merkez nüfusuna kayıtlı?...”
Cevabını bilmediğim bir soruydu. Robert, Hilda, Catherine… Bunlar ancak Kemal DERVİŞ’in soy kütüğü olabilirdi. Liderimle ne ilgisi vardı ki?
“Moda tabirle Devlet Bahçeli’nin kuzen çocukları bunlar delikanlı. Dikkatini çekerim, kuzenleri büyük ülkücü, Türkçü liderinin!”

susmak bilmiyordu adam:
“Bu Catharine hanım sonra Ufuk Beyle evlendi. Ve Cem isminde bir çocukları oldu. 2001 yılında hem de.” Altlardan bir kağıt çekti.
“İşte bak onun kaydını da buldurdum bizim emektar dostlardan. O günün doğum tutanaklarında bir BOZDUĞAN daha vardı delikanlı. Sıla BOZDUĞAN., Ama ilk adı ELVİN konulmuştu çocuğun. O da 2001 doğumlu ve Osmaniye Merkez kayıtlı.”

Nefesim tıkanmış, sesim kısılmıştı sanki. Neler saçmalıyordu bu adam. Ama ben istemiştim ve o da susmak bilmiyordu:
“Hadi anne tarafının izini sürmeye devam edelim. Biliyorsun Devlet bahçeli’nin annesinin kızlık soyadı KIRIKKANAT. İstersen Osmaniye Merkez’deki akrabalarına bir bakalım.

İşte bak Süheyla hanım Mesela. Süheyla KIRIKKANAT; İsmail ve Cemile’den olma 1949 doğumlu Süheyla Hanımdan. Süheyla Hanım sonra Hatay’a aktarmış kaydı. Reyhanlı Nüfus memurluğunu araştırırsan, Süheyla Hanım’ın gerçek soy isminin HIZAL olduğunu göreceksin. Ve bu ailenin çocuklarına koydukları isimlere bakalım:

Guse Selis HIZALl; Mehmet Fırat ve Seyhan Sönmez görünüyor ebeveyn.
Enver Jan HIZAL. Nadiye ve Fırat’ın iki yaşındaki oğulları. Yine Hatay Reyhanlı nüfusuna kayıt ettirmişler.”
Beynim kitlenmişti artık. Yaşlı adama durmasını söyledim. Bana bakıp gülümsedi, ‘İnanmıyordun ama bak görüyorsun’ dedi. Kağıtları bir tarafa bırakıp bana çay getirdi. Sonra oturup devam etti.

“Bu HIZAL ailesinde Sabiha hanım önemli bir isim. 1941 doğumlu, İslam bey ve Hava Hanımdan olma. Ne güzel isimler değil mi? tam müslüman gibi. Bak bakalım Sabiha Hanım’ın soy ismi neye dönüşüyor: Sabiha APİŞ!!!
Hadi şimdi bu Apiş’lerin peşine düşelim bakalım bizi nereye çıkaracak…
Meryem APİŞ; Ahmet Bekir, Faize, 1949, Hatay-Reyhanlı..

Meryem Hanım’ın da soy ismi değişiyor, ŞAPSO oluyor.
MERYEM ŞAPSO: Ahmet Bekir, Faize, 1949, Hatay-Reyhanlı..
Bak şimdi bu ŞAPSO ailesi nasıl dönüp dolaşıp bahçeli’nin anne tarafının bir kolu olan BOZDUĞAN’lar ile birleşecek. Dümdüz okuyorum dikkatle dinle:
Aysun ŞAPSO: Ali Hikmet ve Elmas’tan olma, 1960 doğumlu, Hatay-merkez
Aysun SAVAŞ: Ali Hikmet ve Elmas’tan olma, 1960 doğumlu, ama kütük değişiyor bu sefer; Balıkesir-Manyas nüfus Müdürlüğü’ne kayıtlı.

Evlilik filan değixl üstelik. İçinden çıkılmaz bir durum, çünkü Aysun hanımın ablası Hülya hanımın soy ismi evlenene kadar SAVAŞ, sonra ALTUNDAĞ oluyor.
Bak sen de gör:
Hülya SAVAŞ: Ali Hikmet, Elmas, 1955 Balıkesir-Manyas.

Hülya ALTUNDAĞ: Ali Hikmet, Elmas, 1955, Mardin Ömerli’ye kayıtlı.
İstersen burada kütük bilgilerini detaylandırayım. Çünkü şimdi lazım olacak. Hülya Hanım’ın cilt no’su: 2, Hane No’su: 81.

Aynı cilt ve hane numarasında bir başka isim söyliyeceğim sana, yine Mardin Ömerli’den…
Hikmet ALTUNDAĞ: Hıdır, Sabiha, 1952, Mardin Ömerli kayıtlı.
Bu Hikmet ALTUNDAĞ soy isminde küçük bir değişiklik yapıyor sonra: ALTUNDAĞ iken ALTINDAĞ oluyor. Ve bu iki soy isim sonra birleşiyor BAHÇELİ VE ALTINDAĞ’lar yani..

İşte böyle ilginç bir çember üzerinde geziniyor Devlet BAHÇELİ’nin kökeni evlat!”
Yorulmuştum ve kafam karışmıştı. Açıkçası daha dinlediklerimi tam sindirmeden yeni isimlere hazmedemezdim. İzin istedim, bana nereye gittiğimi sordu, daha anlatacakları varmış. Ertesi gün geleceğime söz verip ayrıldım. Sizi bilmem ama ben şok olmuştum, gece boyu böylesi bir mutlak davanın liderinin bu kadar karışık bir aileden gelmesini içime sindirememeye başlamıştım. Nasıl olur Devlet BAHÇELİ’NİN YEĞENLERİ DENEBİLECEK İNSANLARIN NEREDEYSE TAMAMI Ermeni ya da Hıristiyan isimleri alabiliyordu.???

ERTESİ GÜN YAŞADIĞIM ŞOK DAHA DA BÜYÜDÜ!

Yine emekli nüfus memurunun gecekondu mahallesindeki evinin kapısındaydım. Dünkü gerilimli saatlerden sonra bu sefer beni güleryüzle karşıladı. Belli ki hazırlık yapmıştı. Hemen masaya geçtik ve anlatmaya başladı:
“Bugünkülere hiç inanmayacaksın belki ama madem başladık anlatıp bitireyim. Amca kızına bakalım:

SERPİL BAHÇELİ: Salih; Saniye’den olma 1946 Osmaniye-Hasanbeyli’ye kayıtlı.
Serpil hanım’ın yeri soy ismi nedir biliyor musun: FETTAHOĞLU!

Bu FETTAHOĞLU ailesinde AKSAY VE ÇANGA soyadları önemli. Bak şimdi bu zincir bizi nereye çıkaracak:
AYŞE NEZİHE ÇANGA: Mustafa ve Fatma’dan olma, 1936 Adano-kozan nüfusuna kayıtlı. Nezihe hanım’ın esas soy ismi ÇAMURDANOĞLU. Hatta sonra OĞLU kısmın çıkartıyorlar sadece ÇAMURDAN kalıyor. Al bakalım sana bir kaç tane aynı kütüğe kayıtlı ÇAMURDAN soy isimli kişi:

DERYA ERİKE ÇAMURDANOĞLU: Mustafa Ökkeş ve Ayşe Aysel’den olma 1957 doğumlu. Adana-kozan nüfusu.
ANİTA Deniz ÇAMURDANOĞLU: Gürkaynak ve ERİKA’dan olma. 1959. yine Adana-Kozan.

AGNES MARİA MAGDELENE ÇAMURDAN: FRANCOUİS JEAN PİERRE VE MARİE LOUİSSE CHARLOTTE ADREA’dan olma, Adana-Kozan nüfusuna kayıtlı.
Selçuk Emre ÇAMURDAN: Mehmet Cihan ve AGNES MARİE MADELEİNE’den olma 1985 doğumlu Adana-Kozan nüfusuna kayıt ettirilmiş.”

Yine beynim uyuşmuştu. Türçülük, Ülkücülüğün sembol isminin aile kökenindeki isimler içimi ‘cız’ ettirmişti. Boğazıma bir yumruk tıkanmıştı sanki. Yutkunamıyordum. İhtiyar adam anladı. Gözlüklerinin üstünden bana baktı ve ‘Bunlar daha ne ki hele bir dinle’ dedi. Devam etti:

“Aynı ailenin çocuklarının isimleri. Artık gizlenmeye bile gerek duymuyorlar:
SÜREYYA ELSA MİLLER: SAMUEL BERT, Sakine Sema’dan olma. 1986, Adana-Kozan..
RİFAT ORHAN ÇAMURDAN: Mehmet Cihan, AGNES MARİE MADELEİNE’nin çocuğu. Adana-Kozan doğumlu 1980.
SELİNA SAKİNE MİLLER: B una annesinin ismi de konmuş: SAMUEL BERT, Sakine Sema’dan olma. 1992, Adana-Kozan.

SERPİL FETTAHOĞLU’nun ailesindeki Öznur Hanım’a dikkatlice bakarsak bizi çok daha ilginç bir noktaya götürecek.
ÖZNUR FETTAHOĞLU: Mahmut nedim, Emine kızı, 1948, Osmaniye-Hasanbeyli.
Sonra küçük bir kayıt değişikliğini iyi farketmek lazım:
ÖZNUR FETTAHOĞLU: Mahmut nedim, Emine kızı, 1948, Osmaniye-Düziçi!!!
Neden düziçi? Diye soracak olursan, şimdi söyleyeceğim isim bunun cevabı olacak sanırım:

Düziçi Nufus memurluundaki FETTAHOĞLU kayıtlarında Algan soy ismi kimsenin dikkatini çekmez. BAHÇELİ’NİN annesinin yakın akrabası olan bu aileden bir isim yakında yapılacak seçimlerin kaderini belirleyen bir isimdir desem şaşırırmısın…
Şaşır o zaman bak bu kim?
TUFAN ALGAN: Ahmet ve Sultan’dan olma, 1939 Osmaniye Düziçi Nüfus müdürlüğüne kayıtlı.”

Bu tam bir şoktu. Demek TUFAN ALGAN ile DEVLET BAHÇELİ akraba idi. Hem de hiç de uzak olmayan akraba!
İhtiyar durdu, gözlüğünü çıkarıp masaya koydu, elleriyle gözünü oğuşturup:
“Şimdi söyle bakalım başka hangi ülkede, birisi siyasi parti lideri, diğeri Seçim kurulu Başkanı olan iki akraba olabilir. Üstelik bunlardan biri, Yani TUFAN ALGAN, akrabası BAHÇELİ’nin rakiplerini ekarte etti. RECEP TAYYİP ERDOĞAN VE NECMETTİN ERBAKAN’IN seçim yasağı almasında akrabalık bağının hiç etkisi olmadığını kim söyleyebilir. Üstelik karar bir oy fazlasıyla alınmışken ve o fazlalık oy TUFAN ALGAN’a aitken!! Bu seçim dürüst ve namusludur denilebilir mi?”

Artık kafam karman çorman olmuştu. Duyduklarıma inanamıyordum. Allah’tan bunu kimse bilmiyor diye sevindim ilk başta.b Ama bu dürüstçe bir davranış değildi. Hem ailesindeki Ermeniler, Hıristiyanları bilmeyen biz Ülkücü Gençlik bu adamın ardından nasıl hala gidebilirdik ki?
Yaşlı adam devam etmek istedi:

“Biliyorsun Devlet BAHÇELİ’nin annesi, ÖKKEŞ ALP KIRIKKANAT’IN HALASIDIR. Bunu dün sana ayrıntılarıyla anlattım. Hadi şimdi KIRAKKANAT ailesine bir göz atalım.
SANEM KIRIKKANAT: Remzi, İlkin’den olma, 1974, Osmaniye merkez kayıtlı.
Sanem hanımı takip edelim:
SANEM GEÇER: : Remzi, İlkin’den olma, 1974, Osmaniye Merkez kayıtlı.”
“Sus artık, tek kelime duymak istemiyorum!!”

Bağırmıştım… Yaşlı adam tedirgin oldu. Bir an için ona zarar verebileceğimi düşünmüş olacak ki, sandalyeden kalkacakmış gibi doğruldu. Öyle bir niyetim olmadığını belli ettim.
“Çok sağolasın iki gündür anlattıklarında kafamdaki sisleri dağıttın” dedim emekli memura.
Beni kapıdan uğurlarken gülümseyerek:

“Tekrar gel delikanlı. Bu sefer sana DEVLET BAHÇELİ’nin annesi ile AHMET NECDET SEZER’İN karısı arasındaki ilginç zinciri anlatırım. Ermenilerin, Yadudi halkaların bulunduğu zinciri. Kimbilir Belki SEMRA SEZER KÜRÜMOĞLU’nun Ermeni olduğunu ispatlarım sana!”Yine ne saçmalıyordu bu adam, Cumhurbaşkanı’nın karısı Ermeni miydi?

Dönüp tekrar dinleyecektim ama liderimin yıkılan kişiliğinin enkazı altında ezilmişti ruhum. Soruyorum şimdi size, Ermeni dölü bebek katili terörist başı Apo ile Benim Liderim arasında nasıl bir zincir vardı ve ben ne yapmalıyım!!!

İYİCE DÜŞÜNÜP ARAŞTIRALIM!!

saygılar!""


Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz!

MHP Milletvekili Ali Güngör ve Devlet Bahçeli 
Arasındaki Aponun İdamı Kavgası



Alaeddin Yavuz

Yazi alintidir

Not: Bu yazıyı Cezmi Yurtsever çürütmek için kendi araştırmasını yapmış ve sitesinde yayınlamıştır. İsteyen ona da başvurabilir.


18 Nisan 2010 yılında hazırladığım bu çalışmamı da okursanız her şeyin yerine oturacağını göreceksiniz!
http://keykubat.blogspot.com/2010/04/kibris-ve-soykirim-dumenleri.html#axzz29gAuznL0

Ve bu yazı sonuç olarak görülebilir;
http://keykubat.blogcu.com/yezidi-kongresinde-kurtler-yezidilikte-birlestiler/13040858
Yollar  sonra Meral Aksener adlı, Selsnik'e ataları sürülmüş Diyarbakır ERMENİ asilerinden olan  bu kadın da Kripto Ermeni Türk Irkçısı olarak parti kurdu.

Alpaslan Türkeş'in Kıbrıs'taki SAKALLI ERMENİ ABLALARI 29 Nısan 2024'de  Ekledim.



16 Ekim 2012 Salı

KIYAKCI TURGUT ÖZAL ILE FAHISE KEZBAN


KIYAKÇI* TURGUT ÖZAL İLE FAHİŞE KEZBAN

(Hangisi Onurlu?)



Bir hafta önce Samsun'lu bir din adamımız, Kur'anda geçen her adın çocuklara konulamayacağını anlattığı yazısında bu adlardan birisinin de Kezban olduğunu ve "Yalancı" anlamına geldiğini açıklamıştı. Derlerya insan karakteri adının tersinegelişirmiş. 

İzmir Amerikan koleji mezunu, sol açık topçu Amerikan hayranı Menderes.


Missouri Zırhlısı askerleri Menderes'in kıyakçılığı (Pezevenkliği) ile eğlenirlerken!Tıkla


 "Adı "Adalet" olan partiler ile, "Tayyip=İyi insan" anşamına gelen, ama Türk ve Müslüman dünyasını "Haçlı İşgaline açan bir hain" olarak ortada duran, partisine "Demokrat" adı verip sivil faşizm uygulayan ve hiç yeri değilken Kore'lerde hala sayıları açıklanmayan Türk askerlerini "Haçlı Askeri" edip kıydıran, Amerika'lı Conilere "kıyakçılık=pezevenklik" eden, Dolmabahçe sarayı önünde demirlemiş Amerikan, İngiliz donanmalarının önünden Karaköy genelevine  kırmızı halı döşetip, genel eve kadınlarını ücretsiz ikram eden Adnan Menderes gibi başbakanlara bu tespit doğrulanmıştır.

Üçüncü Sivil faşist, gemicik düşkünü, üçüncü hasbahçeci Batum Süryanisi  RE.T.E

Kezban adı da, Kezban'da "doğrucu, antiemperyalist, vatansever" bir kişilik oluşturmuş. Bu olay Devletimizi yöneteceklerin daha gençliklerinde emperyalizm tarafından kökenleri binlerce yıl öncesine uzanan işbirlikçi, hain soylardan seçildiğini de göstermektedir. 
 

Eşi "Papatya" Semra Özal, ve tüm ailesine "Hasbahçe Saltanatı yaşatan Turgut Özal!

Turgut Özal'ın annesinin Malatya'ya tayin olmuş bir öğretmen, babasının da önceden Malatya'ya yerleşmiş Tunceli Çemişkezek'li bir dönem Yezidi Rum olduğunu da hatırlatırım. İnanmayan Tunceli'lilere sorsun!

Beş yıl önce bu konuyu "Dersim Yemini ve Ata'nın Ölümü" başlıklı yazımda dile getirmiştim!

BU YAZI, KADIN-ERKEK BÜTÜN VESİKASIZ OROSPULARIMIZA İTHAF OLUNUR...!!!
Malatyalı Orospu Kezban...



Bu hikâye Malatya’da geçer. Bu, bir tercüman eşliğinde eğlenmek için geneleve gelen iki Amerikalı coni ile genelevde çalışan Kezban’ın hikayesidir..!!!

Çemişkezek Yezidi Turgut Özal 1950'lerde Amerikan askerlerine kıyakçılık ederken!


Ah Kezban ah, eli öpülesi Kezban ..!!! Belki de şimdi yaşamıyorsun. Keşke yaşasaydın da görseydin, gerçek orospunun kim olduğunu.. !!!

Menderes’in Türkiye’yi ‘küçük Amerika’ yapmaya çalıştığı günlerde, yani 1955-1960′lı yıllarda yaşanmış gerçek bir hayat hikâyesidir…

Malatya’nın en canlı sokaklarından biri de, genelev sokağıdır…

Gündüz Cumhuriyet Bayramı kutlanmıştı.. Gece saat 12′ye yaklaştığı sırada içeriye ağızlarında pipo, Sarı saçlı, uzun boylu iki kişi ile beraber şık giyinmiş şişman bir adam girdi. Bu iki yabancı, ‘uzman’ sıfatıyla bir dost memleketten getirilmişlerdi… Bir yıldır yakındaki 15.000 nüfuslu bir Anadolu kasabasındaydılar.

Kaymakam kasabada böyle bir şey olamayacağını, arzu ederlerse falanca yerdeki ‘Türk pavyon’una gitmelerini tavsiye etmişti… Bunun üzerine iki genç, tercümanlarını da yanlarına alarak önce Malatya’ya, sonra da faytoncunun rehberliğinde buraya gelmişlerdi…

Yani Malatya genelevi’ne..!!!

İlk dakikalarda yadırgadıkları bu yer, git gide hoşlarına gitmişti. Akşamdan beri 25 müşteri savmış olan Kezban, gramofona oynak bir plâk koymuş, kırmızı mayosunun içinde dönüp duruyordu… Yabancılar Kezban’ı seyretmeye başladılar. Sonunda Kezban’ı işaret ederek, tercümanlarına bir şeyler dediler…

Tercüman çaça kadın’a :

- Mösyöler bayanı istiyor..!!!
Aynı eğlencede Amerikan Mösyöleri- askerleri!Tıkla
Tercümanı duyan Kezban adamlara şöyle bir baktı… Sonra :

- Müthiş yorgunum anne. Mazur görsünler..!!!

Cevap tercüme edilince, yabancılardan uzun boylusu sertleşen sesi ile :

- Ne demek..?!!!

- Böyle yerlerde müşteri reddedilmez ..!!! diye diklendi…

Kezban hiddetlenerek :

- Yorgunum efendim..!!!.. Lâftan anlamaz mısınız siz..?!!!

Tercüman :

- Bu mösyölerin kim olduğunu bilmiyorsun galiba ..?!!! Hem bir orospu müşterisinin arzusunu yerine getirmeye mecburdur..!!!

Kezban :

- Ben orospuyum..!!! Ama bu mösyöler kim olursa olsunlar, arzularını yerine getirmeyeceğim..!!!

Diğer kadınlar şaşkın şaşkın ona bakmaktaydılar… Kezban’ı o güne kadar hep para canlısı olarak düşünmüşlerdi..!!!

Tercüman yediği hakareti hazmedememişti :

- Senin gibilerinin hakkından polis gelir..!!!

- Buyrun efendim, polis iki adımlık yerde..!!!

Şişman tercüman hışımla dışarı çıktı. Biraz sonra yaşlıca bir polisle içeri girdi… Ecnebilere karşı daima nazik olmayı, onlara kolaylık göstermeyi vazifesinin mühim bir düsturu sayan polis, Kezban’a :

- Mösyöler seni çiftetelli oynarken bulmuşlar… Demek ki yorgunluk bahane… Şu halde sebep ne Kezban..?!!!

- Sadece istemiyorum..!!!

- Fakat vazifeni unutuyorsun. Sonra senin için fena olur..!!!

Genelevin dilberi Kezban, âdeta deliye döndü :

- Bana hiç bir şey olmaz, polis bey..!!! Ben gavurlara orospuluk yapmam polis bey ..! Beni nihayet buradan başka bir yere sürebilirsiniz…! Fakat sürüleceğim yer gene Türk ili değil mi ..?!!!

Herkes susuyor, iki yabancı alık alık bakıyordu… Kezban ise yumruklarını sallayarak söyleniyordu :

- Ben gavur orospusu değilim, polis bey..!

- Ben Türk orospusuyum..!!!

Diğer kadınlar başlarını önlerine eğmişlerdi… Yaşlı polis ise gözlerindeki ıslaklığı göstermemek için, ağır ağır bahçeye çıkarken Kezban hâlâ bağırıyordu :

- Ben gavurun altına yatmam, polis bey..!

- Ben Türklerin orospusuyum..!

- Gâvurun değil..!

Bu anlatılanlar, kaderin sillesini yemiş vesikalı Kezban’ın ; cılız öpülesi elleriyle ; ülkemizi işgal eden gâvurlara attığı yaman tokadın hikâyesidir… İşte böyleee … Bir kaç dolar kazanabilmek için, yabancıların önünde eğilen bütün politikacılarımıza…

İş adamlarımıza…

Bürokratlarımıza…

Medya mensuplarına…

Ve “keşke İngilizlerin idaresinde olsaydık ” diyebilen o çok namuslu ( !!! ) Hanım kızlarımıza…

Velhâsıl, kadın – erkek bütün vesikasız orospularımıza ithaf olunur ..!!!

Ve o şişman tercümanın adı neydi biliyor musunuz.. ?!!!

TURGUT ÖZAL ..!!!
--------------------------------
Doç. Dr. Mehmet KAYA
Ondokuz Mayıs Üniversitesi
Veteriner Fakültesi Fizyoloji Ana Bilim Dalı

*Kıyakçılık= Köylerde genellikle Mart aylarında büyükbaş hayvanlar damızlık seçilen bir hayvanla çiftleştirilirler. Çiftleştirme işini yapan damızlığın sahibi, baştan sona hayvanı yönlendirir ve bazı yorgunluk hallerinde hayvanın cinsel organını getirilen dişinin dişilik organına eliyle sokar.  Bu yüzden onlara “Kıyakçı” adı verilmiştir. Amerikan askerlerini genel eve götürüp umum kadınları polis zoruyla ilişkiye zorlamak da daha kibar olabilecek hangi sözle ifade edilebilir?


Orospuluğun,fahişeliğin de bir onuru vardır. Kezban da onu göstermiştir! Anlayana!
Yabancı dil öğrenmek için yabancı turistlerin altına yatan genç öğrencilerimize de bir ders olsun! Alaeddin Yavuz!
İşte RE.T.E'nin gerçek yüzü! O bir Haçlı Casusudur!