2010'u BEKLERKEN
05.Aralık 2007’de başbakan Tayyip Erdoğan’ın ABD ziyareti ardından başlatılan “Ergenekon operasyonu”,aynı zamanda Sırbistan’ın savaş suçlusu Miloseviç’i yapılan uluslar arası baskılar sonucu teslim ettiği,bazı yabancı ve iç basında da Türkiye’de de bir “Gladyo Operasyonu” başlatılması gereği üzerine çıkan yazıların üzerine denk gelmişti.
Bir de birer hafta arayla yapılan “Dağlıca baskınlarında “ kaybedilen toplam 25 askerimizin şehit edilmesi ve öğle vakti yapılan saldırıya hiçbir yardımın yapılamaması üzerine ordu-siyaset kurumlarının karşılıklı birbirlerini suçlamaları da işin özünü oluşturmaktaydı.
Bunları sayarken,2003 “01.Mart” tezkeresi olarak bilinen,Irak operasyonu nedeniyle ülkemiz üzerinde üsler kurmak isteyen ABD ve koalisyon güçlerinin de ülkemizden ve bölgemizden çıkmayacağı endişesi ile,emekli generaller,ünlü gazeteciler ve emekli diplomatlar ile muhalefet partilerinin de katılımı ile başlayan “ABD karşıtı” bir medya operasyonu sonucunda,ABD ve koalisyon güçlerinin yerleşimlerini,ülkemizden geçişlerini kolaylaştıracak olan tezkerenin de geçmemesi ile sonuçlanan bu eylem yüzünden ABD tarafından resmen kara listeye alınmıştık.
Artık,ABD başkanı Bush başbakanımıza eskisi kadar değer vermiyor,toplantılarda uzağına düşüyordu,ve başbakan R.T.Erdoğan,yanına gidip koluna omzuna dokunarak eski günlerin imajını kurtarmaya çalışıyordu.
İşte,o gün bu gündür,Ergenekonla yatıp Ergenekonla kalkıyoruz.
Güneş,ay ve diğer gök cisimlerinin üzerinde yaşadığımız dünya gibi bir gezegen,yıldız olduğuna inanmayıp,onların geceleri hoşumuza gitsin diye Allah’ın süsü olduğuna inanıp,aksine roket gibi de minareler yaparak,hem İslam-î geleneğe ters hem de bir uzaylı saldırısında,ülkemizi uzay üssü sanacak uzaylıların ilk hedefi haline getirecek zıtlıkta kültürel yapıya sahip olan halkımızın bir de adını uzayla ilgili tanımlamalardan alan,Ergenekon-Bülent ARINÇ’a suikast iddiasına dayalı bir de “kozmik büro sorunu” oldu.
Yeni yıla girerken de artık “kozmik büro aramaları” ile oyalanıyoruz.
Ne yapalım,alıştık artık.
Alışıp,anlamakta zorlandığım en temel konu ise,yandaş medyanın “E.T.Ö” adını verdiği şu Ergenekon Terör Örgütü zanlısı,suçlusu olarak bulunan kişilerin,hepsinin de ortak yanlarının 01.Mart 2003 tezkeresine muhalif kişiler olması.
Yani,Ergenekon Terör Örgütü yapılanmasının dünyanın efendisi ABD’nin çıkarlarına ket vuranlardan oluşması.
Hükümetin,”analar ağlamasın-akan kan dinsin-statüko değişsin-demokratik açılım-Kürt açılımı” adlarını taktığı bu açılımlarının önünde engel olarak bu yapılanmayı göstermeyi sürdürmesi de ilginçtir.
Oysa,03.Ekim 2002 seçimleri ile hükümeti teslim alan AKP,ülkede sıfır terörle göreve başlamıştı.Onun,”Alt kimlik-Üst kimlik,Sen Türk’üm dersen o da ben Kürt’üm der,Kürt gerçeği” safsatalarının ardından terör örgütü tekrar canlanmış,diğer Irak Kürtleri ile birlikte ABD ve koalisyon güçlerinin yanında Saddam Ordusuna karşı savaşmışlardı.
Şimdi,bölgeden çekilmek zorunda kalan ABD,kendisine yürekten bağlılıkla yardım eden Kürtlerin desteğine “Kuzey Irak Kürdistan Devletini kurarak,Türkiye’ye de “Kürtlere özerklik,özel statü” tanıma emrini verirken,Arap ve İran’a karşı da korunmaları görevini yüklüyordu.
Başbakan,tanrının toprağı üzerinde kurulu Türkiye Cumhuriyetini kendisi kurmuşçasına cömertçe 36 parçaya bölmekten,her azınlığa toprak vermekten,eş başkanı olduğunu gururla söylediği ve Diyarbakır’ı da bu projenin merkezi yapacağını belirttiği “B.O.P projesi” kapsamında yeni yapılanma içinde AB parlamentosunda,2003’lerde “Kürt sorununu Osmanlı-İslam konsepti içinde çözeceğiz.Yani,etnik farklılıklara “özerklik” verilirken, İslam ile birlik sağlayacağız” diyordu.
Yani,devleti resmen böleceğini söylüyordu.Başka anlamı varsa olan söylesin.
Ancak bu projelerinde pek başarılı olamadığı ortada.İşbirliği içinde bulunduğu,geçen yedi yıllık iktidarında onlarca vatan evladının şehadeti tatmasına sebep olduğu “terör örgütü ile anlaşma-işbirliği” çabaları fiyasko ile sonuçlanıverdi.
Sokaklar,karıştı,otobüslerde diri diri yolcular yakıldı,polisler taşlandı,vuruldu,karakollar basıldı,mecburen de DTP kapatıldı,bazı cezalar verildi.
Sonunda iki gün önce de hükümetin kendilerini “Şahin-Güvercin” ayrımı ile tanımlamasına fena bozulan Diyarbakır belediye başkanı başta muhatabı olan hükümete ve başına resmen “Hastir” çekti.
Savcının birisi tahkikat başlattı ama,hükümetten “tıss” yok.Onlar artık,evrensel olup uzaya açıldılar.
Yeni uğraşları “kozmik büro”.
Emperyalizmin bölgeyi işgaline karşı kampanya başlatıp,onları kızdırdıkları için ölüme mahkum edilmiş,günümüzün Menderesleri.
Hükümet,ABD’nin izin verdiği kadarı ile tasfiye işlemini yürütebileceği,bunun dışında geçmiş gizli açık ordu-siyaset-iş dünyası-yabancı istihbarat örgütleri birlikte yapılmış ortak kitle deneyleri veya bireysel vakaları tahkik etme şansı olmadığı da geçen iki yıllık Ergenekon davasının gidişinden belli olmuştur.
Başbakan R.T.Erdoğan’ın B.O.P kapsamında İslam dünyasına lider yapılması için yaratılan “One Minute-Van Minüt” ve Fener Patriğinin aralarında “işbirliği yokmuş havası yaratmak “ amacıyla yarattığı ABD televizyonuna mülakat dümenine,yerine hazırladığı Bülent ARINÇ için de “Süikast” dümeni uyarlanmıştır.
Hiçbir siyasetçi “ordusuz” bir devleti yönetip koruyamaz,ve liderliğini sürdüremez.
Ben de ordan burdan eleştiriler yapıyorum ama,benimkisi başka,hükümetin yapması başka.
Şu an,”devletin birliği,bütünlüğü ilkesini” savunan ordu ve Ergenekoncu” kesime karşın,”analar ağlamasın,kan dursun-Kürt açılımı” projeleriyle halka masala okurken,sokaklarda dökülen kanlar,yakılan milli servetler,işyeri,evi çocukları yanan vatandaşlara bakarak,halkın büyük çoğunluğu AKP’nin ülkeyi böleceği endişesi taşımaktadır.
Bu olay bir maç ise eğer,şu an hükümet mağlup durumdadır.Halkın güveni her geçen gün azalmakta,destekçisi olan “ayrılıkçı feodal-köktenci” Kürt yapılanması da desteğini çekmektedir.
Bence,hükümet kendini dengelemeli,devleti tasfiye edeceğine kendisini tasfiye ederek,daha fazla zarar vermekten kendini alıkoymalıdır.
Yazımı,yeni yılın,halkımıza ve insanlık ailesinin tümüne barış,huzur,zenginlik getirmesini,akan kanların durmasını,emperyalizmin ürettiği virüslerin de üretenlerden başkasına zarar vermemesini dileyerek bitiriyorum.
Hükümet ve yoldaşları,çok sevdikleri Mehmet AKİF’in şu şiirini de bir okursalar,belki geçmişlerine ait bir şeyleri uyandırabilirler.
Keykubat
UYAN-
Artık ey milleti merhume, sabah oldu uyan !
Sana az geldi ezanlar ,diye ötsün mü bu çan?
Ne Kürtlük,ne de Türklük kalacak aç gözünü !
Dinle Peygamber-i Zişanın İlahi sözünü.
Veriniz başbaşa;zira sonu hüsranı mübin,
Ne hükümet kalıyor ortada,billahi ne din !
"Medeniyet !" size çoktan beridir diş biliyor;
Evvela parçalamak ,sonra da yutmak diliyor.
Ne bu şuride siyaset,ne bu fasid dava?
Görmüyor gittiği yanlış yolu,zannım,çoğunuz...
Size rehberlik eden haydudu artık kovunuz!
Bunu benden duydunuz,ben ki evet,Arnavudum...
Başka birşey diyemem ...İşte perişan yurdum!...
MEHMET AKİF ERSOY
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.