Bebek Tecavüzleri
Müslümanlıkla Türkler peygamberin ölümünün ardından geçen ilk on yıl içinde ikinci halife Hz.Ömer’in komutanı Haccac’ın İranlıların işbirliği ile Sasanilerin’ 628’in başında aldıkları kesin yenilgiden sonra kendilerini toparlayamamalarını takiben tanışmışlardır. Türkler, kısaca 635-640’lardan beri İslam’ı tanımaktadırlar.
Emevi hanedanının ırkçılığı İslam’ı Araplaştırmış ve Kuran’ın başka milletlerce kendi dillerinde okumaları, Halife Osman sonrası özellikle Muaviye’nin oğlu Halife I.Yezid dönemlerinde yasaklanmıştır.
Geçen zaman içinde Hristiyanlartın İnsan tanrıları İsa’ya karşın peygamber Muhammet’i “Neml 27;92. "Ve Kur'an okumakla emrolundum. Artık kim yola gelirse kendi nefsi için gelir. Sapmışa gelince, böylesine de ki: 'Ben uyarıcılardan biriyim. Hepsi bu!" ayetindeki ifadenin tekrar edildiği onlarca ayette belirtildiği gibi “tebliğci, uyarıcı” kimliğinden sıyırıp, mucizeler gösteren, şifacı gibi kişilikler yükleyerek ilahlaştırırken Arap halkını da peygamberleştirmiş, onların kutsal sayılmalarını getirmiştir.
Bu da İslam’ın 611 ile 632 yılları arasında geçen 23 yıl süren tebliğinden önceki dini gelenekleri içinde büyümüş, evlenmiş ve Kuran’a göre bir ahlaki yaşamdan habersiz olan sahabelerin Ensarların İslam dışı geleneklerini kutsallaştırmışlar ve İslam’ı bu güne kadar peygamber çağındaki sapkınlıklara boğarak geçersiz kılmışlardır.
Örneğin Nisa Suresi 4:23 ayet, Arapların eski dini geleneklerinde var olan anne ve baba tarafından yedi göbek, ek olarak süt anne, süt baba, süt kardeşler ve çocukları ile evlilikleri yasakladıktan sonra “eskiden olanlar müstesna” demektedir. Kur’an, kendisinin tebliğinden önce yaşanmış ve yaşanmakta olan Allah’ın sözleri olan onlarca ayette “sapkınlık, beyinsizlik, haddi aşma… gibi sıfatlarla tanımladığı sapık Arap geleneklerini yasakladığını bildiren her cümlenin ardından “önceden yaşananlar müstesna, çünkü onlar o gelenekte doğdular” yorumunu yapmakta ve ima etmektedir.
14:9- Sizden öncekilerin; Nuh, Âd ve Semûd kavimlerinin ve onlarda n sonra gelenlerin haberleri size gelmedi mi? Onları, Allah'tan başkası bilmez. Peygamberleri onlara mucizeler getirdi de onlar ellerini ağızlarına koydular ve dediler ki: "Biz sizinle gönderileni inkâr ettik ve bizi çağırdığınız şeyden de şüphe ve endişe içindeyiz."
Tefsirinden alıntılar;
14: 9- "Size... gelmedi mi?" Bu hitap görünürde Hz. Musa'nın sözü gibi görünürse de, birçok tefsircinin tercih ettikleri görüşe göre, Allah tarafından Hz. Peygamberin kavmine bir hitap başlangıcıdır. Gerçekten Tevrat'ta Âd ve Semûd'dan bahsedilmediği doğru ise, bu açıkça belli demektir. Çünkü onları Allah'tan başkası bilmez. Yani Nuh, Âd ve Semûd kavimlerinden sonra tarihin bilinmeyen safhaları içine gömülmüş, miktar ve özelliklerini Allah'tan başkasının bilemeyeceği daha nice kavimler " v e bu arada daha birçok nesilleri (Allah'ı inkâr etmelerinden dolayı helak ettik")" (Furkân, 25/38) mânâsı gereğince ne kadar çok nesiller mahvolmuş ve soyları tükenmiş ki bunlar hakkında da: "Onlardan sana kıssalarını anlattığımız kimseler de var, durumlarını sana bildirmediğimiz kimseler de var." (Mümin, 40/78) buyurulduğu üzere, kısmen ve özetle de olsa haber gelmedi mi?
İbnü Mesud (r.a) bu âyeti okuduğu zaman dermiş ki: "Neseb âlimleri yalancıdırlar". Yani biz nesebler ilmini biliyoruz iddiasında bulunanlar ve Hz. Âdem'e varıncaya kadar bütün insan ırklarının soy zincirini belirlemeye kalkışanlar yalan söylemiş olurlar.
Çünkü Allahtan başkası onları bilmez" buyurulmuştur. İbnü Abbas'dan (r.a) şöyle rivayet edilmiştir: "Adnan ile İsmail arasında bilinmeyen otuz baba (batın) vardır." Hz. Peygamber'den (s.a) rivayet edilmiştir ki: "Maadd b. Adnân b. Edd"i geçmezdi ve buyurmuştur ki: "Neseblerinizden yakın akrabalarınızla ilişki sürdürecek kadarını öğreniniz, yolu bulabilecek kadar da astronomi öğreniniz"
Kur’an’ı6. Suresi olan Kureyş Suresi tefsirinde E.H.Yazır hoca kendinden önceki İslam tefsircilerine dayanarak şunları yazmıştır;
“Kureyş, Arap içinde Adnanîler'den, Adnanîler içinde Mudarîler'den, Mudarîler içinde Kinanîler'den, Kinanîler içinde Nadr b. Kinane evladından olan meşhur, büyük kabilenin ismidir…. Fihr b. Malik b. Nadr, şiddet ve kuvetinden dolayı bu isim veya bu lakab ilk anılmış ve onun sülalesine nisbetle Kuraşî veya Kurayşî denilmiştir. Künyesi Ebu Galib'dir…. Malumdur ki Rasul-i Ekrem (s.a.v.) hazretleri "Muhammed b. Abdullah b. Abdulmuttalib b. Haşim b. Abd-i Menaf b. Kusayy b. Kilab b. Mürre b. Ka'b b. Lüey b. Galib b. Fihr b. Malik b. Nadr b. Kinane b. Huzeyme b. Müdrike b. İlyas b. Mudar b. Nizar b. Mead b. Adnan"dır. Adnan da daha hayli batın ötede İsmail b. İbrahim Aleyhisselam zürriyeti olması hasebiyle Peygamberimizin nesebi de İbrahimî, İsmailî, Adnânî, Mudarî, Kinanî, Kureyşî, Haşimî'dir.”
Son Osmanlı halifelerinden Abdülhakim Arvasi, Saadeti Ebediyye Tam İlmihal kitabının 1004 sayfasında peygamberin on birinci babası Fihr hakkında; “Resulülluah’ın on birinci babasıdır. Malik’in oğlu Galib’in babasıdır. Fihr avuç dolusu taş demektir, ismi Kureyş’tir. Bunun soyundan olanlara Kureyşi denir. Kureyş “Köpek Balığı” demektir ve cem olmak ve toplanmak demektir. Hac için Mekke’de toplandıkları için Kureyş denildi” bilgisini vermiştir. Köpek balığı anlamı ise Bahreyn Araplarının Awal adlı öküz başlı köpek balığı tanrıları ile ilişkilidir. Hala Bahreyn’in bayrağı bu öküz başlı köpek balığı tanrının köpek balığı dişleri şeklinde temsil edilmektedir. Bahreyn hava yollarının da bu dişler sembolüdür. İslam Öncesi Arap tanrıları wordpresscom bloğumdaki yazımda Türkçe’ye “öküz gibi aval aval bakmak” deyiminin Araplardan geçmiş olabileceğini yazmamdan birkaç yıl sonra Bahreyn resmi internet sitesinden bu Awal tanrı hakkındaki bilgileri kaldırmıştır. Bu “awal ile Kureyş benzerliği” bile Arapların geçen yüzyıllarda kendilerini All,ah’ın seçtiği seçkin kavim olarak tanıtmalarının boş olduğuna işarettir.
Böylece peygamber Muhammet’in soyunun Peygamber İbrahim’in ikinci eşi Hacer’den olma İsmail’den olan Adnanilerden üreyen Kureyş’ten Haşimi sülalesi olduğunu öğrendik.
Şimdi peygamberin kabilesi Yahudi olmasına rağmen Tevrat okuyan bir Yahudi miydi yoksa başka bir dine mi inanıyordu ona bakalım;
27;24. "Onu ve toplumunu, Allah'ı bırakıp Güneş'e secde eder buldum. Şeytan onlara, yapıp ettiklerini süslü gösterip onları yoldan saptırmış. Artık doğruyu bulamazlar."
Tebbet Suresi 111:1 Tefsirinden; Eli kurusun tabiri daha ziyade yani "eli ç o lak olsun" mânâsında kullanılmaktadır… Ebu Leheb, Peygamber'in baba bir amcası olması sebebiyle hususi bir şerefe haiz bulunuyordu… Asıl ismi, Abdüluzza b. Abdilmuttalib iken yanaklarının pek kırmızı olmasından dolayı ateşe benzetilerek, Ebu Leheb denilmiş ve bu künye ile meşhur olmuştur. Çok ateşli mânâsına gelen "alev babası" künyesi ona başlangıçta, yüzünün parlaklığı veya canlılığı, yahut hiddet ve şiddeti itibarıyla övgü mânâsı düşünülerek verilmişti. Ancak bu vasfın hakikatinde "ateş kaynağı olmak" veya "ateşi sevmek" mânâsının bulunması ve en şiddetli ateşin de cehennem ateşi olması dolayısıyla Ebu Leheb ismi, kendisini ateşe sürükleyen "cehennemlik" ünvanına dönüştürülmüş, fiil ve hareketleri itibarıyla da "cehennemin babası" mânâsına darb-ı mesel olarak kullanılmıştır.”
Elmalılı Hamdi Yazır her ne kadar putperestlik diye geçen inancını, Güneş Tanrısı veya Tanrıçası ibadetinde “Güneşin temsili” olduğunu, Zerdüştlükte 256 kadar ateş türüne inanıldığı, bu yüzden Zerdüştlere ve ondan nasiplenen Mecusilere “Ateşperest” denildiğini, peygamberin Kabilesinin de Mecusi olduklarını unutmadan, Neml Suresi 27:24 ayette “Allah’ı bırakıp güneşe secde eder buldum” ifadesine dikkat çekmek isterim.
Kafirun Suresinde ve Neml suresi dahil bir çok surede olduğu gibi Araplar “Allah’ı bırakıp başka tanrıya tapınan bir toplum asla olmadılar.Çünkü her kabilenin “soyundan geldiğine inandıkları” kendi tanrıları vardı. Allah adı 631’de peygamberliğe başlayan peygamber Muhammet’en 3000 yıl önce günümüzde Suriye Lazkiye liman şehri yakınlarında kurulmuş Ugarit ve Ebla şehirlerinin kalıntılarına yapılan kazılarda M.Ö 2300lere ait çıkan kil tabletlerin İtalyan arkeologlarca çevirisinde İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve Allah adlı tanrı adlarına rastlanılmıştır.
Merkezi Ürdün Petra şehri tapınağı ile ülkemizde Urfa Harran Sabi Sin mezhebi halkları olan Sabilerin yani günümüz Süryani Hristiyanlarının baş tanrıları Melki d Nura (Işık Kralı/Nur Meliki) öteki adıyla Hay/Hayya/Hayat adlı Nur tanrılarının adıdır. Bu tanrı Sabilerin Ginza d Rbaa (Cin Ze di Rabba=Öğretmen Ze Cin’i veya Kutsal Hazine) kitabının Evran ve Tanrı yaratılış efsanesinde maddi bedeni olmayan evrenin ilk yaratılışında göklerde kurduğu Arşta (ilk toprak, gezegen) Nurdan sarayında yaşayan, heykeli, putu yapılmamış Sabi tanrısıdır. Hay adı Kur’an Bakara 155 (Ayetel Kürsi), Ali İmran Suresi 3:3. Ayet tefsirinde Elmalılı Hamdi Yazır’ın tefsirinde;
“3-AL-İ İMRAN:
Ya Muhammed! Yine Elif, Lâm, Mîm. Bunu iyi belle, iyi anlat! O yüce Allah, öyle bir hak mabuddur ki, ondan başka tapınılmaya değer, tapınılmayı hak etmiş, ilâh denilecek, kulluk edilecek hiçbir şey yoktur. Çünkü O, hayy ve kayyûmdur. Yok olmaktan, zeval bulmaktan münezzehtir, ölmez. Ezelde ve ebedde hazır ve nazır, vacibulvücûd (varlığı zarurî) olan ve herşeyi yöneten, yönlendiren, yarattıklarını koruyan, kayıran ve doyurandır. Her şeyi ayakta tutan O, besleyen ve büyüten O'dur. Bun u nla beraber kendisinden hiçbir şey eksilmez, daima hayy ve kayyûmdur. Üstelik hayy ve kayyûm olan yalnızca O'dur.”
4:116- Şüphesiz Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında dilediğini bağışlar. Allah'a ortak koşan, muhakkak ki, derin bir sapıklığa düşmüştür.
4:117- Onlar, Allah'ı bırakırlar da, yalnız dişilere taparlar. Böylece ancak inatçı şeytana tapmış olurlar.
Ur Nammu'da bulunan bu stele de Şekinalar (Göklerde Oturanlar, Melekler) resmedilmiş. |
El Uzza , El Lat ve Menat. Allah'ın kızları ve karıları İslam öncesi |
Hay tanrı, Ginza kitabında, maddi dünyada yaşamaya mahkum ettiği Er Ruha Şeytanının kurduğu orduların saldırısına uğrar ve yarattığı Manda Haya (Sümer, Babil’in Marduk’u) tanrının üstün özellikleri sayesinde bir daha karşı koyamayacak şekilde yener. Savaş öncesi göklerde yaratılan ve ona ruhu üflemeyi, kemiklerin içinde ilikleri, etinde damarları yerleştiren Er Ruha şeytanı, ayağa kaldırdığı, can verdiği, bu yüzden de secde etmediğini söylediği ilk Adem’i baştan çıkararak kendisine çekmek için Humurta adlı savaşçı, kara çarşaf peçeli amazon asker kadınlardan ikram eder. Manda Haya Adem’i aldanmaktan kurtarır. Tevrat’ta da Tanrı Şeytan ikileminin kaynağı bu kitaplardır. Kur’an’ın hem tanrı evren mitolojisi hem de tanrılar panteonu tutarsızdır.
Barnaba İncil'i Yahudi Nasturilerin okuduğu kanonik olmayan bir İncildir. Allah İsa bu kitapta "Yahudi olmayan BOKtur. demiş. |
BÖLÜM 13
2.Sa.13: 1 Davut'un oğlu Avşalom'un Tamar adında güzel bir kız kardeşi vardı. Davut'un başka bir oğlu, Amnon Tamar'a gönül verdi.
2.Sa.11: 4 Davut kadını getirmeleri için ulaklar gönderdi. Kadın Davut'un yanına geldi. Davut aybaşı kirliliğinden yeni arınmış olan kadınla yattı. Sonra kadın evine döndü.
2.Sa.11: 5 Gebe kalan kadın Davut'a, "Gebe kaldım" diye haber gönderdi.
2.Sa.12: 10 Bundan böyle, kılıç senin soyundan sonsuza dek eksik olmayacak. Çünkü beni küçümsedin ve Hititli Uriya'nın karısını kendine eş olarak aldın.
2.Sa.12: 11 "RAB şöyle diyor: 'Sana kendi soyundan kötülük getireceğim. Senin gözünün önünde karılarını alıp bir yakınına vereceğim; güpegündüz karılarının koynuna girecek.
2.Sa.1: 17 Davut Saul'la oğlu Yonatan için ağıt yaktı.
Bir de İbnü Ömer (r.anhüma) şöyle demiştir: Ömer, Üsâme'ye benden daha çok maaş bağladı. Kendisine sordum. O, Resulullah'a senden daha sevgili idi, babası da Resulullah katında senin babandan daha sevgiliydi dedi.
Tirmizî ve başka muhaddislerin rivayeti ile Hz. Aişe demiştir ki: "Bir sefer Zeyb b. Harise Medine'ye geldi, Resulullah benim odamdaydı, geldi kapıyı çaldı, Resulullah kalktı, ona sarıldı ve öptü."
Lev.22: 6 akşama kadar kirli sayılacak, yıkanmadığı sürece kutsal sunulardan yemeyecektir.
Yar.11: 27 Terah soyunun öyküsü: Terah Avram, Nahor ve Haran'ın babasıydı. Haran'ın Lut adlı bir oğlu oldu.
Yar.11: 29 Avram'la Nahor evlendiler. Avram'ın karısının adı Saray,Nahor'unkinin adı Milka'ydı. Milka Yiska'nın babası Haran'ın kızıydı.
Yar.11: 30 Saray kısırdı, çocuğu olmuyordu.
Yar.11: 31 Terah, oğlu Avram'ı, Haran'ın oğlu olan torunu Lut'u ve Avram'ın karısı olan gelini Saray'ı yanına aldı. Kenan ülkesine gitmek üzere Kildaniler'in Ur Kenti'nden ayrıldılar. Harran'a gidip oraya yerleştiler.
Yar.11: 32 Terah iki yüz beş yıl yaşadıktan sonra Harran'da öldü.
Eşcinsellik;
Ankebut Suresi 29;28- Lut'u da gönderdik. O kavmine demişti ki: "Gerçekten siz, daha önce hiçbir milletin yapmadığı bir hayasızlığı yapıyorsunuz!"
29:29- "(Bu ilâhî ikazdan sonra) siz, ille de erkeklere yaklaşacak, yol kesecek ve toplantılarınızda edepsizlik yapacak mısınız?" Kavminin cevabı ise, şöyle demelerinden ibaret oldu: "Doğru söyleyenlerden isen Allah'ın azabını getir bize!"
29;34- "Biz şüphesiz bu memleket halkının üzerine, yoldan çıkmalarına karşılık (feci) bir azab indireceğiz”
Neml 27: 55. "Siz, şehvetinizi tatmin için kadınları bırakıp da erkeklere mi gidiyorsunuz? Doğrusu siz cehalete saplanmış bir topluluksunuz."
Ayrıca, Şuara 165,166,167,168;mHicr,67,68,69,70,71,72; Hud Suresi 78,79; Araf Suresi 80,81,82 ayetlerinde de geçmektedir.
Bu ayetler bize Arapların kadın ve erkeklerle cinsellik yaşayan “biseksüel geleneklere sahip kavimler” olduklarını göstermektedir. Aynı konuyu işleyen surenin ayetlerinde devamla Arapların “yoldan çıkmış sapkın” oldukları vurgulanır.
Eşcinselliğin Sapıklık olarak tanımlanması
Kuran Nisa Suresi 4: 15. Kadınlarınızdan eşcinsellik/sevicilik yapanlara karşı içinizden dört tanık getirin; eğer tanıklık ederlerse o kadınları, ölüm canlarını alıncaya ya da Allah kendileri için bir yol açıncaya kadar evlerde tutun.
Kuran Nisa Suresi 4: 16. Eşcinselliği içinizden iki erkek yaparsa onlara eziyet edin. Bu ikisi tövbe eder, durumlarını düzeltirlerse onlara eziyetten vazgeçin. Allah Tevvâb'dır, tövbeleri çok kabul eder; Rahîm'dir, merhametine sınır yoktur.
Diyanet tefsiri;
Nisa 4; 23. Size, şu kadınlarla evlenmek haram kılınmıştır: Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, karılarınızın anneleri, kendileriyle birleştiğiniz hanımlarınızdan doğmuş olup evlerinizde oturan üvey kızlarınız -eğer anneleriyle birleşmemişseniz o takdirde sizin için bir günah yoktur- ve sulbünüzden gelen oğullarınızın karıları. İki kız kardeşi birlikte almanız da haram kılınmıştır. Eskide kalanlar müstesna. Allah çok affedici, çok merhametlidir.
Nisa 4: 23-Şimdi bundan başka diğer haram kılınmış hanımları dinleyiniz: Ey müminler! Size şunların nikahı haram kılındı:
1- Anneleriniz, kendi anneleriniz, babanızın ve annenizin anneleri ve onların anneleri, nineleriniz. Ataların hanımlarını nikah etmek kayıtsız şartsız haram olunca, annelerin ve ninelerin haram olduğu da öncelikle anlaşılmış ise de önemine binaen özellikle açıkça belirtilmiştir.
2- Kızlarınız ki, gerek bizzat kendi çocuklarınız olan kızlar, gerek oğullarınız veya kızlarınızın kızları olan torunlarınız, gerekse torunların torunları kızlar...
3- Kız kardeşleriniz ki, gerek anne-baba bir, gerek baba bir, gerek anne bir bütün kız kardeşleriniz.
4- Halalarınız yani babalarınızın, dedelerinizin kız kardeşleri olan genel olarak bütün halalarınız, bibileriniz.
5- Teyzeleriniz, yani annelerinizin ve ninelerinizin kız kardeşleri olan büyük küçük bütün teyzeleriniz.
6- Ve kardeşinizin kızları, gerek çocukları ve gerek torunu olsun yeğenleriniz.
7- Ve kız kardeşlerinizin kızları, aynı şekilde bütün yeğenleriniz.
Buraya kadar açıklanan yedi mahrem (nikah düşmeyen yakın akraba) neseb yönünden yakın olan akrabalardır.
8- Sizi emzirmiş olan anneleriniz, yani sütanneleriniz ve nineleriniz...
9- Sütten kız kardeşleriniz, yani süt kız kardeşleriniz.
Çünkü süt emzirenlere anne, emenlere kardeş denilmiş olması, bunlarda neseb vasıfları ve hükümlerinin geçerliliğini gerektirir. Sütanneler, süt kız kardeşleri bulununca süt babalar, süt kızlar, süt halalar, süt teyzeler, süt kardeş ve kızları hep var demektir. Bundan dolayı süt emmeden dolayı haram olanların da bu kıyas üzere yukarda olduğu gibi yediye ulaşacağı ve bu ikisinin söylenmesi ile yetinilmiş olup geri kalanların zikredilmediği anlaşılır. Gerçi bir şeyin bildirildiği yerde bazı şeyleri zikretmemek hasr (daraltma) ifade ederse de delalet-i iltizamiyye (Bir lafzın vaz olunduğu mânânın lazımına yani o mânâ ile beraber bulunması zaruri olan diğer bir mânâya delaleti) ile işaret bulununca diğer mânâların düşmesi söz konusu olamaz.
Gerçekten Hz. Peygamber (s.a.v.)bu işareti açıklamak veya bu kapalılığı açıklamak için "Nesebden haram olanların hepsi, süt emmeden de haram olur." buyurmuştur.
10 - 14- Bundan dolayı burada "o ikisine mukayese et" meâlinde bir işaret ve icaz (kısaltma) bulunduğu ve bu şekilde buraya kadar neseb ile yedi, süt emmeden de yedi olmak üzere toplam olarak on dört nikahı düşmeyen kadın sayılmış olduğu unutulmamalıdır. Bundan sonra da evlenme ile meydana gelen akrabalıktan haram olanlara geliyoruz.
15- Kayıtsız şartsız kadınlarınızın, yani ister kendisiyle zifafa girmiş olduğunuz ve ister zifafa girmediğiniz nikahlı hanımlarınızın anneleri, kaynanalarınız.
16- Kendisiyle birleştiğiniz kadınlarınızdan doğmuş karılarınızdan olma umumiyetle himayenizdeki üvey kızlarınız. Eğer anneleri ile cinsi temasta bulunmamış iseniz üvey kızlarınızla evlenmenizde bir mahzur yoktur. Demek ki anneleriyle birleşmek kızları haram kılar. Kızları yalnız nikah etmek de annelerini haram kılar.
17- Sülbünüzden bizzat ve dolaylı olarak gelen oğullarınızın eşleri olan gelinleriniz ki, bütün torunların eşlerini de kapsar. "sülbünüzden" kaydı ile, üvey oğullar ve oğulluklar (evlatlıklar) bu hükümden çıkarılmıştır.
18- İki kız kardeşle bir arada evlenmeniz, aynı şekilde biri erkek sayıldığı takdirde diğeri ile evlenmesi caiz olmayan iki kadının, mesela bir kızla halasının veya teyzesinin birlikte nikah edilmesi de iki kız kardeşin bir arada nikah edilmesi gibi haramdır. Bunun için Hz. Peygamber (s.a.v.) meşhur bir hadisinde buyurmuştur ki: "Bir kadın ne halasının, ne teyzesinin ne kardeşin kızının ne kız kardeşinin kızının üzerine nikah olunmaz", ancak eski devirlerde geçmiş olanlar başka. Onlardan dolayı sorumluluk yoktur. Çünkü bu şekilde evlenme Yakub (a.s.) şeriatında vardı. Şüphesiz ki Allah gafur (çok bağışlayan), rahim (çok merhamet eden)dir. Fakat şimdi ve gelecekte bunlar yasak ve haramdırlar.
4:24. Harpte elinize geçmiş kadınlar hariç olmak üzere, nikâhlı kadınlarla evlenmeniz de haram kılınmıştır. Bu, üzerinize Allah'ın yazdığıdır. Bunlar dışındakileri, mallarınızı vererek almanız; şunu bunu dost tutmayarak iffetli yaşamanız, zina etmemeniz şartıyla size helal kılınmıştır. Kendilerinden nimetlendiğiniz kadınların mehirlerini onlara bir hak olarak verin. Mehir kesişmeden sonra karşılıklı hoşnutluğa bağlı hallerde üzerinize günah yoktur. Allah, her şeyi bilir, tüm hikmetlerin sahibidir
24- Evli hür kadınlar...
Meâl-i Şerifi
4:24- Bir de harb esiri olarak sahibi bulunduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlarla evlenmeniz de size haram kılındı.
4:25. İnanmış hür kadınları nikâhlama genişliğine gücü yetmeyeniniz, ellerinizin altındaki genç, mümin köle kızlardan biriyle evlensin.
Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Hep birbirinizdensiniz. O halde onları, ailelerinin izniyle nikâhlayın. Gizli dost edinmeyerek, zinadan uzak kalarak, iffetli hanımlar olmaları şartıyla onların mehirlerini örfe uygun bir biçimde verin. Evliliğe geçtikten sonra bir fuhuş yaparlarsa onlara, hür kadınlara uygulanan cezasının yarısı uygulanacaktır. Bu, köle ile evlenme yolu, günaha ve sıkıntıya girmekten korkanınız içindir. Sabretmeniz sizin için daha hayırlıdır. Allah çok affedici, çok merhametlidir.
Bir savaş sonunda ele geçirilen bir şehrin veya ülkenin sakini olan vatandaşlarının evli dahi olsalar “savaş esiri” sayılarak cariye=köle edinilmesi sömürgeciliktir, köleciliktir. Bu halkın kadın ver erkeklerinin, kız ve erkek çocuklarının köle edinilmeleri, mallarının yağmalanmalarını bir tanrı nasıl emredebilir? Ediyorsa peygamberi ile tebliğ ettiği din nasıl tüm insanlığa tebliğ edilmesi gereken bir din olabilir? Bu ayetin bir tanrı emri olması halinde Müslüman Arapları üstün, egemen, diğer milletleri köle, esir, mevali sayan bir tanrı olabilir mi? Olursa evrensel hakka, hukuka uygun olur mu? Müslüman olmayan milletlerin de Müslümanları işgal ettiklerinde onlara aynı hukuku uygulamalarına Müslümanların ses etmemeleri gerekir.
Diğer yandan, özgür kadınlarla yapılan evliliklerin dışında savaş esiri kadınlarla evlilikte hiçbir sınır getirmeyen bir tanrı bu gün “grup seks” olarak bilinen sapkınlığı nasıl emredebiliyor?
Bu ayetler bir tanrı emri midir yoksa köleci, yağmacı, talancı Arap sömürgecilik geleneği midir?
Müslüman olan bir kölenin özgürlüğü verilmesi gerekirken 4:25. Ayet “mümin köle kızlar” dan bahsediyor. Mümin köle nasıl olabiliyor? Böyle ise, Müslüman Arap olmayan ve İslam’a sonradan giren herkes Arapların kölesi mi olmaktadır? Böyle olunca İslam kardeşliğinden bahsedilebilir mi? Araplar bu yüzden mi kendilerinden olmayan milletlere azadlı köle anlamında Mevali demektedirler?
Sonra, “mümin köle kadın evlendikten sonra fuhuş yaparsa” ne demektir? Müslüman Araplar köle kadınlara Müslüman da olsalar fahişelik mi yaptırmaktadırlar ki “hür kadına verilen cezanın yarısı” veriliyor. Demek ki, Araplar köle erkek ve kadınlarına fuhuş yaptırıyorlar ki bu indirimi adalet olarak gören, öğütleyen bir tanrıları da var.
Nisa 4:23 Şu kadınlarla evlenmek haram kılınmıştır: Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, karılarınızın anneleri, kendileriyle birleştiğiniz hanımlarınızdan doğmuş olup evlerinizde oturan üvey kızlarınız -eğer anneleriyle birleşmemişseniz o takdirde sizin için bir günah yoktur- ve sulbünüzden gelen oğullarınızın karıları. İki kız kardeşi birlikte almanız da haram kılınmıştır. Eskide kalanlar müstesna.
Allah çok affedici, çok merhametlidir.
Nisa 4: 23-Şimdi bundan başka diğer haram kılınmış hanımları dinleyiniz: Ey müminler! Size şunların nikahı haram kılındı:
1- Anneleriniz, kendi anneleriniz, babanızın ve annenizin anneleri ve onların anneleri, nineleriniz. Ataların hanımlarını nikah etmek kayıtsız şartsız haram olunca, annelerin ve ninelerin haram olduğu da öncelikle anlaşılmış ise de önemine binaen özellikle açıkça belirtilmiştir.
2- Kızlarınız ki, gerek bizzat kendi çocuklarınız olan kızlar, gerek oğullarınız veya kızlarınızın kızları olan torunlarınız, gerekse torunların torunları kızlar...
3- Kız kardeşleriniz ki, gerek anne-baba bir, gerek baba bir, gerek anne bir bütün kız kardeşleriniz.
4- Halalarınız yani babalarınızın, dedelerinizin kız kardeşleri olan genel olarak bütün halalarınız, bibileriniz.
5- Teyzeleriniz, yani annelerinizin ve ninelerinizin kız kardeşleri olan büyük küçük bütün teyzeleriniz.
6- Ve kardeşinizin kızları, gerek çocukları ve gerek torunu olsun yeğenleriniz.
7- Ve kız kardeşlerinizin kızları, aynı şekilde bütün yeğenleriniz.
Buraya kadar açıklanan yedi mahrem (nikah düşmeyen yakın akraba) neseb yönünden yakın olan akrabalardır.
8- Sizi emzirmiş olan anneleriniz, yani sütanneleriniz ve nineleriniz...
9- Sütten kız kardeşleriniz, yani süt kız kardeşleriniz.
Çünkü süt emzirenlere anne, emenlere kardeş denilmiş olması, bunlarda neseb vasıfları ve hükümlerinin geçerliliğini gerektirir. Sütanneler, süt kız kardeşleri bulununca süt babalar, süt kızlar, süt halalar, süt teyzeler, süt kardeş ve kızları hep var demektir. Bundan dolayı süt emmeden dolayı haram olanların da bu kıyas üzere yukarda olduğu gibi yediye ulaşacağı ve bu ikisinin söylenmesi ile yetinilmiş olup geri kalanların zikredilmediği anlaşılır. Gerçi bir şeyin bildirildiği yerde bazı şeyleri zikretmemek hasr (daraltma) ifade ederse de delalet-i iltizamiyye (Bir lafzın vaz olunduğu mânânın lazımına yani o mânâ ile beraber bulunması zaruri olan diğer bir mânâya delaleti) ile işaret bulununca diğer mânâların düşmesi söz konusu olamaz.
Gerçekten Hz. Peygamber (s.a.v.)bu işareti açıklamak veya bu kapalılığı açıklamak için "Nesebden haram olanların hepsi, süt emmeden de haram olur." buyurmuştur.
10 - 14- Bundan dolayı burada "o ikisine mukayese et" meâlinde bir işaret ve icaz (kısaltma) bulunduğu ve bu şekilde buraya kadar neseb ile yedi, süt emmeden de yedi olmak üzere toplam olarak on dört nikahı düşmeyen kadın sayılmış olduğu unutulmamalıdır. Bundan sonra da evlenme ile meydana gelen akrabalıktan haram olanlara geliyoruz.
15- Kayıtsız şartsız kadınlarınızın, yani ister kendisiyle zifafa girmiş olduğunuz ve ister zifafa girmediğiniz nikahlı hanımlarınızın anneleri, kaynanalarınız.
16- Kendisiyle birleştiğiniz kadınlarınızdan doğmuş karılarınızdan olma umumiyetle himayenizdeki üvey kızlarınız. Eğer anneleri ile cinsi temasta bulunmamış iseniz üvey kızlarınızla evlenmenizde bir mahzur yoktur. Demek ki anneleriyle birleşmek kızları haram kılar. Kızları yalnız nikah etmek de annelerini haram kılar.
17- Sülbünüzden bizzat ve dolaylı olarak gelen oğullarınızın eşleri olan gelinleriniz ki, bütün torunların eşlerini de kapsar. "sülbünüzden" kaydı ile, üvey oğullar ve oğulluklar (evlatlıklar) bu hükümden çıkarılmıştır.
18- İki kız kardeşle bir arada evlenmeniz, aynı şekilde biri erkek sayıldığı takdirde diğeri ile evlenmesi caiz olmayan iki kadının, mesela bir kızla halasının veya teyzesinin birlikte nikah edilmesi de iki kız kardeşin bir arada nikah edilmesi gibi haramdır. Bunun için Hz. Peygamber (s.a.v.) meşhur bir hadisinde buyurmuştur ki: "Bir kadın ne halasının, ne teyzesinin ne kardeşin kızının ne kız kardeşinin kızının üzerine nikah olunmaz", ancak eski devirlerde geçmiş olanlar başka. Onlardan dolayı sorumluluk yoktur. Çünkü bu şekilde evlenme Yakub (a.s.) şeriatında vardı. Şüphesiz ki Allah gafur (çok bağışlayan), rahim (çok merhamet eden)dir. Fakat şimdi ve gelecekte bunlar yasak ve haramdırlar.
4:24. Harpte elinize geçmiş kadınlar hariç olmak üzere, nikâhlı kadınlarla evlenmeniz de haram kılınmıştır. Bu, üzerinize Allah'ın yazdığıdır. Bunlar dışındakileri, mallarınızı vererek almanız; şunu bunu dost tutmayarak iffetli yaşamanız, zina etmemeniz şartıyla size helal kılınmıştır. Kendilerinden nimetlendiğiniz kadınların mehirlerini onlara bir hak olarak verin. Mehir kesişmeden sonra karşılıklı hoşnutluğa bağlı hallerde üzerinize günah yoktur. Allah, her şeyi bilir, tüm hikmetlerin sahibidir
24- Evli hür kadınlar...
Meâl-i Şerifi
4:24- Bir de harb esiri olarak sahibi bulunduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlarla evlenmeniz de size haram kılındı.
4:25. İnanmış hür kadınları nikâhlama genişliğine gücü yetmeyeniniz, ellerinizin altındaki genç, mümin köle kızlardan biriyle evlensin.
Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Hep birbirinizdensiniz. O halde onları, ailelerinin izniyle nikâhlayın. Gizli dost edinmeyerek, zinadan uzak kalarak, iffetli hanımlar olmaları şartıyla onların mehirlerini örfe uygun bir biçimde verin. Evliliğe geçtikten sonra bir fuhuş yaparlarsa onlara, hür kadınlara uygulanan cezasının yarısı uygulanacaktır. Bu, köle ile evlenme yolu, günaha ve sıkıntıya girmekten korkanınız içindir. Sabretmeniz sizin için daha hayırlıdır. Allah çok affedici, çok merhametlidir.
Bir savaş sonunda ele geçirilen bir şehrin veya ülkenin sakini olan vatandaşlarının evli dahi olsalar “savaş esiri” sayılarak cariye=köle edinilmesi sömürgeciliktir, köleciliktir. Bu halkın kadın ver erkeklerinin, kız ve erkek çocuklarının köle edinilmeleri, mallarının yağmalanmalarını bir tanrı nasıl emredebilir? Ediyorsa peygamberi ile tebliğ ettiği din nasıl tüm insanlığa tebliğ edilmesi gereken bir din olabilir? Bu ayetin bir tanrı emri olması halinde Müslüman Arapları üstün, egemen, diğer milletleri köle, esir, mevali sayan bir tanrı olabilir mi? Olursa evrensel hakka, hukuka uygun olur mu? Müslüman olmayan milletlerin de Müslümanları işgal ettiklerinde onlara aynı hukuku uygulamalarına Müslümanların ses etmemeleri gerekir.
Diğer yandan, özgür kadınlarla yapılan evliliklerin dışında savaş esiri kadınlarla evlilikte hiçbir sınır getirmeyen bir tanrı bu gün “grup seks” olarak bilinen sapkınlığı nasıl emredebiliyor?
Bu ayetler bir tanrı emri midir yoksa köleci, yağmacı, talancı Arap sömürgecilik geleneği midir?
Müslüman olan bir kölenin özgürlüğü verilmesi gerekirken 4:25. Ayet “mümin köle kızlar” dan bahsediyor. Mümin köle nasıl olabiliyor? Böyle ise, Müslüman Arap olmayan ve İslam’a sonradan giren herkes Arapların kölesi mi olmaktadır? Böyle olunca İslam kardeşliğinden bahsedilebilir mi? Araplar bu yüzden mi kendilerinden olmayan milletlere azadlı köle anlamında Mevali demektedirler?
Sonra, “mümin köle kadın evlendikten sonra fuhuş yaparsa” ne demektir? Müslüman Araplar köle kadınlara Müslüman da olsalar fahişelik mi yaptırmaktadırlar ki “hür kadına verilen cezanın yarısı” veriliyor. Demek ki, Araplar köle erkek ve kadınlarına fuhuş yaptırıyorlar ki bu indirimi adalet olarak gören, öğütleyen bir tanrıları da var.
1- Ey Peygamber! Geçmişte indirilen kitaplarda adı sanı bilinen şanlı peygamber! Sadece Allah'tan kork, başkasından değil.
Fakat İmam Azam Ebu Hanife hazretlerine göre, bir köle evlat edinilmişse, bu onun azat olmasını gerektirir, yine tebennî yaşı uygun olup evlat diye kabulü mümkün olan nesebi bilinmez bir kimsenin, nesebini ispat eyler ki ayrıntısı fıkıh kitaplarındadır.
"Peygamber müminlere canlarından ileridir." (33/6) ayetinin uygulamalarından birisi demektir. Âyetin burada gelişi Peygamberin hanımlarına yapılan muhayyer bırakma âyeti açısından bir tamamlama, yani Peygamberi bakış açısını gözetmek gerekliliğine bir işaret olduğu gibi, bundan sonraki âyete göre de bir ön giriş mahiyetindedir… “
Nisa 23’de kullarına yedi göbek akraba evliliğini yasaklayan Allah, peygamberinin ensest evlilik arzularını gerçekleştirmesi için ayet indiriyor, peygamberinin halkına emirlerini tebliğinden çok onun şehevi duygularını düşünen çok düşünceli bir tanrı karşımızda duruyor. Sonunda Zeynep, Allah’ın ayetiyle evlenmek zorunda kaldığı köle Zeyd’en kısa sürede boşanıp, başından beri ret ettiği dayısı olan peygamber ile evlenmek zorunda kalıyor. Bu bal gibi dümendir. Böyle bir tanrı olamaz, hiçbir dinde böyle bir evlilik tiyatrosu yoktur. Elmalılı Hamdi Yazır ve geçmiş İslam ulemaları böyle bir düzmece hikaye ile eski sapkın geleneklerini yaşamak için zemin hazırlamışlardır. Çünkü günümüzde peygamber zamanında yazılmış bir tek Kuran yoktur.
Peygamber Zeynep’e aşıktı, için için yanıyordu, Nisa 23 ile akraba evliliği müminlere yasaklanırken kendisinin yapacağı ensest evlilik dedikoduları, dinden çıkmaları bile getirebilirdi. Peygamber Zeynep ile çocukluğundan aynı evde büyüdüklerinden güzelliğine tanık olmuştu ve Zeyd ile evlenmesi için indirdiği ayet ise Zeynep’in başkasıyla evlenmesine engel olmak içindi. Gerçekte ayet falan inmemişti.
"Kavmime özlemlerimi bildiririm. Gerçi uzağım, çünkü Meşair'in yanında beytin civarında kalanlardanım."
Gitmişler babasına bildirmişler ve yerini tarif etmişler. Bunun üzrine Harise ve kardeşi Ka'b onu kurtarmak için fidyesini alıp yola çıktılar. Mekke'ye geldiler. Peygamber (s.a.v.)'i sordular, Mescid'de olduğu söylendi. Yanına gittiler "Ey Muttalib'in oğlu, ey kavminin efendisinin oğlu! Siz Allah'ın şerefli Harem'inin civarında kalan kimselersiniz. Siz sıkıntı içinde olanları kurtarır, esirleri doyurursunuz. Biz sana senin yanındaki çocuğumuz için geldik. Bize lutfet v e ihsan et. Takdim edeceğimiz fidyesini kabul eyle. Serbest kalmasına yardım buyur" dediler. Resulullah "O kim" buyurdu. "Zeyd. b. Harise" dediler, bunun üzerine (yahut da başkası), "Haydin çağırın onu da muhayyer bırakın, eğer sizi tercih ederse, fidyesiz sizin olsun; yok eğer beni tercih ederse, vallahi ben, beni tercih edene karşı fidyeyi tercih etmem" buyurdu.
Bunun üzerine Zeyd b. Harise'yi çağırdılar. Resulullah (s.a.v.) "Bunları tanıyor musun?" buyurdu. Zeyd: "Evet şu babam, şu amcam" dedi. Resulullah: "Ben de bildiğinim, sana olan davranışımı ve arkadaşlığımı gördün. Şimdi ya beni tercih et, ya onları."
O zaman Zeyd dedi ki: "Ben sana karşı kimseyi tercih edemem. Sen benim hem babam, hem amcam yerinesin."
Buna karşı babası ve amcası: "Yazık sana ey Zeyd, köleliği hürriyete, babana, amcana ve ehli beytine tercih mi ediyorsun?" dediler. Zeyd de: "Ben bu zattan öyle şeyler gördüm ki, ona karşı hiçbir kimseyi tercih edemem." diye cevap verdi.
Resulullah bunu görünce, onu Hıcr'e çıkardı. Ve buyurdu ki: "Şahid olun Zeyd benim oğlumdur, bana varis olacak, ben de ona varis olacağım." Bunu görünce babası ile amcasının da gönülleri hoş oldu, memnun olarak dönüp gittiler."
Bundan böyle ta İslam'a gelene kadar "Zeyd b. Muhammed" diye çağırılırdı.
Resulullah onu böyle oğul edindiği zaman halası Ümeyme binti Abdulmuttalib'in kızı Zeyneb binti Cahş'ı de daha sonra ona nikah etmişti. Ondan önce de azadlı cariyesi Ümmü Eymen'i onunla evlendirmiş, ondan oğlu Üsame doğmuştu.
Sonra Zeyneb'i boşadığı zaman, onu, Ukbe b. Ebi Muayt'ın kızı Ümmü Gülsüm ile evlendirdi ki, bu da anası tarafından Abdulmuttalib'in torunundan, yani Peygamberin hala çocuklarındandı. Bundan da Zeyd b. Zeyd ve Rukuyye doğmuştu, sonra Ümmü Gülsüm'ü de boşadı. Ebu Leheb'in kızı Dürey ile evlendi. Sonra onu da boşadı. Hz. Zübeyr'in kızkardeşi Hind binti Avvam ile evlendi.
Buharî'de yer aldığı üzere İbn Ömer (r.anhüma) "Onları öz babalarına nisbet ederek çağırın" (Ahzab, 33/5) âyeti ininceye kadar Zeyd b. Harise'ye "Zeyd b. Muhammed" derdik diye haber vermiştir.
Zührî, "Biz Zeyd b. Harise'den önce Müslüman olan bilmiyoruz" demiştir. Zeyd b. Harise "Bedr" ve ondan sonraki savaşlarda Resulullah (s.a.v.) ile birlikte bulunmuş ve nihayet Mute savaşında emîr, yani kumandan olarak şehit olmuştur. Resulullah (s.a.v.) onu seferlerinin bazısında Medine'de yerine bırakmıştır. Bera b. Azib'den rivayet olunduğuna göre, Zeyd b. Harise: "Ya Resulullah Hamza ile aramızda kardeşlik sözleşmesi yaptık." demiştir.
Hz. Aişe'den rivayet olunur ki "Resulullah (s. a.v.) Zeyd b. Harise'yi herhangi bir seriyyede (düşman üzerine gönderilen küçük süvari müfrezesi) gönderdiği zaman mutlaka onu kumandan yapardı. Ve eğer sağ kalmış olsaydı, onu halife bırakırdı."
Buharî'de rivayet olunduğu üzere Seleme b. Ekvâ (r.a.) demiştir ki: "Peygamberle birlikte yedi gazâ ettim. Resulullah, onu bize kumandan yapardı."
İşte Zeyd böyle çeşitli yönlerden Allah'ın ve Resulü'nün nimetine ermiş bir zat idi. Burada bunun bu niteliklerle nitelenmesi, nimetin değer ve şükrünü bilecek güzel niteliklere sahip olduğunu tescil ile, gönüldekini kendisine olduğu gibi söylemek için çekinecek bir taraf olmadığına bir dikkat çekmektir. Yani senin, böyle senden nimet görmüş bir kimseye karşı çekinmene hiçbir sebeb yokken diyordun ki Eşini bırakma, kendi yanında tut. Yani Zeyneb'i boşama.
Burada tefsirler bu konudaki rivayetlerin arasına şöyle bir paragraf eklemişlerdir: Güya Resulullah (s.a.v.) Zeyneb'i Zeyd'e nikâhladıktan bir zaman sonra, tesadüfen gözü ona ilişmiş, birdenbire güzelliği gönlünde yer etmiş de "Gönülleri çeviren Allah'ı tesbih ederim" demiş.
Zeyneb de tesbihi işitmiş Zeyd'e söylemiş, Zeyd intikal etmiş ve bunun üzerine Zeyneb'le beraberliği uygun görmeyerek Resulullah'a gelmiş: "Ben eşimden ayrılmak istiyorum" demiş.
Resulullah (s.a.v.)de: "Ne var, ondan seni şüpheye düşürecek bir şey mi oldu?" buyurmuş. Zeyd: "Yok. Vallahi ben ondan hayırdan başka bir şey görmedim. Fakat şerefli bir aileden gelmesi dolayısıyla kendisini benden büyük görüyor." demiş. Ve o zaman Resulullah "Hanımını kendine sıkı tut" buyurmuş.
Ansızın görülen bir güzelin güzelliğini son derece temiz ve ince bir biçimde duyup takdir e derek yaratanın yaratıcılık gücünü teşbih ve tenzih ile ilan etmekte peygamberlerin ismet (günah işlememe) özelliğine aykırı hiçbir durum olmadığından, bu hikayenin gerçekten olmuş olmasını varsaymakta aslında bir sakınca yoktur. Bununla birlikte birtakım hırıstiyan yazarların dedikodu aracı yapmak istedikleri bu hikaye, Hadis ilmi bakımından, gerçekten olmuş bir olay değildir. Bir kere rivayet açısından sahih hadis kitaplarında, sahih bir yol ve sened ile rivayet edilmemiştir. Sonra dirayet, yani hadisin mânâsı açısından, Zeyneb'in güzelliğini Resulullah'ın henüz yeni görüp anlamış olması aklen kabul edilemez. Zira Zeyneb Resulullah'ın yakın akrabasından olmakla, ta çocukluğundan beri görüp bildiği ve özellikle tesettür edilmemiş bulunduğu için vücud güzelliğini yakından tanıyageldiği bir kadın iken, bunu ilk olarak bu defa görülmüş beğenilivermiş diye anlatmak kendi kendini yalanlayan bir hikayedir. Doğrusu Resulullah Zeyneb'i önceden biliyordu ve bildiği için onu evlat gibi sevdiği Zeyd'e nikah etmiş idi.
Fakat Zeyneb onurlu bir kadındı. Zeyd'i kölelikten azad edilmiş olduğundan dolayı kendine denk sayamamış, ona varmak istememişti. Sırf Resulullahın emrine itaatla ona varmış, fakat gereği gibi ısınamamıştı. Ara sıra Peygamber'e akrabalığından dolayı şerefli olması ve asaletiyle övünerek Zeyd'e karşı büyüklenmek istiyordu. Gerçekten kumandanlığa layık olarak yaradılmış olan Zeyd buna bir süre sabretti ise de Resulullaha varıp Zeyneb'den ayrılmak istediğini arz eyledi. Resulllah (s.a.v.)da bunu nefsinde uygu n gördüğü halde, birdenbire müsade etmeyip dedi ki: "Hanımını kendine sıkı tut." Ve Allah'tan kork. Yani kadını boşamanın, önemsiz bir mesele olmadığını, Allah katında sorumluluk getiren bir iş olduğunu düşün, çünkü "Yani Allah katında helallerin en çirkini boşamadır."
Bu nasihatlar güzel, fakat böyle derken İçinde de Allah'ın meydana çıkaracağı bir şey gizliyordun. Boşamasını uygun görüyordun, yahut onu nikahlamayı düşünüyordun da söylemiyordun.
Taberî'de Süfyan b. Uyeyne kanalıyla Ali b. Hüseyn 'den rivayet edildiğine göre, Allah, peygamberine bildirmişti, Zeyneb ilerde Resulullah'ın hanımlarından birisi olacaktı. Böyle iken Zeyneb'den şikayete geldiği zaman, ona hanımını kendinde tut demişti. Çünkü o halde halkı da sayıyordun. Zeyd'in hatırını sayıyor ve insanlar dedikodu ederler diye çekiniyordun. Oysa Allah'ı sayman daha uygundu. Eğer korkacak bir şey varsa, halkı hiç hesaba almayarak yalnız Allah saygısını duyasın. Yani sırf gizlemek sakıncalı değildir. Allah için korkacak, Allah'ın emrine aykırı olacak bir şey olsaydı, sade Allah korkusuyla gizlemek de sakıncalı değildi. Fakat Allah için korkacak bir durum yok iken sırf insanlardan korkarak gizlemek veya Allah korkusuyla birlikte bir de halk korkusu gözetmek, işte hatırlatmanın sebebi budur. Halktan hiç korkmayarak yalnız Allah korkusunu gözetmek gerekti.
Çünkü Allah'ın ilahi mesajını tebliğ eden peygamberler açıklanacağı üzere Allah'tan başka kimseden korkmazlar. "Allah'tan korkarlar ve O'ndan başka kimseden korkmazlar." (Ahzab, 33 / 39). Deniliyor ki Peygamber'e karşı en şiddetli âyet bu "İçinde Allah'ın meydana çıkaracağı bir şey gizliyordun" âyetidir.
Hz. Aişe der ki: "Resulullah (s.a.v.) Allah'ın kitabından bir şey gizleseydi bu âyeti gizlerdi." "İçinde de Allah'ın meydana çıkaracağı bir şey gizliyordun." "İnsanlardan çekiniyordun, oysa Allah'dan çekinmen daha uygundu." Demek ki bu ayet bu şekilde Resulullah'ın doğruluğuna ve pek yüksek olan huşu ve takvasına da açık bir delil oluyor. Zeyd ondan tamamen ilişiğini kesince, yani senden nimet elde etmiş olan Zeyd, sonunda o hanımı olan Zeyneb'den muradına erince, onu tutmak istemeyip boşadı ve iddeti çıktı. Ona hiçbir şekilde bir ihtiyacı kalmadı ve bu şekilde Zeyneb açıkta mahrum kaldı. O zaman biz onu seninle evlendirdik, yani senin çekinmene rağmen nihayet onunla evlenmeni sana emrettik.
Demek ki Peygamber insanlara karşı söylemekten bile kaçındığı bir fiilin açıktan açığa yapılmasına emir almış bulunuyordu. Şüphe yok ki bu onun iman ve kesin inancını ortaya çıkara n büyük bir imtihandır. Fakat bu ne için böyle oluyordu? Ne idi? Bu evlendirmede ümmet için önemli bir hüküm hikmeti vardı. Şöyle ki Oğulluklarının, hanımlarında ilişkilerini kestikleri zaman, müminler üzerine bir darlık olmaması hikmeti için. Zira sûrenin başında geçtiği üzere, siz oğulluk edinmekle yüce Allah onları gerçekten sizin oğullarınız edivermemiştir. Şu halde, Nisa Sûresi'nde "Öz oğullarınızın hanımları ile evlenmeniz haram edildi." (Nisa, 4/23) buyruğuna uygun olarak, öz oğulların hanımları ile nikâhlanmak haram edilmiştir, diye oğullukların hanımlarını da gerçekten onlar gibi saymak gerekmez. Bir kimsenin oğul edindiği evlatlığının hanımını boşayıp iddeti çıktığı zaman, o adamın onunla evlenmesi şer'an caizdir, bunda hiçbir sakınca yoktur. İşte cahiliyet devrinde kökleşmiş olan bu adetin bu darlığın İslam'da kaldırılması için, ilâhî hikmet Peygamber'in bizzat kendisinde tatbikini gerektirmiş ve bu hikmet için o evlenme emredilmiştir. Allah'ın buyruğu yerine getirilmiştir. Onun için bu emirde yerine getirilmiş, Peygamber evlenmiş, Zeynep de Peygamber'in hanımı olmuştur. Bu şekilde bu evlenmenin meşru olduğu tatbikatla gösterilmiştir.
33:39. Onlar ki Allah'ın mesajlarını tebliğ edip O'ndan korkarlar, Allah'tan gayrı hiç kimseden korkmazlar. Hesap sorucu olarak Allah yeter.
1- "Ecir"lerini yani, mehirlerini verdiğin hanımların. Şüphesiz mehiri verilmiş olan hanımın gönlü verilmeyenden daha hoştur.
2- Bir kimsenin bizzat kendisinin katıldığı savaşta ganimet olarak sahip olduğu cariye, elbette satın aldığı cariyeden daha temiz ve daha şüphesizdir.
Ganimet alınan cariyeler neden temiz olmaktadır? Temizliğinin güvencesi hangi kanıya göre verilmektedir? Satın alınan cariyelere fuhuş mu yaptırılmaktadır ki böyle bir ayrım güdülmüş olsun. Bu tespit, cariyeyi ganimet alan kimsenin ilk yaptığı işin onun ırzına geçerek aşağılamak olduğu bilinen köleci toplumların geleneğidir. Bu tespitlere göre, bir Müslüman demek, işgal ettiği ülke insanlarının mallarını yağmalayan, halklarının ırzına geçip köle olarak satan demek oluyor. Bu nasıl tanrıdır ki yağmayı, talanı, tecavüzü emredebiliyor ve İslam tüm insanlığa gelmiştir deniliyor? Buna kim inanır?
3- Kendisi ile birlikte hicret eden akrabaları da hicret etmeyenlerinden daha şereflidir. Bununla birlikte bazılarının dediği gibi, mehrin önce verilmesi peygamberin özelliklerinden olması da ihtimal dahilindedir. Nitekim amca ve hala, dayı ve teyze kızlarının helal olmasında seninle birlikte hicret edenler, diye kayıtlanmasında Peygamberin özelliğinin olması ağır basmaktadır.
Bunu şu rivayet de destekler: Ebu Talib'in kızı Ümmühanî şöyle demiştir: "Resulullah (s.a.v.) önceleri, benimle evlenmek istemişti, ben özür diledim; o da özürümü kabul etti. Sonra da Allah Teâlâ bu âyeti indirdi; ben ona helal olmadım. Çünkü ben onunla hicret etmemiştim. Ben Tuleka'dan, yani serbest bırakılanlardandım."
Ebu Talip, peygamberin amcası ve koruyucusudur. Hz. Ali’nin babasıdır, kızı Ümmühani, Hz. Ali’nin ablasıdır. Hz. Ali aynı zamanda peygamberin evlatlığıdır, kızı Fatma’nın da kocasıdır. Nisa Suresi 23’de müminlere ana ve baba tarafından “7” yedi göbek akraba evliliği yasaklanırken, peygamberin amcasının halasının kzılarına evlilik önermesi, evlatlığı ve yeğeni olan damadına kızını vermesi aşırı derece ensest bir evliliktir. Bir Allah düşünün ki herkese yasak olan ensest, içten evliliği peygamberi ve yakın akrabalarına serbest bırakabiliyor?
Bu durumda, dini tebliğ eden bir peygamber kendi tebliğ ettiği dinin emirlerine uymuyor ve dinin “sapkınlık” dediği yaşam şeklinde ısrar ediyor.
Ne halasının Zeynep binti Cahş ne de amcasının kızı Ümmühani peygamberle evliliği kesinlikle ret etmişken,
Bunun gibi Ve kendisini Peygambere hibe eden mümin bir kadın, yani kendisinin mehirsiz olarak Peygambere nikahlanmasına razı olan kadın, fakat bu mutlak değil, Peygamber O'nu nikah etmek istediği takdirde, böyle mehirsiz olarak nikah da Peygamberin özelliklerindendir. Bazıları Meymune binti Haris, Zeyneb binti Huzeymetel-Ensariye, Ümmü Şerike binti Câbir ve Havle binti Hakîm, bu şekilde kendilerini bağışlamışlardı demiş ise de, İbnü Abbas bunun gerçekten meydana gelmediğini, yani Peygamberin bu şekilde hiçbir kadın ile evlenmediğini söylemiştir.
Bütün bunlar sırf sana mahsus olmak üzere helal kılındı müminlere değil, çünkü zikrolunan kayıtlarla hepsinin helal olması diğer müminler hakkında gerçekleşmiş değildir.
Sayıca da, şekilce de fark vardır. Onlara hanımları ve "mülk-i yeminleri" olan cariyeleri hakkında farz kıldığımız, takdir buyurup karara bağladığımız hükümleri gerçekten bilmişizdir. Yani onlara layık olanı menfaa t ve yararlarını bilerek takdir etmişiz ve bildirmişizdir ki, Nisa Sûresi'nde geçtiği üzere dörde kadardır, onun için bu beyan olunanları diğer müminlere değil, sadece sana helal kıldık. Şunun için ki sana hiçbir zorluk, bir darlık olmasın. Olmasın da kalbin huzur içinde ilahî vahyin ortaya çıktığı yer olsun.
33:59- Ey peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına hep söyle de cilbablarından (dış elbiselerinden) üzerlerini sımsıkı örtsünler. Bu onların tanınmalarına, tanınıp da eziyet edilmemelerine en elverişli olandır. Bununla beraber Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
59- Ey Peygamber! Hanımlarına da, kızlarına da, bütün müminlerin kadınlarına da söyle. Görülüyor ki, burada yalnız Peygamberin hanımlarına ve kızlarına değil, Nur Sûresi'ndeki "Baş örtülerini yakalarının üstüne koysunlar, zinet yerlerini göstermesinler." (Nûr, 24/31) âyeti gibi müminlerin kadınları dahi bu hükmün kapsamına dahil edilmiştir. Bununla birlikte müminlerin kadınlarında aslolan hürriyet olduğu için, bundan kast olunanın hür kadınlar olduğu beyan edilmiştir. Araplarda tesettür adet değildi. Cahiliyet devrinde kadına hürmet yoktu. Eski cahiliye kadınlarında erkeklerin dikkatlerini çekecek şekilde göz alıcı biçimde açık saçık çıkan, açılıp saçılan orta malı olanlar bulunurdu. Bundan dolayı kız çocuklarını diri diri gömenler olmuştu. İslam ise kadının şanını iffet ve ısmetle, vakar ve haysiyetle yükseltiyordu.
Nur Sûresi âyetleri "Mümin erkeklere söyle, gözlerini sakınsınlar" (Nur, 24/30) ve "Mümin kadınlara da söyle, gözlerini sakınsınlar." (Nur, 24/31), mümin erkeklerin ve mümin kadınların, yani bir cinsin karşı cinse göz dikmeyip, bakışlarını kısarak edeblerini ve iffetlerini korumayı öğreterek terbiyelerini yükseltmiş o l duğu gibi, burada da imanlı hür kadınların hiçbir şekilde eziyete uğramamalarını pekiştirmek için buyuruluyor ki: Cilbablarından üzerlerini sıkı örtsünler.
CİLBAB: Baştan aşağı örten çarşaf, ferace, câr gibi dış elbisenin adıdır. "Kadınların elbiselerinin üstüne giydikleri her çeşit giysidir." " Tepeden tırnağa örten giysidir", "Kadınların tesettür ettikleri her türlü elbise ve başka şeylerdir." "Çarşaf ve peçedir".
“ÇOCUKLAR YAŞADIKLARI TRAVMALARLA KALIYOR”
Derneğin faaliyetleri hakkında bilgi veren ÇOCUKÇA Başkanı Buğra Kaan Oğuz, birkaç çocuk istismarı dosyasına avukat olarak atanmasının ardından derneğin kurulmasının gündeme geldiğini söyledi. Çocuk istismarıyla ilgili oranları araştırdıklarını ve çarpıcı rakamlara ulaştıklarını anlatan Buğra Kaan Oğuz, “Dünyada her 5 çocuktan 2’si fiziksel, duygusal ya da cinsel istismara uğruyor veya ihmal ediliyor. Ve ne yazık ki uzmanlar cinsel istismar vakalarının ancak yüzde 15’inin adli mercilere intikal ettiğini söylüyor. Gerisinin üzeri bir şekilde kapatılıyor ve çocuklar yaşadıkları travmalarla kalıyor” dedi.
‘ÜLKEMİZ NE YAZIK Kİ DÜNYADA ÜÇÜNCÜ SIRADA’
Çocuk yaştaki cinsel istismarın ilerleyen yaşlarda açığa çıkıp ciddi sorunlar yarattığını vurgulayan Buğra Kaan Oğuz, şöyle dedi:
‘MÜCADELE EDİLMESİ GEREKEN BİR HASTALIK’
Dünyadaki oranlar hakkında da bilgi veren Buğra Kaan Oğuz, Avrupa ülkeleri ve ABD’de de tablonun çok iyi olmadığını vurguladı. Buğra Kaan Oğuz, şöyle dedi:
“Dünyada en çok çocuk istismarı içerikli yayın yapan internet sitesi Avrupa’da. Ve Hollanda bu konuda birinci sırada. ABD, Kanada, Fransa ve Rusya ise, onun ardından geliyor. Dünyada çocuk istismarı konusunda ilk 10’da Güney Afrika, Bangladeş gibi ülkeler başı çekerken ardından Türkiye, İngiltere, ABD, Rusya ve Avustralya geliyor. Görüldüğü gibi bu suçun, bu pedofili olarak tanımlanan hastalığın ekonomi, refah seviyesi, okuryazarlık yani kısacası her anlamda gelişmişlik diye tabir edebileceğimiz olguyla hiçbir alakası yok. Bu tamamen üzerine eğilinmesi ve mücadele edilmesi gereken bir hastalıktır. Tabi biz bu araştırmaları yapıp kendimizde belli bir bilinç oluşunca ister istemez rahatsızlık duyduk.”
Belediye Başkanı Ramazan Çalık, çocuk istismarının Türkiye’de de yaygınlaşmasından duyduğu üzüntüyü dile getirirken, bununla mücadelenin herkesin görevi olduğunu vurguladı.
Kaymakam Haluk Şimşek de gelişmiş toplumların en büyük sorununun çocuk istismarı ve kadına şiddet olduğunu aktarırken, “Bazı kadınlar da evde şiddete uğruyor. Bunun okumuşlukla cahillikle alakası yok ama dışarıya söyleyemiyor. Çocuklar da ne yazık ki istismara uğruyor, söyleyemiyor. En büyük sorunlardan biri bu. Önemli olan bu olayları başlangıcında yakalayıp müdahale edebilmek” dedi.
Bir İsveç gazetesine konuşan Odah, “Eşcinsellik tüm Semitik dini kitaplarda günah olarak görülse de bu dünyada bir cezaya tabi olması gerekmiyor. Bu yapan kişinin öbür dünyada bedelini ödeyeceği bir günah” dedi.
Odah’ın bu sözleri sosyal medyada büyük ses getirirken, ‘Odah’tan eşcinselliğe izin’ etiketiyle kampanya başlatıldı. Twitter’daki bazı kullanıcılar, İslam’a göre eşcinsellerin idam cezası alması gerektiğini savunarak Odah’ın sözlerine tepki gösterdi.
4:15 - Kadınlarınızdan zina edenlere karşı, içinizden dört şahit getirin. Eğer onlar, şahitlik yaparlarsa, bu kadınları, ölüm alıp götürünceye kadar veya Allah onlara bir çıkış yolu açıncaya kadar evlerde hapsedin.
4:25 - Sizden her kim hür mümin kadınları nikah edecek bir zenginliğe gücü yetmiyorsa, ona da ellerinizin altındaki mümin cariyelerinizden efendilerinin rızası ile nikahlamak var. Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Siz birbirinizdensiniz. O halde sahiplerinin izni ile ve mehirlerini örfe göre vermek suretiyle cariyelerden iffetli olan, zina etmeyen, dost da edinmeyenlerle evlenin. Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa, o vakit hür kadınlar hakkında gerekli bulunan cezanın yarısı kendilerine lazım gelir. Bu hükümler, içinizden günah işlemekten korkanlaradır. Sabretmeniz ise, sizin için daha hayırlıdır. Allah Gafûrdur, Rahimdir (çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir).
24:2 - Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah dini(ni tatbik) hususunda sizi sakın acıma duygusu kaplamasın! Müminlerden bir grup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun.
24:3 -Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkası ile evlenemez; zina eden bir kadınla da ancak zina eden veya müşrik olan erkek evlenebilir. Bu, müminlere haram kılınmıştır.
24:4 -Namuslu kadınlara zina isnadında bulunup, sonra (bunu ispat için) dört şahit getiremeyenlere seksener sopa vurun ve artık onların şahitliğini hiçbir zaman kabul etmeyin. Onlar tamamen günahkardırlar.
24:5 -Ancak bundan sonra tevbe edip ıslah olanlar müstesnadır. Çünkü Allah çok bağışlayıcı ve merhametlidir.
24:6 -Eşlerine zina isnadında bulunup da kendilerinden başka şahitleri olmayanlara gelince, onların her birinin şahitliği kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ederek şahitlik etmesidir.
24:7 -Beşinci defa da, eğer yalan söyleyenlerden ise, Allah'ın lanetinin kendi üzerine olmasını dilemesidir.
24:8 -Kadının, kocasının yalan söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ve şahitlik etmesi,
24:9 -Beşinci defa da, eğer (kocası) doğru söyleyenlerden ise, Allah'ın gazabının kendi üzerine olmasını dilemesi kendisinden cezayı kaldırır.
25:68 -Yine onlar ki, Allah ile beraber başka bir tanrıya yalvarmazlar, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Bunları yapan günahı(nın cezasını) bulur.
33:30 -Ey peygamberin hanımları! sizden her kim bir terbiyesizlik ederse ona azab iki kat katlanır. Bu Allah'a göre çok kolaydır.
60:12 -Ey Peygamber! İnanmış kadınlar sana gelip Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık etmemeleri, zina etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, elleri ile ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemeleri, iyi bir işte sana karşı gelmemeleri hususunda sana bey'at ederlerse onların bey'atlarını al ve onlar için Allah'tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
Bar Mitzva ve Bat Mitzva
"Bar Mitzva" ‘buyruğun oğlu', "Bat Mitzva" da ‘buyruğun kızı' demektir. Bu terim bir çocuğun yetişkin yaşa gelmesi anlamındadır, ancak genelde bu geçiş dönemi törenini anlatmak için kullanılır.
Yahudi kanununa göre çocuklar dini şartları uygulamakla yükümlü değildir; buna rağmen ileride bu gereklilikleri yerine getirmek için çocukluk yıllarında öğrenmeleri ve tatbik etmeleri teşvik edilir. Oğlanlar 13, kızlar da 12 yaşından itibaren bu emirleri yerine getirmelidirler. Bar Mitzva töreni resmi bir şekilde bu geçişi simgeler. Bunun yanında ayinleri yönetebilmek, minyan (bazı dualar için gerekli en az 10 yetişkin erkek) içinde sayılabilmek, (dini açıdan) resmi anlaşmalar yapabilmek, mahkemede tanıklık edebilmek ve evlenebilmek hakları da gelir.
Yahudilerde oğlanlar 13 yaşına varınca otomatik olarak Bar Mitzva, kızlar da 12 yaşında Bat Mitzva kabul edilir. Bu hakları ve sorumlulukları kazanmaları için bir törenden geçmeleri gerekmez. Günümüzde yapılan tören ve kutlamalar geçtiğimiz yüzyıla kadar duyulmamış olaylardı.
Birçok kişi 12 ve 13 yaştaki bir insanın yetişkin olarak kabul edilmesini zirai toplumlardan kalma demode bir fikir olarak görür. Ancak Bar Mitzva kavramı her konuda tam bir yetişkinlik, çalışma hayatına atılma, kendi başına yaşamak veya evlenip çocuk sahibi olmakla ilgili değildir. Talmud bunu çok iyi açıklar. Bar Mitzva bir kişinin hareketlerinden kendisinin sorumlu olmaya başladığı ve buluğ çağına geldiği yaştır.
Evlilik
Tevrat'ta evlilik işlemleri ile ilgili çok az yönlendirici bilgi bulunur. Eş bulma yöntemi, düğün töreninin şekli ve evlilikte ilişkiler Talmud'da anlatılır.
Talmud'a göre bir oğlan çocuğuna hamile kalınmadan 40 gün önce göklerden bir ses doğacak çocuğun ileride kimin kızıyla evleneceğini duyurur. - Tam anlamıyla, cennette yapılmış bir eşleştirme!
Talmud bir kadınla evlenmenin üç yolunu açıklar: ‘Para karşılığı', ‘bir anlaşma' yoluyla ve ‘cinsel ilişkiyle'. Genelde bütün bu üç şart da yerine geldiği halde bağlayıcı bir evlilik için sadece bir tanesi yeterlidir.
Birinci yol olan ‘para karşılığı', nikâh yüzüğüyle yerine getirilmiş olur. Kadının ‘para'yı kabul etmesi, erkeği kocalığa kabul edişini simgeler. Her halükarda Talmud bir kadının ancak kendi rızası ile evlendirilebileceğini belirtir.
Düğün töreninde damat geline ‘evlilik anlaşması' olan "Ketuba"yı verir. Erkeğin evlilik boyunca karısına olan sorumlulukları, ölüm halinde mirasın paylaşılması, çocukların geçimi ile ilgili sorumluluklar, hatta boşanma durumunda kadına verilecek nafaka dahi Ketuba'da yazılıdır. Ketuba bir hattat tarafından yazılıp, çoğu zaman evlerin duvarlarını süsleyen güzel bir kaligrafi örneğidir.
Evlilik işlemi iki aşamada gerçekleşir. "Kiduşin" (genelde ‘nişanlılık' diye çevrilir) ve "Nisuin" (nikâh, evlilik). Kiduşin sadece ölüm ve boşanmayla feshedilir. Ancak Kiduşin döneminde çiftler birlikte yaşamazlar; evliliğin getirdiği karşılıklı sorumluluklar ise, Nisuin tam olarak gerçekleşmeden başlamaz.
Geçmişte, Kiduşin ve Nisuin arasındaki süreç en az bir yıl olurdu. O süre içinde damat yeni ailesi için bir ev hazırlardı. Günümüzde genelde bu iki tören aynı anda yapılıyor.
Yahudi kanununa göre evlilik iki kişi arasındaki özel bir ‘anlaşma' olduğu için bir hahamın veya başka bir dini yetkilinin varlığını gerektirmez. Ancak, genellikle bir haham huzurunda yapılır.
http://www.projetaladin.org/holocaust/tr/bir-meslemanin-yahudilik-rehberi/yahudi-yaami.html
Yahudilik'te evlilik yaşı: 3
Medya, Türkiye'de meydana gelen her türlü taciz ve tecavüzü İslam ve Müslümanlıkla irtibatlandırırken, Yahudilikte evlilik yaşının 3 olduğu ortaya çıktı. Akademisyen Abdulhamid Ramazanoğlu'nun kaleme aldığı yazı, sosyal paylaşım sitelerinde paylaşım rekoru kırıyor:
10.1.2018 00:13:26
YAHUDİLERDE EVLENME YAŞI
"Yahudilikte evlilik yaşı nedir?
Bizdeki din, diyanet düşmanlarının esas çatışması İslamladır, İslama düşmandırlar. Ne yapsak da değersizleştirsek diye uğraşırlar. Diğer dinlere Yahudiliğe, Hıristiyanlığa bir diyecekleri yoktur.
Güncel tartışmalara binaen merak ettim acaba Yahudilikte evlilik yaşı nedir diye.
İlginç ve korkunç bir durum olduğunu gördüm.
Yahudilikte Tevrat'tan sonra ikinci önemli kaynak ve Tevrat'ın esas tefsiri kabul edilen Talmut'a göre, kız çocukları için evlilik yaşı ÜÇTÜR.
Hatta din adamlarının üç yaşından küçük kızlarla evliliği de mümkündür.
Talmut'tan kaynaklarıyla birlikte bir kaç cümleye yer vermek istiyorum:
R. Yusuf dediki: Kız çocuğu 3 yaş ve birinci günde evlenebilir ve kendisiyle cinsel ilişkiye girilebilir. (Talmut, Sanhedrin, s. 55)
Kahinlerin 3 yaşından küçük çocuklarla evliliği caizdir. (Talmut, Yvamot, s.60)
Hz. İshak, 40 yaşında evlenmiştir. 37 yaşında Rebecca doğmuş. İshak Rebecca evlilik yaşına gelsin diye üçyıl beklemiş, sonra da onunla evlenmiştir. (Yani Hz. İshak Rebecca ile üç yaşında iken evlenmiştir. (Talmut, Rabbah, 57)
9 yaşındaki erkek çocuk ölen kardeşinin eşiyle evlenebilir. (Talmut, Sanhedrin s. 55)
(Paylaşalım ki İslama karşı yaygara koparanlar da görsün)"
Abdulhamid Ramazanoğlu
https://www.timeturk.com/yahudilik-te-evlilik-yasi-3/haber-824374
“Birlikte oturan kardeşlerden biri oğlu olmadan ölürse, ölenin dulu aile dışından biriyle evlenmemeli. Ölenin kardeşi dul kalan kadına gidecek. Onu kendine karı olarak alacak, ona kayınbiraderlik görevini yapacak. Kadının doğuracağı ilk oğul, ölen kardeşin adını sürdürsün. Öyle ki, ölenin adı İsrail’den silinmesin.” (Tesniye 25/5-6 ).
Bu yazılanlar ne kadar doğru?
Aynı ilkel, sapık ensest tecavüz olayı, Zihin Kontrolü projesinde kullanıldığını anlatan ve iğrenç yaşamını kitaplaştıran ABD’li Yahudi mağdure Cathy O’Brien’in yazdığı ve dilimize Mine Kırıkkanatın çevirdiği “Baykuş İmparatorluğu" kitabının da esas konusudur.
Major arrested after daughter files complaint. Man denies claims, police suspect he also
assaulted one of his sons
Eli Senyor
A military rabbi, holding the rank of major, has been arrested under suspicion of raping and
molesting his daughter for the last eight years, since she was 15. In addition, police suspect
that the man may have assaulted another one of his children and plan to ask the court to extend
his remand on Friday.
From the few released details, the man's daughter arrived at the Shfela Sub District Police
station and asked to file a complaint against her father. It appears that the daughter had
gained the courage to complain to the police after going through therapy.
In her statement, the daughter said that her father began raping her when she was 15, and
molested her on several occasions when the two of them where at home together.
Following the complaint, police arrested the father. He denied the charges against him and
called them false.
Police accepted the daughter's version of events, as it was consistent, and decided to hold the
father for the night. In her statement, the daughter claimed that one of her brothers had also
been victimized by their father.
http://www.ynetnews.com/articles/0,7340,L-3592551,00.html
SEPTEMBER 13, 2011
Hasidic Rabbi Who Raped His Own Daughter Resentenced
Rabbi Israel Weingarten was originally convicted on 5 counts related to the systematic rape of his minor daughter and transporting this daughter across international borders to commit incest and rape.
Originally published at 11:29 pm, 9-12-2011
Rabbi Israel Weingarten Re-sentenced To 30 Years In Prison
News Analysis: Hasidic rabbi raped his own daughter from when she was very young until she was able to flee her home at adulthood
Shmarya Rosenberg • FailedMessiah.com
Rabbi Israel Weingarten was originally convicted on 5 counts related to the systematic rape of his minor daughter and transporting this daughter across international borders to commit incest and rape.
He was sentenced to 30 years in federal prison.
But one count was later overturned on appeal because both legs of that particular trip were outside United States territory and therefore outside of US jurisdiction, and the case was sent back to the trial judge, Judge Gleeson, for resentencing.
Today that new sentence was handed down.
Rabbi İsrael Weingarten, küçük kızını, tecavüz etmek için düzenli olarak uluslar arası sınırların dışına götürdüğünden ve düzenli olarak ensest tecavüz etmekle ilişkili beş ceza maddesinden mahkum edildi.
Originally, Judge Gleeson had sentenced Weingarten to ten years for each of the 5 counts, with the latter two to be served concurrently with the first three, for a total of 30 years.
Today, Judge Gleeson did essentially the same thing, giving Weingarten 10 years for each of the remaining 4 counts, with the last 10 to be served concurrently with one of the first 3 counts, for a total of 30 years in federal prison.
Judge Gleeson called Weingarten – who was known as a talmud chacham (a wise student of Jewish law and the Talmud) and who recently served as a sort of father figure for the ba'al teshuva students at Rabbi Leib Tropper's Kol Yaakov yeshiva in Monsey, New York – a "vicious predator."
Despite years of warnings in the various Satmar communities Weingarten lived in – in Europe, the United States and, briefly, Israel – that Weingarten was raping his daughter, Weingarten was not turned in to police and his daughter was not protected.
Even today after his conviction, leading haredi rabbis in Monsey, Jerusalem, England and Belgium continue to support Weingarten and efforts to have his conviction overturned.
Why?
Because the daughter Israel Weingarten raped over the course of a decade and a half is no longer hasidic or ultra-Orthodox.
In other words, because this raped and abused woman chose to leave haredi Judaism after all the years these haredi rabbis covered up for her father and failed to protect her, her testimoney about her father's rapes is not deemed trustworthy by many of these haredi 'gedolim.'
For others, the mere fact that she is a woman is enough to disqualify her testimoney.
And for both groups of rabbis, Weingarten's status as a noted "talmud chacham" trumps whatever crimes Weingarten committed, just like Rabbi Baruch Lanner's kiruv, outreach, trumped his crimes according to his bosses at the Orthodox Union.
Modern/Centrist Orthodox rabbis have made real steps toward making sure nothing like the Lanner Case happens again.
Those steps are imperfect, and many of Lanner's enablers still play leading roles in Orthodox communal life. But real, concrete steps have been taken nonetheless.
But this is not true of the haredi community, where active coverups of child sex abuse are ongoing and victims are persecuted and intimidated by leading rabbis – an, sometimes, by thugs representing those rabbis.
Even here, with all the evidence against Weingarten, his conviction and the failure of his appeal, haredi rabbis are once again punishing the victim of sex abuse while protecting and supporting her abuser.
devam etmektedirler. Her şeye rağmen bu kaldırım adımlarının atılmış olması gerçektir.
AlaeddinYavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc
AHMET EL MUBİ SUUDİ ARABİSTAN EVLENDİRME ESKİ BAKANI
BİR YAŞINDA BEBEKLE EVLENİLİR VE ARAP BEBEK SEVİCİ GELENEKLERİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.