DERSİM YEMİNİ VEYA "BİRAND"LAR. 12.Mart.2008
Şimdi bu adam yine ne yumurtladı diye aklınıza muhakkak gelecektir.Bu konudan "Pkk Tarihi başından bu güne(Tıkla)" başlıklı dizi yazımda bahsettim ama,istatistiklere baktığımda bu sayfanın o kadar okunmadığını gördüm.
Ben dizi yazıları konu bütünlüğü sağlamak için,hepsini tek kalemde çıkarıp anlatmak,halkıma bir şeyler vermek için yazıyorsam da halkım okumaktan çok resim,film takip eden,bir blogdaşımın deyimi ile "lay lay lom" bir halk haline getirildiği için okumuyor.
Ama yarın evladının ölüsünü kucağına aldığında "biri daha olsa o da feda olsun,görevi yarım kaldı ben tamamlayayım" türü fedakarlıklarının da kimlere yarar sağladığını anlamadan ölecek vatandaşlarım için üzüldüğümden bunları kaleme alıyorum.
Aslında ne okuyan ne de dinleyen var diyorsam da "google " bana günde ortalama 100 kişi" diyor.Bazen de aşıyor ya benim kendi blogum değil. Blogda kiracıyız vesselam.
1921 Koçgiri isyanı ile,İngiliz,Fransız,İtalyan işgal ordularının yurdumuzu paylaştıkları günlerde bir karmaşadır oldu gitti.
Neydi bu karmaşa ?
I. Dünya savaşını "Amerika"nın desteği olmadan kazanamayacağını anlayan "İTİLAF" devletleri yani adı geçen devletler ve artı Rus Çarlığı, Amerika'dan yardım isterler.
O zaman ABD devlet başkanı olan thomas woodrow wilson bu ülkelere yardım karşılığı 13 maddelik bir şart koşar.
Bunlardan birisi de yıkılan imparatorluklar üzerinde kurulacak yeni devletlerde "demokratik rejim" kurulması şartıdır.
Wilson. Bu günkü "Demokrasi" yaşamını onun bu şartlarına kısmen borçlu olduğumuzu düşünüyorum:
"Yiğidi öldür hakkını yeme."
Bizi ortadan kaldırmak için haltlardan yemediği kalmamış olsa da demokrasi bunlar sayesinde geldi.
Benim gibi ırgat,amele çocukları devlet memuru olabiliyorsa bunu bu adamın bu ilkelerine,ve Wilson'un bu ilkeleri(Tıkla) bahanesine dayanarak,kendisi de Fransız Demokrasisini savaş alanlarındayken dahi temin ettiği kaynaklarla incelemiş ve yeni kuracağı devlette uygulama isteğinde olan "Demokrasiyi hayatı pahasına" bu ülkede kurmak için çabalayan Atatürk'ü unutmayalım.
Ve onun ölümünden sonra ikinci dünya savaşının ayak sesleri arasında büyüyen "ne olacağız,Atatürk gibi bir savaş dahisi de yok" korkusu ile tırsan,Atatürk'ü cömertçe harcamış olan Meclis üyelerinin ağzına baktıkları ardılı,çete bastırma dışında (kendinden olan çetecileri) hiç bir askeri başarısı olmayan,Ordu idare yeteneği olmadığı her defasında vurgulanan İsmet Paşanın, Ata’nın ölümünden “6” ay “2” gün sonra 12.Mayıs 1939’da İngiltere ile “4” ay sonra da Fransa ile kredi antlaşması imzalayarak ülkeyi İngiliz idaresine teslim eden ve AB-D uşaklığını "Atatürkçülük" olarak bu güne kadar bizlere aşılayan kadrolarına borçluyuz.
Willson ilkelerinin 6.Maddesi:" Rusya'da "sosyalist veya Komünist" bir değişim olmuş,Rus çarlığı "İtilaf Devletlerinden "ayrılmıştır yerini SSCB'ye bırakmıştır.Yabancı birliklerin buradan ayrılarak kendi gelişmesine imkan sağlanmalıdır ." diyerek;
daha sonra "Tarım devrimi yaşamadığı için "Sosyalizmi yaşamaya mahkum edildiğine dair yorumlar da yapılacaktır.
2-"Asla toprak işgali olmayacak,işgal edilen ülkelerdeki halklar,"Dil,Din,Irk" durumlarına göre "Laik" esaslı devletler haline getirileceklerdir." demiş ama sonunda kendi ülkesini bu milletler cemiyeti dışında bırakılmasına sebep olanlarla ölünceye kadar konuşmamış yalnızlıktan ölmüş,Osmanlı ile "Arap" olmaktan çıkıp "Türk" olarak Avrupalılarca anılan İslam’ın yani "Türk-İslam düşmanı" da olan bu garibin bu ilkeleri sayesinde biz de T.C. Devletini kurmayı başarmış bulunuyoruz.
Yoksa,Anadolu işgaline Sultan Vahidettin'in Çerkez Anzavur'u göndermeye İngilizleri ikna etmesi ve ardından Yunanlıların gelmesi yerine İngiliz ve Fransız orduları gelseydi biz çoktan köle olmuş,adımız çoktan maykıl ve kaykıllara dönmüştü.
Son Osmanlı padişahı Sultan VI.Mehmet Vahideddin.Nur içinde yatsın.Yeni rejimi oturtmak için oldukça zor hakaretleri ve yoksulluk içinde ölmeyi göğüslemiş çaresiz bir Sultan.
Bu adamı da bu yüzden anmak gerekir inancındayım.
Savaşın sonucunda olan,Alman Kayzeri Belçika'da zorunlu ikamete sürgüne gönderilir, İmparatorluk kaldırılır,Alman Genel Kurmay Başkanı "Almanya Cumhurbaşkanı" ilan edilir.
Bizde de Osmanlı Sultanı Vahidettin İtalya'ya sürgüne gönderilir ve orada devlet hazinesinden ikram edilen kaşıkçı elmasını da devlete bıraktığı için San Remo kentinde balıkçı kayıklarını bahşiş karşılığı temizlerken borç harç içinde açlıktan ölür.Bir de hain derler ya bakmayın o hain falan değildir.
Vatansever ve züğürt son Osmanlıdır o.Benim gibi vatansever solcu görmeye alışık olmayanlar da görsünler.
Sonunda,Suriye cesedine sahip çıkar ve bir mezar yeri verir.Mustafa Kemal Cumhurbaşkanı olur,Laik devlet kurulma çalışmaları başlar.
Bunu sezen ve 1917 Komünist devrimini gerçekleştiren,Türkiye'ye "Yeşil Ordu" kurup bağımsızlık savaşında yardım eden S.S.C.B 1876'dan beri Çarlık Rusya’sı işgali altında bulunan Doğu Anadolu'da "Dersim Eyaleti" halkının lideri olarak yetiştirdikleri "Dersim'in Lideri ve Gürcistan Tiflis'te yaşayan ALİ ŞİR " vasıtası ile 1921'de ilk tepkisini gösterir ve "Koçgiri İsyanını "başlatır.
Bu isyanda Atatürk'ün Fransız-İtalyan ve Amerikalılarla kurduğu ilişkilerden korkan Rusya'nın parmağı da vardır.
Kuvayi Milliye bu isyanı bastırır ve SSCB ile ortak noktalar bularak Kurtuluş savaşını sürdürür.
Ancak,İsmet Paşa'nın 1921, I.İnönü Savaşı sonrası yaptığı "Moskova Antlaşması" nın altına SSCB bir şerh düşürtmeyi başarır.(Kaynak AÖF.II.Sınf.C.Tarihi ve Atatürk İlkeleri,1985-86)
Bu da "Türkiye Cumhuriyeti" olarak bağımsızlık kazanıldığında Sosyalist Devlet İdare Sistemi"ne geçiş sağlanacağı garantisidir.
Stalin, Lenin ve Kalinin 1919 |
Mustafa Kemal Atatürk de "Misak-ı Milli" hudutları" içinde ve de İngiliz oyunlarına kurban gitmesin diye Sultan II.Abdülhamit'in "Mülk Padişahındır" maddesi gereğince "Özel Mülkü" ilan ettiği Musul ve Kerkük bölgesinin İngilizlerden geri alınması için çabalaması,Osmanlı üzerinde kurulan "kukla Müslüman ülkelerdeki "anti emperyalist" tutum içinde olan feodal Arap liderleri ile işbirliği yapması da İngiliz ve yandaşı emperyalist devletlerde telaş uyandırmıştır.
II.Abdülhamit'in, Musul Kerkük'ü kendi malı ilan ettiği harita |
Önce "gerçek bir devrimci olan ve devrim kadrolarında yer alan "Faşist-Çar karşıtı" Rus feodallerine şansa tanımayan Lenin "İlaçlanarak" öldürüldü ve yerine Tiflis İlahiyat Fakültesi Mezunu yani Papaz okulu Mezunu "Joseph Stalin" getirilir.
Stalinin annesi Ekaterina Dzhugashvili rahibe kıyafetiyle 1931 Ablası da Tiflis'te rahibeydi |
Stalin ve Çörçil |
Müslüman halk önderlerini öldürtür,kurşuna dizdirir,Rus Krill alfabesini şart koşar.
Burada Rusya'ya güveni olan Atatürk'ün kafası karışır ve olayın ardında İngiliz-Amerikan parmağını, İncil'e dayalı bir dümen olduğunu keşfeder "Sosyalizm" kurma fikrinden vazgeçer.
Buna İngiltere'nin "eğer sosyalizm kurarsanız size kesin saldırırız" tehdidi yaptığı anlatılan İngiltere de etkilidir.
Ancak "Kuzey Irak-Misak-i Milli sınırlarına ulaşma" hedeflerini sürdürür.
Bu anda İngiltere bu petrol denizini kaybetmemek için daha önceden bağlantı kurduğu "Şeyh Sait"e oldukça yüklü paralar verir ve Şeyh Sait "İslam Kürdistanı" kurmak için harekete geçer.
Palu'da topladığı çapulcularla 1925 Şubatında aniden isyana başlar ve Elazığ kışlasını basarak bir gecede uykuda bastığı "115.000" vatan evladını yatağında kurşuna boğar.
Bu asker sayısı "Süveyş Kanalını "İngiliz,Fransız,İtalyan " ordularına karşı savaşan asker sayısına eşittir.(Kaynak 1989 A.Ö.F Fakultesi İnkılap Tarihi" kitabı.)
Gerekçesi, İsmet Paşa'nın 1921' Moskova antlaşmasının altına koyduğu şerhtir."Mustafa Kemal Komünizm" getirecektir.Şeriat ve Din adına İngiliz altınlarıyla "Cihat " ilan eder.
İsmet paşa Atatürk tarafından tekrar başbakanlığa getirilir ve Atatürk " Bu senin başının altından çıktı sen temizle" diyerek görevi İsmet Paşa'ya verir.
Bu aralarında "İlk Sürtüşme"dir.
Olayın gerici bir ayaklanma ve Emperyalist destekli olması "Dersim eyaletini harekete geçirir ve devletin yanında yer alarak Şeyh Sait İsyanı'nı bastırırlar.
21 Ocak 1924'de Lenin'in ölümü, Stalin'in yerine gelip Müslüman halka dayatmalarda bulunması, İngiltere'nin Atatürk'e "Komünizm'i ilan edersen bu defa "Yunanlıları değil bizi karşında görürsün" tehditleri yanında,ve halkında eski "İttihat ve Terakki Partili" (Birleşme ve İlerleme Partisi) lerce Komünizm'in kötü ve Atatürk'ün "Padişahı sürgüne göndermesi"nin de bir o kadar kötü tanıtılması sonucu halkı Atatürk'e karşı kışkırtmaları ülkede ciddi krizler yaratmıştır.
Adam iki kez suikaste uğramıştır.
Komünizm ilan edilecek diye devletin kuruluşuna destek veren Dersim'liler,kendilerine özerklik verilmesinden de umutlarını kesince,İngiltere Kralının Türkiye ziyaretinin Rusya'yı işkillendirmesi ile onun verdiği destekle de 1937'de ilk Seyit Rıza önderliğinde "Dersim İsyanı"nı (*) patlatırlar.
(*)Dersim=Erzincan,Bingöl,Elazığ ve Tunceli illerini kapsayan bölgenin adıdır.Bu bölge Osmanlı döneminde içişlerinde bağımsız özerktir. Asker, vergi vermez. Hatta, Müslüman görünerek rüşvetle peygamber soyu SEYİT BELGESİ alıp askerlik ve vergiden muaf-sorumsuz olanlar da, böyle kalmak istemektedirler.
Rus gazeteleri bu isyana "Feodal Kürt Devrimi Hareketi" adını koyarlar.
İNGİLİZ KRALI VIII. EDWARD VE ATATÜRK |
Bu isyanın bastırılmasında Atatürk'ün manevi kızı ve ilk Türk Bayan Pilotu olan Sabiha Gökçen dahi uçağı ile bombalama harekatına karışmıştır.
Tunceli'lilerin iddiasına göre o zamanki Genel Kurmay Başkanı ve ölünceye kadar yani 1958'de Fevzi Paşa'nın ölümüne kadar Genel Kurmay Başkanlığına Atatürk tarafından getirilen edilen Fevzi ÇAKMAK Paşa'ya,Tunceli'lilerce rahmetli Atatürk'ün verdiği iddia edilen emir şöyledir;
İddia böyle;
"Dersimliler yok edilmelidirler.Hamile kadın,çoluk çocuk herkes katledilmelidir. Yoksa bu halk bu ülkenin yıkımına sebep olacaktır.Bunlar var oldukça devletin bekası güvende olmayacaktır.Bu bölgeyi soykırıma uğratın"
20 Eylül 1937 'de bastırılan II.Dersim isyanından 5 gün sonra İsmet İnönü Başbakanlıktan alınır,zamanın "Apo" olarak,yakın korumaları ile birlikte,gayrimüslüm vatandaşlarımızın yoğun olduğu,yani Ermeni İsmet'i "din kardeşlerinin arasına" Erzincan-Dersim'lilerden oluşan yakın koruma kadrosu ile birlikte "zorunlu ikamete" mahkum eder.
Atatürk'le bu tarihten itibaren ,ölümüne kadar süren bir dargınlık dönemi başlar.
İsmet paşanın istifa ettirilip hükumetin Celal Bayar'a kurdurulduğunu yazan Kurun Gazetesi |
Bu konuda ileride daha ayrıntılı yazılarım olacaktır.
Bu inanış yüzündendir ki ülkemizde "Atatürk heykelinin" vilayet meydanında 24 saat polis tarafından korunduğu tek şehir TUNCELİ'dir.
Hüseyin ve ben Cumhuriyet mah. minibüs durağında gece nöbetinde 1991 |
Buna bir çok orada görev yapmış devlet memuru da şahittir.
Neyse konuya dönelim, planın aksayan tarafı ise İsmet İnönü Paşa'dır.Abdullah Alpdoğan Paşa'nın isyanı bastırma operasyonuna bizzat kendisi de katılmıştır.
O Bitlis asıllı bir Ermeni aileden gelmedir.(Alparslan TÜRKEŞ ölmeden önce Kanal 6'da açıklamıştır. Tekzip olmadı. Atatürk sonrası kendini EBEDİ BAŞBUĞ ilan ettiğinde Rıza Nur; "-Bitlis'te Türk mü var?" diye sormuştur.)
1925 Şeyh Sait isyanı ile tekrar Başbakan olmuştur.
İsmet paşa başbakanlıktan alındıkça daima Kürt İsyanı çıkmıştır.11 Kasım 1938'de Fahrettin Altay darbesi ile iktidarından sonra tek bir Kürt isyanı çıkmamıştır.
İsmet paşa'nın devletin her kademesine yerleştirdiği "Dersim'lilerin yeni hareket tarzı 12 Eylül 1980'e kadar "öğrenci olayları ve anarşi",1980 sonrası da "PKK ve DHKP-DEP-HADEP-DTP-SHP,ANAP,AKP vb " olarak karşımıza çıkacaktır.
Bu yazımdan bir kaç yıl sonra Tunceli'de dikilen Seyit Rıza heykeli |
Dersimliler, Alevi Türkmen,Zaza Kürtleri ağırlıklı,kendilerine has bir Kırmanç şivesi konuşurlar. Ancak,başka hiç bir Kırmanç ile anlaştıklarına şahit olmadım. Aralarında açık ve gizli Ermeniler de barındırmaktadırlar.
Bu Ermeniler,Türkmen ve Zaza halka,aslında "Müslüman olmuş dönme Ermeni" oldukları yolunda şartlamalar yapmaktadırlar.
S.BULUT'un Arkeoloji'den Demirci Kawa'ya Işık" adlı kitabında,Sümer,Akad,Babil kökenli Urartu tanrı resimlerini ve inançlarını, Ermenilere ve dolayısı ile Kürtlere dayandırmaktadır.
Bu soykırımın durdurulması için bana göre İsmet Paşa,kendi halkının korunması, Atatürk'ün hastalığının ilerlemesi için onun biraz daha ilaçlanmasını ve hastalığının ilerlemesini sağlar.
Bu resim 1936'da daha sonra tahtı aşkı için terk edecek olan İngiltere Kralı 8.Edward'ın Türkiye Ziyaretinde çekilmiş.Kaynak "http://www.tsk.mil.tr/"
Görüldüğü gibi vücudunda şişkinlik yoktur ya da ben göremedim.
Bir de siz bakınız.!!
1936 Ertuğrul Yatı.İsmet İnönü ile.Oldukça sağlıklı görünmektedir.
10.Ekim 1937 Ege Tatbikatlarını izlediği zamanlar.Bu zamanda görünen bir şişkinlik yoktur.56 yaşın izleri vardır.
29.Ekim1938 Ankara .Şişkinlikler belirginleşmiş haldedir.1.yıl içinde hızlı bir değişme başlamıştır.
21.11.1938 Cenaze törenin katılan halk.Bu adam iki yılda bitirildi.Böyle bir şey yok arkadaş.
Bu doğal ölüm asla değil.
Saklayanlar utanmazda bilen iyiler bari saklamasın.Çünkü bu "yapayalnız" bir adamdı. Hele,kendisine destek olan Türk önderlerini öldürdükten sonra etrafı tamamen Kürtler ve dönme Ermenilerle kuşatıldı.
Yani o kadar dahi de değildi.Yoksa bu hataya düşmezdi.
Bu abartılı özellikleri ondan halkı soğutmak için İsmet'in adamlarınca üretilip dayatılmış iddialardır.
Yalnızlığına İnanmayan "Şevket Süreyya Aydemir -Tek Adam 1965 " baskısı alsın okusun.
Bu ölüm bana doğal gelmiyor.Lütfen beni bağışlayın.
İsmet Paşa,Başbakan olarak Fevzi Çakmak Paşa'dan soykırımın durdurulmasını ister.Ancak isyan Alpdoğan paşanın gayretli çalışmaları sonucu bastırılır,soykırım yapılmaz ve Dersim Aşiret Reisi Seyit Rıza yakalanarak Elazığ İstiklal Mahkemesi önüne getirilir.
Olayı haber alan Atatürk İsmet İnönü'ye çok kızar ve onun adaleti ise böyle emre itaatsizlik anında "Kafaya sıkılan tek kurşun" dur.
O da gelmez.
Siz olsanız gelir misiniz?
Atatürk de İsmet paşa'yı gene hizmetlerine dayanarak vurma ve onu Büyükada'da zorunlu ikamete mahkum eder.
Elazığ'da Seyit Rıza ve adamlarını yargılanır ve idam kararı verilir.Başka ceza zaten düşünülmemektedir.
Seyit Rıza mahkemeden bir dilekte bulunur."Her idamlık'ın bir son arzusu vardır,benimde arzum halkıma seslenmektir" der.
İşte masum yüz,iki tümen askerin ve bir çok dersimli kul maraba garibin de boşuna ölümüne ve "kardeş düşmanlığına" sebep olan,aslında Rusların şaşırtmasına gelen Dersim İsyanı Lideri Aşiret Reisi Seyit Rıza.
O zamanki İstiklal mahkemesi buna izin verir ve Dersimlilerin toplanan ileri gelenlerine şöyle bir emir verir;
DERSİM YEMİNİ VEYA "BİR AND"
Ey Dersimliler,biz devleti savaşarak yıkamadık.Şimdi hepiniz köylere ve kasabalara sürgün edileceksiniz. Gittiğiniz yerlerde çocuklarınıza geldiğiniz yerlerin ,adını verin,birbirinizi bulunuz,o yerlerin halkı içinde uyumlu olunuz ve her yerde örgütleniniz. Çocuklarınızı okutup Devlet içinde görev almasını sağlayınız. Hepsinin biribirleriyle bağlantılı olmasını sağlayınız.Bu devleti ancak bu şekilde çökertebilirsiniz."
İşte bunu destur sayan Dersim halkı buna yemin etmiştirler.
(Bu yemini,bölgeye komşu olan Sivaslı,Dersim İsyanlarını dedelerinden ayrıntısı ile dinlemiş, Türk Alevi, bir de Trabzonlu bir Siyasi Polis amirinden o şehirde iken öğrenmiştim. Bunu çoğu Tuncelili inkar etse de "İsmet İnönü bizi kurtarmıştır" diye açıkça söylemektedirler. Buna kendim şahidim.)
Bu yenilginin intikamını almak için adlarına ve soy adlarına "Hıncal,Öcal,Baskın,1948 Kalan İlinin Tunceli olması sonrası Tuncay,Tuncer ve biraz Ermenilikten Gezmiş,Öcalan,Ekber, Hıdır,Haydar,Deniz (Hıristiyan Denise'den) ve benim de hepsini şu an sayamayacağım isimlerle bu yemini uyguladılar.
PKK'nın kurulmasında yardımı sonsuz olan ve o zaman iktidarda bulunan T.ÖZAL'ın annesinin öğretmen olarak Malatya'ya geldiği,babasının da önceden göç etmiş Dersimli olduğu rivayet edilir.
Tunceli Çemişkezek'li olduğunu ben bu şehirde iken öğrendiğimde bu ihanet ve bölücülük olayını anladım."Benim memurum işini bilir" kabilinden devleti çökertecek ahlaksızlıkları haklı göstermek de ne yazık ki Dersim ve Şeriat Kürdistancıları arasında oldukça yaygın bir anlayıştır. Aslında Dersim sürgünü olarak Malatya'ya yerleştirilenlerden çok sayıda siyasetçi de vardır.
Damarlarında "Kürt kanı" dolaşan ve "Memurum işini bilir" diyen,Turgut Özal.
Rahmetli Eşref Bitlis paşa işte bu "ihanet yapılanması dümenini" çaktığı için kurban edildi.
Bence tek açıklama bu.
Bu projeye destek olan Kenan Evren Paşa'nın da Manisa'lı olmasına bakmadan ondan da şüphelendim.
Çünkü Manisa'nın bir çok ilçesinde özellikle Turgutlu'da ve diğer ilçelerinde "Dersim Sürgünleri" yoğundur.
Balıkesir ve Çanakkale'de de ve her yerde vardırlar.
Kızlarından birinin adı da Kürt aşiret reislerine verilen "Mir" lik ünvanı ile ilişkili olarak "Miray" dır.
Bunlara aslen Dersim sürgünü olan K.Maraş Pazarcıklı Doğu Perinçek,Ovacık'lı İbrahim Kaypakkaya'ları eklersem asla abartı yapmamış olurum.Tunceli'de herkes bu kişileri "Dersim"li olarak anarlar.
D.Perinçek,Apo'yu devlet hizmetine dönmeye iknaya gittiği zaman.(!)
İkisi de eski Dersim kökenlidir.Deniz Gezmiş'i de "Türk" veya "Anti Amerikancı" olduğu, için bunların ihbar ettiği söylenir.
Vesselam o zamanlar ben bir çocuktum.
Bu resim de Yalçın Küçük Hoca'nın Apo ile Kamp resimleri.Organizasyonun büyüklüğünü hayal ediniz.
"Türkiye Türklere bırakılamayacak kadar önemlidir" diyen ve 2002'de Belçika vatandaşı olmuş,eşi de Fransız olan gazeteci Mehmet Ali Birand'ın da soyasını aldığı "BİRAND" veya BİR -AND yani Türkiye'de "birlikte edilen tek yemin" bu "Dersim Yemini" dir.
Ayrıca bu yemine,Şeyh Sait,Said-i Kürdi,Rize-Potamya isyanı ve Karaman'dan Yunanistan'a sürülen Rum sayılan Türklerin de yeminleri sonucu sürülen ve benzerlerinin yeminleri de eklenebilir.
TRT'yi dolandırmak suçundan 11.ay 20 gün hapis cezası aldığı duruşmadan.
İsmet paşa da bu arada Atatürk'ü hasta yatağında ajanları vasıtası ile yakinen takip etmektedir.
Adamın verilen ilaçlarla iyice çöktüğü bir 09.Kasım 1938 günü,Arnavut olarak bilinen ve İzmir'e ilk giren Fahrettin ALTAY paşa ile bir darbe gerçekleştirir,iktidarı ele geçirir ve 10 Kasım 1938 günü, Dolmabahçeye gelir ve rahmetlinin karşısına dikilir.
Bence olan o zaman olur.(Umarım ben saçmalıyorumdur,ama öyle gelmiyor işte.)
Büyük Ata silahını kaldıramadan İsmet onu haklar mı? ya da başka bir şey mi olur bilinmez.
1958'de rahmetlinin etnografya müzesindeki yerinden çıkarılması ve Anıtkabire taşınması esnasında bir mezardan çıkarılıp diğerine gömülünceye kadar mumyalanmış yüzünün açılmış halini gördüğünü söyleyen resmi insanlara rastladım.
Düşüncelerini yazmayı hep red ettiler.
Şahsen söyledikleri ise "Atatürk'ün başında bir kurşun yarası" görmedikleridir.
Ölümünün ertesi günü 11.11.1938 günü İngiltere Başbakanı olan Winston Churchill ,Duyun-i Umumiye'yi hatırlayarak;
"Artık Türkiye'ye kredi açabiliriz" dediği de yazılmaktadır.12 Mayıs 1939'da bu da gerçekleşecek,yayınlanan bildiri ile de "mandalığa kabulümüz" bir gurur belgesi olarak sunulacaktır.
1916 yılı başlarında Bitlis'i işgal eden Kafkasya Rus Orduları komutanı Rus Çarının oğlu Rus generali Nikolay Nikolaviç'den ÜSTÜN HİZMET MADALYASI alan Şeyh Said, Seyit Rıza |
Yani Atatürk öldü "Bağımsızlık" bitti.
10 Kasım 1938 Saat 09:05 |
Kendisi de "Dersim'li kökenleri " olan İsmet paşa'nın,başbakanlık'tan alındıkça onu iktidara taşıyan "Kürt İsyanlarının çıkaranlar,Ata'nın ölümünden sonra devlet içine yerleştirdiği bu isyancı kadrolar,İsmet paşa döneminde de "öğrenci olayları,sağ-sol,anarşi-terör " olayları ile ülkenin gelişmesini engellemişler,devleti dumura uğratmışlardır.
Böylece bunların,Mustafa Kemal tarafından "travmalara sokulup mağdur edildiklerini" söyleyen Bitlis'li Said-i Kürdi yanlıları da bu yeminlere katılarak yukarıdaki yemini tutmaktadırlar.
İdam öncesi, "Evlatlarım öcümü alacaktır" demiştir. |
Bu yeminin Türklere bildirilmeyip günümüze kadar saklanmasında gösterilen özenin ardında İsmet Paşa'nın bu ihanet yapılanmasını örgütlemesi gayreti vardır.
Lenin'in "Devlet ve Devrim" adlı kitabında "Devrim Çocuklarını Yer" ilkesi gereğince, Atatürk kendine güvenen ve destek veren "Türk beylerini" ,İsmet Paşa'nın bu ısrarı ile harcamıştı.
Topal Osman'a kadar Türk önderlerinin öldürülmesinde bu konu yatmaktadır.Ama,Kürt beyleri ise öldürülmemişlerdir.
Türkler bu sayede başsız kalmış,Atatürk işi uyandığında ise narkozu yediğinden parmağını kaldıracak halde bile değildir.
Ermeni İsmet ve İsyancı Kürtler devleti ele geçirmiştir.
Elazığ Palulu Şeyh Sait,
Bitlis'li öğretmeni Saidi Kürdi
Dersim Ermenisi Seyit Rıza
Barzani, Siirt'li R.T.E ve
Urfalı Süryani Ermeni Apo
|
Türklerin "başsız bırakılmaları" sayesinde Kürtler bu gün devleti bölecek güce erişmişlerdir.
Devlete,orduya güvenen,"önderleri öldürülmüş,başsız kalmış gövde halinde olan" Türk Milleti" ise halen salakça içinde bulunduğu durumu idrak etmekten uzaktır.
Bunları halen dışlamamakta ve onların yalanları ile "vatanseverlere,milliyetçilere,Türk Solcularına" saldırmaktadır.
Devlet "adım adım" yıkılmakta ve bölünmektedir.
Örnek mi?
İSMET PAŞA ÖLÜNCEYE KADAR MİSAK-I MİLLİ VE DIŞ TÜRKLER
SİYASETİ TERK EDİLDİ.
Ardından gelen II.Dünya Savaşı süresince Nisan 1941'de Irak'ta isyan çıkartarak İngiliz idaresini kıran ve Alman'lardan yardım isteyen Raşit GEYLANİ'ye hiç bir yardım ulaşmamıştır.
S.S.C.B.Dış işleri Bakanı Sayın Molotof'un 12 Adaların Türkiye'ye verilmesi için 1948 yılına kadar çabalaması ise Türkiye'den "Biz de isteriz" gibisinden bir fısıltı bile çıkmaması nedeni ile ve Molotof'a bıkkınlık gelmesinden sonra Yunanistan'a verilmiştir.
Yunanistan ise Almanlar ve İtalyanlar tarafından işgal edilmek dışında hiç bir iş yapmamış ve sadece İbrahim Tatlıses gibi "Bende isterem" diye tutturmuştur.(Atatürk Araştırmaları,TTK'da benzer yazılar bulmanız mümkündür. http://www.ttk.org.tr/index.php?Page=Anasayfa)
Misak-ı Milli terk edilerek Misak-ı Kürdi Güdüldü.
1992'de Özgür Gündem Gazetesi sahibi Yaşar KAYA'nın "Kürt Bağımsızlık hareketini Türk solu içinde başlattık.Kürt halkının Türkler arasında eğitimini sağladık. Artık Türk Sol'unun desteğine ihtiyacımız kalmamıştır " açıklaması ile İsmet Paşanın "Misak-ı Milli" siyasetini tamamen terk etmesini,oğlu (öldü) Erdal İnönü'nün DEP'i meclise sokma siyasetleri de göz önüne alındığında İsmet Paşa'nın sonuna kadar "Kürdistan" siyaseti içinde olduğunu göstermektedir.(Bu açıklamanın ardından Cumhuriyet Gazetesi Türk ve Kürt Solu olarak ayrılmıştı.
Bu günün gazetesini 15 yıl kadar evimde sakladıktan sonra, haberim olmadan da çöpe gittiğini öğrendim.
O "Misak-ı Milli" ci değil "Misak-ı Kürdi-Ermeni"ci olduğundan da bu ülkede anarşi,terör,Kürt Milliyetçiliği dışında ülkeye tek bir çivi çakmamıştır.
Dış Türkler ve O.T.İ ("Osmanlı-Türk-İslam Siyaseti" -Osmanlı'dan kopan toprakların geri kazanımı veya isyana teşvik edilmeleri siyaseti) gibi konular unutturulmuş,Atatürk "Yurtta Sulh Cihanda Sulh" dedi deyip devleti içine kapanık kılmıştır.
Oysa bu davalar uğruna Enver Paşa Türkmenistan'da Ruslar'ca öldürülmüş,Atatürk de ölümüne kadar Mısak-ı Milli davası için çalışmıştır.
Aşağıdaki linke bağlanarak II.Dünya savaşı sırasında "Türkiye'nin 12 Adalar Siyasi Komedisini" okumanızı salık veririm.
"http://www.atam.gov.tr/"
İsmet Paşa Yunanistan ile "Kardeş olmak için 12 adaları istememiş"olduğu anlaşılmakta, onlarında "PKK ve her türlü bölücü eylemi" bu yüzden desteklemelerinin nedeni bu olaylarla açıklanabilmektedir.Bilmediğimi Kürt-Yunan kardeşliği tavizleri nelerdi ancak Allah bilir.
Bu kadar bol fırsat varken "sessizlik" siyasetini başka türlü anlamak zaten imkansızdır.
Bunu okuyan her Türk umarım,dostu ve düşmanı hakkında bir fikir sahibi olmuştur.
Bu gün durmadan çocuk yaparak "nüfus çoğunluğu ile Kürdistan kurmak,terör yolu ile bunu denemek,Dersim Devleti kurmak,Hıncallar,öcal'lar ve öcalan'lar,Özgür'ler, Tuncer'ler, Tuncel'ler ve Tuncay'lar yetiştirmenin,aile planlaması memurlarını kovarak kasıtlı Kürt Nüfusu arttırmayı güden zihniyetin asıl menşei budur.
1936'da Kalan Vilayeti olan şehir,çıkarılan Tunceli Yasası ile, Tunceli olarak değiştirilir.Bu tarihten sonra bu isimler yaygın olur.
Bizim halkımız biraz ahmaktır.Hoşuna gideni hemen benimser.
-Müslüman mı?
-Evet.
-Daha ne o zaman?
deyip herkesi içinde sindiren "ırklar çorbası" bir millete "milliyetçilik ve ulusalcılık"gibi ölçüler bir kaç beden "extra Large" gelmektedir zaten.
İletişimsizlik de bu yüzdendir ya.
Biz saftirik bir milletiz.Bu kadar yazı da bu Millete çok ya ben gene yazdım.
Tuhaftır İstiklal Marşımızı yazan da bir Arnavut olan Mehmet Akif'tir.Ama onun hakkını yemeyelim.Ben "saltanat yanlılığından" başka da bir kusuruna rastlamadım.
Türkçülük ve Turancılık" akımlarını başlatan Diyarbakırlı Z.Gökalp'tir.Hala,Anadolu birliğini bozmak için mi "Türk Milliyetçiliği" tezini işlemeye başladı diye şüphe eder dururum.
Jön Türk'leri öne süren Suudi Arapların cihada katılmama nedenlerinin bu olduğunu öne sürdükleri,aynı dümeni de Kürtleri soğutmak için kullandaıkları zaten,CKMP ve ardılı MHP'lerle teşvik edilmiş olduğuna dair yorumlar vardır.
Türkiye'de "Devrimci Sol,ve tüm Sol Hareket"in çöküşü,bu Dersim'lilerin ve diğer Kürtlerin karıştırmaları ve Amarika'lılarla işbirliği yapmaları sonucu çökmüştür."Aydınlık Dergisi bu konuyu,12 Eylül olayını,"Bizim Çocuklar Başardı" başlığı ile de işlemiştir.
Terör örgütünün "sol-demokrat kanadı" yine bu memleketli vatandaşlarımızdan oluşmaktadır. İşbirlikçileri de bütün solculuklarına rağmen,"emperyalist" ABD-AB 'dir.
Nasıl sol anlayışsa?
Çünkü,"Türkten (Sünni'den) devrimci olmaz.Biz onlara karşı devrim mücadelesi veriyoruz" demektedirler.
"Alevi Kürt'tür,Sünni Türk'tür" tanımına sarılmışladır.Sevr ile tahmini çizilmiş "Büyük Ermenistan Haritasına" hizmet etmektedirler.
Milli Cephe,Anap,AKP iktidarlarını bunların bu karışık kafaları ile "Türk'ü Düşman" görmeleri yaratmıştır.
Son pazar günkü Çağlayan mitinginde "Türbanlı bayanla Türbansız bir bayan arasında yaşanan diyalog'da "Sen İktidarsın" yakıştırması,yine bu halkın "Bağımsız Dersim" özlemini yansıtmaktadır.
Bir solcu olarak buna çok üzüldüm.Bu konuda daha önce "Atatürkçülük,Laiklik ve arkası" başlıklı yazımda biraz dokunarak teğet geçmiştim.
"BURADAN AŞAĞISI 08.5.2009'da eklenmiştir.
Bir de bakalım kim iktidardaymış?
PKK +KÜRDİSTAN HAREKETİ ASLINDA BUDUR;
06 Ağustos 1980 tarihli Hürriyet Gazetesinin manşetten yayınladığı Londra kaynaklı bir haberde;
“Türkiye’den intikam alacaklarını ve kendilerine ait toprakları yeniden ele geçireceklerini ileri sürerek Türk diplomatlarını öldüren bazı Ermeni çeteleri Türkiye’de etkinliği az olan Kürt örgütleri ile eylem birliğine giriyor.
Ermeni Gizli Ordusu” isimli tedhiş örgütüyle “Kürt İşçi Partisi (PKK)” isimli etkinliği az bir örgütün eylem birliğine girmeleri ve ortak bildiri yayınlamaları bunun ilk örneği oldu” deniyordu.
Adı geçen Kürt İşçi partisinin lideri de elbette Urfa’lı ,ama aslen Dersim’li dönme bir Ermeni olan Abdullah Öcalan’dı.
Öğrenciliğinden itibaren de bu kadro ile bağlantısı olması da muhtemel olan,Türkiye MİT (Milli İstihbarat Teşkilatı) içinde,Elazığ Bölge sorumlusu olan bir üst düzey yetkilinin kızı ile evlenmiş,bir adam Türkiye Cumhuriyetini bölmek,Demokratik Kürdistan kurmak için örgüt kurar,12.Eylül 1980 darbesinin gelişini "4" Dört ay öncesinden çözer (!) ve Suriye'ye kaçar veya kaçırılır, 05.Ağustos 1980'de de yani darbeden "37" gün önce de İngiltere'de merkezi bulunan ve elan Türk Diplomatlarını öldürmekte olan bir örgüt tarafından kabul görür ve birlikte "eylem kararı" alırlar.
Bu "Ermeni Gizli Ordusu" örgütü bu kadar "hanzo" mu ki,Türk devletinin istihbarat teşkilatının göbeğinde yetişmiş,onun koruması ile yücelmiş APO gibi bir adamı içine alır da,onunla eylem birliği kararı alır.
Bu sadece şu demektir.Türk devletinin içinde "bizim çocuklar" vardır,bu da onların yani bu gizli ordunun Türkiye Devleti içindeki yapılanmasının bir çocuğudur, sakıncalı değildir.
Bunun adına ister benim dediğim gibi "Er Ge(orge) Neo-Con(servatist)=Ergeneocon" veya Türk destanı ile uyum sağlanarak kutsallık kazandırılmış hali ile "ERGENEKON" deyin,ister PKK deyin,ister,"ETÖ-Ermeni veya bilinen adı ile Ergenekon Terör Örgütü" deyin ama devletin içinde bir ihanet yapılanmasının olmadığını söylemeyin.
Aksini bilen birisi varsa bana da anlatsın.Benim olaylara bakarak edindiğim çıkarımlarım bu yöndedir.Şimdi,olayları incelemeye devam edelim.
Oysa,Dersimli-Tunceli Ovacık’lı Maocu İbrahim Kaypakkaya dahi,”TİİKP”,1960-68 arasında Almanya’ya oradan da Amerika’ya giderek “derin devlet eğitimi” almış,TİKP başkanı Doğu Perinçek’i hükümet ajanı ,emperyalist uşağı olduğu gerekçesi ile Bursa’da bacağından vuruyordu.
Yani,Dersim kökenli Leninist veya Maoist solcular dahi “ayrı devlet,bağımsız Dersim-Kürdistan” gibi davalar gütmüyorlardı.Doğu bey de öyleydi ama bağları farklıydı.Ben dahil bir çok insan bunu yıllar sonra fark edecektik.
Ama,maskeli bazı işbirlikçiler,geçmişte çıkardıkları isyanların meyvesini,bölge halkını, "Ermeni, Hititli, Alman" olduklarına inandırma yolunda yol alacaklar ve insanlarımız bölünüp gitmeyi sürdüreceklerdi.
Keykubat
1915 Bitlis Rus işgalinde Rusların Dersimli dönme Ermeni Seyit Rıza ile Deliüzzaman Kürt Saitİn yatak arkadaşı Şeyh Sait'in Ruslara olan hizmetleri yüzünden Rusya Kafkas orduları komutanı Nikolay Nikolaviç tarafından sadakat madalyası aldıkları görüntüler. (1916'da Rusları Atatürk buradan çıkartınce Kürdistan hayali suya düşer. Atatürk düşmanlıklarının sebebi budur.)
ALINTI HABER;
Bu yazıdan yedi yıl sonra Dersim Ermenileri kimliklerine dönmeye başladılar;
"Erdal Sarızeybek yazdı:
Agos Haber şöyle demiş;
“Müslümanlaştırılmış Ermenilerin, son yıllarda ‘kimliğe dönüş’ için verdiği çaba yoğunlaşarak devam ediyor. Bu yönde bir irade sergileyenler, mahallede, okulda, iş yerinde saklamak zorunda kaldıkları kimliklerini artık açık açık yaşamak, kimi zaman aynı aile içinde dahi rastlanan, kimliklerin bölünmüşlüğü durumuna son vermek istiyorlar.”
Yani?
Saklı kimlikler varmış ülkemizde...
Peki, niye saklamışlar ki asıl etnik kimliklerini şimdiye kadar?
Ülkemizde azınlık Ermeniler yok mu? Var.
Bu Ermeniler Anayasa’ya göre Türk vatandaşı değil mi? Evet.
Kanunlar önünde eşit değil mi? Eşit...
Öyleyse neden “kimliklerini saklamak zorunda kaldılar” diyerek mağdur edebiyatı yapılıyor...
Gazete şöyle devam ediyor;
“Dersimli Ermeniler de, bu amaçla, son dönemde, Ermeni kiliselerinde toplu vaftizlerle Hıristiyan olan gruplar arasında yer alıyor. Kilise öğretilerinin ve Hıristiyan inancına ilişkin bilgilerin aktarıldığı altı aylık eğitimin ardından, son olarak 12 Dersimli daha, toplu vaftiz ayiniyle Hıristiyanlığa adım attı. 9 Mayıs Cumartesi günü Yeşilköy Surp Istepanos Kilisesi’nde düzenlenen vaftiz töreninin ardından Hıristiyan olan Dersimlilerarasında yer alan iki evli çift için dinî nikâh töreni de yapıldı”.
Yani?
Müslümanlıktan Hıristiyanlığa...
Cami’den kiliseye...
Tunceli’den Dersim’e bir geçiş yolu gösteriliyor...
Peki, niye gitmemişler ki şimdiye kadar kiliselere?
Kiliseler açık değil mi?
İbadet yasağı mı var?
Sonra niye Dersim? Türkiye’nin illeri arasında Dersim yok ki, TUNCELİ var!
26 Nisan’da “Hırant Dink’i kim öldürdü, şimdi anlaşılıyor” başlıklı bir makalemiz var...
O haberde;
Amerika’nın Sesi, “Ermeni geçmişlerini öğrenen Türklerin sayısının arttığını” belirtmişti…
Aynı haberde:
“Agos’un kurucusu gazeteci Hrant Dink’in 2007 yılında öldürülmesi, geçmişlerinin üzerindeki sis perdesini aralamak isteyenleri daha da cesaretlendirdi: ”On bin kişi ‘Hepimiz Hrank Dink’iz, Hepimiz Ermeniyiz’ şeklinde sloganlar atarak Taksim Meydanı’ndan Agos Gazetesi’ne yürüdü. Bu, birlik ve beraberlik sloganıydı. Yürüyüşe katılan herkesin Ermeni olmadığını biliyorduk. O zaman kimse farkında değildi ancak bu olay, Türkiye’deki siyasi ortamı derinden etkiledi” denilmiş…
Yani?
Yani Hırant Dink’in öldürülmesi Ermenilerin işine yaramış…
Yani bu resimler diyor ki, Hırant Dink’i bu katil “Türklük” adına öldürmüş…
AMA SONUÇ HİÇ DE ÖYLE DEĞİL...
Ve bu resimler üzerinden sekiz yıl boyunca Türkiye’de Türklük aşağılandı, Ermenicilik ise baş tacı edildi…
İşte sonuç Amerikan’ın Sesi’nde görülüyor; Hepimiz Ermeniyiz!
Şimdi yan yan koyarsak tüm bu satırları, şöyle bir sonuç çıkıyor;
- İçimizde Ermeniler var ama kripto yani kimliğini gizlemiş.
- Müslüman gibi camiye gitmiş, Müslüman gibi Kur’an okuyup namaz kılmış ama bunlar aslında Hıristiyan ve Ermeni.
- Ve bu Ermeniler şimdi asıl inanç ve etnik kimliklerine geri dönüşe başlamış.
- Tunceli’ye Dersim denilerek de bu eskiye dönüş vurgulanmış.
Ve şu soru akla geliyor; daha kaç kişi var böylesi?
Neden bu soru...
Türkiye’nin bir ERMENİ SORUNU var...
Ermenistan Türkiye sınırlarını tanımıyor ve toprak istiyor.
Üstüne de Türklerin soykırım gibi bir insanlık suçuyla yargılanmasını istiyor.
Tam böylesi bir süreçte de içimizdeki kripto Ermeniler ortaya çıkıyor...
Şimdi ülkemizde bir de Kürt sorunu var...
Görüyoruz işte seçim öncesinde Kürtçe şarkılarla sokak sokak minibüsler dolaşıyor...
Özerklik istiyor, ayrı bir devlet istiyor...
Anadolu’dan bir parça toprak istiyor...
Peki ya yarın!
Yarın Ermeniler de başlarsa sokak sokak Ermeni şarkılarıyla...
Sonra kripto Yahudiler...
Sonra kripto Rumlar...
Onlar da özerklik, toprak istemeye başlarsa...
Peki ya yarın!
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın saydığı 46 etnik kimlik de çıkarsa ortalığa...
Bu işin sonu nereye varır!..
Bu siyaset tehlikeli!
Bu siyaset iyi değil!
Bu ayrıştırma durdurulmalı!
Birlik olmalı birlik!
Tek bayrak altında!
Tek devlet içinde!
Tek dille anlaşarak!
Tek Cumhuriyet!
O’nun adı: TÜRK!
O TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ; ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olan...
Erdal Sarızeybek(Haber için adı tıkla)
---------------------------------------------------------------------------
Erdal Albayın yaptığı çağrıyı yıllardır yineliyorum gene de yineliyorum. Bu yazı, düşmanlık amaçlı, kindar-dindar zihniyeti tespit için hazırlanmıştır, halk düşmanlığı için değil.
Dün, Mustafa Kemal Atatürk'e kurşun sıkanlar, bu gün PKK, PONTUS, SÜRYANİ, YEZİDİ KÜRT DEVLETİ, BÜYÜK İSRAİL VE ERMENİSTAN SİYASETİ GÜDENLER, VE BÖLÜNMEYİ MEŞRULAŞTIRANLARDIR.,
Y-CHP ile ALEVİ-SÜNNİ MÜSLÜMAN GÖRÜNEN ERMENİ KÖKENLİLER, BİRLEŞMİŞLERDİR.
ARAP-RUM-YAHUDİ KÖKENLİ ORTODOKS HRİSTİYANLAR DA AKP'DE BİRLEŞMİŞLERDİR.
Ulusalcı CHP miletvekili İsa GÖK'ün bu ırkçı, bölücü yapılanmaya karşı mücadelesi partiden atılmasıyla sonuçalnmıştır.
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc"Ermenilerle Kürtler İşbirliği Kararı Aldı";06 Ağustos 1980 tarihli Hürriyet gazetesine bakın. http://www.atonet.org.tr/yeni/files/_files/UNUTULAN_MANSETLER/1980-1982.pdf
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.