İÇİMİZDEKİ BİZİ KEMİREN EKSİKLİK DUYGULARI
Her gün yaşadığımız ,bol kanlı,şehitli,gazili iç savaş haberleri hakkında hepimize gına geldi.Şehitlerimize Tanrıdan rahmet,ailelerine ve milletimize sabırlar,gazilerimize de metanet diliyorum.
Bu lanet olayların birini yazıp tartışmasını bitirmeden,yazının daha gelişme aşamasını yazarken bir başka vahşet haberi gelmeyi sürdürüyor.Sürekli kaybettiklerimiz bizim evlatlarımız.
Bu bölgenin halklarını eksilten,zayıflatan,yakında başlayacak haçlı seferlerinde nüfusunu azaltnayı hedefleyen siyasetlerin istemeden,bilmeden hedefi oluyorlar.
Artık biliyoruz birileri birilerini kolluyor ve bu kollananlar rahatça suçlar işleyebiliyorlar.
Yoksa adi bir sokak kavgasının failleri nasıl kısa sürede adaletin eline geçiyor da bu olayları yaratanlar bu günler kadar korundu,kollandı,ve nasıl büyütüldüler?
Tüm bunların kökeninde yatan,insanları bu kadar canice davranıişlara iterken vicdanını karartan ne veya neler olabilir?
Acaba içimizde yatan ve görmeyi,itiraf etmeyi ertelediğimiz,üstünü örttüğümüz "Eksiklik Duyguları" mıdır acaba?
O zaman içimize bir bakalım,bakalım!!!
İçimizde hep bir boşluk vardır.Siz de de var mıdır bilmem.Öylesine aç gözlü ve doyumsuz.
Yoksul doğarsınız.Eksiklerinizi,yalnızlığınızı,bilgisizliğinizi yoksulluğunuza bağlarsınız.Sonra Tanrı size bir kıyak geçer.Dualarınız kabul olur.En güzel kadını alırsınız,ayrılırsınız,gerisi yine boşluk.Oyun oynar sonunda birinde kazanır ve tatmin olursunuz.Ardından yine bir boşluk gelir.
Zengin doğarsınız,sevgisizlikten,ilgisizlikten,sizden daha zengin olanın malvarlığı ve başarıları,veya beden yapısı ve zekası sizden sizden güçlü olan fakir bir arkadaşınızın sosyal başarılarının sizi ezmesi,çok beğendiğiniz bir kızın fakir veya daha zengin bir arkadaşınızı seçmesi karşısında ezilirsiniz.
Ne kadının güzelliğinden bir şey yapışıp sizde hatıra olarak kalır ne de kazandığınız oyunun bir eseri.Bir madalyon,kupa v.b. , ya da o başarısızlıklarınızı unutturan başarılar içinde olsanız da insanlar sizi hep son halinizle değerlendirirler.
Bir de sizin kendi değerlendirmeniz vardır.Siz bunda asla tatmin olmuyorsanız,hep "bir eksiklik" duygusu arada bir iğne gibi batıyorsa asla başarılı değilsiniz demektir.
Rahmetli Turgut ÖZAL'ın "George BUSH (Baba Bush) benden fazla maaş alıyor " demesi gibi.
Ama insanların bam teli burası.Anlayana.İnsanlar hep bir boşluk içindedirler.Benim de içimde böyle anlamsız boşluklar vardır.Fakir ailem vardı eksikliğimizi hep fakirliğimize yorardım.Ailemden ve çevremden görüp duyup öğrendiğim de böyleydi.Yetiştim,başka şehirlerden insanlarla tanıştım,yabancı dil öğrenip yabancı toplumların insanlarını tanıdım.Bu boşluk onlarda da vardı.İş sahibi oldum,ev,araba aldım.O fakir,parasız,yarı aç sokak aralarında dolaştığım,2.5.TL gündelikle kahveci çıraklığı yaptığım günleri hep geride bıraktım. Evlendim,çocuklarım oldu.Ama hep bir boşluk var.Yaşam yine boş ve anlamsız ,"karnı tokken eksik bir şey var ne yesem" diye düşündüğümüz bir anlaşılmaz açlık ve boşluk içinde yaşadığımız bu boşluk duyguları gibi ,dünya da uzay denizinde yüzdükçe insanlar da bu boşluk denizinde hep yüzecekler.
Yaratılışın boşluğu,gereksizliği,tapınmanın saçmalığı belki bu çıkmazın tek nedeni olsa gerekir.
İnsanlar ruhları Tanrı'dan bedene kavuşturulmalarını istedikleri için yaratılmışlardır.Ruhlar yaratılmayı istedikleri için Allah insanları bu dünyaya getirmiş derdi annem.Tanrı'nın yaratma gerekçesinin bu olduğunu söylerdi.Kendi inanırmıydı bilmem.
Çünkü,"ben yokken Allah'tan beni yaratmasını nasıl isterim " diye sormuştum.O da bana bu cevabı vermişti.
O da hiç bilemedi ki o zaman Allah'la yaşıt olan ruhumuz neden ondan kabiliyetsiz kaldı da onun bizi bedenlendirmesini istedi?Bu nasıl bir yaratılıştı? Sor sor sor sonuç boş.
Bunun, ruhları Allahın yaratmadığı,onların Allah'la aynı zamanda var ve eşit olduğu anlamına gelen bu ifadeyi onun annesinden öğrendiğini anlatmıştı bana.Kendi böyle dediğini biliyormuydu aslında o da muamma.Aklımda kalanlardan,okula başlama yaşlarında yaptığımız konuşmalardan aklımda kalan bunlar.Yıllar sonra sorduğumda bana hiçbirini hatırlamadığını söyledi.
Sorularla aklını kurcaladığımda ise "Fikri olmadığını söyledi" herhalde öğrenilmiş tecrübeleri engelliyor dedim. Başka ne diyebilirdim ki? Gece yarılarına kadar dağ yollarında süt güğümlerini eşek sırtında,annemin sırtında da bir demet Piren çalışı ile eve döndüğümüz 1965,67 yıllarının yaz ve kış günlerinde kalmış bu konuşmalar sadece benim aklımda kalmıştı demek ki.
Bunlar belki onun o an uydurduğu fikirlerdi.Çünkü o bir anneydi ve çocuğuna "Allah Korkusunu öğretmek " zorundaydı.O da böyle öğretiyordu.
Yaratılış efsaneleri de böyle başlar.""Hiç bir şey yokken sadece tatlı ve tuzlu sular vardı.Onların üstünde ise sis vardı.Sislerin içinde Nummu" vardı.... böyle başlar" Enuma Eliş " destanı."" Annemin sözleri de bilmeden bunlara dayanıyordu.Çünkü o sadece Kur'an ve eski Osmanlı kitaplarının bazılarını okuyabiliyordu.
İnsan işte böyle.Evlenirsin,bir eksiklik vardır.Tartışmalar,mutsuzluklar büyür ve ayrılırsın.Sonra gelen yalnızlığı bastıramazsın.Biri çıkar karşına.Seversin.Sevildiğine inanırsın veya inandırılırsın.Tecrübe yetmez aynı derde bir daha girer,aynı çukura bir daha düşersin.Hem de göz göre göre.
Sonra bir bakmışsın çocuklar süslüyor etrafını.Çoşkuyla işine sarılırsın.Ama bir bakarsın bir yerlerde bir eksiklik olmuş.Evde huzursuzluk varmış da haberin yokmuş.Büyük çığ olmuş seni de beraberinde yuvarlarken uyanırsın.
Acaba bu defa ne eksikti?
Cevap bulamadan yine bir ayrılık gelir veya sorumluluk sahibi isen,eşin de kabul ederse tuhaf bir evlilik hayatı başlar.
Çocuğa dayalı bir evlilik.Karı koca arasında her şey bitmiştir.Çocuğun geleceği için,boşanma kabuslarına girmesin,üvey anne-baba kahrı çekmesin diye bir evlilik başlar.
Ben evliliklerin çoğunun bu şekilde sürdüğünü biliyorum.
Yine bir eksiklik var.Açlık,yokluk,sefalet yok ama yine bir eksiklik var.
Hayatı cehennem eden bir eksiklik.
Galiba sevilmeyi başaramadım ya da eşim ne istediğini,ne beklediğini bilmiyordu.Suçla arkası bitmez.
Despot ,cuntacı devlet idarecilerini yaratan bir eksiklik.Herkesin içinde,herkesin çapına göre bir eksiklik var.
Terörün de sebebi bu eksiklik galiba.
Bende de olduğuna göre herkesde değişik etkiler yaratabildiğine göre bu eksiklik oldukça tehlikeli bir duygu.
Ama herkesde,her şeyde,her yerde yine bir eksiklik vardı.
Eşini aldatma,kleptomani,alışveriş çılgınlığı,artist-sanatçı hayranlığı,özenti ,şaşkınlık,sakarlık,emin olamama,ani alınan ve pahalı ödenen yanlış kararlar sonunda öğrenilmiş yalnızlık olarak geri dönen hep bu eksiklik duygusu değilmidir?
Tüm sapıklıklar,cinayetler,bitmeyen hırslar,sonsuz kinler,ölümler belki de hep bu eksiklikten kaynaklanmaktaydı.
Ama boşluk hala vardı.
Sebebi "Eksiklik olduğunu düşünmemiz miydi? yoksa Eksik olduğumuzu düşünmemizmiydi? ya da Eksik varoluşumuzdanmıydı?"
Bazı yerlerde "Evet sen haklısın" demeyi bilmiyormuyduk? kimbilir.
Ya da fazla tavizkar,duygumuzu,sevgimizi art niyet olmadan ortaya mı dökmüştük de "Bu kadar seviyor ya istediğim gibi oynatırım" fikrini mi yaratmıştık acaba?
Yoksa bu karşılıklımıydı?
Sebebi her ne ise bir yerlerde,bir şeylerde hala bir eksiklik var değil mi?
"Mükemmel insan yoktur" ifadesinin kaynağı da bu eksiklik duygusu olabilir mi?
Yazı da biraz eksik mi oldu ne?:)))
Keykubat
04.01.2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.