"Türkiye Türklerindir +40" Bloguna Hoş geldiniz!!!

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.
Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.
İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!
Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.
Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Hakkımda

Fotoğrafım
Balıkesir , Bandırma , Türkiye
KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER, BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI PLANLARA RAZI OLURLAR.Keykubat- ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ, ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ, ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR. VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE SAHİP,HER TÜRLÜ EMPERYALİZME KARŞI ÇIKIN!!! Keykubat

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Translate

Bu Blogda Ara

çekirdek aile ensesti etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
çekirdek aile ensesti etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Ağustos 2019 Cumartesi

ERMENİLERDE ÇEKİRDEK AİLE ENSESTİ GELENEKLERİ


ERMENİLERDE ENDOGAMİ EVLİLİK GELENEKLERİ

CLOSE KIN MARRİAGE IN EGYPTE AND PERSİA

Author Paul John Frandsen

P 105,106,107

Armenian Source/ Ermeni Kaynaklarında

M.S.224’de ilk Sasani imparatorunun tahta geçmesiyle doğu Ermenistan Bizans ile batı Ermenistan ve klasik Akdeniz dünyası arasında tampon bölge oldu.Hristiyan dünyasında en az bilinen şey o çağlarda bölgeye Hristiyanlığın nasıl getirildiğidir. Ama (313 Milan yazılarında) dinin çok iyi kurulduğu ve Roma imparatorluğunda baş din seviyesine getirildiği yazmaktadır. Dini metinler Süryanice ve Yunanca yazılması dinin doğu Akdeniz bölgesinde ve Ermenistan’da yayılmasında, Ermeni kilisesinin kurulmasında önemli etken oldu. 

Ermenilerin kilise ayinlerine uygun bir dili vardı.
Takip eden yüzyılın en önemli karakteri katolik rahip olan Büyük Nerses veya I.Nerses (353...374) di. Yaptığı en önemli işler arasında bir çok kaynakta geçtiği gibiyakın akraba ve çekirdek aile evliliklerine karşı muhalefetiydi. Bunlardan birisi, Ermeni tarhinin babası sayılan Koreneli (Urfa) Musa’nın (Moses Khorenatisi M.S.5.yy) yazdığı, ancak 9. yy. da da yazıldığı söylenen “A History of the Armanians/ Ermenilerin Tarihi” adlı kitabı bu konuda bazı ip uçları vermektedir; Sayılı asiller arasında aile içi evlilik yapmak sınırlıydı. 

Metin Zerdüşt içten evlilik geleneği hakkında, “Nerses’in pagan geleneği olan içten evlilik geleneğini yasakladığını yazarak ufak bir çıtlatma yapmaktadır.
Eskiden Bizanslı Faustos’a mı Pawstos Buzand’a mı ait olup olmadığı tartışmalı olduğundan kaynağı hakkında bizi çaresiz bırakan History of Armenians (Ermenilerin Tarihi 5.yy.) kitabında Nerses’in ters bir hareketinden bahsedilir. Çalışma 4 kitaptır, 4. bölümde bize, geleneklere göre her tür yakın akraba hatta evlatlık dahi olsa kabilenin ensest evlilik ilişkileri gibi böyle evliliklerden kaçınılmalıdır, eşler birbirlerini ne aldatmalı ne de ihanet etmelidir” dediği söylenmektedir. İki kaynak da sorunludur. Musa’nın tarihi yüzyıldan fazladır tartışılmaktadır. 

İki yazar da 4. yüzyılın birleşik Ermenistan’ının idealistik resmini çizmişlerdir ve Sasani karşıtı farklı davranışları paylaşmışlardır. Merkezi odak noktaları oldukça sürpriz olacak şekilde kendi kilise zeminlerine göre verilmiştir. Birbirinden bağımsız küçük değerler arasında bağlılık olasıdır.
Beşinci yüzyılda Roma’nın ve Ermenistan’ı İran işgalinin etkisi olabilir. 

Sasani valisi idareyi ele aldı ama 450’de Ermeniler İran işgaline karşı isyan ettiler . Bir yıl sonra da Ermeni generali Vrdan’ın savaşta öldürülmesiyle tamamen bozguna uğradılar. Felaketlerin kısa anılarla kıyaslanması Ermenistan’da yazar Elishe’nin History of Vardan and the Armenian War kitabında korunmaktadır.Savaşa görgü tanığı olarak şahitlik etmiş Elishe’nin aksine onun en iyi çevirmeniolan Robert W.Thomson, bu olayların bu yüzyılda olamayacağını, altıncı yüzyılda olabileceğini iddia etmiştir. Tarih, yöreye ait çok vatansever, İran karşıtı renginde bir dille telaffuz edilmiştir.

Elishe’ye göre savaş sebebi olarak 2.Yezdicirt (439...457) Ermeni asillerini Hristiyan olmalarına rağmen Zerdüştlük dinine dönmeye zorlamıştır ve kral, siyasal bağımlıklık ve boyun eğmenin ayrılamaz olduğunda ısrar etmiştir. Metinler baş kişiye iki tarafı da bol bol tanımlama ve savunma boşlukları vermektedir. Ama bir çatlak olması da kaçınılmazdır.
Kiliseler kapatılır, dini ayinler kaldırılır ve Elishe’ye göre Zerdüştlüğün temelleri yerini alır;

“Prenslerin  eşleri büyü eğitimi alacaklardır. Asillerin kızları oğulları ve köylü sınıfı da yönergelere göre hareket edeceklerdir. Hıristiyan geleneklerine göre atalarından gelen evlilik gelenekleri kaldırılmıştır, tek eş yerine soylarını arttırmak için çok eş alabileceklerdir. Kız evlatlar babalara, kız kardeşler erkek kardeşlerine eş olacaktır,. Anneler oğullarından kaçmayacaklar, torunlar dedelerinin sedirlerine çıkabileceklerdir.”
Pers kralının büyüsü ve bu işlere meyilli olacağından şüphe yoktur. Bu Ermeni isyanına  ve Zerdüşt kurgusuna özgü Ermeni kaynaklı olmayan kaynaklarda ise bir kayıt olmaması soruları arttırmaktadır.
Dede torun gibi zoraki evlilik konusuna uygun bilgiler Jesubokht ve 1.Mara Aba’ya tartışmalı olarak atfedilen Diokletyan’ın Şam Bildirisinde olduğu gibi diğer kaynaklardan elde etmek olasıdır.

Çeviriyi bu kadar yeterli buldum.

Dilimize çeviren ve yayınlayan
Alaeddin Yavuz



SONUÇ;
Bu kitapta ve diğer Ermenileri anlatan kitaplarda Ermenilerin Osmanlı ve İran Türk Kaçar hanedanlarının yıkılmasında 16. yüzyıldan itibaren batılı Haçlı dünyasına verdikleri hizmetlerden dolayı bir koruma olduğu inancına vardım.
Şöyle ki;
1 Ermeniler kendilerine has milli bir ad’a sahip değillerdir. Kökenleri Turani Horasandır.
2 Çin, Afgan, Hint, Türk, Fars, Arami, Yahudi karışımı bir halktırlar.
3 Ermeni adının kökeni Akameniş Persler zamanında şeytan Angra Mainyu, Sasaniler döneminde Zervanilikte Ehriman olarak ünlenen şeytana ibadet ettiklerinden Ehriman adının söylenişleri olan Arman, Erman, Ermeni, (Bağış demek Örnek Egemen Bağış) şeklinde türetilen bir ada sahiptirler ve millet olarak dünyada ilk tanıyan annesi de Ermeni olan II. Abdülhamit’tir. Daha önce millet adıyla anılmamışlardır.
4 Ana oğul;Baba Kız;Abi Kızkardeş evlilik gelenekleri Hint Brahmanizm, onun Mezhepleri olan Şiva dini onun mezhepleri olan Sabilik, Jainism, Budizm dinlerinde de vardır. Jainism dinine Çinliler M.Ö.I.yüzyılda girmişlerdir. Türkler dahil bütün Orta Asya halkları bu dine girip çıkmışlardır.
İran Pehlevi Mitra, Zerdüştlük, Zervanilik ve İran Hıristiyanlığı Mecusilik dinleri de toplumdan topluma fark eden, benzer endogamik (çekirdek aile ensest evlilik, ikinci derece akraba evlilikleri geleneği) özellikler gösterirler.
Ermenilerin bundan muaf olmaları düşünülemez. Bu gün de Ermeniler arasında aynı gelenekler olduğu bana defalarca söylenmiştir. En son 1894’lerden sonra kurulan Taşnak Komünist partisi militanlarının Ermenilere bu geleneği terk ettirdiğini Ermeni tarihçiler yazmıştır. Gürcistan ve soyları Gürcistan’a dayanan Ruslarda ve Ortodoks, Anglikan bütün Avrupa ülkelerinde ensest endogamik gelenekler hala vardır.
Bu yazıda M.S. beşinci ve altıncı yüzyıllarda Koreneli Musa’nın kitabının tarihi tartışılıyor bu yerindedir. Çünkü Roma hukukunda çekirdek aile ensesti ve pasif eşcinsellik sadece Romalılar için geçerliydi.

Tebalar için Milletler hukuku vardı ve onlara, Sümer, Akad, Babil,Asur ve İran’da da olduğu gibi şerefli olma hakkı verilmezdi ve en aşağı ahlak düzeyinde yaşamaları için özellikle baskı yapılırdı.
Zerdüştlük İran’ında sadece Pers/Pars olan İranlılar Zerdüş olabiliyordu, Avesta’da bu konuda ayet vardır. Ermeniler adlarından da belli olduğu gibi sadece şeytan Ehriman’a tapabiliyorlardı. Sonraları İran hanedanı da Zervani olduğunda bu defa tebaya  bir kulağını yatak diğerini yorgan yapan Azer, Filistin’de Yerah gibi şeytanlara tapınılma hakkı verilmiştir.
Roma hukukunda I.Konstantin Hristiyanlığı 324’de resmi din ilan ettiğinde kendisini “Yenilemeyen, görülemeyen Tanrı, Mars’ın Kılıcı” ilan etmiş, hiçbir tebanın en büyük tanrısının kendisinden büyük olamayacağına ve kendisine ibadet edilmesine dair yasa yapmıştır. Çünkü kendisi İsa’dan vahiy alan Yeryüzü tanrısıydı. Bu Sezar’ın evlatlığı Antonyus’un babalığı Sezar’ı ve kendisini tanrı ilan etmesi, adlarına tapınak yaptırmasıyla ilk kez zorunlu hale M.S 19’larda getirilmiştir. Muhammet zamanında da bütün Roma sınırlarında olduğu gibi Hicaz Araplarının baş tanrısı olarak Herakles’e ibadet ediliyordu.
Ermeni tarihçilerin bu “ensest ve tek eşlilik geleneklerinden çok eşli çekirdek aile ensesti endogamik evlilik geleneklerine o çağlarda zorlayacak bir neden yoktu zaten öyleydiler.
Yedi göbek akraba evliliği ve kadın erkek eşcinselliği 550’lerde yapılan tanrı Kral I. Jüstinyen Anayasasında yer almış ve uymayanları Kurban yakılan dev cehenne adlı ateş kuyularında yakmıştır. (Kaynaklar Jüstinyen Anayasası ve Dinlere Yansıması; Roma 12 Tablet Yasası; Mitolojiden Günümüze Sapıklık Ayetleri alaeddinyavuz@worpress.com’a; Mitolojiden Günümüze Ermeniler adilyargic@blogspot.com’a bakın)
Bu yüzden bu dayatma işi en erken 6.altıncı yüzyılda olmuş olabilir. Ermenilerde aile içi ensest ve eş cinsellik bu gün de vardır. Demek ki tarihçiler bir hıyarlık peşindeler diyesim var.

Hala dünyanın1/3’ünde ensest mevcuttur. Türkiye de bundan muaf değildir. Diğer blog yazılarıma bakınız.
Sonuç olarak Ermeniler kendilerine has bir ada ve aile geleneğine sahip değillerdir.
Dilleri Farsça, Türkçe, Aramice karışımıdır.
Millet olarak ilk tanıyan Osmanlıdır.
Tarihleri boyunca kızları, oğulları ile çekirdek aile ensesti ve biseksüel yaşama sahip olmuşlardır. Bu gün kendilerini Katolik geleneklerinde göstermeleri için de Komünistlere dua etsinler.
Bütün tarihlerinde Yahudileri taklit etmekte ve yazılı kaynaklarını hangi devletin idaresine girdiyseler ona göre değiştirerek bu günlere gelmiş azınlık toplumudurlar. Yahudi Hristiyanlığı olan Bagratuniliğe geçişleri de kendilerini Yahudilere benzetme istekleri olabilir.
Batılı tarihçiler bunlara her konuda torpil geçmektedir.
Takdir sinizdir.

Alaeddin Yavuz.


30 Ağustos 2019 Cuma

KARDEŞİNİ DOĞURAN ÇOCUKLARIN HİKAYELERİ (Mor Çatı)

Kardeşini doğuran çocukların hikayeleri

Mor Çatı Derneğinin bu raporunda kan donduran aile içi baba kız, abi kardeş taciz ve tecavüzleri, sonuçları işleniyor.

Yıllar önce başlattığım kampanya ile artık bu sapıklıkların üstündeki devlet örtüleri kaldırılıyor ve gün ışığına çıkıyor. Bu konuda mücadele eden örgütler her gün artıyor. Ülkemiz bu sapkın Sabi, Yahud, Zerdüşt, Grek geleneklerinden elbe kurtulacak ve öocuklar çocukluklarını yaşayarak büyüme şansı bulabileceklerdir.
Mücadele ülkemizin ve insanlığın her ferdinin yürütmesi gereken bir mücadeledir. Buna katılan herkez insanlık adına büyük hizmet etmiş olacaktır.
Alaedin Yavuz

Ensest mağduru bir kızın dramatik öyküsü


Taciz ve aile içi tecavüz mağdurlarının sesi giderek yükseliyor. Peki devlet bu sese hazırlıklı mı? Ensest mağduru kız "Kardeşimi doğurdum. Artık susmayacağım" dedi.

Adem Demir / Newsweek Türkiye

Kardeşini doğurmak,” 19 yaşındaki genç kızın kendi deyimi. Bir yıl kadar önce doğum yaptı. Geleceği ve güvenliği için kimliğinin gizli kalmasını istiyor. (Gerektiğinde sadece adının baş harfiyle, Y. olarak anacağım.) Şimdilerde bir sığınma evinde geçmişini unutmaya çalışıyor. Doğumdan sonra bir daha görmediği çocuğu ise yerini bilmediği bir devlet yurdunda büyüyor. Genç kızın akla durgunluk veren hikâyesi, üç yıl önce beraber yaşadığı babaannesinin ölümü üzerine İstanbul’da inşaat işçiliği yapan babasının yanına sığınmasıyla başladı. “Annem ben beşikteyken ölmüştü, babam da yeniden evlenmişti. 15 yaşımdaydım yanına gittiğimde. Üç yıl boyunca bana dayak ve bıçak tehdidiyle tecavüz etti, sonunda hamile kaldım ve o adamın çocuğunu yani bir anlamda kardeşimi doğurdum” diyor.

Üvey annesi ve bazı akrabaları tarafından babasına iftira atmakla suçlanarak sokağa atılmış, yaşadıklarını yargıya aktarmış. Artık “o adam” diye hitap ettiği babası şu anda cezaevinde, 5 yılla yargılanıyor. Kızına davadan vazgeçmesini isteyen mektuplar yazıyor. Asıl büyük şoku, babasının yazdığı bir mektup üzerine yaşadığını zorlanarak anlatıyor genç kız: “Annemin de amcam tarafından tecavüze uğradığını ve bu yüzden intihar ettiğini yazdı. Bu ailenin bütün erkekleri tecavüzcü mü? Artık susmayacağım.”

Türkiye, ensest, dahası küçük yaşta çocuklara taciz ve tecavüz vakalarının hiç de az olmadığı bir ülke. Çocuk İstismarı ve İhmalini Önleme Derneği’nin verilerine göre, ülkede kız çocuklarının yüzde 25’i cinsel istismara uğruyor, 10 kadından 1’i de aile içinden birinin tecavüzüne maruz kalıyor. 128 ülkeden, aralarında Türkiye’den Mor Çatı Vakfı’nın da olduğu 781 örgütün geçen yıl 19 Kasım Dünya Çocuğa Yönelik Cinsel İstismarı Önleme Günü’nde açıkladıkları deklarasyona göre, dünya genelinde her 4 çocuktan biri cinsel istismar yaşıyor. Türkiye kamuoyu, yakın zamanda Siirt, Mardin, Van gibi illerden gelen “küçük kız çocuklarına yönelik toplu tecavüz” haberleriyle, bu gerçekle bir kez daha yüzleşmek zorunda kaldı. Her geçen gün yeni vakalar ortaya çıkıyor. Belirgin bir artış olduğundan mı? “Bu tür hadiselerin öteden beri var olduğunu ama artık üzeri örtülemez hale geldiğini” söylüyor, şiddet gören kadınlara sığınma imkânı sunan Şefkat-Der’in başkanı Hayrettin Bulan. Y. gibi kurbanların ya da vakalara şahit olanların göstermeye başladıkları cesur tavır sayesinde, mızrak artık çuvala sığmıyor.

Babasının tecavüzüne öldürülme korkusuyla sessiz kalan Y.’nin “artık yeter” demesi kolay olmamış. Hem babasından hem de üvey annesinden, “gayrimeşru hamile kaldığı” gerekçesiyle dayak yemiş. Defalarca polise şikâyette bulunmak aklına düşmüş, ama babasının bir gölge gibi kendisini takip etmesi yüzünden gerçekleştirememiş. Sonunda halasıyla birlikte karakola gidip her şeyi anlatmış, güvenlik sebebiyle dört gün dört gece karakolda yatmış. “DNA testiyle çocuğun o adamdan olduğu kesinleşti ama akrabalarımın bazıları yine de bana inanmadı. Defalarca ilaç içtim, bileklerimi kestim, ölmeyi bile beceremedim. Sonunda İstanbul’u terk ettim” diyor.

Y.’nin benzer hikâyelerden muzdarip yaklaşık 20 kadınla kaldığı sığınma evi, bir sivil toplum kuruluşuna ait. Ancak evin sorumlusu, başvuran kadınların sayısının bazı dönemlerde 300’e yaklaştığını söylüyor. 30’lu yaşlarındaki, 7 çocuk sahibi Zeynep de onlardan biri. O da tanınmamak için soyadının kullanılmasını istemiyor. 9 yaşındayken Gaziantep’teki köyünde dayısının tecavüzüne uğramış. “Küçüktüm, aklım ermiyordu. Bir sene sonra anneme anlatınca kıyameti kopardı, dayıma iftira attığımı söyledi. İki yıl sonra da beni birisiyle evlendirdiler. İki düşük yaşadım, 7 çocuğum oldu.” Çocuklarından bazıları eski eşinin yanında, bazılarını evlâtlık vermiş. Boşandıktan sonra da, değişik tarihlerde defalarca tanımadığı insanların tecavüzüne uğramış Zeynep. Şimdi, tecavüz sonucu doğan 3 yaşındaki kızıyla bu sığınma evinde kalıyor. O bitirir bitirmez, 28 yaşındaki Hatice giriyor söze, “13 yaşımdayken bir paket sigara parasına annem tarafından erkeklere pazarlandım” diyerek, “yıllarca dayakla ve tehditle bunu sürdürdü, ben reddedince de küçük kardeşime yapmaya çalıştı aynı şeyi.” Hatice de tecavüz sonucu çocuklar dünyaya getirmiş, ancak o çocukları asla kabullenemediğinden ve görmek istemediğinden yetimhaneye vermiş. Ebru ise, kanun dışı işlerle uğraşan bir akrabasının mağduru olduğunu anlatıyor. Hem akrabası olan adam, hem de başkaları tarafından uğradığı tecavüzlerin sayısını bile hatırlamıyor artık. “Toplum bizi dışlıyor, ‘kötü’ gözle bakıyor. Kurtulmayı çok istedim, el uzatan olmadı. Bu hayatı biz istemedik. Sonunda 5 yaşındaki kızımla buraya sığınabildim” diyor.

BM Nüfus Fonu ve Nüfus Bilim Derneği tarafından 2009 yılında çeşitli illerde aralarında rehber öğretmen, doktor, adli tıp uzmanı, polis, hâkim, savcı, avukat, psikolog ve sosyologların da olduğu 98 farklı meslek temsilcisiyle görüşülerek hazırlanan “Türkiye’de Ensest Sorununu Anlamak” adlı raporda, mağdurların çevrelerinde güvenebilecekleri birini bulduklarında yaşadıklarını artık anlattıkları vurgulanıyor. Ancak bu cesaretleri, beraberinde bir barınma ve can güvenliği sorunu doğuruyor. Devlet buna hazırlıklı mı, orası tartışılır. Bir “namus” cinayetine kurban gitmeyi göze alarak yaşadıklarını saklamayan bu cesur kadınların çoğu sığınacak yer bulmakta ciddi sorun yaşıyor. “Sosyal devlet”, koruma sorumluluğunu yerine getirmede zayıf kalıyor.

En basitinden Türkiye’de sığınma evi sayısı çok az. Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın verilerine göre, kuruma bağlı 593 kapasiteli 27, belediyelere ait 609 kapasiteli 19, valiliklere ait 59 kapasiteli 3 ve özel kuruluşlara ait 36 kapasiteli 3 adet olmak üzere, toplamda yaklaşık 1300 kapasiteli 52 kadın sığınma evi var. Bu evlerde 18 yılda 10 bin kadın ve 7 bin çocuğa hizmet verildi. Oysa 5393 sayılı Belediyeler Yasası’na göre, 50 bin nüfuslu her yerleşim biriminde en az bir sığınma evi bulunması zorunlu. Bu durumda Türkiye’de mevcut sığınma evi sayısının 300’e yakın olması gerekiyor -bu sayı bile AB standartlarında yetersiz. Ancak belediyeler bu görevi yerine getirmiyor. 20 kadının barınabileceği bir konukevi bulunan Genç Kız Sığınma Evi Derneği Başkanı Uğur İlhan, pek çok mağdur kadının Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’ndan (SHÇEK) “kontenjanımız dolu” cevabı aldığını söylüyor. Bulan ise, “devletin görevlilerinin sorumluluklarını yerine getirmedikleri gibi vurdumduymazlık içinde olduklarını da” savunuyor. “Devlet sadece trajik hayat öyküleri basında çıkan kadınlara kapılarını açıyor, o da sınırlı bir süre için.” Bulan’ın bahsettiği vurdumduymazlıkla, iddiaları sormak için SHÇEK’i aradığımda ben de karşılaştım. Hangi yetkiliye ulaşsam, sorularımı yanıtlamayıp topu bir başka yetkiliye atmayı tercih etti.

Sorun sadece sığınma evlerinin azlığı değil. Rehber öğretmenlerin eğitilmesi, hukukçuların bilincinin arttırılması, ruhsal değerlendirmelerin uzman kişiler tarafından yapılması gibi atılması gereken adımlar var. Cinsel istismar tamamen ortadan kaldırılamayabilir ama Nüfusbilim Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Hilal Özcebe’nin de dediği gibi, “istismar karşısında iyi işleyen bir sistem geliştirmek mümkün.”

Cesur kadınlar tekrar sessizliğe gömülmeye başlamadan, yetkililer acilen önlem almalı. Tabii eğer bunu istiyorlarsa. Yoksa çoğu sorunda olduğu gibi ensest ve cinsel istismar konusunda da, yüzleşmektense hiç yokmuş gibi davranmak devletin işine mi geliyor?

Kaynak: NEWSWEEK