Ey Türk Milleti! Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz
Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar. Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır. İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz! Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir. Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.
KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER, BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI PLANLARA RAZI OLURLAR.Keykubat-
ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN
YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ, ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ, ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat
İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR.
VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE SAHİP,HER TÜRLÜ EMPERYALİZME KARŞI ÇIKIN!!! Keykubat
Geçen
yılın ortalarından beri hızı artan bir Bagratuni edebiyatı aldı başını gitti.
Yıllarca okudum araştırdım ama buna denk gelmemiştim. Bazı okurlarım bu konuda
görüşlerimi soruncaya kadar ben de yazılanlardan öğrendiklerimi, milletlerin
gizli tarihleri olan dinleri yıllardır okuduğumdan kafamda sonucu buldum ve
böyle bir şeyi varsa bile uydurma olacağını, Ermenilere yamanmasının yanlış
olacağını, Gürcülerin de Bagratuni ataları, kralları olduğunu ismen bildiğimi
söylediğimde en azından çevremdekiler bundan uzaklaştılar.
Üç
dört gün önce başka konu araştırırken tesadüfen karşıma çıkan wikipediya
makalelerinde kaynakları Gürcülere, Ermenilere, bunların Rusya, Avrupa’da
yaşayanlarına ve onlara eleştirel gözle bakanlara uzanan çizgide bulunca
okumaya karar verdim. Hem okudum hem çeviri yaptım.
İnternetten
kaldırılan ve halkın da pek bilmediği bir konuyu önemi bakımından belirtmek
istiyorum.
Evliya
Çelebi seyahatnamesinde, Gürcülerin merkezi toprakları saydıklarını aşağıda
okuyacağınız başkentleri Tiflis ile, Van ilinin güneyinde İran sınırımızda
bulunan Bitlis’in, M.Ö.330’lu yıllarda Grek işgali zamanında Büyük İskender’in “Grek
olmayan” köle komutanı Bidlis’e inşa ettirdiğini yazar.
Benzer
mülakat, İngiliz-Rus arasında ajanlık eden Kürt İslamcısı Said-i Kürdi (Nursi)’nin
“Tarihçe-i Hayatım” adlı, yazıcısı Hüsrev’e yazdırdığı kitabında, Nikolay
Nikolaviç adıyla andığı Rus Kafkas Orduları komutanı ile Bitlis’te bir tepede
buluştuğunu, Tiflis’e mescid inşa edeceğini anlattığında kendisi ile dalga
geçtiğinde “Ha Tiflis ha Bitlis ne fark eder” diye sorduğunda komutanın
sessizliğini anlatır.
Aralarında
asırlar geçen bu iki olayda, Tiflis ve Bitlis halklarının Greklerin köleleri
Rumlardan oldukları savına dikkat edilmelidir.
Atatürk ordusuyla 1916'da Bitlis te Rus Kaynakları
Bu
inançla İngiliz rahip ajanı Mr. Robert Frew’den aldığı talimat ve doğu Anadolu’nun
askeri, demografik coğrafi haritasını Rus Kafkas ordularına götürerek teslim
eden, İslam Kürdistanı adı altında Rum devleti kurma derdindeki Said-i Kürdi
Deliüzzaman, bu sayede 1916 başlarında doğu Anadolu ve Bitlis’n işgalini
kolaylaştırmış, Ruslar tarafından Kırım dolaylrına götürülerek oradaki devrimci
harekete katılacak Müslümanları caydırmış ve kendilerine soykırım uygulayan
Çarın yanında savaşmalarını önermiştir.
Bunu da “Padişahın/Halifenin emri
olduğunu söyleyerek yapmıştır. Bu ihanetini içindeki kripto Rumluk ve ona dayalı
Kürdistan sevdasıyla sürdürmüştür.
1917 Ekim devriminden iki yıl sonra ülkeye
Polonya üzerinden döndüğünde, Kürdistan devletini göremeyince, Ruslardan Bitlis’i
alanın Mustafa Kemal Atatürk olduğunu öğrendiğinde ömrünü ona düşmanlıkla geçirmiştir.
Türk ve Müslüman bunlar. Sıra bize gelmiyor. Biri Gregoryen Ermeni diğeri Musevi
Bu
düşmanlık bu gün F.Gülencilik, Nurculuk başta olmak üzere, kadınlarda çarşaf-peçe-burka,
erkeklerde sarık-cübbe gibi 7000 yıllık Hint, Keldani, Sabi, Yahudi, Süryani
kıyafetlerini İslami kıyafet diye dayatan ve giymeyi şart koşan sözde İslami
tarikatların hepsince yapılmaktadır.
Bagratuniler
de bu gruba dahildir. Şimdi çeviri yazıya geçelim, iyi okumalar...
------
Gürcistan’ı
Ortaçağ’dan 19.yy.a kadar yöneten dünyanın en uzun ömürlü Hristiyan hanedanları
arasında yer alan hanedanın adıdır.
Çağımızda, Grek dilinde
“Bagratid”, İngilizce “Bagrations” olarak geçmekte ve Gürcü Bagratuniler adıyla
bilinmektedirler.
Tumanoff-
Cryill’in “Armenia and Georgia”; The Cambridge Medieval History, Cambridge,
1996 C.IV, S-609’da yazdığına göre Bagratuni hanedanının kökenleri oldukça
tartışmalıdır.
Bir
çok bilimadamına göre Ermeni Bagratuni hanedanıyla aynı kökenden oldukları
kabul edilir. Aile, M.S. sekizinci yüzyılda I.Ashot (Aşut) zamanında İberya’da
idareyi ele geçirdiler. M.S. 888’de Gürcistan Krallığının çeşitli
politikalarını yürüten Gürcü monarşisi soyunu yeniledi 11. yy.dan 13.yy.a kadar
devleti yönettiler.
Gürcü Bagratuni Hanedanı
Bu
dönemlerde hüküm süren ve kurucu olarak bilinen Kurucu IV.Davut (1089-1125) ve onun torunu Büyük Tamara
(1184-1213) idareleri Gürcistan tarihinde Altın Çağ olarak anılır. (Montgomery,
Massingberd ve Hugh’un yazdıkları “Burke’s Royal Families of the World. C.II.
Africa ve Middle East S 56-67)
Birleşik
Gürcü krallığının dağılmasından sonra 15.yy.ın geç dönemlerinde Bagratuni
hanedanı aralıklı olarak Kartlı Krallığı, Kakheti Krallığı ve İmereti
(Aymiriti) Krallığı adlarıyla 19.yy.da Rusların idaresine girinceye kadar var
oldular. (Montgomery, Massingberd ve Hugh’un yazdıkları “Burke’s Royal
Families of the World. C.II. Africa ve Middle East S 56-67)
Ruslarla
yapılan Georgievsk Anlaşmasının 3. maddesine göre egemenlik Bagratuni ailesinde
olacaktı ve Gürcü tahtında kalacaktılar. Rusya ilhak ettikten sonra Rus tacı bu
maddeyi yasal olmayan bir şekilde ortadan kaldırmıştır. Hanedan, 1917 Rus
devrimine kadar Rus çarlığından bu hakkını istemiştir.
1921’de
Sovyet idaresinin Rusya’da kurulmasından sonra ailenin bazı üyeleri düşük
konumlu işlerde görevlendiridiler ve Gürcistan dışında batı Avrupa’da yaşamaya
zorlandılar. 1991’de Gürcistan’ın bağımsızlığını kazanmasından sonra bazıları
ülkelerine geri döndüler.
Bagratuni
Hanedanının Gerçek Kökenleri;
Bagratuni
ailesi, Avrupa’da en eski hanedan olarak ün yapmıştır.(Kynk-The Curious Case
of Ms. Orange E.J.Edwards S 50; More Moves on an Eastern Cheqerboard Sir Harry
Luke S-71; John Murray Handbook for Travellers in Russia, Poland and Finland
S-322; The Chautauquan, C 22,Theodore L.Flood, Frank Chaplin Bray 1895
S.698 )
Rus Çar ailesi Romanoflar da Bagratuni'dir
Joseph
Valynseele’nin “Les Pretedans aux Trones d’Europe-S.179” kitabı ile
Walter Curley’in “Monarchs in Waiting” kitabında bile Fransa’nın
Capetian’larından ayrıldıklarına dikkat çekilir. (Walter Curley ‘1973’ Monarchs in Waiting- Cornwall, NY;Dodd,
Mead&Co. S-87-217)
L.G.Pines
‘1992’ How the King became His Mjesty. New York: Bames&Noble inc.S170’de
hala İrlanda idaresi için uğraşan Niall of the Nine Hostages fl.’de v.yüzyılın
erken dönemlerinden beri hüküm süren, hala yaşayan ve artık hüküm sürmeyen
Bagratyuni (Bagrationi) ailesinden bahseder.
Gürcü
tarihçi Sumbat Davitis-Dze’nin, prens Vakhushti Bagrationi (1696-1757) nin
yazdıklarından derleyerek yazdığına
göre aile, xı.yy.da tahttan düşürülen ailenin kökenleri izlendiğinde İncil’in
peygamber kralı Davut’un soyuna uzanır ve M.S. 530’da Filistin’den göç
gelmişlerdir. (Kynk-Life and Tales of Bagratis=Bagratunilerin Yaşamı ve
Efsaneleri kitabı Suny 1994 Sayfa 344; 2003 tekrar basımı S.337)
Gürcülerin
içinde yeni bir çevrede,adlarının İncil kökenlerinin olduğuna dayandırarak bir
hanedan kurup onun yasalaşmasını bu şekilde sağlayarak bin yılın en uzun
Bagratuni hanedanını (575-1810) kurmuşlardır.
Davudi
kökenlere sahip yedi aile olarak Filistin’den göçtüklerini, üçünün Ermenistan’a
dördünün de Gürcistan’a (İberya’ya ve öteki adı Kartli olan bölgeye)
yerleşerek, yerel soylu ailelerle evlilikler yaparak devlet içinde örgütlenerek
çoğaldıkları yazılmıştır.
Kafkaslar
ve Avrupa’da hüküm süren Bagratuni
ailelerinin adları, Ermenice Bagratuni, en uzun süreli hüküm sürdükleri
Gürcistan’da, Gürcüce Bagratyuni (Bagrationi) olarak söylenmektedir. Her iki
hanedan da IX. yy. da hanedanlık sürmeye başlamışlardır.
Oldukça
tartışmalı olan Bagratuni ailelerinin kökenlerinin Ermenistan’da başladığı,
Gürcistan’da dallandığı yaygın olarak kabul görmektedir.
Bagratyuni
veya Bagratuni adlarının kökenleri eski Farsçada “Bagadâta=Allahverdi”
kelimesinden gelmektedir.
Ermenistan ve Gürcistan’daki Bagratid hanedanları
edebi olarak dilimize çevrildiğinde “Bagrat’ın kurduğu evin Çocukları” anlamına
gelir ve Grek dilinde “Bagrat+id=Bagrat’ın +çocukları” demektir.
Gürcistan ve Ermenistan’da bu tespite muhalif fikirler de
ortaya çıkmıştır.
Ermeni
Bagratidlerden Orontid Hanedanının dallarından olan ve Akameniş İran İmparatorluğunun
(M.Ö. 400-200) satraplarından olduklarını iddia etmektedirler. Adlarının,
tarihi kuzey merkezi Ermenistanın adı Farsça Bagrevand ile Orontidlerin güneş
tanrısı Angl-Thork adlarından aldıklarını, Hristiyanlığa geçinceye kadar bu
adla anıldıklarını iddia etmektedirler. Bu adın daha sonra mitsel ataları olan
Hayk tarafından kaldırıldığını iddia ederler. Sonraları İncil’in etkisiyle
Yahudi atalarının olmasıyla eğlendiklerini, bunun ilk kez Khorene’li Musa
tarafından açıkça söylendiğini sonra da Gürcülerce geliştirilerek Davut
soyundan oldukları şeklinde tekrar edilerek söylenmiştir demektedirler.
Kardeşlerden
biri olan ve 532’de ölen Guaram (Garam/Karam okunabilir) oğlu Bagrat’ın adından
Bagratyuni adının çıktığı belirtilmektedir. (Bagratuni adının da “Bagratın
kurduğu evin çocukları” olduğunu hatırlayalım) Guaram’ın yerine geçem Kartli
prensi Bizans idaresi altındayken kendisine Bizansın yargıçlık rütbesi olan
Kouropalates rütbesi (575’de) bahşedilmiştir. Bu uyarlamaya göre kurulan
Bagratuni hanedanı 1801’e kadar Gürcistan’ı yönetmiştir. (Georgia-1911
Encyclopedia Brittanica 11 baskı)
Bu geleneğe olan inanç 20.yy.a kadar genel kabul gördü
(Suny (1994) 349) Bagratunilerin Yahudi-İncil kökenleri çağdaş bilginlerce
yapılan araştırmalarla yaygın olarak gözden düştüğünden soy kökenleri hala
tartışmalıdır. Bazı Sovyet çağı Gürcü tarihçilerinden N.Berdzenishvili
tarafından geliştirilen ve özetlenen Gürcistan tarihinin standart baş vuru
kitabında özetlendiği haliyle;
“Meşhur
Bagratid hanedanının kökenleri en eski Gürcü Krallığı olan Tao-Klarjeti’dir*.
Bu krallığın yeri Speri, Türkiye’deki Çoruh nehri kıyısında kurulmuş İspir’dir
(Erzurum). (Suny- 1911 S.11 ve Rapp
2003 S.14)
*(Tao
Çin’ce ‘yol”, Klarjeti de Gürcü dilinde ‘Karadeniz’in adıdır. “Tao Klarjeti
Karadeniz Yolu” anlamına gelmektedir. İspir de zaten hem nehir he arazi olarak
tam Karadenize açılan yol üzerindedir. Çince ile ne bağları var derseniz,
aşağıda okuyacaksınız.)
İleri
görüşlü,esnek politikalar üreten Bagratuniler, VI.yy.dan VIII. yy.a kadar büyük
etki uyandırdılar. Bunların bir kolu Ermenistan’a göçtü öteki İberya’ya ve her
ikisi de transkafkasyada hakim konumlara geldiler.(Suny- The cradle of the
Georgian People-S.11)
Nesilden
nesile Bagratuni hanedanının sekizinci yüzyılda başladığı, rakip kavim olan Mamikonyalıların*
düşüşlerinde Abbasi Arap işgallerine karşı verdikleri savaşlarda, Bagratunilere
yükselişleri esnasında yardım ettikleri kesindir.
Tunceli Sol tepe Mamiki Köyü yakası sağ tarafı Kalan köyü yakası
*(Mamikonyalılar;
Ermeni tarihçi Chorene’li Musa’nın V.yy.da yazdığı Ermenilerin Tarihi adlı
kitapta, Günümüz Erivan’dan Osmanlı Dersim coğrafyasına uzanan bölgede 439-1190
arası yerleşmiş Çin kökenli Bagratuni kabilesinin adı.
Çevirmenin
eki; Tunceli de Kalan ve Mamiki köyleri üzerine Kalan Vilayeti adıyla
kurulmuştur.Bu durumda Mamiki köylüleri Çinli, Kalan
köylüleri de Hintli Aramilerdi. Yahudilerin de Hintli Kalani kabilesi
olduğunu Grek tarihçi Heredot yazar.
Aramilerin
de M.Ö.1800’lerde Asurlarca malları yağmalanıp dağlara sürüldüklerinden
Afganistan’dan Amanoslara, Zağroslardan Kafkaslara yayılan, Haramilik
ettiklerinden Arami olan adlarının Haramiye dönüşmesine sebep olan eski
kavimdir. Süryaniler ret etseler de bunlarla bağlantılı kavimlerdir. Bknz.
“Aramilerden Haramilere- adilyargic blogspotcom”)
Mamikonyalılar (Çinlilerin), Ermeni Bagravend, Hayk/Tayk yaşadıkları yerleri.
Bagratyunilerin
Tarihleri;
Tarihlerini
uzun uzadıya yazmayıp kısa özetler olarak dilimize çevireceğim. Çünkü,
asırlardır, doğu ile batının savaş alanı olan doğu, güneydoğu, kuzey doğu
Anadolu, Suriye, Irak, Kafkasya coğrafyasında yaşamak kolay değildir.
Varlıklarını sürdürmek için de sık sık savalar ile değişen hakim güçlerin
yaptıkları, dini,askeri, ekonomik baskıların hepsi bu insanları yıldırmıştır.
Yaşamak için İran gelince Zerdüşt, Mihri, Grek gelince Grek
Mihriliği/Mitracılığına, girmişler bunları takip eden Roma-İran savaşları 721
yıl sürmüş ardından da 7.yy.da İslam Araplar da üstlerine çökünce bu insanların
yaşamları çekilmez hal almıştır.
Ve bu hakim güçler sanki ebedi
kalacaklarmışçasına bu halktan asker, vergi, toprak, krallarını, devlet idare
şekillerini değiştirmelerini istemeleri yetmezmiş gibi kendi dinlerini de kılıç
zoruyla kabul ettirmeye kalkınca doğal olarak yalana başvurmuşlardır.
Anavatanları Azerbaycan olan Arnavutlar da bu kavimlerle akraba
görülmektedirler ve Arnavutlar da Ermenilerle beraber Balkanlara kadar bu
baskılara isyan ettiklerinden sürülmüşlerdir.
Bu
coğrafyada adları en çok anılan ve baskılara en çok direnen kavimler arasında
Yahudiler, Ermeniler ve Gürcüler başı çekmektedirler. İçlerinde en dürüst tarih
yazanları da Ermenilerdir. 19’ncu ve 20’nci yüzyılda yetişenleri hariçtir.
Bunlar tamamen, avam tabakasından çıkma, adi işbirlikçilere dayanan soylara
sahip olduklarından kişiliksiz olduklarını yaptıkları ve yazdıklarıyla
göstermişlerdir. Asırlardır kendilerine soykırım uygulayan Grek, Rum,
Romalıların devamı olan son dört yüz yıldır yeryüzünde egemen olmuş emperyalist
küresel sermayenin ücretsiz köleliği uğruna, kendilerini kurduğu devletin en
yüksek idare mevkilerine taşıyan, Anadolu'nun, imparatorluğun her yerinde
serbest dolaşma, ticaret ve yüksek memuriyet hakları veren Türklere büyük
nankörlükler yaptıklarını tarih yazmıştır. Hala da hafızalardadır.
Türklere
ihanet eden de zaten eski soylu Ermenilere kökleri dayananlar değil, avamdan
çıkma Rus idaresinde yaşayan soyu bozuk dönme, Rus devşirmesi Ermenilerdir.
Gürcüler de asırlar boyu Osmanlının sadık halkları
olmalarına ve hala Türklerin aralarında rahatça yaşamalarına rağmen işte bu
çakma soyla Gürcülerin başına geçmiş, yalanı, hileyi yaşam biçimi olarak
benimsemiş soysuz Bagratunilerin yaptıkları ihanetler ile adları kötüye
çıkmıştır.
Açıkladığım nedenlerle bu Gürcülere musallat olmuş
Bagratyunilerin tarihlerini kısaca geçeceğim. Soysuza soy yazmanın alemi yok.
Bunları da zaten onlar yazmıştır;
//
Erken Bagratyuni Hanedanları;
Kafkasya
İberyasında büyüyerek öne çıkan Gürcü monarşisi Bagratyuniler, altıncı yüzyılda
İran Sasani İmparatorluğu idaresine girdiler, İranlıların tayin ettiği yerel
prensler idaresinde teba prenslik olarak bir süre yaşadıktan sonra, onları
takip eden Arap akınlarıyla da tükendiler.
İran’da
Hüsrev hanedanının kendi soyundan tayin ettiği Gürcü prensleri bu
hanedandandılar. Yani Gürcü değildiler.
İran-Roma savaşlarında alınan
yenilgiler sonucu Hüsrev hanedanının çökmesiyle kurulan Guarami hanedanının
tayin ettiği Guaramid prenslerinin tükenmesiyle yeni soyları ortaya çıkmıştır.
Arap Abbasi işgalleirne kadar bu hanedan aileleri Bizanslılarla da evlilikler
yapmışlardır. Abbasiler onlara Tiflis bölgesinde ayak basacak yer vermeyince güneye
Bizans tarafında Klarjeti (İspir) ve Samtskhe(Demir çağının
başladığı M,Ö. 2000’li yıllara uzanan geçmişe sahip, 25 Kasım 1944’te
Stalin’in sürdüğü Katolik ve Sünni Müslüman olan Misket Türklerinin yaşadığı
Ahıska.) taraflarına ve kuzeybatı Ermenistan’a göçerek Roma idaresine
girmişlerdir.
Burada
Tao-Klarjeti adıyla Roma korumasında Tao ve Klarjeti adlarıyla bilinen iki
bölgeli bir prenslik kurmuşlardır.
M.S.
813 yılında İberya’da (Kartli) I. Ashot
prenslik kurmuş ve Romalılar onu Kourapalates nişanıyla
onurlandırmışlardır.
Hanedanın
yeniden yaşama dönmesini sağlayan bu monarşi çağında Kartli ve Tao-Klarjeti’ye
ait Gürcistan toprakları rakip Abbasiler ile Romalılar arasında paylaşılmıştır.
I.
Adarnese zamanında, 580’den beri uyuyan yerli Gürcü hanedanı 888’de Kartli hattında kendini yeniledi. Torunu
III. Bagrat, Tao Klarjeti ile Abahaz Krallığı arasındaki ilişkileri
sağlamlaştırdı, Tao’lu babalığı III. Davut’un enerjik diplomasisiyle fetihler
yaptı.
Altın
Çağları;
Selçuklu
Türklerinin Anadolu'ya girmesiyle zayıflayan Bizans’tan ve Haçlı seferleri ile zayıflayan
Selçuklulardan güvenilmez bir bağımsızlığı Kurucu IV. Davut (1089-1125) elde
ettiler. Selçuklu akınlarını önleyerek 1122’de Tiflis’i ele geçirerek Gürcistan’ı
birleştirebildiler. (Montgomoery-Massingberd,Hugh
“Burke’s Royal Families of the World C II. Afrika&Midldeeast 1980 S.56-57)
Bizans’ın çöküşü, Büyük Selçukluların haçlı Seferleriyle zayıflamalarıyla Doğu
Hristiyanlığında Gürcüler sınırlarını Kuzey Kafkasya- Kuzey İran ve Küçük
Asya’nın doğusunda genişleterek ilk öne çıkan devlet oldular ve Gürcistan
İmparatorluğu hayallerine kavuştular.
İç
handean çekişmelerine rağmen refah dönemleri I.Demetritos (1125-1156), III.
George (1156-1184) ve onun kızı Büyük Tamara (1184-1213). III.George’nin
ölümüyle handedanda erkek hakimiyeti bitti ve Alan prensi David Soslan ile
evlenen kraliçe Tamara soyu ile devam ederek Bagratid hanedanı kötü şöhret
yaptı. (Prens Vakhushti’ye göre, David Soslan’ın soyu, Gürcü gçömeni prens
Davit (Davut)a (1014-1027) ve Alan karısı Alde’ye uzanır. Bu tartışma
sürmektedir.)
Çöküşleri;
1125’te
Haremlilerin, 1236’da Moğolların işgalleriyle Gürcistan’ın altın çağı yok
edilir. Moğol işgalleriyle Bgratuni hanedanında Moğolların da tayin ettiği
prensler yüzünden “ikili yönetim şekli” dönemi başlar. V.Parlak George
(1299-1314-1346) dönemlerinde Gürcistan’ın tekrar birleşmesi, Türk-Moğol fatihi
Timur ordularının 1386-1403 yılları arasında yaptıkları sekiz saldırı sonunda
gelen büyük felaket sonucu yıkılır. Yüz yıl sonra da Karakoyunlu ve Akkoyunlu
Türk akınlarıyla Birleşik Gürcistan tamamıyla yıkılır.
1490-91’e
kadar güçlü monarşi Kartli (Merkezi
Gürcistan), Kakheti (Doğu Gürcistan), İmereti (Aymereti-Batı Gürcistan), üç
ayrı krallığa bölünür, kendi içlerinde de Odishi, Mingrelia, Guria, Abhazya,
Svaneti ve Samtske adlarıyla kendi feodal önderleri idaresinde beş yarı
bağımsız bölgeye ayrılır.
Takip
eden yüzyıllarda Gürcü idareciler tehlikeli idari dönemler yaşadılar ve
Osmanlıların, İranlı Safevlerin, Avşarilerin, ve Kaçar hanedanlarının güçlü
ellerinde kuklalar olarak varlıklarını sürdürdüler.
İmereti
Osmanlıların,Kartli, Kakheti İranlı Türk hanedanlarının ellerinde kaldı, kendi
içlerinde birbirlerine düşerek uzun yıllar yaşadılar. 1658’de erkek hanedandan
Mukhraneli ailesinin düşmesiyle kral
II. Erekle, 1762’de Kakheti ve Kartli topraklarını birleştirmeyi başardı.
Son
Monarklar;
II.Erekle
(Herkül), 1747’de İran’da Nadir Şahın ölümüyle İran’dan de facto bağımsızlık
kazandı ve doğu Transkafkasyada siyasi egemenlik kurdu. Zend döneminin
başlarında İran’da büyük bir karmaşa çıkınca II.Erekle Rusya desteğinde
bağımsızlık elde etti. 1783’te Georgievsk anlaşmasıyla Rusya imparatorluğu
idaresine girdiler. 1795’te Kaçar hanedanından Ağa Han Tiflis’i işgal ederek
yağmaladı ve Rusya bağlarını keserek tam bir İran hakimiyetini tesis etti.
1798’de
II.Erekle’nin ölümüyle XII Georgi yerine geçti ve Rusya çarı I.Paul ile
bağlarını yeniledi, Rus korumasına girdi. 1799’da Ruslar Tiflis’e yürüdüler,
Kartli ve Kakheti bölgelerini Rus topraklarına kattılar, 18 Aralık 1800’de bunu
resmi anlaşma ile belgelediler. Bunu halktan gizleyerek, Gürcü kralları
kendilerini kral olarak göstermeyi sürdürdüler. 12 Eylül 1801’de Rus çari
I.Aleksandre (İskender) Paul’un Gürcü krallığını onayladı, Ruslara karşı isyan eden
bazı Vagratyuni prensliklerinin Rus idaresine geçmesiyle bu hanedanların
bazıları tutuklandılar bazıları da Gürcistan’dan sürgüne gönderildiler. Osmanlı
idaresindeki II.Solomon’un İmereti krallığı da 25 Nisan 1804’te Georgievsk
anlaşmasıyla sona erdi. 20 Şubat 1810’da Ruslar Solomon’u tahttan indirdilerse
de çıkardığı isyanlar başarıya ulaşamayınca 1815’te Osmanlı’daki Trabzonda
vefat etti.
Bagratyuni
aileleri bu gün Mukhraniler, Gruzinskiler ve İmeretiler olarak üç aileye
bölünmüşlerdir.
1-Toumanoff, C.,Iberia on the Eve of Bagratid Rule,
p. 22, cited in: Suny (1994), p. 349
2-Rapp, Stephen H. (2003),Studies in Medieval Georgian
Historiography: Early Texts and Eurasian Contexts, p. 337
Tespit
ettiğim kaynaklardan yaptığım çeviri burada bitti.
Çeviri
Hakkında Yorumlarım;
Çevirmen
ve Arami, Süryani, Ermeni, Yahudi, Arap, Hristiyan, İslam ve İran tarihi ve
dinleri Zerdüşt, Mitra dinleri, Grek, Roma tarihleri ve aklınıza gelebilecek
her konuda çok sayıda çeviri yazı, derleme yayınlamış biri olarak hafızamdaki
birikimlerle bunları bağladığımda, Gürcülerin varlıklarını sürdürebilmek için
zaten Hristiyan olan Bizans/Roma’nın saygısını kazanmak, Ermeniler gibi İrani
oldukları için soykırıma uğramaktan kurtulmak amaçlı böyle bir yalana başvurmuş
olmalıdırlar.
Çünkü, Ermeniler de Gürcüler de Sabi İncil’ine (Süryani Pşitto
veya Sabi Cinze d Rabba) kitabına inanırlar, Gürcüleri Hristiyan eden 13
Süryani azizin adlarına diktikleri kilise hala mevcuttur. Süryaniler de
kökenlerini Adem’in oğlu Şit’ten Nuh’un oğlu Ham’ın oğlu Kenan’a, Bagratuni
Gürcüler de aynı kişilere bağlamaktadırlar. Ortadoğu dinlerinde Adem-Hava
ikilisinden insanlığın ürediğini, onların üçüncü oğulları Şit soyundan gelen
Nuh’un çocuklarından ensest üreyen insanlık efsanesi Sabi din kitabı Cinze di
Rabba kitabından başka kitapta geçmez.
Sabiler de kökenleri bu günkü Etiyopya
ve Sudan’dan Yemen’e uzanan bir coğrafyada zaman zaman hakimiyet kurmuş zenci
Habeş kavmidir. Nubiya bölgesinden Mısır’a geçerek zaman zaman Mısır’da
hakimiyet kurmuş daha sonra darbe ile indirilerek Sina yarımadası ve Filistin
Lübnan, Suriye, Irak ve aşağı Arap yarımadasına yayılmış Sebe-Arami kavminin
kalmadığı söylenilse de onların kitabına bu gün Süryaniler, Nasturiler,
Keldaniler ve Gregoryen Ermeniler ile Gürcüler sadıktırlar. Yahudiler de
Mısır’dan Sabilerden 1500 yıl sonra sürülmüşlerdir. Onlar da soylarını Filistin
Kenize Aramilerine gelmiş, Musa’dan 1000-1500 yıl önce Kenize Araplarının
peygamberi olan Hz. İbrahim’in kız kardeşi ve eşi olan Sara anadan doğan İshak’a
bağlarlar.
Peygamber
Hz. Muhammet’in soyu da Mısır firavunu Tutmosis (Totiş)in hediye ettiği
Nubiyeli köle karısı Hacer’den doğan İsmail’e bağlarlar. Yahudi ve Hristiyan
mezhepleri de bu düşman kardeşler olan İsmail-İshak soylarının örgütlendiği
dini kırılmalardır.
Gürcülerin
ve Ermenilerin Sabi Aramiler ile geçen 6000 yılda olan göçler, sürgünler,
savaşlar içinde bağlarının olmamaları düşünülemez.
Geçmişi M.Ö.II. yüzyıllardan gerilere uzanan Türklerin dini
Tengrizm’de bile Sabilerin ay tanrısı Sin’e
ve ona tapınılan Sabi mezhebi dini kalıntılarına, Uygur hanının M.S.IX
yy.da Sabilikten çıkan Manihaizm dinine, IV.yy.da Çinde Nasturi Hristiyanlığına
rastladığımızda yaptığım tespit mantıklı olarak görülecektir.
Ayrıca,
Gürcüler ile Ermeniler bu yedi Davut soyu olduğu iddia edilen Bagrat Yahudi
kabilesinden önce de bölgede vardırlar. Kökenlerini daima egemen olan kavimlere
bağladıkları tarihlerinde de görülmektedir. Eski Gürcistan’a göçen bu Yahudi
aileleri bunları etkilemiş, zeka ve cesaretleriyle güvenlerini kazanmış,
başlarına geçmiş ve her iki millete de memnun kaldıkları bir tarih yaşamalarını
sağlamıştır. İddianın aslı budur.
Bu da ne Gürcülerin ne de Ermenilerin Yahudi
oldukları anlamına gelmez. Osmanlı da Türkiye cumhuriyeti de Yahudi kökenli
devlet adamlarıyla doludur hatta devleti de idari, dini, ekonomik olarak işgal
etmişlerdir.
Gürcülerin
alfabelerini de Gregoryen Ermeniliği kuran aziz Gregor Habeşistan
alfabelerinden yararlanarak kurmuştur. Bu da Sabi-Arami kökenlere uzanmak
olarak görülebilir.
Bagata köyünün olduğu G.Osetya Tskhinvali Otonom bölgesi
Ermenilerle
çok yakın akrabalıklarının, soykırıma uğramalarına sebep olması çok güçlüydü ve
bu sayede kendilerini saydırmışlarsa da Hristiyan dünyasının tam olarak
güvenmediği, soy olarak akraba oldukları Rus ve Almanların bile yardımlarında
itina göstermemelerinden anlaşılabilir.
Benim kanaatim, Ermeniler işin
doğrusunu söylemekteyken Gürcüler kaypaklık yapmışlar ve 1300 yıl kadar
kendilerini korumuşlardır.
Aynı olay Tunceli ili kripto Ermenileri arasında da
vardır ve 13. kayıp Yahudi kabilesi olduklarını iddia ederler. Roma’ya karşı da
Aziz Pavlus (Küçük)tan Hristiyanlığı öğrendiklerini söylemişler, İslam
döneminde de Hz. Ali’nin Düldültepe'ye atının çıktığından Kureyşan adında
aşiretlerine kadar benzeri asılsız uyarlamaları vardır.
Azınlık olmak gerçekten zor şey öyle demeseler kelleleri
gidecek. Gürcistanlı Bagata (Bagadata)’lı olduğunu söyleyen Süryani Tayyip
Erdoğan da Sünni Müslüman taklidi yaptığı halde Alevi kimlikli Tunceli
Alevilerini tehdit etmektedir.
İkisi de kripto ve bin yıllardır kardeş
olmalarına rağmen döndürdükleri tiyatrolar uğruna yüzyıllardır sayısız insan
boş yere katledildi. Bunu da sürdüren kardeş kripto kavimlerin olması daha
iğrençtir. Türkiye’de iktidar da muhalefet de bu iki azınlığın etkisindedir.
Acaba
Türkleri ve öteki kavimleri işletme siyaseti mi dersiniz?
Hint Kabilelerinde Bagata
Bu olasılık üzerinde elimizde yeterince deliller vardır.
Bu deliller, soyunu “Bagatalı Teyüp dedesine bağlayan” Recep Tayyip Erdoğan şu
anki cumhurbaşkanımız vardır.
Yaptığımız
çeviriden “Bagratuni” adının anlamını işleyen bir cümleyi alalım, ne diyordu
kaynağın yazarı;
“Bagratyuni veya Bagratuni
adlarının kökenleri eski Farsçada “Bagadâta=Allahverdi”
kelimesinden gelmektedir.”
(Ülkemizde,
doğu Kardenizden güney doğu Anadolu bölgesine uzana çoğrafyada “Allahverdi,
Tavnrıverdi” soyadlarına sahip olanların, Süryani İncil’ine inanan
Gürcüler, Yezidi Kürtler ve Süryanilerin veya onlardan devşirilenler olduğunu
düşünmek gerekir. Çevirmen- Alaeddin Yavuz)
“Bakata”
mutlaka şiveden kaynaklı bir farklılıktır. “Bagadâta” adı ile “Bagada”
veya “Bakata” oldukça akraba görünmektedirler.
(Behind
the Names adlı İsimler sözlüğü internet sitesinde yaptığım arşatırmada da
“Bagdata” adının karşılığını buldum. Sonuç;
Meaning & History
Old Persian name derived from baga "god" and data "given". This was the name of a 3rd-century BC Persian satrap under the Seleucid Empire.
Related Name OTHER LANGUAGES: Bagrat (Armenian), Bagrat (Georgian)s
Sözlüğün
dilimizdeki karşılığına göre, Bagadata Eski İranlıların Selevkoslar
(M.Ö. 300-200) Grek İskender İmparatorluğu) çağına ait bir erkek Satrap'ın yani valinin adıdır.
Kaynakta geçtiği gibi “Baga=Allah/Tanrı” ve “data=verdi”
demektir. Bagadata=Allahverdi veya Tanrıverdi demektir. Bagratuni dönemlerine ait 1300
yılı gösteren haritalar içinde “Bagata-Bagada-Bagadata-Bakata” adlı ne bir
bölge ne de şehir kasaba adı geçmemektedir.
Gürcistan’a
bağlı Güney Osetya bölgesinde Tskhinvali şehrinin köyleri arasında “Bagata”
adlı bir köy varmış. Soner Yalçın “Tayyip Erdoğan’ın Cibilliyeti”
başlıklı yazısında böyle tespit etmiş.
Osetya
Gürcistan’a bağlı olduğuna ve hatta 2008 Gürcü-Rus savaşında B.O.P ortağı,
soydaşı Saakaşvili’yi tam da bu adrese gönderip işgale başlatması, ardından da
telefonları kapatıp izine çıktığında, Saakaşvili Tayyip soydaşından televizyon
haberlerinde askeri yardım isteyip, tepesine yapan Rus bombalarından çelik
çantalardan şemsiyeler altında kaçarken, televizyonda dünyanın önünde Putin’den
gelen telefonda işittiklerinden dolayı kravatını yemesine belki de bu Bagata
köyü çevresinde yapılan bir hesap
olduğuna göre, buraların önemi acaba Recep Tayyip Erdoğan’ın bağlarına dayalı
bir hesap mı vardı? Bu muamma olarak kalacak sonunda.
Genealogy of the Bagrationi dynasty according to Sumbat
Sumbat'a Göre Bagratunilerin Soy Ağaçları
Sabiler gibi Şit peygamberden geldiklerini savunurlar.
Nuh soyunun kökeni Arami/Sabilerin din kitabı
Ginza d Rbba'dır. İndus vadisi beyaz Hintliler dinleri ile akrabadır. Hint Jainism'i (Can Dini)
Cin dini, M.Ö.I.yy. da adını da bu dinden alan Çin'e de adını veren kurucu imparator
Jin (CİN)den alır. Çinliler Cin'e (ÇİN) derler.
Tengrizm'de geçen SİN adlı tanrıya bakıldığında
Çinlilerden önce Türklerin de Cin dini Sabiliğe girdiği kesindir.
Bence
hesap olmayabilir de. Aynı dayatmayı 1992’de Abd, Kafkasları Ruslardan
arındırmak için Turgut Özal’a da yapmış, o zaman da Azerbaycan Gürcistan’ın
yerine sopa yemişti. Neyse bir hatırlatma yaptık. Kafkasya araştırmalarımda
yeryüzünde nekadar dil varsa neredeyse hepsinin de konuşulabildiği bir coğrafya
olması bakımından bölgenin çok renkli ve çok dilli olduğunu biliyoruz.
Oralarda
önceden bilinen büyük medeniyetlerden
İran, Yunan, Roma, Kıpçak, Timur, Hazar Türkleri, Arap İslam, Osmanlı
idarelerinde son olarak da Rus ve Gürcü idaresinde kaldığına göre burada
yaşayan herkesin Oset olduklarını da kimse söyleyemez. Gerçekte de öyle çıktı.
İngilizce
dilince yaptığım internet araştırmasında bu yer ile aldığım bilgi şöyledir;
Wikipediya’da
Gürcistan Güney Osetya Tskhinvali ilinde bir yerleşim birimi olarak geçmektedir.
Tskhinvali, Gürcü kaynaklarında 1398’de Kartli hanedanı döneminde bir köy
olduğundan başka bilgi yoktur. Ama il merkezi Tskhinvali Tskhinvali’nin, MS.
III.yy.da Gürcü Kralı Asphagur tarafından kurulduğu, 18.yy.da şehir olduğu, halkının
Yahudi, Gürcü, Ermeni ve Osetlerden oluştuğu yazılıdır. 1917’de 600
haneli, halkının %38,4 Yahudi, %34,4,Gürcü, %17,7 Ermeni ve %8,8 Osetlerden
oluştuğu şeklindedir..
Nüfus olarak Yahudi ağırlıklı olması bunların İsrail
Yahudi'si olduklarını düşündürmesin. Hazar gölü ve çevresindeki Türkler İslamdan
önce Muhammet çağında, İran dini Zerdüştlük, Mihrilik içinde bize ters gelen
kan içme, pedofilik, kulamparalık ilişkileri gibi ilkellikleri sevmediklerinden,
Tevrat’ta da bunların yasak olduğunu öğrendiklerinden olmalı ki Yahudi dinine
girerek Musevi oldular. Bunların çoğunun Türk oldukları kesindir. Bizim
Türklerin inandıklarında “en iyisi olma düşkünlükleri” yüzünden, “en koyu
Yahudi” olma uğruna Türklüklerini unutmuş olmaları da doğaldır. Bu durumda
Tayyip Erdoğan’ın dedesi gerçekten taklit yapmayan Musevi ise Türk olabilir.
Ama Potomya ve Pilihoz Rum köylerine bakınca (asilikleri bir yana) Yahudi,
Musevi olması dahi düşünülemez.
Gürcülerin iddiasına göre 1919 Paris Konferansında
Gürcistan'a
bırakılan yerler.
Bu kadar vaatlerin hayal olduklarına göre Ermeni'si, Kürd'ü,
Gürcü'sü,
Rum'u hep travmaya uğramışlar. Bu kadar
travmanın ardından yapılan
Atatürk düşmanlığı az bile.
1915’te Enver paşa’dan kaçan Süryani asilerin Batuma’a
yerleştirildiklerini Gürcistan 2003 Azınlık Raporuna göre yazmıştım. Erdoğan’ın
dedesi isyancı başıysa, Osmanlı’nın ardından gelen Bakü seferlerini kestirmiş
ve gizlenmek için Bakata köyünü uygun bulmuş olabilir. Osmanlı 1917’de Süveyş’te
kaybedince işareti alıp, Adana, Urfa’da kurulacak Ermeni Süryani devletleri
için çıkartılacak isyanlara katılmak için çağrılmış olabilir.
İnternet
ortamından temizlettiği “Adana’da zalim bir vali varmış. Adaletsizliğe
sabredemeyen bir dedem ona karşı savaşırken şehit düşmüş” lafını bu yazımda ,
Batum, Rize, Pilihoz köyü neresi Adana neresi? Telefon, radyo, televizyon, karayolu,
otomobil yok deden nerden haber aldı da
gitti? Diye sorduktan sonra, malum valinin Atatürk’Ün emriyle orduyu ve
silahları teslim etmeyen, Fransız üniformalı Suriye’den getirilen Ermenilere
karşı savaşan Osmanlı valisi olduğunu da yazmıştım. Sonra bu dedesini Kars
şehidi falan yaptıysa da orada da kaydı çıkmadı. Demek ki her halukarda dedesi
asiymiş ki kayda geçmemiş.
Ya
da ona böyle şeyleri aralarındaki hesabın iyi sonuçlanması için söyleten
birileri onu işletip gülünç duruma düşürmüş diyelim.
Wikipedia’da
bir başka bulgum da, “Bakata” adı kuzey batı Hindistan’da Ahom
Krallığının (1228-1826) başkenti Assam’ın eski adı olarak geçmektedir.
Dihing nehri kıyısına kurulmuş bir şehirdir. Ancak ilgili sayfada “Assam
(Eşşiz, eşit olmayan)” adı hakkında bilgi bulduysam da eski adını verilen
bilgiler içinde göremedim.
Yani,
R.T.Erdoğan’ın soyu, köleci Gürcülerin kölelerinin tarım, hayvancılık işlerinde
çalıştırdığı serf denilen kölelerin
yaşadığı köylü soydan gelmektedir. Çünkü Bagata sadece adı anılan, medeniyetsiz
bir köydür.
Soy
olarak ister Gürcü, ister Yahudi hatta Ermeni olsun sonunda Aramilere,
Farslara, Hintlilere uzanmaktadır.
Hintli
deyince de muhtemelen M.Ö. III.yüzyıllarda Hindistanda meydana gelen kuraklık
sonucu göçmek zorunda kalan ve göçerleri olan Çingenelerden de olabilir.
Bagata
köylüleri, Türk hudutlarda serdarlık yapan Akıncı Türklerin İslam sonrası
“muhacirun=Muhacirler-göçerler” adını alan, sınırlar ilerledikçe ileri,
geriledikçe geri merkeze çekilerek aileleriyle göç eden Türklerden ya da
haçlıların sınır bekleyen zırhlı eşcinsel sınır şövalyelerinden olmadığına
göre, Bagata’lı Tayyip’in Osetya'da küçük bir köy Bagata’dan Rize- Potomya-Pilihoz
(Güneysu-Dumankaya) köyüne, oradan İstanbul-Kasımpaşaya göçleri de Rusların
yaptığı yağmalar, baskıların sonucunda
gene Osmanlı Müslümanından başka sığınacak kapı göremediklerinden çıkış
yolu aramalarının bir sonucu olarak açıklanabilir.
İster Gürcü, ister Çingene, ister Arami ister
Yahudi veya kölelerinden olsun bunlar da yeryüzünde bizler gibi yaşayan hakları
olan insanlardır ve onlardan olmak ayıp bir şey değil ama televizyonlardan
“cibilliyet, soy sop” çığlıkları atınca gelen laflara katlanmasını gerektirecek
sonuçlar çıkıyor işte böyle. Sonunda her milletin adının ve namının bir
karşılığı var bütün dillerde.
Fetullah
Gülen Cemaati ile 17/25 Aralık 2013’te başlattığı kavgadan sonra “İblis
Komitesi” adıyla Youtube video sitesinde yayınlattığı onlarca “Bagratuni
Ermeniler” konulu videolarındaki “Bagratuni düşmanlığı yapan R.T. Erdoğan’ın
kendisinin Bagratuni köyüne soyunun uzaması da oldukça ilginç olsa gerekir.
Soma
maden kazasında ölenlerin yakınlarından birisi kendisine tepki gösterdiğinde
Bagratuni kripto Yahudilerle bağlantıları olduğunu düşünerek “İsrail dölü”
diyerek hakaret ettiğini bilmeyen yok.
“Bagata”
adının da “Bagadata” adıyla ilişkisine baktığımızda kendisinin de “Bagratuni
Yahudi” olduğu da tescillenmiş olmaktadır. Bakatalı Teyyüp desedi demek
Gürcüleri yöneten Bagratyuni hanedandındandı nasıl oluyorsa. Osetya’nın bir
ilinin sıradan bir dağ köyünde yaşayan bir kral soyu. Dünya ne tuhaf değil mi?
Bunun
da dedesinin şehitliği, Müslümanlığı, üniversite diplomasi, Oslo’da PKK
görüşmelerini inkarı, Batum-Bagata kasabasından olduğundan hırsızlığına benzer
öteki yalanları gibi yalan olduğu belli oldu.
Gürcistan-Batum’da
“Bagata” ya da “Bakata” adlı bir şehir, kasaba, köy olmadığı son 1500 yıllık
haritalarda,yazılı kayıtlarda çıkmamıştır. Aynı Bagratuni ailesinin soyunu
Davut peygambere dayaması kadar yalan, hile, üç kağıttan ibaret bir kişilik,
R.T.Erdoğüan’ın kişiliğine ne kadar uygun durmaktadır.
Recep
Tayyip Erdoğan’ın Yahudi olduğunu Ergun Poyraz yazmış ve Ergenekon davasından
tutuklanmış, yıllarca yatmıştı.
Eski
bakanlarından Abdüllatif Şener’in de Youtube videolarında Erdoğan’ın Yahudi
olduğunu söylediği Tv konuşmları hala mevcuttur. Gürcistan’da Türkçe
konuşulduğu gibi Haramiler olarak da bilinen Aramilerin dili de
konuşulmaktadır. Bu dilin kökeni eski Habeşistan, Nubiya ve Mısır Arapçasıdır.
İbrahim bu kavmin Filistin’de yaşayan Kenize Sabilerine gelmiş peygamberdir ve
M.Ö.2300’lerde yazıldığı tespit edilen Sabi Ugarit metinlerinde İbrahim,
İsmail, İshak, Sara, Hacer adlarına rastlanmıştır.
Yahudiler
Mısır’dan sürülüp, Sina yarımadasında cüzam ve öteki hastalıklarından
arındırıldıktan sonra Filistin, Lübnan bölgelerine geldiklerinde Aramilerin
dinine girmişlerdir. Ortodoks Yahudiler ve Hristiyanlar hala bu milletin
kitabını okur. Bu kavmin kuzey Hintlileri ile bağları da vardır. Adem,Hava,
Habil, Kabil, Şit, Nuh, Sam, Yafes, Ham, Kenan soylarından bahseden en eski
kitap bunlardadır. Yahudiler de Muhammet gibi İsmail soyu Yahudileri de
soylarını bu kavme bağlarlar. Bu inanış Asur, Irak, Mısır Araplarının
mitolojilerinde bile yoktur.
Yahudi,
Hristiyan, Müslüman, Sabi, Keldani, Süryani, Nasturi hangisi olursa olsun hatta
Ermeni de olsa hepsiyle akrabadır.
1914 Kafkas savaşlarında Ruslara yardım eden Ermeni çeteciler.
Yahudilerden
üstün cesaret madalyası alıp, Theodor Hertz’in mezarına çelenk koyup saygı
duruşunda bulunup, Kudüs ağlama duvarında kippa giyip ağladıktan sonra, yok
yere adamı içeri atıp şöhret etmenin ne alemi vardı hala anlamış değilim. Hani
hapis yatması rahatlatmıştır belki de niye şöhret ettin demek bel ki
düşündürebilir.
Kısaca,
kim olursan ol, ne olursan ol, bilmen gereken şudur; “Soy sopla uğraşanın soyu
ile ilgili ciddi sorunu vardır” sözümü hatırlayınız bu bana aittir.
Yukarıda
Bagratunilerin kendilerini peygamber Davut soyuna bağlayarak 1300 yıl dünyayı
iyi kötü işletmelerine rağmen ilk kez
can yoldaşları Ermenilerce yalanlarının ortaya çıkartılması yaşananların
ebediyen gizli kalamayacaklarına bir delildir.
1300
yıl boyunca güçlü milletlerin elinde sadece kukla olmuş, vergi, asker ödemiş
Gürcülerin ithal krallarının çakma soyları da böylece rezillikleriyle
sonuçlanmıştır.
İddialara göre Rusları yöneten Romanoflar, Fransa, Polonya, Gürcistan, Ermenistan'da hep bu aileden gelen soylar hüküm sürmüştür. Osmanlı'yı da yıkan bunlar olmuştur
Bu
kadar kişiliksiz insanlara devlet teslim edenler de tarih boyunca satılmıştır.
Osmanlı da buna en iyi örnektir.
İlginç bir şekilde Bagratunilerin hüküm sürdüğü Fransa, Rusya, Osmanlı gibi büyük devletler yağmalanmakla son bulmuşlardır. Fransa (Capetian/Kapetyanlar- 987-1328;Burbonlar 1589-1789-1875-1931) 1789 devrimi ve Napolyon ile, Rusya (Romanovlar (1613-1917) 1917 devrimiyle, Osmanlı 1919'da yağmalanmış, Gürcistan ve Ermenistan ise tarih boyunca vergi ödeyen, kukla devletler olarak kalmıştır. Musevi Kırım Tatarı olan ve eşi de Musevi olan Ahmet Davutoğlu'nun projelerini yaptığı 14 yıllık AKP hükumeti, Gürcü Bagratuni Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde açıkça uluslararası yağmaya terk edilmiştir.Devletin tüm kamu kurum ve kuruluşları ile özel şirketleri, kamu arazileri, yolları, köprüleri, demiryolları yabancılara yok pahasına satılmıştır.
Türkiye
Cumhuriyetinin hala cumhurbaşkanlığını yapan, başbakanlığı ile 14 yıldır
iktidarı işgal eden bir kişinin kendi ağzıyla görsel yazılı basın önünde
verdiği soy ağacı da, aynı Bagratunilere benzemiştir.
Yalan
kimlikleri;
Gürcistan-
Batum şehrine bağlı Bagata’lıyım dedi. Batum’da “Bagata” adında bir yer
çıkmadı. Günümüz Batum’un yerleşim bölgeleri ; Eski Batumi, Rustavelli,
Kimhiaşvili,Bagratyuni,Ağmeşenebeli, Javakişvili,Tamar, Boni Gorodok,
Havaalanı, Gonyo-Kvaryati, Kakaberi,
Batum Sanayi, Yeşil Burun (Batum İl İdare Meclisinin bulunduğu merkezi
bölgedir).
Gürcü’yüm
dedi, Yahudi veya Arami=Rum kökenleri ağır bastı. Osmanlı’da, Trabzon’a bağlı
kasaba olan Rize’nin Rus işgali sırasında kökenleri Grek veya Rum Arap olan
Potomya (Güneysu) kasabasının Pilihoz (Dumankaya) köyüne ait nüfus kaydı ile ne
Türk ne de Müslüman olamayacağı belgelendi.
Ruslara Yardım eden Yezidi Kürtleri
2008’de,
yoldaşı ve soydaşı, kendisi gibi Amerikan kuklası Gürcistan cumhurbaşkanı
Mihail Sakaşvili Ruslardan sopa yerken yalnız bırakılmasının öcünü almak için
Avrupa Parlamentosuna verdikleri “2003 Gürcistan Azınlık Raporu”nda geçen Enver
paşanın önünden kaçıp Rus çarının emriyle Batum ve Tiflis’e yerleştirilen
Süryani (67500) ve Yezidi Kürt (37,500) asileri internet ortamına, 2010
referandumundan önce vermiştir.
Bunu
ben Türkçeye çevirip yayınlayınca Google’ın sahibi ülkemize çağrılmış ve
silinen 600 kadar blog arasında benim bu blogum da silinmiştir. Diğerleri de
zaten engelliydi.
Kendisini
aklayan bilumum tarihçiler, Rize 1850 nüfus ve vergi kayıtlarına
dayanarak verdiği bilgilere göre, dedesinin vergi kayıtları anlatılmaktadır.
1981
yılında üniversite bitirip, 1979 yılında yedeksubay (asteğmen) olarak askerlik
yapan, 1982 yılında açılan Marmara Üniversitesinden 1981 yılında diploma alan,
diplomasında, 1982 yılında ne dekan ne de eğitmen olmayan bir dekanın imzası
bulunan sahte diplomalı bir cumhurbaşkanının, 1850'lerde Rize vergi dairesinde dedesinin gıcır gıcır yeni basılmış arşiv kitabından kayıt okuması inandırıcı değildir.
Recep
Tayyip Erdoğan, kendisine soy uyduran ama cahillliğinden dolayı sürekli asılsız
yalanlar uyduran, söylediği yalana da inanan bir hastadır. Bu hastalığı ona her
türlü suçu mübah göstermektedir.
1916 başında Rusların Bitlis'i işgal etmesi üzerine, Rus orduları komutanı Yezidi Kürtlere, Şeyh Sait ile Seyit Rıza'ya "Sadakat madalyası" takıyor.
Bagratuni
sözde Davut soyu çakma soylu Gürcü krallarının kendilerini “Şahlar şahı;
Allah'ın oğlu” ilan etmeleri gibi, partili Düzce milletvekili Fevai Aslan’dan yayılan kendisini Allah ilan
ettirme derdine düşmüştür.
Namaz
kılıp oruç tutması Sabilik, Süryani, Ermeni, Gürcülerde de vakitlerinden
rekatlarına, ramazanda otuz güne kadar aynı ibadetlerin olması nedeniyle
hekresin aldanması doğaldır.
Biraz
da kukla devlet adamlığı ile bile şişinen bu Bagratunilerin kendilerini Allah,
Yanrı, Mesih v.b. ilan etmelerinin putperestlik kökenlerini inceleyelim;
Kralların
Kralı kavramının kökenleri
Asurlarda
Şarşarrani. Melik ve Şar Asur dilinde “Kral” anlamına geliyordu. M.Ö. 13.yy.
Tukult ve Ninurta adlı krallarca kullanıldı. Devletin her şehrinin bir kralı
vardı, devletin kralı da Krallar Kralı oluyordu. Bronz çağı şehir devletleri
şeklinde örgütlenme yaygındı.
İran;
Şehinşah;
Şahların
şahı anlamına gelen bu sıfat Zerdüşt Akameniş İmparatorluğu çağında satraplık
(eyalet)ların başındaki küçük şahların hepsinin başı anlamında kullanılıyordu.
Tevrat Ezra:7:12 ayette İran şahı Artakzerkses için kullanılmıştır.
Greklerde
Büyük İskender zamanında ortaya çıkmıştır.
Büyük
İskenderin namı “Basilesu ton Basilion” Krallar Kralı anlamına geliyordu.
M.Ö.140-55.de Ermenistan’lı II.Tigranes de bu namı kullanmıştır.
Aynı
sıfat Mısır’ı Sezar’a teslim eden Kleopatra tarafından da kullanılmıştır.
“Krallaın kralı” yanında “Allah’ın oğlu” sıfatı da kullanılmıştır.( Meyer
Reinhold,Studies in classical
history and society, Oxford University Press US, 2002, p.58)
İbranilerde
Melekmelakîm (Arami kökenli kelimler);
Yahudilikte
“Melech Malchei ha-M’lachim” yani “Kralların Kralının Kralı” anlamında Allah’ın
adı olarak da kullanıldı
Hristiyanlıkta
Tanrı/Allah
İsa için Kral İsa sıfatı kullanılmıştır.
Jesus
Krist için de Vahiyle kitabı 17:14-19:16 ile Timoti ilk bölümde 6:15 ayetlerde
“Kralların kralı” olarak geçmektedir.
Hristiyan
monark geleneğinde “Kralların Kralı” sıfatı “Basileus Basileon, Basileuon,
Basileuonton” şeklinde “Şu yönetenlerin üstündeki yöneten” anlamında Bizans
Palayologos hanedanınca kullanılmıştır.
Etiyopya
Kralının namı da “Naguşanâgast” yani Kralların kralı” idi.( Haile
Selassie's full title in office was "His Imperial Majesty
Haile Selassie I, Conquering Lion of the Tribe of Judah, King of Kings of
Ethiopia, Elect of God" (Ge'ez:
ግርማዊ፡ ቀዳማዊ፡ አፄ፡ ኃይለ፡ ሥላሴ፡ ሞዓ፡ አንበሳ፡ ዘእምነገደ፡ ይሁዳ፡ ንጉሠ፡ ነገሥት፡ ዘኢትዮጵያ፡ ሰዩመ፡
እግዚአብሔር; girmāwī ḳedāmāwī 'aṣē ḫayle śillāsē, mō'ā 'anbessā ze'imneggede yihudā
niguse negest ze'ītyōṗṗyā, siyume 'igzī'a'bihēr).)
İslamda;
Sahih
Buhari, “Kralların Kralı” sıfatını eleştirmiş, “Allahtan başka Allah yoktur”
ayeti gereğince bu sıfatın kullanılması yasaklanmıştır. Onun yerine Allah’ın
“99” adından biri de olan “Malik el Mülk” yani “Mülkün/devletin Sahibi” sıfatı
kullanılmıştır.
Sonunda
İslam hariç bütün dinlerde tanrı yiyen, içen, evlenen, ölen, boyları 70m ile 5m
arasında değişen insan bedenli dört kadar yüzü olan, yılan çiyan, sineğe kadar
şekillere girebilen göksel cin ve şeytanlara tapındıklarından kendilerini de onların soylarından
saydıkları için böyle benzetmeler yapılmıştır.
Kur’an’ın
Allah tanımı da Sabilerin din kitabı Cinze Rabba kitabının ilk yaratılış
tanrılarından Hayya/Hayy’dır. Bedeni olmayan, nurdan olan bu tanrının insani,
hayvani ihtiyaçları yoktur. Dört kitaba bağlı dinlerin yürüttükleri Nurculuk akımı
da adını Hay’ın Nur adından alır. Bizde İslam da denilse farklı bir dindir. Kur’an
Ali İmran Suresi 2., okunduğunda sevabı çok olduğuna inanılan Ayetl Kürsi duası
yani Bakara 155. ayetlerde geçen, övülen tanrı Hay’dır. “Hayyülkayyum” adıyla
övülür.
Müslümanların
kafasındaki Allah tanımı ise bunlardan da farklıdır. Her Müslümana göre bir
tanrı tanımı bulmak mümkündür.
Bu
yüzden, İslam’ın temelleri olan dinlerden olup da Müslüman görünerek Türk ve
Müslümanları soyan, satan, tarikatlar, mezheplerle bölen, gizliden sömürgeci
batılı devletlerle işbirliği eden ve kendilerini Allah ilan ettiren bu din ve
devlet adamlarının hakaretlerini bile dindarlık olarak yorumlamaktadırlar.
Gerçek
bir tanrı yok ki bu kendilerini bu kadar ululayanlara ve onlara arka çıkanlara cezasını
versin.
Sonuç
olarak, Bagratunilik, Gürcülerin ve Ermenilerin Hristiyan Roma ile İran
arasında her iki tarafa da sadık görünebilecekleri zekice düşünülmüş yakıştırma
bir karakterdir. Böylece hangisi işgal ettiyse onlara uygun görünerek
kendilerini azla ezdirmemişlerdir. Davur hem Hristiyan hem de Müslüman İran’ın
karşı çıkamayacağı bir karakterdir iyi kullanılmıştır.
Bu
zamanda, koskoca Türkiye cumhuriyetini bu tür uydurma soy sop hırslarına kurban
ederek, geçmiş 3000 yılın tampon devletlerini yeniden inşa edip, halkı kukla,
sömürge haline getirmenin de anlamı yoktur.
Dört
mezhep, 1000 kadar tarikata bölünmüş İslam dünyasında Anadolu Müslümanlarını
İslam kabul eden sadece Pakistan ve Bangladeş gibi ülkelerdir. Diğerlerine göre
Mecüc soyu namaz kılmayan, kafirler ülkesidir burası.
Bu
nedenle, mezhep ve tarikatlarla bölünmüş, sağ-sol kapışmalarına fatiha okutacak
tarikat ve mezhep kavgalarına neden olacağı şimdiden belli olan dini şeri
rejimler batı ne kadar dayatsa da ret edilmelidir. Diğer dinler de aynı
durumdadır.
Devlet
idaresini ele geçirmiş kripto azınlık dinci-kinci, ırkçı yapılanmalar bu
emellerini kendi nesillerinin de geleceği için acilen terk etmeli, yeryüzünde
kardeşliği kucaklayıcı, barışçı siyasetlere soyunmalıdırlar.
İnsanlık,
dinci, ırkçı bölünmüşlüklerden arınıp, her milleti eşit insan kabul eden,
tabiatı ve hayvanları olduğu gibi koruyan evrensel barışı temin eden bir yaşamı
mutlaka kuracaktır.
Her
insanın ve canlının buna ihtiyacı vardır.
Takdir
sizindir.
Yazı ile videoları izleyerek aralarında verilen bilgi farkını kıyaslayabilirsiniz. Eksik bıraktıklarımız görebilirsiniz.
Bu gün 23 Nisan, kurucumuz Mustafa
Kemal Atatürk’ün çocuklara bahşettiği ilk ve tek bayram günü.
Bu gün ne yazayım dedim ve
bayramın nedeni olan 23 Nisan 1920’deki TBMM’nin açılışını, henüz kurulmamış
devlet mekanizması ile, şehit ve gazi çocuklarının bakılmaları, eğitimleri için
oluşturulmuş sosyal hizmetlerin verilmelerini zaten veriyorlar.
Ben de cumhuriyet “neyi değiştirdi”
ve “neyi beğenilmiyor?” sorularını işlemeyi uygun gördüm.
Cumhuriyete karşı olan dinci
işbrilikçi yobazların Atatürk ve cumhuriyet düşmanlıklarını dini bütün, fakir
zengin aile çocuklarına enjekte ederken bilerek veya bilmeyerek yaptıkları en
büyük kalleşlik cumhuriyet öncesi yaşamın gerçeklerini saklamalarıdır.
Nedir bu saklananlar?
Bunlar bilinse neleri
değiştirebilir ki?
Gibi soruları cevaplamak gerekir.
Atatürk ve cumhuriyete
saldıranlar, Kur’an Neml ve Sebe surelerinde anlatılan Allah’ın lanetine
uğramış iki eski kavmin, Allah’ın verdiği iyi şeyleri kötüleriyle değiştirmek
istedikleri için lanetlendikleri anlatılır.
Bu kavimlerin ilki olan Sabilerin
(Sebe kavmi) geçmişleri 6000, Yahudilerin de 3300 yıl gibi geçmişe uzanır. Sebe
veya Sabi kavminin kökenlerini Adem ve Hava’nın üçüncü çocukları Şit (Mısır’ın
şeytanı Seth/Şit’ten adını alır) peygambere bağlamaları, Yahudilerin de Sebe
kavmine gelen İbrahim peygamberin oğulları İsmail ve İshak’a soylarını
dayandırmaları köken akrabalıklarını bize vermektedir.
Surelerde uzun uzun anlatılanlara
göre Sabiler, Allah’ın onlara birbirine komşu ve araları az olan emniyetli
şehirler kurup, sulama barajları, kanalları ile bereketli bahçelerden oluşan
zengin tarım toplum yaşamı bahşetmesine rağmen, şehirlerin arasının açılmasını
ve diğer şehirler ile aralarında nifak olmasını istedikleri için
lanetlendikleri anlatılır.
Yahudiler de benzer şekilde
kendilerine verilen iyiliği kötüyle değiştirme istekleri yüzünden
lanetlenmişlerdir.
Cinsel sapıklıklar Sabilik, Zerdüştlük, Hinduluk, Mısır Yunan dinlerinin temelidir. Hristiyanlık ve İslam'ı da etkilemişlerdir.
Sabi dini uzun geçmişi nedeniyle
bir çok mezheplere bölünmüştür. Irak Sabileri Şubbaların din kitabı Cinze d
Rbba (Ginza d Rbba) kitabına göre de Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam onların
mezhepleridir. Bir diğeri de Sin mezhebidir, Ay tanrısı Sin’e ve iki kızına
tapınma geleneği olan şeytan ibadetine dayalı bir dindir.
Gerek Filistin, Ürdün, Lübnan,
Suriye, Yemen, Hicaz, Habeşistan (Etiyopya ve Sudan) Sabileri gerek Sabilerin
kendilerinden saymadıkları Sabiler arasında dağılmış Yahudiler olsun hepsi
Sabi dinine girmiştir.
Rusların arkeolojik kazılardan
elde edip bize verdikleri Tengricilik dini M.Ö. II. Yüzyıla kadar uzanmaktadır
ve bu dinde de Atalarımızın başta Sin olmak üzere bir tanrıya tapındıkları, bit
yemek gibi ilkel ve iğrenç olan Sabi farzlarına uydukları da yazılıdır.
Gene Sabilikten türeme olan
Maniheizm dinine Uygur Türk imparatorluğunun M.S.VIII yy.da girdiğine tanık
oluyoruz. Sabilikten türeme Nasturi Hristiyanlığının MS.IV. yy.da Çin’de
yayıldığına dair çok sayıda kaynak vardır.
Bu eski dini kuran Sabiler elbette çok zeki din
adamlarına sahiptiler ve bu kültürü kurarken kendi zamanlarının adet ve
geleneklerine göre kurdular.
Sabiler, başta kendi çocukları
olmak üzere insan kurban ediyorlar, yiyorlar, çocuklarını borçlarına karşı köle
olarak verebiliyorlardı. Dışardan gelin almıyorlardı. Dinlerine göre, Allah
Adem’e zenginlik olsun diye oğullar, kızlar vermişti ve Adem de oğullarının ve
kızlarının hem babası, hem sahibi hem de kocasıydı. Evet, oğullarının da
kocasıydı. Aile içinde oğulun anası, babanın kızı, çocukların kendi
aralarındaki cinsellikleri sorun değildi. Ama dışarıdan biriyle yapılan
evliliğin cezası “soyu kirletmek=Zina” sayıldığından ölümdü.
Bu gün de aileden ve toplumdan atılmaktadırlar.
Sabi/Sebe kavmini anlatan en eski kayıtların başında Ugarir Metinleri gelir. M.Ö.2300 yıllarına uzanır.
Aynı dini yaşamı, İsrail’in
Yahudileri birleştirme projesi ile 1974 yılında Etiyopya’dan getirttiği
Süleyman peygamber zamanında dostluk nişanesi olarak orada yaşamakla
görevlendirilmiş, orada Sabi dinine girmiş 12. Yahudi kabilesi olan Lev Tahor-Beytül
Şems (Güneş Evi) Yahudilerinde görüyoruz.
İsrail bunların bir kısmını
sapıklıkları yüzünden sürdü ve Kanada’ya yerleşen bu kavmin mensupları, “çocuklarını
kendileri ile ensest ilişkiye zorlamak için elektrik dahil her türlü işkence
yaptıkları” için çocuklarını evlerden alarak korumaya aldı iki yıl önce
onlar da sürmek zorunda kaldılar ve Honduras onları kabul etti.
Aynı dine inanan Gregoryen
Ermeniler, Nasturi, Keldani, Süryani Hristiyanları bu ilkel ve sapık yaşamlarını
Roma, Emevi, Abbasi, Selçuklu,, Osmanlı dönemlerinde de sürdürdüler.
Bunlar günde beş vakit namaz kılan, 30 gün ve daha
başka aylarda da oruç tutan, ensest, biseksüel yaşayan kavimlerdir. Adları,
giyimleri (sarık- cübbe, kara çarşaf, burka) bunlara aittir. İslam kıyafet
devrimi yapmamıştır.
Bu gün İslami tarikatlar içinde
dini bozan ve şeriat, örtü isteyen de bunlardır. Müslümanları aldatmaktadırlar.
Saydığım Hrisityanlar bu dine inanırlar.
Tarikatlarda kullandıkları
uyuşturucu tanrılarının keyif verici nimetleri sayıldığından uyuşturuculu
cinsellik içeren ayinleri dinleri icabıdır. Ensar vakfı olayıyla ortaya çıkan
da bunların bu yüzüdür.
Bunlarda, kız veya erkek çocukla ilişkiye geçme
yaşı sütten kesilme yaşıdır yani, 18-24 aylıkken başlar. Aynı geleneği Humeyni’nin
Küçük Yeşil Kitabı olan İran Medeni Hukuk kitabı sayılan Tahrir el Vesile’de
görüyoruz.
Bu kitapta da çocukla ilişki yaşı “2,5” olarak yazılıdır. İran İslam’ı
şeytan ibadeti olan Zervanilik ve son uyarlaması Bahailikten başka şey
değildir.
Eski Yunan Roma Mitracılığında da etkili olan bu din
yüzünden devlet yapılanması da bu dinin köleci ilkelerine göre düzenlenmişti.
Allah’ın soyundan olduğu kabul edilen Şeyhler,
Emirler, Pirler, Ermenilerde İşcanlar, Kürtlerde Ağalar, Şıhlar, İngilizlerde
Lordlar, Almanlarda Şansölyeler, Ruslarda Kolhozlar hep sahip oldukları
topraklarda çalışan halkın sahipleri ve kocalarıydılar.
Aynı şey Osmanlı’da da
uygulanmaktaydı zira İslam köleciliği kaldırmamıştı, Araplar ise köleciliği her
zaman en sert uygulayan kavimlerdi.
Müslüman Araplar, “Ayşe altı
yaşında Muhammetle gerdeğe girdi” diyerek kızların evlenme yaşını “6”
olarak sayarken Osmanlı bunu “peygamber Ayşe’yi üç yıl bekletti” tezine
dayanarak “9” a çıkarmak istemişse de itiralar ile bu “8” yaşa
bağlanmıştı.
İran Zerdüştlüğünde de durum
farklı değildi. Onlar da sütten kesilen çocukla ilişkiye giriyorlardı. Araplar
böyle çocuklara “Fatıma=sütten kesilmiş” adını veriyorlardı.
Afgan Taliban militanı erkek karısıyla
Bu çocuklara okul eğitim yok. Din rejimi
geldiğinde siz de kız ve erkek çocuklarınızı
"karı" olarak vermek zorunda kalacaksınız.
Okuryazarlık sadece dini ve
askeri feodal kesime mahsustu ve halka yasaktı.
Bu yüzden geçmişte okul eğitimine rastlamıyoruz.
“Okuryazarlık yasağını halktan kaldıran ilk kavim Yahudiler,
onlardan gelen Hristiyanlar ve Müslümanlar olmalarına rağmen, okullar sadece
tapınaklarda açılan din adamı “Ulema/Alim ve Alime” yatiştirme kurslarıyla sınırlıydı
ve kölelere, toprak işçilerine, köle askerlere tamamen yasaktı.
Batıda okullar, Yahudi ve
Hristiyanlık inanışında kutsal olan bir çok şeyin mesela İsa-Meryem inancının
farklı adlar ve ritüellerle Japonya’da bile bulunmasına tanık olan misyoner,
askerlerce görüldüğünden, dini bağlılıkları kaldırıp çağdaş eğitim kurumlarını
krallara kabul ettirerek başlatmaları ile olmuştur.
Bizde en yaygın eğitim ilk defa
II. Abdülhamit zamanında Almanlara kurdurulmuştur.
Ama bundan yararlananlar daha
çok Türk ve Müslüman kökenli olmayan devşirme beylerin, paşaların çocukları ile
sınırlı kalmıştır.
Çünkü kimse saltanatından
vazgeçmeyi istememiştir.
1965 yıllarında Çerkez kökenli toprak ağası Kinyas
Kartal’ın dediği gibi, “eskiden bütün mektuplar bize gelir biz okurduk köydeki
gelişmeleri takip ederdik.
ATATÜRK OKULLARI AÇINCA HERKES OKURYAZAR OLDU VE B
İZE GEREK KALMADI, SALTANATIMIZ YIKILDI, HALKIMIZ ŞEHİRLERE KAÇTI ÖZGÜRLÜK
PEŞİNE DÜŞTÜ. BEN AĞAYIM HER ZAMAN DA AĞA KALMAK İSTERİM” diyen zihniyet
okuryazarlığın her türlü düşmanı olmuştur.
Dinlerin getirdiği bu iğrenç
köleci yasakları yüzünden halkımız”;
Kul olayım kalem tutan ellere,
Şekerler ezeyim şirin dillere,
Katip arzu halim yaz yare böyle,
Güzelim hey, sevdalım hey... diyen
acılı ağıtlarla doldurmuştur edebiyatımızı.
Hala ada acılı Arabesk işte bu
iğrençliklerin ürünü değil ise nedir?
Bu tür ilkel toprak ağaları,
feodaller, yıllarca adını Sabilerin heykeli yapılamayan Nur’dan olan ve adı da
Melki d Nura (Nur Meliki/Işık Kralı)dan adını alan Nurculuk gibi bir şeytan
ibadeti temelli bir Mason dininin yayıcısı olmuşlardır.
Atatürk’ün cumhuriyeti
olmasaydı, bu gün başta Tayyip Erdoğan ve arkasındaki bütün partilileri, toprak
ağalarının, Ermeni, Süryani, Nasturi papazlarının köleleri, erkek karıları yani
gılmanları olacaklardı. Çünkü asil soydan olmayanların yükselmesi bu dini
rejimlerde olanaksızdır.
Atatürk zamanında devletin
nimetlerinden yararlanmak için adlarına “Türk” adını ek olarak alan, sekiz on
yaşlarındaki çocuk karılarını bürokratlara ikram eden bu sapıkların, ona buna
peşkeş çekilen fahişe karıları olacaktınız.
Asla mal, mülk edinme asgari
ücretle de olsa kendinize ait gelir getiren bir işte çalışabilmek için bile
önce bu sahiplerinizin sizi azat etmesi gerekecekti.
Bu gün sahip olduğunuz her şeyi en
azından kendi başınıza serhoşluk, serserilik etme hakkınızı bile size
cumhuriyet ve Atatürk kazandırmıştır.
Bu gün, bilmeden bu sapıkların, bu
köleci insanlık düşmanı, cehalet düşkünlerin ağızlarına bakarak yaptığınız
Atatürk ve cumhuriyet düşmanlığı sizi işte bu köleci çağlara götürecek sapık
ilkel dini rejimlerde yaşamak istediğiniz anlamına gelir.
Hastanede tedavi, paranızla eczaneden ilaç bile
alamayacağınız bu dini şeri rejim arzunuzun ne demek olduğunu size anlatıyoruz.
Doğrulamak için ille de yaşamak gerek diyorsanız o rejime dönüldüğünde en az
1000 yıl kurtuluşunuz olmayacaktır belki de ebediyen sürecektir.
Emperyalizm, 1917’de Süveyş kanal
savaşında Osmanlı’yı yenilgiye uğratıp bayrağı Kudüs’e diktiğinde, 1915’te
sürülen ne kadar Ermeni, Süryani, Yezidi, Nasturi, Dürzi, Ortodoks Yahudi ve
Rum varsa hepsini geri getirdi.
Kurtuluş savaşı süresinde batılılardan
aldıkları silahlarla, erkeksiz kalmış Türk ve Müslüman köylerinde soykırımlar,
yağmalar yaptılar.
Devlet Bahçeli Ermeni mi?
Meral Aksener'in videosu var zaten.
Alpaslan Türkeş 1864'de Sultan Abdülaziz'in Kıbrıs'a sürdüğü Hınçak ve Taşnak Ermeni çetelerinden olma ihtimali yüksek.
İsmet İnönü bunların hepsinin nüfus kağıtlarına Müslüman
yazdırdı ve böylece devletin her kademesini işgal ettiler.
Aynı şey tüm Müslüman ülkelerde
tekrar etti. Bu yüzden;
Türkçülük yapanlar Türk,
İslamcılık yapanlar Müslüman değildir. Hepsi sizlerin altını oyan, köleleştiren
dinci-kinci işbirlikçilerdir.
Azınlıkardan olanlar da bundan
umutlanmasınlar çünkü kölecilik onlar için de geçerli olacak, AKP ile yaratılan
kripto dinci-kinci burjuvazinin soyundan olmayan azınlıklar da köle
olacaklardır.
Bunların kuracakları sözde dini
rejim, ne İslam ne Hristiyanlık ne de Yahudilik şeriatına değil, tamamen
şeytana ibadet eden eski köleci dinlerin birleştirilmesinden oluşturulmuş sapık
Mason dinine göre kurulacaktır. Bizde Sünnilik, Avrupa’da ülkedeki mezhep
yoğunluğuna göre Katolik, Ortodoks Hristiyanlığı adıyla bu sapık din
yaygınlaştırılmıştır.
Papalık kurumu da bu suçun
ortağıdır.
Bu saatten sonra, birilerinin kölesi olarak yaşamak,
kendinizin,eşinizin ve çocuklarınızın bu yeni burjuvazinin köleleri olarak
yaşamak istiyorsanız, yani, her an her vakitte ırzınıza geçebilecek, sizleri
alıp satabilecek insanların malı olmak, sapık dinlerinin örtüsü olan
çarşaf-peçe, burka, sarık, cübbeler içinde yaşamak istiyorsanız tercih
sizindir.
Ama, bu ülkenin toprağına basan
her dini ve etnik farklılıktan olan aydın kesim sizi uyarmaya, bu iğrenç
gelecek tezgahını yıkmaya sizi davet edecektir.
Sizler mücadele etmeseniz de onlar
gerekirse bu çağ dışı ilkel yaşamı hazım edemeyeceklerinden dolayı onlarla
savaşacaklardır.
Şimdiden işçi sendikalarını, memuriyet haklarını
elimizden alan alan, üniversitelerde LGTB dernekleri açan, fakir çocukları doldurdukları
sözde eğitim kurumlarında her türlü cinsel sapıklıklarını çekinmeden
yapmalarına, eğitimin kalitesini en aşağı düzeye çekmiş bu iktidarların
yaptıklarından, yapacakları belli olmuştur.
İşte LGTB dernekleri Kürtçü PKK ile
Siyaset, sermaye, bürokrasi, ordu, eğitim kurumları
dahil her yerde sinsice örgütlenmiş bu dinci-kinci kesim bize, 1950 yılından
beri demokrasiyi, 1924’ten sonra Rusya’da komünizmi yaşatmadılar hep iğrenç
baskıcı faşizmi demokrasi, adalet diye yaşattılar ki sapık köleci dini
rejimlerini kurtuluş görelim diye.
Bize ilkel şeri rejimleri
getirerek sözde dinlerini yaşamak isteyen bu güruhların her bir ferdi,
cumhuriyet olmasaydı, buralara gelemeyecekleri gibi, çoğunun dedeleri
isyancılıktan öldürüleceği için doğmamış olacakları, bundan kurtulanları da bir
takım feodal dini ve toprak ağalarının kadın ve erkek karıları olacaklar, kara
çarşaflar, peçeler, burkalar içinde pazarlarda satılacaklardı.
Aynen IŞİD’in Suriye’de yaptığı
gibi.
Şimdi halkımızın %51’inin karşı
olduğu bu iğrenç tezgahın ortaklarını desteklediğinizde başınıza gelecekleri
yazdım.
Suirye'de IŞİD'in sattığı köleler
İnsan olarak kabul edip etmemek
size kalmıştır. Bu dinci kinci kripto kesimden kurtularak cumhuriyeti ve
demokrasiyi daha adaletli, daha insancıl şekilde işletmek mümkündür. Ama dini
rejimlere girildiğinde halkın çıkarına olan her şey “Allah emriyle yasaklandı”
diyecek din adamları ile hayal olmaktan bile çıkacaktır. Dini rejimlerin adalet
getirdiği yeryüzünde görülmemiştir.
Adalet olan yerde köle ve
kölecilik olmaz, işçi emekçi soygunu olmaz, insanlar arasında üstünlük
güdülmez, her insan yeteneklerine göre bir geçimlik işe yerleştirilir ve bir
tas çorbaya tarikat tekkelerinin kapılarında himmet dilenilmez. Herkes
onuruyla, alın teriyle kazandığını harcar, özgürce.
Özgürlüğü köleliğe veya, henüz
gelmemiş köleliği özgürlüğe tercih etmekte takdir sizindir.