Türkiye Cumhuriyetinin Siyasal Yapısı
30 Ekim 1918 günü Limni adası Mondros limanında imzalanan teslim anlaşması ile Osmanlı teslim olduğunu kabul etmiştir.
Abd başkanı Woodrow Wilson'un Ingiliz, Italyan, Fransız, Rus ve Japonlara vereceği şartlı desteğin şartlarını 13 maddede belirledi, bunlari kabul ettirdi.
Bunlardan biri TOPRAK IŞGALI olmayacaktı. Bu da aralarında bölünme yarattı.
Fransızlar ve Ingilizler Adana Mersin civarında Ermenistan kurmak için Mısır'a götürdükleri 1915 sürgünlerine askeri eğitim verip Anadolu'ya saldılar.
Ingilizler, 1917 Ekim devrimi ile savaştan çekilen Rusya'nın boşalttığı Doğu Karadeniz bölgesinde Batum- Samsun hattında Pontus devleti kurmak için Rumları örgütlediler.
Rize-Pazar( Atina), Potomya(Güneysu), Trabzon- Of, Çaykara, Samsun, Ordu, Giresun'da çeteler oluşturuldu.
Amerika, Rusların boşalttığı Siirt, Muş, Diyarbakır, Elazığ, Sivas, Ordu illerinin doğusunda Ermenistan kurmak için donanma gönderdi.
Atatürk, Halide Edip Adıvar gibilerin çabaları ile Abd'li komutanlara otomobil verilerek bu bölge gezdirildi ve hiç bir şehirde Ermeni nüfus yoğunluğu olmadığına görerek ikna olmaları sağlandı. Istanbul Amerikan elçiliği kanaliyla çekilen rapor telgrafta durum anlatıldı. Ermenistan projesi bitti.
Bunların isyanları 1925 yılına kadar sürdü.
Abd-ingiltere Yunan ordusunu teçhiz edip, Anadolu işgaline sevk ettiler.
Mustafa Kemal Atatürk, galip devletlerin istediği gibi " yarı sömürge" olmak yerine Bağımsız devlet kurmaya kalkınca, batı buna engel olmak için 1760'dan beri Rusların, 1850 sonrası Amerika ve Avrupa devletlerinin desteklediği Süryani, Nasturi, Keldani, Yezidi ve Gregoryen Ermenileri KÜRT İSYANLARI adı altında isyan ettirdiler.
Özellikle, Yunan ordusunun Ankara Polatlı'ya dayandığı 1921 Potamya ve Koçgiri, Musul, Kerkük'un durumunun görüşüleceği 1925 Şeyh Sait ve Potamya Pontus isyanları eş zamanlıdır.
1936-38 Seyit Rıza isyanları da Fransa sömürgesi olan Suriye'den Hatay'in katılması öncesi Fransa ağırlıklı desteklenen isyanlardır. Islamcıların hepsi de Bagratuni Davudi Hıristiyan Ermeniler, Gürcüler, Rumlardır.
Çeşitli entrikalar ile yalnız bırakılan Mustfafa Kemal Atatürk'ün 10 Kasım 1938'de zehirlenerek ölümü sağlandı.
12 Mayıs 1939'da Ingiltere- Türkiye Kredi Anlaşması imzalandı ve Fransa, Italya gibi ülkelerle tekrar edilerek Osmanlıyı çökerten koloni sistemine dönüldü.
1947 Nato müracaatı ile ABD kolonisi olduk.
15 Mayıs 1950 seçimleri ile, Atatürk'e de önerilen ŞERİAT DEVLETİ kurulması amacıyla Demokrat Parti iktidar edildi.
1. Dünya Savaşı Haçlı seferi olduğu için Müslümanları Hıristiyanlığa devşirmek için Saidi Nursi'nin temsil ettiği Hıristiyan mezhepleri Nurculuk yorumu ve Muhammed, Kur-an, Allah sıfatlarının arkasında, Islâm'a çok benzeyen Hıristiyan gelenekleri topluma verildi.
Bitlis Norşin ( Güroymak) beldesinden Ermeni olan Saidi Kürdi, Kurtuluş Savaşına ve önceki Süryani isyanlarını bastırmaya katılmış sağ kalmış sivil, asker, aydın sayesinde benimsenmedi.
1961'de öldü.
1967'de yerine devlete daha sıcak bakan, eski Şeyhülislam Van Ermeni'si Abdülhakim Arvasi'nin Işık cemaatinin başında olan Gregoryen Ermeni Fetullah Gülen'e CIA Nur cemaatini teslim etti.
Aslen, 1864'de Kayseri Pınarbaşı isyancilarindan olan, Sultan Abdulaziz'in Kıbrıs'a sürdüğü Alpaslan TÜRKEŞ takma adlı Hüseyin Fethullah da TÜRK- Islâm siyaseti adı altında Turancı hareketin başına getirildi.
Atatürkçülerin ordudan ve kamu kurumlarından temizlenmesi için 1971 ABD destekli muhtıra ile Ismet Inönü Chp'den tasfiye edildi. Yerine Bülent Ecevit getirildi.
1961'de başlayan Almanyaya işçi alımında seçilen işçilerin tümü 1760-1938 arası Osmanlı ve Atatürk'e isyan eden Gayrimüslimlerden seçilmişti.
Özellikle Kürdistan devleti kurma adı altında Ermeni, Yezidilerden seçilmiş, Almanya, Fransa, Abd'de eğitilmiş teroristler Türkiye'ye getirilerek SAĞ SOL olayları başlatıldı.
Hükümeti aşan güç kullanma durumunda AB-D NATO ÇETESİ paşaları Bülent Ecevit, Süleyman Demirel'in çağrılarına kulak tıkadılar.
Sağ- Sol olayları 12 Eylül 1980 askeri darbesi ile son buldu.
Solcu Kürtlere hapishanelerde işkence yapılırken, 1980 darbesinden altı ay önce Suriye'ye kaçırılan A. Öcalan'a terör örgütünün çiftliği kuruldu.
1980 sonrası tiyatro AB-D baskıları ile çıkarılan aflar ile serbest bırakılan Kürt Solcuları soluğu Apo'nun çiftliğinde aldılar.
Böylece, 1984'de ilk eylemini yapan bir terör örgütümüz olduğunda, deneme yayınlarına başlayan TRT2 kanalında, zamanın paşaları, Osym başkanları, proflar, gece 03:00 lere uzanan programlarda "- 21. yuzyil terör yüzyılı olacağı için, ordumuzun eğitilmesi icin Dogu Anadolu'da kurulacak TERÖR ÖRGÜTÜ ile sürekli SAVAŞMASI gerektiği tartışılıp, karara bağlanıyordu.
Bu dönemlerde Rize Pazar, Trabzon Of gibi Rum yoğunluklu şehirlerdeki Medrese adlı Şatanist Davudi Bagratuni Hıristiyanlık eğitimi almış papazlar, Tekke Şeyhi, Piri kisveleri ile büyük şehirlere dolduruldular.
1980 sonrası Fetö'ye bağlanan tüm yobaz, ortodoks Hıristiyan ve Yahudi cemaatler bürokrasiye dolduruldu.
2002 sonrası AKP hükümeti de Atatürk Cumhuriyetine karşı bir GERICI, ŞERİATÇI GAYRIMÜSLIM DARBESİ olarak ortaya çıktı.
Bunların Müslüman olmadıklarını fark eden kıymetli Müslüman din adamlarımız öldürüldü, korkutuldu, sindirildi.
Çünkü hepsi onlardan oluşan hükümetlerin koruması altındaydı.
Osmanlı nasıl ki, fethettiği ülkelerin başına, o ülkelerin asil ailelerinden ve kendine sadık olanlarından seçip beylerbeyi, vali, kadı yaptıysa, Amerikalılar da Atatürk sonrası, kendilerine sadık, ülkemizdeki Amerikan okullarında yetiştirdikleri, Müslüman, Turk adı kullanan ama bizden olmayanları devletin idaresine getirdi.
Bunu bana Amerikalılar, Fransızlar yıllarca "Atatürk sonrası tüm devlet adamlarınızı biz tayin ettik" diyerek anlattılar.
Eski başbakan Mesut Yılmaz, " Avrupa, Amerika bizi istiyor!" sözüyle meşhur olmuştu.
Bu Avrupa, Amerika neden hep Siirt ( A.Gul, A.Babacan), Bitlis (Saidi Nursi, Ismet Inönü), Rize ( Mesut Yılmaz, R.T.Erdogan), Malatya ( T.Ozal- Tunceli Çemişkezek' li Yezidi) ile çalışır da bir tane Maramara, Ege, Trakya bölgelerinden Türk ve Türk Müslüman ile çalışmazlar?
Düşman bildikleri biziz de ondan. Bu yüzden devleti haçlılarla birlikte soyan bu etnik ve dini bakiyeler, hep zengin olur, çocukları AB-D Hıristiyan ajan okullarında okur, getirilir, devlet yönetmesi sağlanır.
Bizler de oy kullanıp hükümet seçtik sanır, birbirimizi yer dururuz.
Oysa iktidarı ayakta tutmak için muhalefet de dış güçler tarafından seçilmiştir, bazen RTE gibiler de kendisi seçmiştir.
Kendine MÜSLÜMAN, TÜRK diyenler, önce bu durumu bilerek bu cemaatlere, tarikatlara, siyasi partilere katılsın veya katılmasınlar.
Veya tedbir alsınlar.
Ismailaga cemaati kurucusu emekli imam Mahmut Ustaosmanoğlu malum Of'ludur.
Trabzon ilinin ilçesi olan Of hakkında Karadenizlilerin kendilerini ululayan bir çok makalesinden sıkılıp Of Belediyesi kaynaklarına ve Wikipediya kaynaklarına da baktım.
Şehir hâline 19.yy da 1874'de gelmiş. Evveli bu dağınık yerleşime tâbi halkın pazar yeriymiş.
1650'li yıllarda Trabzon anılarını yazan Evliya Celebi Seyehatnamesi ikinci cildinde Of adlı bir yerleşim yeri geçmiyor.
Karadenizin tipik yerleşim şekli olan en yakın komşusu ile bir iki kilometre aralıklı bahçelerle ayrılmış yerleşim düzenine baktığımızda bilinen bir köy yerleşimi dışındadır.
Isa da Davut soyu olduğunu "- İncil deki Vahiy 22-16 kısımda ‘’ Davut’un kökü ve soyu Ben’im, parlak sabah yıldızı Ben’im" diyerek açıklar.
1461'de Fatih'in fethettiği son Pontus Trabzon kralının adı David (Davut) olup, Gürcü ve Ermeni Hıristiyanları gibi Bagratunidir.
1650'lerde Gürcistan seyahatini anlatan Evliya çelebi Seyahatname 2. cildinde, Gürcü krallarının kendilerini Davut peygamber soyu ile akraba olduklarını anlattıklarını yazar.
Süryaniler, Gürcüler Tomas Incil'i okurlar. Ferisi Yahudi itikadı yani, köşe baslarbaşlarında, sokak ortalarında, otoyollarda namaz kılan SARIKLI CÜBBELİ, BADECI'ler bunlardır.
Incil bunları çok iyi tanıtır;
Incil Matta 6;2“Bu nedenle, birisine sadaka verirken bunu borazan çaldırarak ilan etmeyin. İkiyüzlüler, insanların övgüsünü kazanmak için havralarda ve sokaklarda böyle yaparlar..."
Dua
(Luk.11:2-4)
6:5 “Dua ettiğiniz zaman ikiyüzlüler gibi olmayın. Onlar, herkes kendilerini görsün diye havralarda ve caddelerin köşe başlarında dikilip dua etmekten zevk alırlar..."
Kuran Bakara 62.ayet de aynı soruna işaret eder;
62﴿ Şüphesiz, iman edenler;
yahudilerden, hıristiyanlardan ve Sâbiîler’den de Allah’a ve âhiret gününe inanıp sâlih amel işleyenler için rableri katında mükâfatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur; onlar üzüntü de çekmeyecekler.
Hac Suresi 17:
17﴿ Gerçek şu ki, iman edenler,
Yahudiliği benimseyenler, Sâbiîler, Hristiyanlar, Mecûsîler ve şirke sapanların her biri hakkındaki hükmünü Allah kıyamet günü verecektir. Şüphesiz Allah her şeye tanıktır.
Maide 69
69﴿ İman edenler, yahudiler, Sâbiîler ve hıristiyanlar, (bunlardan) Allah’a ve âhiret gününe inanıp dünyaya ve âhirete yararlı işler yapanlara korku yoktur ve onlar üzülecek de değillerdir."
Sabiler/Süryaniler, Yahudiler, Mecusi Iran Hıristiyanlığı veya Ortodoks Hıristiyanlık dinlerine göre ibadet edenler ödüllerini Allah katında alacaklardır.
Bundan sonra yani Incil'e göre Incil, Kurana göre Kuran kitaplarına göre ibadet edilecek, eski gelenekler terk edilecektir, deniliyor.
Bakara Suresi 62. ayet tefsirinde Sabileri Islâm tefsircilerinden dilimize çeviri yaparak açıklayan Elmalılı H. Yazır hoca, Peygamber Muhammet'in de peygamberlik öncesi Sabilerin Ahnaf koluna bağlı olduğunu yazar.
Isa da Babil sürgünlerinin yaşadığı bu günkü Israil'de Nasıra şehrinde doğmuştur. Bu yüzden Nasıra'lı Isa denilir, Nasreddin adları verilir.
|
MISIR'DAN ÇIKIŞ 28:1,2,3,4 ayetleri |
Muhammet'in sırtında et beni olan peygamberlik mührünü Büşra şehrinde Arabistan kiliselerinden sorumlu Episkopos Rahip Bahira'nin görmesi, Hira mağarasında vahiy edilen Ikra Suresini tebliğ edenin Cebrail olduğunu, Muhammet'in seçilmiş peygamber olduğunu söyleyen de Bahira'ya bağlı Mekke Nasturi ( Yahudi Süryaniligi) kilisesi baş keşişi Varaka b Nevfel de peygamberin amcaoğludur.
Halife Osman'a karşı ( Din elden gitti, Kuranları yakan Osman) diyerek halkı isyan ettirip öldürten Abdullah Sebe adıyla bilinen bir Süryani'dir.
" Ali dini bozuyor, din elden gidiyor...) diyerek Hz.Ali'ye karşı Hz. Ayşe'yi musallat edip Irak Sabilerinin yasadıgı Basra yakınlarında Cemel savaşını körükleyen gene Sabilerdir.
Sarığı kaldırıp Fes giydiren 2. Mahmut'a " Din elden gidiyor, Kâfir Fesi giymeyiz, seriat isteriz...." diye isyan edenler de bu Sabi devşirmeleridir.
TEVRAT- İNCİL SARIK, ŞALVAR, KUŞAK, PEÇE AYETLERİ
- 4 Kutsal keten giysiyi giyecek, keten pantolon giyecek, keten kuşak kuşanacak ve keten sarık takacak ; bunlar kutsal giysilerdir. Vücudunu suyla yıkayacak ve sonra onları giyecek.
- [ 14 ] Doğruluğu giydim ve o beni giydirdi; adaletim kaftan ve sarık
gibiydi .
- [ 23 ] gazlı bezler, keten giysiler, sarıklar ve peçeler.
Hiç Müslüman olmayan halis muhlis Rum olan Of'tan çıkan Mahmut
Ustaosmanoğlu da, soy adına "
oğlu" sıfatını ekleyen Babil sürgününden dönen Yahudi Davudi, Bagratuni, Nasturi Hıristiyan Rum'dur.
|
Davtyan=Davutoğlu Ustaosmanoğlu, da Masonlukta şeytan evrenin mimarıdır. Mason= Duvar Ustası demektir. |
Tomas Incil'i kadınların cennete kabul edilmeyeceğini yazdığından kadını sadece çocuk doğurma işinde kullanırlar. Adet görmeyen çocuk kadınlar, oğlanlar ve erkekler ile cinsellik yaşarlar.
Okur-yazarlık Cebrail'den rüyada öğrenilmediği, devlet okulunda öğrenildiği takdirde kişi KAFİR sayılır.
Bu yüzden çoğu okur ama yazamaz. Hem okur hem yazar olursa Allahlık iddiasında da bulunamazlar.
Yezidilerin ve Durzilerin din kitapları Mushaf-ı Reş ve Cilvename'de, Azazil, Taus, Adi adıyla andıkları Allah'ın 100 yıl da bir insan şeklinde gelip kendilerine önderlik ederek yağmalanacak bir ülke bağışladığını, yaptıklarından sorumlu olmadığını, onun yaptıklarından tüm Yezidilerin istifa ettiklerini yazar.
|
Tayyip beye ALLAH yakıştırması ve diploma sorunu boşuna değildir. Bu Yezidi ve Dürzi Bagratuni Hıristiyanlarinin dinlerine uygundur. Hz Isa da insandan doğan, öldürülen, ölen tanrı olduğuna göre Tayyip Erdoğan'a Allah denilmesi ve devletimizin bu Yezidilerce yağmalanması dinlerine uygundur.
Kuran'da Mesih konusu olmadığı halde mesih bekleyenler bu Yezidi, Dürzi, Bagratuni, Davudi Hıristiyanlarıdır. |
Kendilerinden olmayanlara yalan serbesttir. Müslümanlar arasında tarikatlar ve cemaatlar seklinde örgütlü yaşamalarını Mushaf-ı REŞ adlı kitapları emreder. Bu yüzden cemaat ve tarikatların hiç birinin Müslüman olmadığını hafızanıza kazıyın.
Bu yüzden hepsinin diploma, ad değiştirme sorunu vardır.
Mahmut Ustaosmanoğlu da aynı sorun sahibidir.
Bunlar hakkindaki tespitlerim ve şahsi kanaatlerim, bunlar, asla Musluman olmamış, Müslümanları Hıristiyanlığa devşirmekle görevli Ortodoks Hıristiyan papazlarıdır.
Aşağıda bunun ne olduğunu çözen bir imamın nasıl planlı cinayete kurban gittiğini okuyacaksınız.
Bunlara direnen gerçek Müslümanlar ya korkutulup sindirildi ya da böyle hain tuzaklarda öldürüldü.
Üsküdar’dan çek diyen müftüye 5 kurşun
23, 2006 14:46
Geçtiğimiz ay, emekli imam Bayram Ali Öztürk’ün İsmailağa Camii’nde bıçaklanarak öldürülmesiyle gündeme gelen tarikatlar, bir yanıyla da türlü çekişmelerin, entrikaların hatta zaman zaman cinayetlerin yaşandığı yerler. Tarikat cinayetlerinde rekor, "Mektubatçı" lakaplı Öztürk’ün de mensubu olduğu İsmailağa’da. Son 20 yıl içinde su yüzüne çıkan 20’ye yakın cinayetin 6’sı bu cemaatin adının karıştığı olaylar.
İsmailağa’daki ilk önemli cinayetin tarihi, Temmuz 1982.
Üsküdar İlçe Müftüsü Hasan Ali Ünal’ın cansız bedeni, Üsküdar Namazgah Camii yakınlarındaki bir inşaatta bulunduğunda, ilk akla gelen isim, İsmailağa’nın lideri Mahmut Hoca oldu. Çünkü kafasına 5 kurşun sıkılan Ünal, tarikat üyelerinin Üsküdar’a girmesine izin vermiyordu. Hiçbir faaliyetlerine göz yummuyordu. Bu yüzden, hakkında "Dövülmesi caizdir" diye fetva çıkmıştı. Savcı, Mahmut Hoca için idam istedi.
Hasan
Ali Ünal, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın "Şehitlerimiz Albümü"ne geçecek kadar önemli bir din adamıydı. Öldürüldüğünde, 4 yıldır Üsküdar Müftülüğü görevinde bulunuyordu. Tarikatları "din sömürüsü" olarak gören Ünal’ın kimseye minneti yoktu. Tarikat örgütlenmelerine yönelik eleştirilerini her ortamda çekinmeden dile getiriyordu. Eleştirilerinin en önemli muhatabı ise İsmailağa Cemaati’ydi. Cemaatin Üsküdar ve çevresindeki hákimiyetini kırmak için büyük bir çaba harcıyordu.
BURADA VAAZ VEREMEZSİN
Cemaat lideri "Mahmut Hoca" olarak bilinen emekli imam Mahmut Ustaosmanoğlu’na bile kafa tuttu. Şeyh Ustaosmanoğlu’nun Üsküdar sınırları içindeki camilerde vaaz verme talebine olumsuz yanıt verdi. Sadece şeyhin vaazlarını değil, cemaatin Üsküdar’ın bütün camilerdeki faaliyetlerini engelliyordu. Diyanet İşleri Başkanlığı onayı almadan Kuran kurslarının açılmasına izin vermiyordu.
|
Evliya Çelebi, Bitlis anılarında Bagratuni Ermenilerin kadınlarını sokağa çıkarmadıklarını yazar. |
Sonunda Mahmut Hoca’ya "Elini Üsküdar’dan çekmesi" mesajını gönderdi. Bu, bir tür meydan okumaydı. Ünal’ın geçmişinde de bu tür tavizsiz çıkışlar vardı. Askerliğini jandarma asteğmen olarak yaparken, makamına kravatsız gelen Diyanet personelini azarladığı dilden dile dolaşıyordu. Zaten ilçesinde, özellikle İsmailağa cemaatine mensup Diyanet imamlarının şalvar giymelerini de yasaklamıştı.
DÖVÜLMESİ İÇİN FETVA
Elbette şeyh de bu meydan okumayı karşılıksız bırakmadı. Ünal, birkaç gün sonra İsmailağa cemaati mensuplarına, hakkında "Dövülmesi caizdir" fetvası verildiğini duydu. Üzerinde durmadı. Daha önce de benzer tehditler almıştı.
Bildiğini okumaya, görevini yapmaya devam etti. Ancak çok geçmeden cemaatin bu kez fetvanın gereğini yapmaya kararlı olduğu ortaya çıktı. Ünal, bir meslektaşıyla beraber oldukları bir sırada, tanımadığı bir grubun zincirli saldırısına maruz kaldı. Bereket çevreden insanlar yetişti de hafif sıyrıklarla atlattı saldırıyı...
Fakat bu zincirli saldırı, Ünal’ın durup bir an düşünmesine neden oldu. Bir yaşam muhasebesi yaptı; kendisiyle hesaplaşma da denebilir o sırada yaşadıklarına. Çünkü İsmailağa cemaatine karşı mücadelesinde yapayalnız hissediyordu kendini. Üstelik biri 5, diğeri henüz 1 yaşında iki erkek çocuğu vardı. Cemaatle uğraşmak da gün geçtikçe zorlaşıyordu.
Bir karar aldı. Memleketi Bursa’ya dönecek ve Bursa İmam Hatip Lisesi’nde öğretmenlik yapacaktı. Bu kararını gecikmeden uygulamaya koydu. 1982-1983 öğretim döneminde öğretmenlik yapabilmek için gerekli başvurularda bulundu. O kadar tedbirli davranıyordu ki, hazırlıklarını gizli yürütüyordu. Saldırıyla gözünün yıldığı görüntüsü vermemek için de cemaatin faaliyetlerini engelleme çabasını ara vermeden sürdürüyordu. Cemaat, giderken arkasından "Gördünüz mü? Bizimle baş edemedi" diyemesin diye.
KATİLLE BOĞUŞTU
Bir gün, Üsküdar’ın Namazgáh semtinde yaşayan yaşlı bir adamın, tüm mülkünü vakfa bırakmak istediğini bildiren bir telefon aldı. Ünal, memnun olduğunu söyleyerek, adamın müftülüğe gelmesini istedi. Fakat karşı taraftan, adamın çok yaşlı olduğu ve evinden çıkamadığı cevabı geldi. "Bağış işlemi adamın evinde yapılabilir" dedi telefondaki kişi.
Bu durumda Ünal’ın belirtilen adrese gitmesi gerekiyordu. Çünkü aynı zamanda Diyanet Vakfı yönetimindeydi ve bu konuda yetkili olan kişi kendisiydi. Teklifi sorgulamadan kabul etti ve ertesi sabah belirtilen adreste olacağını söyledi.
5 Temmuz günü, sabah verilen adrese gitmek üzere çıktı evden. Şoförünü de almadı yanına. Ancak akşama kadar, Ünal’dan ses çıkmadı. Ailesi, müftülük görevlileri merak etmeye başlamışlardı. Ertesi güne kadar da beklediler. Baktılar hálá yok, polise haber verdiler. Eldeki tek bilgi, Namazgáh yakınlarında oturan ve bağış yapacak yaşlı birinin evine gittiğiydi.
Aramalara başlayan polis, birkaç saat sonra Namazgáh yakınlarındaki bir inşaatta buldu Müftü Ünal’ın cansız bedenini. Kafasına sıkılan kurşunlarla öldürülmüştü. Katilleriyle de uzun süre boğuşmuştu. Vücudu yara bere içindeydi.
ŞEYHE ÖZEL MUAMELE
Suçlanan ilk kişi, İsmailağa cemaatinin şeyhi Mahmut Ustaosmanoğlu oldu.
Polis, ilk olarak Ünal’ın öldürülmesi için fevta verdiği gerekçesiyle onu gözaltına aldı. Fakat ilginç bir gözaltıydı bu. Müftü Ünal’ın akrabaları bilgi almak için Emniyet’e gittiklerinde, Mahmut Hoca’yı gözaltı bölümünde özel hazırlanmış bir yatağa uzanmış gördüler. Böyle ağırlanması, Ünal’ın yakınlarının kuşkulanmasına neden oldu. Nitekim çok geçmeden tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
Dava, 3 Aralık 1984’te, İstanbul 1. No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi’nde aralarında Mahmut Hoca’nın da bulunduğu 7 kişi hakkında idam cezası istemiyle başladı. Askeri savcı, sanıklar Mahmut Ustaosmanoğlu, Ömer Arlı, Turgay Taş, Abbas Çelik, Ahmet Vanlıoğlu, Ahmet Özer, İmdat Kaya ve İran’a kaçan Hamza Akdağ’ın Üsküdar Müftüsü Hasan Ali Ünal’ın engellenmesi amacıyla Fatih’teki İsmailağa Camii’nde toplantı yaptıklarını anlatıyordu.
Suçları, "tasarlayarak devlet memurunu öldürmek ve öldürmeye iştirak"ti. İddianameye göre sanıklardan Fatih Çarşamba semtinde pazarcılık yapan Ömer Arlı, Müftü Ünal’ı öldürecek kişiye 2.5 milyon lira (yaklaşık 17 bin 500 dolar) vaat etmişti.
DİYANET’TE ÖRGÜT
Davada yargılanan diğer isimler ise cemaatin Diyanet teşkilatındaki örgütlenmesi hakkında fikir veriyordu.
Cinayet davasının sanıklarından yıllar sonra cemaate bağlı "İmam Maturudi Araştırma Vakfı" başkanlığını üstlenen Ahmet Vanlıoğlu, Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı merkez vaiziydi. Vanlıoğlu, cemaatin önemli isimlerinden biriydi, dahası Mahmut Hoca’nın akrabasıydı.
Bir diğer sanık ise yakın zamana kadar Sultanbeyli Belediyesi Mezarlıklar Müdürlüğü’nde çalışan İmdat Kaya’ydı. Cemaatin, hac hutbeleriyle tanınan önemli hatipleri arasında gösteriliyordu. İmdat Kaya. "Çankaya-Ezankaya" tartışmasını başlatan kişi olarak cemaat içinde hızla sivrilmişti. Cinayetin işlendiği dönemde Ümraniye Camii imamı görevinde bulunuyordu.
Diğer sanıklardan Ahmet Özer Kuran kursu yöneticisi, Turgay Taş muhasebeci, Abbas Çelik keresteciydi.
Tetiği çeken isim olduğu belirlenen Hamza Akdağ ise cinayetten kısa bir süre sonra İran’a kaçmıştı.
Ünal Ailesi, davanın peşini bırakmadı. Özellikle de öldürülen Müftü Hasan Ali Ünal’ın polis olan kardeşi Güngör Ünal. Davaya Ünal ailesi adına, o dönem aynı büroyu paylaşan iki genç avukat müdahil olarak katıldı. İkisi de yıllar sonra siyasete atılacak, Yahya Şimşek CHP’den, Ertuğrul Yalçınbayır da AKP’den Bursa milletvekili olacaklardı. Yalçınbayır, aynı zamanda müftü Ünal’ın akrabasıydı.
Davanın seyri sırasında ilginç olaylar yaşanıyordu. Mahmut Hoca’nın tüm duruşmalara son model beyaz bir Mercedes’le ve müritlerinden oluşan koruma ordusuyla gelmesi, Ünal ailesinin davanın seyriyle ilgili kaygılarını artırıyordu. Nitekim dava sonucunda Mahmut Hoca beraat etti. Çok sayıda sanıktan en ağır cezaya ise Ömer Arlı çarptırıldı. 30 yıl ağır hapis cezasına mahkum oldu.
Mahkeme kararı, Ünal Ailesi’ni tatmin etmedi.
Emekli olan Güngör Ünal, kendi çabalarıyla olayı araştırdı. Elde ettiği bilgileri de Genelkurmay Başkanlığı’na kadar ulaştırdı ve gerçek sorumluların yakalanması için çalıştı yıllarca. Ancak bir türlü sonuç alınıp cinayet dosyası yeniden açılamadı.
Güngör Ünal da kısa süre öldü.AFLA ÇIKTI, ÖLDÜRDÜ
Ailesine göre, kardeşinin ölümünü aydınlatamamış olmanın üzüntüsüyle kahrından ölmüştü.
Bu arada 30 yıl yiyen Ömer Arlı, 1999’da afla hapisten çıktı. Çıktıktan sonra,
kendi kızıyla birlikte bir kız Kuran kursu öğrencisini öldürdü.Günümüzde yaşananlar müftümüzün vebalidir.
Bilal Eser (Diyanet Vakıf-Sen Genel Başkanı):
"İsmailağa cemaatinde günümüzde yaşananlar müftümüzün öldürülmesinin vebalidir. Müftümüz, bu cemaatin içindeki karanlık ilişkileri daha 80’li yıllarda fark etmiş ve onlarla mücadeleyi kafasına koymuştu. Bunu da canıyla ödedi. Hasan Ünal’ın ve ailesinin ahını aldılar bunlar. Şimdi bu ahın bedelini de İsmailağacılar ödüyor, birbirlerini hallediyorlar."
Yalçınbayır yıllar sonra ne yorum yaptı
AKP’den Bursa milletvekili olan Ertuğrul Yalçınbayır’ın akrabası Hasan Ali Ünal’ın davasına müdahil olarak katıldığı dönemde, Recep Tayyip Erdoğan da aynı cemaatin desteklediği Milli Görüş hareketinin parlayan isimleri arasındaydı.
Yalçınbayır’ın, İsmailağa Camii’nde geçen ay işlenen son cinayetin ardından basında çıkan değerlendirmelere tepki gösteren Başbakan Erdoğan’la yaşadığı fikir ayrılığı, belki de o yıllara dayanıyor. Yalçınbayır, yıllar sonra "
Ustaosmanoğlu’nun Ünal’ı öldürttüğüne inanıyor musunuz?" sorusuna şu yanıtı verdi: "
Biz mahkemenin kararıyla ilgili yorum yapamayız. Mahkeme kararını verdi ve Ustaosmanoğlu davadan beraat etti. Ancak Ömer Arlı’nın İsmailağa Cemaati lideri Ustaosmanoğlu’nun fikirlerinden fazlasıyla etkilendiği belliydi."
Fetva çıkarmışlar
Üsküdar Müftüsü Hasan Ali Ünal’ı fetva çıkararak öldürmekten sanık 7 kişi, İstanbul 1 Numaralı Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi’nde yargılandı. (Ön sıra soldan sağa) Abbas Çelik, Ömer Arlı tutuklu, (arka sıra soldan sağa) Mahmut Ustaosmanoğlu, Ahmet Vanlıoğlu, İmdat Kaya, Ahmet Özer tutuksuz yargılandı. En ağır cezaya 30 yılla Ömer Arlı çarptırıldı.
Bu gün, bu kinlere son verip, birlikte yaşadığımız ülkemizin halkını zengin, en iyi eğitimi almış toplum yapmak zor değildir.
Ama, kim yapacak?
Kim kin güdecek?
Sıkıntı burada.
Alaeddin Yavuz
Artık Haçlıları yalamayı, Ayasofya kilise kapılarını kemirmeyi, devleti yağmalamayı, din ile aldatmayı bırakın da devleti adam gibi yönetin.
Alaeddin Yavuz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.