"Türkiye Türklerindir +40" Bloguna Hoş geldiniz!!!

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.
Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.
İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!
Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.
Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Hakkımda

Fotoğrafım
Balıkesir , Bandırma , Türkiye
KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER, BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI PLANLARA RAZI OLURLAR.Keykubat- ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ, ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ, ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR. VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE SAHİP,HER TÜRLÜ EMPERYALİZME KARŞI ÇIKIN!!! Keykubat

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Translate

Bu Blogda Ara

9 Mayıs 2010 Pazar

HEM KOMUNIST HEM FEODAL KURTLER

İŞBİRLİKÇİ,TOPRAK AĞASI,ŞEYH,PİR,KOMÜNİST (!) KÜRT ÖNDERLERİ

Ve

KÜRTÇÜLÜK OLAYLARINA KISA BİR BAKIŞ



12 Eylül 1980 darbesinin ardından Cunta+ABD+T.Özal Hükümeti desteği ile dünya “terör sahnesine” meşhur ASALA örgütünün yerine klonlanmış,Kürt-Ermeni Milliyetçiliği eğilimli,her nasılsa “SOL”a da meyilli,en büyük desteğini de Kürt toprak ağaları,Şeyh ve Pirlerinden alan bu örgütün siyasi kanadını oluşturan toprak ağası liderleri kendilerine “Devrimci” bile diyorlar.


Kürt ağalarının ihtirasları yüzünden her gün

giden kayıplarımız.

Son olarak geçenlerde Samsun’da kendisine yumruk atan bir gence “Faşist” diye hitap eden Ahmet Türk beyefendi,bence bu sözü ile kargaları bile “sindirim ve boşaltım sistemleri ile güldürecek" bir söz söyledi.


Ama,ülkemizde artık “Devrimcilik,Komünizm,Sosyalizm” gibi konular 12 Eylül darbecisi Netekim Paşa tarafından “tu kaka ve lanetli ilan edildiğinden kimse bu gülünç durumu fark bile edemedi.


Devrimcilik” kavramı,çalışan işçi,köylü sınıfının,toprak ağaları, uluslar arası tröstleri,sermaye sahiplerini ortadan kaldırarak kendi iktidarlarını,"proletarya diktatörlüğünü" kuracakları devrim yanlıları demektir.


Yani,bu adamlar,Şeyh,Pir,Ağa,Toprak Ağası,kapitalist, liberal,küçük,büyük burjuva,dikta heveslileri gibi gerici yapılanmaların düşmanıdırlar.


Peki her biri birer ağa,şeyh,pir olan BDP’liler ve Ahmet Türk “Devrimci” (!) güçlerini kimlerden alırlar?

İsterseniz şöyle bir geçmişlerineden başlayalım; (İstemeseniz de ben başladım) :))


KÜRTÇÜLÜĞÜN DOĞUŞU

1813 Gülistan antlaşması sonrasında Güney Kafkasya’ya inen Rus Çarlığı,önce Ermenileri sonra da Kürtleri “devlet vaadi” ile Osmanlıya karşı kışkırtır.Amacı,Güney Azerbaycan,Zağros Dağları üstünden Hürmüz Körfezine inmek ve “küresel güç” olmaktır.


Bunu gören İngiltere-Fransa II.Mahmut döneminde 1854-56 yıllarında,Rusya’ya karşı Osmanlı ile birlikte, ilki yenilgi ile sonuçlanan iki büyük sefer başlatır.İkincisinde,Rusya'yı Ukrayna'dan bile çıkartırlar.


1842'de İngiliz Arkeolog Henry Layard ve Fransız meslekdaşı Emmanuel Botta'nın,Sümer,Akada,Babil tabletlerine dayanarak,bunlara dağlara sürülmüş antik kavimler olarak yorumlamaları da işin rengine renk katmıştır.

Bu olayın ardından,bölgeye Rusların yanında İngilizler,Fransızlar derken bütün Avrupa ve Amerika papazları,misyonerleri,okulları,ajanları ile cümbür cemaat doluşurlar.


EMPERYAL GÜÇLERİN OYUNCAĞI KÜRT FEODALLER

Bundan sonra isyanlar alır başını gider. Ama en büyük Kürtçü hareket tam da 1877 yılında gerçekleşir. Bu tarih 93 Harbi olarak bilinen 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi’nin tarihidir. Hem Balkanlar’da hem de Kafkaslar’da Ruslarla savaşan Osmanlı’ya karşı bir cephe de Kürt aşiretleri açar.

Bedirhanlar ve Şeyh Ubeydullah isyanları tam dört yıl sürer.


Rus General Korganof, Erzurum’a saldırıya geçmeden önce Zeylani ve Sepki aşireti reisleriyle buluşur ve yüklü miktarda ödeme yapar. Sonuç olumludur, Kürtler Rusya’ya karşı Osmanlı’yı desteklemezler.

Kürt isyanlarının genel karakteri burada şekillenir: Türk devleti ne zaman ki bir düşmanla savaşsa mutlaka bir Kürt isyanı başlar.


Devletin Kürtleri Kazanma Çabaları

1890 tarihinde Hamidiye Alayları kurulur. Alayların hedefi Türk halkına yönelik Ermeni katliamlarını önlemektir. Abdülhamit tarafından kurulan bu birlikler için şimdi kimi yazarlar çarpıtmalara girişmektedir.

Bu alaylarda Kürt aşiretleri yer almıştır elbette ama bu aşiretler Osmanlı silahlarını ele geçirip daha sonra Ermenilerden boşaltılan arazilere el koymaya başlamıştır. Kürtlerin bu alaylara giriş sebebi Türklere destek olmak değil Ermeni topraklarını ele geçirmektir yani.

Zaten bu alaylar daha sonra lağvedilecektir. Fakat Hamidiye Alayları’nın lağvedilmesinden sonra da silahları bırakmayacak ve Osmanlı’ya karşı savaşacaklardır.


Rusya Devrim’inin Kürtlere Etkileri;

Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması ile birlikte Kürtler de Doğu bölgelerinde Ruslarla birlikte hareket edecektir. O dönem bölgede etkili olan Rus Elçiliği Kürtleri ele geçirmiştir. Nitekim hemen 1914 yılında Kürt isyanları başlar. Rus Orduları Doğu Anadolu’yu işgal ederken Kürtler de bağımsızlık hayaliyle Ruslara yardım ederler.


Emperyalizm’in Gerçekleşmeyen Vaadi;

Ünlü Sykes-Picot Antlaşması’na göre Doğu’da Ermenistan ve Kürdistan kurulacak ve Rusya’ya bağlanacaktır. Kürtlerin Çanakkale’de savaşmamalarının nedeni de budur. 1916 yılında Antlaşmaya dökülen plan, Rusların 1830’dan beri uyguladığı plandır zaten.

Fakat Birinci Dünya Savaşı tüm dengeleri alt üst eder. Kürtler de bu dönemde hem Ruslarla hem İngilizlerle hem Fransızlarla hem de Amerikalılarla işbirliği yapar. Kürtlerin bağımsızlığına Sevr Antlaşması ile karar verilir.


KÜRT AĞALARI,ŞEYHLERİ NEDEN ATATÜRK’E DÜŞMANDIRLAR?


Cevabı aşağıdadır;

Yani Birinci Dünya Savaşı’ndan Kurtuluş Savaşı’na giden dönemde Kürtler hep Türkiye’yi işgal eden kuvvetlerle birlikte hareket eder.

Kürtler I.Dünya Savaşında da Yoktu;

Bu durum, yani Kürtlerin Birinci Dünya Savaşı’nda Türklerle birlikte savaşmaması o dönemin raporlarında açıkça geçmektedir.

Rus Gordlevski aynen şu satırları yazar:

Türkler vatan savunmasına katılmadıkları için Kürtlere çok kızmaya başladılar.”

Fakat Rusya’da Bolşevik İhtilali gerçekleşince işler değişir. Çünkü Lenin Kürtleri değil Mustafa Kemal’i destekler. Sykes-Picot Antlaşması’nı fesheder. Bunun üzerine Türk-Sovyet Antlaşması gelir ve Kürtler yalnız kalır.

Bu tarihten itibaren Kürtlerin esas hamisi Ruslar değil İngilizler olacaktır. Türkiye’deki komünistler ve Sovyetler de Kürt isyanlarını değil Mustafa Kemal’i destekleyecektir.


Mustafa Kemal’e idam kararını da bir Kürt verdi

Peki Kürtlerin Kurtuluş Savaşımız sırasındaki tek ihanetleri bu mudur?

Aslında Kurtuluş Savaşı’nın başından itibaren Mustafa Kemal’in karşısındadır Kürtler. Mustafa Kemal’in idam emrini veren Kürt Mustafa Paşa’dır!.

Aynı Kürt Mustafa Paşa’nın eniştesi ise Kürt İzzet Bey’dir ve İstanbul Hükümeti’nin İçişleri Bakanıdır.

Kürt İzzet Bey de İngiliz ajanıdır. Kürt İzzet Bey’in bir de yeğeni vardır Şerif Paşa, o da Kürdistan Teali Cemiyeti’nin Paris temsilcisidir.


İstanbul Hükümeti’nin ve İngilizler’in Mustafa Kemal hareketini engellemek için kullanmayı düşündükleri kütle ise Kürtlerdir.

Damat Ferit, Kürdistan Teali Cemiyeti ile görüşerek onlara özerklik karşılığında Mustafa Kemal’e karşı savaşmayı teklif eder. Damat Ferit Yüksek Komiser De Robeck ile görüşerek Sevr koşulları gereğince 15 bin kişilik bir Kürt ordusu kurulmasını ve Kürtleri Mustafa Kemal’e saldırtmayı teklif eder.

Bu yönde en önemli girişim Ali Galip olayıdır. İngiliz ajanı Binbaşı Noel, Ali Galip ve Kürdistan Teali Cemiyeti liderleri Malatya’ya geçerler. Burada bir Kürt birliği kurarak Sivas yolunda Mustafa Kemal’i öldürecekler ve Kongre’nin toplanmasına engel olacaklardır.


Yunan Ordusunda Kürtler

İngiliz Gizli Belgeleri’nin verdiği bilgiye göre Kürtler aynı zamanda Yunanlılarla da temas halindedir.

Amasya’da Yunan temsilcisi ile görüşen Kürtler, Yunanlılara Türk ordusunda ele geçirilen Kürt esirlere iyi davranılmasını ve bu esirlerin Türk ordusuna karşı kullanılmasını önerir. Teklif kabul edilir ve esir Kürtler Yunan ordusunun hizmetine girerler.


Koçgiri İsyanı;

Kürt-Yunan işbirliğinin en büyük sonucu ise Koçgiri İsyanı’dır. Yunan ordusu büyük ilerleyişe geçmeden hemen önce Kürtler isyan eder. Yunan ordusu Bursa’ya doğru ilerlerken Kürtler Sivas’a doğru yürümeye başlar.

Amerikan Askeri Ateşesi durumu şöyle rapor eder:

“... Yunanlılar önemli bir zafer kazanırlarsa Kürt isyanı Türkiye’nin arkasını ciddi bir şekilde tehdit edebilir. Ancak Batıdaki savaş Türklerin lehine gelişirse, Türkler, ellerindeki yarım düzine yetenekli liderden biriyle Kürt sorununa son verebilir. İngilizler kuşkusuz bu durumu bilmektedirler. Gene de Kürt sorunu ile meşgul olduğu sürece Mustafa Kemal’in Musul’a el koyamayacağını düşünmektedirler. Dolayısıyla Kürt akımına yardımcı olmaktadırlar.”


Koçgiri İsyanı’nın başlangıç tarihi sadece Yunan ilerleyişine değil aynı zamanda Londra ve San Remo Konferansları’na da denk gelir. Ankara Hükümeti böylece sıkıştırılmaktadır.


Kürtler Sevr’i istiyor

Koçgiri İsyanı’nın liderlerinden Baytar Nuri isyan programını şu şekilde açıklar:

İlk önce Dersim’de Kürt istiklali ilan edilecek, Hozat’a Kürdistan bayrağı çekilecek, Kürt milli kuvveti Erzincan, Elazığ ve Malatya istikametlerinden Sivas’a doğru hareket ederek Ankara Hükümeti’nden Kürdistan istiklalinin tanınmasını isteyecekti. Türkler bu isteği kabul edeceklerdi. Çünkü isteğimiz silah kuvvetiyle desteklenmiş olacaktı.”


Ayaklanma büyür ve isyancılar Ankara Hükümeti’ne bir muhtıra yollarlar. Bu açık bir Ultimatom’dur;

Telgraf yoluyla iletilen muhtıra şu maddelerden oluşmaktadır:

1-İstanbul Hükümeti’nce kabul edilen Kürdistan özerkliğinin Ankara Hükümeti’nce de tanınıp tanınmayacağının açıklanması

2-Kürdistan özerk yönetimi konusunda Mustafa Kemal hükümetinin ivedi yanıt vermesi

3-Elazığ, Malatya, Sivas ve Erzincan cezaevlerindeki Kürtlerin hemen salıverilmesi

4-Kürt çoğunluğu bulunan illerden Türk memurlarının çekilmesi

5-Koçgiri yöresine gönderilen birliklerin geri alınması.”


Kürtler bununla da kalmaz, 25 Kasım 1920 tarihinde Batı Dersim Aşiretleri reisleri adına TBMM’ye şu şekilde başvurur:

Sevr Antlaşması gereğince Diyarbakır, Elazığ, Van ve Bitlis illerinde bağımsız bir Kürdistan kurulması gerekiyor. Bu nedenle bu oluşturulmalıdır. Yoksa, bu hakkı silah zoruyla almaya mecbur kalacağımızı beyan ederiz.”


Yunanlılar Bursa’ya Kürtler Sivas’a saldırıyor

Ankara Hükümeti, Batıda Yunanların Bursa’yı ele geçirmesine rağmen Kürtlere karşı geri adım atmaz. Merkez Ordusu Komutanı Nurettin Paşa isyanı bastırmak için bir plan hazırlar. Topal Osman komutasındaki Giresun alayı da Nurettin Paşa’nın emrine verilir.

Türk Ordusu 11 Nisan 1921 günü Kürtlerin üzerine yürüyüş başlatır. 45 bin kişilik Kürt milisleri ile çapışmalar 3 ay sürer. 17 Haziran 1921 günü isyancılar teslim alınır.

Görüldüğü üzere, daha Sivas Kongresi’nin toplanma hazırlıklarından başlanarak Kürtler, Kurtuluş Savaşı için çalışmamış, tam tersine hep Kurtuluş Savaşı’na karşı savaşmışlardır. Koçgiri ayaklanması bunun en büyük kanıtıdır.


Genelkurmay Başkanlığı da bu isyanı şu şekilde değerlendirmektedir:

Siyasi bakımdan büyük bir önem taşıyan bu harekât dolayısıyla, Kürt bağımsızlık davasının ilk basamağının Koçgiri olayları ile kurulmak istendiği, bu dış etkilerin en açık ve kesin delilidir.”

Bu değerlendirmeden de anlaşılacağı gibi, olay münferit bir isyan değil, bir davanın ilk adımıdır! Ardından gelecek olan Kürt isyanları da bunu kanıtlayacaktır. Nitekim isyanın liderleri de olayı böyle değerlendirmektedir:

Koçgiri, Kürt İstiklal Savaşı’nın bir merhalesidir, onunla bir meydan muharebesi kaybettik, fakat harp bitmedi. Biz son zaferi kazanacağız.”

Demek ki Türk İstiklal Savaşı için değil Kürt İstiklal Savaşı için savaşmışlar.

http://www.turksolu.org/254/basyazi254.htm

Büyütmek için resmi Tıkla

Atatürk 1934 yılında İskan Kanunu’nu çıkarırken hem aşiret düzenini kaldırmayı hem de bir toprak reformunu öngörüyordu.

Bu da Kürt ağalarının topraklarını halka dağıtarak toprak reformu yapmayı,köylüyü çağdaş tarım araçları ile destekleyerek,Kürtleri toprak sahibi,kendi malının işçisi yapmayı,zenginleştirmeyi amaçlarken,toprakları alınmış ağalara da, kendilerine yetecek kadar toprak vererek, onları “eski marabaları-köleleri” ile aynı düzeye indiriyor,sıradan vatandaş haline getiriyor, saltanatlarını böyle tehdit ediyordu.İşte o tehdit eden yasa;

İskan Kanunu’nun 10. Maddesinde Atatürk’ün niyeti çok açık görülüyor:

Kanun aşirete hükmi şahsiyet tanımaz. Bu hususta herhangi bir hüküm, vesika ve ilama müstenit olsa da tanınmış haklar kaldırılmıştır. Aşiret reisliği, beyliği, ağalığı, şeyhliği ve bunların herhangi bir vesikaya veya görgü ve göreneğe müstenit her türlü teşkilat ve taazzuvları kaldırılmıştır.

Bu kanunun neşrinden önce herhangi bir hüküm veya vesika ile veya örf ve adetle aşiretlerin şahsiyetlerine veya onlara izafetle reis, bey, ağa ve şeyhlerine ait olarak tanınmış, kayıtsız şartsız bütün gayrımenkuller devlete geçer.”

Ölümünden kısa süre önce de 1937 yılında TBMM’nin açılışında yaptığı konuşmada sağlıklı bir toprak reformunun ne kadar gerekli olduğunu vurgulamış ancak bunu tam anlamıyla gerçekleştirmeye ömrü yetmemiştir.

Millî ekonominin temeli tarımdır diyordu AtatürkBir kez, memlekette topraksız çiftçi bırakılmamalıdır. Bundan daha önemli olan ise, bir çiftçi ailesini geçindirebilen toprağın, hiçbir nedenle ve hiçbir şekilde bölünemez bir nitelik almasıdır. Büyük çiftçi ve çiftlik sahiplerinin işletebilecekleri arazi genişliğinin, arazinin bulunduğu memleket bölgelerinin nüfus yoğunluğuna ve toprak verim derecesine göre sınırlandırılması gereklidir...”


Ziya Gökalp “Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler” adıyla derlenen çalışmasında da yer alan
ve 1909’da Peyman’da yayımlanan “Ziraat ve zeamet” adlı makalesinde şu tespitleri yapıyor:


Vatanı köy yahut aşiretten ibaret zannettiği için askerlikten kaçar, kanunun yazılmış olduğu lisanın
bir kelimesini anlamadığı için, mahkemenin celblerine, davetlerine icabet etmez,şeri zekatı molla ve şeyhlere tamamen verdiği için aşardan, ağnamdan çalmayı haklı bir hareket zanneder.


Köylü bu arzularına kolay yoldan erişmek için bir hamiye muhtaçtır. İşte köy sahiplerini,
mahalli tabirle köy ağasını yetiştiren, köylülerin bu ihtiyacıdır. Köy ağası bir bağımsız emir gibi hüküm sürer.
Hem ziraatten hem zeametten kazandıkları için debdebeli bir hayat yaşarlar.
Vilayete yeni gelen memurlar işin aslını bilmedikleri için bunları şerefli eşraf zannederler,
ziyafetlerine tereddütsüz olarak giderler. Bu leziz ziyafetlerin süslü tuzak olduğunu pek geç anlarlar,
fakat heyhat iş işten geçmiş bulunur
.”

1800’lerden itibaren karşılaştığımız Kürt ayaklanmalarıyla yaşanmış birer tecrübe olarak,1900’lerin başında da sosyolojik, bilimsel bir tespit olarak karşımıza çıkan “ağalık” müessesesi bugün hâlâ sorunun kaynağı ise bunda bölgede “biat”a dayanmayan yeni bir toplum modeli inşa etmek yerine, mevcut düzeni faydaya çevirmeye çalışan, iyi aşiret-kötü aşiret, yararlı ağa-zararlı ağa gibi tercihlerle ağalık sisteminin parçası haline gelmiş, dev katkıda bulunmuş askerin de, siyasetçinin de payı olduğunu ortaya koymanın günüdür.
Her “Bin dönüm toprağım, elli bin de oyum var” diyenin, kendisinde devleti yöneteceklerle
pazarlık yapma gücü ve cüreti bulabildiği bir ortamda hangi devlet politikasının uygulanabilir
olma şansı olabilir?

TBMM DEĞİL “KÜRT TEALİ MECLİSİ


İşte dönemin siyasi partilerinin, 3 Kasım 2002’de aralarında ‘tercih’ yapmamız için önümüze koyduğu aday listelerinden bazı isimler:

Anavatan Partisi (ANAP):
Eyüp Cenap Gürpınar (Şeyh),
Seyit Eyüpoğlu (Şıhanlıoğlu aşireti),
Mehmet Ekinci (Seydan aşireti),
Şerif Bedirhanoğlu (Burukan aşireti),
Abdülkadir Seyitoğlu (Şeyh),
Nusret Öner (Dıri aşireti),
Ataullah Hamidi (Şeyh),
İrfan Arslan (Goran aşireti),
Haluk Kaya (Hisar aşireti),
Fevzi Sevgili (Şeyh),
Süleyman Çelebi (Çelebi aşireti),
Abdurrahman Abay (Kıçan aşireti),
Haşim Haşimi (Şeyh)

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP):
Zülfükar İzol (İzol aşireti),
Nuri Dağdağa (Bekiran aşireti),
Ahmet İnal (Badıka aşireti),
Mehmet Ali Suçin (Alikan aşireti),
A.Veli Seyda (Şeyh),
Mehmet Beşir Hamidi (Şeyh),
Selahattin Dağ (Dağ aşireti)

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP):
Turun Tüysüz (Kalender aşireti),
Ahmet Öncel (Badıllı aşireti),
Ahmet Kıran (Kejan aşireti),
Mehmet Kartal (Burukan aşireti),
Necmi Yağızer (Burukan aşireti),
Esat Canan (Dostki aşireti),
Abdulhalik Özdinç (Gıravi aşireti),
M.Nezir Nasıroğlu (Sinika aşireti),
Cemil Taşkın (Sıpertiyan aşireti),
Sait Doğan (Hıdırsor aşireti)

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP):
Mahmut Özyavuz (Cumeyli aşireti),
Fudayıl Yüksel (Melkişo aşireti),
Adil Gökçe (Mamkuran aşireti)

Doğru Yol Partisi (DYP):
Sedat Edip Bucak (Bucak aşireti),
Uğur Esat Akgül (Mersavi aşireti),
Encet Akıl (Karakeçi aşireti),
Paşa Kurşunluoğlu (Buruki aşireti),
İskender Ertuş (Ertuşi aşireti),
İsmet Beyhan (Mamkuran aşireti),
Hakkı Töre (Beg aşireti),
Faris Özdemir (Raman aşireti),
Hüseyin Yaşar (Şerro aşireti),
Kamil Atak (Tayan aşireti),
Kazım Babat (Guyan aşireti),
M.Salim Ensarioğlu (Ensarioğlu aşireti)

Saadet Partisi (SP):
İsmail Yazmacı (Kuran aşireti),
Ahmet Kırvar (Kırvar aşireti),
Sait Badıllı (Badıllı aşireti),
Abdulhaluk Mutlu (Şeyh),
Hüseyin Mutlu (Şeyh),
Hüsamettin Korkutata (Şeyh),
Abdullah Gökçe (Mamkuran aşireti)

Demokratik Sol Parti (DSP):
Nevzat Çelik (Şigo aşireti),
Mehmet Çelik (Şigo aşireti)

Yeni Türkiye Partisi (YTP):
Evliya Parlak (Pinyaniş aşireti),
Cihan Güven (Meman aşireti)

Demokratik Halk Partisi (DEHAP):
Ahmet Türk (Türk aşireti)

Bağımsızlar:
Sabahattin Cevheri (Şeyhanlı aşireti),
Mustafa Zeydan (Pinyaniş aşireti),
Naim Geylani (Şeyh),
Faruk Septioğlu (Şeyh)

http://www.acikistihbarat.com/Haberler.asp?haber=8784

Bu adamlar,hiçbir zaman T.C. Yasalarının uygulanmasına izin vermediler.Çocuk istismarları,açıktan kölecilik,her türlü kaçakçılık ve işbirlikçilik bunlardan sorulur.

Hükümetlerin en önemli bakanlıklarına,Ordu ve devletin tüm kurumlarına aşiretleri ile yerleşmiş olduklarından,yerine göre,”Sünni,Alevi,Atatürkçü,Sol’cu,” maskelerini rahatça giyebilen,huzur içinde her türlü iç-dış ihaneti serbestçe yapabilmektedirler.

İşte,başından beri yürüttükleri siyaseti ve onların AKP ve BDP ile ortaya koydukları “gerçek kimlikleri” aynen aşağıdaki alıntı yazıdaki gibidir.

Bize,ABD’den talimatlı solcular,Faşizm’i,Yahudileri öldürmek,fırınlarda yakmak,dünyayı ele geçirmek gibi sözlerle açıkladılar ve öğrettiler.

Bu yanlıştı.

Faşizm,Sosyalizm’i sadece “kendi milletini yüceltmeyi sağlamak için kullanmaktı” ve adına da “Natıonal Soscialism-Nasyonal Sosyalizm” deniliyordu.Sosyalizm’i tüm insanlık için istemek ise gerçek Sosyalizm’di.

Liberaller (aşağılamak için liboşlar denir.) ise,keşiflerle zenginleşmiş,kökenleri serflere,sıradan halk kitlelerine,kölelere dayanan “küçük zenginlerin” (Burjuvaların) kendilerine saygı duyulmasını sağlamak için uydurdukları “özgürlük (!) rejiminin” adıydı.


Faşist liboşlar

Nuriye ATABEY

Tam da Mecliste Erdoğan ve İnönü! tartışmasını necip Türk milleti hayretler içerisinde izlerken imdada yetişti. Sevin sevmeyin bir devlet adamı olan İsmet İnönü’yü Sayın Başbakan Hitler’e benzeterek tüm şimşekleri üzerine çekmişken hiç düşündünüz mü nedir bu faşizm meselesi diye?
İmdat çığlıklarımıza Jonah Goldberg ABD’den yetişiyor. Los Angeles Times’da köşe yazarı olan

Goldberg ayrıca USA Today’ye de yazılar yazmakta. Yazdığı kitabın adı “Liberal Fascisim”. Orijinal adından da görüleceği gibi “Faşizmin” ülkeden ülkeye sadece yazılımı değil anlamı ve uygulanması da farklılık gösteriyor. Yani Türkçeye “Liberal Faşizm” olarak kitap çevrildi bile. Pegasus yayınlarından Enver Gürsel’in çevirisi ile basıldı.


Faşizmin tarihsel süreçte ayak izlerini süren yazar tıpkı yazılımında olduğu gibi ülkelerden ülkelere faşizmin uygulanma biçiminin de değiştiğini iddia ederek örneklerle bunları açıklıyor.
Faşizm konusunda
bildikleriniz yanlış!

George Carlin:...ve bu ülkede fakirler sistematik olarak yağmalandı. Bu suçlu, faşist başkanın döneminde zenginler daha da zenginleşti.(Alkışlar)
Bill Maher: Tamam, tamam
James Glassman: Bak George, faşizmin ne olduğunu biliyor musun sen? George sanırım biliyorsun.
Carlin: Faşizm Amerika’ya
geldiği zaman.
Glassman: Nazilerin ne olduğunu biliyor musun sen?
Carlin: Faşizm Amerika’ya geldiği zaman, kahverengi, siyah gömleklerle ve kaba kuvvetle değil, gülümseyerek, sinsice gelecektir. Almanya İkinci Dünya Savaşı’nı kaybetti, ama savaşı faşizm kazandı. İnan bana dostum
Bill Maher: Aslında faşizm şirketlerin yönetimi ele geçirmesidir.
Carlin: Evet.(1)
Kim daha faşist?
... “Faşizmin mantıklı eğitimli bir insana sorsanız alacağınız cevap bellidir. “Irkçılık” “diktatörlük” ve elbette “sağ kanat” diyecektir. Biraz daha derine iner, hafifçe sola doğru kayarsanız “öjenik” (insan ırkının soya çekimle geliştirilmesi), “sosyal Darwinizm”, “devlet kapitalizmi” yada büyük şirketlerin kötü kuralları gibi kavramlar duyarsınız. Savaş, militarizm ve milliyetçilik gibi kelimeler de duyulur elbette...”
Yazar Goldenberg devamla şunları ifade ediyor.
... “Çoğu insanın düşündüğünün aksine Naziler sosyalistti (Ulusal Sosyalizm savunucuları).Onlar parasız sağlık ve iş garantisine inanıyorlardı. Miras kalan zenginliğe el koyup halkın eğitimine devasa paralar harcadılar. Kiliseyi kamu politikalarından arındırdılar ve yeni bir şekille pagan inancını öne çıkardılar. Devlet otoritesini günlük hayatın her alanına dahil ettiler. Naziler sigaraya savaş açtılar, kürtajı, ötenaziyi ve silah kontrolünü desteklediler. Serbest piyasanın önünü kestiler, yaşlılara dolgun emeklilik maaşı verdiler ve üniversitelere tam ırkçı bir kota sistemi getirdiler. Naziler organik tarım ve alternatif tıp konusunda dünyaya öncülük ettiler. Hitler katı bir vejeteryendi ve Himmler ise hayvan hakları savunucusuydu.
Bunlar yoksa liberal miydi?
Yukarda sayılan Nazilerin özellikleri çağımız demokratlarda ve liberallerde nasıl oluyor da kendini gösteriyor? Yoksa bu liberalim diye geçinen “Liboşlar” aslında faşist mi?
...”Yoksa bu çarpıcı benzerlikler günümüz liberallerin tüm dünyayı fethetmek ve yeni ırkçı bir düzen oluşturmak niyetinde olan soykırımcı çılgınlar olduğu anlamına mı geliyor? Tam olarak değil. Fakat modern ilericilik ve klasik faşizmin entelektüel köklere sahip olduğunu reddetmek biraz zor...
... “Faşizm, ulusal kültürlerin aşırılıkları ve tabiatlarına göre değişik ülkelerde değişik formatlarda var olmuş, uluslararsı bir akımdır. Almanya’da ırkçı, soykırımcı, milliyetçilik olarak var olmuştur. Amerika’da daha liberal bir halde (daha dostane) var olmuştur..”
Meslektaşım Goldberg’in bu çalışması bence yeni bir bakış açısı kazandıracak nitelikte. Dünya Siyasi Tarihindeki tanımlamalar hep değişecek gibi gözüküyor. Tanımlamaları daha da yerelleştirerek sorarsak; Ne yani Goldberg şimdi bizim liboşların hepsi faşist miymiş
1- Real Time with Bill Mather,
HBO, 9 Eylül 2005

http://www.gazeteoku.org/ulusal-gazeteler/Yenicag-Gazetesi.php


İşte yukarıdaki Kürt Feodalitesinin üyelerinin ağırlıklı olduğu “Kürtçü,Türkiye Siyasi Yapısı sol” derken aslında “Faşizm’i” kastetmektedir.

Bunun adına da “Liberalizm-özgürlükçülük” diyorlar.Ama,Liberalizm,ezilen emekçi halkların özgürlüğü değil,Avrupa’da,1492 sonrası başlayan keşifler çağı sayesinde,bulunan yeni topraklarda Krallarına yeni kıtalar,topraklar,zenginlikler hediye etmiş,zenginleşmiş,halktan insanların,Krallara ve yakın çevrelerini oluşturan “asil sınıfa” karşı hak sahibi olma derdine düşmüş,”küçük burjuva özgürlük hareketidir.”


Bizim Faşist,işbirlikçi,feodal,halkın kan emicileri Kürt ağaları son 200 yıldır sadece “isyan” üretmekte,hem Türk hem de Kürt halklarının kanlarını, doymaz iştahları uğruna dökmektedirler.


Avrupa’lı Burjuvalar gibi,gözümüze sokacakları bir mağduriyetleri olmadığı gibi,batılı ülkelerin sayesinde günahları da yanlarına kalmaktadır.


Önce şunu belirteyim.Keşifler çağında Osmanlı topraklarına katılmış bir karış toprak ve bir altın getiren,”Küçük Burjuva” tanımına uyan tek bir vatandaş yoktur.

Bizdeki feodaller,dedeleri de feodal olanlardı.Bu günkü gibi.


Bu nedenle,”Liberalizm Türkiye ve doğu halklarına birkaç beden “extra large” gelir.


Küçük Burjuvalar (zenginler) ,işçi,emekçi halk,proletarya Diktatörlüğü,Sosyalizm,Komünizm gibi “tehlikeli” sözlerden korkarlar.


Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarını hazırlayan altyapıyı destekleyen sermaye yani,Almanya ve İtalya’yı, paylaşım savaşına sonradan sokan sermaye bu Amerikan sermayesiydi.

Donald Rockefeller’in bu savaşlardaki deteği bilinen bir şeydi.


Amerika bu iki savaşla “iki şeyi “ yok ederek dünyayı ele geçirdi.

Bu iki şey;

1-“Sosyalizm Kutsal Roma devletlerini tehdit edemeyecek hale getirildi,çalışanların bu düzene olan sevgileri,umutları kırıldı.”

2-İngiltere gibi “güneşi batmayan imparatorluk” dahil olmak üzere,bütün emperyalist Avrupa devletlerini “rakip olmaktan” çıkarmıştır.


Emperyalizm bu savaşta,dünyayı yüzyıllarca sömürmeye yarayacak iki silah da edinmiş oldu.

Milliyetçilik ve Özgürlükler Emperyalizmi.

Bu iki silahı da İngiltere,1789 Fransız Devrimi,1899-1915 Napolyon Savaşlarında,Avrupa’yı işgal eden Fransız ordusuna karşı başta İspanya'da sonra Almanya'ya kadar “demokratik milliyetçi milis kuvvetleri” kurup,isyanlar başlatarak Milliyetçiliği kullanmıştır.


Osmanlı,Avusturya,Rusya gibi imparatorlukları tarihe gömmekte de hem milliyetçilik hem de özgürlükler,insan hakları kavramları İngilizler tarafından kullanılmıştı.


Amerika,İngilizlerin bu tecrübelerini,1815 Viyana konferansı sonrası Almanya’yı tek devlet,I.ve II.Dünya savaşlarını çıkaran,Avrupa’yı yıkan güç haline getirmekte ve,Almanlara karşı savaşarak kendini “Hürriyet,Özgürlük Dağıtan bir Melek” olarak göstermekte kullanmıştır.


Bu silahlarla 1991’de SSCB’yi de tarihe gömmüş,son olarak Ortadağu-İslam ülkelerini hedef almıştır.

Bizim yazılarımız da onun bizi her gün ağlatan olaylara sebebiyet veren yerli işbirlikçilerinin savundukları “İslami veya Sol Kürdistan “ saçmalıklarıdır.


Sizce,bu saçmalıkların savunucularından olan,Samsun’da kendisine yumruk atan gence “Faşist” diye hitap eden,Amerika’da BDP şubeleri açan,sık sık ABD’li ağababalarının ellerini öpmek için Hakkari’lerden, Diyarbakırlardan New York lokantalarına,Washington CIA misafirhanelerine uzanan, ABD-İngiliz işbirlikçisi Kürt ağası Ahmet TÜRK ve BDP’li yoldaşları Komünist mi Liberal mi?


Şu alıntı habere bir bakalım;

Geçenler

ÖTEKİ AMERİKA 09.05.2010
Hıdır Geviş
Kürt politikacılar New York’ta

Cuma günü işten erken çıktım doktora gittim, bahar nezlesi olmuşum, polenler yayıldıkça suratıma yumruk yemiş gibi oluyorum. Doktor sonrası eve döndüm, duşumu aldım, dişlerimi fırçaladım, giyindim ve sonra Kadir, Buket ve Lorin’le (henüz iki yaşında) buluştum, birlikte arabaya atlayıp Staten Island’a doğru yola çıktık, 20 dakika sonra oradaydık. Çok büyük bir lokanta kapatılmış; Ahmet Türk, Emine Ayna ve Selahattin Demirtaş oradalar. Bu üç siyasetçi New York gezilerini iptal etmişlerdi, ancak son anda alınan bir kararla New York’a geldiler, buradan New Jersey, Boston ve San Francisco’ya geçecekler.

http://www.gazeteoku.org/ulusal-gazeteler/Taraf-Gazetesi.php


Bir “DEVRİMCİ” düşünün ki,işbirlikçileri,Devrimcileri yeryüzünden kazımayı hedef alan bir devlet olsun.


Hem kendi ülkesinde hem de Türkiye’de “Devrimciyim,solcuyum,Komünistim” demenin karşılığını “İDAM CEZASI” veya Yurt dışına sürgün ile, versin.


İsmet Paşa’nın ABD korkusundan Nazım Hikmeti tutuklatması,Rusya korkusundan Türkeş’in tırnaklarını söktürmesi, Menderes’in Solculuğa İdam cezası getirmesi,Nazım Hikmetler, Deniz Gezmişler,Mahi,r Çayan'lar,Cem Karacalar,12 Eylül mağdurları vs.vs.bitmez.


Kendine “devrimci” diyenlere duyurulur.


Ben başından beri daima “Amerika ve Avrupa Demokrasisi diye bir şey yoktur.Bunların demokrasisi, kendilerini öne çıkaran,diğer milletleri "köle gören Faşizmdir” ,Kürtler ve Ermeniler de onların kullanılıp atılacak zavallı piyonlarıdır diye boşuna yazmıyormuşum demek ki.


Adilyargic/Keykubat