Ulusal Kanal ve onun siyasi uzantısı olan İşçi Partisi ile,
yazı yazmaya başladığım zamanlarda ben de ters düştüm. Doğu Perinçek’in 1961 darbesi
sonrası Almanya’ya gittiğini, ABD ajanları tarafından eğitildiğini, 1968’lerde
getirilerek “Sol’u Bölme” eylemlerinde görev aldığını, Erzincan Eğinli bir
Ermeniliğini, Adalet Partisi milletvekili olan toprak ağası Sadık Perinçek’in
oğlu olduğunu, işbirlikçi olduğu için
İbrahim Kaypakkaya tarafından Bursa’da bacağından vurulduğunu ve bu yüzden
sakat kaldığını, PKK ve örgütün çakma önderi Abdullah Öcalan Süryani Ermeni’si
ile fotoğraflarını hep eleştirdim.
Ama şunu unutmayalım ki, çok sayıda Osmanlı padişahlarının
analarının, çok sevdiğimiz hayranı olduğumuz Gazi Osman Paşa gibi Tokat
Ermenilerinden kurtuluş savaşımızda da çok önemli görevler almış ve devleti “53”
yıl yönetmiş İsmet İnönü gibi Bitlis Ermenileri de hala çok makbuldür. Osmanlı’ya
zafer kazandıran büyük paşaların neredeyse hepsi Sırp, Rum, Ermeni, Ulah,
Arnavut ve diğer milletlerden yetiştirilmiş devşirmelerdir.
Çok övündüğümüz Sokollu Mehmet paşa Sırp, Kara Murat Arnavut’tur.
Bu topraklar bizler kadar Ermenilerin ve öteki azınlıkların
da vatanıdır. Bir insan kendisini devletin ve milletin iyiliği için hayırlı bir
davaya adamışsa ırkından da hainler çıkmışsa bunların topunu dışlamak sadece
düşman sayısını arttırmaya yarar!
Salaklığın lüzumu yoktur!
Hatta 1961 askeri darbesinin ABD tarafından, ABD’nin nakit
kredi yerine askeri malzeme şeklinde ayni kredi ödemeye geçmesiyle projeleri
yarım kalmış Adnan Menderes’in SSCB ile yakınlaşma siyasetini baltalamak için
Amerikan askeri akademilerinde yetiştirilmiş, Kayseri Aziziye/Pınarbaşı sürgünü
Ermenilerin soyu, harp akademisine torpille alınmış olan Alpaslan Türkeş gibi “Derin
Nato” militanlarınca gerçekleştirildiğini, darbenin sonunda sadece Menderes ve
ekibi değil, antiemperyalist subayların da idamı ile sonuçlandığını ilk ben
yazdım.
Bu yazılarım
Ulusal Kanal’dan tutun diğer yandaş medya
tarafından da diğer birçok yazım gibi konu edildi. Bana “böyle yazma zamanı
değil” diye çağrılar yapıldı. Ben gerçeklerin bilinmesinden ve
uyanacağına
ihtimal vermediğim halkın kazara uyanırsa, içine gireceği devrimci
mücadelesinin sonunda gene bir komploya kurban gitmesinden duyduğum
endişelerden dolayı bunları yazmıştım.
Öte yandan, CHP ve sol hareketin geçmişte kendilerinin
dinsiz algılanmalarına izin vermekle ve Sünnilik karşıtı siyaset izlemekle hata
ettiklerini, dini, Sünniliği doğru işleselerdi işbirlikçi Deliüzzaman’ın
Nurcularının iktidar koltuğunu bu kadar kolay 70 yıl boyunca işgal edememiş
olacaklarını delilleriyle yazmamdan sonra tespitlerimi tartıştılar, Ulusal
kanal ve öteki sol muhalif kanallar hoca aramaya başladılar ve bu gün iyi bir
çizgi yakaladılar.
Ulusal kanal yaptığı dini tartışma programlarıyla gerçekten
antiemperyalist Müslümanları, Ülkücüleri hareketin içine çekmeyi başardı.
İnanan- inanmayan, liberal bilmem ne hangi grupta olup ta “antiemperyalist
ve Atatürk sevgisi taşıyan veya Atatürk’ü sevmese de Atatürk rejiminin getirdiği
demokratik haklara sahip çıkanlara kadar herkesi birleştirmede Ulusal kanal bu
güne kadar taviz vermeden doğru bir çizgi takip ederek antiemperyalist
mücadelesini sürdürdü.
TGB Ulusal kanal’dan ve İşçi Partisinden ayrı bir yapılanma
içinde ortaya çıktı. Köken bağları olabilir bu şimdilik önemli değildir. TGB
gençliği de yetişkinleri de örgütlemede, anarşiden uzak mücadele verme
konusunda bu güne kadar çok başarılı olmuştur. Emeği geçen tümünü yürekten
kutlarım.
Amerikancı- İşbirlikçi kesim “din ve milliyetçilik”
maskesini giymiş, Türk ve Müslüman dünyasını emperyalizme teslimiyete ikna
mücadelesinde mali dış desteklerle iktidarını iki yüz yıldır iyi kötü
korumaktadır.
Onlara göre, eskinin “Düvel-i Muazzama’sı” yani “Yenilmez
Büyük Dünya İmparatorluğu” olan İngiltere, işbirlikçileri Avrupa ve Amerika
Birleşik Devletlerine muhalif olanlar kötüydü.
Bu gün de yaptıkları ve savundukları budur.
Kötü olan bizler yani solcular, Atatürkçü Tam Bağımsızlıkçılar,
sömürgeci devletlere karşı olan vatanseverler onların gözünde maceracı, hayalci
ve şaşkınlar sürüsüdür!
Bunun böyle olmadığını, kendilerine yapılan eleştirilerden
ders alarak sürdüren bir İşçi Partisi, onun yayın organı Ulusal Kanal, Aydınlık
Gazetesi ve gerçekten gençliğin bağrından ibaret olan gençlik örgütü TGB büyük
fedakârlıklarla anlatmaya çalışmaktadırlar. Bunda da hayli başarılı oldular.
Hepsini yürekten kutlarım!
Devrimci adam uyanık olur, hiçbir siyasi yapılanmanın bütün
üyelerinin bilgisayarla programlanmışçasına “aynı fikirde” oldukları bir devrim
yeryüzünde olmamıştır ve olmasına da olanak yoktur.
Bütün devrimler “asgari müştereklerde” birleşilerek
gerçekleştirilir. Buna en iyi örnek te Kurtuluş Savaşına katılanların Cumhuriyetin
ilanından sonra içine düştükleri durumdur. Bu durum Atatürk’ün kaybedilmesine,
beş ay sonra da devletin İngiliz mandası haline gelmesiyle sonuçlanmıştır.
14 Mayıs 1950 Amerikan Sivil Darbesiyle (AKP gibi)
devletimiz “NATO” çarşafı ile örtülmüş
Amerikan emperyalizminin askeri, kolonisi olmuştur.
“Tarihe tekerrür derler, ibret alınsa tekerrür mü olur!”
deyişine beğenilmese de bence değer verilmeli, Atatürk döneminin karmaşasına
düşülmemesi için bilgi çağının olanaklarını da kullanarak ortak görüş
birlikleri en aza indirilmelidir.
Bu da karşılıklı anlayış, hoşgörü, sabır ile mümkündür.
Bu gün demokratik bir devrim yapabilmek için Atatürk
döneminden çok şanslıyız. Çünkü yetişmiş beyin açısından o dönemi milyona
katlayacak insanımız vardır.
İster Atatürk devrimlerinin kazanımlarına sahip çıkacak
kadar isterse daha ileri sol görüş bakımından ne kadar devrimciysek bu
çizgimize o kadar sabırla, azimle sahip çıkmalıyız.
Aksi halde bu gün Osman Pamukoğlu paşanın hiçbir yere ortak
olmamasından, internette görüş ayrılığı yüzünden diğer devrimci, demokrat,
bağımsızlıkçı, milliyetçi arkadaşlarla uyuşmazlıklarını öne çıkartıp, kızıp
kinlenerek herkesi karalamayı adet edinmek yanlıştır.
19 Mayıs 2012, 29 Ekim 2012, 10 Kasım 2012 mitingleri her ne
kadar Ulusal Kanal ve TGB önderliğiyle gerçekleştiyse de katılanların hepsinin
bu partiye oy verenler olduklarını iddia etmek gülünçtür.
Halkımızın vatansever aydınları bu mitinglere devletin ve
rejimin geleceğinden duydukları endişeler yüzünden her yaştan çok sayıda
katılım sağlamışlardır.
Ama İşçi Partisi, Ulusal Kanal, TGB bu işin motoru olmuştur.
Bizler de yıllardır yazarak kültür ortamının oluşmasında katkılarımızı bıkmadan
sürdürmekteyiz.
Doğu Perinçek’in cunta bağları, Derin Nato bağları olabilir,
Silivri’de bulunanların da olabilir ve büyük ihtimalle vardır da!
Hatta bir çok yazımda küresel Mason sermayenin, AKP’nin
halka özgürlük getiren bir devrimci parti olduğuna inandırılması için Ergenekon
tezgâhının düzenlendiğini, AKP bu devrimi (!) temsil eden paranın “yazısıysa”
Silivri’de tutulanlar da “tura’sıdır” diye yazmışımdır.
Böyle olmasına rağmen, demokratik devrimi geçelim, Atatürk
devrimin getirdiği demokratik haklarımızı korumak için İşçi Partisi ve TGB
uzlaşılabilecek en uygun kurumlardır.
Çünkü Atatürk rejimine karşı yapılan “karşı devrime-karşı
devrim mücadelesini” yürütebilecek güç sadece onlarda vardır!
Bu millet asırlardır diğer milletler gibi dini taassupla
yönetildi. Yetmiş yıldır da “teslimiyetçi-Nurcu Kürt İslâm’ı” saçmalığının
halka pompalanmasıyla insanlar dinlerini şaşırdılar. Her gün çıkartılan
iddialarla insanların dini ve tarihi inançları aşındırılmakta, her şeye ve
herkese karşı derin şüpheler içine itilmekte, yalnızlaştırılmaktadır.
Milli birlik duygusu tamamıyla silinmekte, toplum
bireyselleştirilmekte, hedonizm, tüketim düşkünlüğü gibi aile ve toplum
bağlarını kurutan, kopartan dini ve cinsi sapıklıklar emperyalist beyin yıkama
ideolojileri yüzlerce televizyon kanalı,
yazılı basın ve yabancı mağazalarca hatta misyoner Hıristiyan
faaliyetlerince pompalanmaktadır.
Herkes aklını başına alsın ve demokratik mücadeleye zarar
verecek her türlü davranıştan kaçınsın!
Atatürk devrimin getirdiği demokratik hakları korumak için,
dindar-dinsiz, solcu-Ülkücü, demokrat-liberal, Türk-Kürt- Ermeni-Arap-Çerkez ve
daha kimler varsa, her kim olursa olsunlar bu dayanışmaya katılmak ve destek
vermek zorundadırlar.
Kimseye “armudun sapı, üzümün çöpü” türünden bahaneler bulup
dışlama, aşağılama, hareketin dışına itme gibi eylemler yapacak kadar lüksümüz
yoktur.
Takdir okuyanındır.
Saygılarımla!