ERMENİ KAYNAĞI OLAN KİTAP SAYFASININ RESMİNİ ÇEKTİM VE DİLİMİZE ÇEVİRDİM.
İYİ OKUMALAR.
BİR VATAN HAİNİ DİN DÜŞMANINI, ÖTEKİ VATAN HAİNİNDEN ÖĞRENMEK İSTİHBARATIN TEMELİDİR.
Pontus, Ermeni, Süryani, Yezidi devletleri kurulmasını engelledi, 1000 yıllık hayallerini suya düşürdü. Neden sevsinler Atatürk ve İttihatçıları ki? |
Yalan yok, iftira yok. Ermeni, Ermeni'yi, hain, haini yazmış.
Tarihçi Ğevond’un verilerine göre, 788 yılında Büyük Hayk’taki Kotayk ve Aragatsotn nahiyelerinden 12.000 kişi, Arap egemenlerin baskılarına direnemeyip Abas Amatuni ve oğlu Hamam Payazat önderliğinde Ermenistan’ı terk ederek Bizans İmparatorluğunun bir parçası olan Pontos’a yerleşirler. Pontos’ta Ermeniler eskiden beri ikamet etmişlerdir. Daha sonraki yüzyıllarda nüfusları, politik ve ekonomik baskılar yüzünden Ermenistan’ın çeşitli nahiyelerinden göç edenlerle artmıştır.
Bizans imparatoru Konstantin, Ermenileri hoşnutlukla karşılayıp verimli topraklara yerleştirdi ve Ermeni prenslere bir süre sonra savaşta yıkılacak Tambur şehrini hediye etti. Hamam Amatuni bu şehri yeniden kurdu ve kendi ismiyle Hamamşen olarak (daha sonra da Hamşen - Hemşin) adlandırdı.
Hamam Amatuni’nin kurduğu prenslik tam yedi yüzyıl sonra 1489'da yıkıldı. Hemşin'in başlangıçta Bizans, daha sonra 13. yüzyılda Pontos İmparatorluk bünyesinde yarı bağımsız bir statüsü vardı.
“Pontos Tarihi” adlı eserin yazarı M.Bıjışkyan, 19. yüzyıl başlarında bu yöreleri ziyaret etmiş ve İslamlaştırılmış Ermeniler hakkında şunları yazmıştır: “Hemşinliler yarı yarıya’dır (yarı Hıristiyan, yarı İslam), çoğu dinini değiştirmiştir, fakat Hıristiyan törelerini koruyup kiliseye giderek zekat vermekten kaçınmazlar, hemen hemen hepsi Vartavar ve Verapohum zamanında kiliseye gidip mum yakar, atalarının ruhu için kurban keserler. Hıristiyanlığı bilen ihtiyarlar da vardır, haça saygı gösterir, kiliselere gizlice zekat verirler.” (Yani kimse Müslüman olmamış. Alaeddin Yavuz)
Benzeri ifadeler yabancı kaynaklarda da vardır. Amerikalı Protestan misyonerlerden Smith ve Dwite, yöreye yaptıkları seyahatten edindikleri izlenimleri 1831 yılında Londra’da, daha sonra 1833 yılında Boston’da yayınlamışlardır. Bu misyonerler seyahat notlarında şunları yazmışlardır:“Ermeniler arasında bir kısmı Müslüman’dır, yaşadıkları bölgeye Hemşin denir. Katolik bir Ermeni olan Trabzonlu muhatabımız, 70- 80 köyde ikamet eden 3- 4 bin Ermeni aile bulunduğunu söyledi. Çoğu yaklaşık 200 sene evvel Müslüman olmuş, fakat onlar bile günümüzde Ermenice konuşurlar, kadınların çoğu başka dil bilmez.”
Hemşinli Ermeniler; ikamet yerleri, mezhepleri ve dillerine göre bugün üç temel gruba ayrılmaktadır (Bert Wooks):
a) Batı Hemşinli Ermeniler: Türkiye’nin Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon ve Rize vilayetlerinde oturmaktadırlar, dilleri Türkçedir, sünni Müslümandırlar.
b) Doğu Hemşinli Ermeniler: Hopa ve yöresindeki 30 köy başta olmak üzere (kısmen de Borçka) Artvin vilayetinde ikamet etmektedirler, dilleri Ermenicedir (Hemşin lehçesi), sünni Müslümandırlar.
c) Kuzey Hemşinli Ermeniler: Abhazya ve Rusya’nın Krasnodar bölgesinde ikamet etmektedirler, Hemşin lehçesi ve Ordu, Canik, Trabzon ağzıyla konuşmakta, Rusça bilmektedirler. Büyük bir kısmı Doğu Ermenicesini de konuşabilmektedir, Hıristiyan olup Ermeni Apostolik kilisesine bağlıdırlar.
Hemşinli Ermeni toplulukları, Amerika ve Avrupa’nın bazı ülkelerinde de vardır. Son yıllarda Türkiye’den göç etmiş Müslüman Hemşinli Ermeniler (Hemşil), en büyüğü Almanya’da olmak üzere Avrupa ülkelerinde yeni topluluklar oluşturmaktadırlar.
Kendi tarihi yerleşim bölgelerinin dışında birçok Hemşinli Ermeni İzmit yöresi, Erzurum, Ankara, İzmir, İstanbul gibi Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde ikamet etmektedir.
Müslüman Hemşinli Ermeniler kendilerine Hemşil (Hemşinli) demekte, bu isim Türkler ve diğer uluslar tarafından da kullanılmaktadır. http://hamshentsi.blogspot.com.tr/2010/11/hemsinli-ermeniler-kimdir-haygazun.html
Bu yazıda Roma Bizans seviciliği hat safhadadır. Oysa, önceki yazılarımdan hatırladığıma göre, Grek Büyük İskender'den Roma ve Bizans'a Ermeniler, İrani olduklarından ve şeytana tapındıklarından dolayı daime soykırıma tutulmuşlardır.(Mitolojiden Günümüze Ermeniler" başlıklı çeviri yazıma adilyargicblogspotcom da bakabilirsiniz. Resmen Roma sevicisi bu kaypak tarihçi, aynı Fetullah Gülen ve Kadir Mısırlıoğlu gibi.
Çoğumuzun bilmediği, farkında olmadığı ya da bir yerlerde okumuş olsa da üstünde durmadığı Anadolu coğrafyasının mucizevî etnik unsurlarından biridir Hemşinliler. Rize’nin Hemşin ve Çamlı Hemşin ilçelerinde oturanlara nerelisiniz sorusu yöneltildiğinde Rizeliyim demiyorlar, Hemşinliyim, diyorlar.
Anadolu’da birçok yörede benzerleri olan bu "İl'e" bağlı olmaksızın doğrudan "İlçe'ye" aidiyet duygusu Hemşin ve Çamlı Hemşin’de doruklarda dolaşıyor. Örneğin İspirliler Erzurumluyum demez, Siverekliler Urfalıyım demez, Karşıyakalılar İzmirliyim demez ama örnekleri çoğaltılabilecek bu ilçe aidiyeti duygusu ya ili ile tatlı bir rekabetten, ya il olmayı beklerken ilçe olarak kalmış olmanın ile karşı yarattığı eziklik duygusundan ya da daha başka ikincil nedenlerden ileri geliyor.
Şaka bir yana işin aslı da biraz bu yönde. Ayrı bir dilleri var ve adı Hemşince. Bölgede konuşulan Lazca veya Gürcüceden ayrı bir dil bu. Wikipedi’deki bilgiye göre Ermenicenin bir diyalekti.
Günümüzde ise Hemşinliler başta Rize ve Artvin olmak üzere eski ve yeni göçlerle Sakarya, Bursa, Düzce, Akçakoca, İzmit,(İzmir Kemalpaşa), İstanbul, Ankara ve Erzurum başta Tortum ve az miktarda İspir ilçeleri olmakla beraber Trabzon, Samsun gibi şehirlerde ve yerleşim yerlerinde de yaşamaktadırlar.
https://www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=229065370537170&id=408549459168098
Rize Osmanlı'da Trabzon vilayetine bağlı sancak/kaza olarak küçük bir kasabaydı. 1805'lerden sonra yavaş yavaş Osmanlı'nın Rus çarlığına "sıcak denizlere ineceksen Boğazdan değil, Kafkaslar-İran üstünden in" diyerek Kafkasları biraz da 1774 Küçük Kaynarca Anlaşması ile, Osmanlı azınlıklarına denetim yetkisini Ruslara, ardından batılı devletlere tanıması yüzünden vergiden, askerden kaçmak isteyen herkesin gidip Kiliselere kayıt yaptırması, Avrupa ve Amerika kiliselerinden gelen misyonerlerin getirdiği paralarla birden zengin olan azınlıkların devlet kurmaya teşvik edilmeleri yüzünden çıkardıkları isyanların da getirdiği zayıflık nedeniyle mecburiyetten Kafkasları boşaltmıştı.
Kadir Mısırlıoğlunun kendi sayfasından. |
Büyütmek için resmi tıkla. |
(Bu belgeyi yazan bir Ermeni'dir. Onlara göre Türkler çok zalimdir, Ermeniler kilisede namaz kılıyorlardı biz onları zulümlerle helak ettik. Bu konuda açıklayıcı başka yazılarım olabilir.Takdir sizin)
EKTİR ; 23 Temmuz 2024'de daha önceden tarih araştırmacısı Cengiz Özakıncı'nın tweeter sayfasından bir kaç ay önce aldığım Osmanlı kayıtları Kadir Mısıroğlu ve ailesinin Ermeni olduğunu belgelemiştir. Yaptığım tespitlerin ne kadar yerinde olduğunu görünüz;
Ben, kitabı okudum, kaynağını inandırıcı olması için resmini çekerek, resim üzerinde dilimize çeviri yaparak verdim.
Türk ve Osmanlı ve İslam üzerine nutuklar çekenler, 1915'de Pontus, Süryani, Ermeni, Kürt devletleri kurma hevesindeki kriptolardır.
Yukarıdaki paylaşımda Süryani kilisesi İnternet sitesinde bakıyoruz, 1915'de onlar da Süryani devleti kurmak için hevesleri kursaklarına tıkılanlar arasındaymışlar.
İşte Hasan MEZARCI'nın delilik olayının basında yansıması.
Hasan Mezarcı'nın bunca tepki çeken önergesi, Mustafa Kemal Atatürk'ü devirmek için, etrafında gerçekten ona samimi inanan Topal Osman'ı çevresinden çekebilmek için kurulan bir kumpasın baş rol oyuncusu Trabzon milletvekili kripto Ali Şükrü'nün Topal Osman tarafından öldürülmesinin araştırılmasını içermektedir.
O tarihlerde hala Atatürk dönemine tanıklık etmiş vatanseverler vardı. Bu yüzden ona karşı çıkıldı. Ama artık pek kimse kalmadığından devleti, basını, bürokrasiyi ele geçiren bu Müslüman görünümlü kriptolar kendilerine inanılmasını yıllardır eğitim yurtlarında kendi yetiştirdikleri sözde akademisyen, yazar, çizer ve din adamlarını da kullanarak başarılı olmaktadırlar.
Ne Osmanlı Müslümanı ne de Türk olan, asla adam gibi Türkçe veya Osmanlıca konuşamayan bu kriptolar, Osmanlı ve cumhuriyet döneminde çıkan isyanlar sonucu batıya sürülen kripto yani Müslüman ve Türk kimliğinde yaşayan gayrimüslümlerdir.
Necmettin Erbakan ile Şevki Yılmaz. Necmettin Erbakan her ne kadar bunlarla birlikte olsa da bunlar kadar hain olmamıştır. |
Rizeliler bunlarla bitti mi sanıyorsunuz?
Bu bir savaşın din savaşı olabilmesi için Müslüman bir ülkeye değil, "İslam dinini yok etme amaçlı" saldırı olması ve hilafetin karar vermesi gerekiyor.
Bu gün Halifelik kurumu en son 03 Mart 1924'de Hilafetin kaldırılmasıyla varlığını yitirmiştir. Görev TBMM'ye verilmiştir.
Hilafet kurumunun kaldırılmasının en önemli nedenlerinden birisi Müslüman Arabistan, Mısır, Suriye, Irak, Kafkas Müslümanlarının "Hilafeti Osmanlı'dan almak amacıyla" Osmanlı halifeliğine 1747'den 1919'a kadar savaşan Vehhabi dini mensupları yüzünden işlevinin kalmamasıydı.
I.Dünya savaşında Osmanlı Halifesi "CHAD" ilan etmiş ama Araplar ve Kafkaslılar Türk askerlerini Yemen'de, Hicaz'da, Mısır'da, Suriye'e, Irak'ta sırtlarından vurmuşlardı.
İran da zaten Şii'ydi ve hilafeti tanımıyordu.Hint ve Afgan Müslümanları da batılı emperyalist devletlerin işgalindeydiler.
Yani katılamazlardı. Ama onlar aralarında para toplayıp yardım gönderdiler. Kurtuluş savaşında da bunu sürdürdüler.
Peki, bu Osmanlı Hilafetine karşı savaşan Vehhabi dincileri neden "CİHAD" çağrısı yapıyorlar?
Onlara göre hilafet Suudi Kralıdır, onların da kralı İngiltere'dir. "Vehhabilik, Bir İhanet Örgütlenmesi" yazımda yazdığım gibi, Vehhabilik veya bizdeki adı Nurculuk,Işıkçılık olsun ikisi de İslam düşmanı, ama İslam'a çok benzeyen Hristiyan ve Yahudi dinlerinin İslami uyarlanmış halleridir.
İşte ilk cihadı Vehhabiler Osmanlı, Balkanlar ve Kafkaslardan Rus işgalleri, denizlerden İngiliz, Fransız ve öteki batılı işgalcilerin işgalinde çırpınırken, Vehhabiler de Yemame, Necd, Hicaz Arap Müslümanlarına cihat ilan etmişler, 1805'lerde Kabe'yi dahi ele geçirmişlerdi.
Şimdi cihatlarının ne şekilde olduğunu Osmanlı kaynaklarından okuyalım;
""Aşağıda okuyacağınız yazı, Vehhabilik dinini kuran İngiliz ajan Mr. Hemper’in anılarını Alman dergisinde yayınlamasından sonra ona cevap olarak İstanbul Bahriye Matbaasında İngilizce basılmış, Eyüp Sabri Paşa’nın kaleme aldığı Hicri 1306-Miladi 1887 yılında Mirkat-ül Harameyn adlı kitabından “Vehhabiliğin başlangıcı ve Yayılması” konusundan dilimize çevrilmiş küçük bir parçadır.
Vehhabilerin Müslüman olup olmadığına siz karar veriniz...
Bir cumhurbaşkanı düşününüz, devletin resmi internet sitesinde yazan biyografisinde, bitirdiği İmam Hatip Lisesinin adı yok, 1918'de bitirdiğini beyan ettiği Üniversite 1982'yılında açılmış.
Diplomaları, eğitimi, askerliği hakkında ya iddia edildiği gibi sahtekar, yalancı ve devletin makamını hile, ABD işbirliğinin verdiği güç ile işgal ediyor. Böyle değil ise durum nedir? Açıklasın.
Aşağıdaki resim Cumhurbaşkanlığı resmi sitesinden çekilmiştir.
Vehhabi Suudi Arabistan ile Selefi Dürzi (Müslüman değiller, 19.yy.da Hristiyan sayıldılar) IŞİD'i destekleyin emrini iyi okuyunuz;
“”...Vehhablerin dediklerine göre, Abdül Vehap, düşüncelerini başlarıyla halka yayınca Şerif Galip korkarak kaçtı. Ve Taiflilerin sana direnecek güçleri yoktur. Beni, Taiflilerle kalelerini teslim etmeleri ve Abdülvehhap’tan bağışlanma dilemelerini bildirmem için gönderdiler. Ben Vehhabileri seviyorum. Geri dönün. Çok kan döktünüz. Taif’i ele geçirmeden geri dönmek yok. Yemin ediyorum Taifliler kalelerini kısa sürede teslim edeceklerdir. Ve sen ne istersen onu kabul edeceklerdir.
Şerif Galip Efendinin hatası yüzünden Taif boşuna teslim edilmemeliydi. Eğer Taif’de kalsaydı Taifliler bu kıyamet gününü yaşamayacaklardı. Korkaklar ve hainler olduğundan dolayı Vehabiler Taiflilerin şehirlerini kolay teslim etmeyeceklerine inanıyorlar.
Muhammed Abdülvehhab İngiliz ajanı Sir Percy ile. İslam düşmanı Necd Nasturi Yahudi'si |
Heyete mallarını vermeyenlerin listelerini verdiler. Heyet onlar için “ mallarını verenler istedikleri şekilde gitmekte serbesttirler, kadınları ve çocukları bağlayın, zincire vurun!
İbrahim artık sabırlı olmayı başaramıyordu, dayanamayıp onun göğsüne bir taşla vurdu ve öldürdü.
Bunlar olurken Vehhabiler kaleye saldırdılar ve çıkan karışıklıkta top mermisi ve kurşunla vurulmadan kurtuldular.
Vehhabiler kale kapısını kırıp içeri girdiler ve gördükleri bütün kadın ve çocukları öldürdüler hatta beşikteki bebekleri dahi kestiler. Sokaklar bir anda kan seline döndü. Evlere saldırdılar, ne varsa yağmaladılar, bu gün batımına kadar sürdü.
Kalenin doğu tarafındaki taş evleri ele geçiremediklerinden onları da taş ve kurşun yağmuruna tuttular. Sonunda bir Vehhabi, “”sizi bağışladık, kadın ve çocuklarınızla istediğiniz yere gidebilirsiniz” diye bağırdı ama ona da uymadılar.
Bit epe üzerinde göçmek için toplanan gerçek Müslümanların Vehhabiler etraflarını sardılar ve gitmelerine izin vermediler. On iki gün boyunca kuşatma sürdü ve sıcaktan, susuzluktan kadın ve çocukların ölümlerini seyrettiler, onları küfür ederek, taş atarak, yakaladıklarına sopalarla vurarak işkenceler ettiler.
Onları tek tek çağırarak “sakladığınız mallarınız nerede?” diye döverek sorguladılar, merhamet isteyenlere de “ Ölüm saatiniz geliyor” diye tehditlerde bulundular.
İbni Sekban dışarı çıkarak, 12 gündür tutmadıkları sözlerini tutacaklarını söyleyerek direnenleri teslimiyete davet etti. Bitkinlikten ve sözüne inanmak istediklerinde olsa teslim olanların, kollarını arkasından bağlayıp etrafı çevrilmiş tepedeki Müslümanların yanına koydular ve 367 erkek Müslüman ile kadın, çocukların hepsini kılıçtan geçirdiler. Sonra şehitlerin vücutlarını hayvanlara ezdirdiler, gömülmelerine izin vermeden on altı gün boyunca kurda kuşa yedirdiler.
Öldürülen Müslümanların evlerini ve mallarını yağmaladılar hepsini kale kapısı yanında bir öbekte topladılar. Malların beşte birini de reisleri Suud’a gönderdiler.
Vehabiler Kuran-ı Kerim’in ve tefsirleri ile hadis kitaplarını kütüphanelerden, evlerden, mescitlerden topladılar, sokaklara yerlere attılar. Altın yaldız kaplı deriden Kur’an kaplarından terlikler yaptılar, Kur’an kitaplarını da ayaklarının altında parçaladılar. Taif sokaklarının her yeri Kuran, tefsir, hadis kitaplarının sayfalarıyla dolmuştu.
Sonunda İbni Sekban yağmacıları buna son vermeye davet etmesiyle durdularsa da bunlardan sadece üç Kuran-ı Kerim kopyası ile bir tane Sahih Buhari hadis kitabı kurtarılabildi.
“16 gün boyunca şehitlerin vücutları açıkta kaldı çürümeye başladı ve sıcağın da etkisiyle bütün şehri pis kokular sardı. Sağ bırakılan Müslümanlar, ölülerini gömmek için İbni Sekban’a yalvarıp yakardılar, sonunda insafa geldi ve sağ kalanlar, öldürülen anne, babalarının, kardeşlerinin, akrabalarının kokmuş cesetlerini çukurlar kazarak içine doldurup üstlerine toprak atarak gömdüler. Cesetlerin hiç birisi tanınacak halde değildi ve kuşlar ve hayvanlar parçalarını her yere dağıttığından çoğunun sadece dörtte bir parçası bulunabiliyordu.
Cesetlerin gömülmesi bitince, sağ kalanların öç alabileceklerini düşünen Vehhabiler, “Kederinize kapılarak göğsünüzü kabartmayın, eğer üstlerine anmak için bina inşa ederseniz yerle bir ederiz.” Şeklinde tehditten de geri kalmadılar.
Kalan Taiflileri de kılıçtan geçirip, yağmaladıkları paraları, malları aralarında pay ettikten sonra da şehirde bulunan din büyüklerinin mezarlarını yıktılar, harabeye çevirdiler. Bunlar arasında Seyid Abdül Hadi Efendinin de mezarı vardı....””
Bu okuduklarınızı yapanlar, ne haçlı askeri ne de başka bir gayrimüslüm işgalcilerdir. Bunlar kendilerinden olmayanları öldüren, mallarını yağmalayan sahte Müslümanlar, bu gün Suudi Arabistan’ı Müslüman kimliğiyle yöneten Necd ve Yemame Yahudileri olan Suud ailesi ve onlara katılanlardır.
Yüreğinde vicdanı olan herhangi bir insan hele hele kendisine Müslüman diyen birisi bu Vehhabileri, onlarla işbirliği içinde olan ülkemizdeki siyasileri daha iyi tanıyacaklardır.
Ben dilimize çevirdim, siz okudunuz. Takdir sizindir.
Dilimize çeviren ve yayınlayan;
Alaeddin Yavuz
Peki "CİHATÇI" Vehhabi Suudi sever Recep Tayyip Erdoğan nereliydi?
Ilımlı kimliğiyle bilinen araştırmacı Cezmi Yurtsever'in İnternet sitesinden;
Şeriat'tan kastı asla İslam Şeriatı değildir. Vehhabiliktir. |
-Erdoğanın ataları “Bakatoğlu” sülale ismiyle biliniyor. İsyancı anlamına gelen.
-Erdoğanın büyük dedesi Bakatoğlu Memiş yörenin derebeyi- isyancısı durumunda idi.
-1934 soy ismi kanununa göre aile sülale geleneğine bağlı kalsaydı “İsyancı” soy ismini alması lazımdı.
Osmanlı Arşivinde 1500-1900 yılları arası dönemde sayın başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın etnik kimliğini ortaya koyan belgeler üzerinde araştıralar yaptım.
RECEP TAYYİP ERDOĞANIN OSMANLI ARŞİVİNDEKİ SOY-KÖKEN KAYDI
Türkiye’de insanların kökenleri hakkındaki resmi bilgiler 19.yüzyıl ortalarından itibaren tutulan Nüfus ve Tapu kayıtlarına dayanır. Özellikle Osmanlı coğrafyasında ve Anadolu genelinde 1850’li yıllardan itibaren Nüfus dairesi komisyonları kurarak yerleşim birimlerinde yaşayan insanların sülale/soy/köken isimleri ve şahıs adları yazılmıştır. 1880-1890-1900’lü yılların başlarında Osmanlı Nüfus İdaresi imparatorluk genelinde kişi kayıtlarını (sicillerini) tutmakta yazmakta başarılı olmuştur. Bu dönemden kalan defterlerin asılları da Arşivlerde titizlikle korunmuştur.
Osmanlı Arşivinde bulunan 1835 tarihli Rize nüfus defterinde Rize’nin Pulihoz köyü kurucu aile ve bir numaralı hanesine kaydı yapılan Hüseyin oğlu Mehmet Efendi “İslam inanç kimliği” adı altında 45 yaşında ve “Kırca sakallı” olarak yazılmış. Ve çocuklarının ismi de 18 yaşındaki Mustafa ile 11 yaşındaki Yunus olarak yazılmış. Hüseyin oğlu Mehmet Efendi’nin nüfus künyesine bakılarak adı geçen Hüseyin 1700’lü yıların ortalarına kadar kimliği belirlenmiş olur. Adı geçen Yunus, babası Mehmet (veya Memiş) ve onun da babası Hüseyin Efendi Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın atalarıdır.
POTAMYA DEFTERİNDE YAZILI OLANLAR
Türkiye’de tartışmalara sebebiyet veren “Potamya” sözcüğü, Pontus-Rum döneminden kalan ve “Dereler bölgesi” anlamında Rize’nin dağlık bölgesinin de antik dönem ismidir.
Potamya bölgesi Fatih sultan Mehmet’in 1461 yılında Rize yöresini fethettiği tarihten itibaren 1600 yılı başlarına kadar geçen 150 yıl gibi zaman diliminde %-90 oranında Pontus-Rum etnik karakterde idi. Potamya yöresini 3 tımarlı sipahi aile ve Osmanlı yönetiminin özellikle Çukurova ve Maraş yöresi aşiretlerinin yöreye sürgün ve iskan politikası sonucu 1600-1800 yılları arasında hızla etnik kimlik değişimine geçti. 1800’lü yıların başlarında yörede yaşayan İslamların oranı %-90’a çıktı.
..........
BAKAT SÜLALESİ İSMİ “İSYANCI” ANLAMINDADIR!
1804-1871 Osmanlı D.Karadeniz Haritası. Haritayı Tıkla incele |
1- Tapu Tahrir defterlerinde yazıldığı şekliyle “Bagat” sözcüğünden gelebilir. Bu sözcüğün anlamı da Bağcılar demektir.
2-Osmanlı döneminde sık sık rastlanan devlete karşı gelen isyan edenlerle ilgili olarak en ağır suçlamaların yer aldığı “Bagi” sözcüğünden gelmiş olabilir. Osmanlı yönetimine isyan edenlere karşı resmi söylem olarak kullanılan ve yazılı belgelere de geçen “ karşı gelen” , “isyan edenlere” karşı kullanılan “eşkıya, haydut, isyancı” anlamlarına gelen “BAGİ” sözcüğünden anlam alan “BAGAT” veya “BAKAT” sözcükleri halk desteği ile gerçekleşen onurlu bir mücadeleye dönüştüğünde “ Kahraman”, “isyancı”, “direnişci” anlamlarına da gelmektedir. Bu düşüncenin yansıması olarak aynı aile 1934 yılında “Erdoğan” soy ismini almıştır. Kurulu düzene karşı gelenler, isyan edenler, silahlı çatışmaya girenler halk nezdinde kahraman olarak görülür, ama yönetim onlar için “eşkıya ve hain” sözcüklerini kullanır.
Hanifi Bostan’ın Rize kazasındaki nüfus durumları ile ilgili araştırma sonuçları: (1 )
-1486 yılında : 79 hane İslam, 5378 hane Hristiyan
-1515 yılında :421 hane İslam, 4714 hane hristiyan
-1520 yılında:500 hane İslam, 6706 hane hristiyan
-1554 yılında: 859 hane İslam, 4860 hane hristiyan
-1583 yılında: 2363 hane İslam, 5276 hane hristiyan vardır.
Sayın Bostan’ın verdiği bu rakamların ışığında 1550 yılı Rize’nin sosyal kimliğinin değişiminde dönüm noktasıdır. Ve bu tarihten sonra Rize’nin etnik kimliği İslamlar lehine hızla değişmektedir.
1.M. Hanefi BOSTAN,XV. Ve XVI. Asırlarda Trabzon Sancağında Sosyal ve İktisadi Hayat, TTK Yayını, 1999, s. 213; Trabzon şehrindeki inanç ve kimlik değişimi hakkında bak. Heath W. Lowry,Trabzon Şehrinin İslamlaşması ve Türkleşmesi 1461-1583,Boğaziçi yayınları, 2005
2.Bostan, Aynı eser, s. 321 Kynk.linki; https://cezmyurtsevercom.blogspot.com.tr/2011/09/recep-tayyip-erdogan-soyu-kokenleri.html?_escaped_fragment_
"BAGATA" olarak söyledi. Dedesi için "BAGATALI TEYYÜP" dedi.
Peki Bagata nedir?
Kendi yaptığım bir araştırmaya göre de "BAGATA" Gürcistan ve Ermenistan'da asırlarca Davut soyundan gelme Hristiyan Yahudi soyundan gelen Gürcü ve Ermeni Bagratuniler ile alakalıdır ve onun ideolojisine uymaktadır. Siyasi lider seçilmesinde de, dedesinin "asi/isyancılığında" da bu özelliği tam uyuşmaktadır.
Selahattin Demirtaş'ın Google'dan aldığım kimliğinin resmi. |
Recep Tayyip Erdoğan'ın neden "Ben Gürcü'yüm karım Siirt'li Kürt" ve dedesini "Bagata'lı Teyyüp" olarak tanıttığını anlamak zor değildir. Çünkü kendisini Türkiye Cumhuriyetini "Bizans İmparatorluğuna çevirecek "Hristiyan iktidarının tahtına "Başta Rus çarlarını da içine alan Bagratuni Romanov ailesine mensup, Davut Soyu hanedan adamı" olduğunu vurgulamaktadır.
"keykubatblogspotcom" blogumda "Gürcü Bagratunilerden Bagata'lı Teyyüp'a" başlıklı yazımda yazımda yabancı kaynaklardan yaptığım çeviriyi sunuyorum;
""Oldukça tartışmalı olan Bagratuni ailelerinin kökenlerinin Ermenistan’da başladığı, Gürcistan’da dallandığı yaygın olarak kabul görmektedir.
Bagratyuni veya Bagratuni adlarının kökenleri eski Farsçada “Bagadâta=Allahverdi” kelimesinden gelmektedir. Ermenistan ve Gürcistan’daki Bagratid hanedanları edebi olarak dilimize çevrildiğinde “Bagrat’ın kurduğu evin Çocukları” anlamına gelir ve Grek dilinde “Bagrat+id=Bagrat’ın +çocukları” demektir.
Gürcistan ve Ermenistan’da bu tespite muhalif fikirler de ortaya çıkmıştır.
Ermeni Bagratidlerden Orontid Hanedanının dallarından olan ve Akameniş İran İmparatorluğunun (M.Ö. 400-200) satraplarından olduklarını iddia etmektedirler. Adlarını, tarihi kuzey merkezi Ermenistan'ın adı Farsça Bagrevand ile Orontidlerin güneş tanrısı Angl-Thork adlarından aldıklarını, Hristiyanlığa geçinceye kadar bu adla anıldıklarını iddia etmektedirler. Bu adın daha sonra mitsel ataları olan Hayk tarafından kaldırıldığını iddia ederler. Sonraları İncil’in etkisiyle Yahudi atalarının olmasıyla eğlendiklerini, bunun ilk kez Khorene’li Musa tarafından açıkça söylendiğini sonra da Gürcülerce geliştirilerek Davut soyundan oldukları şeklinde tekrar edilerek söylenmiştir demektedirler.
Kardeşlerden biri olan ve 532’de ölen Guaram (Garam/Karam okunabilir) oğlu Bagrat’ın adından Bagratyuni adının çıktığı belirtilmektedir. (Bagratuni adının da “Bagratın kurduğu evin çocukları” olduğunu hatırlayalım) Guaram’ın yerine geçen Kartli prensi Bizans idaresi altındayken kendisine Bizansın yargıçlık rütbesi olan Kouropalates rütbesi (575’de) bahşedilmiştir. Bu uyarlamaya göre kurulan Bagratuni hanedanı 1801’e kadar Gürcistan’ı yönetmiştir. (Georgia-1911 Encyclopedia Brittanica 11 baskı)
Bu geleneğe olan inanç 20.yy.a kadar genel kabul gördü (Suny (1994) 349) Bagratunilerin Yahudi-İncil kökenleri çağdaş bilginlerce yapılan araştırmalarla yaygın olarak gözden düştüğünden soy kökenleri hala tartışmalıdır. Bazı Sovyet çağı Gürcü tarihçilerinden N.Berdzenishvili tarafından geliştirilen ve özetlenen Gürcistan tarihinin standart baş vuru kitabında özetlendiği haliyle;
"Gürcistan’ı Ortaçağ’dan 19.yy.a kadar yöneten dünyanın en uzun ömürlü Hristiyan hanedanları arasında yer alan hanedanın adıdır. Çağımızda, Grek dilinde “Bagratid”, İngilizce “Bagrations” olarak geçmekte ve Gürcü Bagratuniler adıyla bilinmektedirler.
Tumanoff- Cryill’in “Armenia and Georgia”; The Cambridge Medieval History, Cambridge, 1996 C.IV, S-609’da yazdığına göre Bagratuni hanedanının kökenleri oldukça tartışmalıdır.
Bir çok bilim adamına göre Ermeni Bagratuni hanedanıyla aynı kökenden oldukları kabul edilir.
Aile, M.S. sekizinci yüzyılda I.Ashot (Aşut) zamanında İberya’da idareyi ele geçirdiler. M.S. 888’de Gürcistan Krallığının çeşitli politikalarını yürüten Gürcü monarşisi soyunu yeniledi 11. yy.dan 13.yy.a kadar devleti yönettiler.
Bu dönemlerde hüküm süren ve kurucu olarak bilinen Kurucu IV.Davut (1089-1125) ve onun torunu Büyük Tamara (1184-1213) idareleri Gürcistan tarihinde Altın Çağ olarak anılır. (Kynk-Montgomery, Massingberd ve Hugh’un yazdıkları “Burke’s Royal Families of the World. C.II. Africa ve Middle East S 56-67)
Birleşik Gürcü krallığının dağılmasından sonra 15.yy.ın geç dönemlerinde Bagratuni hanedanı aralıklı olarak Kartlı Krallığı, Kakheti Krallığı ve İmereti (Aymiriti) Krallığı adlarıyla 19.yy.da Rusların idaresine girinceye kadar var oldular. (Kynk-Montgomery, Massingberd ve Hugh’un yazdıkları “Burke’s Royal Families of the World. C.II. Africa ve Middle East S 56-67)
Ruslarla yapılan Georgievsk Anlaşmasının 3. maddesine göre egemenlik Bagratuni ailesinde olacaktı ve Gürcü tahtında kalacaktılar. Rusya ilhak ettikten sonra Rus tacı bu maddeyi yasal olmayan bir şekilde ortadan kaldırmıştır. Hanedan, 1917 Rus devrimine kadar Rus çarlığından bu hakkını istemiştir.
1921’de Sovyet idaresinin Rusya’da kurulmasından sonra ailenin bazı üyeleri düşük konumlu işlerde görevlendiridiler ve Gürcistan dışında batı Avrupa’da yaşamaya zorlandılar. 1991’de Gürcistan’ın bağımsızlığını kazanmasından sonra bazıları ülkelerine geri döndüler.
Bagratuni Hanedanının Gerçek Kökenleri;
Bagratuni ailesi, Avrupa’da en eski hanedan olarak ün yapmıştır.(Kynk-The Curious Case of Ms. Orange E.J.Edwards S 50; More Moves on an Eastern Cheqerboard Sir Harry Luke S-71; John Murray Handbook for Travellers in Russia, Poland and Finland S-322; The Chautauquan, C 22,Theodore L.Flood, Frank Chaplin Bray 1895 S.698 )...Kaynak yazım;
https://keykubat.blogspot.com.tr/2016/05/gurcu-bagratunilerden-bagatali-teyyupe.html "
Çeviri yazıdaki "Hanedan, 1917 Rus devrimine kadar Rus çarlığından bu hakkını istemiştir." ifadesi, Gürcülerin neden ABD-İngiliz-A.B. siyasetlerine tabi olduğunu ve neyi amaçladığını, 2008 Gürcü-Rus Savaşına ülkeyi neden soktuklarını biraz olsun açıklamaktadır.
Recep Tayyip Erdoğan da bu savaşa ülkemizi sokacaktı ama, zamanın Genelkurmayının ve bilmediğimiz kahramanların çabalarıyla bu savaşa girmekten kurtulmuştuk.
Böylece "Bagatalı Teyyüp", Bagata-Bagat" adlarının Cezmi Yurtsever'in yazdığı gibi "bağcılıkla, ilgili olmadığı açıktır. "İsyancı/Asi" de değildir.Ama "Asi"likle bağları vardır.
2008 Rus-Gürcü Savaşında Rusya karşısında sıkışan Gürcistan devlet başkanı Saakaşvili R.T.Erdoğan'dan çok yardım beklemiş, başbakanımız da tatile çıkıp telefonları kapatmıştı. Bloglarımda bu konuda yazdığım şiir bile durmaktadır.
İşte bu davranışı "ihanet sayan" Saakaşvili internet'te 2010'da "2003 Gürcistan Azınlık Raporunu(Tıkla oku)" yayınlamıştı. Tesadüfen araştırma yaparken rastladığım bu yazıyı dilimize çevirmiştim ve 2010 referandumundan bir ay önce "adilyargicblogum" google tarafından silinmişti.Referandumdan 15 gün sonra Google "basın özgürlüğü ilkelerine bağlı olduğunu açılayarak AKP hükumeti ile bağı kalmadığını açıklamış ve blogumu geri iade etmişti.
O yazımın başlığı "2003 Gürcistan Azınlık Raporunda Süryaniler ve Yezdi Kürtler)" di.
O raporda, 1760 yılında Süryani asiler ile Yezidi Kürtlerin OSMANLI'DAN KAÇARAK GÜRCİSTAN'A SIĞINDIKLARI, SÜRYANİLERİN'BATUM'A, YEZİDİ KÜRTLERİN DE TİFLİS'E YERLEŞTİRİLDİKLERİ" ANLATILMAKTADIR.
Bu tespit de, Potomya/Güneysu'nun Pilihoz Köyü'nün 19.yy.da kurulmasını, yağmacı olduğundan zengin olan R.T.Erdoğan'ın dedesini bize kolayca açıklamaktadır;
"...Süryaniler ve Yezidi Kürtler yakalandıkları düşmanlıklarla devletliklerini kaybetmişlerdir. Gürcistan kendi bağımsızlığı için savaşmak zorundaydı ve kendini savundu.
Komşuları Türklerin idaresinde yaşarken Gürcistan bölgede tek gayrimüslüm devlet kalarak cazibe çekmişti. 1760’lar’da, Doğu Süryani Kilisesi Patriği Mor Avram ile onunla yakın bağları bulunan Yezidi Kürtleriyle aralarında zaten var olan gizli işbirliği anlaşması gereğince, Süryaniler ve Kürtler Gürcü Çarı II. Irakli’den yardım istediler.
Tam doğru zaman ise Osmanlı İmparatorluğunun 25 Eylül 1768’de Çarlık Rusya’sına savaş ilan ettiğinde geldi.
Uzun anlaşma görüşmelerinden sonra Rusya II. Irakli’yi Türkiye’yle savaşa ikna edebildi. ((Opisanie sosednikh s Gruziey stran i narodov (Description of Lands and Peoples Adjacent to Georgia)) Hazırlanan ve Kont Nikita Panin tarafından ‘Gürcistan ve Komşu Halkların Topraklarının Tanımlanması’ yönergesine göre belirlenmiş şartları Gürcistan heyetinin başkanı Artemii Andronikashvili kabul etti....
.....Bu dönem, Gürcistan’da muhtelif düzineler halinde Süryani ailelerinin ortaya çıktığı dönemdir. Osmanlı imparatorluğu ve İran’dan gelenler Mukhrani bölgesine (Azerbaycan Sınırı) yerleştirilmişlerdi.
Rusya 1828’de İran ile Türkmençay Antlaşmasını imzaladığında, İranlı Süryani ve Kürtler Gürcistan’da kiraladıkları yerlere gelmeye fırsat bulmuşlardı.
19.yy.ın ikinci yarısında sayıları büyük rakamlara ulaşmıştı. Diğer büyük Yezidi göçmen dalgası 1915-1917 döneminde ortaya çıkmıştı.
Türkiye’den hayatlarını kurtarmak için kaçmışlardı. Belgelere göre, sadece Türklerin değil Müslüman Kürtlerin de Yezidilere karşı oldukları bilinmektedir.
Yezidi tarihçiler, sadece bir günde 56.000 Yezidi Kürtünün Aras Nehrinde Müslüman Kürtlerin elleriyle öldürüldüklerini yazmaktadırlar.””
50.000 kadar Süryani de benzer bir kaderden kurtulmak için Gürcistan Ermenistan’a gelmişlerdi.20.yy.da Yezidi Gürcistan’daki Kürtlerinin rönesansları geriye gitmeye başlamıştı.
1915-17 dönemlerinde büyük kalabalıklar halinde Gürcistan’a göçen Süryani ve Yezidi Kürtleri ,özellikle Yezidi Kürtlerin dediklerine göre 1960-80 arası onların en iyi çağlarıydı. Tiyatroları,dramaları,radyoları,Kürt dilinde haftalık yayınları,profesörleri,akademisyenleri, artistleri,sanatçıları,sporcuları,partilerde boy gösterenleri vardı....."
18.yy.da 1760'larda zayıflayan Osman'lıdan umutlanarak devlet olma sevdasına kapılan Süryaniler ve Yezidi Kürtler isyanlarını arttırmışlar, bastırılınca da 1915-1917'ye kadar dalga dalga Gürcistan'a sığınmış olduklarını 2003 Gürcistan Azınlık raporu bize vermektedir.
Tarihçi Cezmi Yurtsever'in verdiği "Osmanlı Arşivinde bulunan 1835 tarihli Rize nüfus defterinde Rize’nin Pulihoz köyü kurucu aile ve bir numaralı hanesine kaydı yapılan Hüseyin oğlu Mehmet Efendi “İslam inanç kimliği” adı altında 45 yaşında ve “Kırca sakallı” olarak yazılmış...."
Diyeceksiniz ki adları tamamen Müslüman adı bunların, şimdi oldu mu?
İslam, ne kıyafet ne de "ad" devrimi yaptı.
Süryaniler, Nasturi ve Keldaniler ve hatta Gregoryen Ermeniler ile Nasturi ve Tevrat Yahudileri Sabi adları kullanırlar. Sizin Müslüman adları sandığınız adlar İslam'dan önce de vardı zaten, şimdi de var.
Mesela Nasreddin;
-Nasıra.
İlk Hristiyanlar Nasıra'lı Yahudilerdir ve onlara "Nasraniler" denilir. Tamamen Aramice olan bu ad ile benim adım da aynı ekleri alır;
"Nasr-ed-din=Din'i Nasıra Eden" yani, "dinini İsa peygamber düzeyine çıkartan" anlamına gelir.
Diyeceksiniz ki Nasrettin hoca Türk.
Selçuklu Hristiyan Türkler çoook.
Irak'ta da çok, Suriye'de de.
Hacı ve Cuma adları da onların kullandıkları adlardır, geleneksel olarak Müslümanlar kullanmazlar. Şerife, Sabilerin vaftizden sonra gerdeğe girdikleri sazdan kulübeye denilir.
Mesela, Feyzullah, Hayrullah, Fetullah gibi "Allah" eki alan adları Gregoryen Ermenilerin, "Tanrıverdi, Allahverdi" gibi ekler alanlar da "Yezidi Kürtler, Bagratuni Gürcü ve Bagratuni Ermenilerin kullandığı eklerdir ve Türkçe'dir.
Elmalı'lı Hamdi Yazır Kur'an Bakara Suresi 2:62 ayet tefsirinde, "İslamda en çok mezhep, tarikat çıkartanların Basra, Kufe, Bağdat'lı Sabiler olduklarını, dini bozduklarını ve bunların giyimleri, ibadetleri, adları bakımından Sünni bir Müslümandan ayrılamayacağını yazmaktadır. Mesela Erol Evgin bir Süryani'dir, hiç ayırabildiniz mi?
Ülkemizde Süryani, Nasturi, Keldani, Yezidi bölgeleri, Urfa (Ruha) Mardin, Hakkari, Siirt (Süryani Ermeni ve Yezidi), Bitlis, Gregoryen-Süryani Ermeni gibi verebiliriz. Bu coğrafya yani Mezopotamya Babil'den beri, 5,500 yıldır en az Sabilerin bölgesidir. Buralardan en çok ses sanatçısı çıkma nedeni de kiliselerinde müzikli ibadet etmeleri ve ilahiler okumalarındandır. Bizim düğün salonlarını andırmaktadır. Ses ve sinema sanatçılarının hepsi bunlardandır ve sevgimizi kazanmışlardır.
Peki kendini "Peygamber, Mesih, Allah" ilan etmek İslamda "dinden çıkmakla eştir.
Kur'an peygamberliğin Muhammet ile son bulduğunu, Allah'ın da ölümsüz, ezel ebed olduğunu söyler. Kur'an'da Mesih adına tek ayet yoktur. Hadislerin hepsi bu saydığım dine sonradan girenlerce uydurulmuştur.
Mesih İran Zerdüştlerinde Şaoşyant, Sabi'lerde Hibi Ziwa, Hristiyanlarda Allah/İsa'dır. Süryani'lere göre İsa, dişi şeytan Er Ruha'nın kılık değiştirmişidir. Böyle dedikleri için Romalılar Hristiyan olunca onları soykırıma tabi tutmuştur.
Ama "Allah'ı bu gün partili yapma siyaseti Amerika'dan bize geçmiştir. Başımızdakiler de özünde Müslüman olmadıklarından kitabına uydurup sürdürmektedirler.
Böylece kendisini "Allah ilan eden Düzce'li kripto Hasan Mezarcı'dan sonra gene Düzce AKP Milletvekili Fevai Aslan'ın R.T.Erdoğan'ın Allah ilan etmesi, Malatya AKPMv. adayı Ebuzer Aydın'ın ""Referansım Allah'tır" yakıştırmaslarına tepki göstermemesi bile İslam'a sığan bir olay değildir.
Bahri Şenkal ise R.T.Erdoğan'a yapılan bu din ve ahlak dışı yakıştırmalara "hiciv" yollu eleştiri getiren bir vatanseverdir.
Bu açıklamalardan sonra, bu coğrafyanın asırlardır yerlileri olan bu halklar, İskit, Hitit, Babil, Med, Pers, İran, Asur, Grek, Roma,Arap, Türk kavimlerinin idarelerine girmişler, Türkler dışında bunlar rahat etmemişlerdir.
Ancak, İslam Osmanlı'nın Rum ve Arap Rum'u, Yahudi kökenli devşirme bürokratları, vahşi Rum geleneklerini uygulamışlar, onların yarattığı düşmanlık da Türk milletinin üstüne kalmıştır.
Şimdi, İslam'ın yayıldığı 635'lerden buyana geçen 1400 yıla yakın süredir Müslümanların yaptıkları tüm zulümler sanki Muhammet Türklerden çıkmış gibi, Türklere yamanmaktadır.
Orta Çağın intikamı 21.yüzyılda masum Kur'anı bile kendi dilinde okuması yasaklanmış Türklerden çıkarılmaktadır.
Kurnaz Araplar çoktan İslam'ın bir Roma tezgahı olduğunu bildiklerinden eski dinleri olan Yezidilik, Derezilik, Vehhabilik gibi dinlere dönmüşler, Haçlı batılı Vatikan'lı Papa ve Kardinallerine kendilerini afettirmişlerdir.
Ortada kalan, Arap Kur'an'ını dilinde okuması bile yasak olan Türk milleti ise soykırımlarla suçlanarak Yahudilerin günahları için kestikleri günah keçileri ilan edilmekte, anarşi, terör, komşularda savaşlar içinde her gün can vermekte, kan dökmekte ve sefalet çekmektedir.
Oysa, karar bu düşmanlığı güdenlerin kendilerinden çıkma şerefsiz devşirmelerindir.
Uyanın da kurtulun bu Arap dinlerinden artık.
VE KRİPTO RİZE'Lİ DEVLET ADAMLARIMIZIN İŞTE HAÇLILARA SADAKAT MEKTUPLAR VE GİZLİ ANLAŞMA MADDELERİ;
Siirt'li Abdullah Gül ile Rize Potomya'lı R.T.Erdoğan aslında hemşehridir. R.T.Erdoğan'In danışmanlığını yapan Akif Beki'nin 2002'de yazdığı "Recep Tayyip Erdoğan'ın Harfleri" adlı kitabında Arap Ebced hesabına, Yahudi Kabala olarak bilinen Harf değerlendirme hesabıyla ona" ilahlık, uluhiyet kazandırmak" için yazdığı bu kitapta, cumhurbaşkanının dedelerinin Siirt'li imamlara dayandığını yazmıştır. Zaten Erdoğan'ın eşi Emine Gülbaran (Kızlık soyadı) hanım da Siirt'lidir ve ana adı'nın NİLİ olmasının Yahudi İstaihbarat örgütüyle bağı olduğu yazılmaktadır (Soner Yalçın, Ergun Poyraz yazıları). Erdoğan hakkında yazdığı kitapları yüzünden tutuklanmış olan Ergun Poyrazda bir tv mülakatında bunu tekrar etmiştir.You tube videolarında mevcuttur.
Sonucunda 1658 Abdal Han İsyanı ile başlayan Kürt isyanları içinde yer alan Yezidi, Süryani, Ermeni isyancılığı, Osmanlı coğrafyasının her bölgesine bu isyancıların sürülmelerine sebep olmuş, sürgün yerlerinde yöre halkına uyan bu insanlar zamanla devletin her kademesine getirilmişler, böylece örgütlenmişlerdir.
AKP iktidarının ilk başladığı zamanda R.T.Erdoğan'n ilk çektirdiği filim de "hocalık" yapan, bir Hristiyan Rum'un yaşadığı din baskısını işlemek olmuştur.
Oysa hangi ülkede, azınlıktan din adamı yapılmaktadır bir araştırsınlar. Rusya'da Rus, Romanya'da Romen, İtalya'da İtalyan, İspanya'da İspanyol, İsrail'de Yahudi dışlında bir din adamı bulamazsın.
Bu millet, soya dayalı ruhbanlığı ret eden Hanefi Müslümanı oldukları için soya dayalı ruhban müessesi kurmamışlardır. Ve dinini size emanet edecek kadar güvenmiş, hürmet etmiş ama siz bunu "dini baskı" olarak suç haline getirip kin güdecek kadar şerefsiz nankörler olmuşsunuz.
Yukarıda haklarında bilgi verilmiş bulunan Müslüman görünüp, kiliseye vergi veren Ermenilerden Hemşin'li dinci-kinci Kadir Mısırlıoğlu, Hasan Mezarcı, Şevki Yılmaz gibi Rize kökenli Ermenileri 1680'de süren de gene, 1676-1681 yılları arasında beş yıl Ruslarla savaşan ve mağlubiyete uğratan devşirme Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'dır. Merzifon halkının o zaman çoğu Ermeni'dir. Devlet savaşta iken, düşmanla bir olup devleti zaafa uğratan bu Bizans Sevicisi Hemşin Ermenilerini sürenin de bir Ermeni olması şaşırtıcı değildir. Fatih Sultan Mehmet en son Türk paşası Çandarlı Halil paşayı temizledikten sonra devlette hiç bir Türk'ten paşa yapılmamış, İstanbul'u fetheden Türklere İstanbul'a girmek yasaklanırken Ermeniler Kumkapı ve çevresine yerleştirilmişlerdir.
18.Yüzyıldan beri süren Vehhabi- Rum kardeşliği sürüyor. EY VEHHABİ, HER ŞEY BELEŞ KOŞ TÜRKİYE NE HOŞ |
Mallarına kıyamadıkları için Müslüman olan, sonra da "Türkleri bize din dayattı, şimdi onların dinlerini kendi dinimize çevirerek intikam alıyoruz" diye avunan bu kriptoların kinleri de, dinleri de, iddiaları da yalandır. Kendilerini RUM sayan bu azınlıklar, Hristiyan olmalarına rağmen Vatikan da Bizans da bunları Hristiyan saymamış, soykırıma uğratmıştır. Soykırımdan İslam ile kurtulmuşlar, kitaplarında Hz. Muhammet için "Sahte peygamber, dini bozan şeytan Bizbat" dedikleri Bağdat hilafet mahkemesinde 7.yy.da sabit olunca Araplar da bunları soykırıma uğratmıştır.
Son kurtaran Türklerdir, bunları vezir vükela yapmış ama aşırı ırkçı ensest üreyen kavimler oldukları için güttükleri soy davaları ile ille de devlet hevesine kapılarak kendilerini özgürleştiren Türkleri hedef almışlar, Vatikan ve öteki Hristiyan Roma Cermen imparatorlukları ile gizli açık işbirlikçiliklerle ihanet etmişlerdir. Merzifonlu Kara Mustafa paşa ve diğerleri gibi gene kendilerinden olan Osmanlı paşalarınca sürülmüşlerdir. Soykırım yapılmamıştır.
Kendilerinden olan paşaları suçlamaktansa, Osmanlı'da sadece savaşçı asker olarak görev alan Masum Türk halkına en alçak iftiralarla bu gün saldırmalarının mantığını kendilerine açıklayabilecek fikirleri olduğunu dahi sanmıyorum.
1300 yıldır Emevi, Abbasi İslam imparatorluklarının, 1000 yıldır coğrafyayı yöneten ve kendilerini kıyımdan kurtaran Türklere yaptıkları ihanetleri yüzünden aldıkları sürgün cezalarını "İslamlaştırma ve soykırım iftiraları" ile kine çevirmek, Orta Çağ'ın öcünü 21. yy.da masum Türk milletinden çıkarmak ancak bu kadar kalleşlere yakışan bir davranıştır.
Keşke soykırım yapsaydılar da bu gün bu alçakça iftiralarla suçlayacak kimse olmazdı en azından ama Türk milletinin böyle bir karakteri tarih boyunca olmamıştır, o ancak "tecavüzlerle ensest üreyen sapkın kavimlerin" işidir.
Kripto Rize'li Ermeni ve Rumların hakkında bunca bilgiden sonra takdir sizindir.
Ya, bu ülkede herkes bastığı toprağa, özgürlüğüne, cumhuriyetin kazandırdığı demokratik haklara sahip, sömürgeci emperyalizme tüm bölge ülkeleri ile birlikte karşı çıkarak bağımsız, kardeşçe yaşamanın yoluna bakacağız.
Ya da "1400 yılın öcünü alıyoruz, fırsatı bulmuşken öcümüzü alırız" ahmaklığı ve cehaletine düşerseniz ben de bunu derim;
Tacı Haine Giydiren Milletin Kanı Dinmez.!!!
Takdir insanlarındır.