"Türkiye Türklerindir +40" Bloguna Hoş geldiniz!!!

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.
Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.
İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!
Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.
Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Hakkımda

Fotoğrafım
Balıkesir , Bandırma , Türkiye
KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER, BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI PLANLARA RAZI OLURLAR.Keykubat- ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ, ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ, ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR. VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE SAHİP,HER TÜRLÜ EMPERYALİZME KARŞI ÇIKIN!!! Keykubat

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Translate

Bu Blogda Ara

28 Nisan 2012 Cumartesi

ISLAMA GORE ICKI KUMAR ve DINDAR SIYASETCILER


İSLAM’A GÖRE İÇKİ, KUMAR ve DİNDAR SİYASETÇİLER


Özellikle, Yezidi Kürtlere kökeni dayanan Said-i Kürdi’nin İngiliz istihbarat masalarında hazırladığı Nurcu/ Kürtçü İslâm’i tarikatın içinden gelen Adnan Menderes, Süleyman Demirel, Turgut Özal, Necmettin Erbakan, R.Tayyip Erdoğan gibi siyasilerin sürekli “içki düşmanlıklarının” aslında İslamiyet’e dayalı olarak değil, kendi Yezidi, Yahudi kökenleri yüzünden ve biraz da “kadınların oylarına istekli” olmalarından dolayı olduğuna siz de karar vereceksiniz!
İşte bu da kumar mağduru!


İçki insanlık tarihinin başından beri bütün dinlerde kutsaldır ve tanrılara adakların başında yer alır. Hıristiyanlar bile halen şarapla vaftiz geleneğini ve ayinlerde şarap içme geleneğini korumaktadırlar.
İçki ve kumar yasağının, “haram” şekline nasıl geldiğini Kuran’ın Bakara Suresi “2.219”. ayeti tefsirinde (açıklama) Elmalılı Hamdi Yazır yaklaşık “77” yıl önce 1935’lerde yazdığı Kur’an Tefsirinde açıklamıştır;
Obama'nın Çocuğu


HAMR: Âyet metninde yer alan "hamr" kelimesi, örtmek anlamına masdar olduğu halde, çiğ üzüm şırasından keskinleşmiş ve köpüğünü atmış olan şaraba isim olmuştur. Çünkü şarab aklı bürüyüp örter ve bir deyim ile, kafayı dumanlar ki buna "humar" denilir. "Hamr" kelimesinin bu üzüm şarabına isim olarak verilmesi özel bir isimlendirmedir. Bu nedenle "hamr" kelimesi bir de genel olarak akla humar veren, yani "kafayı dumanlandıran şey" anlamına kullanılır ki bu mânâya göre sarhoşluk veren şeylerin hepsi "hamr"dır.
İbnü Ömer hazretlerinden rivayet edilmiştir ki şarabı haram kılan âyet indiği gün, şarap beş şeyden: üzümden, hurmadan buğdaydan, arpadan, darıdan idi.

Ve hamr, aklı bürüyüp örten demektir. Ebu Davud'da Numan b. Beşir'den rivayet olunduğu üzere, Resulullah (s.a.v.) buyurmuştur ki: "(1)Üzümden bir şarap, (2) hurmadan bir şarap, (3) baldan bir şarap, (4) buğdaydan bir şarap, (5) arpadan bir şarap vardır." demektir.
Buna dayanarak İmam Mâlik ve Şâfiî ve bunlardan önce veya sonra gelmiş bir çok âlimler ve fıkıhçılar, Kur'ân'daki hamr (şarab)ın genel anlamı ile mutlak olarak sarhoşluk verici demek olduğuna ve dolayısıyla her çeşit sarhoşluk verici nesnelerin Kur'ân âyeti ile aynen haram bulunduğuna ve her birinin yalnız sarhoşluk verme derecesi değil, damlalarının bile içilmesinin ve kullanılmasının, alınıp satılmasının asla caiz olamayacağına hükmetmişlerdir.
Çünkü bundan sonra Maide Sûresinde: "İçki, kumar, putlar ve fal okları hep şeytanın işinden olan murdar bir şeydir. O halde ondan kaçının." (Maide, 5/90) buyurularak aynen "rics", yani pis olduğu beyanı ile kaçınma emri buna dayandırılmıştır.

Fakat İmam-ı A'zam Ebu Hanife hazretleri ile beraber sahabe ve tabiinden birçok alimler ve fıkıhçılar "hamr" kelimesinin açık ve kesin olan anlamı, özellikle üzüm şarabı olduğundan; inkarı, insanı küfre sokacak biçimde Kur'ân âyeti ile "li aynihi" (bizzat) haram olan şarabın bu olduğuna ve diğer sarhoşluk verici nesnelerin aynen ve bizzat değil, sarhoşluk verici olmalarından dolayı Kur'an'ın bu âyetine kıyası uygun düşerek, "Her sarhoşluk verici şey haramdır." gibi hadis-i şeriflerle haram olduklarına ve dolayısıyla hamrın aynen necis olması yüzünden bir damlasının bile içilip kullanılması kesinlikle haram ve Müslüman için alınıp satılması caiz olmadığına; ancak üzüm şarabı bulunmayan ve ondan yapılmış olmayan diğer sarhoşluk verici nesnelerin haramlığı, ancak sarhoşluk verme niteliği ile sabit olduğundan, içilmekten başka bir şekilde kullanılmaları için, alınıp satılmasının da caiz olabileceğini söylemişlerdir.

Demek olur ki Kur'ân âyeti, üzüm şarabının aynen, haramlığında kesin hüküm ifade eder. Bu âyetin diğer sarhoşluk verici nesneleri kapsamına alması sözcük olarak değil haramlığın hikmeti olan "sarhoşluk verme" sebebi dolayısıyla ve hadisi şeriflerin açıklamaları iledir. Kur'ân'daki sözcüklerin genel anlam ifade etmesi muhtemel ise de, özel anlamda olduğu gibi kesinlik ifade etmez. Buna göre, İslâm dininde genel olarak sarhoşluk veren şeylerin, sarhoşluk verici olarak kullanılmaları haram; fakat üzüm şarabı aynen v e mutlak olarak haramdır. Ve bunu inkar eden kâfirdir. Üzüm şarabının ve bundan yapılmış olan sarhoşluk verici şeylerin, bizzat kendisi necistir. Öbürlerinin ise necis olması şüphelidir. Mesela üzerine şarab, şampanya, rakı, konyak dökülmüş olanlar, her halde yıkamadıkça namaz kılamazlar.

AKP'nin gerçek yüzü Tıkla
Fakat üzüm şarabından yapılmış olmayan ispirto, bira ve diğer sarhoşluk verici şeyler içilemezse de elbiseye veya bedene sürülmesi de namaza engel olur diye iddia edilemez.

Ebu Hanife hazretleri bu şekilde şaraptan başka sarhoşluk veren şeylerin bizzat kendisinin ve damlasının necis ve haram olmadığına ve dolayısıyla sarhoş etme derecesine varmaksızın, fasıklara ve kâfirlere benzeme kastı da bulunmaksızın, kuvvet için az bir miktarda içilmesinin caiz olabileceğini söylemiş ise de, "Fethu'l-Kadîr" de "Kitabu'l-Eşribe"de açıklandığı üzere, üç mezheb ile Hanefi mezhebinde dahi tercih edilen, "Çoğu sarhoşluk veren şeyin azı da haramdır." hadis-i şerifi gereğince, çoğu sarhoş edenin azının da haram olmasıdır.
Şer'an içme açısından bütün sarhoş edici şeyler, âyetin genel anlamı ile hamr (içki)dır. Günümüzün fen bilimcilerinin, Kimya ilmine göre düşünceleri de "ihtimar" (kendiliğinden köpürüp kabarma, ekşiyip mayalanma) denilen kimyasal bir olay olma itibarıyla, her çeşit sarhoşluk vericinin hamr özelliğinde ortak olmasıdır ki buna Arapça "el-kuhl" kelimesinin Frenkleştirilmişi olan "alkol", "el-küûl" veya sadece "küûl" derler.
Bu, hamrın genel anlamına uygun ise de, aynı zamanda özel anlamının esas olduğuna da işaret etmektedir. Doktorluk ve tedavi açısından konuya bakınca, bu açıdan konu, "Kim mecbur kalırsa, diğerinin hakkına tecavüz etmemek ve zaruret miktarını geçmemek şartı ile..." (Bakara, 2/173) ruhsatına uyarak, zaruret ve zaruret hükmünde bulunan ihtiyaç meselelerin den birisi olur.

Zengin türeten Dindar Siyaset ağaları her şeyi yapıyorlar!
İslâm dininde şarabın ve sarhoşluk verici nesnelerin yasak edilmesi tedricen (aşama ile) olmuştur.
İslâm'ın geldiği ilk zamanlar, henüz şarap mübahtı (Haram veya Günah değildi).
Bakara Suresi 2:219-“Ey Muhammed! Sana şarap içmeyi ve kumar oynamayı, şarabı ve kumarı soruyorlar. De ki;İkisinde de büyük günah vardır. İnsanlara bazı yararları varsa da günahları yararlarından daha büyüktür…”
 Bunu soranlar Hz. Ömer ve Muaz ile birlikte sahabeden birtakım kişilerdi. "Ya Resulallah şarap hakkında bize bir fetva ver, çünkü aklı gideriyor." dediler ve bu âyet indi.

Bu konuda derece derece dört âyet inmiştir.

1-Önce Mekke'de, "Hurma bahçelerinin ve üzüm bağlarının meyvelerinden de, hem bir sarhoşluk verici şey çıkarırsınız, hem de bir güzel rızık." (Nahl, 16/67) âyeti inmişti. O zaman Müslümanlar da içerler, Hz. Peygamber ses çıkarmazdı.
2-İkinci olarak yukarıda geçtiği üzere Hz. Ömer, Muaz ve diğer bazı sahabelerin, "Ey Allah'ın Resulü, şarap hakkında bize bir fetva ver, çünkü o aklı gideriyor." diye hükmünü sormaları üzerine bu âyet indi ve ilk haram kılma bununla başladı.
Bu âyette yasaklık açık olmakla birlikte caiz olma ihtimali de yok değildi. Bunun üzerine hemen terk edenler bulunduğu gibi, henüz terk etmeyenler de vardı. Sonra bir namaz olayı üzerine, "Ey iman edenler! Sarhoş iken namaza yaklaşmayın." (Nisa, 4/43) âyeti indi. Bunun üzerine içenler pek azaldı ise de yine vardı.
3-Bir gün İtban b. Mâlik, Sa'd b. Ebi Vakkas ile beraber birkaç kişiyi davet etmiş, içki içmişler, sarhoş oldukları zaman, övünmeye ve şiir söylemeye başlamışlar. Bu sırada Sa'd, Ensardan birinin hicvini (şiir yolu ile yerme) konu alan bir şiir okumuş, o da bir çene kemiği ile ona vurup başını yarmıştı.
Bundan dolayı Sa'd, Hz. Peygambere giderek şikâyet etmiş, bunun üzerine Resulullah'ın: "Allah’ım! Şarap hakkında bize yeterli beyanda bulun!" diye, dua etmesi üzerine Mâide Sûresindeki:
"Ey iman edenler! İçki, kumar, putlar ve fal okları hep şeytanın işinden olan murdar bir şeydir. O halde ondan kaçının ki kurtuluşa eresiniz. İçki ile kumarda şeytan sırf aranıza düşmanlık ve kin düşürmeyi ve sizi Allah'ı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymayı ister. Artık vaz geçiyorsunuz değil mi?" (Maide, 5/90,91) âyetleri inmiş ve bununla şarabın haramlığı son derece şiddetli bir şekilde yasaklanmıştır.
AKP'lilerin yaptıklarına bakılırsa iddia doğru olabilir.

Hz. Ömer bunu dinleyince, "İnteheynâ ya Rabbî" yani tamamen vazgeçtik ya Rabbî demiştir. Hz. Ali'nin: "Bir kuyuya bir damla şarap düşse, sonra oraya bir minare yapılsa, o minarede ezan okumazdım ve bir damla şarap bir denize düşse sonra o deniz kuruyup da yerinde otlar bitse orada hayvan gütmezdim." dediği, Abdullah b. Ömer hazretlerinin de: "Bir parmağımı şaraba sokmuş olsam, o parmak bende kalmazdı, yani keser atardım." dediği nakledilmiştir ki ilâhî emir üzerine Resulullah'ın ashabının, ne büyük iman ve takvaları bulunduğunu anlamalıdır. Allah cümlesinden razı olsun.

Hanefi Mezhebinin kurucusu İmam-ı Âzam Ebu Hanefi’nin yorumuna katılmamak elde değildir. Çünkü İslam Hicaz Araplarına tebliğ edildiğinde Araplar birden bire eski alışkanlıklarını terk etmiş değillerdi ve doğdukları toplumun eski gelenekleri halen günlük yaşamlarında etkiliydi.
Sabilik dininden doğan Yahudilik dini de sadece Yahudiler tarafından uygulanılan bir din değildi ve Ortadoğu coğrafyasında özellikle İran, Irak, Suriye, Anadolu, Yemen, Umman ve Mısır’da Yahudi olmayanlarca da uygulanılan bir dindi. Bu dinin farklı mezhepleri de vardı ve bazı Yahudi mezhepleri arasında Tevrat’ta geçtiği gibi Ba’al, Hadad (Er Ramman/Rahman), Astarte, İştar, El Kaum, Hubel, El Lah (Allah), Sin, El Lat, El Uzza, Menat, Talip, Ruda, El Ruha (Şeytan), Attar gibi Sabi tanrılarına tapınma kültü de vardı. Yahudiler bunları her ne kadar “sapık/sapkın” ilân ettiyseler de bu tarikatlar vardı.

Sabi tanrıları olsun yeryüzündeki başka milletlerin tanrıları olsun hepsinde tanrılara sunulan adaklar arasında büyük baş, küçük baş ve güvercin gibi kuşlar “adak kurbanı” olarak kesiliyor ve kemikleri kül oluncaya kadar başlarında beklenilerek yakılıyordu. Ayrıca adaklar/sunular arasında tahıllar ve bunlardan yapılan içkiler ve otlardan buhurlar da yer almaktaydı.
İçki sunuları, bir miktar içkinin putun önünde bulunan bir kaba konularak ya da dört bir yana saçılarak dökülüp kalanın adak adayan tarafından içilmesi şeklinde yapılıyordu.

El Lah/ El İlah Türkçesiyle Allah da İslâm öncesi bir puttu ve peygamberin babasının adı da “Abdullah” idi. Yani, Arapça “Abd=Köle/Kul; el Lah=Allahın” anlamına gelen iki isim ve bir belirteçten oluşan ve “Allah’ın Kulu” demekti ve peygamberin de kendisine seçtiği sekiz addan birisi de Abdullah’tır.
Resmin linki

Ayrıca Zümer Suresi (39;38). Ayetinde “-"Andolsun onlara: 'Gökleri ve yeri kim yarattı?' diye sorsan, elbette 'Allah' derler." İfadesinde “Allah” adının İslâm öncesi olduğu ve Kureyş’li Müşriklerin de “Allah” adlı tanrıya taptıklarına işaret etmektedir.
Bundan başka Peygamber Efendimizin dedesi Abdülmuttalib Fil vak'asında Kâbe kapısının halkasına yapışarak; "Ey Allah'ım!(*) Kul kendi evini korur, Sen de evini koru! Onların haçı ve hilesi düşman olarak senin tedbirine galip gelmesin!" diye Allah'a yalvardığı Fil Suresinde ve tefsirinde geçmektedir. Fil veya Kırlangıç (Ebabil Kuşları) olayı, Hıristiyan olan Yemen kralı Eblehe’nin Hicaz Araplarını “çöl şeytanlarına ve cinlerine taparak putperestlik yaptıkları” için onları zorla Hıristiyanlığa geçirmek amacıyla fillerden oluşan ordusuyla Kâbe’ye saldırıya geçtiğinde gerçekleşmiştir. Olay peygamberin doğumundan iki yıl önce olmuştur.
İşte, Kâbe’deki 360 puttan en büyüğü olan El Lah/ Hubel putuna bile Araplar “içki sunularında/adaklarında” bulunuyorlardı.

Afyon'da içki yasağı
İster kuzey Arabistan ister güney Arabistan tanrıları olsun hepsine “içki sunusu” yapılıyordu. Bu gelenek Nuh peygamberin Sümer uyarlaması olan Ziusudra, Babil uyarlaması olan Utnapiştum’un tufan sonrası gemi karaya oturduğunda yaptığı “sunu/adak” ayininden kaynaklanmış görülmektedir. Sabiler de Nuh peygamber göğe çekildiği için tanrı derecesine yükseltilmişti ve Sabiler Nuh’tan ürediklerine inanırlar tanrılarına “Nuha” derlerdi.

Ama Sabi tanrılarından tespit edebildiğim sadece birisine “içki sunusu” yapılmamaktaydı o da Nebatilerden kalma bir tanrı olan El Kaum’du.

El Kaum (Arapça) =Nebatilerde ,gece ve savaş tanrısı olarak tapınılır, kervanların koruyucusu olduğuna inanılırdı. “İnsanların arkadaşı” adıyla da anılırdı. Gene Nebatilerde, “Şerefine toprağa içki dökülmeyen, içki içmeyen, ihsanı, ikramı bol bahşeden, tanrıydı. (Encyclopaedia of Religion and Ethcis, op. cit., p. 663.)
Bu tanrı ya tapınma kültünden kalan “içki içmeme geleneğini” Tevrat’ta da görüyoruz. Oysa Yahudilerde içki içmek yasak değildir. Nuh’un tufan sonrası gemi karaya oturduğunda bir bağ dikip yetişen üzümden şarap yapıp içtiği, serhoş olduğu Tavrat’ta sabittir. Ancak ileride Tevrat’ta “Üzümden yapılan şarabı” lanetler. İşte buna bir örnek;

Rekavlılar'ın Bağlılık Örneği
BÖLÜM 35
Yer.35: 1 Yahuda Kralı Yoşiya oğlu Yehoyakim döneminde RAB Yeremya'ya
şöyle seslendi:
Yer.35: 2 "Rekavlılar'ın evine gidip onlarla konuş. Onları RAB'bin
Tapınağı'nın odalarından birine götürüp şarap içir."
Yer.35: 3 Bunun üzerine Havassinya oğlu Yirmeya oğlu Yaazanya'yı,
kardeşlerini, bütün çocuklarını ve Rekav ailesinin öbür üyelerini yanıma alıp
Yer.35: 4 Tanrı adamı Yigdalya oğlu Hanan'ın oğullarının RAB'bin Tapınağı'ndaki odasına götürdüm. Bu oda önderlerin odasının bitişiğinde, kapı görevlisi Şallum oğlu Maaseya'nın odasının üstündeydi.
Yer.35: 5 Rekav ailesinin üyelerinin önüne şarap dolu testiler, kâseler koyarak, "Buyrun, şarap için" dedim.

Yer.35: 6 Ne var ki, "Biz şarap içmeyiz" diye karşılık verdiler, "Çünkü atamız Rekav oğlu Yehonadav bize şu buyruğu verdi: 'Siz de soyunuzdan gelenler de asla şarap içmeyeceksiniz!
Yer.35: 7 Ayrıca ev yapmayacak, tohum ekmeyecek, bağ dikmeyeceksiniz.
Böyle şeyler edinmeyecek, ömür boyu çadırlarda yaşayacaksınız
.
Öyle ki, göç ettiğiniz topraklarda uzun süre yaşayasınız.
Yer.35: 8 Atamız Rekav oğlu Yehonadav'ın bize buyurduğu her şeyi yaptık. Kendimiz de karılarımız, oğullarımız, kızlarımız da hiç şarap içmedik.

Yer.35: 9 İçinde oturmak için evler yapmadık, bağlar, tarlalar, ekinler edinmedik.
Yer.35: 10 Çadırlarda yaşadık; atamız Yehonadav ne buyurduysa hepsini yaptık.
Yer.35: 11 Ama Babil Kralı Nebukadnessar bu ülkeye saldırınca, 'Haydi, Kildan* ve Aram ordusundan kaçmak için Yeruşalim'e gidelim dedik. Bunun için Yeruşalim'de kaldık."
Yer.35: 12 Bundan sonra RAB Yeremya'ya şöyle seslendi:
Yer.35: 13 "İsrail'in Tanrısı, Her Şeye Egemen RAB şöyle diyor: 'Git,
Yahuda halkına ve Yeruşalim'de yaşayanlara şunları söyle:
Sözlerimi dinleyerek hiç ders almayacak mısınız, diyor RAB.
AKP içki yasağı getirdikçe kaçakçılık artıyor.
Kaçakçılık yüzyıllardırKürt aşiret reislerinin
elinde olunca hükümete tatlı geliyor!Yasakla ve soy düzeni.
Dünya savaşları sırasında Amerika içki yasağından
ne voliler vurmuştu. Yasaklarsan kullanım artar!


Yer.35: 14 Rekav oğlu Yehonadav, soyuna şarap içmemelerini buyurdu;
buyruğuna uyuldu. Bugüne dek şarap içmediler. Çünkü atalarının
buyruğuna uydular. Bense size defalarca seslendiğim halde beni dinlemediniz.
Yer.35: 15 Defalarca size kullarım peygamberleri gönderdim. Kötü
yolunuzdan dönmeniz, davranışlarınızı düzeltmeniz, başka
ilahların ardınca gidip onlara tapınmamanız için hepinizi
uyardılar. Ancak o zaman size ve atalarınıza verdiğim toprakta
yaşayacaksınız. Ama kulak verip beni dinlemediniz.

Yer.35: 16 Rekav oğlu Yehonadav'ın soyu atalarının verdiği buyruğu
tuttu, ama bu halk beni dinlemedi.
Yer.35: 17 "Bu yüzden İsrail'in Tanrısı, Her Şeye Egemen RAB diyor ki,
'İşte, Yahuda ve Yeruşalim'de yaşayan herkesin başına sözünü
ettiğim her felaketi getirmek üzereyim. Çünkü onları uyardım, ama
dinlemediler; onları çağırdım, ama yanıt vermediler."


Yer.35: 18 Yeremya Rekav ailesine şöyle dedi: "İsrail'in Tanrısı, Her
Şeye Egemen RAB diyor ki, 'Atanız Yehonadav'ın buyruğuna uydunuz,
onun bütün uyarılarını dikkate aldınız, size buyurduğu her şeyi yaptınız.
Yer.35: 19 Bunun için İsrail'in Tanrısı, Her Şeye Egemen RAB diyor ki,
'Rekav oğlu Yehonadav'ın soyundan önümde hizmet edecek olanlar
hiçbir zaman eksilmeyecek."

Buraya kadar görüldüğü gibi “üzümden yapılan şarap pis” olarak geçmektedir. Ama, buğday, Arpa (Bira), Hurma ve öteki hububat ve meyvelerin “pis” olduğu söylenemez çünkü temel besin maddelerimizdir.
İmam-ı Âzam Ebu Hanife’nin tespitleri dini açıdan doğrudur. Bu da “üzüm şarabı” dışındakilerin başkalarına zarar vermedikçe “içilebilir” olduğu anlamına gelir. İçkiyi yasaklayan ayetlere dikkatle bakılırsa, peygambere yakınlığıyla bilinen birkaç kişinin isteklerini “ısrar” derecesine vardırmalarını göz önüne almak gerekir.

Kutsal Kase
Onlara” yok olmaz” denilseydi belki peygamber zamanında muhalefet büyüyecekti. Kurban kesmek, Hacer-ül Esved (Kara Taş) öpmek gibi birçok putperest geleneğin İslâm’da bulunma nedeni böyle şeylerdir.
Zaten Kur’an’da dört ayette yer alan “içki ve kumar” konusundan sadece “içkinin” dini siyasi amaçları için istismar eden politikacılarca istismar edilmesi dikkat çekicidir.

Ülkemizin siyasilerinin, gerçek bir soygun aracı olan Kumar, baht ve talih oyunlarını devlet eliyle oynatıp teşvik etmelerini Yahudi peygamberlerinin “bahisçi, hileci” oluşlarına, Hıristiyanlar arasında bahis ve her türlü kumarın dinen serbest olmasına bağlarsak bence doğru yapmış olacağız.
Çünkü asıl önlenmesi gerekenin “kumar” olduğunu şimdi okuyacaksınız!

İçki yasağına tepkiler sürüyor!
MEYSİR: Meysire gelince yüsür veya yesardan mimli masdar olarak kumar oynamak anlamınadır. Kumarda ya kolaylıkla zahmetsiz mal çarpmak veya çarptırmak vardır. Kumar demek de zar gibi ne olacağı belli olmayan tehlikeli bir şeye bağlanarak mal vermek veya almak demektir.
Cahiliye devrinde Araplar gerek kendilerine ve gerekse Acemlerden ve diğerlerinden belledikleri "nerd" yani tavla, "satranç" ve diğerleri gibi oyunlarla kumar oynarlardı.
Kısacası frenklerin piyango dedikleri tarzda bölüşme yolu ile bir kumarları vardı ki bunu "hayır" bile sayarlar ve övünerek yaparlardı.
Şöyle ki: Zar yerinde "ezlâm ve aklâ" denilen on adet okları vardı. Bunlara: Fezz, tev'em, rakib, hils, nafis, müsbil, muallâ, menih, sefih, vağd derlerdi. Menih, sefih, vağddan başka diğerlerinin bir hissesi bir payı olurdu.

Meselâ, piyango çekilmek üzere, bir deve kesilir, yirmi sekiz hisseye ayrılır; fezze bir, tev'eme iki, rakibe üç, hilse dört, nefise beş, müsbile altı, muallaya yedi, hisse ayrılır. Menih, sefih vağd okları boş ve mahrumdur.
Bu on kalemin hepsi "rebâbe" denilen bir torbaya atılıp adaletli kişinin önüne konulur, o da torbayı çalkalayıp elini sokar, katılan herkes adına bir ok çeker, hissesi bulunan ok çıkanlar belirlenmiş olan hisseyi alırlar, boş ok çıkanlar da mahrum kalırlar ve fakat devenin bedelini öderler. Hisse çıkanlar da da paylarına çıkan hisseyi fakirlere verirlerdi.

Böylece meysir öncelikle diğer kumarlara göre ehven-i şer (şerrin en hafifi) görünen ve hayır zannedilen böyle dağıtım ve bölüşme; yani piyango tarzına denilmiş ve bundan, bütün kumarlara da "meysir" denilmiştir.
Hatta bir hadis-i şerifte, çocukların aşık ve ceviz oynamalarının bile meysirden olduğu beyan edilmiştir. İki kişiden biri diğerine şu kadar yumurtayı yiyebilsen şu senin olsun demişti. Bunlar Hz. Ali'ye hüküm vermesi için başvurdular. Hz. Ali bu kumardır diye izin vermedi. Zaten hayır namına piyango haram olunca diğer kumarların haydi haydi haram olacağı anlaşılır. Şarap ile kumarın bir soruda bir araya getirilmesi de sarhoşluk veren şeylerle kumarın beraber bulunduklarına işarettir.
Amerikalılar esir de bizimkiler değil sanki

Cevaben de ki: bunlarda büyük bir zarar ve günah vardır. Genel olarak ikisi de malları telef ve insanları perişan eder. Çoğu zaman bunlar birbirini sürükler. Önce şarap aklı giderir; akıl ise hem dinin, hem dünyanın dayanağıdır. Artık sarhoşlukla öyle cinayetler yapılır ve kumarbazlıkla öyle fenalıklara düşülür ki bunlar saymakla bitmez, ancak "büyük günah" adı ile anlaşılır.
Bununla birlikte, bunlarda insanlara bazı yararlar da vardır. Bu cümleden olarak biraz neşe ve lezzet duyulur, birço k ticareti yapılır. Korkaklara cesaret ve mizaca kuvvet gelir. Kumarda, bazıları bedavadan mal ele geçirir. Günahları da faydalarından, zararları yararlarından çok büyüktür.

Şu halde yararları gerçek ve sağlam bir yarar değildir. Verdikleri neşe humar (aklı örtmek)a dönüşür. O gelip geçici cesaret, felaket nedeni olur. O gelip geçici mizaç kuvveti, sağlığı bozar; kazanılan malın hayrı olmaz, bir kâr yüz zarar getirir. Buna tutulanlar yakalarını zor kurtarır. Kısacası neşe ve lezzetleri kişisel ve ge l ip geçici olduğu halde; zararları, ortaya çıkardıkları kötü sonuçlar, hem kişisel ve sosyaldir, hem bedensel ve hem de ahlâkidir.
Bulaşıcı hastalıklar gibi herkese geçicidir. Cezasını başında çekmeyenler sonunda çekerler. Hayali olan bir parça kâr için, kesin ve genel bir zarara düşmek de akıl işi değildir. Zararı gidermek, yarar sağlamaktan önce gelir. Şu halde bunların aklen haram olması gerekir. Bu âyet de böyle delâlet-i iltizamiye (dolaylı bir delaletle) şer'an bunların haramlığını ifade etmiş olur. Kur'ân'da şarap hakkında başka bir âyet olmasaydı, sadece bununla şarabın haramlığı sabit olurdu. Ancak bu haram kılma, bizzat ifadenin kendi kelimesinden açıkça anlaşılan bir haram kılma olmazdı; aklına güvenerek zararlarını sınırlayıp ve yararlarından istifade edeceğini zannedenler bulunabilirdi. Bunun için, ashabı kiram arasında bu akla dayanan haramlıktan, şer'i haramlık anlamayan kişiler olmuş, daha sonra, "Murdardır, ... ondan kaçının" (Maide, 5/90) emri ile açık ve mutlak bir şekilde şer'i haramlık meydana gelmiştir.
Kumar motorlu vasıtalardan denzi vasıtalarına
kadar her yerde oynanır hale geldi.
Yasaklandıkça her şey gibi o da artıyor!

Kısacası, şarap içmeyiniz veya sarhoşluk veren şeyleri kullanmayınız, kumar oynamayınız, piyango ile hayır yapılır zannetmeyiniz; bunların, kötülüğü hayrından, günahı yararından çok büyüktür. Buna karşı, hayır olmak üzere sana ne harcayacaklarını yine soruyorlar, iki anlama gelir. Birisi nereye harcama yapılacağını sormak, diğeri de ne verilerek harcama yapılacağını sormaktır ki birincisinde, yani nafaka verilecek, mal harcanacak kimseler ve yerler, ikincisinde de verilecek mal, yani bizzat nafakanın kendisi sorulmuş olur. Yukarda birincisinin cevabı verilmişti. Şimdi kumarın yasak edilmesinden sonra, ikincisine cevap olarak, de ki fazlasını harcayınız. Yani malınızın gerekli ihtiyaçlarınızdan fazlasını infak ediniz.

Piyango, kumar gibi gayri meşru araçlarla değil, meşru nedenlere sarılarak mal kazanınız. Ve bu maldan kendinizin aile ve çocuklarınızın gerekli ihtiyaçlarına yeterli olanından fazlasını yukarda açıklanan yerlere ve hayır yerlerine harcayınız. Diğer ayetlerde de görüleceği üzere küçük çocuklar, eş, muhtaç olan ana-baba ve bunlarla aynı hükümde olan usul (dedeler, nineler), kişinin ailesinden ve bakmakla yükümlü olduğu kimselerdendir ve bunların nafakası, kişinin kendi nafakasından sayılır.
İşte bir Loto bayii reklamı!
Kumar AKP'nin esas gelir kaynağı mı oldu?

Dolayısıyla hayır yapacağız diye kendinizi ve bakmakla yükümlü olduğunuz ailenizi (ehl ü ıyal) nafakasız bırakmak caiz olmaz. Hayır yerlerine harcama bunların fazlasından yapılır. İşte böyle Allah sizin için şer'i hükümlerine delalet eden, onları gösteren âyetler, nasslar, deliller açıklayacaktır ki, siz bunları düşünesiniz, düşünüp te bunların amaçlarını öğrenesiniz ve gereğince amel edesiniz. “
Piyango soygunu

Ey siyasiler, hükümet bütçesine içki de kumar da gelir getirmektedir. İçki kafayı dumanlar şerhoş eder, muhtelif kötülükleri vardır, hatta serhoşlukla cinayet de işlenebilir. Peki ya kumarda olmaz mı?
Hem de daniskası olur, hem de “organize cinayetler her gün yaşanmaktadır. Oysa serhoşluk arızi olaylardır, her içen de cinayet işlemez. Cinayet işleyen serhoş sayısı, trafik kazası yapan sürücü sayısından azdır. Kaza yapan sürücülerin oranı “alkolsüzlere göre daha fazladır, çünkü hiç kimse kaza yapınca hem kendisinin hem de öteki aracın masraflarını ödemeye cesaret edememektedir ve içki içileceği zaman ya taksi kiralanmakta ya da “içki kullanmayan” bir arkadaş otomobilde muhakkak bulundurulmaktadır.

Ama kumar ile yapılan organize soygun ve cinayetlere tedbir almak kolay değildir.
Kur’anda beytülmaldan (devlet malından) çalanların, “ölü kardeşinin etini çiğnemekle” itham edilen dedikoducuların, koğucuların, ispiyoncuların, iftiracıların neden kötülüklerini yasaklamıyorsunuz ya da öne çıkarmıyorsunuz?
İşsizlikten insanlar cebinde son kuruşlarını buralara
yatırır oldular

Yoksa, Tevrat'ın Yakup (Topuk tutan, hileci demektir) peygamberin "bir tas çorbayla" ağabeyini kandırıp "ağabeylik hakkını" alması, boynuna keçi derisi bağlayıp ağabeyi Esav (kıllı demek) kılığına girip babası kör İshak'a kendisini "peygamber" olarak kutsatması yüzünden "hileyi, yalanı, dolanı "mübah sayan" Yahudilerden misiniz?

Ya da neden devlet makamlarını, dairelerini “babanızın dükkanı” haline getirerek Allah’ın sevgisi terine dünyalıkları İsviçre Bankalarına doldurma hevesine giriyorsunuz? O bankalar emniyetli değildir, vakti gelince size ödeme yapmayabilirler! Araştırınız. Yazdım.

Niye şehitlerin, yetimlerin, dulların, emeklilerin, çalışanların haklarını gasp eden yasalar çıkartıp duruyorsunuz? Hani siz “Allah’ın yolunda” insanlardınız?

İçki yasağı, içki zammı yapınca Müslüman mı olduk sanıyorsunuz?

Okuyun bakalım “Allah yolunda olanlar” sizler gibi mi oluyormuş?
Kumar da zararsız mı?

Bakın, Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri 18.yüzyılda yaptığı “hadis derlemelerinde neleri derlemiş;
1-Mümin, kalbine iman nuru doğunca sevinir. Onun alameti (işareti) de ahrete gideceğini bilmek ve ona göre yol hazırlığını yapmaktır.
2-Ölümü ibretle anlayan dünyaya önem vermez.
3-Ölümü düşünenin nefsi temiz, kalbi uyanık olur.
4-Dünyadan ikrah eden (bunalan) velilerdir.
5- Allah’ın hidayeti ölümü idrak edene verilir.
6-Halkın akıllısı, ölümü düşünen ve ahret tedarikini (hazırlık) yapandır.
7- Ey ümmetim, emellerinizi kısın, ölümü düşünün!
8-Mümin ölümden korkmasın, bir evden öbürüne taşındığını bilsin!
9-Ölüleri hayırla anın, kötülemeyin!
10-Ölüm Müminin rahatı ve sürurudur (sevincidir).
11-Ölüm, miminin mutlu bayramıdır ve Allah’a kavuşmadır.
12-Dünya müminin zindanı, ölüm o zindandan kurtuluştur.
13- Hiçbir mümin yoktur ki ölüm onun için hayırlı olmasın!
14-Dostlarımdan gelen iyi haber “ölüm haberidir.!”
15-Alla’a kavuşmak ölümle olduğundan kendime ve dostlarıma isterim!
16-Allah’a kavuşmak isteyen mümin ölümü ister!
17-Ölüm dünya dertlerinden kurtulma, Allah sevgisine kavuşmadır.
18- Müminin ölümü halktan uzak  Allah’a yakın olmaktır.
19-Sanma ki ölüm yokluktur. Ruhun bedenden ayrılışı ve ebedi yaşamasıdır.
20- Siz yok olmak için değil, bir evden öbür eve taşınmak için yaratılmışsınız!
21-Nefsin dört evi vardır; Ana rahmi, dünya, Berzah alemi, Ahiret alemi. Her birinin yaşayışı ayrıdır. Çocuk ana rahminden dünyaya gelmek istemediği gibi mümin de dünyadan gitmek istemez. Çocuk ana sütünden lezzet aldıkça eski yerine gitmek istemediği gibi, mümin de ölümle Allah’a kavuşunca dünyaya dönmek istemez, dünyayı unutur gider!
22-Müminin ruhu hamurdan kıl çeker gibi bedenden çıkar. Azrail o ruhu şefkatle alır gider.
23-Ölüm esnasında müminin ruhu meleğin güzelliğiyle meşgul olduğu için elem duymaz.
24-Ölüm esnasında Allah kulunun yardımcısıdır!
25-Ölümle ruh bedenin ağırlığından, külfetinden, üzüntüsünden kurtulur ve selamete kavuşur.
26-Ölüm, ruhun mahpus olduğu kafesten kurtulmasıdır!
27-Müminin ruhu, cennet bahçelerinde cıvıldaşan dostlar zümresine, topluluğuna kavuşur.
Ruhlar berzah aleminde kuşlar gibi küme küme uçarlar ve haftada bir gün dünya alemine gelip giderler. İkinci dirilişte her kişi en güzel ahlakına göre haşrolur.
Kumardan başı dertten kurtulmayan sanatçılarımızdan
Mustafa Topaloğlu

Hayvani ruhu kalbine hakim ve galip gelen insan ölümden korkar ve kaçar. Nefsine bağlı olan insan dünya hayatını sever, mal servet toplar.
Allah’ın yardımıyla insan ruhu, hayvani ruha galip gelince kâmil olur ve ölümden korkmaz, seve seve onu karşılar.
Çünkü insan ruhu melekler alemindendir. Asli vatanına meyillidir. Ona dönmek ister, dünyanın zahmet ve eleminden korkulu ve kaçkındır.
Kâmil ruh, ölümle ebedi alemde Allah’a yakın ve onun sevgisi ile mest olur. Nitekim Hz. Ali (R.A), “Uzun ömür, ruha azaptır. Ölümse ruha rahat ve sevinçtir” buyurmuştur.

Birisi kâmil bir zata, bir yıl sonra öleceğini rüyasında gördüğünü söyleyince adam ağlamış. Öbürü de;
-Hani sen dünyaya düşkün değildin, ölümü duyunca ağlamaya başladın! Deöiş.
Kâmil kişi de;
-Ben her an ölümü gözlüyordum ama eğer rüyan doğru çıkarsa daha bir yıl dünyanın zahmetlerini çekeceğimi düşünerek ağladım! Demiş.
Dünyayı saran kumar makinaları

Haz. Peygamber (S.A.V) “Mütü kable en temütü” bu da “Ölmeden önce ölünüz!” demiştir. Ölmeden önce “tabii, ebedi hayatı” yaşayınız demektir.
Biliniz ki mallarınız ve evlatlarınız sizin için “fitnedir. Muhakkak ki Allah’ın yanında daha büyük ecirler (sevaplar) vardır.
O mal ve oğullar hep dünya hayatının ziynetleridir. Baki kalacak olan iyi hareket ve amelleriniz ise Allah’ın yanında sevapça daha hayırlıdır, emelce de hayırlıdır.
Ey  müminler tövbe ediniz ki felaha eresiniz!
Dünya hayatına kendini kaptıranların yeri cehennem, Allah’tan korkan ve nefsini dünya heva ve heveslerinden çekenlerin yeri ise cennettir.
Çoklukla böbürleniş sizi o kadar çok oyaladı ki gidip mezarlar ziyaret ettiniz  (Arkeoloji/Mezar hırsızlığı). Bundan sakının. İleride bu övünmenizin sonucunun ne olduğunu bileceksiniz, sakının! Bileceksiniz!
Eğitime de darbeler vuruyorlar
Ey Ademoğlu, eğer beni sevmek istersen dünya sevgisini kalbinden çıkart.Çünkü benim sevgim ile dünya sevgisi aynı kalpte birleşmez. Tıpkı su ile ateşin birleşemedikleri gibi.
Dünya mümin zindanı kâfirin cennetidir.
Zengin, Allah’ın verdikleriyle kanaat edendir!
İnsanlar gaflet uykusundadırlar. Ancak öldükleri zaman uyanırlar. Fakat, heyhat iş işten geçmiştir. Ey insanoğlu, sen dünyaya taptın. Beni görmeyi unuttun. Böylece sen “dışı güzel, içi berbat bir mezara” benzersin!
Peygamberin hadislerinden;
İki insana gıpta (özenme) edilir;
1-Ona mal vermiş, malını muhtaçlara verir
2-Ona Kur’an vermiş, gece gündüz okur!
Ne güzeldir ki salih kimsenin helal malı ola!...(Kynk, E.İ.Hakkı Hazretleri Marifetname S.60-61-62-63-73)
İşte icraatlar!


Allah aşkına buraya kadar okuyanlar bir düşünsün “Allah adıyla hükümeti götürenlerden” hangisinde bu özellikleri görüyorsunuz?
Hadi, ötekiler dindar değiller zaten, onlara her şeyi bu “dindar (!) ve kindar siyasetçiler, “çamur at, çamur düşerse izi kalır!” babından her türlü yalan, dolan, iftirayı atıyorlar ya da doğru söylüyorlar. Ama onlar “din ile siyaset yapmıyorlar!
Ya “dindar (!) ve kindar olan başımızdakilerde bu “Allah korkusunu” görüyor musunuz?
Bu Cengiz Han heveslisi, kayıkçının oğlu
başbakanın Amerika güdümündeki
"Savaş Çığırtkanlığı"
bütün milletin ve dünyanın
başını derde sokacaktır.

Yoksa bunlar, geçmişte Yahudilerden ayrılmış Sabi Nebatilerin “içki içmeyen, içki sunusu kabul etmeyen tanrısı” El Kaum’a tapan ve ilk doğan evlatlarını ona kurban eden, Yahudilerce bile sapık ilan edilen Yahudilerden midirler?
Takdir okuyucunundur!

Alaeddin Yavuz

Keykubat/ adilyargic/ adilyargicc

23 Nisan 2012 Pazartesi

SİLİVRİ TİYATROSU VE ÇİFT KARAKTERLİ ORDU



SİLİVRİ TİYATROSU VE ÇİFT KARAKTERLİ ORDU

 Kaç yıldır “vatan millet tehlikede” denildi, kafayı yedik!
Hükümet muhalefet demeden yazıp çiziyoruz, durmadan okumaktan yazmaktan beynimiz aşırı yüklemeden sürmenaj olmak üzere, belki oldu da fark etmiyoruz.


Ne diye yazıyoruz bunca yazıyı!

Generaller, albaylar, teğmenler, polisler, gazeteciler ve milletvekilleri, yazarlar tutuklanıp, bir haber  furyası, kameralar eşliğinde gecenin bir vakti yataklarından kaldırılıp götürülüyorlar, yıllarca dava iddianameleri bile hazırlanmadan tutuldular ve tutuluyorlar.

SİLİVRİ KOLONİ TİYAROSU


İçeri tıkılanlara ve onları savunanlara göre ülke tehlikede, devlet tasfiye edilmektedir.
İstanbul’un ücra ilçesi Silivri’de bir tiyatro sahnesi kuruldu, kurbanlar orada geceli gündüzlü tutuluyorlar.

Silivri tiyatrosunda bir mağduriyet var ama benim anlamadığım konu şöyle.
Ordu “çift taraflı” oynamaktadır.
Bir kısım muvazzaf ve emekli askerler Silivri'de tiyatro mahkemelerde eza çekerken bir kısım emekli askerler AKP yandaş medyalarında demokrasi dersleri veriyor, AKP emirlerine emret deyip Libya, Kızıldeniz geziyor, Suriye sınırlarında tehdit turları atıyor.

Bunlar Ordumuzun mensupları ve mevcut komutanlarıdır.
Amerika emredince “kitle operasyonlarıyla, sağ-sol, Alevi-Sünni kamplaşmaları yaratılarak milleti karışıtırıp, “Şartlar Olgunlaştı” diyerek darbe yapanlar, tam darbe yapılacak zamanda ya yandaşlık yapıyorlar ya da Silivri'de kümese girmiş gıdaklıyorlar!
Siz nasıl açıklıyorsunuz?

Cumhuriyetin ve devletin tasfiyesi apaçık ortadayken darbe yapmayıp Silivri'ye teslim olan ordu vazifesini yapmamıştır!
Ya da o ordu satılmıştır da "kurbanlar da içeri tıkılmıştır."
Bu gazete haberi işin aslını 1971 cuntasını yapan Memduh Tağmaç paşanın "Komünizme karşı Amerikancı ittifak çağrısında bu günkü AKP kadrosunu görüyoruz.. Bu da ordunun daha o dönemlerde Nurcu ve Işıkçı tarikatın eline geçmiş olduğunun delillerini bize vermektedir.


Resimdeki bilgiler iyice okunduğunda görüyoruz ki AKP  eliyle devletin tasfiyesi tesadüfi bir ihanet örgütlenmesi değil çok önceden kurgulanmış bir tiyatronun sahneye konulmasıdır ve Silivri işbirlikçi bir tiyatrodur.

Tespit doğru yapılmadıkça ne Silivri anlaşılır ne de AKP siyasetleri gün ışığına çıkar. Ne de millet bir yerde toplanır.

Genel kurmay başkanı orada her çağırılışta topuk salami verip (Bülent Arınç öyle istiyor) "Emret komutanım" çektikçe vatandaş kendisini emniyette hisseder ve haklı olarak tepki göstermez.
Zaten Atatürk’ün ölümünden beri darbelerle sindirildiğini de unutmamak lazım.

Amerika'nın emrine göre halka muamele yapanlar!

Ordunun kümese gidip yargılanma bekleyecek zamanı mı?

Madem durumu önceden gördünüz bu adamı iktidar olmadan niye bitirmediniz?
Deniz Baykal’a niye önünü açtırdınız?

Eğer RE.T.E gerçekten vatan millet için büyük tehlikeyse, durumu önceden de görüldüyse, bu güne kadar kaybedilenlere bir de Tayyip efendi, başbakan olmadan eklenseydi kim farkeder di?

Adnan Kahveci bir kazada gidiverdi.

Cesedi bulunamayan nice insanlar var.



Atatürk’ün bile ölümünden vasiyetnamesine her şeyi hala faili meçhul!

Demek ki tehlike değil. Başından beri Kenan Evren'inden sıkıyönetim komutanlarına, onlardan sıradan generallere kadar herkesle V.I.P salonlarında maç izlemekten her şeye kadar ordu bu adamın yanındaydı.

Kaç maçta çok yakınlarında görev yaptığımda bu adamın başbakanlığı konuşulmuyordu bile.Bu durumda şu sonuç çıkıyor;

Amerika'nın emrine rağmen "arabuluculuk" 

isteyenler!


Ortada devletin varlığını tehdit eden bir tehlike yoktur.

Ama Türkiye Cumhuriyeti yeni dünya düzeninde bir projeye ortak olmuştur, bu proje gereği halkın ve öteki dünya devletlerinin kafasını karıştırmak için sinsi bir siyasete herkes ortak edilmektedir.

Yapılan sade ve sadece olabildiğince “kafa ütülemek ve göz boyamaktır”.

Böylece dumanlanan ortalıkta kurtlar rahat gezerler!

Saygılarımla!




4 Nisan 2012 Çarşamba

AHMET BERHAN YILMAZ A CEVAP


KİMSE KUR'AN'A DEĞİL HERKES SİZE KARŞI!


Ahmet Berhan Hoca!

Mail adresime gelen yazında kendinizi dinin koruyucusu, kahraman ilân etmişsiniz! Din sizlere kaldıysa zaten çoktan gitti!

İtiraz edenlerin hiç birisi Kur'an'a itiraz etmiyor. İtiraz, 1739'larda Vehhabilik ile başlayan, 19.yy.da Hindistan'da Kadıyanilik, İran'da Bahailik, Mısır'da Efganilik ve Osmanlının son dönemlerinde Nurculuk saçmalığını esas alan AKP'nin Vatikan İngiliz- Amerikan Mason İslam’ı siyasetinedir.

Ülkemizde yaşayan farklı din gruplarına ait insanların da dinlerini "misyonerlik yapmadan, devlet aleyhine kışkırtmalara girişmeden" dinlerini yaşamasına geçmişte atalarımızın hoş görüyle baktıkları kadar bizler de bakabiliyoruz.

Ama ne dini azınlıklar ne de sizin arkasında koştuğunuz Sabi, Yezidi, Bahai, Efganiliğe dayalı teslimiyetçi din anlayışına sahip olanlar sürekli "geçmişten öç alma" derdinde olanlardansınız!

Bahaullah, İngiliz kraliçesi Viktorya'ya Akka'dan nice sadakat mektupları yazdı.
İngiliz Emperyalizminin Allah'ı. Müslümanların Allah'ı ile alakası yok. Bu Sabilerin
şeytanı Ruha'nın babası Allah. Sultan II.Abdülhamit "Cihat" ilân ettiğinde
İslam'ı bölerek Kur'an ve İslam düşmanlığının alasını yapmıştır.


Hepiniz el birliği ile Vatikan'a sırtını asırlardır dayayan, isyancı, asi, işbirlikçilerin soylarısınız! İtirazımız sizleredir. Sizlerin vereceği dini anlayışınadır. Çünkü bu din anlayışınız, Emeperyalizm tarafından son iki yüz yıl içinde oluşturulmuş, namaz, oruç, hac, ezan, zekât gibi İslam’i motifleri içeren ama ”şeytana tapınan” sapık dinlerle çocuklarımızı, halkımızı ve insanlığı zehirleyeceğiniz korkusunu bizlere sizler verdiniz. Şimdi sayalım;

Emperyalizmin son iki yüzyılda ürettiği “Dört Allah’ı”;

19. yüzyılda İngiliz emperyalizmi Müslüman kisveli sapık, "siyah renkli çarşaf-peçe" giyen "Beyt Şems= Güneş Evi" tarikatına mensup Sabii Yahudileri olan işbirlikçilerinden dört tane "yaşayan insan Allah" (Hıristiyanların İsa’sı gibi) çıkarttı.
Atının çarptığı çocuğu suya batırıp dirilttiğini
("Tarihçe-i Hayatım"  Cezire/Cizre Valisi kısmı ) iddia ederek
"Tanrılık İddiasında bulunan" Emperyalizmin "Allah'ı Deliüzzaman

Bu Allahlardan birincisi, İngiltere'nin isteği üzerine Süleymaniye Yezidi Kürtlerine kendisini kabul ettirmeye giden, ancak "okuryazar" olduğundan "tanrılığı kabul edilmediğinden" sonunda "Ben Allah'ım" diyerek yeni din kurduğunu ilân eden "BAHULLAH" 'tı.
Baha=Nur, Bahaullah ise "Allah'ın Nuru" demekti, Sabilerin soyundan ürediklerine inandıkları uğruna kendi çocuklarını kurban edip rahiplerine ikram ettikleri (eski Sabiler) tanrısı olan şeytan Ruha'nın* babası Allah'tı. Allah ölüp reenkarnasyon yoluyla bir insan bedeninde görünüyordu. Bahaullah'ın Allahlığı buna dayanıyordu. Ondan sonra gelenler de aynı şekilde inananlardı.

*( Fransız yazar J. E. Menard’ın “Les Textes de Nag Hammadi” kitabının İnhiliz diline çevrilmişinin Türkçe adıyla, “Nag Hammadi Metinleri” adlı kitabının 102. Sayfasında, Tapınak Fahişeliği Kültünün işlendiği Sabi dualarından alınan bir metinde geçmektedir. Kayıtlar Milat yıllarına aittir.)

İkinci Allah ise,  “Allah’ın Bedi” sıfatını taşıyan Said-i Meşhur/ Kürdi/ Nursi/ Bediüzzaman (Asrın mucizesi) ya da Hüsrev'e yazdırdığı haytını anlattığı “Tarihçe-i Hayatım” kitabında Siirt'li Yezidi Kürtlerin ona bakışlarını açıkladığı, kendi kitabındaki adıyla "Veliyullah" (Siirt'te halk ona Veliyullah derecesinde bakıyordu-ifadesi “Tarihçe-i Hayatım- Cezire Valisi Kel Mustafa olayı bölümü”) yani "Allah'ın Velisi", yani “Allah’ın bilgesi” anlamında kullanılabildiği gibi, atının öldürdüğü çocuğu suya daldırarak (vaftiz ederek) yaşama döndürdüğünü iddia ederek “insan tanrılık taslayan” Deliüzzaman için düşündüğümüzde “Allah’ın Yerine Bakan, Vekili” anlamının çıkarılması gerekir. Sonra Bediüzzaman’ı benimsemesi, “Asrın Mucizesi” yani mucize= Bedi, Allah’ın 99. Esma-ül Hüsnasından birisi öte yandan Filistin'li Sabilerin taptıkları tapınak fahişesi tanrıçaları Astarte/ Aşera'nın da sıfatlarından birisidir.

Allahların üçüncüsü İran'da 1979'da hazır devrimin üstüne getirilip oturtulan emperyalizmin işbirlikçisi Ayetullah Ruhullah Humeyni'dir.

Humeyni onun memleketinin adıdır ve Tahran'a 300 km mesafede 65.000 nüfuslu Humeyn şehrinden olduğunu ifade eder. Öteki adlarına gelince karşımıza tam bir "Ölen Tanrı Kültü" çıkar.

Ruhullah= Allah'ın Ruhu; Ayetullah=Allah'ın Ayeti, sözü demektir. Bu durumda bu ölmüş gitmiş zâtın canı, ruhu "Allah'tır" Yani adamın sıfatının içinde Allah insanlara yol göstermeye gelmiştir. Öbür adı da "Ayetullah" olan bu sapık insanlara diyor ki "Sözüm Allah'ın sözüdür, Kur'an ayetidir.

1979'da Fransa Paris'teki ev okulundan mezun edildikten
sonra Emperyalizmin hazır deevrim sonrası devlet teslim ettiği
"Ruhu ve Ayeti" ile Allah adlarını alan Humeyni
İşbirlikçisi.


Adam resmen İngiliz- Amerikan emperyalizminin emrine girmiş yaşayan Allah!

Asırlar öncesinden İslam Ulemaları bakın bu Allah’lara ve onlara tapanlara neler diyorlar? Elmalı’lı Kur’an Enam Suresi 100. ayet tefsiri;
Şehristâ n î der ki: "Bütün Mecusîler, hayır ve şerri, fayda ve zararı, kurtuluş ve fesadı aralarında tamamen paylaşmış yani birisi yalnız hayır başlangıcı, biri de yalnız şer başlangıcı olan iki esası kabullendiler, birine nur ve birine zulmet, Farsça olarak Yezdân ve Ehremen adı verdiler."

Hazır devrime konan Fransa'da Ev Okulu Diplomasını
NATO ajanlarından alıp devlet sahibi edilen
Ayetullah Ruhullah Humeyni "GILMANIYLA"



Bütün Mecusî mezheplerinde anası ve kız kardeşi gibi mahremleri (kendileriyle evlenilmesi dinen haram kılınanları) ile evlenmek helâl sayıldığı gibi, yine Mecusîler içinde haram ve helal hükümlerine inanmayan "Hurremdînîler" denilen eski bir "İbâhiyye mezhebi" ve aynı şekilde bütün kadınlarda ve mallarda, ot, su, mer'a gibi şeylerde ortaklığı kabul eden ve "Mezdekiyye" denilen bir "İştirâkıyye mezhebi" de bulunduğu üzere, zındık özellikle dinsiz ve inançsız mânâsına da âdet olmuş ise de, esasen zındıklar Zerdüşt'ün "Zendevasta" isimli eseri dolayısıyla bütün Mecusîler demektir.

İbnü Abbas hazretlerinden nakledilen nüzul sebebinde Zenadıka hayır yaratıcısı ve şer yaratıcısı iki kardeş Senevîliği, "Onlar, Allah ile cinler arasında bir soy bağı uydurdular" (Saffât, 37/158) âyeti delale tince neseb deyimleri bütün Mecusî mezheplerinin esaslarına işareti içerir. Hem hepsinin bir Senevîlilikte toplandığını göstermiş, hem de Mecusîlik yerine Zenâdika (Zinakâr) lakabını seçerek özellikle Zerdüştlere dikkat nazarını çekmiştir.

Yaşarken "Aziz" ilan edilen Fetullah, ölünce Sabi/ Yezid inançlarına göre "Tanrı olacak!":))


Ebu'l-Hasen el- Kerhî demiştir ki: İmam-ı Âzam katında kitap ehli olan Sâbiîler Mesih dinine geçmiş olan bir kavimdir ki İncil okurlar. (Maun 70.ayet tefsirinden.)”.

Gelelim, Küresel Mason sermayesinin son Allah'ına! Hepsine şapka çıkartacak olan gerçek şeytana!

Emperyalizmin dördüncü Allahları ise, 1979'da mahkeme kararıyla "Fetullah" olan adını Bediüzzaman/ Deliüzzaman'ın Siirt'li sıbyan mektebi hocası Fethullah efendiye benzeterek, Sabi şeytanı Bediüzzaman'ın "öğretmeni" sıfatına kavuşan Fethullah Gülen'e;

Fethullah= Allah'ın Fethi demektir.

Bu emperyalist dümenlerden çıkan şudur ki;

Küresel sermayenin uşağı olmuş Allah, 1-Bahaullah ile "Nur'unu/ Işığını yaydı, insanlara göründü, 2-Bediüzzaman ile mucizesini yaydı bütün Müslümanları kayıtsız şartsız emperyalizme teslim etti (Zehra adlı saçmalığının 1960'lara kadar bütün Müslüman ülkelerde Hilafet emri gibi batılı devletlerce bastırılıp dağıtılması, antiemperyalist mücadelelerin sonlandırılmasına yaramıştır. 1952'de Said, aldığı Vatikan ödülünü kitabında yayınlamıştır). 
3-Ayetullah Ruhullah ile "emperyalizmin Paris'teki "ev okulunda" NATO ajanlarınca yetiştirilip "yaşayan tanrı olarak" İran'da iktidarını kurdu, şimdi 4-Fethullah Gülen (İshak peygamberin adı Güler demektir, Bu adı ondan türemedir) ile de İngiliz- Amerikan ve Avrupa Birliği eşliğinde Papa'nın dualarının yardımıyla, Fethullah'ın "Ah Vatikan'a bir gömülebilsem!" nidaları altında yeryüzünü fethe çıkmıştır. Fetullah’ın Ermeni olması iddiaları ile “İmamlık” yapması, “ılımlı İslâm” siyasetine benimsemesi gerçek olabilir. Çünkü aslı Etiyopya İncil’i olan Ermeni İncil’i İsa’nın “yaşayan tanrı” değil, peygamber olduğunu iddia eder. Bu yüzden “maskeli Müslümanlar”  hocalık, imamlık işlerinde çok görülmektedir.

Tesadüf, 20. yüz yılın içinde Papalığın "21 yüzyıl, Hıristiyanlığın yeryüzünü işgali olacaktır" açıklaması da halen yazılıp çizilmekte olan bir konuyken.

Vatikan'dan ilk "Takdirname alan Emperyalizmin Allahlarından
Said-i Kürdi  Bediüzzaman (Asrın mucizesi) el Deliüzzaman


Bu emperyalizmin “Dört Allah’ının” da ya da “Kıyametin Dört İşbirlikçisinin” de hepsinin Grek İncilinde yasaklanmış olan fiilleri içerdiği gerekçesiyle “Şeytani ve Kâfir” ilan edilen Havarilerin İncillerine tapınan, Cengiz Han akınlarına kadar (M.S.1200’ler) Roma ve Bizans ordularınca bu yüzden sürekli sistemli “soykırımlara” uğratılan Arami, Süryani, Ermeni, Nasturilerin halklarından olmaları da ilginçtir.
Bu soykırımlar yüzünden, Kürt Yezidilik kitabı Mushaf-ı Reş’te “Roma’ya savaşa giden Yezidi Kürt” karakteri, Osmanlı’nın çöküşü yıllarından günümüze büyük nankörlük, ihanet örneği göstererek kendilerini soykırımdan kurtaran Türk milletine karşı dönmüştür.

Emperyalizmin, Vatikan'ın uşağı Sabi Allah'ı Fetullah Gülen


Bu Dört Allah’ta İslâm’da yasak olan “Bekârlık/Çilecilik” çekmektedirler. Sıradan bir insanın evlenmemesi komşularınca sorgulanabilir ve en azından kendi sorunudur kimseyi bağlamaz. Ama, adlarının başlarına sonlarına “Allah” sıfatları ekleyen “Emperyalizmin Allahları” olursa bu kişiler bu sorgulanmalıdır.

Mesela şöyle sorsak olur mu?
-Bediüzzaman-ı Deliüzzaman’ın Vatikan’a gömüldüğü için mi Fetoş “-Vatikan’a gömülebilsem!” diye tutturmuştur? (İnternette yayınlanan videoları dolu, kendisi çekinmeden söyleyebiliyor.)

Ve 2010 yılı sonlarında, Mason C.I.A casusu olduğu herkesçe bilinen Papa XVI. Benedictus (Benediktus) "pedofili ve çocuk pornosuna" izin vermişken iki yıl sonra bizde "9" Dokuz yaşında ilköğretimin zorunlu kısmını bitirdikten sonra Sabi ve Yezidilerde "evlilik çağı" "ALTI'dır", ona hazırlık olarak şimdilik yapılabilecek en akilane çözüm olan bu yasanın çıkarılması da tesadüf olabilir mi? Humeyni, ölmeden önce yayınladığı evlilik ilişkilerini düzenlediği Küçük Yeşil Kitap'ında "İki yaşında kız çocuğu ile nasıl cinsel ilişkiye girilirse YASAL" olacağını tarif etmektedir.
Sizin de Nurculuğunuz aynı yolun Türkiye kolu olduğuna göre, sizlerden korkma gerekçelerimizde haksız olmadığımız görüyoruz.
Sabilerin ve Yezidilerin Hırsız oldukları, kendilerinden olmayanların mallarını çaldıkları bilinen bir gerçektir. Mekke'nin fethinden sonra peygamber Muhammed'in Ebu Süfyan'ın karısı ile olan mülakatlarını bir profesör olarak bilmeniz gerekir. Bilmiyorsanız AKP'nin Çalık'ının hazeteyi aldıktan sonra hediye ettiği "Ebubekir Siraceddin'in Hz. Muhammed'in Hayatı" adlı kitabına bakarsanız ya da İbni Hişam'ın tefsirlerine baktığınızda görürsünüz!

İşte, AKP'nin ve Nurcuların "mal hırsları, dünyalık doldurmaları" ancak bu şekilde açıklanabilir. Çünkü hepiniz "Müslüman kisvesinde "Şatanistsiniz. Adın olan "Berhan"  bile "Zerdüşt tapınaklarına" verilen "Behram" adının bozulmuşudur. Behram, Zerdüştleri savaşta koruyan tanrıdır ve Behram ateşgedeleri halen İran'da vardır.

Kimse kimseyi yemesin!

Dinler zaten korkutmaca, kandırmaca ve soymacadır. Siz ise kendinizden olmayan, varlıklarına sığındığınız cahil, zavallı halkımızın dindarlarını da soyuyorsunuz! Malum, devleti “Dar-ül Harb” yani “Savaş Edilmesi Gereken Devlet!” ilan ettiniz ya!

Sizin Kur'an ile işiniz falan yok. Sizler kendi Sabi, Yezidi inançlarının Şatanist imparatorluğunu kurma derdine düşmüş, şeytana tapan Mason küresel sermayenin işbirlikçileri ve uşaklarısınız!

Atatürk’e “Süfyan” diye Küfür eden Said-i Kürdinin takipçileri olan sizler, bu gün yazılarınızda Süfyan ve Hind’iGerçek Müslümanlar” olarak yorumluyorsunuz. Bu nasıl oluyor?

Atatürk zamanından 1960’lara kadar “Ebu Süfyan” İSLAM DÜŞMANI iken bu gün nasıl oluyor da Müslüman oluyor?
Tamam, “-Müslüman oldum!” Diyene hesap sorulmaz! Ama, peygamberin ölümünden yaptıkları da ortadadır.

Yoksa Kürt Yezidilerinin (Mecüsiler), Süfyan’ın oğlu Muaviye ve torunu Yezid’i “TANRI=ŞEYTAN TAVUS” saymalarından mıdır?

Sonra Nurcuların Allah’a “Yezdan” demeleri nasıl İslam ile bağdaşmaktadır?

Milattan sonra beşinci yüzyıla kadar iki tane İran şahı vardır bunların adları “Yezdigirt”tir. Ezd, Ezda, Yezdan, bunlar Zerdüştlerin, Mecusilerin Sabilerin, Yezidi Kürtlerin tanrıları olan şeytanın adlarıdır.
Sabilerin Cennet/Cehennem tasvirleri

Bakın gerçek İslam siz Yezidilerin, Yezdanilerin hakkında ne tespitler yapmış;

“(Elmalılı Enam Suresi tefsirinden) Mecusîlerin, hissî bir görüş işaret eden nur ve zulmet isimleriyle ifade ettikleri bu ikilik inançları sûrenin başında "karanlıkları ve aydınlığı var eden. Böyleyken kâfirler hâlâ Rablerine başkalarını eşit sayıyorlar" yüksek sözü ile detaylı bir şekilde kötülendiği gibi "Yezdan" ve Ehremen veya Hürmüz ve Ehremen diye fizik ötesi ve manevi bir görüş ifade eden şirkleri de burada cin denilmesiyle kötülenmiş ve reddolunmuştur. Çünkü Ehremen İslâm'da İblis denilendir. Ve İblis, "Cinlerden olan İblis Rabbinin emrinden çıkmıştı" (Kehf, 18/50) âyeti delaletince cindendir. “
İşte Nurcuların bizleri korkutan özellikleri bunlardır. Çocuklarımız Kur’an dersleri ile Sabi, Yezidi, Hıristiyan, sapık Yahudi tarikatlarının inanışları olan Amerikan İslam’ı/Müslümanı edileceklerinden dolayı korkmaktayız.

Ben 12 yaşımda Kuran hatim ettim. Evden de kulağım alışık olduğundan mıdır nedir hem de “Elif Sıpırasından” başlayarak iki ay içinde Kur’an-ı bitirdim. Hocamın "hafızlığa yatkın gördüğünden" devam etmem için yalvarmasına rağmen "Bir şey anlamadığım bir kitabı okuyup ta kafamı yoramam" Dediğimde 12 yaşındaydım ve Kur'an okuyunca bir şeyler anlayacağıma, öğreneceğime kendimi inandırmıştım. Hiç bir şey olmayınca bir daha da “ibadet veya sevap kazanma kastıyla” elime almadım. Doğduğumdan beri evimizde Kur'an, Mevlitler okunur, annem hoca kızıdır, babası Çanakkale gazisidir. Her iki dedem Osmanlının yıkılış savaşlarının gazileridir. Ve kız kardeşlerim halen komşuların her ihtiyaçlarında Kuran okumaları için davet ettikleri insanlardır.

Ben on beş yaşıma geldiğimde, okuduğum dini kitaplar yüzünden dinlerin boş olduğuna karar vermeye başladım. Hiç bir "ateist" dediğiniz kitap okumadan sadece tasavvuf kitapları okuyarak dinden soğudum ve on yedi yaşıma geldiğimde saçma olduğuna karar verdim. Buna beni en çok iten de, ortaokulda (1973ler) babamın başıma musallat ettiği Nurculardan aldığım Said-i Kürdi’nin risaleleri, lemaları, şuaları ve Tarihçe-i Hayatım saçmalıklarıdır.

İnternet yazarlığı da aklımda yoktu ve gene Nurcu pazarlamacılardan bıkmam yüzünden “millet Nurculukla Hıristiyan edileceğine dinsiz kalsın ama en azından vatansever, Türk kalsın da yurdunda azınlık kavgası yapmasın!” diyedir. Beni bu işlere sürükleyen, tahrik eden sizlersiniz!

Beş ile dokuz yaş arasındaki çocuklara "asla anlamını kavrayamayacakları" ve ülkemizde konuşulmadığı için de asla "düzgün telaffuz edemeyecekleri", bu yüzden de dinen günaha girecekleri, tekerleme söylemek kadar yararı olmayacak Kur'an okutma ve Arap Alfabesi dersleri çocukları mallaştırmaktan, beyinlerini dumura uğratmaktan başka bir işe yaramayacaktır.

Faydası olsa bana olurdu. Yaşı doksana gelmiş annemi de "-Oğlum neden namaz kılmıyorsun?" şikâyetine maruz bırakıp üzmezdim. Bütün ömrünü anlamadığı duaları tekrarlayarak geçirmiş halen rüyasında bile dua eden anneciğime tutup da düşüncelerimi açarak daha da üzülmesine sebep verecek değilim.

Yıllar önce bir kere Türkçe Kur'an okudum. "Ben ondan anlamam, okuma" Cevabını aldığımda, kendi okuduğunun Türkçesini sorduğumda onu da bilmiyordu. Ancak, eski Osmanlıca yazılmış bazı tefsir ve meal kitapçıklarını okurdu, onlardan anladıkları ile yetinirdi.

İnsanlar bunları bilse ne olur bilmese ne olur? Bilirlerse kodamanlara iyi köle olacakları kesindir. Olsa olsa o olur!

Benim yazılarıma bakarsanız, Tevrat, İncil, Zebur, Kuran, Mihrilik, Zerdüştlük, Mecüsilik, Sabilik, Yezidilik, Hindu’luk, Budacılık, Cincilik ve adları şu an aklıma gelmeyen her dinin kitabından bol miktarda yazılar bulabilirsiniz!
Bunca din okumama rağmen bir tanesi bile beni “dine inanmaya ikna edemediyse” bunda benim kabahatim yoktur. Kuran, Tevrat, Zebur ve İncil kitaplarını en azından bin ile beş bin arasında hatim etmişimdir. Çünkü yazılarımın çoğunda mutlaka onlardan alıntım vardır.

Çocuğuma da ilk önce namaz ve aptes konusunu öğretmişimdir. Dedelerinin yanında çok namaz kılmıştır. Asla karışmadım. Ama siz karışıyorsunuz ve çocuklarınızın “seçme haklarını” ellerinden alıyorsunuz!

Ben de dinsizlik aşılasam mı? Demiyorum. Seçim çocuğumun hakkıdır. Ama siz dindarların (Hangi dinin dindarı olduğunuzu da siz biliyorsunuz!) bu kadar da adaleti olmadığı için çocukları beş yaşında şartlamaya ve köle etmeye uygun yasaları çıkartmayı “marifet” gösteriyorsunuz!

Buna “Pedofili” (Çocuk seviciliği) ve çocuk sömürücülüğü derler.


Onun yerine çocuklara mesleki, spor eğitimleri verilse daha yararlı iş yapılmış olur. Ama, okyanus ötesindeki ağababalarınız ile, siz Kürt toprak ağaları, büyücü Sabi, Yezidi, sapık Yahudi tarikatı ruhbanları ve toprak ağalarının işine gelen de budur.

Gününü kendisine asla fayda vermeyecek olan bir takım yazıları okuyarak cennete gideceğine inandırılmış, sorgulamayan, biat eden milyonlarca köle gerzekleri hedefliyorsunuz.

4+4+4 eğitim yasası aslında eğitimin yasak olduğu Yezidiler memnun etmek, Yezidiliği, Sabiliği, Masonluğu, Beyt Şems Yahudiliğini daha bilmem neyi yaymak, çocuk evliliklerini, cahil, vakıf kapılarında bir tas çorba için sıraya girip hayır dua edecek salaklar dünyası kurmayı amaçlamaktadır. Eğitimi değil, Eğitimsizliği yaygınlaştırmaktadır.

Dünya malına meyletmeyen, fazlasını yoksullara dağıtan gerçek Müslümanlarla aranızdaki farkın açıklaması, sizlerin durmadan şirketler, Deniz Fenerleri, İlim Yayma Cemiyetleri gibi Mason yardım dernekleri tarzı çalışan şirketleşmeleri içinde olmanızın nedeni sizlerin Müslüman takiyyesi içinde olan sarıklı Papazlar, Hahamlar, Rahipler, Keşişler olmanızdır. Kendi kurbanınız olan Hirant Dink'in de İlim Yayma Cemiyeti tarzı fakir çocuk okutan bir Ermeni derneğinin okuttuğu çocuk olduğunu, karşılığını da canıyla ödediğini bilmiyorsanız öğreniniz!



Sizler bu milletin ve bütün Türk ve İslam dünyasının "Truva Atlarısınız!"

Bu millet sizlere hakkınız vermezse eğer her şeye de müstehaktır!


Gerçekten yaşayan bir tanrı varsa sizler gibi tanrı ve din tüccarlığı yapanlara nasıl müsâde ediyor anlamak imkânsız!

İşte biz bunlara karşıyız!




Ahmet Hoca'nın mailime gelen yazısı;

3 Nisan 2012 10:11 tarihinde selami cekmegil  yazdı:

Kur'ana saygısız ve bilgisiz öğretmenler tarafından Kur'an eğitimine itiraz edenler de var sanıyorum,
Mesela:
4+4+4+++++ 
2 Nisan 2012 20:31 tarihinde AHMET BERHAN YILMAZ <aberhany@yahoo.co.uk> yazdı:


NEYE İTİRAZ EDİYORSUNUZ?
AHMET BERHAN YILMAZ
Seçmeli Kur’an dersine itiraz edenler nasıl bir nesil istiyor?
Masalını Andersen’den okuyan,
Fablını La Fontaine’den ezberleyen,
Tarihini saçma sapan dizi filmlerden öğrenen,
Dinini dedesi, ninesi yaşayınca kendi de yaşıyormuş sanan,
Milliyetçiliği tuttuğu takım Avrupa’da maç kazanınca sokaklarda bağırıp çağırmak, hatta sevinçten ağlamak sanan bir nesil mi istiyor?
Kuran-ı Kerim’in başucunda asılı durması için indirilen bir kitap sanan kendini bilmezler, bilmezler mi ki?
Kuran dersi almakla iyi Müslüman olunmaz,
Kuran dersi almakla kimse İslam’ı istenildiği seviyede yaşayamaz korkmayın.
Kur’an okumakla, ezberlemekle, başucuna asmakla bir şey vermez insana, Kur’an kalpte yer almadıkça, hayatınıza aksetmedikçe bir anlam ifade etmez korkmayın.
Yani bizler bu dersi almadık diye, İmam Hatip okumadık diye neyiz şimdi?
Sizler bizlerin, İmam hatip okuyanların ve hatta Kur’an’ı ezbere bilenlerin birçoğunun kalbine girseniz de baksanız,
Bizler para, makam ve aklınıza gelen şeytanın sunduğu her türlü dünya hırsında sizlerden ne kadar ileriyiz bir bilseniz?
Fetoş yani ABD'nin Fatih Allah'ı amiri ABD'li Kardinal ile.
(Kardinal Bir ülkenin en büyük Hıristiyan din adamıdır)

Ah!!!
Keşke bizler sizlere iyi örnek olabilsek de sizler de Kur'an okumaya, okutmaya ve özellikle Kur'an-ı yaşamaya heves etseniz.
Bizlerde bu kadar dünya, para ve makam hırsı varken bu halimizle sizleri korkutuyoruz değil mi?
Dilimizde Kur’an, kalbimizde dünya olunca güvenilir olmuyoruz değil mi?
Keşke bizim Kur’an okumayı bilenlerimiz, Kur’an diliyle konuşanlarımız kısaca makam, para, şöhret sahibi inananlarımız itirazcıların zannettiği ve düşündüğü gibi olsa.
Kur'an'ı ezbere bilen kaç kişi anlamını da biliyor ve Kur’an’ı yaşıyor acaba?
Daha basit bir soru kaç kişi okuduğu bir kaç küçük surenin anlamını tam biliyor ve hayatına aksettiriyor acaba?
Sizler bırakın bizleri, bunlarla oyalanalım yoksa bu ölüm uykusundan uyanacağız?
Eğer uyanırsak ve hakikaten Kur’an’ı yaşarsak işte o zaman sizler bizlere bakıp bizlerden daha önce Kur’an’a koşacaksınız.
Bu nedenle bırakın bu ufak tefek işlerle meşgul olalım.
Ve asli yaşam gayemizi unutalım.
Tüm Hıristiyanların din büyüğü olan ve yeryüzünde
Allah'ın vekili sayın Papa'nın olduğu Vatikan'da
Oraya gömülmeyi hedefleyen bir Fetoş!

Seçmeli Kur’an dersine şuursuzca itiraz edenler;
Şunu da iyi biliniz ki; sizin birlikte çalıştığınız, gördükleriniz, okuduklarınız ve ilişkide olduklarınız içinde, yani hepimizi kast ediyorum makamı, mevkii, şöhreti, konumu ne olursa olsun Kur’an’ı gerçekten yaşayan, bu noktada örnek olabilecek tek bir kişi yok işte bu sebeple sizler dinden, Kur’an’dan bu kadar korkuyorsunuz ya.
Bizler gerçek inananlardan olabilsek sizlere az da olsa bir güven veremez miydik?
Sizler bizlere bakıp İslam’ı değerlendirmeyin, okuyun Peygamber efendimizi, okuyun Hz. Ömer’i ki bakın bir mümin nasıl olurmuş, adalet nasıl olurmuş, kul hakkı neymiş, tevazuu neymiş, nefsi terbiye neymiş.
Akıllı olun akıllı ve neye, ne amaçla itiraz ettiğinizi iyi bilin.
Çünkü çok saçmalıyorsunuz çok.

Buna itiraz ediyoruz Ahmet Hoca, Bunun ardında duran sana ve cümlenize, yalanlarınıza, iki yüzlülüğünüze!




AHMET BERHAN YILMAZ











__._,_.___
RECENT ACTIVITY: 
·         New Members 21
Açıklama: Yahoo! Groups
.

__,_._,___