DALANIN SİLAHLARI
Dün akşam haberlerine flaş olarak giren ve bütün kanallarda gösterilen bu haber özellikle hükümet yanlısı medyada müthiş şekilde işlendi.Bu tür haberleri değerlendirirken her kim aleyhine olursa olsun dikkatli ve yapıcı olmak gerekir ya da en azından beklemek gerekir.
Çünkü bu devlet 12.Mayıs 1939'da İngiltere ile yapılan kredi antlaşması ile bağımsızlığını yitirmiş, 1950 seçimleri ile ABD'nin ülkemizde NATO adına kendi üslerini kurmaya başlaması ile de işgal altına girmiştir.
Ortadaki papaz tanıdık değil mi?
Fethullah ve Hökümatın başının yakın arkadaşına benzemiyor mu?
Bu generaller, ya da onlarla birlikte suçlananlar ABD derin devletinin emirleri ile iddia edildiği gibi suç işlemiş de olabilirler.
Çünkü hiç birini ne gördüm ne de tanırım.
Bu insanların yaptıkları,bu gün Harp okulları dahil istihbarat,polis,gümrük gibi devletin kurumlarına giren veya girecek gençlerimiz ne yapacaksa onlar da onu yapmışlardır.
"Devlet memuru,buna günümüz generalleri de,polisleri de, istihbaratçıları da,büyükelçileri ve konsolosları da ,hassas görev yapan herkes de dahildir.
Devlet memuru,kendisinden önce kurulmuş bir sistemin içinde çalışmak zorundadır.
Memurun çalıştığı kurumu "değiştirmek" gibi bir lüksü yoktur."
Konusu suç olan emir yerine getirilmezse de ordu içinde böyle şeyler emre karşı çıkan açısından olumsuz sonuçlar doğurabilir.
Polis mesleğinde de böyle durumlarda "yazılı emir" isteyen memurların meslekte ömürleri uzun olmaz.
Malum,herkesin yediği kendi karnına gidiyor.
Devletin ve devletlerin yapılanmaları böyledir.Emre itaat için asker,polis olunur,orduyu, polis teşkilatını değiştirmek için değil.
Çoğu yaptıklarının neye hizmet ettiğini bilmeden,vatan sevgisi ile verilen görevleri yaparak yükselmiş,görevine sadık insanlardır.
Eminim ki bir çoğu da gerçek vatanseverliği,emperyalizm karşıtlığının neden gerektiğini de bu görevleri sırasında öğrenmiştir.
Amerika'nın Irak'a girmesi ve de terk etmek gibi ciddi bir niyetinin olmaması,söylense de şüpheyi elden bırakmamak olan devlet adamlağının gereklerini uygulayarak,Amerika ve Emperyalizm karşıtı bir kampanya ile bu işgalci devletleri bölgeden "KAMU OYU" ile çıkarmayı amaçlamışlardır.
Bu kampanyayı yürüttükleri sırada Sırp Kasabı Miloseviç'in AB İnsan Hakları mahkemesine teslim olması,bizde de benzeri yapılanmaların iptal edilmesi gerektiğini birileri o zamanlar yazıp çizmişti.
Bunların tutklanma nedenleri bence bu kampanya yüzündendir.
Yoksa;
Cunta ve darbeleri ni sorgulamak niyetinde olan bir hükümet neden 2007'de Amerika'lardan izin almadan bu işlere başlayamadı?
Neden icraata 27 Mayıs,12 Mart ve 12 Eylül darbesi ile başlamadı?
Başı dururken kıçından tutmak doğru bir yaklaşım mıdır?
2007 Aralık ayında bütün Batı Anadolu'da 36 saat süren elektrik kesintisi "elektrik zammı" ile sonuçlandı.
Bu olaydan 3 gün önce TV8 kanalı'nda yayınlanan bir Amerikan filmi ülke çapında bir elektrik kesintisini konu almıştı.
Filimde,ABD'nin K.Kore'de yapacağı bir askeri operasyon için o ülkenin elektrik şirketi sahibine bilgisayar havalesi ile rüşvet vererek elektrikleri kestirip operasyonu yaptı gitti.
Bu bir filimdi ama,üç gün sonra bizde nasıl gerçekleşti?
Bazen yayınlanma tarihleri ititbarı ile filimler mesaj olabiliyor mu?
Bu operasyonda hangi askeri ve istihbari noktalarımız iptal edildi?
Böyle bir şey oldu mu olmadı mı?
Film ardından gelişen bu elektrik kesintisi,10-15 gün sonra da Ergenekon tutuklamalarının başlaması gerçekten tesadüf müdür?
Miloseviç benzeri bir temizlik için Deniz Kuvvetleri KomutanıG.ERKAYA zaten önceden harcanmamışmıydı?
Benim şahsi kuruntularım mıdır?
Bilgileri olanlar neden bir şeyler yazmazlar?
Eğer bu Ergenekon davası gerçekten "cuntalardan,gladyolardan" hesap sormak amacı ile yapılıyorsa eski bir solcu olarak,gericiliğe karşı olduğum kadar "cuntalara" da karşı olduğum içindir ki,yapan sağcı da olsa desteklerim.
Zaten yazılarımda bu yönde çok ta ifadem var zaten.
Şimdi de gelin görün ki, dün akşamdan sabaha kadar kıyameti kopardılar ama,Dalan diyor ki,"Arazi benim adıma ama oraya ben bile giremiyorum!"
Lav silahları,el bombaları,el bomba fitilleri,patlatıcıları hep aynı tür oyuncaklar.Bir tank veya top bulamadılar.
Ayıp ayıp.
Askeri alanda askerin silah gömmesi huyudur zaten.Sonra boğazın kullanılmasını düzenleyen antlaşmalara göre buralarda "askeri silah yığma,silahlı ordu konuçlandırma" zaten yasaktı galiba?
Yanılmadığımdan da eminim.
Burada gömülü silah olmasından daha doğal ne olabilir ki?
Ergenekon davasını güdenlerin neye hizmet ettikleri azıcık olsun görünmeye başladı değil mi?
Ergenekon operasyonu ile ülke "cuntacılardan mı
temizleniyor" yoksa,aşağıdaki resimdeki isteğe
karşı kampanya başlatanlardan mı?
"Alıntı yazı"
Dalan'dan çarpıcı açıklama!
Beykoz Poyrazköy’de İSTEK Eğitim AŞ’ye ait arazide çok sayıda silah ve mühimmatın bulunduğu kazı tamamlandıktan bir kaç saat sonra telefonum çaldı. Arayan İSTEK Vakfı Başkanı, ikinci Ergenekon iddianamesinde “terör örgütü üyesi ve yöneticisi” olduğu ileri sürülen, “firari şüpheli” olarak nitelenen Bedrettin Dalan’dı. Dalan sözlerine “19 yıldır bize ait olan ve üzerine yapılan kazılarda çeşitli silahlar bulunduğu ileri sürülen, böylece İSTEK ismiyle bu silahları yan yana getirerek yürütülen psikolojik harp konusunda açıklama yapmak için sizi arıyorum” diyerek başladı. Daha sonra Dalan ile aramızda şu konuşma geçti.
O araziyi ne zaman ve ne amaçla aldınız?
19 yıl önce 17 milyon dolara aldık. 80 dönümlük bu arazide okul yapmak istiyorduk. Aldığımızda imar durumu tarım alanıydı. Ancak biz aldıktan hemen sonra yanımızda SAT Komando Okulu yapıldı. Bölge askeri alan ilan edildi ve sivillerin girmesi yasaklandı.
19 yıldır araziye gidemediniz mi?
15 yıldır yolu kapattılar. Deniz Kuvvetleri’ne bağlı SAT komandol okuluna ait eğitim alanı olarak kullanıyorlar. Kendi arazileri dar olduğu için bizim araziye yayıldılar. Arazi İSTEK Eğitim AŞ’nin üzerine ama gidin bakalım sizi içeri koyuyorlar mı. O bölgede Keçili Çiftliği’ne sivillerin giremeyeceğini herkes bilir. Oraya bilinçsiz giren sivil ölü çıkar. Neden? Çünkü orası fiilen SAT komandolarının eğitim alanı.... Yol üzerinde kontrol noktası var. Jandarma, “Yasak, geçemezsin hemşerim” der.
Siz arazinize hiç gitmediniz mi?
10-12 sene önce gitmek istedim. Sokmadılar. Komutandan izin alarak girebildik. Benim söylemek istediğim şu: Bulunan silahların İSTEK ismiyle beraber anılması bizi rencide eder.
Neden hiç sesinizi çıkarmadınız? Haklarınızı korumadınız?
Birkaç defa şikayet ettik. Komutanlarla görüştük. Bize “Siz Türk milliyetçisisiniz. Bize dokunmayın” dediler. Biz de cebelleşmedik. Şöyle düşündük, nihayet devletin kullandığı arazi. Devlet seferberlik ilan etse, arazimiz de, malımız da onun. Sesimizi çıkarmadık. Böylece fiilen askeri alan olarak kaldı.
Kıymetli bir araziyi nasıl yok sayarsınız?
2 yıl önce Milli Savunma Bakanlığı orayı istimlak etmek istedi. Biz de haklarımızı korumak için mahkemeye gittik ve istimlak bedeli tespit davası açtık. Dava sürüyor. Bundan iki ay önce avukatımızla Beykoz hakimi keşif için araziye gitti. Jandarma yine “Geçemezsiniz” diyor. Durumu anlatıyorlar. “Komutana sormam lazım” diyor. Komutanla birlikte keşif yapıyorlar. Arazinin durumuna hakim de şahittir. Orada bulunan silahlardan orada her gün 5-10 tane patlatılıyor. O arazinin tapusu bizde ama 15 yıldır fiilen bizim değil.
Orada gömülü bulunan silahlara ne diyeceksiniz?
Hiç kafamı yormam. Hakimler, savcılar, askerler yorsun. Birisi patlatması gereken bombayı, aldı, patlatmadı, gömdü mü, onu da bilemem.
Silahlar sizin sorumluluğunuzda olan bir arazide bulundu ama...
Ormanda silah bulunsa, Başbakan mı sorumlu diyeceğiz. Arazinin kullanımı bende değil ki, bana sorumluluk çıksın. Vakfın başka yerlerde de arazileri var, oralarda çıkarsa anlarım ama buradaki silahlarla İSTEK ismini yan yana koymak insafsızlıktır, iftiracılıktır.
Niye Türkiye’ye dönmüyorsunuz?
Tabii döneceğim, orası vatanım.
Ne zaman döneceksiniz?
Siz beni boşverin. Türkiye, dünyanın 3 önemli organ nakli cerrahından biri olan, eli insan kurtarmak için yaratılmış denen Haberal’ı terörist ilan etti. Başka bir şey söylemeyeceğim.
Barlas YURTSEVER / VATAN