Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı ve diplomasının yıllardır bir türlü halka gösterilememesi, eski cumhurbaşkanlığı geleneklerine göre çıkartılmış, "Cumhurbaşkanını koruma yasası" gereğince kendisine yapılan eleştirileri, uyarıları yeri geldiğinde hakaretleri, hakaret olmayan yazı ve söylemleri hakaret sayan avukatların, savcıların açtığı davalarla halkın mağdur edilmesi, aşağıdaki haber yazılarda göreceğiniz gibi ülkemizin ileri gelenlerinin de bundan mağdur olmalarının sebebinin başında "DİPLOMASIZ O MAKAMI İŞGAL ETMEK DEVLETİ BÜYÜK TAZMİNATLAR ÖDEMEYE MAHKUM ETMEKTİR. ERDOĞAN ZAMANINDA VEYA SONRASINDA BUNUN HESABINI BÜYÜK, küçük DEVLETLER BİZE ÖDETECEKTİR."
Bu dereceye kadar yükselirken diplomanın incelenmesi ilgili kurumlar ne iş yapmışlardır, neden buna izin vermişlerdir bunun dahi açıklaması yoktur.
80.milyonluk bir devletin, Erdoğan ve çevresinin batılı güçlerce kullanılması sonucu bir katakulle ile, tek kurşun atmadan yıkılması, yeryüzünün gelmiş geçmiş en büyük siyasi komedyası olacaktır.
Bütün sorumluları sonunda hesap verecek bile olsa da, maddi ve manevi kayıpların telafisi olmayacaktır.
Bilmediğimiz bir halt varsa o da açıklansın ki biz de başımızı derde sokmayalım.
Bu nasıl bir tiyatroysa onun da senaryosu hakkında bilgi verilme zamanı gelmiş ve geçmiştir.
Zekeriya Beyaz, Muharrem İnce, Yusuf Hallaçoğlu ile başlatılan "Erdoğan'ın Diploması Yoktur, Cumhurbaşkanlığı Yapamaz" tespitleri, Erdoğan'ın avukatlarının açtıkları hakaret davalarında hukuk komedyasına neden olmaktadır.
Yok yere de insanlarımız, "DİPLOMASIZ cumhurbaşkanına hakaretten" mahkum edilmektedir.
İlgili ve bilgililere duyurulur.
Takdir milletimizindir.
TAYYİP ERDOĞANIN DİPLOMA SORUNU
1
Erdoğan'ın avukatından kafa karıştıran 'diploma' savunması
Cumhurbaşkanı R.Tayyip Erdoğan ve Ankara Başsavcısı Harun
Kodalak’a hakaret iddiası ile yargılanan Ahmet
D’ın Ankara 39.Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılandığı davada Erdoğan’ın
diplomasını istediği ortaya çıktı. Erdoğan'ın avukatı, mahkemede kafa karıştıran
bir yanıt verdi.
Yayınlanma tarihi: 28 Mayıs 2016 Cumartesi, 10:03
Ahmet D, Polatlı’da “paralel yapı” iddiası ile
gözaltına alınmış, akabinde hakkında Cumhurbaşkanına hakaret davası açılmıştı.
Ankara 39.Asliye Ceza Mahkemesinde “Cumhurbaşkanına
hakaret”ten yargılanan Ahmet D,
kendisinin paralel yapı ile alakasının olmadığını ancak bu suçlama ile
gözaltına alındığını anlattı.
Haberdar'dan Arzu Yıldız'ın haberine göre, daha sonra
hakkında Cumhurbaşkanına hakaretten açılan davaya ilişkin savunmasında, MHP Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun
Erdoğan’ın diplomasına ilişkin yazıları delil olarak sundu. Ahmet D,
Erdoğan için “Kendisi 4 yıllık
fakülte mezunu değildir. Bu nedenle Cumhurbaşkanlığı görevini yapamaz.
Dolayısıyla Cumhurbaşkanına hakaret suçu bu nedenle oluşamaz. Çünkü kendisi 4
yıllık fakülte mezunu değildir. Yusuf Halaçoğlu’nun tanık olarak dinlenmesini
talep ediyorum” dedi.
"EN AZ 4 YARI YILI
KAPSAYAN..."
Bunun üzerine söz alan Cumhurbaşkanı avukatı ise “davanın esası olmayan bu
beyanları kastın yoğunluğunu göstermektedir. Cumhurbaşkanına yönelik mezuniyeti
ile ilgili çirkin yaklaşımları reddediyorum. 2547 sayılı kanunun 3 a
maddesinde hüküm vardır. Buna göre yüksek öğretim tanımı orada yapılmıştır. Yüksek öğretim milli eğitim sistemi
içerisinde, orta öğretime dayalı en az 4
yarı yılı kapsayan her kademedeki eğitim öğretimin tümüdür. Dolayısıyla
cumhurbaşkanının ne Anayasa ne de siyasal
olarak meşruiyeti ile ilgili zerre tartışma söz konusu değildir” dedi.
Bunun üzerine Ahmet D. davanın Polatlı’da görülmesi
gerektiğinin altını çizdi. Dosya Polatlı’ya gönderildi.
Polatlı 1.Asliye Ceza Mahkemesine
alınan davada Ahmet D, Cumhurbaşkanının
diplomasının ilgili kurumlara sorulmasını talep etti. Mahkeme talebi 28.06.2016 tarihinde
değerlendireceğini belirterek davayı erteledi.
Cumhurbaşkanına hakaretten yargılanan sanığın savunmasında geçen kanun maddesi
ne diyor?
Madde 3 – (Değişik: 17/8/1983 - 2880/1
md.)
Bu Kanunda geçen kavram ve terimlerin
tanımları aşağıda belirtilmiştir.
a) Yükseköğretim: Milli eğitim sistemi içinde,
ortaöğretime dayalı, en az dört yarı
yılı kapsayan her kademedeki eğitim
- öğretimin tümüdür.
Yazılı açıklama yapan Ahmet D,
şunları söyledi:
“Cumhurbaşkanına hakaret davası nedeniyle hakkımda açılan davada sorgum esnasında
gerekli savunmamı yaptıktan sonra,
Benden şikayetçi olan RTE nin
diplomasının sahte olduğu ve bu nedenle C.Başkanlığının geçersiz olduğu ve TCK.nun 299. maddesinde belirtilen suçun gerçek manada kanunun aradığı
şartlarda Cumhurbaşkanı olan kişiye karşı işlenirse bu suçun subutu halinde
sanığın cezalandıralacağı iddiasında bulundum.
6271 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Seçim Kanunun 6. maddesinin ilgili
fıkrasında C.Başkanı adayının 4 yıllık
fakülte mezunu olma şartı aranmaktadır.
RTE nin 1981 yılında elden almış
olduğu GEÇİCİ MEZUNİYET BELGESİ
inceleneceği üzere, bu belgede ne
dekanın mührü ne Erdoğan’ın resmi vardır.
Halbuki aynı okuldan mezun olan başka
kişilerin diplomaları incelendiğinde dekanın imzası üzerinde mühür olduğu ve
öğrencinin resminin mevcut olduğu görülecektir.
Kaldı ki Erdoğan’ın diplomasında Dekan
olarak görünen Doc. Dr. Sinan ARTAN in imzasının dahi Erdoğan’ın
diplomasında değişik olduğu diğer öğrencilerin diplomasının karşılaştırmasında
da açıkça görülmektedir.
Ayrıca bu konu gündeme geldiğinde Marmara Üniversitesinden tanzim edilen ve ne
dekanın ne rektörün imzalarını taşımayıp Lisans Diplomasının incelendiğinde
1981 yılında Erdoğan’ın almış olduğu geçici mezuniyet belgesinde okul
numarasının 2443 iken Marmara Üniversitesinden verilen lisans Diplomasında ise
8345 olarak görünmektedir.
Kaldı ki yine bu diplomada dekan olarak imzası bulunan Prf. Dr. Ömer Faruk BATIREL’in Erdoğan’ın mezun olduğu 1981 tarihinde
Doçent olduğu 1982 yılında kurulan ve faaliyete geçen Marmara Üniversitesinde
de prof. olarak 1982 yılında görevine başladığı ama Erdoğan’ın bu diplomasının üzerinde imzası olmadığı gibi Prof.
olarak adı geçmektedir.
Nasıl oluyor da 1982 yılında Prof. olmuş
bir kişi 1981 yılında Doçent iken bu diplomada Profesör olarak görünüyor bu
da bu diplomanın sahte olarak tanzim
edildiğini ortaya koymaktadır.
Hal böyle olunca 6271 sayılı kanun
gereğince Erdoğan, C.Başkanı adayı olduğunda mutlaka talep dilekçesine bir
üniversite diplomasını eklemesi gerekmektedir. Ekleyecek ve YÜKSEK SEÇİM KURULUDA Erdoğan’ın
eklediği bu diplomayı inceleyerek kanunun aradığı şartlarda 4 yıllık bir üniversite mezunu olup
olmadığını saptayacaktır.
Benim sure gelen bu davamda bu nedenle Erdoğan’ın
Yüksek Seçim kuruluna sunmuş olduğu diplomasının tasdikli bir suretinin
incelenmek üzere mahkemece celp edilmesi talebinde bulundum. Mahkeme
28.06.2016 tarihinde yapılacak duruşmada bu konuda bir karar verecektir.
O makamın gerçek sahibi olmadığı için TCK.nun
299 md.sindeki suçta kesinlikle oluşmamaktadır.
Böyle bir iddianın sanık tarafından sürüldüğünde de sanığın savunmasında bu
ileriye sürdüğü ciddi iddiasına karşılık mahkemesinin de gerekli araştırmayı
mutlaka yapması lazım yapamaz ise bu da sanık için SAVUNMA HAKKININ KISITLANMASI İLKESİNE aykırılık teşkil eder YARGITAYDA
MUTLAKA böyle bir kararda BOZULMAYA mustahaktır.”
Erdoğan’ın sadece mezuniyet tarihi var,
üniversiteye giriş tarihi yok!
Diğer taraftan Cumhurbaşkanlığı Resmi Sitesinde ve wikipedia’da Erdoğan’ın
özgeçmişinde üniversiteden mezuniyet tarihi verilirken, okula giriş tarihi verilmiyor. Yine
mezun olduğu fakültenin kuruluş tarihi ile Erdoğan’ın mezuniyet tarihi
çelişiyor.
Üniversite Gazeteci Ayşe Hür'e mahkeme talep etsin yanıtını vermişti
Diğer taraftan Gazeteci Ayşe Hür, tartışmaları bitirmek adına Marmara
Üniversitesi'ne Erdoğan'ın diploması ile ilgili sorular yöneltmiş, ama
üniversiteden gelen cevapta "özel
hayat" denilerek bilgi paylaşımı yapılmamıştı.
14 Haziran 2019 Cuma 01:30
Bu haber 559 kez okundu.
2
Fotokopi diplomayı notere özel kalem müdürü götürmüş
Diploma fotokopisini notere Erdoğan’ın özel kalem müdürü Hasan Doğan’ın götürdüğü öğrenildi.
Şoförün vekâletname olmadan bu işlemi gerçekleştirebilmesi
ise soru işaretlerine neden oldu. Türkiye Noterler Birliği’nin
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın fotokopi diplomasını “aslı gibidir” şeklinde onaylayan noter kâtibine soruşturma açmayan
notere verdiği uyarı cezası sonrasında ilginç ayrıntılar ortaya çıktı.
Buna göre fotokopiyi notere gerçeğini göstermeden “aslı
gibidir şeklinde tasdik ettiren Hasan Tükenmez’in Erdoğan’ın özel kalem müdürü
Hasan Doğan’ın şoförü olduğu öğrenildi. Şoförün vekâletname olmadan bu işlemi
gerçekleştirebilmesi ise soru işaretlerine neden oldu.
Türkiye Noterler Birliği’nin, dönemin Tayyip Erdoğan’ın
üniversite diplomasının fotokosipini “Dairemizce onaylanması istenilen işbu
fotokopinin ilgilisi tarafından gösterilen ve iade edilen aslına uygun olduğu
ve örnek verildiğini onaylarım!” şeklinde 27 Haziran 2014’te tasdik eden
noter kâtibi hakkında soruşturma açmayan İstanbul 15. Noteri Nejla Akgün’e
uyarma cezası vermesi, kamuoyunda geniş yankı uyandırdı. Tartışmalar sürerken
yeni ayrıntılar ortaya çıktı.
Tükenmez. Noter
kâtibi, fotokopiyi “aslı gibidir” şeklinde onayladıktan sonra arkasında
Tükenmez’in adı ve soyadını da yazdı. Tükenmez’in Erdoğan’dan vekâlet almadan noterden bu işlemi yaptırabilmesi ise
soru işaretine neden oldu. Konuya yönelik soruya Tükenmez, Başbakanlık’ta
çalışırken kaza geçirdiğini, geçmişine ilişkin birçok şeyi hatırlamadığını,
diplomanın noterde onaylatılmasıyla ilgili süreci de hiç hatırlamadığını
kaydetti.
YSK ‘ASLI GİBİDİR’E
ALDANMIŞ!
İstanbul 15. Noterliği’nin diplomanın aslını görmeden
fotokopisini “aslı gibidir” şeklinde tasdik etmesi, YSK’nin de yanılmasına
neden oldu. 10 Ağustos 2014’te yapılan seçim sonrasında Erdoğan’ın
Cumhurbaşkanı olmasından iki yıl sonra Avukat Ömer Faruk Eminağaoğlu, YSK’ye başvurarak
diplomanın sahte olduğunu iddia etmişti. YSK ise 14 Haziran 2016’da verdiği
kararda, itirazı reddetti. Ret kararına, diplomanın İstanbul 15. Noteri’nce 27
Haziran 2014 tarihli “Dairemizce onaylanması istenilen işbu fotokopinin
ilgilisi tarafından gösterilen ve iade edilen aslına uygun olduğu ve 2 örnek
verildiğini onaylarım!” şeklinde onaylanması gerekçe gösterildi.
Noter onaylı diploma örneğinin sahteliğinin ancak mahkeme
kararı veya aynı kuvvette bir başka belge ile ispatlanabileceği anlatılan kararda,
seçim kurullarının delil araştırma ve toplama görevi bulunmadığı öne sürüldü.
Oysa aynı YSK, 31 Mart yerel seçimlerine AKP’nin yaptığı itiraz üzerine
İstanbul’da delil araştırmasına gitmişti.
3
Tayyip
Erdoğan'ın diplomasını onaylayan kâtibi soruşturmayan notere uyarı
12 Haziran 2019 08:58
Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 2014'te YSK'ye sunduğu diploma
fotokopisini, aslı olmadığı halde onaylayan katip hakkında soruşturma açmayan
notere uyarı cezası verildi.
Türkiye Noterler
Birliği, dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın üniversite diplomasının fotokopisini,
“Dairemizce onaylanması istenilen iş bu
fotokopinin ilgilisi tarafından gösterilen ve iade edilen aslına uygun olduğu
ve örnek verildiğini onaylarım” şeklinde tasdik eden noter katibi hakkında soruşturma açmayan İstanbul 15. Noteri Nejla Akgün’e uyarma cezası verdi.
Cumhuriyet'ten Alican Uludağ'ın haberine göre, İstanbul 15.
Noterliği, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2014’te Cumhurbaşkanı
olmadan önce adaylık sürecinde YSK’ye sunmak amacıyla üniversite diplomasının
fotokopisini, “Dairemizce onaylanması istenilen iş bu fotokopinin ilgilisi
tarafından gösterilen ve iade edilen aslına uygun olduğu ve örnek verildiğini
onaylarım!” şerhiyle tasdik etti. 27 Haziran 2014 tarihli 1103 yevmiye numarası
ile yapılan tasdik işlemini noter katibi Emine Seven gerçekleştirdi.
Ahmet Davran adlı
yurttaş, İstanbul 15. Noterliği’ne başvurarak Emine Seven hakkında disiplin
soruşturulması başlatılmasını istedi. Aradan geçen zamana karşın İstanbul 15. Noteri Nejla Akgün, soruşturma
talebine yanıt vermedi. Bunun üzerine noteri, Türkiye Noterler Birliğine
şikâyet eden Davran, katibin yaptığı işleme yönelik, “Katip Emine Seven,
A4 fotokopi bir kağıda diploma aslı olmadığı halde, kanuna aykırı bir şekilde
şerh vurarak imzalamış, noter mührünü ve kaşesini basarak sahte bir resmi belge
oluşturmuştur. Hatta 2014 tarihinde yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı
seçimlerinde Erdoğan’ın diplomasının sahteliğine ilişkin yapılan itirazlarda da
Katip Emine Seven tarafından tanzim edilen bu sahte resmi evrak iğfal yani
kandırma gücüne sahip olduğundan YSK’nin kararlarında bahsi geçmiş ve bu şerhe
dayalı olarak itirazlar ret edilmiştir” suçlamasında bulundu:
UYARI CEZASININ GEREKÇESİ
Şikâyeti değerlendiren Türkiye
Noterler Birliği Disiplin Kurulu, 23 Mayıs 2019’da Noter Nejla Akgün’e uyarma
cezası verilmesine karar vererek gerekçede ise şu ifadelere yer verdi: Disiplin
işlemlerinin mahiyeti, hesap verilebilirlik ilkesi ve işlemlerin
yapılmamasından doğabilecek zararlar gözönüne alındığında adı geçen noterin
soruşturma yapması gerektiği yönündeki Türkiye Noterler Birliği’nin birçok
yazışmasına rağmen soruşturma yapmaktan imtina etmesi ve bu yönde ısrarcı
davranmasının disiplin suçu oluşturduğu kanaatine varıldığından İstanbul 15.
Noteri Nejla Akgün hakkında 1512 sayılı Noterlik Kanunu’nun 125. maddesi
delaletiyle 126. maddesinin (A) bendi uyarınca disiplin yönünden uyarma cezası
verilmesine oybirliğiyle karar verildi. (HABER MERKEZİ)
15:36 15.06.2016(Güncellendi 17:02 15.06.2016)
4
Ulusal
Parti Genel Başkanı ve Türk Solu Gazetesi Başyazarı Gökçe Fırat, Çağlayan
adliyesinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın diplomasının sahte olduğu
iddiasıyla söz konusu belgeyi onaylayan noter hakkında suç duyurusunda bulundu.
Konuya ilişkin Twitter'dan açıklama yapan Fırat, "Cumhurbaşkanına sahte diploma
davası açma imkânı yok ama ona bu belgeyi veren noterin dokunulmazlığı yok"
dedi.
2-Sahte diploma
tasdikleyen noter katibi Emine Seven’i savcılığa şikayet ettim. Emine Seven’e ulaşamadık.
Kayıplara karışmış.
"Sahte diploma tasdikleyen noter katibi Emine Seven'i savcılığa şikayet ettim. Emine Seven'e
ulaşamadık. Kayıplara karışmış" iddiasını ortaya atan Fırat, şöyle
devam etti:
"Noter belgesi
photoshoplu, yevmiye numarası sahte, işlem tümüyle sahtecilik. Ağır cezalık bir
suç. Noter belgesindeki sahteliği kanıtlarsak YSK'daki tek belge hükümsüz olur.
Seçim iptal edilebilir. Hukukun verdiği tüm imkanları deneyeceğiz, sahteciliği
ispatlayacağız. CB koltuğundan indirilecek!"
Erdoğan hakaret etmekte serbest...
Aydın Aydoğan,
Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında “halkı
kin ve düşmanlığa tahrik”ten suç duyurusunda bulunduktan sonra gözaltına alınıp işkence gördü. Suç
duyurusuna gerekçe olan Erdoğan’ın “çapulcu,
vandal, kemirgen, barbar, ajan, hain” gibi sözleriyse savcı Süleyman Celep tarafından düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirildi. Aydoğan bugün karara
itiraz ediyor.
Haziran Direnişi sırasında polisin attığı gaz fişeğiyle
yaralanan Gezi Gazileri Dayanışma Platformu sözcüsü Aydın Aydoğan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hakkında, Ensar
Vakfında ve Trabzon’da yaptığı konuşmalarda TCK’nın 216. maddesinde yer alan
halkı bölge, sosyal sınıf üzerinden ayrıştırma, kin ve düşmanlığa tahrik
suçlarını işlediği gerekçesiyle 30 Kasım 2017 tarihinde suç duyurusunda
bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında suç duyurusunda bulunduktan 13 gün sonra evinin yakınlarında alışveriş
yaptığı şarküteriden çıktığı sırada polislerce gözaltına alınan ve 2 gün
boyunca işkence gören Aydoğan’ın Erdoğan hakkındaki suç duyurusu “suç fiilinin
oluşmadığı” gerekçesiyle Cumhuriyet Başsavcı Vekili Süleyman Celep tarafından
reddedildi. Aydoğan’ın avukatları bugün karara itiraz edecekler.
Aydın Aydoğan 2013 Haziran ayında milyonların sokağa çıktığı
direnişte polis tarafından atılan gaz fişeğiyle ayağından yaralanmıştı. Gezi
Gazileri Dayanışma Platformu sözcülüğünü yapan Aydoğan, Cumhurbaşkanı ve AKP
Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 27 Mayıs 2017 tarihinde Ensar
Vakfı’nda yaptığı konuşmada ve 8 Ağustos 2017’de Trabzon Beşikdüzü’nde yaptığı
konuşmalarda 15 Temmuz'la ilgili olarak sarf ettiği “O gece oraya gelenler, Gezi parkının gençleri değildi. Bunu iyi
görmemiz lazım. O gece oraya gelenler, vatanını seven, milletini seven,
bayrağı, ezanı için yola koyulan gençlerdi” sözleri ile Haziran direnişine
katılanlar için sarf ettiği “çapulcu,
vandal, kemirgen, barbar, ajan, hain” sözleri nedeniyle Erdoğan hakkında “halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve
aşağılama”dan suç duyurusunda bulundu.
Suç duyurusunda bulunduktan 13 gün sonra 13 Aralık 2017’de Bahçelievler’de evinin
yakınlarındaki bir şarküteriden alışveriş ettikten sonra evine döndüğü sırada
bir sokak arasında “gri Ford Transit”
marka bir araçtan inen ve kendilerini polis olarak tanıtıp kimliklerini
gösteren kişilerin “Erdoğan’a suç
duyurusuyla ilgili karakola gelip ifade vermesi gerektiğini söylediğini”
belirten Aydoğan gözaltına alınmasını şöyle anlattı:
BOMBALI ARAÇ SUÇUNU ÜSTÜNE YIKMAK İSTEDİLER
“Onları takip ettim. Bahçelievler’de bir bombalı araç
varmış. 60 kilo patlayıcılı bir araç varmış. Orada bir kalabalık vardı, oraya
kadar gittiler. Kalabalığın biraz ilerisinde park ettiler. Bana ‘Burada bir
işimiz var, bunu halledip beraber gideceğiz’ dediler. Ben de onlarla beraber
indim araçtan, öyle kalabalığın orada ilerlerken bir teyze koluma vurdu, dedi ki
‘Oğlum gitme orada bomba varmış’. Ben de duraksadım. Onlar (polisler) polis
şeridini geçip girdiler, bana da bakıyorlar geliyor muyum diye. O sırada ben de
cep telefonumu çıkarıp bunların bir resmini çekeyim dedim. Resimlerini çekerken
arkamdan birisi telsizle kafama vurarak ve ağzımı kapatarak sinkaflı küfürlerle
‘Biz de seni bekliyorduk’ dedi. Beş-altı kişi vurmaya başladılar, yere
düşürdüler, ters kelepçe yaptılar. Beni alıp Terörle Mücadele Şubesine
götürdüler. O sırada telsizle kafama vuran kişi İstanbul Emniyet Müdür
Yardımcısıymış. O kişi hakkında da suç duyurusunda bulundum.
‘SEN KİMSİN, ERDOĞAN HAKKINDA SUÇ DUYURUSUNDA
BULUNURSUN!’
Diğer polislere ‘canını almayın, akşam gelip ben alacağım
karakolda’ dedi. Akşam geldi, bana vurarak ‘Sen kimsin lan koskoca
cumhurbaşkanı hakkında suç duyurusunda bulunuyorsun!’ dedi. (Zaten darp raporu
aldım 13 gün.) Ben de ‘O sana mı kalmış, o adaletin, adliyenin bileceği iş’
dedim. Böyle deyince boğazıma sarıldı, testislerime, sırtıma copla vurarak iki
gün beni darp ettiler. İki günün sonunda bir ifade getirdiler önüme, ‘bunu
imzala çık’ dediler. Ben imzalamadım. İfadede şu yazıyordu, bombalı aracı oraya
ben getirmişim, aracımla örgütsel propaganda yapmışım’. ‘Benim aracım orada’
dedim, ‘marketten aldığım fiş elimde’ dedim. ‘Benim hayatta adli sicil kaydım
yok, trafik cezam bile yok, benim böyle şeylerle işim olmaz’. Böyle der demez
elime vurdular, elimde de kırık oldu. Benim oğlum yeni vefat etmişti, ağır
depresyon ilaçları içiyordum, ellerim titremeye başladı. ‘Ben ilaçlar
kullanıyorum. Eğer bu ilaçları içmezsem burada kötü olurum, MS hastalığım var’
dedim. İki günün ardından eşime telefon açıp ilaçlarımı getirttiler. Eşim bazı
milletvekillerini arayınca, milletvekilleri orayı aramış, beni alelacele
savcılığa götürdüler. Savcı beye de durumu izah ettim, hatta o fişi de
gösterdim. Bıraktılar. Yalnız telefonuma el koydular. Ben de bir gün sonra
hastaneden rapor aldım. Bu kişiler hakkında şikayetçi oldum.”
Aydoğan başına gelen bu olayın ardından dün Erdoğan hakkında
bulunduğu suç duyurusuyla ilgili kendisine bir yazı geldiğini belirtti.
Aydoğan, suç duyurusuna Başsavcı Vekili Süleyman Celep tarafından gönderilen
cevapta özetle “Erdoğan’ın bu sözlerinde suç olmadığı, fikir özgürlüğü
kapsamına girdiği, bu yüzden herhangi bir suç oluşmadığı ve suç duyurusunun
işlem kaldırılması” ifadelerine yer verilmiş.
Savcılığın bu yazısına avukatlarının itiraz edeceğini
belirten Aydoğan suç duyurusuna yeni deliller de sunacaklarını açıkladı.
Savcının sadece Erdoğan’ın Trabzon Beşikdüzü’ndeki konuşmayı esas aldığını
diğer delilleri esas almadığını da belirten Aydoğan “1998’de Ankara DGM’de aynı
suçtan sayın Erdoğan ceza aldı. Halkı bölge ve sınıf üzerinden ayrıştırdığı
için. O günden bu yana ne değişti, kanunu uygulayanlar değişti. Uygulayıcılar
siyasi iradenin baskısı altındalar” diye konuştu.
SOSYAL MEDYADAN TEHDİT EDİLİYOR
Başına herhangi bir şey gelebilir diye korktuğunu da
söyleyen Aydoğan eşinin dışarı çıkmamasını söylediğini, evden dışarı
çıkmadığını, sürekli sosyal medyadan tehdit aldığını kaydetti. “Korkuyorum ama
korkunun ecele faydası yok” diyen Aydoğan “Biz bu ülkede diyoruz ki
düzenbazlar, üçkağıtçılar kadar cesur olmalıyız. Yoksa bu ülkede hiçbir şey
değişmeyecek. İşte ben de böyle bir adım attım, başıma bunlar geldi. Ben üç
çocuk babasıyım, çocuklarım üniversiteye yeni başladılar. Benimle terörle
merörle işim olmaz. Ben yıllarca esnaflık yaptım. Gezi direnişine bağımsız
katıldım. Çünkü oradaki halk hareketinin haklı bir hareket olduğunu düşündüm.
Oraya katıldıktan sonra başıma gelmeyen kalmadı” diye konuştu.
Aydoğan ülkedeki hukuksuzluğun geldiği boyuta dikkat çekerek
“Herkes bu hukuksuzluktan payını alıyor. Kimisi kötü bir hayat yaşıyor, kimisi
de bunu lehine kullanıyor. Biz bu ülkeye adaletin geleceği günü bekliyoruz”
diye konuştu.
BEŞİKTAŞ BELEDİYESİNDE DARP EDİLİP İŞTEN ÇIKARILMIŞTI
Aydın Aydoğan, büro elemanı olarak çalıştığı Beşiktaş
Belediyesindeki işinden de geçtiğimiz aylarda çıkarılmış ve işe iade davası
açmıştı. Aydoğan’a Murat Hazinedar’ın görevden alınmasından sonra kendi
davasının nasıl etkileneceğini de sorduk. Aydoğan şunları kaydetti:
“Belediyede bazı hukuksuzluklara karşı çıktığım için Murat
Bey en son belediyenin içinde 4-5 adamına beni dövdürttü. Ben de daha sonra bu
kişiler ve azmettirici olarak Murat Hazinedar hakkında suç duyurusunda
bulundum. Suç duyurumu geri çekmemi söylediler, ben de çekmeyeceğimi söyledim.
Hukuksuz bir şekilde beni işten çıkardılar. İşten çıkardıklarını söylemiyorlar,
tebliğ etmiyorlar, ben belediye binasına gidiyorum, benim belediye binasına
girişimin yasaklandığını söylediler. Bu kişiler şu anda yargılanıyorlar. Murat
Hazinedar’ın ben CHP’yi temsil ettiğine inanmıyorum. Orada akla gelmeyecek
hukuksuzluklar yaptığını biz bizzat gözümüzle gördük. Benden sonra 57 kişiyi
birden tekrar işten attı. Şimdi kayyum atanırsa işe dönme ihtimalimiz
mahkeme kararıyla ancak olabilir. Murat Hazinedar oraya sadece kendi
hemşehrilerini ve yakınlarını dolduruyor. Çoğu Ordulu ve Sinoplu. Hep
yakınları.”
"ben bozkurtla dolaşmıyorum, ben eşrefi mahluk olan
insanlarla dolaşıyorum. inanıyorum ki hayvanın bizim dinimizde yeri
vardır..."
şimdiki müthiş birliktelik düşünülünce en komiği bana bu geliyor.
afedersiniz ermeni
belden aşağı sanat.(bale)
niye kaçıyorsun lan israil dölü
(bkz: "o demir bilyeleri niye atıyorsun evladının
mezarına, kime mesaj veriyosun..")
Cumhurbaşkanının Ettiği Hakaretler Meclis Kürsüsünde
HDP vekili Filiz Kerestecioğlu, Meclis kürsüsünden
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın vatandaşlara ettiği hakaretleri sıraladı.
İstanbul - BİA Haber Merkezi21 Ocak 2016, Perşembe 15:12
HDP İstanbul milletvekili ve avukat Filiz Kerestecioğlu, dün
Meclis kürsüsünden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın vatandaşlara ettiği
hakaretleri sıraladı.
Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olmasından bu yana Türkiye'de
adalet sisteminin mesaisinin Cumhurbaşkanına hakaret edilip edilmediğini
saptamakla geçtiğini ifade eden Kerestecioğlu, "Adalet Bakanlığı'nın
geçtiğimiz nisan ayında yaptığı açıklamaya göre, eski Cumhurbaşkanı Abdullah
Gül'ün 7 yıllık görev süresince 1359 dava izni talebi gelmiş, 545'i kabul
edilmiş ancak hiç tutuklama yaşanmamış. Buna karşılık Erdoğan'ın
Cumhurbaşkanlığı döneminde 1,5 yılda 1500 kişi davalık şu anda ve 400 talep
bekliyor, tutuklanan insanlar da var" diye konuştu.
Konuşmasına HDP Şırnak vekili Faysal Sarıyıldız’ın ateş
altında bir evde mahsur kaldığını söyleyerek başlayan Kerestecioğlu, sözlerini
şu şekilde sürdürdü:
“Peki, sürekli hakarete uğradığı iddia edilen kişinin
kendisi nasıl davranmaktadır?
“‘Alçaklar, zalimler’, ‘kadın mı kız mı bilemediğim’, ‘mert
değil namertsin’, ‘artistlik yapma’, ‘ananı da al git’, ‘Haşhaşiler’,
‘nebbaşlar’, ‘mezarlık soyguncusu’, ‘sapıklar’, ‘Niye kaçıyorsun ulan İsrail
dölü?’, ‘Haddini bil edepsiz kadın’, ‘Aydın müsveddeleri, karanlıksınız’…
“Evet, ağza almaya gerçekten aslında gücümün yetmediği bu
sözleri söyleyen kişiye karşı birdenbire ülkenin birçok farklı yerinde tüm
savcı ve hâkimlerin harekete geçmiş olmasının ceza hukukundaki dayanağı Ceza
Kanunu'nun 299. maddesi.
“Evet, sevilmediğinizde bu size ifade edilir. Burada
siyasetçi olarak tercih sizindir. Ya gerçekten kendinize çeki düzen verirsiniz
ya da despotlaşır ve nefret edilmeye devam edersiniz. Saygılarımla.” (ÇT)
Akşener: Erdoğan'ın milletin yarısına hakaret etmesi kabul edilemez
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Cumhurbaşkanı
Erdoğan'ın açıklamasını eleştirdi. Akşener, "Sayın Cumhurbaşkanı’nın,
bugün sosyal medyada yaptığı bir paylaşımla, milletimizin yarısına hakareti
kabul edilebilir bir davranış değildir" dedi.
DUVAR – İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener,
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Zillet
ittifakı Kandil’in ve Pensilvanya’nın güdümündedir” şeklindeki Twitter
paylaşımına tepki gösterdi.
Yazılı açıklama yapan Meral Akşener, “Sayın Cumhurbaşkanı’nın,
bugün sosyal medyada yaptığı bir paylaşımla, milletimizin yarısına hakareti
kabul edilebilir bir davranış değildir. Türk devlet geleneğinden biliriz
ki; Cumhurbaşkanı milletine hakaret etmez. Bu ayıptır,
yanlıştır. Ancak, bu dilin ve üslubun nedenini biliyoruz. Bu dil,
kirli bir ittifakı aklama çabasıdır. Beka gibi önemli bir gerekçeyle, asla
izah edemeyecekleri bir ittifakı, izah etme çabasıdır” ifadelerini kullandı.
Cumhur İttifakı’na, “Birbirlerine bu kadar ağır hakaret
etmiş iki siyasetçiyi bir araya getiren nedir?” sorusunu yönelttiğini
hatırlatan Akşener, şöyle devam etti:
BEKA MESELESİ OLAN TANK FABRİKASINI SATMAZ: Biliyoruz
ki, onları buluşturan, ülkenin ve milletin değil, koltuklarının
bekasıdır. Bu gerçeği perdelemek için, bu ittifakı, ülkenin bekası diye
izah etmeye çalışıyorlar. Beka meselesi olan bir ülkenin tank fabrikası
yabancılara satılmaz. Böyle afaki konuşmalar işe yaramaz. Buyrun
buradan çağrı yapıyorum; Madem beka meselemiz var, öncelikle milli savunma
sanayimizi muhafaza edelim. Adapazarı’ndaki tank fabrikasını yabancılara
satmayın. O fabrikayı millet kendi imkanlarıyla kurdu.
LÜKS UÇAĞI SATIN, 500 MİLYON DOLAR GELSİN: Gelin,
altınızdaki o lüks uçağı satın. 500 milyon dolar oradan gelsin. Kampanya
başlatın, biz de millet olarak üstünü tamamlayıp, size o parayı verelim.
Stratejik fabrikamız milletin malı olmaya devam etsin. Bu beka konusunda
atılmış somut bir adım olur. Milletin bekası da dedikodularla değil, böyle
somut adımlarla korunur. Seçim meydanlarında, kirli ittifaka kılıf
uydurmak için ‘beka-beka’ demenin, ülkemize de milletimize de bir faydası yok.
BEKA DİYE BİR DETERJAN UYDURDULAR: Aslında bu beka
mevzuu nedir biliyor musunuz? Sayın Bahçeli “Haliç’e persil-tursil
doldurup sayın Erdoğan’ı yıkayacağım” diyordu. Sanıyorum o tursil-persil
elinde kaldı, şimdi kirli ittifakı temizleyebilmek için, beka diye bir deterjan
uydurdular, onu kullanıyorlar. Bunlar suni gündemler. Biz milletin
ekonomik durumuyla ilgiliyiz. Çarşıyla-pazarla ilgiliyiz. Hanelerimizin
bekasıyla ilgiliyiz. Bir ülkenin hanelerinin, mutfaklarının bekası
tehlikedeyse, ülke tehlikededir. Gerisi laf-ı güzaftır. (HABER
MERKEZİ)
Erdoğan’dan vatandaşa inanılmaz hakaret!
Başbakan Erdoğan'ın vatandaşa yumruk attığı o anlar,
marketin içindeki bir kameradan çok net bir şekilde görüntülendi. Bu
görüntülerde ilginç bir detay da dikkatlerden kaçmadı...
19:34 - 15 Mayıs 2014
Türkiye, iş cinayetiyle ölen yüzlerce madencisi nedeniyle
günlerdir yas tutarken, Başbakan Erdoğan'ın Soma'da kendisini protesto ettiği
iddiasıyla bir vatandaşı yumruklamasının görüntüleri gündeme bomba gibi düştü.
Sol Haber’in yayınladığı Erdoğan'ın yumruklama görüntülerinin, bir başka açıdan
çekilmiş görüntüleri de ortaya çıktı.
Sol Haber’in yayınladığı görüntüler bu kez Erdoğan’ın
protestolar nedeniyle girdiği marketin içinden. Erdoğan korumalarıyla markete
girdikten sonra önce Taner Kurucan isimli maden işçisi genci yakalıyor ve “ne
kaçıyorsun” diye bağırdıktan sonra saldırıyor. Ardından Erdoğan’ın korumaları
genci öldüresiye dövüyor.
ÖNCE İNANILMAZ HAKARET SONRA YUMRUK!
Başbakan Erdoğan’ın markette genci ensesinden tutarken ‘Niye kaçıyorsun
ulan İsrail Dölü?’ diye bağırdığı dikkatlerden kaçmadı. Başbakan Erdoğan, bu
sözlerinin ardından ise gence bir yumruk attıktan sonra işi korumalarına
bırakıyor.
Sesin Başbakan Erdoğan’a ait olmasının yanı sıra Başbakan’ın
yanında kimsenin böyle bir söz söyleyemeyecek olması ise bu hakaretin
Erdoğan’ın ağzından çıktığını destekler nitelikte…
Zekeriya
Beyaz Canlı Yayında Erdoğan'a Beddua Etti
Ünlü ilahiyatçı Zekeriya Beyaz, Ulusal Kanal'da Hakan
Bayrakçı'nın konuğuydu. Recep
Tayyip Erdoğan'a beddua eden Beyaz, zaman
zaman kendini kaybetti.
"Beddua etmek haksızlığa asla caiz değildir. Ama yüreği
yanan insanlar, o yüreğini yakan insanlara beddua etmeye hakkı vardır..
Allah, seni muvaffak eylemesin Tayyip! Cumhurbaşkanlığına değil, hiçbir
makama muvaffak eylemesin.
Vatanı
satıyorsun, devleti satıyorsun, halkı mahvediyorsun, açlığa ve sefalete mahkum
ettin. Allahtan kork, kuldan utan!"