"Türkiye Türklerindir +40" Bloguna Hoş geldiniz!!!

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.
Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.
İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!
Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.
Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Hakkımda

Fotoğrafım
Balıkesir , Bandırma , Türkiye
KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER, BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI PLANLARA RAZI OLURLAR.Keykubat- ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ, ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ, ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR. VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE SAHİP,HER TÜRLÜ EMPERYALİZME KARŞI ÇIKIN!!! Keykubat

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Translate

Bu Blogda Ara

1 Mayıs 2016 Pazar

GÜRCÜ BAGRATUNİLERDEN BAGATALI TEYYÜPE


İlk Bagratuni devleti Tao ve Klarjeti
Geçen yılın ortalarından beri hızı artan bir Bagratuni edebiyatı aldı başını gitti. Yıllarca okudum araştırdım ama buna denk gelmemiştim. Bazı okurlarım bu konuda görüşlerimi soruncaya kadar ben de yazılanlardan öğrendiklerimi, milletlerin gizli tarihleri olan dinleri yıllardır okuduğumdan kafamda sonucu buldum ve böyle bir şeyi varsa bile uydurma olacağını, Ermenilere yamanmasının yanlış olacağını, Gürcülerin de Bagratuni ataları, kralları olduğunu ismen bildiğimi söylediğimde en azından çevremdekiler bundan uzaklaştılar.

Üç dört gün önce başka konu araştırırken tesadüfen karşıma çıkan wikipediya makalelerinde kaynakları Gürcülere, Ermenilere, bunların Rusya, Avrupa’da yaşayanlarına ve onlara eleştirel gözle bakanlara uzanan çizgide bulunca okumaya karar verdim. Hem okudum hem çeviri yaptım.

İnternetten kaldırılan ve halkın da pek bilmediği bir konuyu önemi bakımından belirtmek istiyorum.
Evliya Çelebi seyahatnamesinde, Gürcülerin merkezi toprakları saydıklarını aşağıda okuyacağınız başkentleri Tiflis ile, Van ilinin güneyinde İran sınırımızda bulunan Bitlis’in, M.Ö.330’lu yıllarda Grek işgali zamanında Büyük İskender’in “Grek olmayan” köle komutanı Bidlis’e inşa ettirdiğini yazar.

Benzer mülakat, İngiliz-Rus arasında ajanlık eden Kürt İslamcısı Said-i Kürdi (Nursi)’nin “Tarihçe-i Hayatım” adlı, yazıcısı Hüsrev’e yazdırdığı kitabında, Nikolay Nikolaviç adıyla andığı Rus Kafkas Orduları komutanı ile Bitlis’te bir tepede buluştuğunu, Tiflis’e mescid inşa edeceğini anlattığında kendisi ile dalga geçtiğinde “Ha Tiflis ha Bitlis ne fark eder” diye sorduğunda komutanın sessizliğini anlatır.


Aralarında asırlar geçen bu iki olayda, Tiflis ve Bitlis halklarının Greklerin köleleri Rumlardan oldukları savına dikkat edilmelidir.

Atatürk ordusuyla 1916'da Bitlis te
Rus Kaynakları

Bu inançla İngiliz rahip ajanı Mr. Robert Frew’den aldığı talimat ve doğu Anadolu’nun askeri, demografik coğrafi haritasını Rus Kafkas ordularına götürerek teslim eden, İslam Kürdistanı adı altında Rum devleti kurma derdindeki Said-i Kürdi Deliüzzaman, bu sayede 1916 başlarında doğu Anadolu ve Bitlis’n işgalini kolaylaştırmış, Ruslar tarafından Kırım dolaylrına götürülerek oradaki devrimci harekete katılacak Müslümanları caydırmış ve kendilerine soykırım uygulayan Çarın yanında savaşmalarını önermiştir.

Bunu da “Padişahın/Halifenin emri olduğunu söyleyerek yapmıştır. Bu ihanetini içindeki kripto Rumluk ve ona dayalı Kürdistan sevdasıyla sürdürmüştür.

1917 Ekim devriminden iki yıl sonra ülkeye Polonya üzerinden döndüğünde, Kürdistan devletini göremeyince, Ruslardan Bitlis’i alanın Mustafa Kemal Atatürk olduğunu öğrendiğinde ömrünü ona düşmanlıkla geçirmiştir.

Türk ve Müslüman bunlar. Sıra bize gelmiyor.
Biri Gregoryen Ermeni diğeri Musevi
Bu düşmanlık bu gün F.Gülencilik, Nurculuk başta olmak üzere, kadınlarda çarşaf-peçe-burka, erkeklerde sarık-cübbe gibi 7000 yıllık Hint, Keldani, Sabi, Yahudi, Süryani kıyafetlerini İslami kıyafet diye dayatan ve giymeyi şart koşan sözde İslami tarikatların hepsince yapılmaktadır.
Bagratuniler de bu gruba dahildir. Şimdi çeviri yazıya geçelim, iyi okumalar...

------

Gürcistan’ı Ortaçağ’dan 19.yy.a kadar yöneten dünyanın en uzun ömürlü Hristiyan hanedanları arasında yer alan hanedanın adıdır.  Çağımızda, Grek  dilinde “Bagratid”, İngilizce “Bagrations” olarak geçmekte ve Gürcü Bagratuniler adıyla bilinmektedirler.

Tumanoff- Cryill’in “Armenia and Georgia”; The Cambridge Medieval History, Cambridge, 1996 C.IV, S-609’da yazdığına göre Bagratuni hanedanının kökenleri oldukça tartışmalıdır.

Bir çok bilimadamına göre Ermeni Bagratuni hanedanıyla aynı kökenden oldukları kabul edilir. Aile, M.S. sekizinci yüzyılda I.Ashot (Aşut) zamanında İberya’da idareyi ele geçirdiler. M.S. 888’de Gürcistan Krallığının çeşitli politikalarını yürüten Gürcü monarşisi soyunu yeniledi 11. yy.dan 13.yy.a kadar devleti yönettiler.
Gürcü Bagratuni Hanedanı

Bu dönemlerde hüküm süren ve kurucu olarak bilinen  Kurucu IV.Davut (1089-1125) ve onun torunu Büyük Tamara (1184-1213) idareleri Gürcistan tarihinde Altın Çağ olarak anılır. (Montgomery, Massingberd ve Hugh’un yazdıkları “Burke’s Royal Families of the World. C.II. Africa ve Middle East S 56-67)
Birleşik Gürcü krallığının dağılmasından sonra 15.yy.ın geç dönemlerinde Bagratuni hanedanı aralıklı olarak Kartlı Krallığı, Kakheti Krallığı ve İmereti (Aymiriti) Krallığı adlarıyla 19.yy.da Rusların idaresine girinceye kadar var oldular. (Montgomery, Massingberd ve Hugh’un yazdıkları “Burke’s Royal Families of the World. C.II. Africa ve Middle East S 56-67)

Ruslarla yapılan Georgievsk Anlaşmasının 3. maddesine göre egemenlik Bagratuni ailesinde olacaktı ve Gürcü tahtında kalacaktılar. Rusya ilhak ettikten sonra Rus tacı bu maddeyi yasal olmayan bir şekilde ortadan kaldırmıştır. Hanedan, 1917 Rus devrimine kadar Rus çarlığından bu hakkını istemiştir.
1921’de Sovyet idaresinin Rusya’da kurulmasından sonra ailenin bazı üyeleri düşük konumlu işlerde görevlendiridiler ve Gürcistan dışında batı Avrupa’da yaşamaya zorlandılar. 1991’de Gürcistan’ın bağımsızlığını kazanmasından sonra bazıları ülkelerine geri döndüler.

Bagratuni Hanedanının Gerçek Kökenleri;

Bagratuni ailesi, Avrupa’da en eski hanedan olarak ün yapmıştır.(Kynk-The Curious Case of Ms. Orange E.J.Edwards S 50; More Moves on an Eastern Cheqerboard Sir Harry Luke S-71; John Murray Handbook for Travellers in Russia, Poland and Finland S-322; The Chautauquan, C 22,Theodore L.Flood, Frank Chaplin Bray 1895 S.698 )


Rus Çar ailesi Romanoflar da
Bagratuni'dir
Joseph Valynseele’nin “Les Pretedans aux Trones d’Europe-S.179” kitabı ile Walter Curley’in “Monarchs in Waiting” kitabında bile Fransa’nın Capetian’larından ayrıldıklarına dikkat çekilir. (Walter Curley ‘1973’  Monarchs in Waiting- Cornwall, NY;Dodd, Mead&Co. S-87-217)
L.G.Pines ‘1992’ How the King became His Mjesty. New York: Bames&Noble inc.S170’de hala İrlanda idaresi için uğraşan Niall of the Nine Hostages fl.’de v.yüzyılın erken dönemlerinden beri hüküm süren, hala yaşayan ve artık hüküm sürmeyen Bagratyuni (Bagrationi) ailesinden bahseder.

Gürcü tarihçi Sumbat Davitis-Dze’nin, prens Vakhushti Bagrationi (1696-1757) nin yazdıklarından derleyerek  yazdığına göre aile, xı.yy.da tahttan düşürülen ailenin kökenleri izlendiğinde İncil’in peygamber kralı Davut’un soyuna uzanır ve M.S. 530’da Filistin’den göç gelmişlerdir. (Kynk-Life and Tales of Bagratis=Bagratunilerin Yaşamı ve Efsaneleri kitabı Suny 1994 Sayfa 344; 2003 tekrar basımı S.337)

Gürcülerin içinde yeni bir çevrede,adlarının İncil kökenlerinin olduğuna dayandırarak bir hanedan kurup onun yasalaşmasını bu şekilde sağlayarak bin yılın en uzun Bagratuni hanedanını (575-1810) kurmuşlardır.

Davudi kökenlere sahip yedi aile olarak Filistin’den göçtüklerini, üçünün Ermenistan’a dördünün de Gürcistan’a (İberya’ya ve öteki adı Kartli olan bölgeye) yerleşerek, yerel soylu ailelerle evlilikler yaparak devlet içinde örgütlenerek çoğaldıkları yazılmıştır.

Kafkaslar ve Avrupa’da  hüküm süren Bagratuni ailelerinin adları, Ermenice Bagratuni, en uzun süreli hüküm sürdükleri Gürcistan’da, Gürcüce Bagratyuni (Bagrationi) olarak söylenmektedir. Her iki hanedan da IX. yy. da hanedanlık sürmeye başlamışlardır.

Oldukça tartışmalı olan Bagratuni ailelerinin kökenlerinin Ermenistan’da başladığı, Gürcistan’da dallandığı yaygın olarak kabul görmektedir.

Bagratyuni veya Bagratuni adlarının kökenleri eski Farsçada “Bagadâta=Allahverdi” kelimesinden gelmektedir. 
Ermenistan ve Gürcistan’daki Bagratid hanedanları edebi olarak dilimize çevrildiğinde “Bagrat’ın kurduğu evin Çocukları” anlamına gelir ve Grek dilinde “Bagrat+id=Bagrat’ın +çocukları” demektir.


Gürcistan ve Ermenistan’da bu tespite muhalif fikirler de ortaya çıkmıştır.

Ermeni Bagratidlerden Orontid Hanedanının dallarından olan ve Akameniş İran İmparatorluğunun (M.Ö. 400-200) satraplarından olduklarını iddia etmektedirler. Adlarının, tarihi kuzey merkezi Ermenistanın adı Farsça Bagrevand ile Orontidlerin güneş tanrısı Angl-Thork adlarından aldıklarını, Hristiyanlığa geçinceye kadar bu adla anıldıklarını iddia etmektedirler. Bu adın daha sonra mitsel ataları olan Hayk tarafından kaldırıldığını iddia ederler. Sonraları İncil’in etkisiyle Yahudi atalarının olmasıyla eğlendiklerini, bunun ilk kez Khorene’li Musa tarafından açıkça söylendiğini sonra da Gürcülerce geliştirilerek Davut soyundan oldukları şeklinde tekrar edilerek söylenmiştir demektedirler.


Kardeşlerden biri olan ve 532’de ölen Guaram (Garam/Karam okunabilir) oğlu Bagrat’ın adından Bagratyuni adının çıktığı belirtilmektedir. (Bagratuni adının da “Bagratın kurduğu evin çocukları” olduğunu hatırlayalım) Guaram’ın yerine geçem Kartli prensi Bizans idaresi altındayken kendisine Bizansın yargıçlık rütbesi olan Kouropalates rütbesi (575’de) bahşedilmiştir. Bu uyarlamaya göre kurulan Bagratuni hanedanı 1801’e kadar Gürcistan’ı yönetmiştir. (Georgia-1911 Encyclopedia Brittanica 11 baskı)

Bu geleneğe olan inanç 20.yy.a kadar genel kabul gördü (Suny (1994) 349) Bagratunilerin Yahudi-İncil kökenleri çağdaş bilginlerce yapılan araştırmalarla yaygın olarak gözden düştüğünden soy kökenleri hala tartışmalıdır. Bazı Sovyet çağı Gürcü tarihçilerinden N.Berdzenishvili tarafından geliştirilen ve özetlenen Gürcistan tarihinin standart baş vuru kitabında özetlendiği haliyle;

“Meşhur Bagratid hanedanının kökenleri en eski Gürcü Krallığı olan Tao-Klarjeti’dir*. Bu krallığın yeri Speri, Türkiye’deki Çoruh nehri kıyısında kurulmuş İspir’dir (Erzurum).  (Suny- 1911 S.11 ve Rapp 2003 S.14)
*(Tao Çin’ce ‘yol”, Klarjeti de Gürcü dilinde ‘Karadeniz’in adıdır. “Tao Klarjeti Karadeniz Yolu” anlamına gelmektedir. İspir de zaten hem nehir he arazi olarak tam Karadenize açılan yol üzerindedir. Çince ile ne bağları var derseniz, aşağıda okuyacaksınız.)

İleri görüşlü,esnek politikalar üreten Bagratuniler, VI.yy.dan VIII. yy.a kadar büyük etki uyandırdılar. Bunların bir kolu Ermenistan’a göçtü öteki İberya’ya ve her ikisi de transkafkasyada hakim konumlara geldiler.(Suny- The cradle of the Georgian People-S.11)

Nesilden nesile Bagratuni hanedanının sekizinci yüzyılda başladığı, rakip kavim olan Mamikonyalıların* düşüşlerinde Abbasi Arap işgallerine karşı verdikleri savaşlarda, Bagratunilere yükselişleri esnasında yardım ettikleri kesindir.

Tunceli Sol tepe Mamiki Köyü yakası sağ tarafı
Kalan köyü yakası
*(Mamikonyalılar; Ermeni tarihçi Chorene’li Musa’nın V.yy.da yazdığı Ermenilerin Tarihi adlı kitapta, Günümüz Erivan’dan Osmanlı Dersim coğrafyasına uzanan bölgede 439-1190 arası yerleşmiş Çin kökenli Bagratuni kabilesinin adı.
Çevirmenin eki; Tunceli de Kalan ve Mamiki köyleri üzerine Kalan Vilayeti adıyla kurulmuştur.Bu durumda Mamiki köylüleri Çinli, Kalan köylüleri de Hintli Aramilerdi. Yahudilerin de Hintli Kalani kabilesi olduğunu Grek tarihçi Heredot yazar.

Aramilerin de M.Ö.1800’lerde Asurlarca malları yağmalanıp dağlara sürüldüklerinden Afganistan’dan Amanoslara, Zağroslardan Kafkaslara yayılan, Haramilik ettiklerinden Arami olan adlarının Haramiye dönüşmesine sebep olan eski kavimdir. Süryaniler ret etseler de bunlarla bağlantılı kavimlerdir. Bknz. “Aramilerden Haramilere- adilyargic blogspotcom”)


Mamikonyalılar (Çinlilerin), Ermeni Bagravend, Hayk/Tayk yaşadıkları yerleri.
Bagratyunilerin Tarihleri;

Tarihlerini uzun uzadıya yazmayıp kısa özetler olarak dilimize çevireceğim. Çünkü, asırlardır, doğu ile batının savaş alanı olan doğu, güneydoğu, kuzey doğu Anadolu, Suriye, Irak, Kafkasya coğrafyasında yaşamak kolay değildir. Varlıklarını sürdürmek için de sık sık savalar ile değişen hakim güçlerin yaptıkları, dini,askeri, ekonomik baskıların hepsi bu insanları yıldırmıştır.

Yaşamak için İran gelince Zerdüşt, Mihri, Grek gelince Grek Mihriliği/Mitracılığına, girmişler bunları takip eden Roma-İran savaşları 721 yıl sürmüş ardından da 7.yy.da İslam Araplar da üstlerine çökünce bu insanların yaşamları çekilmez hal almıştır. 

Ve bu hakim güçler sanki ebedi kalacaklarmışçasına bu halktan asker, vergi, toprak, krallarını, devlet idare şekillerini değiştirmelerini istemeleri yetmezmiş gibi kendi dinlerini de kılıç zoruyla kabul ettirmeye kalkınca doğal olarak yalana başvurmuşlardır. Anavatanları Azerbaycan olan Arnavutlar da bu kavimlerle akraba görülmektedirler ve Arnavutlar da Ermenilerle beraber Balkanlara kadar bu baskılara isyan ettiklerinden sürülmüşlerdir.

Bu coğrafyada adları en çok anılan ve baskılara en çok direnen kavimler arasında Yahudiler, Ermeniler ve Gürcüler başı çekmektedirler. İçlerinde en dürüst tarih yazanları da Ermenilerdir. 19’ncu ve 20’nci yüzyılda yetişenleri hariçtir. Bunlar tamamen, avam tabakasından çıkma, adi işbirlikçilere dayanan soylara sahip olduklarından kişiliksiz olduklarını yaptıkları ve yazdıklarıyla göstermişlerdir. Asırlardır kendilerine soykırım uygulayan Grek, Rum, Romalıların devamı olan son dört yüz yıldır yeryüzünde egemen olmuş emperyalist küresel sermayenin ücretsiz köleliği uğruna, kendilerini kurduğu devletin en yüksek idare mevkilerine taşıyan, Anadolu'nun, imparatorluğun her yerinde serbest dolaşma, ticaret ve yüksek memuriyet hakları veren Türklere büyük nankörlükler yaptıklarını tarih yazmıştır. Hala da hafızalardadır. 

Türklere ihanet eden de zaten eski soylu Ermenilere kökleri dayananlar değil, avamdan çıkma Rus idaresinde yaşayan soyu bozuk dönme, Rus devşirmesi Ermenilerdir.

Gürcüler de asırlar boyu Osmanlının sadık halkları olmalarına ve hala Türklerin aralarında rahatça yaşamalarına rağmen işte bu çakma soyla Gürcülerin başına geçmiş, yalanı, hileyi yaşam biçimi olarak benimsemiş soysuz Bagratunilerin yaptıkları ihanetler ile adları kötüye çıkmıştır.
Açıkladığım nedenlerle bu Gürcülere musallat olmuş Bagratyunilerin tarihlerini kısaca geçeceğim. Soysuza soy yazmanın alemi yok. Bunları da zaten onlar yazmıştır;

// Erken Bagratyuni Hanedanları;
Kafkasya İberyasında büyüyerek öne çıkan Gürcü monarşisi Bagratyuniler, altıncı yüzyılda İran Sasani İmparatorluğu idaresine girdiler, İranlıların tayin ettiği yerel prensler idaresinde teba prenslik olarak bir süre yaşadıktan sonra, onları takip eden Arap akınlarıyla da tükendiler.
İran’da Hüsrev hanedanının kendi soyundan tayin ettiği Gürcü prensleri bu hanedandandılar. Yani Gürcü değildiler. 

İran-Roma savaşlarında alınan yenilgiler sonucu Hüsrev hanedanının çökmesiyle kurulan Guarami hanedanının tayin ettiği Guaramid prenslerinin tükenmesiyle yeni soyları ortaya çıkmıştır. Arap Abbasi işgalleirne kadar bu hanedan aileleri Bizanslılarla da evlilikler yapmışlardır. Abbasiler onlara Tiflis bölgesinde ayak basacak yer vermeyince güneye Bizans tarafında Klarjeti (İspir) ve Samtskhe (Demir çağının başladığı M,Ö. 2000’li yıllara uzanan geçmişe sahip, 25 Kasım 1944’te Stalin’in sürdüğü Katolik ve Sünni Müslüman olan Misket Türklerinin yaşadığı Ahıska.) taraflarına ve kuzeybatı Ermenistan’a göçerek Roma idaresine girmişlerdir.

Burada Tao-Klarjeti adıyla Roma korumasında Tao ve Klarjeti adlarıyla bilinen iki bölgeli bir prenslik kurmuşlardır.
M.S. 813 yılında İberya’da (Kartli) I. Ashot  prenslik kurmuş ve Romalılar onu Kourapalates nişanıyla onurlandırmışlardır.
Hanedanın yeniden yaşama dönmesini sağlayan bu monarşi çağında Kartli ve Tao-Klarjeti’ye ait Gürcistan toprakları rakip Abbasiler ile Romalılar arasında paylaşılmıştır.
I. Adarnese zamanında, 580’den beri uyuyan yerli Gürcü hanedanı 888’de  Kartli hattında kendini yeniledi. Torunu III. Bagrat, Tao Klarjeti ile Abahaz Krallığı arasındaki ilişkileri sağlamlaştırdı, Tao’lu babalığı III. Davut’un enerjik diplomasisiyle fetihler yaptı.

Altın Çağları;

Selçuklu Türklerinin Anadolu'ya girmesiyle zayıflayan Bizans’tan ve  Haçlı seferleri ile zayıflayan Selçuklulardan güvenilmez bir bağımsızlığı Kurucu IV. Davut (1089-1125) elde ettiler. Selçuklu akınlarını önleyerek 1122’de Tiflis’i ele geçirerek Gürcistan’ı birleştirebildiler.  (Montgomoery-Massingberd,Hugh “Burke’s Royal Families of the World C II. Afrika&Midldeeast 1980 S.56-57) Bizans’ın çöküşü, Büyük Selçukluların haçlı Seferleriyle zayıflamalarıyla Doğu Hristiyanlığında Gürcüler sınırlarını Kuzey Kafkasya- Kuzey İran ve Küçük Asya’nın doğusunda genişleterek ilk öne çıkan devlet oldular ve Gürcistan İmparatorluğu hayallerine kavuştular.
İç handean çekişmelerine rağmen refah dönemleri I.Demetritos (1125-1156), III. George (1156-1184) ve onun kızı Büyük Tamara (1184-1213). III.George’nin ölümüyle handedanda erkek hakimiyeti bitti ve Alan prensi David Soslan ile evlenen kraliçe Tamara soyu ile devam ederek Bagratid hanedanı kötü şöhret yaptı. (Prens Vakhushti’ye göre, David Soslan’ın soyu, Gürcü gçömeni prens Davit (Davut)a (1014-1027) ve Alan karısı Alde’ye uzanır. Bu tartışma sürmektedir.)

Çöküşleri;
1125’te Haremlilerin, 1236’da Moğolların işgalleriyle Gürcistan’ın altın çağı yok edilir. Moğol işgalleriyle Bgratuni hanedanında Moğolların da tayin ettiği prensler yüzünden “ikili yönetim şekli” dönemi başlar. V.Parlak George (1299-1314-1346) dönemlerinde Gürcistan’ın tekrar birleşmesi, Türk-Moğol fatihi Timur ordularının 1386-1403 yılları arasında yaptıkları sekiz saldırı sonunda gelen büyük felaket sonucu yıkılır. Yüz yıl sonra da Karakoyunlu ve Akkoyunlu Türk akınlarıyla Birleşik Gürcistan tamamıyla yıkılır.
1490-91’e kadar güçlü monarşi  Kartli (Merkezi Gürcistan), Kakheti (Doğu Gürcistan), İmereti (Aymereti-Batı Gürcistan), üç ayrı krallığa bölünür, kendi içlerinde de Odishi, Mingrelia, Guria, Abhazya, Svaneti ve Samtske adlarıyla kendi feodal önderleri idaresinde beş yarı bağımsız bölgeye ayrılır.
Takip eden yüzyıllarda Gürcü idareciler tehlikeli idari dönemler yaşadılar ve Osmanlıların, İranlı Safevlerin, Avşarilerin, ve Kaçar hanedanlarının güçlü ellerinde kuklalar olarak varlıklarını sürdürdüler.
İmereti Osmanlıların,Kartli, Kakheti İranlı Türk hanedanlarının ellerinde kaldı, kendi içlerinde birbirlerine düşerek uzun yıllar yaşadılar. 1658’de erkek hanedandan Mukhraneli ailesinin düşmesiyle  kral II. Erekle, 1762’de Kakheti ve Kartli topraklarını birleştirmeyi başardı.

Son Monarklar;

II.Erekle (Herkül), 1747’de İran’da Nadir Şahın ölümüyle İran’dan de facto bağımsızlık kazandı ve doğu Transkafkasyada siyasi egemenlik kurdu. Zend döneminin başlarında İran’da büyük bir karmaşa çıkınca II.Erekle Rusya desteğinde bağımsızlık elde etti. 1783’te Georgievsk anlaşmasıyla Rusya imparatorluğu idaresine girdiler. 1795’te Kaçar hanedanından Ağa Han Tiflis’i işgal ederek yağmaladı ve Rusya bağlarını keserek tam bir İran hakimiyetini tesis etti.
1798’de II.Erekle’nin ölümüyle XII Georgi yerine geçti ve Rusya çarı I.Paul ile bağlarını yeniledi, Rus korumasına girdi. 1799’da Ruslar Tiflis’e yürüdüler, Kartli ve Kakheti bölgelerini Rus topraklarına kattılar, 18 Aralık 1800’de bunu resmi anlaşma ile belgelediler. Bunu halktan gizleyerek, Gürcü kralları kendilerini kral olarak göstermeyi sürdürdüler. 12 Eylül 1801’de Rus çari I.Aleksandre (İskender) Paul’un Gürcü krallığını onayladı, Ruslara karşı isyan eden bazı Vagratyuni prensliklerinin Rus idaresine geçmesiyle bu hanedanların bazıları tutuklandılar bazıları da Gürcistan’dan sürgüne gönderildiler. Osmanlı idaresindeki II.Solomon’un İmereti krallığı da 25 Nisan 1804’te Georgievsk anlaşmasıyla sona erdi. 20 Şubat 1810’da Ruslar Solomon’u tahttan indirdilerse de çıkardığı isyanlar başarıya ulaşamayınca 1815’te Osmanlı’daki Trabzonda vefat etti.

Bagratyuni aileleri bu gün Mukhraniler, Gruzinskiler ve İmeretiler olarak üç aileye bölünmüşlerdir.

1-Toumanoff, C., Iberia on the Eve of Bagratid Rule, p. 22, cited in: Suny (1994), p. 349
2-Rapp, Stephen H. (2003), Studies in Medieval Georgian Historiography: Early Texts and Eurasian Contexts, p. 337
Vakhushti Bagrationi  (c. 1745), History of the Kingdom of Georgia; a Russian translation available at ArmenianHouse.org. URL accessed on May 22. 2006.
--------

Tespit ettiğim kaynaklardan yaptığım çeviri burada bitti.
Çeviri Hakkında Yorumlarım;

Çevirmen ve Arami, Süryani, Ermeni, Yahudi, Arap, Hristiyan, İslam ve İran tarihi ve dinleri Zerdüşt, Mitra dinleri, Grek, Roma tarihleri ve aklınıza gelebilecek her konuda çok sayıda çeviri yazı, derleme yayınlamış biri olarak hafızamdaki birikimlerle bunları bağladığımda, Gürcülerin varlıklarını sürdürebilmek için zaten Hristiyan olan Bizans/Roma’nın saygısını kazanmak, Ermeniler gibi İrani oldukları için soykırıma uğramaktan kurtulmak amaçlı böyle bir yalana başvurmuş olmalıdırlar.

Çünkü, Ermeniler de Gürcüler de Sabi İncil’ine (Süryani Pşitto veya Sabi Cinze d Rabba) kitabına inanırlar, Gürcüleri Hristiyan eden 13 Süryani azizin adlarına diktikleri kilise hala mevcuttur. Süryaniler de kökenlerini Adem’in oğlu Şit’ten Nuh’un oğlu Ham’ın oğlu Kenan’a, Bagratuni Gürcüler de aynı kişilere bağlamaktadırlar. Ortadoğu dinlerinde Adem-Hava ikilisinden insanlığın ürediğini, onların üçüncü oğulları Şit soyundan gelen Nuh’un çocuklarından ensest üreyen insanlık efsanesi Sabi din kitabı Cinze di Rabba kitabından başka kitapta geçmez.



Sabiler de kökenleri bu günkü Etiyopya ve Sudan’dan Yemen’e uzanan bir coğrafyada zaman zaman hakimiyet kurmuş zenci Habeş kavmidir. Nubiya bölgesinden Mısır’a geçerek zaman zaman Mısır’da hakimiyet kurmuş daha sonra darbe ile indirilerek Sina yarımadası ve Filistin Lübnan, Suriye, Irak ve aşağı Arap yarımadasına yayılmış Sebe-Arami kavminin kalmadığı söylenilse de onların kitabına bu gün Süryaniler, Nasturiler, Keldaniler ve Gregoryen Ermeniler ile Gürcüler sadıktırlar. Yahudiler de Mısır’dan Sabilerden 1500 yıl sonra sürülmüşlerdir. Onlar da soylarını Filistin Kenize Aramilerine gelmiş, Musa’dan 1000-1500 yıl önce Kenize Araplarının peygamberi olan Hz. İbrahim’in kız kardeşi ve eşi olan Sara anadan doğan İshak’a bağlarlar.

Peygamber Hz. Muhammet’in soyu da Mısır firavunu Tutmosis (Totiş)in hediye ettiği Nubiyeli köle karısı Hacer’den doğan İsmail’e bağlarlar. Yahudi ve Hristiyan mezhepleri de bu düşman kardeşler olan İsmail-İshak soylarının örgütlendiği dini kırılmalardır.
Gürcülerin ve Ermenilerin Sabi Aramiler ile geçen 6000 yılda olan göçler, sürgünler, savaşlar içinde bağlarının olmamaları düşünülemez.  

Geçmişi M.Ö.II. yüzyıllardan gerilere uzanan Türklerin dini Tengrizm’de bile Sabilerin ay tanrısı Sin’e  ve ona tapınılan Sabi mezhebi dini kalıntılarına, Uygur hanının M.S.IX yy.da Sabilikten çıkan Manihaizm dinine, IV.yy.da Çinde Nasturi Hristiyanlığına rastladığımızda yaptığım tespit mantıklı olarak görülecektir.


Ayrıca, Gürcüler ile Ermeniler bu yedi Davut soyu olduğu iddia edilen Bagrat Yahudi kabilesinden önce de bölgede vardırlar. Kökenlerini daima egemen olan kavimlere bağladıkları tarihlerinde de görülmektedir. Eski Gürcistan’a göçen bu Yahudi aileleri bunları etkilemiş, zeka ve cesaretleriyle güvenlerini kazanmış, başlarına geçmiş ve her iki millete de memnun kaldıkları bir tarih yaşamalarını sağlamıştır. İddianın aslı budur. 
Bu da ne Gürcülerin ne de Ermenilerin Yahudi oldukları anlamına gelmez. Osmanlı da Türkiye cumhuriyeti de Yahudi kökenli devlet adamlarıyla doludur hatta devleti de idari, dini, ekonomik olarak işgal etmişlerdir.

Gürcülerin alfabelerini de Gregoryen Ermeniliği kuran aziz Gregor Habeşistan alfabelerinden yararlanarak kurmuştur. Bu da Sabi-Arami kökenlere uzanmak olarak görülebilir.


Bagata köyünün olduğu G.Osetya
Tskhinvali Otonom bölgesi
Ermenilerle çok yakın akrabalıklarının, soykırıma uğramalarına sebep olması çok güçlüydü ve bu sayede kendilerini saydırmışlarsa da Hristiyan dünyasının tam olarak güvenmediği, soy olarak akraba oldukları Rus ve Almanların bile yardımlarında itina göstermemelerinden anlaşılabilir.

Benim kanaatim, Ermeniler işin doğrusunu söylemekteyken Gürcüler kaypaklık yapmışlar ve 1300 yıl kadar kendilerini korumuşlardır. 

Aynı olay Tunceli ili kripto Ermenileri arasında da vardır ve 13. kayıp Yahudi kabilesi olduklarını iddia ederler. Roma’ya karşı da Aziz Pavlus (Küçük)tan Hristiyanlığı öğrendiklerini söylemişler, İslam döneminde de Hz. Ali’nin Düldültepe'ye atının çıktığından Kureyşan adında aşiretlerine kadar benzeri asılsız uyarlamaları vardır.

Azınlık olmak gerçekten zor şey öyle demeseler kelleleri gidecek. Gürcistanlı Bagata (Bagadata)’lı olduğunu söyleyen Süryani Tayyip Erdoğan da Sünni Müslüman taklidi yaptığı halde Alevi kimlikli Tunceli Alevilerini tehdit etmektedir. 


İkisi de kripto ve bin yıllardır kardeş olmalarına rağmen döndürdükleri tiyatrolar uğruna yüzyıllardır sayısız insan boş yere katledildi. Bunu da sürdüren kardeş kripto kavimlerin olması daha iğrençtir. Türkiye’de iktidar da muhalefet de bu iki azınlığın etkisindedir.
Acaba Türkleri ve öteki kavimleri işletme siyaseti mi dersiniz?

Hint Kabilelerinde Bagata




Bu olasılık üzerinde elimizde yeterince deliller vardır. Bu deliller, soyunu “Bagatalı Teyüp dedesine bağlayan” Recep Tayyip Erdoğan şu anki cumhurbaşkanımız vardır.

Yaptığımız çeviriden “Bagratuni” adının anlamını işleyen bir cümleyi alalım, ne diyordu kaynağın yazarı;
Bagratyuni veya Bagratuni adlarının kökenleri eski Farsçada “Bagadâta=Allahverdi” kelimesinden gelmektedir.”

(Ülkemizde, doğu Kardenizden güney doğu Anadolu bölgesine uzana çoğrafyada “Allahverdi, Tavnrıverdi” soyadlarına sahip olanların, Süryani İncil’ine inanan Gürcüler, Yezidi Kürtler ve Süryanilerin veya onlardan devşirilenler olduğunu düşünmek gerekir. Çevirmen- Alaeddin Yavuz)


Bakata” mutlaka şiveden kaynaklı bir farklılıktır. “Bagadâta” adı ile “Bagada” veya “Bakata” oldukça akraba görünmektedirler.

(Behind the Names adlı İsimler sözlüğü internet sitesinde yaptığım arşatırmada da “Bagdata” adının karşılığını buldum. Sonuç;


Hint kabilelerinde Bagata
Given Name BAGADATA

GENDER: Masculine

USAGE: Ancient Persian

Meaning & History
Old Persian name derived from baga "god" and data "given". This was the name of a 3rd-century BC Persian satrap under the Seleucid Empire.
Related Name OTHER LANGUAGES: Bagrat (Armenian), Bagrat (Georgian)s

Sözlüğün dilimizdeki karşılığına göre, Bagadata Eski İranlıların Selevkoslar (M.Ö. 300-200) Grek İskender İmparatorluğu) çağına ait bir erkek Satrap'ın yani valinin adıdır. Kaynakta geçtiği gibi “Baga=Allah/Tanrı” ve “data=verdi” demektir. Bagadata=Allahverdi veya Tanrıverdi  demektir. Bagratuni dönemlerine ait 1300 yılı gösteren haritalar içinde “Bagata-Bagada-Bagadata-Bakata” adlı ne bir bölge ne de şehir kasaba adı geçmemektedir.

Gürcistan’a bağlı Güney Osetya bölgesinde Tskhinvali şehrinin köyleri arasında “Bagata” adlı bir köy varmış. Soner Yalçın “Tayyip Erdoğan’ın Cibilliyeti” başlıklı yazısında böyle tespit etmiş.


Osetya Gürcistan’a bağlı olduğuna ve hatta 2008 Gürcü-Rus savaşında B.O.P ortağı, soydaşı Saakaşvili’yi tam da bu adrese gönderip işgale başlatması, ardından da telefonları kapatıp izine çıktığında, Saakaşvili Tayyip soydaşından televizyon haberlerinde askeri yardım isteyip, tepesine yapan Rus bombalarından çelik çantalardan şemsiyeler altında kaçarken, televizyonda dünyanın önünde Putin’den gelen telefonda işittiklerinden dolayı kravatını yemesine belki de bu Bagata köyü çevresinde yapılan bir  hesap olduğuna göre, buraların önemi acaba Recep Tayyip Erdoğan’ın bağlarına dayalı bir hesap mı vardı? Bu muamma olarak kalacak sonunda.
Genealogy of the Bagrationi dynasty according to SumbatSumbat'a Göre Bagratunilerin Soy Ağaçları Sabiler gibi Şit peygamberden geldiklerini savunurlar.
Nuh soyunun kökeni Arami/Sabilerin din kitabı 

Ginza d Rbba'dır. İndus vadisi beyaz Hintliler dinleri ile akrabadır. Hint Jainism'i (Can Dini)
Cin dini, M.Ö.I.yy. da adını da bu dinden alan Çin'e de adını veren kurucu imparator
Jin (CİN)den alır. Çinliler Cin'e (ÇİN) derler.
Tengrizm'de geçen SİN adlı tanrıya bakıldığında 
Çinlilerden önce Türklerin de Cin dini Sabiliğe girdiği kesindir.
  1. Adam/Adem
  2. Seth/Şit
  3. Enos/Enuş/Anuş
  4. Kenan
  5. Mahalalel
  6. Jared/Cerid
  7. Enoch/Enok
  8. Methuselah
  9. Lamech
  10. Noah/Nuh
  11. Shem/Sam
  12. Arpachshad
  13. Cainan
  14. Salah
  15. Eber
  16. Peleg
  17. Reu
  18. Serug
  19. Nahor
  20. Terah/Azer
  1. Abraham/İbrahim
  2. Isaac/İshak
  3. Jacob/Yakup
  4. Judah
  5. Perez
  6. Hezron
  7. Ram
  8. Amminadab
  9. Nahshon
  10. Salmon
  11. Boaz
  12. Obed
  13. Jesse
  14. David/Davut
  15. Solomon/Süleyman
  16. Rehoboam
  17. Abijah
  18. Asa
  19. Jehosaphat
  20. Jehoram
  1. Amaziah
  2. Uzziah
  3. Jotham
  4. Ahaz
  5. Hezekiah
  6. Manasseh
  7. Amon
  8. Josiah
  9. Jeconiah
  10. Shealtiel
  11. Zerubbabel
  12. Abiud
  13. Eliakim
  14. Azor
  15. Zadok
  16. Achim
  17. Eliud
  18. Eleazar
  19. Matthan
  20. Cleopas
  1. Jacob
  2. Naom
  3. Salah
  4. Robuam
  5. Mohtar
  6. Eliakim
  7. Benjamin
  8. Iherobem
  9. Moses
  10. Judah
  11. Eliazar
  12. Levi
  13. Jehoram
  14. Manasseh
  15. Jacob
  16. Mikiah
  17. Jehoakim
  18. Jehrubem
  19. Abraham
  20. Job
  1. Akab
  2. Simon
  3. Izahkar
  4. Abiah
  5. Aser
  6. Isaac
  7. Dahn
  8. Solomon
  9. Guaram
  10. Stephanoz
  11. Adarnase
  12. Stephanoz
  13. Guaram
  14. Varaz-Bakur
  15. Nerse
  16. Adarnase
  17. Bagrationi dynast
Bence hesap olmayabilir de. Aynı dayatmayı 1992’de Abd, Kafkasları Ruslardan arındırmak için Turgut Özal’a da yapmış, o zaman da Azerbaycan Gürcistan’ın yerine sopa yemişti. Neyse bir hatırlatma yaptık. Kafkasya araştırmalarımda yeryüzünde nekadar dil varsa neredeyse hepsinin de konuşulabildiği bir coğrafya olması bakımından bölgenin çok renkli ve çok dilli olduğunu biliyoruz.

Oralarda önceden  bilinen büyük medeniyetlerden İran, Yunan, Roma, Kıpçak, Timur, Hazar Türkleri, Arap İslam, Osmanlı idarelerinde son olarak da Rus ve Gürcü idaresinde kaldığına göre burada yaşayan herkesin Oset olduklarını da kimse söyleyemez. Gerçekte de öyle çıktı.

İngilizce dilince yaptığım internet araştırmasında bu yer ile aldığım bilgi şöyledir;
Wikipediya’da Gürcistan Güney Osetya Tskhinvali ilinde bir yerleşim birimi olarak geçmektedir. Tskhinvali, Gürcü kaynaklarında 1398’de Kartli hanedanı döneminde bir köy olduğundan başka bilgi yoktur. Ama il merkezi Tskhinvali Tskhinvali’nin, MS. III.yy.da Gürcü Kralı Asphagur tarafından kurulduğu, 18.yy.da şehir olduğu, halkının Yahudi, Gürcü, Ermeni ve Osetlerden oluştuğu yazılıdır. 1917’de 600 haneli, halkının %38,4 Yahudi, %34,4,Gürcü, %17,7 Ermeni ve %8,8 Osetlerden oluştuğu şeklindedir..

Nüfus olarak Yahudi ağırlıklı olması bunların İsrail Yahudi'si olduklarını düşündürmesin. Hazar gölü ve çevresindeki Türkler İslamdan önce Muhammet çağında, İran dini Zerdüştlük, Mihrilik içinde bize ters gelen kan içme, pedofilik, kulamparalık ilişkileri gibi ilkellikleri sevmediklerinden, Tevrat’ta da bunların yasak olduğunu öğrendiklerinden olmalı ki Yahudi dinine girerek Musevi oldular. Bunların çoğunun Türk oldukları kesindir. Bizim Türklerin inandıklarında “en iyisi olma düşkünlükleri” yüzünden, “en koyu Yahudi” olma uğruna Türklüklerini unutmuş olmaları da doğaldır. Bu durumda Tayyip Erdoğan’ın dedesi gerçekten taklit yapmayan Musevi ise Türk olabilir. Ama Potomya ve Pilihoz Rum köylerine bakınca (asilikleri bir yana) Yahudi, Musevi olması dahi düşünülemez.

Gürcülerin iddiasına göre 1919 Paris Konferansında 
Gürcistan'a 

bırakılan yerler.

Bu kadar vaatlerin hayal olduklarına göre Ermeni'si, Kürd'ü, 

Gürcü'sü, 
Rum'u hep travmaya uğramışlar. Bu kadar 



travmanın ardından yapılan 

Atatürk düşmanlığı az bile.
1915’te Enver paşa’dan kaçan Süryani asilerin Batuma’a yerleştirildiklerini Gürcistan 2003 Azınlık Raporuna göre yazmıştım. Erdoğan’ın dedesi isyancı başıysa, Osmanlı’nın ardından gelen Bakü seferlerini kestirmiş ve gizlenmek için Bakata köyünü uygun bulmuş olabilir. Osmanlı 1917’de Süveyş’te kaybedince işareti alıp, Adana, Urfa’da kurulacak Ermeni Süryani devletleri için çıkartılacak isyanlara katılmak için çağrılmış olabilir.
İnternet ortamından temizlettiği “Adana’da zalim bir vali varmış. Adaletsizliğe sabredemeyen bir dedem ona karşı savaşırken şehit düşmüş” lafını bu yazımda , Batum, Rize, Pilihoz köyü neresi Adana neresi? Telefon, radyo, televizyon, karayolu, otomobil yok  deden nerden haber aldı da gitti? Diye sorduktan sonra, malum valinin Atatürk’Ün emriyle orduyu ve silahları teslim etmeyen, Fransız üniformalı Suriye’den getirilen Ermenilere karşı savaşan Osmanlı valisi olduğunu da yazmıştım. Sonra bu dedesini Kars şehidi falan yaptıysa da orada da kaydı çıkmadı. Demek ki her halukarda dedesi asiymiş ki kayda geçmemiş.
Ya da ona böyle şeyleri aralarındaki hesabın iyi sonuçlanması için söyleten birileri onu işletip gülünç duruma düşürmüş diyelim.

Wikipedia’da bir başka bulgum da, “Bakata” adı kuzey batı Hindistan’da Ahom Krallığının (1228-1826) başkenti Assam’ın eski adı olarak geçmektedir. Dihing nehri kıyısına kurulmuş bir şehirdir. Ancak ilgili sayfada “Assam (Eşşiz, eşit olmayan)” adı hakkında bilgi bulduysam da eski adını verilen bilgiler içinde göremedim.

Yani, R.T.Erdoğan’ın soyu, köleci Gürcülerin kölelerinin tarım, hayvancılık işlerinde çalıştırdığı serf  denilen kölelerin yaşadığı köylü soydan gelmektedir. Çünkü Bagata sadece adı anılan, medeniyetsiz bir köydür.
Soy olarak ister Gürcü, ister Yahudi hatta Ermeni olsun sonunda Aramilere, Farslara, Hintlilere uzanmaktadır.
Hintli deyince de muhtemelen M.Ö. III.yüzyıllarda Hindistanda meydana gelen kuraklık sonucu göçmek zorunda kalan ve göçerleri olan Çingenelerden de olabilir.

Bagata köylüleri, Türk hudutlarda serdarlık yapan Akıncı Türklerin İslam sonrası “muhacirun=Muhacirler-göçerler” adını alan, sınırlar ilerledikçe ileri, geriledikçe geri merkeze çekilerek aileleriyle göç eden Türklerden ya da haçlıların sınır bekleyen zırhlı eşcinsel sınır şövalyelerinden olmadığına göre, Bagata’lı Tayyip’in Osetya'da küçük bir köy Bagata’dan Rize- Potomya-Pilihoz (Güneysu-Dumankaya) köyüne, oradan İstanbul-Kasımpaşaya göçleri de Rusların yaptığı yağmalar, baskıların sonucunda  gene Osmanlı Müslümanından başka sığınacak kapı göremediklerinden çıkış yolu aramalarının bir sonucu olarak açıklanabilir.

İster  Gürcü, ister Çingene, ister Arami ister Yahudi veya kölelerinden olsun bunlar da yeryüzünde bizler gibi yaşayan hakları olan insanlardır ve onlardan olmak ayıp bir şey değil ama televizyonlardan “cibilliyet, soy sop” çığlıkları atınca gelen laflara katlanmasını gerektirecek sonuçlar çıkıyor işte böyle. Sonunda her milletin adının ve namının bir karşılığı var bütün dillerde.

Fetullah Gülen Cemaati ile 17/25 Aralık 2013’te başlattığı kavgadan sonra “İblis Komitesi” adıyla Youtube video sitesinde yayınlattığı onlarca “Bagratuni Ermeniler” konulu videolarındaki “Bagratuni düşmanlığı yapan R.T. Erdoğan’ın kendisinin Bagratuni köyüne soyunun uzaması da oldukça ilginç olsa gerekir.
Soma maden kazasında ölenlerin yakınlarından birisi kendisine tepki gösterdiğinde Bagratuni kripto Yahudilerle bağlantıları olduğunu düşünerek “İsrail dölü” diyerek hakaret ettiğini bilmeyen yok.

“Bagata” adının da “Bagadata” adıyla ilişkisine baktığımızda kendisinin de “Bagratuni Yahudi” olduğu da tescillenmiş olmaktadır. Bakatalı Teyyüp desedi demek Gürcüleri yöneten Bagratyuni hanedandındandı nasıl oluyorsa. Osetya’nın bir ilinin sıradan bir dağ köyünde yaşayan bir kral soyu. Dünya ne tuhaf değil mi?

Bunun da dedesinin şehitliği, Müslümanlığı, üniversite diplomasi, Oslo’da PKK görüşmelerini inkarı, Batum-Bagata kasabasından olduğundan hırsızlığına benzer öteki yalanları gibi yalan olduğu belli oldu.

Gürcistan-Batum’da “Bagata” ya da “Bakata” adlı bir şehir, kasaba, köy olmadığı son 1500 yıllık haritalarda,yazılı kayıtlarda çıkmamıştır. Aynı Bagratuni ailesinin soyunu Davut peygambere dayaması kadar yalan, hile, üç kağıttan ibaret bir kişilik, R.T.Erdoğüan’ın kişiliğine ne kadar uygun durmaktadır.

Recep Tayyip Erdoğan’ın Yahudi olduğunu Ergun Poyraz yazmış ve Ergenekon davasından tutuklanmış, yıllarca yatmıştı.

Eski bakanlarından Abdüllatif Şener’in de Youtube videolarında Erdoğan’ın Yahudi olduğunu söylediği Tv konuşmları hala mevcuttur. Gürcistan’da Türkçe konuşulduğu gibi Haramiler olarak da bilinen Aramilerin dili de konuşulmaktadır. Bu dilin kökeni eski Habeşistan, Nubiya ve Mısır Arapçasıdır. İbrahim bu kavmin Filistin’de yaşayan Kenize Sabilerine gelmiş peygamberdir ve M.Ö.2300’lerde yazıldığı tespit edilen Sabi Ugarit metinlerinde İbrahim, İsmail, İshak, Sara, Hacer adlarına rastlanmıştır.

Yahudiler Mısır’dan sürülüp, Sina yarımadasında cüzam ve öteki hastalıklarından arındırıldıktan sonra Filistin, Lübnan bölgelerine geldiklerinde Aramilerin dinine girmişlerdir. Ortodoks Yahudiler ve Hristiyanlar hala bu milletin kitabını okur. Bu kavmin kuzey Hintlileri ile bağları da vardır. Adem,Hava, Habil, Kabil, Şit, Nuh, Sam, Yafes, Ham, Kenan soylarından bahseden en eski kitap bunlardadır. Yahudiler de Muhammet gibi İsmail soyu Yahudileri de soylarını bu kavme bağlarlar. Bu inanış Asur, Irak, Mısır Araplarının mitolojilerinde bile yoktur.

Yahudi, Hristiyan, Müslüman, Sabi, Keldani, Süryani, Nasturi hangisi olursa olsun hatta Ermeni de olsa hepsiyle akrabadır.

1914 Kafkas savaşlarında Ruslara yardım eden
Ermeni çeteciler.
Yahudilerden üstün cesaret madalyası alıp, Theodor Hertz’in mezarına çelenk koyup saygı duruşunda bulunup, Kudüs ağlama duvarında kippa giyip ağladıktan sonra, yok yere adamı içeri atıp şöhret etmenin ne alemi vardı hala anlamış değilim. Hani hapis yatması rahatlatmıştır belki de niye şöhret ettin demek bel ki düşündürebilir.

Kısaca, kim olursan ol, ne olursan ol, bilmen gereken şudur; “Soy sopla uğraşanın soyu ile ilgili ciddi sorunu vardır” sözümü hatırlayınız bu bana aittir.
Yukarıda Bagratunilerin kendilerini peygamber Davut soyuna bağlayarak 1300 yıl dünyayı iyi kötü işletmelerine rağmen ilk kez  can yoldaşları Ermenilerce yalanlarının ortaya çıkartılması yaşananların ebediyen gizli kalamayacaklarına bir delildir.

1300 yıl boyunca güçlü milletlerin elinde sadece kukla olmuş, vergi, asker ödemiş Gürcülerin ithal krallarının çakma soyları da böylece rezillikleriyle sonuçlanmıştır.
İddialara göre Rusları yöneten Romanoflar, Fransa, Polonya, Gürcistan, Ermenistan'da hep bu aileden gelen soylar hüküm sürmüştür. Osmanlı'yı da yıkan bunlar olmuştur
Bu kadar kişiliksiz insanlara devlet teslim edenler de tarih boyunca satılmıştır. Osmanlı da buna en iyi örnektir.
İlginç bir şekilde Bagratunilerin hüküm sürdüğü Fransa, Rusya, Osmanlı gibi büyük devletler yağmalanmakla son bulmuşlardır. Fransa (Capetian/Kapetyanlar- 987-1328;Burbonlar 1589-1789-1875-1931) 1789 devrimi ve Napolyon ile, Rusya (Romanovlar (1613-1917) 1917 devrimiyle, Osmanlı 1919'da yağmalanmış, Gürcistan ve Ermenistan ise tarih boyunca vergi ödeyen, kukla devletler olarak kalmıştır. Musevi Kırım Tatarı olan ve eşi de Musevi olan Ahmet Davutoğlu'nun projelerini yaptığı 14 yıllık AKP hükumeti, Gürcü Bagratuni Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde açıkça uluslararası yağmaya terk edilmiştir.Devletin tüm kamu kurum ve kuruluşları ile özel şirketleri, kamu arazileri, yolları, köprüleri, demiryolları yabancılara yok pahasına satılmıştır.

Türkiye Cumhuriyetinin hala cumhurbaşkanlığını yapan, başbakanlığı ile 14 yıldır iktidarı işgal eden bir kişinin kendi ağzıyla görsel yazılı basın önünde verdiği soy ağacı da, aynı Bagratunilere benzemiştir.

Yalan kimlikleri;
Gürcistan- Batum şehrine bağlı Bagata’lıyım dedi. Batum’da “Bagata” adında bir yer çıkmadı. Günümüz Batum’un yerleşim bölgeleri ; Eski Batumi, Rustavelli, Kimhiaşvili,Bagratyuni,Ağmeşenebeli, Javakişvili,Tamar, Boni Gorodok, Havaalanı, Gonyo-Kvaryati, Kakaberi,  Batum Sanayi, Yeşil Burun (Batum İl İdare Meclisinin bulunduğu merkezi bölgedir).

Gürcü’yüm dedi, Yahudi veya Arami=Rum kökenleri ağır bastı. Osmanlı’da, Trabzon’a bağlı kasaba olan Rize’nin Rus işgali sırasında kökenleri Grek veya Rum Arap olan Potomya (Güneysu) kasabasının Pilihoz (Dumankaya) köyüne ait nüfus kaydı ile ne Türk ne de Müslüman olamayacağı belgelendi.

Ruslara Yardım eden Yezidi Kürtleri
2008’de, yoldaşı ve soydaşı, kendisi gibi Amerikan kuklası Gürcistan cumhurbaşkanı Mihail Sakaşvili Ruslardan sopa yerken yalnız bırakılmasının öcünü almak için Avrupa Parlamentosuna verdikleri “2003 Gürcistan Azınlık Raporu”nda geçen Enver paşanın önünden kaçıp Rus çarının emriyle Batum ve Tiflis’e yerleştirilen Süryani (67500) ve Yezidi Kürt (37,500) asileri internet ortamına, 2010 referandumundan önce vermiştir.

Bunu ben Türkçeye çevirip yayınlayınca Google’ın sahibi ülkemize çağrılmış ve silinen 600 kadar blog arasında benim bu blogum da silinmiştir. Diğerleri de zaten engelliydi.
Kendisini aklayan bilumum tarihçiler, Rize 1850 nüfus ve vergi kayıtlarına dayanarak verdiği bilgilere göre, dedesinin vergi kayıtları anlatılmaktadır.
1981 yılında üniversite bitirip, 1979 yılında yedeksubay (asteğmen) olarak askerlik yapan, 1982 yılında açılan Marmara Üniversitesinden 1981 yılında diploma alan, diplomasında, 1982 yılında ne dekan ne de eğitmen olmayan bir dekanın imzası bulunan sahte diplomalı bir cumhurbaşkanının, 1850'lerde Rize vergi dairesinde dedesinin gıcır gıcır yeni basılmış arşiv kitabından kayıt okuması inandırıcı değildir.

Recep Tayyip Erdoğan, kendisine soy uyduran ama cahillliğinden dolayı sürekli asılsız yalanlar uyduran, söylediği yalana da inanan bir hastadır. Bu hastalığı ona her türlü suçu mübah göstermektedir.

1916 başında Rusların Bitlis'i işgal etmesi üzerine, Rus orduları komutanı Yezidi Kürtlere, Şeyh Sait ile Seyit Rıza'ya "Sadakat madalyası" takıyor.

Bagratuni sözde Davut soyu çakma soylu Gürcü krallarının kendilerini “Şahlar şahı; Allah'ın oğlu” ilan etmeleri gibi, partili Düzce milletvekili  Fevai Aslan’dan yayılan kendisini Allah ilan ettirme derdine düşmüştür.
Namaz kılıp oruç tutması Sabilik, Süryani, Ermeni, Gürcülerde de vakitlerinden rekatlarına, ramazanda otuz güne kadar aynı ibadetlerin olması nedeniyle hekresin aldanması doğaldır.

Biraz da kukla devlet adamlığı ile bile şişinen bu Bagratunilerin kendilerini Allah, Yanrı, Mesih v.b. ilan etmelerinin putperestlik kökenlerini inceleyelim;

Kralların Kralı kavramının kökenleri
Asurlarda Şarşarrani. Melik ve Şar Asur dilinde “Kral” anlamına geliyordu. M.Ö. 13.yy. Tukult ve Ninurta adlı krallarca kullanıldı. Devletin her şehrinin bir kralı vardı, devletin kralı da Krallar Kralı oluyordu. Bronz çağı şehir devletleri şeklinde örgütlenme yaygındı.

İran; Şehinşah;
Şahların şahı anlamına gelen bu sıfat Zerdüşt Akameniş İmparatorluğu çağında satraplık (eyalet)ların başındaki küçük şahların hepsinin başı anlamında kullanılıyordu. Tevrat Ezra:7:12 ayette İran şahı Artakzerkses için kullanılmıştır.
Greklerde Büyük İskender zamanında ortaya çıkmıştır.
Büyük İskenderin namı “Basilesu ton Basilion” Krallar Kralı anlamına geliyordu. M.Ö.140-55.de Ermenistan’lı II.Tigranes de bu namı kullanmıştır.
Aynı sıfat Mısır’ı Sezar’a teslim eden Kleopatra tarafından da kullanılmıştır. “Krallaın kralı” yanında “Allah’ın oğlu” sıfatı da kullanılmıştır.( Meyer Reinhold, Studies in classical history and society, Oxford University Press US, 2002, p.58)

İbranilerde Melekmelakîm (Arami kökenli kelimler);

Yahudilikte “Melech Malchei ha-M’lachim” yani “Kralların Kralının Kralı” anlamında Allah’ın adı olarak da kullanıldı
Hristiyanlıkta
Tanrı/Allah İsa için Kral İsa sıfatı kullanılmıştır.
Jesus Krist için de Vahiyle kitabı 17:14-19:16 ile Timoti ilk bölümde 6:15 ayetlerde “Kralların kralı” olarak geçmektedir.

Hristiyan monark geleneğinde “Kralların Kralı” sıfatı “Basileus Basileon, Basileuon, Basileuonton” şeklinde “Şu yönetenlerin üstündeki yöneten” anlamında Bizans Palayologos hanedanınca kullanılmıştır.

Etiyopya Kralının namı da “Naguşanâgast” yani Kralların kralı” idi.( Haile Selassie's full title in office was "His Imperial Majesty Haile Selassie I, Conquering Lion of the Tribe of Judah, King of Kings of Ethiopia, Elect of God" (Ge'ez: ግርማዊ፡ ቀዳማዊ፡ አፄ፡ ኃይለ፡ ሥላሴ፡ ሞዓ፡ አንበሳ፡ ዘእምነገደ፡ ይሁዳ፡ ንጉሠ፡ ነገሥት፡ ዘኢትዮጵያ፡ ሰዩመ፡ እግዚአብሔር; girmāwī ḳedāmāwī 'aṣē ḫayle śillāsē, mō'ā 'anbessā ze'imneggede yihudā niguse negest ze'ītyōṗṗyā, siyume 'igzī'a'bihēr).)

İslamda;
Sahih Buhari, “Kralların Kralı” sıfatını eleştirmiş, “Allahtan başka Allah yoktur” ayeti gereğince bu sıfatın kullanılması yasaklanmıştır. Onun yerine Allah’ın “99” adından biri de olan “Malik el Mülk” yani “Mülkün/devletin Sahibi” sıfatı kullanılmıştır.

Sonunda İslam hariç bütün dinlerde tanrı yiyen, içen, evlenen, ölen, boyları 70m ile 5m arasında değişen insan bedenli dört kadar yüzü olan, yılan çiyan, sineğe kadar şekillere girebilen göksel cin ve şeytanlara tapındıklarından  kendilerini de onların soylarından saydıkları için böyle benzetmeler yapılmıştır.
Kur’an’ın Allah tanımı da Sabilerin din kitabı Cinze Rabba kitabının ilk yaratılış tanrılarından Hayya/Hayy’dır. Bedeni olmayan, nurdan olan bu tanrının insani, hayvani ihtiyaçları yoktur. Dört kitaba bağlı dinlerin yürüttükleri Nurculuk akımı da adını Hay’ın Nur adından alır. Bizde İslam da denilse farklı bir dindir. Kur’an Ali İmran Suresi 2., okunduğunda sevabı çok olduğuna inanılan Ayetl Kürsi duası yani Bakara 155. ayetlerde geçen, övülen tanrı Hay’dır. “Hayyülkayyum” adıyla övülür.
Müslümanların kafasındaki Allah tanımı ise bunlardan da farklıdır. Her Müslümana göre bir tanrı tanımı bulmak mümkündür.
Bu yüzden, İslam’ın temelleri olan dinlerden olup da Müslüman görünerek Türk ve Müslümanları soyan, satan, tarikatlar, mezheplerle bölen, gizliden sömürgeci batılı devletlerle işbirliği eden ve kendilerini Allah ilan ettiren bu din ve devlet adamlarının hakaretlerini bile dindarlık olarak yorumlamaktadırlar.

Gerçek bir tanrı yok ki bu kendilerini bu kadar ululayanlara ve onlara arka çıkanlara cezasını versin.

Sonuç olarak, Bagratunilik, Gürcülerin ve Ermenilerin Hristiyan Roma ile İran arasında her iki tarafa da sadık görünebilecekleri zekice düşünülmüş yakıştırma bir karakterdir. Böylece hangisi işgal ettiyse onlara uygun görünerek kendilerini azla ezdirmemişlerdir. Davur hem Hristiyan hem de Müslüman İran’ın karşı çıkamayacağı bir karakterdir iyi kullanılmıştır.

Bu zamanda, koskoca Türkiye cumhuriyetini bu tür uydurma soy sop hırslarına kurban ederek, geçmiş 3000 yılın tampon devletlerini yeniden inşa edip, halkı kukla, sömürge haline getirmenin de anlamı yoktur.
Dört mezhep, 1000 kadar tarikata bölünmüş İslam dünyasında Anadolu Müslümanlarını İslam kabul eden sadece Pakistan ve Bangladeş gibi ülkelerdir. Diğerlerine göre Mecüc soyu namaz kılmayan, kafirler ülkesidir burası.
Bu nedenle, mezhep ve tarikatlarla bölünmüş, sağ-sol kapışmalarına fatiha okutacak tarikat ve mezhep kavgalarına neden olacağı şimdiden belli olan dini şeri rejimler batı ne kadar dayatsa da ret edilmelidir. Diğer dinler de aynı durumdadır.
Devlet idaresini ele geçirmiş kripto azınlık dinci-kinci, ırkçı yapılanmalar bu emellerini kendi nesillerinin de geleceği için acilen terk etmeli, yeryüzünde kardeşliği kucaklayıcı, barışçı siyasetlere soyunmalıdırlar.
İnsanlık, dinci, ırkçı bölünmüşlüklerden arınıp, her milleti eşit insan kabul eden, tabiatı ve hayvanları olduğu gibi koruyan evrensel barışı temin eden bir yaşamı mutlaka kuracaktır.

Her insanın ve canlının buna ihtiyacı vardır.

Takdir sizindir.

Yazı ile videoları izleyerek aralarında verilen bilgi farkını kıyaslayabilirsiniz. Eksik bıraktıklarımız görebilirsiniz.



Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc

23 Nisan 2016 Cumartesi

ATATÜRK VE CUMHURİYET NELERİ KAZANDIRDI?

ATATÜRK VE CUMHURİYET NELERİ KAZANDIRDI?

Bu gün 23 Nisan, kurucumuz Mustafa Kemal Atatürk’ün çocuklara bahşettiği ilk ve tek bayram günü.
Bu gün ne yazayım dedim ve bayramın nedeni olan 23 Nisan 1920’deki TBMM’nin açılışını, henüz kurulmamış devlet mekanizması ile, şehit ve gazi çocuklarının bakılmaları, eğitimleri için oluşturulmuş sosyal hizmetlerin verilmelerini zaten veriyorlar.
Ben de cumhuriyet “neyi değiştirdi” ve “neyi beğenilmiyor?” sorularını işlemeyi uygun gördüm.

Cumhuriyete karşı olan dinci işbrilikçi yobazların Atatürk ve cumhuriyet düşmanlıklarını dini bütün, fakir zengin aile çocuklarına enjekte ederken bilerek veya bilmeyerek yaptıkları en büyük kalleşlik cumhuriyet öncesi yaşamın gerçeklerini saklamalarıdır.

Nedir bu saklananlar?
Bunlar bilinse neleri değiştirebilir ki?
Gibi soruları cevaplamak gerekir.

Atatürk ve cumhuriyete saldıranlar, Kur’an Neml ve Sebe surelerinde anlatılan Allah’ın lanetine uğramış iki eski kavmin, Allah’ın verdiği iyi şeyleri kötüleriyle değiştirmek istedikleri için lanetlendikleri anlatılır.

Bu kavimlerin ilki olan Sabilerin (Sebe kavmi) geçmişleri 6000, Yahudilerin de 3300 yıl gibi geçmişe uzanır. Sebe veya Sabi kavminin kökenlerini Adem ve Hava’nın üçüncü çocukları Şit (Mısır’ın şeytanı Seth/Şit’ten adını alır) peygambere bağlamaları, Yahudilerin de Sebe kavmine gelen İbrahim peygamberin oğulları İsmail ve İshak’a soylarını dayandırmaları köken akrabalıklarını bize vermektedir.

Surelerde uzun uzun anlatılanlara göre Sabiler, Allah’ın onlara birbirine komşu ve araları az olan emniyetli şehirler kurup, sulama barajları, kanalları ile bereketli bahçelerden oluşan zengin tarım toplum yaşamı bahşetmesine rağmen, şehirlerin arasının açılmasını ve diğer şehirler ile aralarında nifak olmasını istedikleri için lanetlendikleri anlatılır.

Yahudiler de benzer şekilde kendilerine verilen iyiliği kötüyle değiştirme istekleri yüzünden lanetlenmişlerdir.

Cinsel sapıklıklar Sabilik, Zerdüştlük, Hinduluk,
Mısır Yunan dinlerinin temelidir. Hristiyanlık ve
İslam'ı da etkilemişlerdir.
Sabi dini uzun geçmişi nedeniyle bir çok mezheplere bölünmüştür. Irak Sabileri Şubbaların din kitabı Cinze d Rbba (Ginza d Rbba) kitabına göre de Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam onların mezhepleridir. Bir diğeri de Sin mezhebidir, Ay tanrısı Sin’e ve iki kızına tapınma geleneği olan şeytan ibadetine dayalı bir dindir.

Gerek Filistin, Ürdün, Lübnan, Suriye, Yemen, Hicaz, Habeşistan (Etiyopya ve Sudan) Sabileri gerek Sabilerin kendilerinden saymadıkları Sabiler arasında dağılmış Yahudiler olsun hepsi Sabi dinine girmiştir.

Rusların arkeolojik kazılardan elde edip bize verdikleri Tengricilik dini M.Ö. II. Yüzyıla kadar uzanmaktadır ve bu dinde de Atalarımızın başta Sin olmak üzere bir tanrıya tapındıkları, bit yemek gibi ilkel ve iğrenç olan Sabi farzlarına uydukları da yazılıdır.

Gene Sabilikten türeme olan Maniheizm dinine Uygur Türk imparatorluğunun M.S.VIII yy.da girdiğine tanık oluyoruz. Sabilikten türeme Nasturi Hristiyanlığının MS.IV. yy.da Çin’de yayıldığına dair çok sayıda kaynak vardır.

Bu eski dini kuran Sabiler elbette çok zeki din adamlarına sahiptiler ve bu kültürü kurarken kendi zamanlarının adet ve geleneklerine göre kurdular.

Sabiler, başta kendi çocukları olmak üzere insan kurban ediyorlar, yiyorlar, çocuklarını borçlarına karşı köle olarak verebiliyorlardı. Dışardan gelin almıyorlardı. Dinlerine göre, Allah Adem’e zenginlik olsun diye oğullar, kızlar vermişti ve Adem de oğullarının ve kızlarının hem babası, hem sahibi hem de kocasıydı. Evet, oğullarının da kocasıydı. Aile içinde oğulun anası, babanın kızı, çocukların kendi aralarındaki cinsellikleri sorun değildi. Ama dışarıdan biriyle yapılan evliliğin cezası “soyu kirletmek=Zina” sayıldığından ölümdü.
Bu gün de aileden ve toplumdan atılmaktadırlar.

Sabi/Sebe kavmini anlatan en eski
kayıtların başında Ugarir Metinleri
gelir. M.Ö.2300 yıllarına uzanır.
Aynı dini yaşamı, İsrail’in Yahudileri birleştirme projesi ile 1974 yılında Etiyopya’dan getirttiği Süleyman peygamber zamanında dostluk nişanesi olarak orada yaşamakla görevlendirilmiş, orada Sabi dinine girmiş 12. Yahudi kabilesi olan Lev Tahor-Beytül Şems (Güneş Evi) Yahudilerinde görüyoruz.

İsrail bunların bir kısmını sapıklıkları yüzünden sürdü ve Kanada’ya yerleşen bu kavmin mensupları, “çocuklarını kendileri ile ensest ilişkiye zorlamak için elektrik dahil her türlü işkence yaptıkları” için çocuklarını evlerden alarak korumaya aldı iki yıl önce onlar da sürmek zorunda kaldılar ve Honduras onları kabul etti.

Aynı dine inanan Gregoryen Ermeniler, Nasturi, Keldani, Süryani Hristiyanları bu ilkel ve sapık yaşamlarını Roma, Emevi, Abbasi, Selçuklu,, Osmanlı dönemlerinde de sürdürdüler.
Bunlar günde beş vakit namaz kılan, 30 gün ve daha başka aylarda da oruç tutan, ensest, biseksüel yaşayan kavimlerdir. Adları, giyimleri (sarık- cübbe, kara çarşaf, burka) bunlara aittir. İslam kıyafet devrimi yapmamıştır.

Bu gün İslami tarikatlar içinde dini bozan ve şeriat, örtü isteyen de bunlardır. Müslümanları aldatmaktadırlar. Saydığım Hrisityanlar bu dine inanırlar.
Tarikatlarda kullandıkları uyuşturucu tanrılarının keyif verici nimetleri sayıldığından uyuşturuculu cinsellik içeren ayinleri dinleri icabıdır. Ensar vakfı olayıyla ortaya çıkan da bunların bu yüzüdür.

Bunlarda, kız veya erkek çocukla ilişkiye geçme yaşı sütten kesilme yaşıdır yani, 18-24 aylıkken başlar. Aynı geleneği Humeyni’nin Küçük Yeşil Kitabı olan İran Medeni Hukuk kitabı sayılan Tahrir el Vesile’de görüyoruz. 

Bu kitapta da çocukla ilişki yaşı “2,5” olarak yazılıdır. İran İslam’ı şeytan ibadeti olan Zervanilik ve son uyarlaması Bahailikten başka şey değildir.

Eski Yunan Roma Mitracılığında da etkili olan bu din yüzünden devlet yapılanması da bu dinin köleci ilkelerine göre düzenlenmişti.

Allah’ın soyundan olduğu kabul edilen Şeyhler, Emirler, Pirler, Ermenilerde İşcanlar, Kürtlerde Ağalar, Şıhlar, İngilizlerde Lordlar, Almanlarda Şansölyeler, Ruslarda Kolhozlar hep sahip oldukları topraklarda çalışan halkın sahipleri ve kocalarıydılar.

Aynı şey Osmanlı’da da uygulanmaktaydı zira İslam köleciliği kaldırmamıştı, Araplar ise köleciliği her zaman en sert uygulayan kavimlerdi.


Müslüman Araplar, “Ayşe altı yaşında Muhammetle gerdeğe girdi” diyerek kızların evlenme yaşını “6” olarak sayarken Osmanlı bunu “peygamber Ayşe’yi üç yıl bekletti” tezine dayanarak “9” a çıkarmak istemişse de itiralar ile bu “8” yaşa bağlanmıştı.




İran Zerdüştlüğünde de durum farklı değildi. Onlar da sütten kesilen çocukla ilişkiye giriyorlardı. Araplar böyle çocuklara “Fatıma=sütten kesilmiş” adını veriyorlardı.

Afgan Taliban militanı erkek karısıyla
Bu çocuklara okul eğitim yok. Din rejimi
geldiğinde siz de kız ve erkek çocuklarınızı
"karı" olarak vermek zorunda kalacaksınız.

Okuryazarlık sadece dini ve askeri feodal kesime mahsustu ve halka yasaktı.
   Bu yüzden geçmişte okul eğitimine rastlamıyoruz.
 “Okuryazarlık yasağını halktan kaldıran ilk kavim Yahudiler, onlardan gelen Hristiyanlar ve      Müslümanlar olmalarına rağmen, okullar sadece tapınaklarda açılan din adamı “Ulema/Alim ve Alime” yatiştirme kurslarıyla sınırlıydı ve kölelere, toprak işçilerine, köle askerlere tamamen yasaktı.

Batıda okullar, Yahudi ve Hristiyanlık inanışında kutsal olan bir çok şeyin mesela İsa-Meryem inancının farklı adlar ve ritüellerle Japonya’da bile bulunmasına tanık olan misyoner, askerlerce görüldüğünden, dini bağlılıkları kaldırıp çağdaş eğitim kurumlarını krallara kabul ettirerek başlatmaları ile olmuştur.
Bizde en yaygın eğitim ilk defa II. Abdülhamit zamanında Almanlara kurdurulmuştur. 

Ama bundan yararlananlar daha çok Türk ve Müslüman kökenli olmayan devşirme beylerin, paşaların çocukları ile sınırlı kalmıştır.
Çünkü kimse saltanatından vazgeçmeyi istememiştir.

1965 yıllarında Çerkez kökenli toprak ağası Kinyas Kartal’ın dediği gibi, “eskiden bütün mektuplar bize gelir biz okurduk köydeki gelişmeleri takip ederdik. 

ATATÜRK OKULLARI AÇINCA HERKES OKURYAZAR OLDU VE B İZE GEREK KALMADI, SALTANATIMIZ YIKILDI, HALKIMIZ ŞEHİRLERE KAÇTI ÖZGÜRLÜK PEŞİNE DÜŞTÜ. BEN AĞAYIM HER ZAMAN DA AĞA KALMAK İSTERİM” diyen zihniyet okuryazarlığın her türlü düşmanı olmuştur.

Dinlerin getirdiği bu iğrenç köleci yasakları yüzünden halkımız”;

Kul olayım kalem tutan ellere,
Şekerler ezeyim şirin dillere,
Katip arzu halim yaz yare böyle,
Güzelim hey, sevdalım hey... diyen acılı ağıtlarla doldurmuştur edebiyatımızı.
Hala ada acılı Arabesk işte bu iğrençliklerin ürünü değil ise nedir?

Bu tür ilkel toprak ağaları, feodaller, yıllarca adını Sabilerin heykeli yapılamayan Nur’dan olan ve adı da Melki d Nura (Nur Meliki/Işık Kralı)dan adını alan Nurculuk gibi bir şeytan ibadeti temelli bir Mason dininin yayıcısı olmuşlardır.
Atatürk’ün cumhuriyeti olmasaydı, bu gün başta Tayyip Erdoğan ve arkasındaki bütün partilileri, toprak ağalarının, Ermeni, Süryani, Nasturi papazlarının köleleri, erkek karıları yani gılmanları olacaklardı. Çünkü asil soydan olmayanların yükselmesi bu dini rejimlerde olanaksızdır.

Atatürk zamanında devletin nimetlerinden yararlanmak için adlarına “Türk” adını ek olarak alan, sekiz on yaşlarındaki çocuk karılarını bürokratlara ikram eden bu sapıkların, ona buna peşkeş çekilen fahişe karıları olacaktınız.

Asla mal, mülk edinme asgari ücretle de olsa kendinize ait gelir getiren bir işte çalışabilmek için bile önce bu sahiplerinizin sizi azat etmesi gerekecekti.
Bu gün sahip olduğunuz her şeyi en azından kendi başınıza serhoşluk, serserilik etme hakkınızı bile size cumhuriyet ve Atatürk kazandırmıştır.

Bu gün, bilmeden bu sapıkların, bu köleci insanlık düşmanı, cehalet düşkünlerin ağızlarına bakarak yaptığınız Atatürk ve cumhuriyet düşmanlığı sizi işte bu köleci çağlara götürecek sapık ilkel dini rejimlerde yaşamak istediğiniz anlamına gelir.

Hastanede tedavi, paranızla eczaneden ilaç bile alamayacağınız bu dini şeri rejim arzunuzun ne demek olduğunu size anlatıyoruz. Doğrulamak için ille de yaşamak gerek diyorsanız o rejime dönüldüğünde en az 1000 yıl kurtuluşunuz olmayacaktır belki de ebediyen sürecektir.

Emperyalizm, 1917’de Süveyş kanal savaşında Osmanlı’yı yenilgiye uğratıp bayrağı Kudüs’e diktiğinde, 1915’te sürülen ne kadar Ermeni, Süryani, Yezidi, Nasturi, Dürzi, Ortodoks Yahudi ve Rum varsa hepsini geri getirdi. 

Kurtuluş savaşı süresinde batılılardan aldıkları silahlarla, erkeksiz kalmış Türk ve Müslüman köylerinde soykırımlar, yağmalar yaptılar. 

Devlet Bahçeli Ermeni mi?

Meral Aksener'in videosu var zaten.








Alpaslan Türkeş 1864'de Sultan Abdülaziz'in Kıbrıs'a sürdüğü Hınçak ve Taşnak Ermeni çetelerinden olma ihtimali yüksek. 


İsmet İnönü bunların hepsinin nüfus kağıtlarına Müslüman yazdırdı ve böylece devletin her kademesini işgal ettiler.

Aynı şey tüm Müslüman ülkelerde tekrar etti. Bu yüzden;
Türkçülük yapanlar Türk, İslamcılık yapanlar Müslüman değildir. Hepsi sizlerin altını oyan, köleleştiren dinci-kinci işbirlikçilerdir.
Azınlıkardan olanlar da bundan umutlanmasınlar çünkü kölecilik onlar için de geçerli olacak, AKP ile yaratılan kripto dinci-kinci burjuvazinin soyundan olmayan azınlıklar da köle olacaklardır.
Bunların kuracakları sözde dini rejim, ne İslam ne Hristiyanlık ne de Yahudilik şeriatına değil, tamamen şeytana ibadet eden eski köleci dinlerin birleştirilmesinden oluşturulmuş sapık Mason dinine göre kurulacaktır. Bizde Sünnilik, Avrupa’da ülkedeki mezhep yoğunluğuna göre Katolik, Ortodoks Hristiyanlığı adıyla bu sapık din yaygınlaştırılmıştır.
Papalık kurumu da bu suçun ortağıdır.


Bu saatten sonra, birilerinin kölesi olarak yaşamak, kendinizin,eşinizin ve çocuklarınızın bu yeni burjuvazinin köleleri olarak yaşamak istiyorsanız, yani, her an her vakitte ırzınıza geçebilecek, sizleri alıp satabilecek insanların malı olmak, sapık dinlerinin örtüsü olan çarşaf-peçe, burka, sarık, cübbeler içinde yaşamak istiyorsanız tercih sizindir.
Ama, bu ülkenin toprağına basan her dini ve etnik farklılıktan olan aydın kesim sizi uyarmaya, bu iğrenç gelecek tezgahını yıkmaya sizi davet edecektir.
Sizler mücadele etmeseniz de onlar gerekirse bu çağ dışı ilkel yaşamı hazım edemeyeceklerinden dolayı onlarla savaşacaklardır.
Şimdiden işçi sendikalarını, memuriyet haklarını elimizden alan alan, üniversitelerde LGTB dernekleri açan, fakir çocukları doldurdukları sözde eğitim kurumlarında her türlü cinsel sapıklıklarını çekinmeden yapmalarına, eğitimin kalitesini en aşağı düzeye çekmiş bu iktidarların yaptıklarından, yapacakları belli olmuştur.

İşte LGTB dernekleri Kürtçü PKK ile

Siyaset, sermaye, bürokrasi, ordu, eğitim kurumları dahil her yerde sinsice örgütlenmiş bu dinci-kinci kesim bize, 1950 yılından beri demokrasiyi, 1924’ten sonra Rusya’da komünizmi yaşatmadılar hep iğrenç baskıcı faşizmi demokrasi, adalet diye yaşattılar ki sapık köleci dini rejimlerini kurtuluş görelim diye.

Bize ilkel şeri rejimleri getirerek sözde dinlerini yaşamak isteyen bu güruhların her bir ferdi, cumhuriyet olmasaydı, buralara gelemeyecekleri gibi, çoğunun dedeleri isyancılıktan öldürüleceği için doğmamış olacakları, bundan kurtulanları da bir takım feodal dini ve toprak ağalarının kadın ve erkek karıları olacaklar, kara çarşaflar, peçeler, burkalar içinde pazarlarda satılacaklardı.
Aynen IŞİD’in Suriye’de yaptığı gibi.

Şimdi halkımızın %51’inin karşı olduğu bu iğrenç tezgahın ortaklarını desteklediğinizde başınıza gelecekleri yazdım.

Suirye'de IŞİD'in sattığı köleler
İnsan olarak kabul edip etmemek size kalmıştır. Bu dinci kinci kripto kesimden kurtularak cumhuriyeti ve demokrasiyi daha adaletli, daha insancıl şekilde işletmek mümkündür. Ama dini rejimlere girildiğinde halkın çıkarına olan her şey “Allah emriyle yasaklandı” diyecek din adamları ile hayal olmaktan bile çıkacaktır. Dini rejimlerin adalet getirdiği yeryüzünde görülmemiştir.
Adalet olan yerde köle ve kölecilik olmaz, işçi emekçi soygunu olmaz, insanlar arasında üstünlük güdülmez, her insan yeteneklerine göre bir geçimlik işe yerleştirilir ve bir tas çorbaya tarikat tekkelerinin kapılarında himmet dilenilmez. Herkes onuruyla, alın teriyle kazandığını harcar, özgürce.

Özgürlüğü köleliğe veya, henüz gelmemiş köleliği özgürlüğe tercih etmekte takdir sizindir.

Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc