İBRAHİMDEN İSAYA YALANLARIN İÇ YÜZÜ "ANA ÇOCUK- İSA MERYEM KÜLTÜ"
Son yüz yıldır Nurculuk safsatası ülkemiz ve Müslüman ülkelerde emperyalizmin destekleriyle yayıldı. Peygamber Muhammed'in düşmanları olan Ebu Süfyan, Hind, Muaviye ve oğlu halife Yezid ile Mervan gibiler "Peygamber soyu imanlı Müslümanlar" olarak insanlara öğretildi. Oysa bunlar sadece şeytana tapan Kürt Yezidlerinin tanrılarından başka bir şey değillerdi.
|
25 Aralık 2023'de eklendi. |
Said-i Kürdi de Bitlis'li muhtemelen bir dönme Ermeni veya Kürt Yezidiydi. "Okuryazar" olmaya karşı gösterdiği direncini "Tahrir-i Hayatım" adlı "50" yaşından sonra kâtibi Hüsrev'e yazdırdığı saçmalıklardan ibaret kitabında anlatmıştır.
AKP'nin 03. Kasım 2003'ten beri "açılım" adı altında açtırdığı apartman kiliselerinde din değiştiren ve geleceğin "azınlıklarını" oluşturacak olan gençlerimiz bu yazıyı okuyarak hem İslam içindeki ihanetleri hem de "İsa-Meryem" kültünün Sümerden Çin'e uzanan köklerini okuyup öğrenebilirler.
Arapların kendi kral ve ruhbanlarını Yerel
Tanrıları, yeryüzüne hükmeden büyük devletlerin krallarını da Yeryüzü Tanrısı kabul etme gibi gelenekleri.
|
Arapların kendi kral ve ruhbanlarını Yerel Tanrıları, yeryüzüne hükmeden büyük devletlerin krallarını da Yeryüzü Tanrısı kabul etme gibi gelenekleri.
|
Islâm dünyası daha asr-ı saadet devri
denilen görkemli döneminde, Kuran’ın Rum Suresinde geçen İran’lıların Bizans’ı
perişan ettiği dönemde, Rumların (Bizansın) kitap ehli oldukları için galip geleceğini
bildirmesine ve İslam öncesi Hicaz Araplarının Harran Sabiliği (Yezidiliği)
inancına sahip olmaları, yani büyü, sihir, yıldızlara ve şeytana tapınma
kültünden (Hermetizm) gelmeleri, Hz. İbrahim’in Hacer’den olma oğlu İsmail
soyundan da olmaları nedeniyle kendilerini Yahudi, Semitik (Hint, Arap, Mısır,
Grek) kökenli kabul etmeleri yüzünden geri dönüş yani siyonizme kölelik dönemi
başlamıştır.
Ebu Süfyan’ın soyunun devlete hâkim
olması, peygamberin düşmanlarının sürgünden geri çağrılarak devletin başına
geçirilmeleri, (Halife Mervan’ın babası Hakem bin Ebil as bin Umeyye bin Abd-i Şemsbin Abd-i Menaf gibilerin) bunlara örnektir.
Hicaz Araplarının Hermetizm ve Mitraizm
karışımı olan Yezidi olduklarını gene İslam kaynaklarından öğreniyoruz.
Malum,
Greklerin hileci tanrısı Hermes aynı zamanda “hırsızların, fahişelerin, kazıkçı
tüccarların da koruyucusuydu” ve hırsızlık kötü sayılmazdı.
Mekke’nin fethinden sonra Hz.
Muhammet’in Mekkeli kadınları toplayıp onlara verdiği nasihatlere bir bakalım;
Kureyşliler ve Hırsızlık;
“…Araplar, şiir söylerler, panayır yerlerinde,
toplantılarda, vaaz ve nasihat verirlerdi. Haz. Muhammet, Safâ tepesine çıkıp
oturdu. Eshabtan Ömer-ül-Fârûk da alt yanına oturdu. Önce erkekler, sonra
kadınlar gelip birer birer Müslüman oldular. Kadınların arasında hazret-i Ali’nin
kız kardeşi Ümm-i Hânî ile, Muaviye’nin annesi Hind de vardı. Peygamber, kadınlara;
-Hırsızlık etmeyeceğinize söz verin! Deyince, Hind öne çıkarak;
-Eğer hırsızlık etseydim, Ebu Süfyan’ın (Kocası)
malından çok şey çalardım! Dedi…”
|
Çağrı Filminde Hind |
Hind’in
Muhammet’e Kini Bitmiş miydi?
Hind, eşi ve Ümeyye (Emevi) ailesi, Muhammet’in gücüne
karşı koyacak hali kalmamış, Mekke’nin fethine engel olamadığından, artık
“düşmanla savaşı sürdürmek” yerine, “tarafına geçerek içerden çökertme” yolunu
seçmiştir. Bunu gene peygamberle aralarında geçen yukarıda yazılı olan
münazaranın devamından anlıyoruz;
“…Muhammet o vakit Hindi tanıdı;
-Sen Hind misin? Dedi.
-Ben Hindim. Geçmişi affet! Allah da seni af
eylesin! Dedi.”
Hazreti Muhammet’i Allah’ın af etmesini istediğine
göre ortada “dine geçme değil, güce boyun eğme”
durumu vardır. Devam edelim;
Hind, Muhammet’i Cinayetle Suçluyor;
-Evlâtlarınızı öldürmeyiniz! Diyen Kuran emrini
bildirince (Bilindiği gibi Yezidi Hicaz
Arapları, kız çocuğu sahibi olmaktan utanır ve onları diri diri kuma gömerek
öldürürlerdi) Hind;
-Biz onları küçük iken büyüttük. Büyük iken, sen onları Bedir’de öldürdün. Artık ne oldu ise
orasını sen ve onlar daha iyi bilirsiniz! Dedi. (Görüldüğü gibi, kadının düşmanlığından zerre eksilmemiş.)
|
Faroha/ Faravahar/ Cibril/ Cebrail |
İ.S.740’larda Emevilerin (Süfyan soyunun) hanedanı Hz.
Muhammet’in amcası Abbas’ın soyuna teslim etmelerinden sonra, Yezidi İsmailiye
fırkasını kurarak Bizanslılarla işbirliği içinde hanedanı ele geçirmek için
kavgalara girmeleri gibi çok sayıda örnekler vardır. Emevi ailesinin İslam’ı
eski Yezidi inançları temelinde düzenlediklerine dair ciddi iddialar, günümüz
Vehhabilerinin, ülkemizdeki Yezidi Nurcuların Vatikan ile işbirliği içinde
olmalarıyla ilişkili olarak yorumlanmaya açıktır.
Yezidi ismi, eski İran dinindeki `hayır`
tanrısı olan `izd` veya `yezdan` kelimesinden geliyor.
İran kaynağının kökeni de Sümer yer, su ve tohum tanrısı Enki’nin Babil ya da
Borsippa adlarıyla bilinen şehirdeki evinin adı
E-zida’dan gelmektedir inancındayım.
|
Marduk'un oğlu Kâtip tanrı
Nabu/ Nebo/ Nebi
"E-zida'da Oturan" |
Sümer’in baş tanrısı Anu’yu darbe
ile deviren Enki’nin oğlu Marduk baş tanrı olunca oğlu Nabu-Nebo- Nebi de
Sümer’in kâtip tanrısı, kader tabletlerinin koruyucusu, tanrıların ve Sümer
halkının kaderlerini değiştirme yetkisine sahip olur. Dedesi Enki’nin görevi
olan “Tanrıların emirlerini insanlara iletme duyurma, tebliğ” görevini
üstlenir. İran Yezidiliğinde “gergin kanatlı” kuş şeklinde helikopter ayağını
andıran üç ayağı bulunan bir aracın üzerinde belden yukarısı görünen sakallı
olan ve sola bakarken resmedilmiş Faravahar’a Arap Yezitleri Cibril derlerdi.
O
da peygamber Muhammed’e “uçan kürsüsünden vahiy tebliğ eden Cibril yani Cebrail’dir.
Diğer adıyla Meryem’i İsa’ya hamile bırakan Ruh-ül Kudüs yani Kudüs şehrinin
ruhudur. Enki’nin Babil veya Borsippa’daki evi E-zida da bu kentin batıya Kenan ülkesine taşınmış yeni
adıyla Kudüs’tür. Hicaz Araplarının baş tanrısı olan ay tanrıları Hubel/ Ellah
(Allah) da bir alt tanrıydı. Yezitlerin Ezda’sı da görüldüğü gibi alt tanrıdır.
Enki torunu Nabu/Nebo/Nebi onun Mısır uyarlaması olan Thoth/Yah, Yehuti, Lah da
alt tebliğci ve kâtip tanrıdır. Bu yüzden Yezitlerin tanrıları şeytana “Tanrı
verdi” adı koymaları efsaneye uymaktadır.
Bu topluluğa göre Adem peygamberden
sonraki ikinci ataları `Tanrı verdi` anlamına gelen ezda `dır. Buna nisbetle `Ezdai (Ezidi=Yezidi)` deniliyor.
Zerdüştlükte horozun kutsal bir
hayvan olarak kabul edilmesi gibi Yezidilikte de `Melek Tavus` tavus kuşu
şeklindedir. Ancak horoz da şekillerinden birisidir. Horozun kökeninin İmdigut/
Anzu kuşu olduğu son olarak ta tavus kuşundan dönüştürüldüğü sanılmaktadır.
İnanna’nın bahçesine bir
kadının diktiği Huluppu ağacına yuva yapan İmdigut kuşu (Anzu kuşu, şeytan,
Anka kuşu) horozun ilkel halidir.
Günümüz Yezit
Kürtlerinin inançlarında da İslamiyet’te de cennette namaz vakitlerin müminleri
namaza çağıracak olan kuş ta horozdur ve bu yüzden kutsaldır. Erzurumlu İbrahim
Hakkı Hazretleri Marifetname’sinde horoz konusunu işlemiştir.
|
Yezidilerin Mervan soyundan "Yaşayan Şeytan Tanrıları
Şeyh Adi bin Emeviyye" M.S.12.yy. |
`Ezda`dan (Ezida) geldiklerine inanan Yezidilere göre, kendi
soylarından olmayan birinin bu dine girmesi mümkün değil; çünkü Yezidi soyu
temizdir, üstündür. Onlar saf olarak Hz. Adem`in terinden yaratılmıştır.
Havva’nın terinden olmuşlardır. Yezidilerde “okuma- yazma bilme” büyük
günahtır. (A.M.Üçışık-Saadeti Ebediye-
E.H.Yazır Kuran Tefsiri- Rum Suresi açıklaması.)
Hazreti Muhammet te bir Yezitti ve “ümmi- okuryazar olmayan” olmasının nedeni
de Yezidiliğidir. Babasının mirası Yezidi geleneğine göre “erkek akrabalarına” bırakıldığından Muhammet
de “Yetim ve fakir” büyümek zorunda kalmıştır.
Bu yüzden bunlar, Osmanlı döneminde de okuma yazmaya karşı
direnmişlerdir. Günümüzde de özellikle Hakkâri ve civar bölgelerinde yapılan
okulları yakarlar, öğretmenleri öldürürler. Nurcuların piri Deliüzzaman-ı
Said-i Kürdi’nin “okur” ama “yazamaz” oluşunun da “Sünni din uleması” olarak
gösterilmesinin ardında aslında “yaşayan
bir Yezid tanrısı” olduğu
gerçeği vardır.
|
Said-i Kürdi. İngiliz İşbirlikçisi, "Yaşayan Ezd" |
İ.S.1733’de Vehhabilik dini partisinin
kurulmasından günümüze Vatikan destekleriyle çıkarılmış Kadıyanilik, Nurculuk
gibi Yezidi-masonik tarikatların ülkemizde 1950 sonrası devletin başına
getirilmelerinin etkileriyle, kiliselere, katedrallere benzeyen camiler,
otomobil ya da silah sanayi bile olmayan Müslüman ülkelerin roketleri andırır
dev minareleri, diyanet işleri başkanlarının Papa kıyafetini andıran “altın sırmalı” elbiseler giymeleri ve
dini bilgilerinin de diyanet işleri başkanından herhangi bir camide namaz kılan
dini bilgisi kıt mümine kadar “cehalet”
düzeyinde olmaları, bütün Müslüman dünyasının Hıristiyan milletlerine köle
olmakta yarışmaları ve daha nice sapıklıkların her gün artarak çoğalmaları
benim bu yazıyı hazırlamam gerektiğine inanmamın nedenidir.
Oysa İslamiyet’in Kuranı “kitap ehli” denilen Yahudi ve
Hıristiyanların kitaplarını temelinden çürütmekte, en eski gerçek dine daha
yakın, daha akılcı bir din olmasına rağmen, papaz hocaların ve din adamlarının
etkileriyle Müslümanlar inançlarında büyük sapıklık içine düşmüşlerdir.
Bunun nasıl olduğunu anlamak için önce
bu yazıyı okumanız gerekmektedir.
Kuran, Hz. İsa ve Meryem ve de Hz.
İbrahim ile Sara konularında asla Tevrat ve İncil’i değil, eski Mısır ve Sümer
kökenlerini işaret etmektedir. Ayrıca son dokuz yıl içinde açılan “apartman
kiliseleri” yüzünden inançlarını değiştirerek ülkemizde ardı arkası kesilmeyen
“azınlık” sorununa bir “odun” olmuş olan vatandaşlarımızın da
yararlanacağı bir yazı olduğu inancındayım.
Farkı anlamanız için yazıyı okumanız
gerekir. Dindarların (!) yoldan çıkıp sapıttıkları dönemde, onlara benim gibi “dine inanmayanların” yol
göstermesinin nedeni de, “dindarların”(!) dinlerini bilmedikleri için kolayca
Hıristiyanlaşmalarıyla bozulmaya başlamış toplum dengesini önlemeye yöneliktir.
Ne de olsa kimseyi inancından caydırmak
niyetinde olmadığımızın da bu yazı göstergesidir.
Alaeddin Yavuz
Yazının Bölümleri;
1-İbrahim adının etimolojisi (köken
bilimi)
2-Hint Vedalarında İbrahim Sara ikilisinin
kökenleri;
3-Hz. İsa-Meryem ikilisinin kökenleri;
4-Bekâret Kavramı,
5-Bakire Doğumun mitlerdeki kökenleri,
6-“6 Ocak ve 25 Aralık (NOEL)
Kutlamalarının Kökleri.”
7-“Dört İlkel Kuvvet
ve Haç’ın Kökeni,
8-Diğer yandan “TESLİS-ÜÇLEME” inancına
da bakmakta fayda vardır,
9-Hıristiyanlığın Roma’nın Resmi Dini Oluşu ve Teslis,
10-İsa’nın Kayıp “17” Yılı- İsa’nın Eşiyle Hindistan’a
Yolculuğu,
Ana ve Çocuk
11-1-Ana ve Çocuğun Kökeni,
11-2- Çin’in Şing Mu
ve Ma Tsooopo (İsa ve Meryem’i)
11-3-Arapların Şeytan ya da
İblis’li gelecek tanımlaması-Titanlar,
11-4-Hz. İsa tanımında Kuran,
Tevrat ve İncil’e değil Horus’a değinmektedir,
11-5-İslam’da Tanrı İnancının
Farkı.
1-“İbrahim’in” Etimolojisi;
a)
Brahma’nın dil bilimi açısından kökenini
incelediğimizde,”Brah”
kelimesi “İbadet etmek, seçmek, çevrelemek” anlamına gelen “Bri” kökeninden gelir. Sonuna
bir “h” eklendiğinde “Briha” olur ve “artmak, büyümek”
anlamına gelir. Sonuna “an “ eklenerek Hinduizm’de “en üstün Tanrı” anlamına gelen “Brahman” sözünü elde ederiz.
|
İbrahim Kenan yollarında |
Brahman,
cinssiz, biçimsiz ve çoğul yapılamayan bir kelimedir. Yalnızlığında Kozmosun
meydana gelmesidir.
Brahman’ı
Erkek kelime olarak düşündüğümüzde “Brahma” olarak adlandırılan “yaratılış işi”
ile ilişkilidir.
Tevrat Yaratılış Böl.15;
Yar.17: 5 “Artık adın Avram* (Abram) değil, İbrahim* (Abraham-Abraam) olacak.
Çünkü seni birçok ulusun babası yapacağım.”
D Not 17:5 “Avram-Abram”: “Yüce Baba” anlamına gelir.
17:5 “İbrahim”: İbranice Avraham, “Çokların babası” anlamına gelir.”
*
Tevrat Ladino İbranicesi ile yazıldığından İspanyol dili kurallarına göre
yazılmıştır. ”V” harfi “B” sesi verdiği gibi “H” harfi de okunmaz. Bu da,
İbrani alfabesinde “b” ve “v” harfleri birbirlerinin sesleriyle okunur
demektir. Gerçekten de öyledir.
2-Hint Vedalarında İbrahim Sara
benzerliği;
b)Benzer olarak İbrahim’in ilk karısı “Sara” Hint vedalarında “Saraiswati” olarak geçmektedir.
Bu da tekrar ses benzerliklerine bağlıdır.
Ne yazık ki, Veda ayetlerini çalıştığımızda,”Saraiswati”nin “nehir”
anlamına geldiğini görmekteyiz.
(Kurumuş
efsanevi bir nehir olduğuna inanılır)
Yeri hakkında büyük tartışmalar olsa da anlamının “nehir” olduğu bir gerçektir.
Vedalar, onu dağlardan denize dökülen ve ibadet
eden bir nehir tanrıçası gibi tekrar tekrar tanımlamaktadır.
Sonradan
her nasıl oluyorsa da onu “öğrenme
tanrıçası” olarak da tanımlar. Sadece orta çağlarda Brahma’nın
yoldaşı olur. Vedalarda, kesinlikle Brahman’ın eşi değildir.
Şimdi
de konu ile ilgili Tevrat ayetini ortaya koyalım;
“Yar.17: 15 Tanrı, “Karın Saray’a
gelince, ona artık Saray (Sarai)demeyeceksin” dedi, “Bundan böyle onun adı
Sara* olacak.”
*Not 17:15 “Sara”: “Prenses” anlamına gelir.”
Oğlu Şeva ise, Hint tanrısı Şiva’yı ve
aşağıdaki Tevrat ayetini anımsatır;
Yaratılış-Böl.21
Yar.21: 31 Bu yüzden oraya Beer-Şeva * adı verildi. Çünkü ikisi orada ant
içmişlerdi.
D Not 21:31 “Beer-Şeva”: “Ant Kuyusu” anlamına gelir.
Yukarıdaki
ayette Şeva’ın “Yemin” anlamına geldiğini çevirmen belirtmiş. Yemin nedir?
|
Osiris- Urisa (Ur'lu İsa- M.Ö.3000.'ler) |
Osiris-İsis
efsanesinin bozulmuş yansımalarını İbrahim-Sara efsanesinde görmekteyiz. Bu
durumda önce yaşayan gerçek, sonraki uydurmadır.
“Mu
‘nun Çocukları” kitabının yazarı James Churchward, bu kitabında Osiris’in Mu
imparatorluğunun sömürgesi olan Atlantis kıtasının batışı ile Afrika’ya
deniz yolu ile göç eden bir rahip olduğunu yazar. Yani Osiris
“Sudan Gelen” biridir. Yukarıda tanrının da su ve sislerin için taratıldığı
gerçeğini unutmayalım.
Öğretilerini
Etiyopya, Sudan (Kuş İmparatorluğunda) yaydıktan sonra Nubia yani Sudan’dan
Mısır’a geçen Osiris Mısırlılara ekip biçmeyi, tarımı, bazı bilimleri, büyüyü
öğretir. Bu yüzden çok sevilir ve bereket tanrısı olarak da bilinir.
Eski Mısır’ın 18.Hanedan döneminden
başlayarak Roma hâkimiyetine girerek tarihteki görkemini kaybetmesine kadar
geçen süre içinde en yaygın olarak inanılan Osiris Dinine göre, Mısır yer
tanrısı “Geb” ile bakire eşi “Nut’un” oğlu olan Osiris kız kardeşi İsis’in
de eşidir.
Böyle büyük, insanlığa hizmet eden insanların öldükten sonra “Tanrı” olacağı inancı nedeniyle
ölümünden sonra tanrı olduğuna inanıldığından aynı zamanda da bir “İnsan Tanrıdır”.
James Churchward, Hz. Musa’nın da Sina
dağında bulunan bir Osiris tapınağının başrahibi aynı zamanda da taht hakkı
alınmış Mısır prensi olduğunu yazar. Musa ‘da Tevrat’ta firavunun gazabından
annesi tarafından sepete konularak nehre bırakılan bir sepet çocuğu olduğu
yazılır.
Firavun’un kız kardeşi nehirde yıkanırken Musa’yı bulunca ona “Musa” adını
koyar. Musa’nın da kelime
anlamının “Sudan gelen”
olduğu yazılır.
|
Osiris Rahibi Musa |
Musa Tevrat’ta “Moşe” dir. İngilizce olarak “Moses” olarak yazılır ve Mosis
okunur. Tanrı “Osiris” adındaki kelime ortasındaki “r” yi birçok Avrupa dili “Ağr”
gibi telaffuz eder. Yani Osi (r)is-Osis’ten Mosis’e gelinir ki bu da Arapçada “Abdullah-Allah’ın kulu” gibi
Mosis de “Osiris’in kulu-kölesi”
olarak düşünülebilir.
Mısırdan Çıkış Bölüm 4-7;
“Çık.4: 16 O sana sözcülük edecek, senin yerine halkla konuşacak. Sen de onun için Tanrı gibi olacaksın.”
“Çık.7: 1 RAB, “Bak, seni firavuna karşı Tanrı gibi yaptım”
dedi, “Ağabeyin Harun senin
peygamberin olacak.”
ayeti ile Musa da Osiris efsanesini kendisini “İnsan Tanrı” şekline sokarak tekrar etmektedir.
2-Hz. İsa-Meryem İkilisinin
Kökenleri;
Bakire
Hz. Meryem’in Seçilmesi ve Hamile Kalması;
Luka
İncil’ine göre, melek Cebrail, Galile’de Nasıra şehrinde Davut evinden Yusuf
adındaki adama nişanlı olan Meryem adlı bir kıza gönderildi ve kıza dedi;
“Selam
ey nimete eren kız, Rab seninledir.” Bu sözlerden bir şey anlamayan Meryem ne
selamı ne de iletiyi anlamıştır. Cebrail ona;
“Korkma
Meryem, çünkü Allah önünde inayet (iyilik) buldun. Ve işte gebe kalıp bir oğlan
doğuracaksın, ve adını İsa koyacaksın. O büyük olacak, ona Yüce Allah’ın oğlu
denilecek. Rab Allah (Öğretmen Tanrı) ona Davut’un tahtını verecek, Yakup’un
evi üzerinde ebediyen hüküm sürecek ve onun melekutuna (inananlarına) hiç son
olmayacaktır.”
Meryem bu meleğe ;
“Bu nasıl olacak, ben hiç “er” bilmem”
Melek;
“Ruhül Kudüs (Kudüs’ün ruhu) senin üzerine gelecek. Yüce olanın kudreti üstüne
gölge salacak, onun içinde doğacak mukaddese (kutsala) Allah’ın oğlu
denecektir.”
Meryem;
“İşte Rab’bin kulu, bana dediğin gibi olsun” ve melek ondan ayrıldı.
|
Bulgar Kilisesinde Zenci İsa/ Meryem |
Kuran’a göre, Meryem’in hamile
kalışı-Meryem Suresi;
16-Kitap’da
Meryem’i de an. Hani o, ailesinden ayrılıp doğu tarafında bir yere çekilmişti.
17-Onlarla arasına bir perde çekti. Derken kendisine ruhumuzu (Cebrail’i)
gönderdik de o, düzgün bir insan şeklinde ona göründü.
18-Meryem ona: “Ben bağışlayan Allah’a sığınırım senden, eğer Allah’tan korkan
biri isen!” dedi.
19-Ruh (Cebrail): “Haberin olsun, ben sana tertemiz bir oğlan vermek için
Rabbinin elçisiyim sadece!” dedi.
20-Meryem: “Benim nasıl bir oğlum olabilir? Bana hiçbir insan dokunmadı; ben
bir kahpe de değilim!” dedi.
21-Cebrail: “Öyle! Fakat Rabbin buyurdu ki, o Bana göre kolaydır. Ayrıca onu
insanlara gücümüzün bir delili ve tarafımızdan bir rahmet kılacağımız için
böyle yapacağız. Hem de o, karara bağlanmış bir iştir.” dedi.
22-Bu şekilde ona hamile oldu ve bu haliyle uzak bir yere çekildi.
İsa’nın doğumu;
30-O:(İsa) “Haberiniz olsun ben Allah’ın kuluyum. O, bana bir kitap verdi ve
beni bir peygamber yaptı.
31-Beni her nerede olursam mübarek kıldı ve hayatta kaldığım müddetçe bana
namazı ve zekatı tavsiye buyurdu.
32-Beni anneme saygılı kıldı, beni eşkıya bir zorba yapmadı.
33-Selam bana; hem doğduğum gün, hem öleceğim gün, hem de diri olarak
kaldırılacağım güne!”
Elmalılı Hamdi Yazır tercümesi.
Ayrıca Mısır inançlarındaki cehennem
tanımı kaynar zehirli suların içirildiği, içinde yıkanıldığı bir yerdir. Yakıtı
da insan ve kükürt taşıdır. Kuranda da cehennemde “kaynayan zehirli zakkum suyu
içirilmesi ve kükürt taşları konusu çok
tekrar edilmektedir.
|
16.yy.İran İslami cehennem tanımı Sağ üstte Allah bulut üstünde
altta Muhammed "insan başlı atı üstünde
cehennemde azap çekenleri seyrederken |
Cehennemin Tanımı;
Bakara Suresi:
20- “Fakat bunu yapamazsınız. Hiçbir zaman da yapamayacaksınız. İnkar edenler
için hazırlanan yakıtı insanlar ve taş olan ateşten sakının.”
ANKEBUT SURESİ
55- O GÜN AZAB ONLARI HEM ÜSTLERİNDEN HEM DE AYAKLARI ALTINDAN SARACAKTIR. Allah
onlara “yaptıklarınızın cezasını tadın” diyecektir.
Mecusilikte
cehennem erimiş metal denizi, Hıristiyanlıkta Güneş ve ateş denizidir. Yani
volkanlar veya magmadır. Tevrat’ta böyle şeyler yoktur.
Dini
kitaplara göre Hz.İsa, Tanrı ruhunun yani Ruhül Kudüs’ün Kudüs şehrinin Ruhu
diğer yandan gerçekte de bu Cebrail adı ile bilinen Melek’ten başkası değildir.
İbrahim’e oğlu İshak’ı, İshak’a Esav ve Yakup’u, Meryem’e İsa’yı adeta “Tüp
Bebek” şeklinde önceden dölleyip getirir ve aşılayıp gider.
4-Bekaret Kavramı;
Sümer, Mısır ve diğer inanışlarda
tanrıçaların bakirelikleri her ilişkiden sonra yenilenir. Onlar sürekli
bakiredirler. Sümerli İnanna, Yunanlı Afrodit, Mısır’lı İsis daima
bakiredirler.
Hatta İncil Yuhanna’ya vahiyler bölümünün 1 ile 5.ayetlerinde dünyada yaşama
karşılığında İsa’ya kurtulmalık olarak kıyamet gününde fidye verilecek 144.000
gılmanın (erkek çocuk eş veya fahişe) da “kızoğlankız”,kadınla ilişkiye girerek
kirlenmeyenlerden oldukları yazılır.
|
Geceleri bu kılıkta "insan avlayıp yiyen
kutsal Fahişe her daim bakire şeytan İnanna |
Bu olayların bizlere verdiği mesaj da
İncil’deki “Teslis’dir. Yani “Üçleme” dir.
1-Kutsal Ruh-Her şeyi yaratan güçtür.
2-Baba-Gerçek, görünür, maddi olan, her varlığı yaratan tanrıdır. Sembollerinden
biri Koç’tur.
3-Oğul-Tanrı biçiminde tanrıdan doğan tanrıdır. Sembolü de Kuzu’dur.
Sümerlerde de tapınağa bağışlanan
kızların çocukları doğsa bile öldürülürdü. Çünkü doğan çocuk tapınağın adına
yapılan tanrının çocuğu sayılacağından, tanrılar da kendileri ile köle Sümer
halkı melezlerini aralarına almadıklarından doğan çocukların öldürülmeleri
gerekiyordu. Sümer tapınaklarında erkek ve kadın fahişe rahibeler vardır.
İsa’nın annesi Hz. Âli İmran’ın kızı Meryem de “erkek olur” ümidi ile ebeveynince doğmadan önce tapınağa adanmıştır.
Doğduğunda kız olmasına rağmen tapınağa bağışlanmış, ilişkiye girmemiş
bir bakiredir. Çünkü, tapınak
tanrının evi olduğundan doğuracağı çocuk da Yarı tanrı veya tanrı olacağından
öldürülmesi gerekirdi. Bu yüzden “tanrıya adanmış bakireler ilişkiye
giremezlerdi.
Hz. İsa bakire Meryem’den doğar. Yahudilerde de bu külte dayalı tapınağa çocuk
bağışlama geleneği gereğince Meryem’den doğacak çocuk da “Bakireden doğma Tanrı Oğlu/Kızı” olacaktı ki ikisinin de
öldürülmeleri gerekiyordu. Meryem’in çocuğunu gizli bir yerde doğurma nedeni de
kendini ve çocuğunu öldürülmekten kurtarmaktır.
Hıristiyanlık öncesi Bizans dini olan İran kökenli Zerdüşt tanrısı Mitra’da “taştan doğarak” bakireden doğma kabul edilir.
5-Bakire Doğumun mitlerdeki kökenleri;
Bu
olayın benzeri de Mısır Mitolojisinde doğal kaynaklara hükmeden, Tanrı Osiris
rüzgârları estiren, bitkileri yeşerten insanlara bereketi sağlayan tanrıdır. Tek
olan büyük tanrı “RA”nın eşi olmadığından Otuzbir
çekerek yarattığı yer tanrısı Geb ile Gök Tanrıçası Nut’tan doğan ilk oğludur. Diğerleri
de İsis, Set ve Neftis’tir.
Osiris, güneş tanrısı Ra’nın gücünü
kendisine vermesi ile hüküm sürmektedir. Firavunlar da Güneş tanrısı adına
ondan güç alarak hüküm sürmektedirler.
Osiris, topraktan hayvan ve insan şekilleri yaparak onlara ruh üfleyerek can
verir.
|
Mısır papirüslerinde Bakire İsis- Horus
İsa-Meryem'e köken olan Ana-Oğul kültü
|
Sümer
Tanrısı Gök Tanrısı Anu’nun oğlu Enki de Su ve Yer tanrısıdır. Yeryüzündeki su
ve kara canlılarını o yaratır ve kıtaları o düzenler.
Adapa’yı
(Adem’i) kırmızı kil topraktan şekillendirip ruh üfleyen de odur. Tufanın
sularını da kutuplarda o toplar. Kızı İnanna-İştar ile ilişkilerinin bozulmuş
halleri Mısır ve Hint destanlarında yer almaktadır.
Osiris
Mısır’ın uygarlaştırılmasını tamamladıktan sonra, bütün dünyanın
uygarlaştırılması işine girişir. Tahtı kardeşi ve aynı zamanda da karısı olan
İsis’e bırakır ve yanında veziri Thot , Anubis ve Ofois ile birlikte sefere
çıkar. Uzun süre dünyanın uygarlaşması için çalışır.
Asıl
adı “Usir ya da Urisa (Ur’lu
İsa)” olmasına rağmen Yunanlılar
adını kendi şivelerine uydurarak Osiris
demişlerdir. Kendi tanrıları Dionysos
ve Hades ile eş tutarlar.
Osiris,
kardeşi Set’in kendisine kurduğu tuzağa hiç şüphelenmeden kuzu kuzu gider
ve sandık şeklindeki tabuta girer, daha sonra Set tarafından parçalanarak
öldürülür. Kız kardeşi ve eşi İsis onu dirilttiğinde dünyada yaşamak istemez ve
düzenlemek istediği yer altı dünyasına iner ve ölüler dünyasının tanrısı olur.
İsa
da kendisini ihbar eden havarisini bildiği, Yahudilerin kendisini öldürteceğini
bildiği halde bütün mucizelerine rağmen hiç bir şey yapmaz ve İnsanlığın günahlarını
çekmek için kuzu kuzu kendisini çarmıha gerdirir. Sonra tekrar Mariya
Magdelana’ya görünür ve göğe çıkar.
İsa’nın doğumunda Meryem’e doğacak
çocuğun peygamber olacağı melek Cebrail’in “Korkma
Meryem, çünkü Allah önünde inayet (iyilik) buldun. Ve işte gebe kalıp bir oğlan
doğuracaksın, ve adını İsa koyacaksın. O büyük olacak, ona Yüce Allah’ın oğlu
denilecek. Rab Allah (Öğretmen Tanrı) ona Davut’un tahtını verecek, Yakup’un
evi üzerinde ebediyen hüküm sürecek ve onun melekutuna (inananlarına) hiç son
olmayacaktır.” demesi gibi Osiris
de doğduğu zaman gizemli bir ses “Evrenin
Efendisi” nin geldiğini söylemiştir. Mısır üzerinde hüküm sürme hakkı ona
verilmiştir.
“Size
doğrusunu söyleyeyim, insanoğlunun bedenini yiyip kanını içmedikçe,
sizde yaşam olmaz. Bedenimi yiyenin, kanımı içenin sonsuz yaşamı vardır
ve ben onu son günde dirilteceğim.
Çünkü bedenim gerçek yiyecek, kanım gerçek içecektir. Bedenimi yiyip
kanımı içen bende yaşar, ben de onda.” (Yuhanna 6:53-56)
Son derece dikkat çekici olarak, Pagan Tanrısı Mitra da İsa’dan yüzyıllar önce
bir yazıtta şöyle demiştir:
“Benim bedenimden yemeyecek kanımdan içmeyecek ve böylece benimle bir
olmayacak kişi, kurtulamayacak kişidir!” (Godwin, J. Mystery Religions in
the Ancient World 1981, 28)
|
İsa |
Kendisinin besin maddesi olarak yenilmesi için bu kadar reklam
yapan İsa’nın “göğe çekilmek yerine”, zamanın Suriye Valisi olan Romalı ya da
inananları tarafından yenmediğini kim iddia edebilir?
Bu
kadar bilgiyi aklımızda bir kıyasladığımızda, Yahudi Tevrat’ının
Sümer-Hint, Mısır mitlerinin, Hıristiyanlığın ise, İran, Mısır, Yunan
mitlerinin harmanı olduğunu gayet açık bir şekilde görmekteyiz.
Bunu dinsizce bir yorum olarak
algılamayınız. Çünkü gerçek dinler, İbrani dinlerden önceki dinlerdir diye
düşünmekteyim.
Köle Yahudilerin Mısır’lılara meydan okuyarak yamanma ve “Asil Kavim Olma
Mücadelelerini” aşağıda Bizans İmparatorluğunun İran dinlerinin
baskısından kurtulmak için neler çektiklerini ve önce horladıkları
Hıristiyanlığı, İznik Konsülünde Yunan Dilinde ve yukarıdaki cümledeki
şartlarda düzenledikten sonra yarattıkları Siyonizm ile bu gün nasıl dünyanın hâkimi
olduklarını okuyacaksınız.
6-“6 Ocak ve 25 Aralık (NOEL)
Kutlamalarının Kökleri.”
“Bu olay, bu gün Hıristiyan dünyasının
bazı kesimlerince 6 Ocak’ta kutlanıyor.
Mısır’da Aion’un yani diğer bilinen adıyla Osiris’in de doğum tarihi bu gündür.
Aion, Kore’den doğmuştu. Kore, bakire İsis’le eşleştirilmişti ve parlayan
yıldızı Sirius (Sothis-Süreyya yıldızı) binlerce yıldır ufuktan yükselsin diye
bekliyordu.
|
Sirius/ Süreyya yıldızı |
Yıldızın
yükselmesi, Nil’in yükselen sularını haber verirdi, böylece Rab Osiris’in ölü
ve dirilen dünyayı yenileyici gücü ülkeye dökülürdü.
İskenderiye’deki
tapınağında Kore Festivali hakkında yazan aziz Epiphanius (Epifanyus)
(İ.S.315-402) “bu günün arifesinde bütün geceyi şarkılar söyleyerek geçirmek ve
tanrıların imgelerine başvurmak adetti.” Diyor.
Şafakta
tapınağı yer altı kemerlerine inilir, ahşap imge çıkarılırdı.
Bu
imge “altın bir YILDIZ ile bir HAÇ’tı. Ellere, dizlere ve başa dokundurulurdu. Bu
alayla dolaştırılır, gene kemerlere indirilirdi. Bu, Bakire (İsis-Sümer ve
Mısır’da ve tüm inanışlarda Tanrıçalar her daim bakireydi.) Aion’u (Osiris’i)
doğurduğu için yapılırdı.”
Haç ile ilgili
olarak James Churchward “Kayıp Mu Kıtası” adlı kitabında şunları yazar;
7-“Dört İlkel Kuvvet ve Haç’ın Kökeni”;
Naacal
yazılarında “Kutlu Dört”
adını alan büyük iptidai kuvvet daha başlangıçtan itibaren beşerin dininde rol
oynamıştır. Kadim teknolojinin en büyük bir kısmı bu farkların tesirlerine
dayanmaktaydı. Bir çok teolojik meslek ve ihtilafları onlarda ortaya çıkmıştı.
|
Grek tanrısı Dionisos M.Ö.4.yy.
Elinde "Kutsal Dört Kuvvet'i
temsil eden Haçıyla. |
Bu
kuvvetler ölmüş değillerdir. Aslında ilk devirlerden beri dış görünüşleri
değişmiş, mütemadiyen mitoloji süsleri eklenmişse de elan bizimle
beraberlerdir.
Eski
zamanlarda bu kuvvetler tapınaklar inşa etmek epey geçerliydi. Niven’in
Meksika’daki taş tabletleri narasındaki bütün planlarda mabetlerin her birinin
yaratanın kadirikül kudretini temsil etmek, onun kudretinin sembolü olmak sıfatı
ile “Dört Kutlulara” ithaf
olunduğunu gördüm.
Kutlu Dördün,en eski sembolünü 70.000 yıl önceki Naacal yazılarında buldum. Bu
sadece bir “Haç” işareti idi.
Zamanla bu ilk haç üç muhtelif şekilde inkişaf ederek sonunda;
1-Svastika
2-Malta Haç’ının bir başka şekli,
3-Kanatlı daire halini aldı.
Bütün haçlar “Kutlu Dört”ün sembolüdür.
“Kutlu
Dört”, yaratıcının yedi emrini yerine getirmekle mükellefti ve yerine de getirmiştir.
Eskiler şöyle düşünürlerdi;
Başlangıçta kaos hakimdi ve kainat
karanlık ve sessizdi. Sonra tanrı dünyalar yaratmak istedi. Yaratılışın
başlayabilmesi için dört büyük kuvvete kainatta kanun ve düzen
kurmalarını emretti. Kanun ve düzen oluşturulduktan sonra onun arzu ve
emirlerine göre mahlukat vücuda getirildi.”
Bu paragraf eski Naacal yazısındandır. Demektedir.
Öyle anlaşılıyor ki, bütün eski kavimler
dillerindeki Kutlu Dört’e
birer ad vermişlerdir. Bazı dillerde bu adların sayısı pek çoktur.
Bu kuvvetlere “Kutlu Dört, Dört Büyükler, Dört Kudretliler, Dört Büyük Hakan, Dört
Büyük Mihrace, Dört Büyük Yapıcı, Dört Büyük Mimar, Dört Büyük Mühendis gibi
sıfatlar verilirdi.
Az sonra bunlara “Kainatın Dört Büyük
Sütunu”,”Dört Gin-Genii” gibi
adlar verildiğini görüyorum.
|
Ankh Mısır Haç'ı M.Ö.3000'ler |
Daha
sonra Mazdeizm saliplerinde (haçlarında) “Amshaspand”lar, İbranilerde
“Elohim”ler-İlahlar, Serafiydun (Seraphs) ve Hesiod’un teogonisinde ise
“Rabiri” ve “Titan”lar adı verilir ve bu günkü Hıristiyan ve Müslümanları da “Meleki Mukarrepler” (Archangels-Cebrail ve diğer üç Melek-Mihail, Azrail, İsrafil) dir.
Mısır Mitolojisinde bu Dört
Cin’in adları şöyledir;
1-Amset Doğu
Cini (Doğuda oturan)
2-Hapu Batı Cini ” ”
3-Tasautmutf Kuzey Cini ” ”
4-Kuabşenuf Güney Cini ” ”
Keldanilerce de insan ırkını
koruyup himaye eden dört cin Şunlardır;
1-Sad-Alap ya da Kirub İnsan yüzlü bir boğa
ile temsil edilirdi.
2-Lamaş veya Nigal İnsan kafalı bir aslan
(sfenks) ile temsil edilirdi.
3-Ustar Tamamen insana
benzerdi.
4-Nattig Kartal başı ile
temsil edilirdi.
Bu
cinleri, Tevrat Hezekyel 1.bölümde Tanrının uçan dairesi çevresinde metal
kanatları ile uçarken gördüğünü okuyoruz.
Hez.1: 10 Her yaratığın dört yüzü vardı:
Önde dördünün yüzü insan yüzüne, sağda dördünün aslan yüzüne,
solda dördünün öküz yüzüne, arkada dördünün kartal yüzüne benzer
bir yüzü vardı.”
Hez.1: 11 Yüzleri böyleydi. Kanatları yukarıya doğru açılmıştı. Her yaratığın iki
kanadı yanda öbür yaratıkların kanadına değiyor, iki kanatla da
bedenlerini örtüyordu.”
Bu bölümde geçen hayvanlar Ninova
kazılarından çıkarıldıktan sonra British Museum’a getirilmişlerdir.
Hezekyel muhtemel olarak, Ninovayı gezdiğinde bu şehrin duvarları üstünde süs-koruyucu
amblem olarak bulunan bu heykelleri görüp tanımış olmalıdır.
8-Diğer yandan “TESLİS-ÜÇLEME”
inancına da bakmakta fayda vardır;
Üç başlı teslis
insanlığın var oluşundan beri vardır. Bu, filozofların eserlerinde bu güne kadar muhafaza
edilmişlerdir ve aralarında Hıristiyanlarla Brahmanlarda bulunan birçok tayfa
ve cemaatler tarafından kutsal olarak tanınmaktadır.
Kutsal sembollerin en eskisi olarak tanınan teslis
alameti üç dalı birbirine eşit bir “Üçgen”
di.
Bu sembol başka nerede, ne zaman hangi eserde veya
hangi kitabede bulunmuşsa muhakkak ki eski teslise ve gökyüzüne işaret ettiği
görülmüştür.
Peru
İnca teslisinde mutlak güç sembolü olan teslisin adları Paça-Kamak,
Con ve Virakoçça’dan ibaretti.
Hinduların Nirukta” kitabında yalnız üç tanrının bulunduğu ve bu üçün bir ilah vücuda
getirdiği üç defa tekrar edilmiştir.
Tanrılar yalnız üç tanedir. Bazen
kendisine Mahatma (Ermiş) denilen bütün mahlukatın sahibi Pradjapati kollektif
bir tanrıdır.
Mısırlılar
üç başlı tanrılarında “Şu”,”Set” ve “Horus” vardır.
|
Mu'nun kutsal sembolü
M.Ö.60.000'ler.
Süleyman Mührünün kökeni |
Yunanlılarda Eflatun ve orfeus teslisten “üç kral” olarak bahsederler.”Fanes,Uranüs” ve
Kronos” tur. Proklus,”yaratan
Demiurgos”un bir teslisten oluştuğunu söyler. Yüceliğin diğer kısımları üç idrak veya üç
kraldır ki, biri vardır, biri maliktir (sahip),biri de zahirdir
(görünen). Pisagoras müritlerine Tanrı “adetler ve ahenk (uyum)” diye öğretmiş
ve onlara adetlerle üç eşit açılı
üçgene “Tanrı” adını
verdirmiştir.
(Hadi gel de dindar olarak matematik çalış. Üçgen,1-10 arası tüm sayılar
tanrıyı temsil ediyor.)
Hıristiyan eski Katolik Kiliselerinde
mihrapların üzerinde içinde bir göz resmi olan üçgenler görülür. Üçgenin içine
bu göz “Osiris’in gözü”
olarak Mısır’dan eklenmiştir.
İşte Kutsal Ruh, Baba Koç’un oğlu kuzu İsa-Osiris üçlemesinin
aynısı.
Ankh- Mısır Haçı;
Ank, (i).
Eski Mısır'da hayat sembolü olan tepesi halka şeklindeki kulplu haç.
Ankh, “T”
harfinin üzerine oturtulmuş küçük bir daireden ibaret olup çoğunlukla haç'a
benzetilen; fakat Hıristiyanlıkla pek alakası olmayan en yaygın bir eski
Mısır sembolüdür. Kadın ve erkeğin birlikteliğini simgeler ve "evrensel
yaşamın çekiciliği" olarak ele alır.[2] "Hayat
anahtarı" ya da
"Nil'in anahtarı" olarak da
bilinir.
Ank, Eski
Mısır'da en güçlü kültürel ve dinsel sembollerden biriydi. Yaşamın sembolüydü,
firavun ve tanrıları Ankh ile gösteren bir çok sanat eseri mevcuttur.
İsis misterleri, inisiyasyonunda kullanılan bu sembole birçok Mısır tanrısının
elinde rastlanmakla birlikte, en çok İsis'in elinde rastlanır. Bu sembole “kulplu
haç” (crux ansata) da denilir.
James
Churchward'a göre daire, Mu'da ilâhî bir semboldü;
|
İsis elinde Ta-Ha- Crux Anksata ile |
"T" sembolü
(Tau) ise "Ta-Ha" diye okunurdu ki, anlamı "yıldızlardan
gelen sular"dır. Ezoterik bilgilere göre de su sembolü tesirleri ifade
eden bir semboldür.
Ejiptologlar
ise sembolün dairesinin İsa'yı temsil ettiği kanısındadırlar ki, ezoterik
bilgilere göre Ra'nın yıldızı fizikî Güneş değil, "süptil Güneş"
ya da "Güneş'in ardındaki Güneş" olarak ifade edilen "Sirius"tur
. Bu durumda, sembol, Sirius ile ilgili bir anlam taşımaktadır. Nitekim Ankh'ın
biraz değişik bir biçimi olan "İsis düğümü", Sirius'u temsil
eden İsis'in (isis ve Osiris) adıyla anılır.
9-Hıristiyanlığın Roma’nın Resmi
Dini Oluşu ve Teslis;
Teslis’in
de Hıristiyanlığa Mısır’dan geçtiğini ve ilkel inançlarda da bulunduğunu
yazdıktan sonra “Mecusi Roma-Bizans’a”
dönelim.
Roma
İmparatorları başlangıçta Hıristiyanların inançlarını halkının inançlarından
saymaz ve Hıristiyanları dinsizlerle birlikte yakarak eğlenirler.
Onlar
da İran dini olan Mitraizm’e inanan halkın 25 Aralık’ta kutladıkları tanrı
Mitra’nın doğum günü kutlama törenlerine katılarak “Bizim tanrımız İsa da 25
Aralıkta doğdu” diye sempati ve yandaş toplamaya çalışırlar.
Mevlid’i
25 Aralıkta kutlama geleneğinin İ.S.353 veya 354 yılına kadar kurumsallaşmadığı
anlaşılıyor.
Roma’da Papa Liberius zamanında herhalde
Mitra’nın (İran Zerdüşt Tanrısı) doğum gününü içermek için bu güne alınmıştı.
Çünkü,25 Aralık o günlerde “kış dönümünün” günüydü. Artık İsa’nın da, Mitra ve Roma imparatoru gibi yükselen güneş(*) olarak da
anlaşılabileceği ortaya çıkıyor.
Böylece iki doğum mitosumuz ve iki tarihimiz var,25 Aralık ve
6 Ocak.
Biri İran’a birisi de Mısır dünyasına yöneliyor.”
01 Ocak da haliyle Gregorien takviminin “yılbaşı” olarak
kutlanmaktadır.
|
Roma Mitra'sı Taştan/ Bakire doğum |
*Büyük
Piramit’in Sırları kitabının yazarı George Barbarin’e göre ise Hz.İsa 07
Ekim’de doğmuştu. Ama Hıristiyanların bu kutlu doğum gününü o tarihte
kutladıkları takdirde hamam sütunlarına asılarak, yakılarak öldürüleceklerini
bildiklerinden Mitraistlerin tanrısı Mitra’nın doğum günü ile birlikte
kutluyorlar ve inançlarının uydurma değil, ilahi olduğunu savunarak sempati
topluyor, inananların sayılarını arttırırken aynı anda da kamuflaj
yapıyorlardı.
Görüldüğü
gibi her yeni çıkan inanış kendisinden öncekilere benzediğini gösterme çabası
içindedir. Bu tüm dinlerde vardır. Okursanız örneklerini görmeniz kolaylaşır.
Roma
Ordusu Din Kardeşliği Yüzünden İran’a Savaş Açamaz ve Yeni Din Arayışı Başlar;
Septimus
Severus’un oğlu Caracalla (İ.S.213) Germenleri Tuna ötesine, Mısır ve
Anadolu’daki isyanları bastırmaya muvaffak olur. Parth’lara (İran) doğru
yöneldiği sırada yakın koruması tarafından öldürülür. Çünkü Zerdüşt-Mitraist olan İran halkı
ile “din kardeşi” olan hiçbir
Romalıyı onlarla savaşa ikna etmek
mümkün olmamıştır. Çünkü tanrıları ve peygamberleri de İranlı olduğu gibi o halk
onlarca zaten kutsal bir halktır da.
Ardından
kuzey Karadeniz kıyısındaki Gotların isyanı da başlar ve Anadolu’yu korsan
akınları ile yağmalamaya başlarlar. Roma’nın her yeri tekrar Germen
istilalarına uğrar, yıkılır ve yakılır.
İ.S.226’da
İran’daki Part’ları deviren Sasaniler de yeni bir tehlike olarak ortaya
çıkarlar. İmparator Diocletian Sasani’lere karşı sefer düzenlese de başarı
sansı din yüzünden mümkün değildir.
Roma’da
çıkan karışıklıkların temelinde de İran inançları çerçevesinde yapılanmış olan
kiliseleşme ve ruhbanlık vardı.
|
Gökte "Hoc Vince-
Bununla Fethet"
Yazısının temsili |
Roma’nın
İran’a Teslimiyeti ve Ardından Hıristiyanlığa Güneşin Doğuşu;
Sonunda
Diocletian rakibi Asyalı Sasani kralı ile uyuşmak ve onun inançlarını da giyim
tarzını da kabul etmek zorunda kalır. Simgesel incilerle bezenmiş evrenin
burçlarını temsil eden değerli taşlar taşıyan “cennet elbisesini” giymişti.
Bu
elbisenin ortasında da altın taçlı başı ile, kralın başı da evrenin ortasında
güneş gibi parlamaktaydı. Dünyanın basamağı onun ayaklarının altındaydı ve her
şey önünde eğilmeliydi.
10-İSA’NIN KAYIP “17” YILI- İSA’NIN
EŞİYLE HİNDİSTAN’A YOLCULUĞU
Mason, Siyonist, Yahudi İngiltere-Amerika küresel sermayesi, 18. yy. da başladığı “küresel Mason Dinini” yapılandırma ve yayma işlemini sadece İslamiyet ile sınırlı tutmamış, Hıristiyanlığı da işin içine katmıştır. Şöyle ki;
|
Mitra'nın kutsal sembolleri olan Meşale (Ateş getiren)
Güneş halesi ve Kırbacı |
Bir Rus savaş muhabiri ve ajanı olan Nicolas Notovitch (1858-?) 1887 yılında Tibet-Hindistan’a giderek Hemis manastırında Budist rahipler olan Lamalardan eğitim aldığını ve Hz. İsa’ın Hindistan’da yaşadığını yazar. Yazarın iddiasına göre, Hz. İsa İsrail topraklarının Roma tarafından işgal edilmesini takip eden yıllarda “13” yaşındayken yanına bir eş (karı) alarak bir kervana katılarak yolculuğuna başlar. Jains tarafından karşılanır.Hindistan’a Tibet’te bulunan Jaganath (Juggernaut), Rajagriha kutsal kentlerindeki Hemis manastırlarında Pali dili öğrenir ve “6” yıl kalarak eğitimini tamamlar. Hindistan’da o dönemde Kshatriyaslar (Savaşılar Sınıfı),Sudraslar (emekçi,çiftçi köylü sınıfı) ve Brahminler (rahipler) sınıfları arasında meydana gelen sınıf çatışmalarını durdurmak için onlara bakmasına izin verilmeyen Vedalardan (Ramayana kitabının ayetleri) örnekler vererek vaazlar verir, önerilerde bulunur.
Sudralar yani emekçiler tarafından "teslimiyetçilik tavsiyelerinin" tepki görmesi üzerine, tarafından uyarılan İsa orayı terk ederek Himalaya’ların eteklerinde Buda’nın doğum yeri olan yere gider. “29” yaşında ülkesine geri dönerek vaazlarına başlar.
Notovich bu tespitlerini 1894 ‘de “Life of Saint Issa, Best of the Sons of Men." (Aziz İsa’nın Hayatı,İnsanoğullarının En İyisi) adıyla yayınlar. Kitap Fransızcaya La vie inconnue de İsa Mesih adıyla çevrilerek yayınlanır.
|
19.yy.Kadıyaniler |
Aslen Moğol kökenli bir Tatar olan Mirza Ahmed Kadıyani’nin 1881 yılında ilan ettiği Kadıyanilik diğer adıyla Ahmediyelik fırkasının sapık İslam dışı öğretisinde Notovich’in bu tespitlerine yer vermesi ve kendisinin de Hz. İsa olduğunu vurgulamasında yer almaktadır.
Hindistan’da İngiliz sömürge ordusunda Yarbay olan J.Archibald Douglas (1874-1941) Agra Kolejinde öğretmendi ve 1895’de Hemis manastırını ziyaret etti. Yaptığı araştırmalarını “Report on a Mission to Sikkim and the Tibetan Frontier, with a Memorandum on our relations with Tibet" (Tibet ile İlişkilerimiz Üzerine Notlar ve Sikkim Görevi Raporu” adlı bildirisinde Notovich’in manastırda asla bulunmadığını tespit etti ve maskesini düşürdüğü yazılmaktadır.
Bu yazıdan anlaşılması gereken, İngiliz ve Amerikan devletlerini ve Avrupa’yı eline geçirmiş Siyonist, Yahudi, Mason yapılanmasının, Brahmanizm, eski İran Mitracılığı (Yezidilik), Yahudilik, Hıristiyanlık ve Emevi ailesinden, halife Mervan’ın soyundan gelen Şeyh Hadi’nin Hıristiyanlarla işbirliği içinde Edesa Ermeni devletinin 1110’larda Selçukluların eline geçmesi üzerine Sincar dağlarına gelerek yerleştiği Laleş vadisinde Kürtlere aşıladığı Kürt Yezidiliği inancı karşımı olan ve gelişen “Sosyalizm” akımlarının karşısına çıkarılan bir mason dini olan Bahailik (Nurculuk-1845), Mısır’da 1870’lerde çıkarılan mason Efganiliği, 1881’de Kadıyanilik sapıklığını 1910’lardan itibaren Bitlis Yezidi Said-i Kürdi’nin Nurculuğu takip etmiştir.
|
25 Aralık 2023'de bu ve sayfa başındaki resimler eklendi. |
1894’de Notovich’in bu “Life of Saint İssa”sı ile hem Hint Müslümanlarını hem de Hintli Brahman ve Budistleri Hıristiyanlığa çekme faaliyetleriyle “Tek Dünya Dini” yaratılmak istendiği açıkça ortadadır.
Notovich’in sözde tespitlerine göre İsa’nın, insanları doğuştan köle olduklarına inandıran Budizm’in “Kast Sistemine” Sudraların (emekçilerin) direnişlerini kırmak için vaaz vermesi ile saya geldiğim masonik İslam kökenli bu dini partilerin tümünde, emekçilerin hak aramalarının ve bağımsızlık mücadelesinin “anarşi-asayişi bozmak” olarak görülmesi, “sosyalizm- komünizm düşmanlığı” yapmaları dikkat çekicidir.
Yeryüzü küresini sömürge haline getiren zamanın küresel sermayesi “demokrasi ve milliyetçilik” akımlarını destekleyerek
arzın bütün devletlerinde feodal iktidarları ve ruhbanları yıkarken aynı anda insanları tekrar kendi çıkarlarına uygun köleler haline çevirmek için “ideolojik ortamı” hazırlamıştır. |
Amerikan başkanlarının kendilerini Roma imparatorları gibi Yeryüzünün En Büyük Tek Tanrısı görmeye devam etmeleri ilginçtir. 25 Aralık 2023'de eklendi. |
11-ANNE VE ÇOCUK
Bu yazı tarafımdan Türkçeye çevrilerek
sunulmuştur. İsa- Meryem ikilemesinin Sümer kökeninden Çin’e ve Hıristiyanlığa
geçişine kadar tespit edilmiş mitleri konu almaktadır;
1-Tanrının anası; Anne ve Çocuk,
Çocuğun Kökeni.
Konu II.
Bölüm II.
|
Mısır'ın İsis- Horus Ana-
Çocuk kültü-Horus İsis'in
kardeşi-kocasıdır. İsis Horus'un önce
kız kardeşi,karısı,ölümünden sonra
onu doğurarak da anası- Karısı olur. |
Bu konu bir teoriyken tanrının başının içindeki
insanların gözünden kolayca kaçtı. ”Ulu Görünemeyen” iken, insanların işlerine
pek dikkat etmezken, ”yalnız sessiz olan” olarak ibadet edildi, işin aslına
bakarsanız ibadet edilenlerce çoğaltılmadan ibadet edildi.
Aynı şey bu günlerde Hindistan’da göze batan bir
şekilde örneklerle açıklandı. Kutsal kitaplara göre Hindu “üçleme-teslisinde”
ve Hindistan dininde bu adla çağrılan kişinin adı Brahma olsa bile, resmen
onuruna dikilmiş olan “tek bir tapınak” vardır ve halen “asla ibadet
edilmemiştir”.
Papalık sisteminin tamamıyla gelişmemiş olduğu
dönemlerde de Avrupa ülkelerinde de böyleydi.
İncil’in yeni girdiği dönemler hariç, evrensel
gezginlerin de itiraf ettiklerine göre, ibadetin büyük nesneleri “Anne ve
Çocuk” iken, “Ebedi ve Görünmez Kral’a ibadet” İtalya Papalığında dahi
görünüşte “nesli tükenmiş” bir olaydı.
Tamamıyla böyleydi, sonradan gösterilen bu saygı
sadece eski Babil’deydi.
Babilliler, sevilen dinlerinde “üstün olan,
kucağında bir çocuk ile resmedilen”
bir oğula ve tanrıça anneye”
(Tanrının annesine) ibadet ediyorlardı. “Anne ve Çocuğa İbadet”
Babil’den bütün dünyanın uçlarına kadar yayıldı.
Sol resim Babil sağdaki de Hint kültüründen
alınmıştır.
Mısır’da “Anne ve Çocuk” a” İsis ve Osiris*” adı
altında ibadet edildi.
Hindistan’da bu gün bile “İSİ ve İŞVARA”, Asya’da “KİBELE
ve DEYUS”, putperest Roma’da “Fortuna ve Jüpiter-puer” ya
da oğlan Jüpiter, Grekya’da (Yunanistan) Barış Tanrıçası, Ulu ana İrene’nin
kollarında meme emen “Seres” iken, kollarındaki Plutus, hatta
Tibet’te, Çin’de, Japonya’da Cizvit rahipleri Meryem ana (Madonna) ve çocuğunun”
denklerini görünce, hala Papalık tarafından ciddiyetle ibadet edilmesine”
şaşırıyorlardı.
Çin’deki Kutsal Ana’nın adı Shing Moo (Şing
MU- okunur.) idi ve kollarında bir çocuk ile temsil ediliyordu ve
Roma’lı sanatçıların*** ellerinden çıkmışçasına resimde, etrafını bir “NUR”
sarmıştı.
Açıklamalar;
|
Solda Babil'in İsa- Meryem'i Ba'al- Beltis sağda da Hint'in İsa- Meryemi İşvara ve kocası |
*Osiris, “çocuk” olarak Horus adıyla anılmıştır.
** Kennedy’nin Hindu Mitolojisinde İşvara’nın
kocası olsa da onun kollarında süt emerken resmedilmektedir.
***İtalyanlar “Bakire-Tanrının Anası-Grk-Theotokos”
adını çoğunlukla “Babil’in Tanrıçalarının” rütbelerinden biriymişçesine tercüme
etmekte ve etrafını öyleymişçesine düzenlemektedirler.
Babil’in “ilahi erkekliğinin “ adı Baal
ya da Belus, “dişi ilahiliğin” adı ise Beltis’ti.(Hesychius,
Lexicon) Bu ad, Ninova’da “Tanrının Annesi” şeklinde kullanılmış
olarak bulundu.(Vaux’un Ninova ve Persepolis” adlı eseri)
Ve bir konuşmada Nebukadnezar (İnsana çok dik baktığından Nebukadarnazar
olan adı pek değişmiş değildir, A.Y.) a atfedilmiş,”Belus ve Beltis’in”,
Babil’in ulu tanrı ve tanrıçası rütbesiyle birleştiği Proeparatio Evangel’nin
EUSEB.II’sinde korunmuştur.
Grek Belus, Babil’in en
ulu tanrısını temsil etmekteydi ve şüphesiz olarak “Tanrı Baal’di.” Beltis, bu yüzden dişil ilahiliğin
rütbesiydi.
Baalti’ye eşitti,
İngilizce “Hanımefendim” demekti,
Latince’de Mea Domina,
Ve, İtalyancada çürümüşlüğü bilinen haliyle
“Madonna”ydı.
|
Juno |
Bu bağlantıyla, klasik “Cennetin Kraliçesi”
adıyla ” JUNO, “Hanımefendi” olarak da bilinen Grek Hera, ayrıcalığı olan
Kibele veya Rhea, Roma’da “hanımefendi” Domina’ydı.
Atina’daki Minerva’nın adının çok bilinen haliyle
Athena (Asena-Atina) olduğuna inanmak için ileride kuvvetli nedenlerimiz
olacaktır.
İbrani Adon’un (Tanrı) Athon (Aton,
Ason) olarak söylendiğine işaret edilir. Bu adın, “Athan” biçiminde
Asyalı putperest Greklerce çok iyi bilindiğine Avrupalı Greklere böylece
geldiğine dair büyük ölçüde delillerimiz vardır. Eustathius, Diyisus’un
Periergesisi üzerindeki notunda Leodikya (Konya Ladik) bölgesindeki yerel
adları sayarken “Athan” tanrıdır diyor. Athan’ın dişili “Tanrı”
Athan’dır,
“Hanımefendidir”, Atinalıların söyleyişlerinde “Athena-Asena’dır”.
Minerva’nın bakire olarak temsil edildiği şüphesizdir; Girit’te
Hiyerapitna’da Strabo’dan öğrendiğimize göre, Helius ya da Güneşe tapan
Corybantes’in (Koribantes- hadım rahipler. ) anası olduğu söylenilmekteydi.
Mısır’ın Minerva’sının Atina’nın tanrıçasının
prototipi “bir ana” olduğu, “Tanrıça Ana” ya da “Tanrıların Anası” olarak
şekillendirildiği kuşkusuzdur.
”Crabb’ın Mitolojisinde Gutzlaff, bireysel
olarak düşünüldüğünde Hıristiyan ve putperest hikayelerin birleştirilmesiyle
elde edilebilmesi olası olan Şing Mu’nun, Papalıktan alınmış
olabileceğini düşünmüştür. Fakat, Sör J.F.Davis, Avrupalıların, Çin kantonunun
putperest tanrıçası Kuanyin ile Papalığın Madonna’sı
arasındaki benzeşmeyi her ikisinin de sık sık farksız bir şekilde söyleyişlerde
aynı rütbe ile anmalarını keşfederek “Davı’s China-Davis’in
Çin’i”nde göstermiştir.
Çin’deki ilk Cizvit rahipleri, Avrupa’ya
yazdıkları yazılarda, kendi Meryem ana ve çocuğuna çok benzeyen “Ana ve
Çocuk’un” putperestliği açık olan kutsal kitaplarında bahsedildiğini
yazmışlardır.
Çin’in Kutsal Ana’sının adlarından biri olan Ma
Tsoopo’nin aşağıdaki notta neye karşılık geldiğini görün.
10-2-“NOT”;
Çin’in Şing Mu ve Ma Tsoopo
Çin’in “Kutsal Anası” Şing Mu adı ,
Çin’in bir başka eyaletindeki bir başka tanrıça ile kıyaslanarak Şing Mu’ya
benzetilmiş olması kuvvetle muhtemel olup, Babil’in Ana Tanrıçasının en bilinen
adlarından birinin eş anlamlısıdır. Gilespie (in his Land of Sinim-Sinim’in
onun toprağında), Çin’in ana tanrıçası ya da “Cennetin Kraliçesi”
nin Fuh Kien eyaletinde gemiciler arasında Ma tsoopo
adıyla ibadet edildiğini ifade etmiştir. Şimdi, ”Ama Tzupah” “Dik
bakan –Nazar eden Ana” nın Şing Mu’yu işaret ettiğinden şüphe
yoktur.”Mu”nun da , (Bunsen’in sözlüğünde) Mısır’da ortaya çıkan
Mısır’ın büyük anası “Mut” ya da “Maut” biçimine ;
ve Shng’ın, Kalde’de “Bakmak-Nazar”a karşı
geldiğini belirtmektedir.
Mısır’ın Mu veya Maut’u “Akbaba” ile veya Wilkinson’a göre kanadında
bir gözle sembolleştirilmiştir. Akbaba’nın sembolleştirilmesinin anlamı
dini metinlerden öğrenilebilir. Tevrat’ın İşler Bölümünün 28:7” ayetinde “
Kümes hayvanları ve kuşlar arasında “görülmeyeni gören” akbabanın
gözüdür” demektedir. Akbaba keskin bir görüşe sahiptir bu yüzden veya başka
nedenle göz akbabanın kanadında resmedilmiştir. Mısır’ın “Büyük Anası” aynı zamanda “NAZARCI” olarak da
bilinirdi.
Fakat Mısır sembolünün fikri, Babil’in en çok adı
“Ana Tanrıçalarının” adları arasında anılan Kalde’nin Rheia’sını içermektedir.
İbranice Rhaah “dik dik bakan, nazar eden” ve “akbaba” anlamlarına da gelir.(Rhea
Zoe)
İbrani (Yahudi) Rhaah kendisi telaffuz farklılıkları
içinde Rheah olarak da söylenirdi; bu yüzden Asur’un “ana tanrıçasının” adı bazen Rhea
bazen de Rheia (Reya) olarak da ifade edilirdi.
Aynı fikir, Grekya’da (Yunanistan), “Güneşin
Çocuklarının Anası” na ithaf edilen öyle görülen Minerva ya da Asena’yla
ilişkilendirilirdi.
|
Mısır Ra'nın Gözü |
Bunlardan en güzide olanı Smıth’s Classıcal
Dictionary, ATHENA’da geçen
Ophthalmitis’ti (Oftalmitis), dolayısıyla,”Göz”ün Tanrıçasına işaret
etmekteydi. Vaux’s Antiquıiy’inde geçtiği gibi Atina’lı Minerva önünde “göz
delikleri” bulunan miğfer giymiş şekilde temsil edilirken,
Mısır’ın Maut’u da “iki gözlü” akbaba şekilli
miğfer giydiğinden ikisinin de “aynı” olduğundan şüphe yoktur.
Ve, bütün dünyayı aldatan, “Şeytan”
adlı yaşlı yılan, büyük ejderha kovuldu, yeryüzüne kovuldu ve
melekleri de onunla birlikte kovuldu. (Vahiyler- 12:9)
Kuran’da da Şeytan’ın “düşman ilan edilmesi” konusu aynen sürmektedir;
Araf Suresi:13-”Ve Allah buyurdu; ”Cennetten meleklerin içinden in
öyleyse. Orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık, çünkü
sen aşağılıklardansın.”
*“OPHİS” (g3789) (Gözün keskinliği,
bir yılan,(kurnaz tip bir yılan), özellikle zararlı derecede mahir, şeytan,
yılan anlamına gelir.)
Tanrıların anasına yakıştırılan böyle bir adın
kökeni ne olabilirdi? Yeryüzünün yukarıdan gözleyen “Nazarcı ana”
neye dayanıyordu? Sanchuniathon’dan alınan bir bölümde Fenike mitolojisi tatmin
edici bir cevapla bizi donatmaktadır.
Rheia’nın tanrıların babası olarak bilinen Kronos
tarafından, Philo- Byblius’un söyleyişiyle “Ölüm” anlamına gelen kelime ile ifade edilen Muth
adıyla çağrılan, “kendi erkek kardeşine” hamile bırakıldığı
söylenilir. Sanchuniathon, Hesiod’un, aslında kötü işler işleyen ve aşağıya
cehenneme atılan “tanrıların babası”
Kronos konusunda tabii olarak anımsayacağımız
ifadesine göre bütün açıklığıyla bu “tanrıların babasını”
Hypsistos’tan “En Yüce Olan” dan* ayırmaktadır. (Theogonia)
*Sanchuniathon’ın okunmasında tercüman Philo
Byblus’un yazdığı yazıda tarih ve mitolojiyi karıştırdığı Fenike Tarihin
sonunda ifade ettiğini aklımızda tutmamız gerekmektedir.
Kronos, Hesiod’un bu yazısındaki tarihte oldukça
geniş yer işgal eden Nemrut ya da tanrıların insan babasından farklı bir
Kronos’a aşikârane bir şekilde atıf yapmaktadır.
Adı TİTAN ya da bazı hallerde
verildiği gibi TEİTAN, Araplar arasında genel adı “büyük
düşman” olarak da bilinen Kalde’nin ŞEYTAN’ı olan ŞEYTAN’dan
başka bir şey değildir.
|
Hermafrodit (Kadın-erkek organlarına sahip)
dev Titanlar, Şeytanlar Grek Miti |
10-3-Arapların Şeytan ya da İblis’li gelecek tanımlaması-Titanlar;
“Evleriniz helalar olacaktır;
Tuzağınız kadınlar olacaktır;
Müezzinleriniz müzik aletleri olacaktır;
Mescidleriniz Pazar yerleri, alışveriş merkezleri olacaktır.”
Kalde muammalarının olduğu birçok yerde “Boynuzlu
Yılan” ya da tam olarak “Boynuzlu Olan” olarak ifade edilen Kerastes
ile sembolleştirilmiş, bütün pagan tanrılarının babası olan (Saturn) Kronos’un
rütbesiyle anılan düşman (şeytan) birleştirilmiştir.
Yüz kızartıcılıklarıyla eşit bir şekilde anılan
TİTANLAR olarak adlandırılan bütün bu tanrıların babasından olan kardeşler, “Cennetin
Tanrısı” olan kendi babalarına karşı isyana bulaşmışlardır, isyanda
önderliği yapanın olduğu kadar hepsinin de öne çıkan rütbeleri Titan’dır.
Titanların bu isyanlarında, yeryüzünün
tanrıçaları ilişkilendirilmiş (Hesiod sakladığı işlerin bazı figürlerini
yazıdan çıkarmıştır) “düşüşü” doğrudan ima eden, yeryüzünde Cennetin
Tanrısının çocuk sahibi olması doğal olarak imkânsız hale
getirilmiştir.
Kuran- Meryem
(19.) Suresi-19;35
- “Çocuk edinmek asla Allah'ın şanına yakışmaz. O bundan münezzehtir. O,
bir şeyin olmasını dilerse, ona sadece "ol" der, o da oluverir.”
Şimdi, bu kibirli
“Tanrıların Babasının” Tanrıların anası olarak bilinen hatta “GE”
ya da “Yeryüzü Tanrıçası” olarak da
adlandırılan, Muth veya Ölüm adlı çocuğu olan, “Tanrıların
Anası” olabilen Rhea,aslında sadece bizim “Hava anamızdır”
(Zoe)
Rhea ya da “Nazarcı-nazar eden”adı ona
şaşılacak biçimde yerine oturmuştur. Ve o, şimdiye kadar inleyen dünyanın
altında ölümcül doğumu getiren “şeytan”
tarafından hamile bırakılmış insanlığın anası “NAZARCI’dır”.
Ahdi Atik’te (İlk Sözleşme-Yahudi
Tevratı) “ Yaratılış Bölüm 3; “Yar.3: 6 Kadın ağacın güzel,
meyvesinin yemek için uygun ve bilgelik kazanmak için çekici
olduğunu gördü. Meyveyi koparıp yedi. Yanındaki kocasına verdi, o da yedi.
Yar.3: 7 İkisinin de gözleri açıldı. Çıplak
olduklarını anladılar. Bu yüzden incir yaprakları dikip kendilerine
önlük yaptılar. “
Ayetlerinde yazdığı gibi, Nachash (Naçaş) ya da
Nahash (Nahaş-araştıran, yol bulan, yılan)
adlarıyla bilinen “yılan biçiminde” şekillenmiş, “büyük düşman” ile ölümcül biçimde bağlantılanmış
gözlerindendir. Ayette geçen “gördü” ifadesi dikkatlice düşünüldüğünde “nazar
etmek, dik dik bakmak” ya da “görünüş” anlamlarını
vermektedir.
Nachash, Yılan, Tanrının Sözünden
uzak olan kutsal insanların idare ettikleri birçok mite göre tam olarak “müzikle ibadeti” tanımlamaktadır. (Yılan ya da Şeytana İbadete bakınız)
İşte,
öyleyse, günah ve ölümün soyağacına sahip oluyoruz;
İncil
James 1;15:-“Zevke düşkünlüğün sonucunda, günahı doğurmaya hamile kaldığı
zaman; ve ölümü doğurduğu zaman günah tamamlanacaktır.”
Rhea’nın oğlu Muth ya da “ölüm”
olsa bile ondan gelen bu soy ağacı;
Kuramdaki “ölüm” gibi değil,
Ama “ölümün tanrısı” gibi anlaşılacaktır.
Bunun için, Philo Byblius, Muth sadece “ölüm”
olarak değil Pluto olarak da söylenmiştir. Demektedir.
10-4-Hz. İsa tanımında Kuran, Tevrat ve İncil’e değil Horus’a
değinmektedir;
Mısır Abidos’taki İ.Ö.13.yy.a ait bu kabartmada Horus,
İsis ve Osiris’e Ma’at’ın bir figürünü sunmaktadır. (Ma’at, Horus’un elindeki “kuş” figürü
ile remz edilmiştir)
İsa’nın
Sümerli Enki ve Osiris’e ait topraktan yapılan hayvan ve insan şekline
üfleyerek ruh veren yetenekleri Kuran’da da yüceltilir;
Kuran Ali İmran Suresi:49. Onu Beni İsrail’e söyle konuşan
bir resul yapacak: “Şu bir gerçek ki, ben size Rabbinizden bir mucize getirdim:
Ben, çamurdan, kuş görünümünde
bir şey yapar, ona üflerim de Allah’ın izniyle kuş oluverir. Ben, körü ve
abrası iyileştirir, ölüleri Allah’ın izniyle diriltirim. Evlerinizde yemekte ve
biriktirmekte olduklarınızı size haber veririm. Eğer inananlarsanız, bunda
sizin için tam bir mucize vardır.”
|
Maat, Mut, göklerde insanları besleyen
kutsal inek ana tanrıça Gergin kanatlı kuş ve Cennetin kutsal
Apis Boğası |
Britannica ansiklopedisine göre, Mısır
mitolojisindeki dişi Mut, büyük ilahi ana ve gök tanrıçasıdır.
Mut, ya orta Mısır’daki ya da Nil deltasındaki kökenine dayanır.
18.hanedan döneminde (İ.Ö.1539-1292) Theban üçlüsü olarak,Mut’un
oğlu olduğunu söyleyen gençlik tanrısı Khons
(Saturn) olarak biçimlenmiş, Tebes’teki Amon’un arkadaşıydı. MUT,”ana”
demekti ve rolü de tanrılar arasındaki en yaşlı kadın olmaktı.
Tanrıların anası olan Ureus’a (Şaha kalkmış Kobra yılanı)
benzetilmişti.
Britannica’dan daha fazlası; Yeni krallıktaki Amon rahiplerin kuramlarına
göre (Ptah ve Ra) ile birlikte üçlünün parçası olan Amon,
görünüşte, Ptah ve Ra’dan başka diğer tüm tanrıların birleşimi olan “Tek
Tanrıydı”. Tebes’teki (İ.Ö.1075-950)
Amon rahiplerince yönetilen rahipler devletinde, Amon, devletin bir çok işinde
kâhinler arasına karıştırılmış evrensel bir tanrı sıfatına evrilmişti.
(SANCHUN) Roma mitolojisinde, Mısır’da Osiris’in,
cehennemin kralı ya da “Pluto” veya
“cennetin tanrısı” olan “kadının tohumu”
(Wilkinson;Bunsen) olarak Pluto, Jüpiter ile (Ovid Fasti) aynı
onur seviyesinde hürmet görmüştür. Ve açıklamalı örneklerin başlatılmasıyla (bu yazının ayrıntılarında bir çok deliller ve özellikler okuyucuya
sunulacaktır.) kendisi “şeytandan olan öteki” olmayan, ruh
göçüyle dirildiğine inanılan, kadınla ilişkisi nedeniyle günahı yeryüzüne
getiren “ilk günah” sayılsa bile,
buna rağmen insanlığa sayısız yararlar sağlamış demektir.
|
Roma tanrısı Pluto |
Pluto adı, Saturn (Saklı Bir-Saklı olan)
ile tamamıyla aynı anlama gelirken, Satürn hakkındaki diğer mitlerin dikkatle
gözden geçirildiği zaman geriye doğru olaylar izlendiğinde eninde sonunda, ona
hangi ad verilirse verilsin, hemen onun
“Cehennemin saklı tanrısı”, bütün tanrıların babası,
putataparlığın ve günahın babası Şeytan olduğu görülecektir.
O, bahçenin ağaçları arasında Adem ve yılan
şeklinde kendisini başka kılıkta saklayan,
O, geminin içinde uzanarak bütün bir yıl boyunca
kendini saklayan Nuh, Babil esrarları içindeki sırlarda saklanan Nemruttur. O
bütün Kalde’nin kötülük düzeni içinde biçimlenmiş Nemrut’u yüceltendir.
O, “Ana” Ammas olarak anılan, kendi
eşi Rhea ve oğlu “Nin” olarak bilinendir. Bir başka deyişle, “bütün
tanrıların ve insanların anası” Rhea adı Semiramis’e
atfedilmiştir. Onun karakterinin bütün heybetini ortaya çıkarmak için, ve bu
yüzden, ölümü yeryüzüne getiren olarak
ve ölümü yok etmek için doğmuş, birçok sembollerde “doğurup, kollarında
tuttuğu oğlu” şeklinde yer alan ilk tanrıçalarla birlikte tanımlanması
gerekir. Ve elbette, Babil düzeninin yayıldığı bütün farklı ülkelerdeki
şekliyle de.
10-5-İslam’da Tanrı İnancının Farkı;
Kuran
Meryem Suresi;19:44- "Babacığım! Şeytana tapma, çünkü şeytan
Rahmân (olan Allah)a âsî
oldu."
45- "Babacığım! Doğrusu ben korkarım ki, sana Rahmân'dan bir azap dokunur da şeytana (cehennemde arkadaş)
olursun."
Sonuç olarak insanların geçen karanlık çağların
etkileriyle “her şeyi yaratan, koruyan, yarattıklarını seven, her şeye rağmen
kusurlarını hoş görüp, günahlarını bağışlayan ve her şeyin sahibi, hâkimi, yargılayıcısı,
“hayvani, maddi, cismi bir biçimi olmayan,insan ve hayvanlara yakışır
sıfatlardan arınmış Tek Tanrı” kavramını terk ederek, bir
takım göksel, yaratılmış ama bizlerden üstün veya göklerde geçmiş bir savaş
sonrası cetlerimizi yok ederek, kendileriyle “savaşamayacak özellikte”
bir genetik yapıda “köle olarak kullanmak üzere” bir takım genetik mühendisliği işlemleri
sonucu yaratmış olması muhtemel, eski, doğru dini inancı da “kendi
üzerlerinden” yeniden yazmaları olası cismi, hayvani varlıklara
tapmaları ile “gerçek tanrı inancını yitirdikleri” ortaya çıkmaktadır.
İslamiyet’te “tanrıya hayvani sıfatları, kusurları ve
cismi görüntü sahibi olduğuna dair sıfatları yakıştıran” bu sapıklığın adına “HAŞVİLİK”
denilir. Okuduğunuz bunca efsane ve mitin yanında Tevrat, İncil kitapları da dâhil
olmak üzere tümü “haşviliktir”.
Bir insana ister ermiş, ister derviş ister din
uleması hatta peygamber olarak bilinsin hatta peygamber dahi olsa bile
“insanüstü sıfatlar” yakıştırmak da bu anlamda kabul edilmelidir.
Kuran içinde Hz. Muhammet’in “tanrının izni
olmaksızın” kendi başına gerçekleştirdiği tek bir mucize bile yoktur.
Kuran, Fatır Suresi-22-“Dirilerle
ölüler de bir değildir. Şüphesiz ki Allah dilediği kimseye işittirir. Ya
Muhammed ,sen kabirlerde olanlara işittiremezsin!”
23- “Sen sadece uyarıcısın.”
26-“Sonra ben o inkâr edenleri
yakalarım. Bak benim onları inkarım nasıl olur!”
Ayetleriyle, peygamberin sadece bir
“uyarıcı” olduğunu ayrıca “cezayı verecek olanın da kendisi”
olduğunu gayet anlaşılır şekilde açıklamaktadır.
HUCURAT SURESİ-14-“ Ya Muhammed Bedeviler “ İman ettik “ dediler. De
ki;” İnanmadınız ama Müslüman olduk deyin. İman henüz sizin için gönlünüze
yerleşmemiştir. Allah’a ve peygamberine itaat ederseniz O sizin iyi
işlerinizden hiçbir şey eksiltmez. Çünkü Allah bağışlar ve merhamet eder.”
Irkçılığa,aşağılamaya
gelince, Hucurat Suresi;11- “Ey iman edenler! Bir topluluk diğer bir toplulukla alay etmesin. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler.
Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha
iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın.
İmandan sora fâsıklık ne kötü bir isimdir! Kim de tevbe etmezse işte bu
kimseler zalimlerdir.”
Kendileriyle “aynı inançta
olmayanlara ceza verme manyağı” haline gelenlerin, kendi tarikatlarından
olmayanları öldürüp mallarını yağmalamaya kalkışan Tevrat kökenli Vehhabilik,
Nurculuk, Kadıyanilik, Efganilik gibi mason localarında hazırlanmış, dinden
çıkmış, “Sünni Müslüman takiyyesi yapan” sapık inançlardan olanlara kapılmış, Siyonistleşmiş,
aldanmışların dikkat etmesi gereken ayetlerdir bu ayetler.
Türkçeye Çeviren ve yazan;
Alaeddin Yavuz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.