HAÇLI İŞGALİNDE TÜRKİYE, KÜRTLER İLE PKK’NIN GÖREVLERİ
Türkiye Cumhuriyeti, 12 Eylül 1980 askeri darbesini takiben
Askeri Cunta-ANAP hükümeti-Üniversite ve diğer sivil kuvvetler ile ABD-AB
önerileri doğrultusunda 21 yüzyılın “Yeni Dünya Düzeni” ni oluşturmak üzere
hazırlanan bir projeye onay verdiler ve bu bağlamda ilk yapılan işlerin başında
PKK terör örgütü TSK’yı “Ortadoğu Jandarmalığına” hazırlamak üzere Türkiye
Cumhuriyeti-NATO işbirliğinde kuruldu.
|
Kenan Eren'in Sekiz Eyaletli Türkiye Haritası |
Buna ek olarak Kars, Ağrı bölgelerinde yerleşik olan Mele
Ahmet Barzani’nin Barzani Kürt (Yahudi Kürtler) aşireti de Kuzey Irak’a
indirilmiş ve Mahabat Kürt devletinin kurulmasında SSCB tarafından
kullanılmıştı.
Onun oğlu olan Mustafa BARZANİ ile Süleymaniye bölgesindeki
Talabani Kürt aşiretinin Mir’i olan Celal Talabaniye de Irak’ın kuzeyinde
“Kürdistan” kurulması görevi verilmiş, bu görev gereği bu aşiret feodalleri,
aslen Tunceli Çemişkezek’li Yezidi bir öğretmen anne ile Malatya’ya yerleşmiş
muhtemelen aynı kökenden gelen babadan olma cunta başbakanı Turgut ÖZAL’ın
emriyle “Kırmızı T.C. pasaportu”
verilerek başta ABD ve AB devlet başkanlarına takdim edilmişlerdi.
Görev talimatını Turgut Özal, gene Tunceli Çemişkezek
Yezidilerinden olan ve Dersim isyanlarının bastırılmasından sonra Manisa’ya
sürgün edilmiş bir aileden gelen Yezidi cunta önderi Kenan Evren ile batılı
devletlerden alan Kürt aşiretleri silahlandırılmış ve Saddam rejimine karşı
isyana girişmişlerdi.
Ülkesini emperyalist işgalden koruma kararlılığında olan
Saddam Hüseyin de Kürtlere karşı ciddi bir mücadele başlatmış, SSCB ile
işbirliğine girmiş ve silahlı Kürt isyancılarına karşı kimyasal silah dahi
kullanarak 130.000 Kürdü öldürmüştü.
İşte bütün bu sinsi emperyalist hile-dolapların çevrildiği
Irak tiyatrosunda PKK da batılı devletlerden hibe edilen veya satılan silahları
Kürt aşiretlerine iletmede başrol oynamış, TC devletinin içindeki işbirlikçi
subaylarca da Irak Kürtlerinin silahlandırılmasına her şekilde destek
verilmişti.
Bu gün halen sürmekte olan “
Ergenekon Çetesi” olmakla
suçlanılan yüksek rütbeli subayların bu suçla suçlandıklarını ve davanın
sürdüğünü artık bilmeyen yok.
Bana sorarsanız bu silahlandırma işini yapan TSK içindeki
askeri yapılanma gerçekte Ergenekoncular değil de mevcut idarenin başında
olanlardır. Ergenekonculardan da “emir-komuta” zincirinin işlemesi gereğince
katılanlar olmuş olabilir veya topu yer almış ta olabilir. Bunun aslını hiçbir
zaman öğrenemeyeceğiz. Zira bu suçlamaları yargılayan mahkemeler ABD-AB karşıtı
olan subayların yargılamalarında “suçlama gerekçesi” olduğundan yani tasfiyede
kullanıldığından şaşırtmaca halkın gerçeği görmesini engellemektedir.
Zamanın SSCB’si ile işbirliği içindeki Saddam Hüseyin
Irak’ının sindirilmesine yönelik olarak yapılan 1991Körfez harekâtında da
silahlandırılan Kürt aşiretleri ve PKK emperyalist işgal güçlerini Irak içine
çekmekte başrol oyuncusu olmuşlardır.
Türkiye Cumhuriyeti devleti de “NATO Üyesi” olmanın
gereğince ve sözde Irak’ın “TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜNE” ÖZEN GÖSTERİLMESİ” talebiyle
“Kerhen destekleme” siyasetini sürdürmüştür.
OYSA DESTEK GÖRÜNDÜĞÜNDEN DE KUVVETLİYDİ VE KERHEN FALAN DA
DEĞİLDİ.
Çünkü Kenan “Evren’in Askerlerinden” oluşan TSK ve
cuntasının iktidara getirdiği, kökenleri Ermeni, Yezidi Kürtlere, Süryani
Hıristiyan-Sabi Araplara, Sabetaycı Yahudilere ve Mihri Ermeni ve Arnavutlara
dayalı iş birlikçi hükümetler 600 yıllık Osmanlı imparatorluğunu ve Atatürk
Cumhuriyetini tarihe gömmek, bölgeyi Haçlılara teslim etmekteki asırlara uzanan
yandaşlıklarını “Türk ve Müslüman” kimlikleriyle gayet iyi yürütüyorlardı.
|
Amaç Müslümanları inceden Hıristiyanlaştırmaktır! |
|
|
| Böylece bölüp, birbirine kırdırmak ve köleleştirmektir.
|
Kökleri bu kadar eskilere uzanan kripto azınlıkların
oluşturduğu hükümetler ve devlet yapılanması olmasa bu topraklardan Haçlı
Dünyası ile “kayıtsız-şartsız işbirliği” yapmak mümkün olabilir miydi?
Olamazdı elbette!
Gene bu işbirlikçi iktidar mensupları aynen Osmanlı’da
olduğu gibi “para vererek, fakirleri için aralarında para toplayarak
askerlikten kurtuldukları” gibi günümüzde de “paralı askerlik” yasaları ile bu
geleneği sürdürmektedirler. Bu konuyu yazar Soner Yalçın “Efendi” adlı
kitabında Adnan Menderes’in askerlik konusunu işlediği bölümde yazmıştır. Ben
de bu kaynaktan yaptığım alıntıları “Savaş Kararı Veren Asker Kaçağı
Başbakanlar” adlı yazımda işlemiştim.Elmalılı Hamdi Yazır’ın, Sabileri işlediği Kur’an Maide
Suresi 62. ayetin tefsirinde “Sabiler ve Yezidi Kürtler zaman içinde İncil
okumaya başlamışlar ve Osmanlı bunların arasını Hıristiyanlarla bir tutmuştur”
demektedir.
Nurcuların Elmalı’lı hocayı sevmemelerinin birinci nedeni de
benim tespitlerime göre, kendilerinin Müslüman değil Sabi, Yezidi Hıristiyan ve
işbirlikçileri olduğunu yazmasıdır.
Sekizinci yüzyılda Bağdat İslâm Üniversitesinde İslâm’ın
Hermetik Aristo felsefesi ile yeniden düzenlenmesini takiben İslâmiyet,
Yahudilerin babası sayılan İbrahim peygamberin Mısır’lı köle prenses Hacer’den
olma ilk oğlu İsmail’in soyundan “Melez Yahudi” oldukları iddiasındaki Hicaz’ın
Kureyş kabilesinin dini olmaktan çıkartılmış ve “-ırk ayrımı yapmayan”
bir din haline getirilmişti.
Yezidi Kürt bayrağı ile PKK bayrağının güneşlerine dikkat ediniz! Bunlar komünist değil Yezidilerdir!
Bu zamandan beri yani yaklaşık 1250 yıldır İslâm “ırk ayrımını
dışlayan” bir din haline getirildiğinden Müslüman olanlar arasında soy sop ayrımı
kaldırılmıştı. Buna rağmen hem Müslüman olan/görünen hem de haçlı devletleri
ile sürekli işbirliği güden Yezidi (Şeytan EZD, YEZD, YEZDAN, TAVUS’tan
ürediklerine inanan) Arap-Kürt ve “cennetten kovulmuş dişi şeytan
Ruha/Roha’dan” ürediklerine inanan Harran (Urfa- Mezopotamya Arapları) Sabi Arapların
“ırkçı” isyanları Osmanlı zamanında anlaşılabilir bir şeydi.
Sonraları, Osmanlı’nın gerileme devrinde bunlar namaz kılıp
oruç tuttukları için “Sünni tarikatlar” arasında sayıldılar ve Yezidilere
“Adeviye Tarikatı”, Sabilere de “Sabiyyeler” denildi.
Bunlardan başka adlar da
aldılar. Cumhuriyet döneminde “Ulusalcılık siyaseti” gereğince halka bu
kökenleri unutturuldu. Yalnız unutanları sadece Türkler oldular. Ama bunlar sinsice
kendi kültürel özelliklerini korudular, haçlılarla işbirlikçiliklerini asla
terk etmediler. Bunlardan olup da emperyalizme karşı olan, tüm insanları kardeş
gören ve “tam bağımsızlık siyasetinden her türlü özgürlükçü siyasetler içinde
yer alanlar bu kapsam içinde değerlendirilmemelidirler.
Evliya Çelebi meşhur eseri Seyahatname’sinde bu Yezidi ve
Sabilerin Mezopotamya (Dicle-Fırat nehirleri arasındaki ada toprakları)
bölgesinde yaşadıklarını, mavi, beyaz, siyah
renkli burka, çarşaf-peçeler giydiklerini yazmaktadır. Osmanlı’nın diğer
bölgelerinde bütün Müslüman kadınların “ferace” giydiklerini tespit ettiğimi belirteyim.
Atatürk’ün öldürülmesinde de işbirlikçiliklerini gösterdiler
ve 1946 “Dörtlü Takrir” dümeni ile kurdukları Demokrat Parti ile iktidarı ele
geçirerek Türk askerini Kore’ye göndererek haçlı askeri ettiler.
Bu günde yapıkları budur ve başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın
yasaklı olduğu dönemde bir Avustralya radyosuna verdiği demeçte PKK
mücadelesinde hayatını kaybeden askerlerimize “Kelle” demesinin sırı da
buradadır.
|
Pers İmparatorluğu haritası |
Pers imparatorluğu döneminde kralları, beyleri, babaları
öldürülüp başlarına Pers krallar, beyler, babalar getirilip Pers/İranlı,
İskender döneminde aynı yolla Grek/Yunanlı, Emeviler dönemin de aynı yolla
Kureyşan/Kureyşli Yezidi, Roma ve Bizans dönemlerinde de Rum/Grek yapılan bu Sabi,
Yezidilerin yanında onlarla pek anlaşamayan, daha çok Rusya ile işbirliği
içinde olmakla birlikte Haçlılarla da işbirliğini yürüten ikinci grup ta
kendilerine “namaz kılmayan Kürt Alevileri” diyen Grek imparatoru Büyük
İskender öncesi Pers (İran) İmparatorluğu kalıntıları olan eski İran dini olan
Mihri (Güneş-Mitra) dinine inanan
Ermeni, Fars eski Türkmen kökenli Zerdüştler de PKK örgütünün kurucularını ve
idare yapılanmasını oluşturmaktadır.
|
Tarih boyunca Ermenilerin yoğun dağılış coğrafyası.
| |
|
Yunan işgali sırasında 1921’de Grek ordularının Ankara
Polatlı’ya kadar girdikleri dönemde “Koçgiri İsyanını” çıkartarak Yunanlılarla
işbirliği yapanlar da, Atatürk devrimlerini ve cumhuriyetin kurumlarının
yerleşmesini engellemek için 1937-38’de iki Dersim isyanı çıkaranlar da bunlardır.
11 Kasım 1939’dan İsmet İnönü-Fahrettin Altay paşa darbesi sonrası devletin
bürokrasisi bunların eline geçmiştir. CHP, MHP, sol siyasi yapılanma bunların
ellerindedir. Devleti İngiliz sömürgesi etmişlerdir.
Her ne kadar MHP “Sünni-Alevi Türkçü” hatta Kürtleri de
içine alan ulusalcı bir yapılanma sergilese de MHP’nin ilk beyinleri ve
militanları gene bu milletin mensuplarından oluşmaktadır. MHP’nin devlet
siyasetinde var olması öteki azınlıklara “milliyetçilik-ayrımcılık siyaseti”
yürütme gerekçesi vermektedir. Bu da emperyalizmin “etnik bölücülük
siyasetlerine” hizmet etmektedir.
Bu yüzden, Ermeni ASALA örgütü ve onun yerini alacak olan
1980’lerin başında PKK ilk kurulduğunda “Kürtçülük” siyasetinin “II. İsrail
Projesine” hizmet ettiği işleniyordu. Bu da, sözde soykırıma uğratılmış mazlum
Ermenilerin doğu Anadolu’da kuracakları hayali “Büyük Ermenistan’ın” adıydı.
Oysa bölgede her ne adla olursa olsun kurulacak kukla devletçikler ABD-AB
emperyalizminin askeri-ekonomik üsleri olmaktan öteye gitmeyecek ve yerli
halkları köleleştirecektir.
AKP ile bu “Büyük İsrail Devleti” hayalini içine alan Büyük
Ortadoğu Projesi” haline getirilmiş oldu. Ergenekon ile de bu
“Rusyacı-Ermenistancı” yapılanma tasfiye edilmiş oluyordu. Çünkü bu yapılanma
Rusya bağları yüzünden bazı ABD projelerinin gerçekleştirilmesinde engel
çıkarıyorlardı ve bunu “Yurtta Sulh cihanda Sulh” siyasi ilkesi ile
açıklıyorlardı.
Türk milletinin genelinde Ergenekon tasfiye olayında sessiz
kalmasının en baştaki sebebi de bu yapılanmanın 1940’lardan itibaren içlerine
tek bir Sünni Müslüman ve Türk’ü almamaları olarak açıklanabilir.
Atatürk sonrası bütün sol ve antiemperyalist siyasi
yapılanmalarda yer alan yasal-yasadışı örgütlenmelerin bu cemaat mensupları ile
Yahudi Kırım tatarlarından oluşması şaşırtıcı değildir.
Günümüz CHP’sinin de tam parsayı toplayacağı zamanda bizzat
genel başkanlarının karıştıkları skandallar ve sakarlıklardan oluşan eylemleri
ile gözden düşmeleriyle gözden düşen iktidar partisi AKP’yi “alternatifsiz
kılmaları”, keza MHP’nin AKP karşıtı siyaset izleme görüntüsü içinde en zor
zamanında AKP ile işbirliğine çekinmeden girmeleri bu işbirlikçiliğinin
kanıtlarıdır.
Şimdi bu yeni yapılanma gereğince Kuzey Irak’ta oluşturulan
sözde Kürt Devleti ile PKK terör örgütü ve onun Suriye kolu olan PYD Suriye
içine sokulmuş ve “Dört Devletten Toprak Koparacak Büyük Kürdistan” hayali için
faaliyetlerini sürdürmektedirler. TSK/NSK da bu gayretlerine canla başla yardım
etmektedir.
PKK’nın ülkemiz içinde yaptığı eylemler halkın ve komşuların
gözlerini boyamakta kullanılmaktadır. Terör örgütünün öldürdüğü asker, polis,
sivil halkımız ise bu göz boyama oyununun masum kurbanlarını
oluşturmaktadırlar.
Geçen hafta yapılan BM toplantısında dış işleri bakanı Ahmet
Davutoğlu’nun yalnız bırakılması sadece bir tiyatrodur. Bunu takiben ABD’nin çuvalcı
generali David Petreus ülkemize gelmiş ve Suriye’ye karşı yürütülen “Yumuşak
işgal” siyasetinin hızlandırılması için son emirlerini devlet yetkililerine
sunmuştur.
Türkiye’nin dört yönden her ilinde Suriyeli işbirlikçilerden
oluşan sözde mültecilerin yerleştirildiği kamplar kurulmuş, bu sözde
mültecilere serbest dolaşım verilmiş, hatta şehir içinde sivil halkın arasında
silahlı dolaşarak halkı ve güvenlik güçlerini tehdit ettikleri her gün yer
almaktadır.
Suriye’nin kuzeyinde PYD-PKK-Irak
Kürdistan’ı merkezli özerk bölgeler oluşturulmuş, Suriye sınırının Türkiye
tarafında bu sözde mültecilerin yerleştirildikleri tampon bölgeler faaliyete
geçirilmiştir.
Terör örgütünün Hakkâri ve komşu illerde yürüttüğü askeri
faaliyetleri de B.O.P projesinin Türkiye’den toprak koparma zamanın geldiğine
işaret etmek olarak yorumlanmalıdır.
Emperyalizm, eski ABD dış işleri bakanı olan Henry
Kissinger’in “Biz kendi hainlerimizi öldürürüz, ama diğer milletlerin başlarına
onların hainlerini getirerek isteklerimiz gerçekleştiririz” ifadesinde dediği
gibi başımıza getirdiği hainlerle, işbirlikçilerle vatanımızı bölmeyi, doğal
kaynaklarımıza el, geleceğimize ipotek koymayı gerçekleştirmektedir.
Siyaset, ordu, üniversite, iş dünyası, basın ve sivil toplum
örgütlerinden oluşan “işbirlikçi hainler ordusu” bu olayın en büyük sorumluları
ve icracılarıdırlar!
Türk ve Müslüman milletlerinin yapacakları en önemli şey bu
iktidarların ve güçlerin vaatlerine itibar ederek Rusya-Çin-İran-Suriye
ittifakına karşı emperyalizmin askeri olmaktan kaçınmalarıdır.
Çünkü başımızdaki “Müslüman kisveli” kripto işbirlikçilerini
desteklemelerine bakarak Müslümanların dinlerine göre yaşamalarını
arzuladıklarını, demokrasi-eşitlik getirecekleri vaatlerine inanmayalım.
Lütfen dikkat ediniz, ABD-AB ülkelerinde her gün artan
oranda “Türk-Müslüman Düşmanlığı” körüklenirken, bunların aldatmacalarına
kanarak Sözde Arap Baharcılarılarının” ve onların eşiti olan öteki
devletlerdeki işbirlikçilerinin yanlarında yer alarak Rusya-Çin koalisyonu
halklarında da “Türk-Müslüman Düşmanlığını” körüklemiş olursunuz.
SSCB’nin Stalin döneminde Türk ve Müslümanları sürgüne
göndermesi, soykırıma uğratmasının ardında, Türk ve Müslümanların Rus Çarı ve
Almanya yanında, Çin’deki Uygur Türklerinin Amerika yer almalarıdır. Azerilerin
Ruslarca, Balkanlardakilerin Sırp, Bulgar, Greklerce ezilmelerinin, Irak
Türkmen kıyımlarının arkasında da gene bu halkların Türkiye’nin başındaki bu
Yezidi-Sabi-Rum yapılanmasının ardına takılmış olmaları yatmaktadır.
Bir düşünün, “özgürlük, demokrasi, diktatörlüklerden
kurtulmak” uğruna canınızı dişinize takıp savaşıyorsunuz, bunu yaparken bin
yıllık düşmanınız olan haçlılardan destek görüyorsunuz ama bu ülkelerde size
karşı düşmanlık körükleniyor.
Savaştığınız dikta yönetimlerini de batılı haçlı, ırkçı
emperyalistlerin bölgeye girmesine ve kendilerini kıskaca almalarına engel olma
derdinde olan Rusya-Çin desteklemektedir.
Ben özellikle Türkiye’nin ağzına bakıp ta ABD-AB yanında yer
alan Irak, Suriye, İran, Uygur, Afgan Türkleri ve Müslümanları ve Türkiye halkı
için çok endişelenmekteyim.
Bu da yaklaşık yirmi yıl içinde Türk-Müslüman Soykırımı”
olarak kendisini gösterecektir.
Başımızdaki işbirlikçilere de son çağrım şudur;
Avrupa’nın idaresini kendilerine vermeyi vaat eden küresel
mason ABD sermayesinin patronu Rockefeller fonlarıyla olağanüstü sanayi
kalkınması yapan Almanlar birinci ve ikinci dünya savaşlarını çıkarmışlar ve
iki büyük savaşta da Amerikan yumruğunu kafalarına yiyerek yıkılmışlar ve “soykırımcı
millet “ ilan edilmişlerdir.
Küresel sermaye size, bin yıl kutsal Roma-Germen
imparatorluğunu yönetmiş, bütün Avrupa ve Hıristiyan ülkelerinin krallarına taç
giydirmiş Almanlardan daha da mı fazla sevgi beslemektedir?
Lütfen ihanetlerinize son vererek, Türk-Müslüman soykırımını
ve ardından üçüncü dünya savaşını tetikleyecek olan işbirlikçiliklerinizi terk
ediniz!
Akan kanları dindiriniz!
Dünyanın sonu olabilecek üçüncü dünya savaşında
kullanılabilecek nükleer, kimyasal, biyolojik (NBC) silahlarının canlarına
kıyacağı insanların, hayvanların bitkilerin lanetlerini alacak sorumluluklara
ortak olmayınız!
Ey millet, içinde bulunduğumuz durum budur, her gün toprağa
verdiğimiz evlatlarımız “Haçlılara hizmet eden siyasetlerin sonucu”
öldüklerinden dolayı asla şehit değillerdir.
Çünkü bu savaşlar, Müslüman’ın dinini savunmak için yaptığı
savaşlar değildir aksine dinin ve milletinin ezeli düşmanı olan haçlılara
kölelik edenlerin siyasi oyunlarının figüranları olmaktadırlar.
Emperyalizmin tayin ettiği başımızdaki işbirlikçi devşirme siyasetçilere
oy vererek, yabancı marka eşyalar, cihazlar, araçlar satın alarak, “şehit”
dediğiniz,aslında “haçlıların kölesi” olmuş siyasetçilerin entrikaları sonucu
yitirdiğiniz evlatlarınızın hesaplarını sormayarak, “vatan sağ olsun on tane
daha doğururum” diyen desteklerinizle sizler de bu suça ortak olmaktasınız!
Takdir okuyucunundur!
Ektir;
İŞTE AKP DEVLETİ YIKIYOR!
01 Ekim 2012'de AKP "Türkiye'ye bir Kürt
kedisi bile vermem!" diyen, terörö örgütü ve deden Vatikan-Rusya Avrupa
kölesi olan Yahudi Kürdü Molla Mele Ahmet Barzani'nin torunu olan Mesut
Barzani'ye "Türkiye seninle gurur duyuyor!" sloganlarının atıldığı
sadece RE.T.E'nin konuşup tek aday olduğu bir kongre yaptı ve yeni dünya
düzenine göre ülkeyi yeniden şekillendirecek yani bölecek "Bütünşehir"
kavramını ortaya attı. Hedeflenen Başkanlık sisteminin ön aşamalarından
birisi olan bu proje ile AKP amirleri ABD-AB emirleriyle aynen şöyle
bölmüştür;
01.10.2012 AKP kongresinde açıklanan eyalet düzeni haritası!