"Türkiye Türklerindir +40" Bloguna Hoş geldiniz!!!

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.
Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.
İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!
Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.
Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Hakkımda

Fotoğrafım
Balıkesir , Bandırma , Türkiye
KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER, BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI PLANLARA RAZI OLURLAR.Keykubat- ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ, ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ, ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR. VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE SAHİP,HER TÜRLÜ EMPERYALİZME KARŞI ÇIKIN!!! Keykubat

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Translate

Bu Blogda Ara

17 Ocak 2009 Cumartesi

ATATURKTEN ERGENEKONA

Gökler Senin Bayrağını yazıyor eyyy Türk Milleti.....



ATATURKTEN ERGENEKONA




Son Ergenekon dalgasının adını ülkemiz siyasi idarecileri “10.dalga” koydular.Ama ne dalga,göz altına alınanlardan her gün ve gece yarılarına kadar süren kazılarla polis ve Jandarma teşkilatları adeta arkeolojik birer kurum haline döndüler.

Bizler de ekran başında “canlı kazı” seyretme ayrıcalığına kavuştuk.Bizleri böyle yeni heyecanlarla tanıştıranlara ne kadar teşekkür (!) etsek azdır değil mi?

Ergenekon davası bana hep İngilizce öğrenirken okuduğum bir masalı andırmıştır.

Masal şöyleydi;
Evlenme çağına gelmiş bir İngiliz asilzadesi oğlunu kendi gibi bir soylu ailenin kızlarından biri ile evliliğe ikna etme çabası içindedir.

Kız babası,delikanlıyı kızları ile tanıştırmak için evine davet eder Malum,inançları gereği şarap kutsaldır ve misafire zevkle ikram edilir.
.Bir müddet muhabbetten sonra ev sahibi küçük kızını mahzene şarap almaya gönderir. Ama kız geri dönmez,sırayla dört kızını da gönderen adam hiç biri dönmeyince telaşa kapılır ve o da damat adayı ile birlikte mahzene gider.

Bir de ne görsün,kızların dördü de oturmuş ağlıyorlar.
Ne oldu,niye ağlıyorsunuz?Diye adam kızlarına sorar.
Birisi anlatmaya başlar.

Kardeşim Mary,şarabı alıp geri dönerken,merdiven yanında tavana çakılı bulunan el baltasını görmüş.Jimy ile evlenip çocuklarının olduğunu,çocuğun büyüdüğünde onu şarap almaya yolladıklarında bu baltanın düşerek çocuğun başını yarıp öldürmesi halinde ne kadar zor duruma düşeceğini düşünerek ağlamaya başlamış.
Sırayla bu hikayeyi dinledikçe hepimiz oturduk birlikte ağlamaya başladık.Demesi üzerine genç adam ;
“Ben bütün İngiltere’yi kapsayan bir geziye çıkacağım.Bunlardan daha salak birini bulursam o zaman sizin kızlarınızla evlenirim efendim” diyerek ayrılır,masal,bir dizi salaklıkları içeren olaylar zinciri ile sürüp gider.

Akşam,Sayın Osman Pamukoğlu’nu seyrediyorum,bir yandan da canlı olarak kazıları seyrediyoruz.
Silahları,tabiat şartlarından korumak için kullanılan bir örtü yok,silahlar,orijinal sandıklarından çıkarılmış,yumurta kartonlarına konulmuş,yani doğanın etkilerine açık bir halde olmalarına rağmen Makine Kimya Endüstrisinden yeni çıkmışçasına geceleyin bile pırıl pırıl parlıyorlar.

Aynı anda da Osman paşa da bunları vurgulamaktan geri durmuyordu.
El bombalarının içleri boş,tüfekle atılan bombalar var tüfek yok.Seri numaralı silinmiş diyorlar bu sorun değil zaten,teknoloji bunları okumaya müsait.Bundan 30 yıl önce de bu tür numaraları Polis Laboratuarları okumaktaydı zaten.

Hukuken,bu tür kazıların “yer gösterme” şeklinde yapılması gerekir.Devlet,sayın başsavcının Polise faksladığı krokiyi,iddia edilen kişilerin evinde bulduysa,o zaman bunun itirafı yaptırılmalı ve şahsın kendisinin “yer göstermesi” ile bu kazılar yapılmalıydı.
Eskiden hukuk böyleydi.Ama,ihtilal,muhtıra,devrim hallerinde hukukun bu yönü daima iptal edilmektedir.

Şimdi de olduğu gibi.
Çünkü,krokinin sahibi inkar ediyor,itiraf yok,”yer gösterme” yok,demek ki kroki evde çıkmamış ama devlet gıcır gıcır silahları toprak altından çıkarıyor.

Mağara içlerinde teröristleri gören,yeryüzünün kilometrelerce altının röntgenini çeken uydu teknolojisi ile bunları itiraf olmadan da bulmak mümkün iken,sadece “hukuk ve kriminoloji bilgisi” olmayan insanları ikna edebilecek bu tür bir çalışmanın sadece “seçim amacı” taşıdığı,düşen prestijini kurtarma gayretinden başka bir şey olmadığı da gün gibi aşikardır.

Adı bile hiçbir kayıtta olmayan bu yasa dışı (!) “Ergenekon” adlı bu terör örgütünün” hem üyesi,hem sanığı hem itirafçısı ,tüm örgütü ele verecek kadar bilgi ve belge toplamakta usta,en genç üyesi,kendisini korumaya alan dış güçlerin topraklarında yaşamaktadır.

İkide bir katıldığı canlı yayınlarda,”James Bond benim yanımda solda sıfır kalır” diyerek göbeğini kaşıya kaşıya gevrek gevrek gülerken,yaş ortalaması 70 civarında olan bir takım Kuvvet komutanları,üniversite öğretim üyeleri,basın mensupları ve siyasi parti mensuplarından oluşan bu teröristler (!) nezaretlerde,hapishane koğuşlarında üşüdüklerinden, merdivenlerden aşağı itildiklerinden,tedavi edilmedikleri için arkadaşlarının ölmelerinden, zehirlenme korkusu ile yemek yemedikleri için zayıfladıklarından,haksız yargılama usullerinden şikayetçi olmaktadırlar.

Bilmiyoruz ama,şu konuyu da atlamak istemem.Ergenekon olayı öncesinde,Sırp Kasabı Miloseviç’de Avrupa’nın bu konu ile ilgili mahkemesine teslim edilmişti.
Avrupa Birliği kapısında olan ülkemiz de,bir yığın karanlık olayların suçlamalarını temizlemiş değildir.

Bunlar için dış baskılar vardır.

Özellikle,ülkemizi Amerika ve Avrupa’ya göbekten bağlayacak,parçalanmasına sebep olacak icraatları önleyecek eylemlerin faillerinin cezalandırılması bu operasyonda da tercih nedenidir.

İsmet Paşa Esrarı


Diğer yandan derin devlet yapılanmalarının,eylemleri arasında hükümetleri idare altında tutmak için ve gerçekten devlet-millet için yapılanından,taşeron olarak dış güçler için kullanılmalarından şahsi çıkar için yapılanlarına,ve hükümet indirip bindirmelere kadar varan bir çok yönleri de bulunmaktadır.

Ama hiç birisi de “Amerikasız” olmaz.Bu oyunun baş rol oyuncusu Amerika’dır.

Amerika, 1950 yıllarından bu yana,Menderes, İsmet paşa, Demirel,12 Mart,12 Eylül olayları ile bu güne kadar kullandığı “gladyo örgütlenmesinin” “Demokrat” kanadını imha etmektedir.

Bu dönem zarfında Amerika,bütün Nato yapılanmaları içinde “iki” tür gladyo yapılanması” gerçekleştirmiştir.

Biri,Cumhuriyetçi,ikincisi de Demokrat yapılanmadır.Yani Amerika’da iktidarı elinde bulunduran iki siyasi yapılanma, ülkemizde de ,uzantılarını oluşturmuşlardır.

Benim şahsi kanaatim,Demokrat yapılanma Menderes’in indirildiği 1960 ihtilali ile devre dışı bırakılmışsa da ,ülkemizde,Osmanlı toprakların üzerinde kurulmuş yeni devletlerde “Osmanlı-Türk-İslam” siyasetinin güdülebilme tehlikesini ortadan kaldırmak için “dayatma demokrasiden” yarar uman bazı iç ve dış işbirlikçi çevreler sayesinde bu yapılanma kendini bu güne kadar korumuştur.

Şimdi iptal edilmektedir ama,bilerek bilmeyerek içinde bulunanından sempatizanlarına ve hükümetin siyasetine,emperyalizme karşı olanları da içeren bir operasyonla sürmektedir.

Ergenekon operasyonu milletin bir kurtuluşu değil,yeni baş belalarını getirecek apayrı bir yapılanmanın başlangıcı olarak gözükmektedir.
Ergenekon olaylarının kökeninde İsmet İnönü yapılanmasını görmeden hiçbir sonuca varma olanağımız yoktur.

Ergenekon,Amerikan “Muhafazakar Cumhuriyetçi Partisinin” Siyasetidir.

Ronald Reagan’dan bu yana Amerika’da Cumhuriyetçi Muhafazakar Parti’nin yani İngilizce adıyla Republican Conservative Party.
Bu “Muhafazakar Cumhuriyetçi”,koyu Hıristiyan şeriatçısı olan partinin 1990’larda başlattığı “Yeni Muhafazakar Hareketinin” adı,İngilizce olarak “Neo Conservatism” di ve kısaca “neo-con” olarak anılmaktaydı.

1990 yılından itibaren SSCB’nin çökmesi ile “tek kutup” haline gelen Amerika’nın bu neo-con’cu yapılanması hedef büyüterek “unıpolar moment” yani “tek kutupluluk anı” konusunda yeni bir felsefi yapılanmaya girerek kendi hedefini genişletti.Sonunda G.W.Bush ile çok meşhur oldu.

George W.Bush’un “neo-con” ilkelerini Amerikalı yazar Jonathan Clarke ”KÜSTAH TUTKU” başlığıyla şöyle sıralamış;

“Yeni Muhafazakarlık yani,“ neo-con” felsefesinin ana karakteristikleri;

1-Dünyayı “iyi-kötü”ye dayalı ikili bir anlayışta görmek,
2-Diplomasiye düşük tolerans-hoşgörü tanımak,
3-Askeri gücü kullanmaya hazırlıklılık,(yani tehditkar görünme)
4-ABD üzerinde tek taraflı vurgu yapmak,(yani,Amerikan çıkarından başkasını görmemek)
5-Çok yönlü örgütlenmelere tepeden bakmak,(Diğer devletler arası örgütlenmeler)
6-Sadece Ortadoğu üzerinde merkezlenmek.””

Yukarıdaki sıralanan karakteristiklerin ilk maddesi ile son cümleleri Irak’ta yapılan baskınların iç yüzünü yani “Crusade- Haçlı Seferi” yönünü yansıtmaktaydı.
Müslümanlar,kıyametten önce savaşılıp yok edilmesi gereken “kötü” kavimlerdi.

Kısaca George’un anlamı ve ruhani kökeni;

Aziz George (Toprak işçisi anlamındadır) ,Roma imparatoru Deoclatian zamanında İ.S.3.yüzyılda yaşamış,Arap bir babadan,Bitinyalı (Kastamonu-Üsküdar arası) bölgeden bir Rum anneden doğmuş, bir ejderhayı öldürmüş,Deoclatian’ın koruması olan güçlü bir askerdir.

O dönemde Hıristiyanlığı yasaklayan Deoclatıan,Hıristiyanlığı devlet olarak kabul etmiş Ermeniler üzerine seferler yaparak onları kılıçtan geçirmektedir.

Zaman,ilk Anadolu Hıristiyanlarının Niğde’deki yer altı şehirlerine sığındıkları dönemlerdir.
Hıristiyanlığı putperestlik gören Deoclatıan,onun Hıristiyan olduğunu öğrenince,inancını değiştirmesini söyler.O da değiştirmez.sonunda imparator, işkence tezgahına bağlayarak öldürtür.

Ama,Aziz George (Corc) yine dirilir.İki defa daha bu tekrar eder,sonunda kafası koparılarak katledilince ölür.Bu yüzden,ilk Hıristiyan şehitlerinden kabul edildiği,ilahi güçlere sahip olduğundan efsaneleştirilmiş kutsal bir kişiliktir.Bizde de Hızır aleyhisselama denk geldiği söylenir.

Müslümanlar Neden Kötü;

Irak’lı ve Afgan’lı Müslümanlar, İncil 13.18 ayete göre rakamı “666” olan ve “şeytanı ifade eden” sayıda ayetten oluşmuş,onların kutsal Tevrat ve İncil’ine benzemeye çalışan,gerçekleri saptıran bir kitaba ve peygambere inanmaktaydılar,şeytanın dölleriydiler.

İşte, yukarıdaki efsane ışığında,Irak ve Afganistan’da yapılan gece baskınlarına verilen adın kaynağı da budur.İşgal,demokrasi getirmek değil,tam bir Haçlı Seferidir.
İsa’yı inkar eden bu kavimler, şanlarına yaraşır şekilde aşağılanarak gece yarıları,”Hızır gibi” yapılan “Er George-Er Corc” baskınlarıyla evlerinden alınıp işkence görecekleri esir kamplarına doldurulmaları, direnişlerinin kırılması için korkutulup aşağılanmaları gerekmekteydi

Operasyonun logosu da hem Aziz George’u hem de partilerinin yeni siyasetlerinin adını içermeliydi.

Yani “ER GE-(orge) NEO-CON” Bunu Türkçe de okursak “Ergenekon” telaffuzunu elde ederiz. İşte Ergenekon’un açılımı budur.
"Ergenekon operasyonunu" da Amerikan kökenine bakarak çözümlediğimizde,"ERGE-NEO- CON OPERATION" kelime dizinin anlamı "Amerikan Yeni Muhafazakar Hareketinin Hızır Baskınları" olarak tercüme edebiliriz.Kendi kavramlarımıza göre de “Hızır Haçlı Baskınları” şeklinde de adlandırabiliriz. Bu yüzden Müslümanlara “Hızır Baskınları” olarak söylenilmesi daha doğru olan bu aşağılayıcı operasyonlar yapılmalıydı.

Yani bu “Haçlı,Amerikan Yeni Muhafazakar hareketinin” bölgemize ve ülkemize yaptığı bir operasyonun adıdır.

Çünkü,özellikle "yüksek rütbeli askerlerin" tutuklandığı ilk operasyonda Amerikan Genel Kurmay Başkanı J.Cartwright,son 10.dalga operasyonunda da AB yetkilisi Barosso'nun "NATO" adına baskı yapmak için gelişleri dikkate alınmalıdır.

İsmet Paşanın Kürt İsyanlarında Parmağı Var mıydı?

1923’de Cumhuriyet ilan edilir ve yeni bir devlet kurulur.Yalnız,her şey güllük gülistanlık değildir.İşgalden devlet kurtarılmıştır ama,farklı hesaplar da bu arada gün yüzüne çıkmaya başlar.

Kimi saltanatı geri getirmek ister,kimi,şeriat Kürdistanı,kimi komünist Kürdistan,kimi de daha yüksek mevkiler derdindedir.

Artık devleti kurtaranlardan devleti kurtarma mücadelesi başlamıştır.Bunların en dikkat çekeni olduğu halde asla göz önüne getirilmeyeni ve saklananı ise İsmet İnönü ihtilalleridir.

İsmet İnönü’nün her ne kadar 1884 İzmir doğumlu İsmet İnönü,Bitlisli Kürt aşiretlerinden olup sonradan Malatya’ya yerleşmiş “Kürümoğulları” ailesinden olduğu söylenilse de ailesinin Ermeni olduğu Alpaslan Türkeş tarafından ve bazı siyasiler tarafından da iddia edilmiştir.
Bu bilginin ışığında,tarihi olayları gözlediğimizde ;

29 Ekim 1923’de Cumhuriyet ilan edilir ve Mustafa Kemal Atatürk Türkiye Cumhuriyetinin ilk Cumhurbaşkanı seçilir.
30 Ekim 1923 Mustafa Kemal Atatürk İsmet İnönü’yü Başbakanlığa atar.İsmet paşa ilk başbakan olur.

31 Ekim’de seferberlik hali 01 Kasım 1923’den itibaren kaldırılır.

19 Kasım 1923 Gazi,İsmet paşayı Halk Partisi vekilliğine atar.Genel başkan vekili olarak İsmet paşa yayınladığı bildiri ile Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk cemiyetlerinin Halk Fırkasına (Partisine) dönüştürüldüğün ü bildirir.

04 Eylül 1924 Hakkari Beytüşşebap İhsan Nuri paşa isyanı başlar.Kısa sürede bastırılır. Tarafları Fransızlara sığınır.İhsan Nuri paşa,İngilizlere hizmet etmek istemediğini söyleyerek daha sonra da İran’a geçer.
18 Kasım 1924’te Atatürk yurt gezisinden döner,yani isyanın bastırılmasını,sonuçlarını gözler.Her Kürt isyanında o daima yurt gezisine çıkacaktır.20 Kasım’da İsmet Paşa Başbakanlıktan çekilir,27 Kasım’da Fethi Okyar Başbakan olur.

Bir buçuk ay sonra 11 Şubat’ta Şeyh Sait isyanı başlar.Şeyh Sait Elazığ Palulu bir toprak ağasıdır.1921 Rusya-Türkiye arasında yapılan antlaşmada İsmet Paşanın “Türkiye’de Sosyalist Devlet idaresine geçileceği” yönünde şerh düştüğünü,Kürdistan kurulmasına Türkiye’nin izin vermeyeceği,ülkeye dinsizliğin,komünizmin geleceği iddiasını öne sürer.

İsyanın fikir babası da yine daha 1908’lerde başkan yardımcılığını yaptığı Kürt Teali Cemiyeti üyeleri ile İngiliz ve diğer Hıristiyan emperyalist devletlerin konsoloslarından “denize çıkışı olan bir Kürdistan “ kurmak için yardım aramak amacıyla elçilik kapılarını aşındıran, 1876'da Bitlis vilayetine bağlı Hizan ilçesi Nurs köyü doğumlu ,yani İsmet İnönü’nün hemşehrisi olan Said-i Nursi vardır.

Başbakan Fethi Okyar,olayların ciddiyetini kavrayamadığından (öyle yazılır) etkili müdahale edemeyince çıkan isyanın yayılması üzerine,Atatürk İsmet paşayı 02 Mart 1925’de tekrar başbakanlık koltuğuna oturtmak zorunda kalır.

Koltuktan ayrılığı üç ay altı gün sürmüştür.

İngiltere Kralı VIII.Edward’ın 04 Eylül 1936’da Türkiye ziyaretinin ardından 21 Mart 1937’de ,ziyaretten 6 ay 17 gün sonra “Bağımsız Sosyalist Dersim Devleti” kurmak amacı ile I.Dersim faşist feodal isyanı patlak verir.Bunun arkasında da Türkiye’nin İngiliz safına geçmesinden korkan ve 1821’lerden beri Dersim ileri gelenlerinden Ali Şir ile sıkı işbirliği içinde bulunan Rusya vardır.

Bu isyanın bastırılmasının ardından,Atatürk İsmet İnönü’nün isyanlarla alakası olduğu şüphesi ile olsa gerek 20 Eylül 1937’de İsmet paşayı tekrar görevden alır.

İsmet İnönü'nün I.Dersim İsyanı ardından
26 Kasım 1937'de Başbakanlık ve
CHP Genel Başkanlığı dahil tüm görevlerinden
alındığını belirten haber ve yasa metnini yazan
gazete haberi.Büyütmek için gazeteyi tıkla.
İsmet paşa Büyükada’da ikamete başlar.Tunceli’ler, Atatürk’ün emri ile general Abdullah Alpdoğan’ın kendilerini soykırıma uğratmaktayken, İsmet İnönü’nün kendilerini kurtardığını iddia ederler.Onların bu iddiası ile isyanın bastırıldığı gün İsmet paşanın görevden alınmasında paralellik vardır.

25 Ekim 1937’de Celal Bayar’ın başbakanlık görevini resmen almasının ardından geçen iki ay sekiz gün sonra 02.Ocak 1938’de II.Dersim isyanı tekrar başlar.

06 Mart’ta Atatürk’e Türk Hekimlerince (!) ilk konsültasyon yapılır ve yanlış teşhise göre tedaviye başlanır.Tesadüf ilginçtir.

II.Dersim isyanı,Atatürk’ün ölümünden 18 gün önce 22.Ekim 1938’de bastırılıncaya kadar sürer.

Başbakanlık görevini Celal Bayar’a veren Atatürk,isyana rağmen İsmet paşayı ölünceye kadar görevden uzak tutacaktır.

İsmet İnönü’nün her görevden alınışının arkasından geçen birkaç ay içinde yeni kurulan devleti yıkacak boyutta Kürt isyanlarının çıkması,İsmet paşanın da her başbakan oluşunda da muhalif Sünni isyanların çıkması birer tesadüf değildir.

Bitlis ve Dersim aşiretlerinin Kürt değil,dönme Ermeni kökenli (Kürt Alevileri) olduklarını kabul etmeleri,1821 Rus işgalinden beri her daim bu gün dahi Rusya yanlısı siyaset içinde olmaları, Ermenistan’ında Amerika ve Avrupa’dan bunca destek görmelerine rağmen “Rusya yanlısı” siyasetini değiştirmemesi arasında ciddi bağlantılar olduğuna inanmaktayım.

Yine Bitlisli Said-i Kürdi’nin,Bitlisli İsmet İnönü ile her ne kadar mezhep ve inanç ayrılıkları olsa da ikisinin de “Kürtçülük-Kürdistan” fikirlerinde o dönem bağlılıkları olduğu kesindir.

Gerek Palulu şeyh Sait’in ,Bitlisli Said-i Kürdi (Nursi) desteği ile gerek,İsmet paşa ile babadan soydaş olan Dersim aşiretlerinin isyanlarının İsmet Paşanın görevden alınmasının ardından başlamaları aralarında bağ olduğuna kesin işarettir.

Irk ayrımını hiçbir zaman düşünmemiş olan Mustafa Kemal Atatürk’ün en yakınına aldığı, çocukluk arkadaşlarından bile fazla değer verdiği İsmet İnönü’nün “ırkçı isyanlarla” işbirliği içinde olduğuna kanaat getirmesinin ardından onu ömrü boyunca devlet görevine almadığına tanık olmaktayız.

Ama bu büyük önderin ilaçlanarak öldürülmesi yüzünden çok kısa sürecektir.Gerek Fevzi Çakmak Paşanın gerekse Celal Bayar’ın ve yandaşlarının pasiflikleri yüzünden olsa gerek,Atatürk’ün öleceğinin belli olduğu 09.Kasım 1938 akşamı,I.Ordu Komutanı Fahrettin ALTAY’ın “Mustafa Kemal’in yerine İsmet İnönü paşadan başkası geçemez” demesi ile yapılan darbe sonucunda,11 Kasım 1938 günü İsmet İnönü’yü Cumhurbaşkanlığı koltuğunda görmekteyiz.

Bu arada da dünyada,09 Mayıs1936’da Etiopya’yı,Almanya,Rhineland’ı işgal ederler.
01 Kasım’da Berlin toplantısında Almanya İtalya Roma-Berlin Mihverini ilan ederler.
18 Kasım’da İspanya iç savaşında Franco’yu destekleyen Almanya,26 Nisan 1937’de İspanya’da Guernica’yı,31 Mayıs’da da Almeria’yı bombalarken Amerika da tarafsızlığını açıklar.

13 Mart 1938’de Avusturya,“Anschluss “ adı verilen Alman-Hollanda-Avusturya birliğinin bir parçası olduğunu ilan eder.

29 Eylül’de Almanya,İtalya ve İngiltere Çekoslavakya’nın Almanların yaşadığı kısmının Almanya’ya katılmasında anlaşırlar.Bu olaydan beş buçuk ay sonra da Almanların Polonya işgali ile II.Dünya Savaşı başlayacaktır.

Tekrar,ülkemizdeki gelişmelere döndüğümüzde,

26 Aralık 1939’da,CHP Olağanüstü Kurultayı'nca Kemal Atatürk 'Ebedî Başkan', İsmet İnönü 'Değişmez Başkan' seçilir.
28 Aralık’ta -Millî Eğitim Bakanlığına Hasan Ali Yücel getirilir.31 Aralık’ta 11 ilde kısmî seçim yapılır.

25 Ocak 1939’da seçim sonuçlarının da etkisi ile Celal Bayar, Başbakanlıktan çekilir ve yeni hükümeti kurmakla Dr. Refik Saydam görevlendirilir.

19 Şubat’ta yurdun 158 yerinde 158 halkevi açılır.
26 Mart’ta milletvekili seçimlerinin ardından 03 Nisan’da İsmet paşa tekrar Cumhurbaşkanı seçilir,Refik Saydam da başbakan olarak hükümeti kurar.

Bu arada da,Lozan antlaşmasını imzalamayı ret etmiş olan Amerika ile de Nisan 1 şakası olmayarak da Türk-Amerikan ticaret anlaşması imzalanır.

Almanların Avrupa üzerinde yayılmacı siyasetinin yarattığı telaşın da etkisi ile Hatay sorunu 12 Mayıs’ta İngiltere’den “dış borç” almamızı sağlayan,Kredi Antlaşmasının ardından “müttefik olduğumuzu açıklayan bir bildiri yayınlanmasının etkisi ile, İngilizlerin desteği sağlanmış, 08 Ocak 1940’da da Fransızlarla kredi anlaşması imzalanacağı sözü üzerine ve Alman korkusu ile yumuşamalarıyla,Fransızlar ikna edilirler.Hatay sorunu bu gelişmelerin ardından Temmuz ayında kolayca çözülür.

Bu arada da Almanya ile de aynı antlaşmalar yapılacaktır.

İşte 12 Mayıs 1939 İngiliz-Türk Ticaret Antlaşmasının ardından yayınlanan “Müşterek bildiriden” birkaç satır;

“'Türkiye Hükümeti ve Büyük Britanya Hükümeti bir saldın hareketinin Akdeniz Bölgesinde bir savaşa yönelmesi halinde bilfiil işbirliği yap-maya ve güçlerinin bütünü ile yardım ve ilgiyi birbirlerine göstermeye hazır bulunduklarım beyan ederler..”

01 Eylül’de Polonya’nın Almanlarca işgali karşısında,daha önce Almanlara karşı Polonya’yı savunacağını,savaş sebebi sayacağını söyleyen İngiltere’nin de savaşa dahil olması ile II.Dünya savaşı resmen başlar.

27 Eylül’de Moskova’da Şükrü Saraçoğlu ile Molotov arasında görüşmeler başlamıştır.
Bu görüşmelerin hemen öncesinde 22 Eylül’de İzmir-Dikili’de meydana gelen bir depremle sarsılan ülkemi,17 Ekim’de Rusya-Türkiye görüşmelerinin 23 günlük maraton sonrasında kesilir.

19 Ekim tarihinde Türkiye-İngiltere,Fransa arasında “üçlü yardım anlaşması” yani Ankara Paktı imzalanır.

Antlaşma hiçbir devlete karşı olmayarak, yalnız savunmayı içine alıyordu. Bu antlaşmanın yüklediği koşullar, arasında Türkiye'nin bu yönden kuzey komşusu Sovyet Rusya ile silahlı bir anlaşmazlığa düşmeyeceğine dair açık kayıtlar konulmuştu. (Kanun No. 3738)

Görüşmelerin kesilmesinden ve 19 Ekim tarihli üçlü anlaşmadan kırk gün sonra 27-28 Aralık’ta dünyada son 50 yılın en büyük yer sarsıntısı olan Erzincan depremi ile sarsılır.

Sonuç:40.000 ölü.Bunu 22 Kasım Tercan depremi takip eder.Bu tarihte başlayan bu esrarengiz depremler,29 Mart 1970 Gediz depremine kadar,çoğunluğu doğu illerinde ve orta Anadolu’da olmak üzere 35 kadar şiddetli ve on binlerce vatandaşımızın yaşamına ve sayısız mali külfete sebep olarak seri halde sürecektir.Bu depremlerin,İngiliz-Amerikan güdümüne girdiğimiz, Rusya’ya karşı Kore’ye asker gönderdiğimiz tarihlerle çakışmaları “Tesla silahı” depremlerini anımsatmaktadır.

08 Ocak 1940’ta Fransa ile kredi anlaşmamızı imzalamamızın ardından,9 Mayıs’ta İngiliz Başbakanı Churchill'in mesajı gelir:,”Türkiye'nin bu zamanda bize müzahereti hepimize cesaret verecek bir amildir.” Dese de 13 Mayıs’ta Almanların işgaline uğrayan Fransa’yı kimse kurtaramaz ve 22 Haziran’da Fransa ateşkes imzalamak zorunda kalır.

Ardından İtalya’nın Arnavutluk ve Yunanistan’a,Almanların da Bulgaristan’dan Yunanistan’a kadar gelip sınıra dayanmaları ile İsmet paşa Almanya tarafında hareket etmeye başlar.

Hemen,antlaşmalar yenilenir,erzakları temin edilir,bir yandan da Trakya ve Marmara bölgesinde karartmalar sürerken,Kurtuluş adlı şileple Yunanistan’a bile erzak gönderilerek kıyakçılık yapılır.

Bu kıyak,18-20 yıl içinde Kıbrıs işgali,Yunanistan ve Kıbrıs’ta Türk soykırımı ve sürgünleri olarak geri dönecektir.

20 Aralıkta da Tunceli ve ilçelerinde yine şiddetli depremler başlar.Sanki “Almanlarla dostluk yaparsın bak sana neler yaparım” mesajı gibi iadeli taahhütlü mektup gibi depremlerle de uğraşmak zorunda kalırız.

Avrupa’da da müttefiklerimiz İngiltere’de akmak karneye bağlanır,halkta gönüllü birlikleri oluşturulur,Almanlar Londra’nın altını üstüne getirirler,İngilizler,yenilen Fransızların gemileri Almanların eline geçmesin diye durmadan batırırlar,Gene kader değiştiren sihirli Amerika,New Foundland’da birkaç üs karşılığında İngiltere’ye yine destroyerler ,savaş malzemeleri ve araçları vererek yandan yandan savaşa katılmaya başlar.

Ama Almanlar dinlemez,İngiliz Avam Kamarası Londra’da yerle bir olur,ayakta bina bile görünmez,Afrika cephesinde İngilizler Etiyopya’da hezimete uğrarlar.Girit’i alırlar.
27 Temmuz’da Japonlar Çin Hindi yarımadasına çıkarma yapınca,İngiltere,Amerika kıta şubesi olan ABD ile “Atlantik Antlaşmasını” imzalayıverir.

Bu esnada da Almanlar hızlarını alamamış,bir anda bütün Afrika ve Avrasya’yı işgal hesabına fkendilerini öyle kaptırmışlardır ki,Rusya’yı Moskova’ya kadar ilerler.Japonlar da meşhur Pearl Harbour baskını ile Amerika’nın Pasifik adalarındaki üslerini gözlerine fena kestirmiştirler.

27 Kasım’da Rusların Almanları geri sürmeye başlamasının ardından İngiltere ve Amerika 1905’de Rusya donanmasının imha edilmesinden,I.Dünya savaşına kadar ortağı olan Japonya’ya da savaş ilan ederler.

Birden savaşın kaderi değişir ve Afrika’da Alman generali Rommel,Rusya’da da Stalingrad’da kuşatılarak imha edilmekle karşı karşıya kalırlar.Diğer yandan Japonlar pasifik ve Asya’da yayılmalarını sürdürmektedirler.
24 Aralık 1942’de ünlü fizikçi Enrica Fermi’nin “ATOMU PARÇALAMASI”,ilk elektronik bilgisayarın yapılması,teyp bantlarının icadı gibi süper keşifler savaşın galibini işaret etmektedir.

13 Ekim’de Amerika işgalini yiyen Faşist İtalya teslim olur ve müttefiki Almanya’ya savaş ilan etmek zorunda kalır.
20 Ocak 1944’te,Berlin üzerine 2300 ton bomba bırakan İngilizler,Almanların tozunu atarlar.08 Ekim’de de Almanlar ilk kıtalararası V2 Füzelerini İngiltere üzerinde deneyerek bunu öcünü alırlar.

Bu arada Ruslar da Yugoslavya’ya,müttefik orduları da Almanya’ya kadar dayanmıştır.Diğer yandan Japoncuklar da geri çekilmeye alıştırılmışlardır.

Savaşın kaderi belli olmuş,Yalta’da bir araya gelen Stalin,Churchill ve Roosevelt Almanların koşulsuz teslim olmasına karar verirler.
28 Nisan’da Mussolini İtalyan partizanlarınca öldürülürken,30 Nisan’da da Hitler,Berlinde intihar eder.

Alman generalleri de kimi Rus Zhukov’a, Amerikan kimi Eisenhower’e teslim olurlar ve savaş böylece Avrupa’da biter.

Doğuda ise Japonlar dişli çıkarlarsa da Amerika’nın yeni icadı olan Atom Bombasının ne işe yarayacağını merak edenlere göstermek için “Enola Gay-Enola oğlanı-ibnesi) adlı bir uçak ile Hiroşima üzerine getirilen bomba 06 Ağustos 1945’te bırakılıverir. İbnelik olduğu üstünde yazılı olan bu olayın ardından bir tane de 09 Ağustos’ta Nagazaki’ye sallayıverirler uçaktan aşağıya.İbnelik böyle yapılır tüm dünya görsün diye. Ölümlerin en korkuncu tüm dünya ulusları arasında hızla yayılır ve her millet bu silahtan dehşete kapılır.


14 Ağustos 1945’te Japoncuklar,Japon balıklarına dönerler ve kuzu kuzu teslim olurlar.II.Dünya savaşı denen emperyalist paylaşım savaşı, I.Dünya Savaşının intikamını almak isteyenlerin kesin yenilgisi ile son bulur.
Şimdi,sıra dünyanın kaymağını yemeğe gelmiştir.Kendine yandaş yaratmaya çalışan Rusya’nın yani SSCB’nin desteği ile 11 Ekim’de Çin’de Mao Ze Dung önderliğindeki devrimciler, İngiliz işbirlikçisi, Çang Kay Şek’e karşı savaşlarını hızlandırırlar.

24 Ekim’de ilk Birleşmiş Milletler kurulur.

20 Kasım’da Nurenberg’de Savaş suçlusu Nazilerin yargılanmasına başlanılır.

10 Ocak 1946’da ilk BM kurulu Londra’da toplanır. 05 Mart ‘ta ise ilk kutuplaşmaya tanık oluruz.Amerika’nın Fullton kentinde bulunan Churchill,”Avrupa’nın gerisindeki DEMİR PERDE’den söz ederek Avrupa’lıları Rusya’ya karşı uyarır.

Ne olduğunu anlayamayan dünya devletleri Birleşmiş Milletlerden de kaçarlar ve birlik dağılır.
Ama Atom Bombası ile büyük sükse yapan Amerikan-İngiliz birliği parmak ısırtır,Japonlara yaptıkları iki atom bombalı ibnelikler bundan böyle yapacaklarının sadece ilkini oluşturmaktaydı.

En büyük ibneliklerinden biri olan İsrail-Filistin konusunda İngiltere,Filistin topraklarının Araplar ve Yahudiler arasında paylaşılmasını öneriverir.29 Kasım’da tekrar toparlanan Birleşmiş Milletler bu işin bir de planını önerir.

17 Eylül’de Yahudi teröristler B.M. gözlemcisi Kont Folke Bernadotte’yi öldürürler. Sonrasını biliyorsunuz işte.

Kutuplaşmanın sertleşmesi üzerine,Rusların batı ile demiryolu ulaşımını 24 Haziran 1948’de keser,15 Ağustos’ta Kore Cumhuriyeti ilan edilir.25 gün sonra 09 Eylül’de Kuzey Kore Sosyalist rejimi kabul ettiğini ilan eder.

01 Eylül’de de Kuzey Çin’de Komünist idare ilan edilir.

Türkiye Cumhuriyetinin de “ülkeyi her türlü bölünme tehlikesinden uzak tutacak bir lidere ihtiyacı vardır.O da,başbakan olması için defalarca Kürtlerin isyanla destekledikleri “İsmet İnönü” olarak yukarıda yazdığım gibi Fahrettin Altay’ın önderliğinde bir ihtilal komitesince seçilmiştir zaten.

1880 Arnavutluk İşkodra doğumlu olan,Arnavut mu,yoksa orada yerleşmiş bir Kürt aileden mi doğmuş olduğu belli olmayan bu komutan,1904-1910 arasında Dersim Süvari alaylarının azaltılması ile ilgili görevlerde bulundu,Bölgede altı yıl görev yaptı.

Prof. Dr. Osman Turan Selçuklular zamanında Türkiye Târihi adlı eserinin 689. sayfasında; Selçuklularda büyüklerin ve pâdişahların cesetleri mumyalanarak gömüldüğü için sultanların da naaşları türbenin alt kısmında mumyalı olarak bir arada bulunmaktadır.
Fakat ne yazık ki bir kumandan zamanında bu kısım açılmış ve bu cesetleri dağınık bir duruma getirildiğinden bahsedilir.

Türk tarihi ve eserlerine saygısızlığı ile bilenen,diğer yandan da İzmir’e ilk giren süvari alaylarının komutanıdır.Altay futbol takımının İngilizlerle yaptıkları maçı Atatürk ile birlikte seyrettiklerinden dolayı Altay soyadını Atatürk’ün verdiği bilinen bu komutanın Kürt İsmeti neden desteklediği konusunda dünya şartlarını göz önünde bulundurarak,yeni kurulan rejimin de yaşaması için uygun kararı verdiğini düşünmek en uygunudur.

Diğer yandan,Atatürk ölmüş,İsmet paşa Fahrettin ALTAY’ın askeri darbesi ile, Cumhurbaşkanı olmuş,Kürt isyanları da sona ermişti.Çünkü,devletin idaresi artık Kürtlerden ve dönmelerden sorulmaktaydı.

İsmet Paşa ,1939-50 arasında açılan üniversitelere yerleştirdiği,Kürt,dönme Ermeni ve Rum’ları eğitmiş,daha zeki ve feodal kökenli olanlarını da Avrupa ve Amerika ülkelerine göndererek, üniversitelere yerleştirir.Bun kadrolar,doğulu Kürt ve dönme öğrencilere “Kürt Milliyetçiliğini aşılarlar.

Resmi büyük görmek için tıkla
Bu aşıların yarattığı üniversite gençliğini1955’lerde kızıştırılan,12 Eylül 1980’e kadar sürecek olan,sağ-sol ,laik-antilaik, “üniversite öğrenci savaşları” içinde göreceğiz.

12 Eylül 1980 askeri darbesi ile Kenan Evren’in malum terör örgütüne Amerika-AB desteğiyle yol vermesi ile de “faşist Kürtçülük Hareketi” devlet olma aşamasına geçecektir.

03.Kasım 2002 genel seçimleri ile iktidar olacak AKP Hükümeti de Kürt oyları ile iktidar olacak,”Kürtçülük Hareketini” yeniden kaşıyıp uyandıracaktır.

İlk önce,03 Mart 2003’de Amerika’ya destek teskeresini TBMM’den geçiremese de ,Amerika’nın Irak’ı işgaline her türlü destek mecburen verilecektir.

2006 yılında şekli belirlenen Güney Kurdistan veya Irak Kürdistanı,Terör Örgütüne karı mücadelemizde verilen desteğin karşılığı olarak Türkiye devletince benimsenecektir.
Türkiye’nin de bölünmesi aşamasını gerçekleştirecek son aşamada da terör örgütünün siyasal yapılanması tanınacak,yerel yönetime,”özerk hareket etme yetkisi” verilecek ilk aşaması gerçekleştirilecektir.



Bu gün bunların tümü gerçekleştirilmiştir.

Ülkenin bütünlüğünü savunan “ulusalcı-Atatürkçü “ yapılanma hapislere tıkılarak,”anti terör yapılanması” iptal edilerek,hükümetin ve devleti bölen işbirlikçilerin önü açılacaktır.

İsmet paşa kurumlarından gelmiş,eskinin solcuları günümüzün,”liberal solcuları” da özgürlük adına buna yalakalık yapacaklardır.

Devletin birliğini ve bütünlüğünü savunanlar da “tu kaka “ edileceklerdir.Hapislere de onları baltalayan ajan tipler de doldurularak “kaza ile zarar vermeleri” engellenecek,içeriden bilgi temin etmeleri de sağlanacaktır.

Her gruptan insanın tutuklanması üzerine kafası karışan millet,”terörü yaratan bunlardır” deyip yerel seçimlerde hükümeti destekleyeceklerdir.
Yerel seçimlerden güçlenerek çıkacak olan hükümet,güle oynaya devletin bölünmesini gerçekleştirecektir.

Ordu da zaten “NATO ORDUSU” olduğundan,halkın desteğinin de hükümetten yana olmasından dolayı da sadece “emre itaat” edecektir.

Okurken gördüğünüz gibi benim bile kafam karman çorman iken milletin kafasının berrak olması beklenemez.

Millet,neticeyi gördükten sonra bir harekete kalkışsa bile,Kürt çoğunluklu,güvenlik güçleri milleti kuzu kuzu razı edecektir.

Bu yazıyı buraya kadar okuyacak olan birini düşünemiyorum ya,neyse yazdık işte.Tv kanallarında güzel kadın pazarlanan programlara bakın siz,gönlünüzü hoş tutun,boş verin gitsin.
Bir gün,Filistin’lilere benzediğinizi gördüğünüzde hiç şaşırmadan “bunu da hak ettik” dersiniz herhalde.

Keykubat

http://forum.vatan.tc/fahrettin-altay-biyografisi-t17360.0.html

http://www.munzur.org/modules.php?name=Content&pa=showpage&pid=6

Bu yazıyı,konu ile çokbağlantılı olduğundan mutlaka okuyun.
http://atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=462

1 yorum:

  1. Yazınız uzun olduğu ve fazlasıyla edebi oldundan çoğu kişinin okumayacağı için üzgünüm. Ergenekon hakkında baştan söyleyeceğim ilginç bir şey şudur: Tarihte Ergenekon diye bir yer bulunamamıştır, daha çok manevi bir anlamı vardır, Türkleri birleştiren bir hikayedir, şimdide hikayeyi değiştirdiler ve Türkiye yi bölen bir hikaye yaptılar.

    Ergenekon destanı benim gerçekçi açıklamama göre Türklerin bir boyu olan bir halkın destanının tüm Türklerce sahiplenilmesidir. Düşmanı yenmek isteyen bu kavim ancak fazlasıyla silahlanırsa düşmanı yeneceğini düşünmüştür, düşmanın onu hapsettiği yer bu savaşçıların istedikleri gibi güçleneceği gizliliği sağlamıştır, düşman kendi kuyusuna düşecektir. Silahlanmak için dağları eritmişlerdir ve bir yandanda kendilerine bu sayede yol açılmıştır.

    Bu demektir ki düşman aradığını ancak kendi yaptığı kafeslerde bulacaktır, oraya bakmaları akıllarına gelmez, kendi kalelerine güveniyorlar, Amerika nın, Avrupa nın oyunlarına güveniyorlar ve severek oynuyorlar.

    Ortada herkesin benimsediği bir senaryo var. Bu destanda diğeri kadar tuttu diyebiliriz. Daha çok masallarla uyutuluyoruz.

    YanıtlaSil

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.